7226 Sayılı Kanun’un İcra Hukukundaki Satış ve Paraların Ödenmesi İşlemlerine Etkisi
Giriş
Covid-19 salgını tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de etkilemiş ve ülkemizde de birçok alanda olduğu gibi adlî işlemler bakımından da çeşitli özel ve geçici düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin temeli 7226 sayılı Kanun ile adlî işlemlere ilişkin birçok sürenin durdurulması ve normalleşme kapsamında devam edecek işlemler yönünden çeşitli özel hükümlerin getirilmiş olmasıdır. Çalışmamızda öncelikle yasal düzenleme ve görüşlerin çerçevesine kısaca değinilmiştir. Daha sonra ise, takip hukukuna ilişkin paraya çevirme işlemleri kapsamında arttırma, arttırmanın ilânı ve icra dosyasına ödeme yapılması ile icra dairesi tarafından ödemelerin kabulü ve devamında paranın alacaklıya ödenmesine ilişkin özel düzenlemelere değinilmiş ve bu düzenlemelerin amacı kapsamında mevcut uygulama değerlendirilmiştir.
I. Yasal Düzenleme
7226 sayılı Kanun’un[1] geçici 1. maddesinde takip hukukuna ilişkin olan İcra ve İflâs Kanunu ile diğer kanunlarda yer alan süreler ile taraf ve takip işlemlerinin 30.04.2020 tarihine kadar duracağı düzenlenmiştir. İlgili maddenin 1. fıkrasının (b) bendi şu şekildedir:
“b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur.”
Aynı maddenin 3. fıkrasında takip hukukuna ilişkin kanunlar çerçevesinde özel olarak şu düzenlemelere yer verilmiştir:
“a) İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,
b) Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,
c) Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,
ç) İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.”
Aynı maddede yer alan ve Cumhurbaşkanına durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatma ve madde kapsamını daraltma yetkisi veren düzenleme uyarınca 2480 sayılı Cumhurbaşkanı kararı[2] yayınlanmış ve durma süresi 15.06.2020 tarihine kadar uzatılmıştır.
Bu noktada 7226 sayılı Kanun’dan önce 2279 sayılı Cumhurbaşkanı kararı[3] ile İcra ve İflâs Kanunu’nun 330. maddesi gereği icra ve iflâs takiplerinin durdurulmasına karar verilmişse de 7226 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle bu kararın uygulama kabileyeti kalmamıştır[4]. Ancak, gerek 2279 sayılı Cumhurbaşkanı kararı gerekse 7226 sayılı Kanun’un yukarıda verilen düzenlemesi neredeyse tamamen aynı ifadeleri içerdiğinden biri hakkındaki uygulama ve görüşlerin diğeri için de geçerli olacağı ve dikkate alınacağı açıktır. Bu nedenle, her ne kadar 2279 sayılı Cumhurbaşkanı kararı özelinde verilmiş olsa da uygulamada dikkate alınan ve daha sonraki tarihlerdeki diğer kararlarda da atıfta bulunulan[5] Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşleri de önemini korumaktadır.
II. Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı Görüşü
2279 sayılı Cumhurbaşkanı kararının ertesi günü Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı’nın 86420598-296/2543 sayılı görüş yazısıyla takip hukukuna ilişkin çeşitli konularda nasıl hareket edileceği noktasında görüşlere yer verilmiştir. Buna göre,
“1-Ülke genelinde açılmış bulunan nafaka alacakları hariç tüm icra ve iflas takipleri durdurulduğundan bu konuda takiplerin durdurulmasına ilişkin ayrıca durma kararı alınmasına gerek olmayacağı,
2-Nafaka alacaklarına ilişkin takipler istisna tutulduğundan bu husustaki açılmış olan takiplerin devam edeceği, reddiyat ve tahsilat işlemlerinin yapılası gerektiği, durma süresi içerisinde yeni nafaka takiplerinin de açılabileceği,
3-Nafakaya ilişkin ilamların durma süresi içerisinde takip konusu yapılabileceği, ancak aynı ilamla nafakadan ayrı olarak hükmedilen alacakların ilamın bölünememesi nedeniyle takibe konulması durumunda işlemlere sadece nafaka alacakları yönünden devam edileceği,
4-Takiplerin durdurulması kapsamında çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki tesisine ilişlin takiplerin duracağı, ancak mahkemeler tarafından verilen ihtiyati tedbir kararlarının infazına devam edilebileceği,
5-İcra dairelerine yapılan ödemeler kabul edilerek, dosya kapsamına göre sıra cetveli yapılmasını gerektirmeyen ve borçlu ya da üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda paraların alacaklılarına ödenebileceği, dosya borcunun ödenmesi halinde veya alacaklı vekili talebi ile haciz ve yakalama şerhlerinin kaldırılabileceği, dosya kapama işlemlerinin öncelikle yapılabileceği,
6-Durdurma kararı öncesinde ihalesi yapılıp kesinleşen ihalelerin tescil işleminin yapılabileceği, teslim işlemlerinin yapılmasının ise alınan tedbirlere ve durdurma kararının amacına aykırılık oluşturmayacak şekilde icra müdürlüklerince takdir edilebileceği,
7-Durdurma kararı öncesinde açılmış bulunan takipler de dahil olmak üzere durdurma kararı süresince ödeme ve icra emri gönderilmeyeceği,
8-Durdurma kararı ile tüm taraf ve takip işlemleri durdurulduğundan itiraz ve taleplerin alınmayacağı,
9-Durdurma kararı öncesinde veya durdurma kararı süresi içinde verilen ihtiyati haciz kararlarının icrası ve infazı durdurulmuş olduğundan icra dairesince infaz edilemeyeceği,
10-İcra ve iflâs daireleri tarfından satış günü verilerek ilan edilmiş mal ve haklara ilişkin elektronik veya fiziki arttırmanın günlerinin durdurma tarihleri içinde kalması hallerinde, durdurma kararının bitiminden itibaren yeni satış günü verileceği, bu durumda satış ilanının İcra ve İflâs Kanununun 114üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki ilkeler doğrultusunda tarafların menfaatleri gözetilerek en az masrafla katılımcı sayısını en çok arttıracak vasıta ile ilanın yapılmasının uygun olacağı, daha önce masrafı verilip ilan yapılmış olması nazara alınarak alacaklı ve borçluya ek masraf yüklemeyecek şekilde ilanın yapılmasına özen gösterilerek, durma kararı nedeni ile satış işlemleri gerçekleşmeyen mal ve haklar yönünden durma sürecinden sonra yapılacak ilanların UYAP İcra Malları e-Satış Portalında yapılmasının uygun olacağı,
11-Durdurma kararı süresince icra ve iflas takipleri ile takip hukukuna ilişkin sürelerin durma süresi bitimine kadar işlemeyeceği,”
yönünde değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmelerin özellikle 5 ve 10 numaralı görüşlerin yukarıda verilen 7226 sayılı Kanun’un 3. fıkrasının a ve b bentlerinde hükme bağlanan hususlara karşılık geldiği söylenebilir. Daha açık bir deyişle, özellikle salgın sürecinden önce ilânı yapılarak satış günü verilen arttırmaların akıbetinin ne olacağı ile icra dairelerine borçlular tarafından ödeme yapılıp yapılamayacağı, yapılabilirse icra takibinin infazen kapatılarak muhtemel hacizlerin kaldırılıp kaldırılmayacağı gibi Cumhurbaşkanı kararında cevabı bulunmayan ayrıntılar Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı tarafından değerlendirilmiş[6]; ancak, kısa süre sonra yürürlüğe giren 7226 sayılı Kanun ile bu noktaların bir kısmı kanunen düzenlenmiştir. Kanunda ve Cumhurbaşkanı kararında yer almamasına rağmen Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşünde yer verilen diğer bazı noktalar da uygulamada kabul görmüş ve o doğrultuda işlemler yapılmıştır. Ancak, çalışmamızda sadece satış ve ödeme işlemleri noktasında değerlendirme yapılacağından bu konulara girilmemiştir[7].
