2863 Sayılı Yasanın 65. Maddesinin Uygulanması Hakkındaki Görüşümüz ve Gerekçesi

Giriş: Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasıyla İlgili Cezai Müeyyideyi Düzenleyen 2863 Sayılı Yasanın 65. Maddesi İle İlgili Hukuki Bir İnceleme

Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasının Ülkemizde Tarihi Gelişimi:

1858 tarihli Ceza Kanunnamesi’nin 133. maddesindeki “Hayrat-ı şerife ve tezyinat-ı beldeden olan ebniye ve asar-ı mevzuayı hedm ve tahrip ve yahut bazı mahallerini kırıb rahnedar edenlerin...” yani kutsal ve anıtsal yapılara tecavüz edenlerin cezalandırılacağı hükmü, kültür varlıklarının korunması konusundaki ilk ceza normumuz olarak dikkat çekmektedir.

1 Şubat 1284/13.11.1869 tarihinde ilk “Asar-ı Atika Nizamnamesi” kabul edilmiş; bunun yerine 1874 tarihli, onun yerine ise Osman Hamdi Bey tarafından hazırlatılan 9 Şubat 1299/ 21.11.1884 tarihli yeni Nizamname ile Türk Eski Eserler Hukuku’nun bugüne kadar süren ana temeli atılmıştır. 1906 yılında ise uzun süre yürürlükte kalacak “Asar-ı Atika Nizamnamesi” (AAN) kabul edilmiş, ayrıca 1912 yılında ayrı bir “Muhafaza-i Âbidat Nizamnamesi” yürürlüğe konularak bu her iki nizamname 1973 yılına kadar uygulanmış ve akabinde Eski Eserler Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında ilk aşama, korunmaya değer bir varlığın mevcudiyetinin belirlenmesi ile bunun yetkili idari organlarca karar altına alınmasıdır. İdare adına kültür ve tabiat varlığının ne olduğunu belirleme yetkisine sahip olanlar tarafından bir irade beyanında bulunulması ve bu beyanın şekil şartlarına uygun olarak kayıt altına alınması, “tescil” olarak karşımıza çıkmakla, böylece kültür ve tabiat varlıklarının korunması süreci başlamış olacağından, “tescil” kavramı koruma çalışmalarının merkezinde yer almaktadır.

Kanunun bütününe baktığımızda kültür ve tabiat varlığımızın korunmasını esas alan ve “korumanın” sağlanamadığı veya sağlanamayacağı durumlarda 65. madde mucibinde cezalandırmayı öngören bir sistematik içerisinde olduğu görülmektedir. Aslolan kültür ve tabiat varlığının korunmasıdır. Yargılamanın bu esas üzerine yapılması gerektiğine ilişkin düşüncelerimiz, hukuki incelememizin konusunu oluşturmaktadır.

2863 sayılı yasanın 65. madde düzenlemesi:

Madde 65 – (Değişik: 8/10/2013-6498/3 md.)

“Tescil edilen sit alanları ve korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten sebebiyet verenler ile izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.

Bu Kanuna aykırı olarak yıkma veya imar izni verenler, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.

Birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen fiiller, korunması gerekli kültür ve tabiat varlığını yurt dışına kaçırmak amacıyla işlenmiş ise verilecek cezalar bir kat artırılır.

Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanları ve sit alanlarında, 3194 sayılı İmar Kanununun 21 inci maddesi kapsamına giren ruhsata tabi olmayan tadilat ve tamiratları, kültür varlıkları yönünden bünyesinde koruma, uygulama ve denetim büroları kurulmuş yerlerde yetkili idarelerden, koruma, uygulama ve denetim büroları kurulmamış yerlerde koruma bölge kurulu müdürlüklerinden; tabiat varlıkları ve doğal sit alanları yönünden ise çevre ve şehircilik il müdürlüklerinden izin almaksızın ya da izne aykırı olarak yapanlar veya yaptıranlar, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.”

