Lexpera Blog

Bir Hayalin Sonu: Borsada İşlem Görmenin ve Halka Açık Ortaklık Statüsünün Sona Ermesi

Halka açılma ve payların menkul kıymetler borsasında işlem görmesi, anonim ortaklıklar için bir yandan oldukça etkili bir finansman elde etme ve rasyonel bir itibar sağlama yöntemidir. Keza ortaklığın daha kurumsal hâle gelmesi, pay sahiplerinin kredi kurumları nezdinde kredi elde etme gücünün artması, genel anlamda sermayenin tabana yayılması ve bunlara bağlanan olumlu sonuçlar dolayısıyla, halka açıklık statüsüne geçmek ve borsada yer almak, büyümeyi arzu eden hemen her anonim ortaklık için bir kilometre taşı olarak kabul edilir. Ancak diğer yandan sözü edilen adımlar, hem ilgili ortaklığın hem yöneticilerin, bu statüye bağlanan önemli yükümlülükleri ve maliyetleri üstlenmesini çoğu zaman zorunlu kılmaktadır. Ayrıca, halka açılmanın tersi yönündeki bir işlemin, ortaklığın uzun vadeli plânları için faydalı bir strateji olarak da değerlendirilmesi de ihtimal dâhilindedir. Bazı hâllerde ise, ortaklığın bu konuda bir girişimi bulunmasa dahi, payların borsada işlem görmesi ve halka açıklık statüsünün devam ettirilmesi, ilgili otoritelerce uygun görülmeyebilir. Sözü edilen tüm hâllerde, borsada işlem görmenin sona ermesi (Delisting) ve halka açık ortaklık statüsünün sona ermesi (Going Private) kurumları gündeme gelir.

Başta azınlık konumundaki pay sahipleri olmak üzere, yatırımcılar, ortaklık ve genel olarak piyasa, payların borsada işlem görmesinin ve halka açıklığın sona ermesi süreçlerinde zarar görme tehlikesiyle karşılaşabilirler. Bu nedenle, söz konusu menfaat grupları, hukuken korunmaya ihtiyaç duyarlar. Zira borsada işlem görmenin ve halka açılmanın bahşettiği yararların, özellikle azınlıkta kalan pay sahipleri ve diğer küçük yatırımcılar açısından statünün ortadan kalkmasıyla birlikte son bulur. Temel olarak bu gerekçeyle, sermaye piyasalarının gelişimine de paralel olarak, konunun hem Türkiye’de hem yabancı ülkelerde giderek daha fazla önem kazandığı görülmektedir.

Halka açıklık statüsünün sona ermesini düzenleyen mevzuat hükümleri, bazı yabancı hukuk sistemlerinde uzunca bir zamandır yürürlükte ise de bazı hukuk sistemlerinde konuya ilişkin mevzuat çalışmaları oldukça yenidir. Türk hukuku da bu konuyla ilgili ayrıntılı düzenlemelere, ancak son birkaç yıl içinde kavuşmuştur. Benzer şekilde, halka açıklık statüsünün sona ermesini yakından ilgilendiren “payların borsada işlem görmenin sona ermesi”ne ilişkin ayrıntılı düzenlemeler de Türkiye’de nispeten yakın bir zamanda sevk edilmiştir.

Türk hukukunda halka açık ortaklık statüsünün sona ermesini doğrudan düzenleyen hükümlere, genel olarak 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından çıkarılan II-16.1 sayılı Ortaklıkların Kanun Kapsamından Çıkarılması ve Paylarının Borsada İşlem Görmesi Zorunluluğuna İlişkin Esaslar Tebliği’nde (II-16.1 sayılı Tebliğ) yer verilmiştir. Ancak, konuyla ilgili hükümleri içeren mevzuat, bunlarla sınırlı değildir. Örneğin, halka açık ortaklıklarda hâkim ortağın diğer pay sahiplerini çıkarması, halka açıklığın sona ermesine neden olabilmektedir. Nitekim anılan sonuç, II-27.2 sayılı Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Hakları Tebliği m. 5/13 hükmünde açıkça kabul edilmiştir. Keza, ilke olarak halka açık ortaklık statüsünü resen sona ermesine neden olabilen “payların borsada işlem görmesinin sona ermesi” kurumu da SPK ve Borsa İstanbul A.Ş. tarafından çıkarılan kapsamlı ikincil düzenlemelere konu edilmiştir. Kanaatimizce, halka açıklık statüsünün sona ermesini ilgilendiren hükümlerin mevzuatta geniş bir çerçeveye yayılması, konunun bir bütün olarak ele alınmasını ve sorunların çözümünü güçleştirmektedir.

Halka açıklık statüsünün ortaklığın başvurusu üzerine sona erebilmesi için, ortaklığın paylarının borsada işlem görmüyor olması gerekir. Diğer bir deyişle, payları borsada işlem gören ortaklıklar, paylarının bu özelliği ortadan kalkmadan, halka açıklık statüsünü sona erdirmek amacıyla SPK’ya başvuruda bulunamazlar (II-16.1 sayılı Tebliğ m. 1/2). Öte yandan, eğer ortaklığın paylarının borsada işlem görmesi sona ermişse, bu durum ortaklığın halka açıklık statüsünün sona ermesine neden olabilecektir (II-16.1 sayılı Tebliğ m. 10/5 ve 6). Bu sonuç, payların borsada işlem görmesinin ortaklığın başvurusu üzerine sona ermesi ihtimalinde mutlak iken, işlem görmenin resen sona erdiği hallerde, payların bir yıl içinde yeniden borsada işlem görmemesi ihtimaline bağlanmıştır. Şu hâlde, borsada işlem görmenin sona ermesi ile halka açık ortaklık statüsünün sona ermesi kurumlarının, Türk hukukunda son derece bağlantılı olduğu ve çoğu zaman bu iki kurumun birlikte ele alınması gerektiği ifade edilebilir.

Borsada işlem görmenin ve halka açık ortaklık statüsünün sona ermesi süreçlerinde, ortaklıkta gerekli kararların alınması, sahip oldukları payların karşılığı olarak yatırımcılara ödenecek olan bedelin doğru şekilde hesaplanarak ödenmesi, belirtilen süreçlerde meydana gelen hukuka aykırı işlemler karşısında hak sahiplerince dava açma haklarının kullanılması ve yine söz konusu süreçler hakkında SPK’nın ve Borsa İstanbul A.Ş.’nin kararları ve düzenlemeleri aleyhine yargı yoluna başvurulması, konunun hukuki yönünü en fazla ilgilendiren başlıklar arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, değinilen konularla ilgili olarak mevzuatta bazı hükümlere yer verilmişse de söz konusu hükümlerin tamamen yeterli olduğu söylenemez. Örneğin, borsada işlem görmenin sona ermesi için öngörülen zorunlu pay alım teklifi fiyatı, işlem görmenin sona ermesi yönündeki iradenin kamuya ilk kez açıklandığı tarihten önceki son otuz gün içinde payların borsada oluşan düzeltilmiş ağırlıklı ortalama fiyatının aritmetik ortalamasına göre hesaplanır. Karşılaştırmalı hukuktaki durum da dikkate alındığında, bu sürenin, piyasa bozucu eylemlerden ödenecek bedelin etkilenmesine imkân verecek kadar kısa olduğu ifade edilebilir. Bundan başka, pay bedelinin doğru şekilde hesaplanması ve ödemenin sağlıklı şekilde yapılması konusunda pay sahiplerine dava hakkı tanıyan açık bir hükme yer verilmemesi de bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Diğer bir husus, halka açıklığın veya borsada işlem görmenin sona ermesi sürecinde, pay sahiplerine pay bedelinin doğru şekilde hesaplanarak ödenmesi veya tazminat davası açılmasına imkân tanıyan bir topluluk davası açma yolunun öngörülmemiş olmasıdır. Oysa ABD’de ve Almanya’da konu hakkında getirilen sistemlerin tatmin edicidir. Özellikle ABD’de halka açıklık statüsünün sona ermesine ilişkin uyuşmazlıkların sıklıkla class action olarak adlandırılan davalara konu edildiği bilinmektedir. Bu ve benzeri sorunların çözülmesi, Türk sermaye piyasasının ihtiyaç duyduğu “güvenli ve sağlıklı şekilde işleyen yatırım ortamı” özelliğinin sağlanmasına katkı sağlayacaktır.


Bu konuda ayrıca Serdar Hızır'ın "Halka Açık Ortaklık Statüsünün Sona Ermesi" adlı eserine başvurulabilir.

On İki Levha Yayıncılık

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Serdar Hızır