III. Satış İşlemleri Yönünden Değerlendirme
A. Durma Süresinden Önce Satış İlânı Yapılmamış Olan Arttırmalar Bakımından
Gerek 7226 sayılı Kanun gerekse 2279 sayılı Cumhurbaşkanı kararı üzerine yayınlanan Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşü sadece ilân edilmiş olan satış günü durma süresi olan 22.03.2020 ilâ 15.06.2020 tarihleri arasında kalan satış işlemleri için uygulama alanı bulmaktadır. Bu nedenle, her şeyden önce belirtmek gerekir ki, satış talep edilmemiş olan ve satış talep edilmiş olmasına rağmen henüz masrafı yatırılmamış olan veya masrafı yatırılmış olsa dahi artırma şartnamesi ve ilânı henüz yapılmamış olan satış işlemleri için bu Kanun ile kararların satış ilânına ilişkin hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır. Henüz ilân yapılarak satış günü belirlenmeyen işlemler yönünden genel olarak taraf ve takip işlemleri duracağı için satış talep edilemeyecek veya satış talep edilmiş olsa dahi müteakip işlemler yapılamayacaktır.
Diğer yandan, İcra ve İflâs Kanunu’nun 106. maddesinde taraflar için öngörülen satış talep etme süreleri ile 112 ve 123. maddelerinde icra daireleri için öngörülen talepten itibaren 2 ve 3 aylık sürede satışın yapılmasına ilişkin süreler 15.06.2020 tarihine kadar (sonradan yeni bir değişiklik yapılmazsa) durmuştur. Süreler, 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında açıkça düzenlendiği üzere, durma süresinin sona ermesini takip eden günden itibaren işlemeye devam edecektir. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır.
B. Durma Süresinden Önce Satış İlânı Yapılmış Olan ve Arttırma Tarihi Durma Süresi İçerisinde Olan Arttırmalar Bakımından
1. Genel Olarak
Daha önce satış talep edilerek satış işlemleri için arttırma ilânı yapılan ve arttırma tarihleri durma süresi içerisinde kalan satışlar için ise, durma süresinden sonra yeni bir satış talebine gerek olmaksızın satış günü verileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, satış talebi için daha önce masraf yatılarak işlemler tamamlandığı için tarafları zarara uğratmamak adına yeni bir ilân ücreti alınmayacağı ve sadece elektronik ortamda ilân yapılacağı hükme bağlanmıştır. Hükmün ifade ediliş şekli emredici nitelikte görülmektedir. Bu nedenle, örneğin alacaklı veya borçlunun ilânın gazete ile yapılması şeklinde bir talepte bulunamayacakları söylenebilir.
2. Elektronik Ortam Haricinde İlân Yapılması
Yukarıda da değinildiği gibi, kanunî düzenleme emredici nitelikte olduğundan ve icra takibinin her iki tarafının da korunması amaçlandığından tarafların gazete ile ilân yapılması yönünde anlaşmalarının ve bu yönde talepte bulunmalarının icra dairesi bakımından bir etkisi olmayacağı söylenebilir. Ancak, kuşkusuz ki, tarafların İcra ve İflâs Kanunu’nun 114. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca masrafları kendilerine ait olmak üzere ilân yapma hakları burada da uygulama alanı bulabilir. Taraflarca yapılan bu ilân resmî ilân hükmünde olmadığından masrafları takip masraflarına eklenememekte ve ihâlenin feshi gibi diğer işlemlerde dikkate alınmamaktadır[8].