Öncelikle maddenin birinci fıkrasında dört ayrı fiilin suç olarak tanımlandığı görülmektedir. Bu fiilleri kendi şartları içerisinde ayrı ayrı değerlendirmek uygun olacaktır. Burada belirtilmesi gereken husus, maddenin 1. fıkrasında belirlenen kasten zarar verme fiili, inşai ve fiziki müdahale fiili ile 2. fıkrasında belirlenen kanuna aykırı imar ve yıkma izni verme fiili, korunması gerekli kültür ve tabiat varlığını yurt dışına kaçırma amacıyla işlenmesi halinde suçu ağırlaştıracak olmasıdır.

a) Kasten Zarar Verme Fiili 65/1

Bu fiilin suç teşkil edebilmesi için ön şart; zarar verilen taşınmazın kültür varlığı olması ve koruma altında olduğunun kanunda belirlenen usule uygun bir şekilde tebliğ veya ilan edilmiş olması şartıdır. Kanun lafzına göre zarar verilen taşınmaz hakkında bu tarz bir işlem yoksa suçun maddi unsuru oluşturmayacaktır. Eski kanun döneminde bu şart aranmamaktayken 2013 yılında yapılan değişiklikle tebliğ ve ilan şartı getirilmiştir. Bu tebliğ ve ilan işlemi yine Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’na göre yapılmalıdır. Konuyla ilgili esaslar kanunun 7. maddesinde belirlenmiştir.

Kanunda yok etme tahrip etme gibi farklı fiiller sayıldıktan sonra her ne suretle olursa olsun zarar verme fiili de tanımlanmıştır. Buradan anlaşılması gereken sayılan diğer fiillerin örnek olarak verildiğidir. Olabildiğince geniş olarak tarif edilmiş olan her ne suretle olursa olsun zarar verme suçunun herhangi bir hareketle işlenebileceğini göstermektedir.

Kanunda zararın detaylarıyla ilgili bir tanımlama yapılmamıştır. Yargıtay bazı kararlarında zararın taşınmazın kültür varlığı niteliğine ve orijinal yapısına etkilerine dikkat etmiş, zarar olmaksızın yapılan müdahaleyi izinsiz inşaat kısmı içerisinde değerlendirmiştir.

Bu suçta kast aranır. Madde metninde kast ifadesi geçmese dahi TCK’nın genel hükümleri uyarınca, özel kanunlarda tanımlanan suçlar için suçun oluşması kastın varlığına bağlanmıştır. Kastın, zarar verilen taşınmazın kültür varlığı olduğunu bilme unsurunu da içermesi gerekir.

b) İnşai ve Fiziki Müdahale Suçu 65/1

Suçun maddi konusunu, tescil edilmiş olan taşınmaz kültür varlıkları oluşturmaktadır. Herhangi bir kültür varlığına inşai ve fiziki müdahale kendiliğinden suç tipini oluşturmamaktadır. Müdahalenin detayları da KTVKK’nın “İzinsiz müdahale ve kullanma yasağı” başlıklı 9. maddesinde tanımlanmıştır. Madde hükmüne göre esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşai ve fiziki müdahale kabul edilmektedir. Suç teşkili için müdahalenin tamamlanması gerekmemektedir. Fiilin başlamış olması yeterlidir.

Bu suç tipiyle ilgili kast madde metninde açıkça aranmasa da TCK’nın genel düzenlemeleri kapsamında fiilin kasten işlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Ek olarak buradaki kast fiilin sonuçları, bilme ve anlama şeklinde genel kast gerektirmektedir. Failin özel olarak saiki önem arz etmez.

c) Kanuna Aykırı Yıkım ve İmar İzni Verilmesi Suçu (65/2)

Bu suç fiili KTVKK’ya atfen “bu kanuna” ifadesini içermektedir. Yani KTVKK’ya aykırı olarak yıkım ve imar izni verilmesi suç oluşturmaktadır. Kanunda yıkım izni verilmesine ilişkin açık bir madde yoktur. Ancak 51. ve 57. maddedeki kurullara verilen genel yetkiler göz önüne alındığında kurulların kararları bu izinler kapsamında alınmaktadır.

