2279 sayılı Cumhurbaşkanı (Fevkalâde Mühlet) Kararının Değerlendirilmesi
(Güncelleme: Bu yazının 7226 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra güncellenmiş ve yeniden düzenlenmiş haline bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.)
Fevkalâde mühlet ülkemizde ilk kez uygulandığından, bu konuda ne doktrinde yazılmış bir makale ya da monografi ne de Yargıtay içtihatları bulunmaktadır. Bu nedenle uygulamada birden bire karşılaşılan bu kurumun, icra ve iflâs takiplerine etkisini, uygulamaya katkısı olabileceği düşüncesi ile kısa bir çalışma içinde değerlendirmeye çalıştım.
22.03.2020/31076 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile fevkalâde hallerde tatilden daha geniş bir uygulama kabul edilmiştir. İcra ve İflâs Kanunumuzdaki fevkalâde mühletle ilgili 330. madde, Kanunun yürürlüğünden bu yana ilk kez uygulanmaktadır. Bu maddeye göre, salgın hastalık, umumi bir müsibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı karariyle icra takipleri muayyen bir mühlet için durdurulabilir. Buna fevkalâde hallerde tatil denir.
Fevkalâde tatilde sadece başlamış olan icra takiplerinin durması kabul edilmişken (İİK.m.330), Cumhurbaşkanı Kararında takiplerin durması yanında,
- icra ve iflâs hukuku ile taraf ve takip işlemleri yapılmamasına,
- yeni icra takiplerinin alınmamasına ve
- ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine de karar verilmiştir.
Özellikle iflâs takipleri de tatil sürecine dahil edilmiştir.
Öncelikli olarak fevkalâde mühlet süresi içinde, yani 20.03.2020 ilâ 30.04.2020 tarihleri arasında tüm icra ve iflâs takiplerinin durdurulmasına karar verilmiştir. Böylelikle mevcut takipler bakımından yapılacak takip işlemleri bakımından süreler, fevkalâde mühlet süresi boyunca işlemeyecektir. Fevkalâde mühlet süresi içinde bu yasağa rağmen işlem yapılması halinde, bu işlemler kamu düzenine aykırı olacağından, süresiz şikâyet yolu ile her zaman iptal edilebilecektir.
Takipler tatil süresi içinde sadece duracağından, mevcut işlemler geçerliliğini koruyacak ve bu nedenle konulmuş olan hacizler muhafaza edilecektir. Takip işlemleri yanında, durmuş olan icra veya iflâs takibi boyunca İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre açılacak davalar için konulmuş süreler de duracaktır. Bu nedenle itirazın iptali (İİK.m.67), itirazın geçici veya kesin kaldırılması (İİK.m.68, 68a), borçtan kurtulma davası (İİK.m.69) ve takibin tatil ve taliki (İİK.m.71) gibi davalar bakımından süreler fevkalâde mühlet süresince işlemeyecektir.
Cumhurbaşkanı kararında, başlamış olan takiplerin durması yanında, 30.04.2020 tarihine kadar taraf ve takip işlemleri yapılmayacağı belirtilmiştir. Kararda, taraf ve icra takip işlemi arasında ayrım yapmamıştır. İcra hukukunda “takip işleminin” teknik bir anlamı vardır. Takip işlemleri, taraf ve icra takip işlemleri olarak ikiye ayrılarak incelenir. İcra takip işlemleri icra organlarınca borçluya karşı yapılan, cebri icranın ilerlemesini sağlayan işlemlerdir.Örneğin ödeme emri gönderilmesi, haciz, satış gibi işlemler durma süresi içinde yapılamayacaktır. Taraf takip işlemleri ise, genel anlamıyla takip alacaklısı ve borçlu tarafından yapılan işlemlerdir. Borçlu da ödeme emrine itiraz edemeyecektir. Gecikmiş itirazın da (İİK.m.65) fevkalâde mühlet içinde yapılamaması gerekir.