3. İlândan Başka Tebliğ Yapılması
Bu noktada muhtemel diğer bir sorun da satış ilânının taraflara tebliğinin gerekip gerekmeyeceğidir. Bu husus, esasen gerek daha önce satışa karar verilmiş olmasına rağmen durma süresinden önce ilânı yapılmamış olan icra satış işlemleri, gerekse satış günü ilân edilmiş olmasına rağmen arttırma tarihinin durma süresi içerisinde kalması nedeniyle sonradan sadece elektronik ortamda yeni bir ilânla yetinilmesi durumu bakımından gündeme gelebilir. İlk durumda, daha açık bir deyişle, ilânın şekli ve yapılmasının 7226 sayılı Kanun’dan etkilenmemiş olması hâlinde, olağan bir satış sürecinde geçerli olan kurallar uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle, taşınır satışlarında zorunlu olmamasına rağmen icra dairesi tarafından satış kararında ilânın taraflara da tebliğine karar verilmişse[9] veya İcra ve İflâs Kanunu’nun 127. maddesi gereği taşınmaz satışlarında durma süresinden sonra da gerek Kanun gerekse icra dairesinın satış kararı geçerliliğini koruyacak ve satış ilânının ayrıca ilgili tarafa tebliği de gerekecektir. Aksi hâlde, bizatihi bu sebeple ihalenin feshi sonucu ortaya çıkabilir[10].
Kanaatimizce satış ilânının 7226 sayılı Kanun’un uygulama alanı kapsamında kaldığı durumlarda düzenlemenin emredici niteliği gereği sadece elektronik ortamda ilân yapılması yeterli olup ayrı bir tebliğ yapılmasına da gerek yoktur. Zira, bu düzenlemelerin amacı salgın sürecinin olumsuz etkilerini en aza indirgeyerek icra takibinin taraflarına ek bir maddî külfet yüklememektir. Bu nedenle, ayrı bir tebligat masrafına da gerek olmadığı kanaatindeyiz.
IV. Paraların Ödenmesi Yönünden Değerlendirme
A. Paraların Ödenmesinin Niteliği Bakımından
İcra takibinin son aşaması olan paraların ödenmesi için herhangi bir talepte bulunulmasına gerek yoktur. Takip talebi, ödeme emri, haciz ve satış gibi diğer birçok icra takip işlemi için talep gerekmesine rağmen paraların ödenmesi icra dairesi tarafından kendiliğinden yerine getirilir. Bu nedenle, icra dosyasında yer alan paranın alacaklıya ödenmemesi bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz sürüncemede bırakılması niteliğinde olacağın süresiz şikâyete başvurulabilir[11].
Doktrinde icra dairesi tarafından yapılan “ödeme” işleminin bir takip işlemi[12] olmadığı ileri sürülmüştür. Buna göre, takip sonucunda ihtiyarî veya cebren elde edilen paraların alacaklıya ödenmesi bir takip işlemi olarak görülmemiş; zira, paranın icra dairesi tarafından elde edilmesiyle bu nispette borcun ve takibin sona ermiş olduğu, sona eren takibin yeni bir yön ve şekil almasının da söz konusu olamayacağı belirtilmiştir[13]. Bu görüş kabul edilirse, 7226 sayılı Kanun sadece “taraf ve takip işlemleri”nin duracağı düzenlenmiş olduğundan bu kapsamda değerlendirilemeyecek olan ödeme işlemlerinin yapılması gerekmektedir. Aksi hâlde, icra dairesinin hakkın yerine getirilmesini sebepsiz sürüncemede bıraktığı iddia edilebilecektir. Diğer taraftan, 7226 sayılı Kanun’un amacından hareketle sadece taraf ve icra takip işlemlerinin değil; tüm icra dairesi işlemlerinin istisnaî düzenlemeler haricinde durdurulmuş olduğu da savunulabilir[14]. Ancak kanaatimizce, salgın sürecinde geçici önlemler almayı amaçlayan 7226 sayılı Kanun’un borçluları korumak amacıyla birtakım icra takip işlemlerini durdurması bir yana, hâlihazırda icra dosyasına girmiş bir paranın alacaklısına ödenmesini engellemekten ziyade ekonomik gerekçelerle bunu kolaylaştırıcı çözümler sunmayı amaçladığını söylemek daha yerinde bir yorum olacaktır.