Bu suçta zarar veya sonuç unsuru aranmadığı için maddi unsur bulunmamaktadır. Hukuken verilmemesi gereken izin verildiği anda fiil işlenmiş sayılmaktadır. Bu suçun faili ancak izin verme yetkisi olan kamu görevlileri olabilir. Dolayısıyla özel failliğin kabul edildiği bir suçtur. Kurulların kararlarına aykırı bir şekilde yıkım ya da imar izni verilmesiyle suçun maddi unsuru tamamlanır. Ayrıca iznin kullanılması aranmaz.

d) İzinsiz Tadilat Suçu (65/4)

Kültür varlıklarından İmar Kanunu’nun 21. maddesine göre ruhsata tabi olmayanlar üzerinde ancak yetkili kurulların veya kurumların izni ile tadilat yapılabilir. İzin alınmadan veya izne aykırı olarak tadilat yapılması suç teşkil etmektedir. İcrai bir hareketle işlenebilecek bir suçtur. Yargıtay kararlarında da taşınmazın özgün niteliğini bozmayan basit onarımlar tadilat ve tamirat olarak kabul edilerek, bu onarımlar bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Koruma Kurulları Özelinde Maddenin Değerlendirilmesi

2865 sayılı yasanın 65. maddesi kapsamında yasal soruşturma başlatılması Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurullarının gündemini önemli ölçüde meşgul etmektedir. Ekseriyetle sürecin ilk başlangıcını, kurul raportörlerinin yer tespitlerindeki izlenimlerini madde numarası da yazmak suretiyle “65. madde kapsamında suç duyurusunda bulunulması” kanaati oluşturmaktadır. Raportör kanaatinin aksi yönde kararlar elbette ki mevcut olmakla birlikte, kurul üyeleri ileride sorumluluk oluşmaması düşüncesi ile rapora uygun karar üretmektedirler. Çünkü bazı bakanlık müfettişlerinin koruma bölge kurulu üyelerini “rapora aykırı şekilde neden suç duyurusunda bulunulmadığı” yönündeki sorgulaması koruma bölge kurullarının yasal soruşturma sürecindeki inisiyatifini zayıflatmaktadır. Oysaki kurul raportörü sadece 2863 sayılı yasa kapsamında değerlendirme yaptığı için gördüğü bir aykırılık olursa genel bir ifade ile “aykırılıkların 2863 sayılı yasa kapsamında değerlendirilmesi” demesi gerekirken, “65. madde kapsamında suç duyurusunda bulunulması” ifadesi ile adeta zorunlu olarak suç duyurusunu ve dava açmayı mecburi hale getirmiş olmaktadır. Bu haliyle Koruma kurulunun değerlendirme yetkisindeki bir durumu sınırlandırma anlamına gelen ayrıca henüz savcının dava açıp açmayacağı belli olmayan, açsa dahi hangi yasaya göre iddianame tanzim edeceği kendi yetkisinde olan bir konuda peşin hüküm verilmiş olacaktır.

Bu nedenle 65. maddenin uygulamasında kültür varlıkları koruma kurullarının değerlendirmeleri incelememizin odak noktasıdır.

Koruma kurullarının yetki ve görevlerini düzenleyen 2863 sayılı yasanın 57. maddesine bakıldığında:

Madde 57 – (Değişik: 17/6/1987 - 3386/14 md.)

“Koruma bölge kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir.
a) Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak,
b) Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak,
c) Sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek,
d) Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip karar almak,
e) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak,
f) Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını kaldırmak,
g) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almak”

şeklinde olduğu görülmektedir.

