Bilgisayar programları endüstrisi günden güne hayatımızın tüm alanlarına girmekte ve hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Bunun yanı sıra bu endüstri yeniliklere en açık olan endüstrilerden birini teşkil etmektedir. Günümüzde bilgisayarlar bankacılık, ulaşım, turizm, ticaret, sağlık, eğitim, iletişim, araştırma gibi birçok alanda hayatımızın vazgeçilmez bir ögesi haline gelmiş bulunmaktadır. İşte tüm bu alanlar dahil, diğer tüm alanlarda da bilgisayarların kendilerinden beklenen fonksiyonları yerine getirebilmesi için genel olarak program veya geniş anlamıyla yazılım olarak ifade edilen talimatlara ihtiyaç duyulmaktadır. Buradan anlaşıldığı üzere bilgisayar yazılımları ve programları, bugün modern toplumu oluşturan ögelerin çoğu için bel kemiği görevi görmekte olup. Bunlardan yararlanılmaksızın bilgisayarların etkili bir şekilde çalışmasına olanak yoktur. İnternetin icadı ile bilgisayar programlarının son kullanıcıya gönderilmesi süreci, geleneksel anlamdaki sürece göre oldukça hız kazanmış ve pahalı olmayan bir forma bürünmüştür.
Öte yandan, bilgisayar programları gerçek anlamda bir fikri mülkiyet formu olan ve fikri emek ve kavrayışla ortaya konan bir zihin ürünüdür. Bu programların büyük bir fikri çabanın ürünü olduğu, çok önemli işlevleri yerine getirdikleri ve insan yaşamına faydaları, aynı zamanda günümüz rekabetçi piyasasında bu bilgisayar programlarının oluşturulmasını teşvik etmek için hem uluslararası hem de ulusal korumaya ihtiyaç duyulduğu tartışmasızdır. Ayrıca bilgisayar ve bilgisayar programlarının kullanılmasının yaygınlaşması ve izinsiz veya haksız şekilde kopyalanmasının kolay ve ucuz olması ve buna ek olarak bilgisayar programlarının doğası gereği ikinci el bilgisayar programlarının değerinin azalmaması da bunlara ilişkin korsan faaliyetler başta olmak üzere bazı sorunları ve bu sorunlara çözüm bulma ihtiyacını doğurmuştur. Bu durumda, anılan bu fikri çalışmanın ve bu çalışma sonucunda meydana gelen fikri ürünlerin korunmasında hukukun rolü ne olacaktır? Meydana gelen hukuki sorunlar arasında en önemlisi elbette ki programların korunma biçimi olmuştur. Bilgisayar programları mukayeseli hukukta veya Türk hukukunda, ticari sır olarak, patent ya da telif hakları korumasıyla, haksız rekabet hukuku çerçevesinde veya sözleşme hukuku ile korunabilir niteliktedir. Bilgisayar programlarının fikri hukuk çerçevesinde korunması yönünde ilk yasalaşma hareketleri 1970’li yılların ortalarında ABD’de ortaya çıkmış, dolayısıyla bu husus ABD mahkemelerinde de tartışılmaya başlanmıştır. Benzer hareketlerin Avrupa’da görülmesi ise 1980’li yılları bulmuştur. Günümüzde ise Avrupa Birliği hukukunda bilgisayar programlarının korunması, ilk olarak 1991 yılında yürürlüğe girmiş olan Bilgisayar Programları Yönergesi’ni ilga edilen 2009 tarihli Bilgisayar Programlarının Hukuki Korumasına Dair Yönerge ile sağlanmaktadır. Bu Yönerge hala yürürlüktedir.
Ülkemizde bilgisayar programlarının fikri mülkiyet hukuku kapsamında korunmasına yönelik çalışmalar ABD’den ve AB ülkelerinden daha sonra ve ulusal mevzuatın AB mevzuatı ile uyumlulaştırılması süreci çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle bilgisayar programlarının fikri hukukta korunmasına yönelik düzenlemeler yapılırken AB mevzuatı mehaz alınmıştır. Türk Hukuku’nda bilgisayar programlarının fikri mülkiyet hukuku çerçevesinde korunması hususu FSEK’te düzenlenmektedir. Bilgisayar programlarının Türk hukukunda açık bir korumaya kavuşturulması 1995 yılına tekabül etmektedir. 4110 sayılı Kanun ile FSEK’in 2. maddesinin ilk bendine “her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları” ibaresi eklenmek sureti ile bilgisayar programları ve bunların hazırlık aşamaları FSEK kapsamında korunan ilim ve edebiyat eserleri kategorisine dâhil edilmiştir. Bilgisayar programlarının FSEK kapsamında korunmasından bahsedebilmek için öncelikle bu programların eser niteliğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Fikri bir çalışma sonucunda ortaya konan bir bilgisayar programının FSEK korumasından yararlanması için en önemli unsur “eser sahibinin hususiyetini taşıma” şartının gerçekleştirilmesidir. Bu bağlamda hâlihazırda zaten oldukça girift bir yapısı olan bilgisayar programlarını oluşturan unsurların hangilerinin eser sahibinin hususiyetini taşıdığı, hangilerinin taşımadığı konusunu saptamak günümüzde bile oldukça zordur. Zira bunun için hususiyet şartının bilgisayar programının her bir unsuru bakımından ayrı ayrı irdelenmesi gerekmektedir. Kanun koyucu bunun zorluğundan yola çıkarak bilgisayar programlarının fikri mülkiyet korumasına dâhil olmayan unsurlarını düzenleme yoluna gitmiştir. Buna göre genel kural bir bilgisayar programına esas oluşturan fikir ve ilkelerin koruma kapsamında yer almayacağı, fikri mülkiyet hukukunca korunan asıl varlığın bu fikir ilkelerin dile getiriliş biçimi olduğudur.
Bilgisayar programlarının fikri mülkiyet hukuku çerçevesinde korunmasına yönelik diğer önemli husus ise programların şahsi kullanım amacıyla kopyalanabilip kopyalanamayacağı meselesidir. Zira oldukça uğraş verici ve yoğun zihni çalışmalar sonucunda ortaya konan bu tip eserlerin zahmetsizce ve yalnızca dakikalar içerisinde kopyalanabilmesi karşısında bu eylemin sınırlarının çizilmesi gerekmektedir. Gerek ABD Hukuku’nda, gerekse mehaz AB Hukuku’nda olduğu üzere Türk Hukuku’nda da kural olarak bir eserin, kar elde etme amacı güdülmeksizin, şahsi kullanım amacıyla ve bu amacı aşmayacak doğrultuda kopyasının yapılmasına, bir başka anlatımla çoğaltılmasına cevaz verilmektedir. Ancak bu şekilde yapılan bir çoğaltmanın eser sahibinin menfaatlerine zarar vermemesi gerekmektedir.
Bu konu hakkında ayrıca E. Sena Yazıcı'nın "Bilgisayar Programlarının Fikri Mülkiyet Hukuku Çerçevesinde Korunması" adlı eserine bakılabilir.
On İki Levha Yayıncılık