Fevkalade mühlet içinde üçüncü kişilere yönelik işlem yapılıp yapılamayacağı da önemlidir. Özellikle üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilebilecek midir? Haciz ihbarnamesi ile borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczi gerçekleştirilir (İİK.m.89). Fevkalâde mühlet içinde haciz yapılamayacağından, bu takip işleminin üçüncü kişilere yönelik olarak da yapılamayacağı kanısındayım. Bu nedenle fevkalâde mühlet içinde üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilememelidir. Buna rağmen gönderilen haciz ihbarnamesi ise hiçbir sonuç doğurmamalıdır. Mühletin bitiminden sonra üçüncü kişiye yeniden haciz ihbarnamesi gönderilmelidir.
Fevkalâde mühlet sadece icra takiplerinin durmasına sebep olduğundan başlamış olan takiplerde mevcut işlemler geçerliliğini muhafaza edecektir. Bu nedenle hacizler geçerliliğini muhafaza edecek, satış yapılmışsa, bu satış da geçerli sayılacaktır. Fevkalâde mühlet süresinin başlangıcı olan 20 Marttan önce gönderilmiş olan haciz ihbarnamesi için, 20 Marttan sonraki süreler duracak ve 30 Nisandan itibaren kaldığı yerden işlemeleye devam edecektir. Daha önce birinci haciz ihbarnamesi gönderilmiş ise, durma süresi içinde ikincisi gönderilmeyecek, durma süresinin sona ermesinden sonra gönderilebilecektir. Ancak gönderilecek olan ikinci haciz ihbarnamesi olup, yeniden birinci haciz ihbarnamesi gönderilmeyecektir. Yine birinci haciz ihbarnamesinin gönderilmesinde sonra fevkalâde mühlet süresi başlamışsa, bu ihbarnameye itiraz süresi 20 Marttan itibaren işlemeyecektir. Bu konuda, İcra ve İflâs Kanununun 56. maddesinde, "takip talikleri esnasında müddetlerin cereyanı durmaz. Müddetin nihayeti bir talik gününe rastlarsa müddet talikin bitiminden sora bir gün uzatılır." biçimindeki hükmün, fevkalâde mühlet içinde uygulanması söz konusu olmamalıdır. Buna karşılık, 20 Mart 2020 tarihinden önce gönderilmiş olan ve itiraz edilmeyerek ya da kabul edilerek kesinleşmiş ve ödeme yapılmış olan haciz ihbarnameleri bakımından, 20 Mart 2020’den sonra bir ödeme (kesinti) yapılması gerekiyorsa, bu ödemeye devam edilmelidir. Zira durma süresi içinde icra ve iflâs hukuku bakımından doğan sonuçlar ortadan kalkmayacak muhafaza edilecektir. Nasıl hacizler durma kararından sonra muhafaza ediliyorsa, haciz ihbarnameleriyle konulmuş olan hacizler de geçerliliğini muhafaza edecektir. Buna göre daha önce kesinleşmiş haciz ihbaramesine göre ödenmesi gereken alacakların fevkalâde mühlet süresi içinde ödenmesine devam edilmesi gerekir. Bu konuda işçi alacakları bakımından da bir farklılık olmamalıdır. Çünkü kanun imtiyazlı alacaklar bakımından bir farklılık getirmemiştir. İşçinin ücretine 20 Marttan önce usulüne uygun olarak haciz ihbarnamesi ile haciz konulmuş ve kesinleşmiş ise, 20 Marttan sonra da bu kesintiler yapılıp icra dairesine ödenmelidir.
Cumhurbaşkanı Kararında tüm icra takiplerinin duracağından söz edildiği için, ilâmlı ve ilâmsız icra takiplerinin tümü bakımından durma söz konusu olacak ve bu takipler başlatılamayacaktır. Bu nedenle ilâmsız takipler gibi, ilâmlı takipler de yapılamayacak, keza rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takiplerin yapılması mümkün olmayacaktır. Hatta çocuk teslimine ilişkin ilâmların icrası hakkında da bir istisna kabul edilmediğinden, bu takipler yapılamadığı gibi, fevkalâde mühlet süresi içinde daha önce başlamış olan takipler duracaktır.