Koruma kurullarının görev ve yetkileri arasında suç duyurusunda bulunma görevi sayılmamıştır. Madde metninde de “koruma” kavramı odaklı kültür varlığı ve sit alanlarında uygulamaya yönelik karar alma görev ve yetkisi açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu genel yetkinin diğer hükümlerle açıklandığı ve detaylarının belirlendiği söylenebilir. Koruma kurullarının yetkili ve görevli olduğu alanda aldığı kararları güçlendirmek açısından da 2863 sayılı yasanın 61 maddesinde düzenleme yapılmıştır.

Madde 61 – (Mülga: 17/6/1987 - 3386/18 md.; Yeniden düzenleme:14/7/2004 – 5226/13 md.)

“Kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, Koruma Yüksek Kurulu ve koruma bölge kurullarının kararlarına uymak zorundadır. Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları Resmî Gazetede yayımlanır.”

2863 sayılı Yasa, taşınmaz kültür varlığını, sit alanlarını koruma konusunda münhasır yetki ve sorumluluğu koruma kurullarına vermekte, bu konudaki kurul kararlarını da güçlendirmek için tüm kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilere kararlara uyma zorunluluğu getirmektedir. 65. maddeyi incelemeden önce kanunun lafzi ve gai yorumunu bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Koruma kurullarının görev ve yetkilerinin etkinliğini 65. madde kapsamında suç duyurusunda bulunma hususunda yoğunlaştırmak, kanunun “koruma” amacını gerçekleştirmesine fazla bir katkı sağlamayacaktır.

Maddede sayılan yakma, yıkma, yok etme halinde tüm kişi ve kuruluşlar tarafından suç duyurusunun mutlak suretle yapılmasının gerekli olduğu hususu ise izahtan varestedir.

Kültür varlığına izinsiz müdahalenin doğrudan zarar vermesi halinde, korumanın yapılmasına engel çıkarılması veya koruma yapılmasının mümkün olmaktan çıkarılması nedeni ile kültür varlığının zarar görmesi durumunda, 2863 sayılı Yasa kapsamında yasal soruşturma başlatılması hali uygulamada önemli ölçüde istikrar kazanmıştır.

Ancak “koruma” kavramı bağlamında Kanundaki düzenlemeye bir bütünlük içinde bakıldığında yasal işlem yapılmasını “koruma” kavramından bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Mahkeme uygulamalarında; aykırılıkların giderilmesinin mümkün olduğu ve kastın da olmadığı, yani kültür varlığının zarar görmeyeceği ve korumanın sağlanabileceği bir durumun varlığı halinde eylemin suç oluşturmayacağı yönünde oluşan kararlar söz konusudur. Hatta proje ile aykırılıkların giderildiği bazı durumlarda beraat kararlarının verildiğine de rastlanmaktadır.

Suçun sübutu, korumanın mümkün olmaktan çıkarılması, kültür varlığına verilen zararın geri döndürülemez olması halinde söz konusu olacaktır. Bunun da takdirini 2863 sayılı özel kanun, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na vermiştir. Herhangi bir yerde aykırılığı gören kurul uzmanının veya belediyenin veya ilgili kişi veya kuruluşun olayı kurula intikal ettirmesi gerekmektedir.

Bir eylemin, kültür varlığına zarar verip vermediğinin çok açık olmadığı durumlarda, “korunma” haline müdahalenin değerlendirme yetkisi özel yasa ile kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na verildiğine göre “koruma” kavramı kapsamında “zarar” unsurunu değerlendirmeden doğrudan suç duyurusunda bulunulmasının, 2863 sayılı kanunun lafzıyla ve ruhuyla örtüşmediği kanaatindeyiz.

Mahkemelerin taşınmaz kültür varlığının zarar görüp görmediği noktasında kurullardan bilgi alma konusundaki ara kararlarına sık sık rastlanmaktadır. Aslında mahkemelerin, kurulların değerlendirmelerini gerekçe göstererek karar almaları, uygulamada, kurullarının “kültür varlığının zarar görüp görmediği” yönündeki değerlendirme yetkisinin yasal işlem başlatılmadan ve başlatılacak süreci etkileyecek şekilde değerlendirmeleri, yani suç duyurusunda bulunulduktan sonra değil bulunulmadan önce suç duyurusu kararına dayanak olacak şekilde bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Şu anki uygulamanın -kanunun asıl amacı ile uyumlu olmadığı kanaatindeyiz- “koruma” sağlamayan yasal işlem başlatma süreçleri yeniden düzenlenmelidir.

Uygulamadaki bir kısım yaklaşımlar, aslında kültür varlığının zarar görmemesi hususuna halel getirmekte, kültür varlığını sahipsizliğe terk etmekte ve tahribine yol açmaktadır. Kanunda ifade edilen “her ne suretle olursa olsun” şeklindeki eylemsizlik durumunun ortaya çıkması ve kendiliğinden doğa koşullarıyla tahribata maruz kalması, suç duyurularının istenmeyen sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir.

Önemli bir nokta da şudur: Kanun suç duyurusunda bulunma mecburiyeti vazetmemiş, bilakis “koruma” konusunda kurullara karar alma mecburiyetini getirmiştir. Öncelikli karar “korumaya” yönelik olmalıdır. Bu karara aykırılık veya koruma imkanını ortadan kaldıran eylemler yargılamaya konu olmalıdır.

Koruma kurullarının kararları yasal soruşturma açısından hukuk düzeninde önemli sonuçlar da ortaya çıkarabilmektedir. Örneğin tescilli kültür varlığı olan bir yapıya zarar verilmesi suç olarak tanımlanırken aynı yapının koruma kurulu tarafından tescilden düşürülmesi halinde davanın düşmesi gerektiği kanaatindeyiz. Yine sit alanından çıkarılması halinde de aynı durum söz konusudur. Ceza Mahkemesi, söz konusu taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı olup olmadığına veya sit alanı olup olmadığına karar verdikten sonra yargılama yapabilmektedir.

Bu önemli yetki 2863 sayılı kanun tarafından koruma kurullarına verilmiş iken, kültür varlığına yapılan müdahalenin zarar teşkil edip etmediği veya telafisi mümkün ise zarar doğmuş olmayacağı yönünde değerlendirme yapma yetkisinin olmayacağından bahsetmek mümkün değildir. Kültür varlığı ile ilgili her türlü karar almayı özel uzmanlıkların oluşturduğu bir kurula (Kültür Varlıkları Koruma Kurulu) verilmesi ve buradan çıkan kararların 2863/61 madde gereğince tüm kamu kurum ve kuruluşları bağlaması önemlidir. Koruma kurullarının bu yetki ve sorumluluğunu bir kenara bırakıp, gördüğü her aykırılığı hemen suç duyurusu olarak mahkemeye intikal ettirmesi kanunun, koruma kurulları açısından emredici hükmü olan “Koruma” durumunu olumsuz etkilemekle birlikte, uygulamada bu durumu çok rastlanılmaktadır.

2863 sayılı özel kanun kurullara farklı yetki ve sorumluluk yüklemiştir. Bu yetki ve sorumluluğun içerisinde suç duyurusunda bulunmayı tanımlamamıştır. Öyleyse kurulların öncelikli görevinin suç duyurusunda bulunmak olmadığı izahtan varestedir. Suç duyurusunda bulunmayı gerektirecek bir durum olup olmadığını değerlendirme yetkisinden bahsedilebilir. Bu durumda da kültür varlığını koruma yönünde karar oluşturuluncaya kadar suç duyurusu zorunluluğundan bahsedilmesi kanaatimizce mümkün değildir. CMK kapsamında suç duyurusu genel bir yükümlülük olarak düzenlenmiş olup, her vatandaş için bir sorumluluktur.

Aslında kanunun sistematiği içerisinde 9. madde, öncesinde bir kurul kararını zorunlu kılmaktadır. Tescilli yapıya yönelik koruma kapsamında bir karar alma yetkisinden bahsederek bu karar alındıktan sonra aykırı davranışı suça konu etmektedir.

Yani koruma kurulunun suç duyuruları öncesinde kültür varlığının korunmasına ilişkin her türlü karar alma yetkisini ve karar aldıktan sonra aykırı davranışın yasal soruşturmaya konu olabileceğini ifade etmektedir. Bu durumda, müdahalenin kültür varlığına zarar vermediğini veya vermiş olsa dahi telafi edilebileceğini kararlaştıran kurulun böyle bir kararı alabileceği yetkisi kanaatimizce hiçbir endişeye mahal bırakmayacak kadar açıktır.

Kurul kararına karşı oluşan durumun ihbar edilmesi de sadece kurulun değil herkesin görevidir. Zaten suç konusu olmasını bizce zorunlu kılan hususlardan biri de 2863/61 maddedir. Çünkü ortada tüm kamu kurum ve kuruluşlarını bağlayan “korumanın sağlanması ve kültür varlığına yönelik zararın önlenmesi hususunda koruma kurulu kararı” oluşmalıdır ki bu karara aykırılık da suç teşkil edebilsin. O halde o kararı oluşturma konusunda kurulun takdir hakkı ve inisiyatifi yasada çok açık bir şekilde zikredilmiştir. Kanaatimizce “aykırı uygulama”, “İzinsiz müdahale” gibi durumlarda özel bir karar oluşturulmalı, bu karara uyulmaması veya uyulmasının imkânsız olması halinde ilgili karar müeyyidelendirilmelidir. Yani herhangi bir kurul kararına aykırılığın da suç duyurusunda bulunulmadan önce yeni bir kararla değerlendirilmesi gereklidir. Kültür varlığına yönelik zararın oluşup oluşmadığı bu değerlendirmenin odak noktasını oluşturmalıdır. Yani 2863 sayılı yasa her aykırı uygulamaya veya her kurul kararı ihlaline suç duyurusunda bulunma gibi bir zorunluluk getirmemektedir. Bu ve benzeri durumlarda kültür varlığının zarar görmüş olması ve gördüğü zararın telafisinin mümkün olmaması mutlaka değerlendirilmelidir.

Yargı Kararları Kapsamında Konunun Değerlendirilmesi

Anayasa Mahkemesi’nin 13.10.2012 tarihli ve 28440 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanan 11.04.2012 tarihli ve 18-53 sayılı kararı ile 2863 sayılı Kanun'un 5728 sayılı Kanun'la değişik 65. maddesinin (a) ve (b) fıkralarının Anayasa'ya aykırı bulunup iptal edilmesi üzerine 11.10.2013 tarihli ve 28792 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanan 6498 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'un 65. maddesi tümden değiştirilerek (a) ve (b) fıkraları bu kez 65. maddenin 1. fıkrası kapsamında;

Tescil edilen sit alanları ve korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten sebebiyet verenler ile koruma bölge kurullarından izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş, 07.09.2016 tarihli ve 29824 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe giren 6745 sayılı Kanun'un 25. maddesi ile de fıkrada yer alan “koruma bölge kurullarından” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

TCK'nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.

Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu 65. Maddesi Kapsamındaki Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi

Yargıtay’ın müstekar kararlarında; 2863 sayılı Kanun’un 65/1. maddesi gereğince, zarar meydana gelmemiş ise; dava konusu taşınmazın bağlı bulunduğu Belediye Başkanlığı bünyesinde suç tarihi itibariyle faaliyette olan koruma uygulama ve denetim bürosu bulunup bulunmadığı araştırılarak, eylemin basit müdahale niteliğinde olması halinde veya esaslı müdahale niteliğinde olup KUDEB bulunması halinde 65/4, esaslı müdahale niteliğinde olup KUDEB yok ise 65/1. maddesi gereğince sanığın hukuki durumumun takdir ve tayini gerektiği yönünde kararlar verilmektedir.

Yargıtay 12. CD., E. 2016/11579 K. 2019/6623 T. 23.5.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2017/3662 K. 2019/5925 T. 9.5.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2016/11517 K. 2019/5930 T. 9.5.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2017/3214 K. 2019/5628 T. 25.4.2019

İzmir BAM, 6. CD., E. 2018/2219 K. 2019/708 T. 12.4.2019

Ankara BAM, 9. CD., E. 2017/4619 K. 2019/2136 T. 21.3.2019

İzmir BAM, 6. CD., E. 2017/1799 K. 2019/533 T. 12.3.2019

Ankara BAM, 9. CD., E. 2017/4519 K. 2019/1419 T. 21.2.2019

İzmir BAM, 6. CD., E. 2017/2931 K. 2019/403 T. 19.2.2019

Adana BAM, 11. CD., E. 2018/1045 K. 2019/306 T. 8.2.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2016/5812 K. 2019/746 T. 17.1.2019

İzmir BAM, 6. CD., E. 2018/1308 K. 2019/71 T. 8.1.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2019/1058 K. 2019/7238 T. 13.6.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2016/11763 K. 2019/4915 T. 11.4.2019

Yargıtay 12. CD., E. 2016/12694 K. 2019/5257 T. 18.4.2019

İzmir BAM, 6. CD., E. 2017/2025 K. 2018/1609 T. 3.10.2018

İzmir BAM, 6. CD., E. 2017/1634 K. 2018/914 T. 27.6.2018

Yargıtay 12. CD., E. 2015/16523 K. 2018/5368 T. 10.5.2018

Yargıtay 12. CD., E. 2016/56 K. 2018/1234 T. 8.2.2018

Yargıtay 12. CD., E. 2015/14644 K. 2018/591 T. 18.1.2018

Yargıtay 12. CD., E. 2016/689 K. 2018/2610 T. 8.3.2018

Yargıtay CGK., E. 2014/516 K. 2018/47 T. 20.2.2018

Türk İdare Hukuku Kapsamında Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması

Sonuç

KTVKK’nın 65. maddesinin uygulanmasıyla ilgili yasal soruşturma sürecini başlatan Koruma bölge kurulları ve koruma bölge komisyonları tarafından alınacak kararlar, yargılama safahatını tamamen şekillendireceği gibi kültür ve tabiat varlığının “korunması” veya “korunamaması” sonucunu belirlemede etkili olacaktır. Bu nedenle yasal soruşturma süreçlerinin başlatılmasına şekli olarak değil 2863 sayılı yasanın arzuladığı sonucu doğuracak şekilde hareket edilmesi gerektiği izahtan varestedir. Çok sayıda suç duyurusunda bulunulması hem yargı yükünü arttırmakta hem de kurulların kanundan kaynaklı “koruma” görevlerini tam olarak yerine getirmesini engellemektedir.

2863 sayılı yasanın 65. maddesi ile cezai müeyyide öngörülerek Kültür ve tabiat varlıklarının korumasının amaçlanmış olduğu açıktır. Özel yasa ile düzenlenen ve tamamen koruma bölge kurullarının aldığı kararlar ile şekillenen “koruma” kavramı dikkate alınarak yargısal denetimin sağlanması halinde, kültür ve tabiat varlığımızın çok daha yüksek oranda korunmasının sağlanacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle hukuki kanaatlerimizi özetle aşağıdaki şekildedir:

  1. Kültür varlığına verilen zararın telafi edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda ivedilikle yasal soruşturma açılmasına karar verilmelidir.

  2. Kültür varlığına zarar vermeyen, düzeltilebilir uygulamaların “korumaya” yönelik değerlendirilebilmesi mümkün olmalıdır.

  3. Kültür varlığının pasif tutumlar nedeniyle (ilgili kamu idareleri ve kamu kurumları tarafından karar alınmaması, kararın kasıtlı olarak geciktirilmesi, projenin uygulanmaması, müelliflik hakkının kötüye kullanılması, vs. gibi), koruma konusunda karar alma görevini bihakkın yerine getiremeyenler hakkında yasal soruşturma başlatılmasından imtina edilmemesi gerekmektedir.