Bu genel kuralların mevcut olağanüstü süreçte uygulanması noktasında tereddütler ortaya çıkmakta; özellikle, neredeyse tüm icra işlemlerinin durdurulmuş olması nedeniyle paraların ödenmesi aşaması bakımından da icra dairelerinin farklı uygulamalar geliştirdiği görülmektedir.
B. İcra Dairesi Uygulamalarının Yerindeliği Bakımından
Durma süresi boyunca nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç haciz ve satış talep edilemeyeceği; bu nedenle bu işlemler vasıtasıyla icra dosyasına para intikal edemeyeceği açıktır. Ancak, 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin üçüncü fıkrasının b bendi olan “Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir” ile Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşü olan “5-İcra dairelerine yapılan ödemeler kabul edilerek, dosya kapsamına göre sıra cetveli yapılmasını gerektirmeyen ve borçlu ya da üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda paraların alacaklılarına ödenebileceği, dosya borcunun ödenmesi halinde veya alacaklı vekili talebi ile haciz ve yakalama şerhlerinin kaldırılabileceği, dosya kapama işlemlerinin öncelikle yapılabileceği” yönündeki düzenleme ve ifadeler doğrultusunda takip borçlusunun rızaen icra dosyasına ödeme yapabileceği ve bu ödemenin icra dairesi tarafından kabulü gerektiği açıktır. UYAP üzerinden icra dosyalarının işleme kapatılmış olması uygulaması gözardı edilerek fiziken icra dairesine gidilerek dosya borcunun ödenmek istenmesi ve yine icra dairelerindeki mevcut “herhangi bir işlem yapmaya isteksizlik” aşılarak bu ödeme işleminin icra dairesinde başarılı olarak yapılabildiği kabul edilirse, dosyaya giren bu paranın alacaklıya ödenmesi aşamasına geçilebilecektir.
Yine uygulamada, özellikle Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşünde yer alan “borçlu ya da üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda paraların alacaklılarına ödenebileceği” yönündeki şarttan hareketle borçlu tarafından rızaen bir ödeme yapılsa dahi icra daireleri tarafından varsayımsal birtakım gerekçelerle paranın alacaklıya ödenmesinden kaçınılmaktadır. Bu yöndeki uygulamada, genel olarak taraf ve takip işlemlerinin durmuş olması nedeniyle başka icra dosyalarından haciz talep ve uygulama işlemlerinin yapılamadığı; bu nedenle, ödeme yapılan takipteki alacaklıdan alacaklı olan üçüncü kişilerin ilgili dosya alacağına haciz talep etmek isteyebilecekleri ama haciz işlemleri durdurulduğu için bu hacizlerin talep edilememiş ve uygulanamamış olabileceği ve bu durumda dosya alacağının ödenmesinin haciz talep edemeyen bu muhtemel üçüncü kişilerin haklarını ihlal edebileceği gibi bir gerekçeye dayanılmaktadır.
İcra işlemleri uygulamamız talep reddetme konusundaki engin tecrübesini mevcut süreçte de göstermiş ve muhtemelen kanun koyucunun ve Adalet Bakanlığı görüşünün ilgili düzenleme gerekçelerinde hiç yer almayan bir noktaya dayanılarak ilgili düzenlemeler işlemez hâle getirilmiştir. Eğer düzenlemelerde yer alan üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmemesi şartı, uygulamada dayanıldığı kadar geniş bir şekilde yorumlanırsa böyle bir istisnaî düzenlemeye yer verilmesi abesle iştigal olacaktır. Zira, böyle geniş bir yorum tarzı karşısında herhangi bir icra takip dosyasına rızaen yatırılan paranın alacaklısına ödenmesi imkânsızdır. Her takip alacaklısından alacaklı olan ve ona karşı takip yürüten ve hatta takip başlatmak istemesine rağmen mevcut durma etkisi nedeniyle henüz takibe başlayamayan başka bir alacaklı olabilir. Böyle farazî bir alacaklının varlığı ve onun haklarının ihlâl edilebileceği ihtimâli dikkate alınırsa somut bir takipte alacaklıya ödeme yapılması imkânsız hâle gelecektir. Böyle bir sonuç da mevcut şekliyle bir düzenleme yapılmış olmasını anlamsız kılacaktır. Tüm bu nedenlerle, uygulamadaki gerekçelerin yersiz olduğunu ve dosya alacağına mevcut bir haciz söz konusu değilse icra dosyasına intikal eden paranın alacaklıya ödenmesi gerektiği kanaatindeyiz. İcra dairesine rızaen yapılan bir ödemeyle veya başka sebeplerle intikal eden bir parayla ödeme nispetinde borçlunun borcu sona erdiğine göre[15], bu miktarın alacaklısına ödenmesinin önünde de herhangi bir engel olmamalıdır[16].
Sonuç
-
Arttırma ilânının şekli bakımından daha önce bir ilân yapılarak arttırma tarihinin durma süresi olan 22.03.2020 ilâ 15.06.2020 (bu tarihler dahil) arasında kalıp kalmadığı esas alınarak hareket edilmesi,
-
Daha önce satış talep edilmemiş veya satış talep edilmesine rağmen ilân yapılmamış işlemler bakımından 7226 sayılı Kanun’un etkisi satış talep etme süresi veya talepten itibaren satışın yapılması için öngörülen sürelerin durması etkisiyle sınırlı kalacağından, arttırma ilânın şekli ve sonuçları için olağan Kanun hükümlerinin uygulanması,
-
Arttırma ilân edilerek arttırma tarihi durma süresi içerisinde kalan satış işlemleri için durma süresinden sonra icra dairesi tarafından re’sen yeni bir arttırma tarihi belirlenerek bu arttırmanın sadece elektronik ortamda ilân edilmesi,
-
Sadece elektronik ortamda ilân ile yetinilecek arttırmalar için ilgililere ayrıca bir tebliğ yapılmasına da gerek olmaması ve yine bu kapsamdaki arttırmalar için tarafların ilân taleplerinin icra dairesini bağlamaması; ancak, tarafların masrafları kendilerine ait olmak üzere ilân yaptırabilmesi,
-
Tüm bu süreçte icra dosyasına rızaen ödeme yapılmasının zorlaştırılmayıp kolaylaştırılması ve icra dosyasında bulunan, sıra cetveli yapılmasını gerektirmeyen, mevcut olarak başka bir alacaklı tarafından da haczedilmemiş paraların alacaklısına ödenmesinin icra daireleri tarafından birtakım varsayımsal gerekçelerle geciktirilmemesi,
gerektiği kanaatindeyiz.
Dipnotlar
RG, 26.03.2020, S. 31080 Mükerrer. ↩︎
RG, 30.04.2020, S. 31114. ↩︎
RG, 22.03.2020, S. 31076. ↩︎
Bu konuda detaylı bilgi ve değerlendirmeler için bkz. Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet; 7226 Sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı (2279 Sayılı) Çerçevesinde Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/. ↩︎
Örneğin, 02.04.2020 tarih ve 86420598-300/2678 sayılı maaş kesintilerine ilişkin Adalet Bakanlığı İcra İşleri Dairesi Başkanlığı görüşünde 2279 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na ilişkin önceki tarihli görüşte belirtilenlere de değinilmiştir. ↩︎
Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşünün haklı eleştirisi için bkz. Özekes, Muhammet; 7226 Sayılı Kanunun (ve İİK m. 330’un) Açık Hükmü ile Açık Yargıtay Kararlarına Rağmen Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığının Maaş Kesintilerine İlişkin Görüşü Hukuka, Kanuna ve Yargıtay İçtihatlarına Açıkça Aykırıdır, https://blog.lexpera.com.tr/adalet-bakanligi-icra-isleri-daire-baskanliginin-maas-kesintilerine-iliskin-gorusu-hukuka-aykiridir/. ↩︎
Örneğin, Adalet Bakanlığı İcra İşleri Daire Başkanlığı görüşünde yer verilen 8 numaralı “Durdurma kararı ile tüm taraf ve takip işlemleri durdurulduğundan itiraz ve taleplerin alınmayacağı,” yönündeki ifade doğrultusunda UYAP dahil icra takip dosyaları talep gönderimine kapatılmıştır. Bu kapatma nedeniyle, uygulamada ilgili icra dosyasına hiçbir talep gönderilememekte; örneğin, 5 numaralı görüşte yer verildiği şekilde ödeme ve ödeme sonrası haciz kaldırma yönünde talepler dahi gönderilememektedir. ↩︎
Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet/Sungurtekin Özkan, Meral; İcra ve İflâs Hukuku, 11. Baskı, Ankara 2013, s. 359. ↩︎
“İİK'nun 114/2. maddesi gereğince, menkul malların ihalesine dair satış ilanının taraflara tebliği zorunlu değildir. Ancak; satış kararında ilanın ilgililere tebliği yönünde karar verilmişse, bu durumda satış ilanının tebliğ edilmemesi ihalenin feshini gerektirir.” 12. HD, 09.10.2017, 1938/12092. ↩︎
Kuru, Baki; İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 619. Yargıtay taşınmaz satışlarında İİK m. 127 hükmüne uyulmayarak ayrıca tebliğ yapılmamış olmasını tek başına ihalenin feshi sebebi olarak kabul etmemektedir: “Buna göre İİK'nun 127. maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneği borçluya (varsa vekiline) tebliğ edilmelidir. Borçluya (varsa vekiline) satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi, Dairemizin süreklilik arzeden içtihatlarına göre başlı başına ihalenin feshi sebebidir.” 12. HD, 14.01.2020, 13829/182. Benzer şekilde, taşınır satışına ilişkin icra dairesi kararında tebliğin sadece bilgi amaçlı olduğu veya tebliğ yapılamamasının satışa etki etmeyeceği gibi bir ibareye yer verilmişse sırf ilânın tebliğ edilmemiş olması sebebiyle ihâlenin feshine karar verilemeyeceği belirtilmektedir. Bkz. 12. HD, 21.01.2019, 9884/630. ↩︎
Kuru, El Kitabı, s. 729. ↩︎
İcra takip işlemleri hakkında detaylı bilgi için bkz. Boran Güneysu, Nilüfer; “İcra Takip İşlemleri”, TBBD 2012, S. 101, s. 32 vd. ↩︎
Kuru, Baki; İcra ve İflâs Hukuku, I. Cilt, 3. Baskı, İstanbul 1988, s. 138; Umar, Bilge; İcra ve İflâs Hukukunun Tarihi Gelişmesi ve Genel Teorisi, İzmir 1973, s. 186. ↩︎
Örneğin, taraf ve icra takip işlemi niteliğinde olmayan, üçüncü kişiler için öngörülen istihkak ve haciz ihbarnamelerine ilişkin sürelerin de mevcut süreçte duracağı kabul edilmektedir. Bu durum, değinilen düzenlemelerin üçüncü kişileri de koruyucu nitelikteki etkisine dayandırılmaktadır. Bkz. Atalay/Özekes, 7226 Sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı (2279 Sayılı) Çerçevesinde Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/. Ancak, duran icra işlemlerinin kanunun amacı kapsamında ve haklı olarak bu şekilde geniş yorumlanması hâlinde dahi icra veznesinde bulunan paranın alacaklısına ödenmesinin önünde bir engel olmadığı ifade edilmektedir. Zira, istihkak veya haciz ihbarnameleri gibi somut bir şekilde üçüncü kişileri ilgilendiren işlemlerin varlığı ile somut olarak hiçbir üçüncü kişiyi ilgilendirmeyen, sadece ve tamamen varsayımsal olarak üçüncü kişileri etkileyebileceği düşünülen işlemlerin aynı hukukî düzenlemeye tâbi olması beklenemez. ↩︎
Kuru, Cilt I, s. 89. ↩︎
Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet; 7226 Sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı (2279 Sayılı) Çerçevesinde Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/. ↩︎