Hacizli malın satışı için ilân verildikten sonra, satış tarihi fevkalâde mühlet içinde bir güne rastlarsa, Adalet Bakanlığı İcra İşleri Dairesi Başkanlığının 24.03.2020 tarihli açıklamasına göre, durma tarihinden sonraki bir gün satış tarihi olarak belirlenecektir. Bu satış tarihi yeniden ilân edilecektir. Bu yeni ilânın daha önce ilân yaptırmış olan alacaklıya daha fazla masraf oluşturmaması için, durma süresinden sonra yapılacak ilânların, UYAP İcra Malları e-Satış Portalında yapılması kararlaştırılmıştır.
İcra ve İflâs Kanununda öngörülen süreler gibi, maddi hukuka göre işleyen zamanaşımı ve hak düşürücü süreler de duracaktır (Kuru, İcra ve İflâs Hukuku, Cilt 4, İstanbul 1997, s.3927). Bu nedenle takip konusu alacak hakkındaki zamanaşımı süresi fevkalâde mühletten itibaren işlemeyecek, mühletin bitiminden sonra kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.
İcra ve iflas takibi sırasında açılmış olan davalar bakımından fevkalâde mühletin etkisi hakkında açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Örneğin menfi tespit ve istirdat davalarının (İİK.m.72) bu sürede açılıp açılamayacağı açıklanmamıştır. Yine ihalenin feshi (İİK.m.134) veya sıra cetveline ilişkin itiraz (İİK.m.142) davaları bakımından süreler fevkalâde mühlet içinde duracağı hakkında bir açıklık yoktur. Kanaatimce İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olan davaların takiplerle doğrudan ilgili olması ve sürelerin başlangıcının takiplere bağlı olması sebebiyle fevkalâde mühlet içinde durması uygun olacaktır. Bununla birlikte icra takibi sırasında genel hükümlere göre açılacak davalar bakımında fevkalâde mühletin etkisinin olacağını söylemek mümkün olmamalıdır. Örneğin başlamış olan bir takiple ilgili genel hükümlere göre sahtelik davası (HMK.m.209) fevkalâde mühlet içinde açılabilmelidir. Genel hükümlere göre dava açılabileceği gibi, ihtiyati tedbir kararları da alınabilir. Yine bu tür alınan ihtiyati tedbir kararlarının fevkalâde mühlet içinde uygulanması (HMK.m.393) istenebilecektir. Keza açılmış ve görülmekte olan davalar bakımından da açık bir hüküm yoktur. Buna karşılık fevkalâde mühlet içinde ihtiyati haciz kararı alınması mümkün olmakla birlikte, bu kararların icrası sağlanamayacaktır. Keza mühletten önce alınmış ihtiyati haciz kararlarının da mühlet içinde icrası istenemeyecektir.
Fevkalâde mühlet içinde süreler duracağı için, mühletin sona ermesinden sonra dikkat etmek gerekecektir. Çünkü süre fevkalâde mühlet kararıyla birlikte süreler sadece duracağından, mühletin bitiminden sonra süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. Örneğin haciz ihbarnamesi 18 Martta gönderilmiş ise, bu ihbarnameye ilişkin süre 19 Martta işlemiş olacak ve ardından duracaktır. Eğer fevkalâde mühlet uzatılmazsa, itiraz süresi 1 Mayıstan itibaren kaldığı yerden, yani bir gün üzerine ilave edilerek işlemeye devam edecektir. Sürenin durması fevkalâde mühletten sonra yeni bir sürenin değil, duran sürenin kaldığı yerden işlemeye devam etmesini sağlar.
Tatil süresi içinde yasağa rağmen yapılan takip işlemlerine karşı şikayet yoluna başvurulması mümkün ise de, acaba 20 Marttan önce yapılmış bir işlem için 26 Martta şikayete başvurulabilecek midir? Örneğin taşkın haciz yapılmışsa, bunun için tatil süresinin sona ermesi beklenmeden, hemen şikâyet yoluna başvurulabilmeli midir? Kanaatimce bu konuda şikayet yoluna başvurulabileceğini kabul etmek yanlış olmasa da, pek çok hak kaybına neden olabilecektir. Zira bu görüş kabul edilirse, fevkalâde mühlet içinde şikayet süresi işleyecektir. Ancak bazı kişiler mühlet içinde şikayet yoluna başvurulamayacağını düşüneceğinden, sürenin geçirilmiş olması ortaya çıkabilecektir. Kanaatimce bu konuda başvuru imkanı mevcut olsa da sürenin fevkalâde mühlet içinde durması uygun olacaktır.
İflâs takipleri de tatil süresi içinde yapılamayacaktır. Yine iflâs tasfiyesine ilişkin işlemler, alacaklılar toplanması, satış işlemleri yapılmayacaktır. Acaba iflas davası açılabilecek midir? Takipli iflas bakımından açılacak iflas davasının da açılamaması ve sürenin işlememesi düşünülmelidir. Buna karşılık doğrudan iflas talepleri acil olması sebebiyle ve çekişmesiz yargı işi olduğundan fevkalâde mühletin bu taleplerin ileri sürülmesine engel oluşturmayacağını düşünüyorum.
Konkordato hakkında ise Kararda özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Öncelikle borçlu bu süre içinde konkordato talebinde bulunabilir mi? Buna görünürde bir engel bulunmasa da, zaten hakkında takip yapılamayacak borçlunun böyle bir talepte bulunmasında hukuken korunan bir yararı yoktur. Buna karşılık konkordato süreci bakımında yapılacak işlemlerin de fevkalâde mühlet içinde durması ve sürelerin işlememesi gerekir. Nitekim alacaklıların toplanması, oy kullanması bu süreç içinde yapılmaması gereken işlemler olup, konkordatoda da süreler işlememelidir. Böylelikle kanunda ki süreler 20 Mart-30 Nisan 2020 tarihleri arasında işlemeyecek, bir başka ifade ile konkordato mühleti bu şekilde fiilen uzamış olacaktır.
Tasarrufun iptali davalarının tatil süresi içinde açılmasına bir etkisi olmadığı kanısındayım. Bu nedenle özellikle sürelerin durmaması sebebiyle bu davaların açılmasında yarar olacaktır. Yine bu davalarda ihtiyati tedbir kararı da istenebilecek ve icrası sağlanabilecektir. Ancak ihtiyati haciz kararı verilmişse, icrası fevkalâde mühletin bitiminden sonra mümkün olabilecektir. Kararda ihtiyati tedbirler bakımından bir yasak getirilmemiştir. Bu nedenle ihtiyati tedbir kararı fevkalâde mühlet içinde istenebileceği gibi kararın uygulanması da istenebilir.
Tatil süresi içinde tek istisna nafaka alacakları bakımından kabul edilmiştir. Nafaka alacakları bakımından ilâmlı takip yapılabilecektir. Ancak ilâmda nafaka dışında hükmedilen başka alacaklar varsa, Adalet Bakanlığı İcra Dairesi Başkanlığının 24.03.2020 tarihli açıklamasına göre, bunlar ayırt edilerek, sadece nafaka alacağı için takibe devam edilecektir.
İcra ve İflas Kanunundaki suçlar bakımından da herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Bu konuda farklı görüşler ileri sürülebilirse de, sürelerin kaçırılmasını önlemek amacıyla tatil süresi içinde şikâyet yoluna başvurulabileceği kanısındayım.
Fevkalâde mühletin İcra ve İflâs dairelerinin tahsil etmiş olduğu paraların alacaklılara ödemelesine bir engel olmadığı kanısındayım. Zira böyle bir ödeme yapılmaması fevkalâde mühlet verilmesindeki amaca aykırılık teşkil edecektir. Ödeme yapılmayan paranın veznede durması, sadece alacaklıya zarar verecek, bir işlem olacaktır. Ancak sıra cetveli yapılmasını gerektiren hallerde, mühlet içinde sıra cetveli yapılamayacağından, ödeme yapılması da mümkün olmayacaktır. İcra ve iflâs daireleri mühlet içinde yapılan ödemeleri kabul edecektir. Mühlet kararı icra dairesine ödeme yapılmasına engel olmaz. Bu nedenle daha önce hakkında takip kesinleşmiş olan borçlu, fevkalâde mühlet içinde borcunu ödeyebilir. Böylelikle borçlu, hakkında başlamış olan takibi sona erdirebilecek, malları üzerine konulmuş hacizleri kaldırılabilecektir. Bunun gibi mühletten önce kesinleşmiş ihalelerle ilgili tescil işlemleri yapılabilecek, tapuya yazı yazılabilecektir.
Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi İcra ve İflâs Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi