Çamaşır Makinesinde Boğulma Vakasında Üreticinin Sorumluluğu (Karar İncelemesi)

Giriş

Ülkemizde çocukların çamaşır makinesinde kalmasından kaynaklı boğulma vakaları az değildir. Bu vakaların bir kısmı ebeveynin veya ailenin ihmalinden kaynaklanmaktadır. Bir kısmında ise ailenin ihmalinden ziyade makinenin dizaynı etkilidir.

Çalışma konumuzu oluşturan husus, çamaşır makinesinde kalarak hayatını kaybeden bir çocuğun ailesinin makine üreticisine karşı açtığı sorumluluk davasıdır. Davanın neticesinde üreticinin sorumlu olduğuna karar verilmiştir.

Çalışmada ilgili kararın geçirdiği aşamalar ele alınacak, akabinde üreticinin sorumluluğu kapsamında değerlendirme yapılacaktır.

I. Somut Olay

Olay tarihinde altı yaşında olan müteveffa çocuğun, okul dönüşü evde tek başına kaldığı, tespit edilemeyen bir sebeple çamaşır makinesinin olduğu alana gittiği, makinenin içine girdiği ve makine kapağının kapandığı bilinmektedir.

Aile bireyleri daha sonra çocuğu aradıklarında çamaşır makinesinin içinde olduğunu ve kapağın kapalı olduğunu fark etmişlerdir. Maalesef çocuk havasız kalarak hayatını kaybetmiştir.

Yapılan soruşturma neticesinde olay esnasında kimsenin evde olmadığı, çocuğun kendi başına makinenin içine girdiği, makine kapağının bir şekilde kapandığı, olayda kimsenin kasti veya ihmali bir davranışının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bunun üzerine aile, çamaşır makinesinin üreticisine maddi ve manevi tazminat talepli dava açmıştır.

II. İlk Derece Mahkemesi Kararı

İlk derece mahkemesince, dosya bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir. Bilirkişi heyetince olaya konu makinenin bulunmaması sebebiyle aynı marka ve model başka bir makine incelenmiştir. Heyet çamaşır makinesinin kapağına hafif bir kuvvet uygulandığında kapağın kendiliğinden bir moment kazandığını ve kapandığını tespit etmiştir. Ayrıca heyet tarafından başka çamaşır makineleri de incelenmiş ve diğer makine kapaklarında böyle bir durumun olmadığı anlaşılmıştır. Buradan hareketle bilirkişi heyeti dava konusu olaya sebep olan makinde tasarım hatası olduğu kanaatine varmıştır.

İlk derece mahkemesince bilirkişi raporuna itibar edilerek, meydana gelen olayda üreticinin %25 oranında kusurlu olduğu, bu kusuru sebebiyle sorumlu olduğu sonucuna ulaşılmış. Mahkemece kusur durumu dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

III. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı

Davacı taraf manevi tazminat miktarının az olduğu, davalı taraf ise sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesiyle istinaf yoluna başvurmuştur.

Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 21.11.2022 tarihli 2022/2039 Esas, 2022/1725 Karar sayılı kararında şu gerekçe ile davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile manevi tazminat miktarının yükseltilmesine karar verilmiştir:

“Sorumluluk Yönünden Değerlendirme

Üreticinin hukuki sorumluluğu ülkemizde ilk defa 12.03.2021 tarihinde yürürlüğe giren 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu'nda düzenlenmiştir. Kanun'un yürürlük tarihinden önceki dönemde ise üreticinin sorumluğu haksız fiil sorumluluğu (TBK m.49 vd) olarak kabul edilmekteydi (Yargıtay HGK 1996/4-588 E, 1996/831 K; Yargıtay HGK 2002/4-114 E, 2002/84 K; Yargıtay 11.HD 2020/5083 E, 2021/5398 K; Yargıtay 3.HD 2012/2888 E, 2012/6792; Yargıtay 11.HD 2010/4852 E, 2010/12621 K).

Eldeki davada olay Kanun'un yürürlük tarihinden önce olduğundan haksız fiil hükümleri doğrultusunda değerlendirme yapılması gerekmektedir.

TBK'nın 49. maddesi uyarınca kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlü olup, bu bağlamda üreticinin sorumluluğu kusur sorumluluğudur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1996/4-588 E, 1996/5398 K sayılı ilamında üreticinin sorumluluğundaki kusur şöyle izah edilmiştir:

"İmalatçının sorumluluğu, BK.'nun genel ilkesi uyarınca, bir kusur sorumluluğudur. Ne var ki sorumluluğun dayanakları belirlenirken BK.'nun 41. maddesindeki genel ilkenin katı biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Şöyle ki; imalatçı faaliyeti dolayısıyla hukukun gerekli kıldığı ve alınmasını imalatçıdan beklenebilir bulduğu bütün özeni göstermekle yükümlüdür. Görüldüğü üzere BK.'nun 41. maddesini bu şekilde yorumlamak mümkün değildir. Bu da imalatçının yaptığı işin kapsamından kaynaklanmakta ve hukukun yazılı olmayan kurallarından biri olarak, tehlikeli bir durum yaratan veya onu sürdüren bir kimsenin önleyici tedbirleri almak zorunda olduğu ilkesinin bir sonucudur. Bu hususta hareketsiz kalmada hukuka aykırıdır. Hatta başkaları için tehlikeli durum yaratan, üçüncü kişileri zarardan korumak için gerekli önlemleri almaya zorlayan genel bir özen kuralının da sonucudur. İşte sorun bu özenin gösterilip gösterilmediğinde toplanmaktadır. Özen objektif olarak belirlenir. Diğer bir anlatımla kişinin belli bir standartta olması kabul edilir. Ne var ki bu ölçünün mutlaka tüm insanlar için aynı olması ve katı biçimde uygulanması zorunlu değildir. Her somut olayın özelliğine göre özenin bunun sonucunda da kusurun varlığı saptanmalıdır. Bundan dolayıdır ki imalatçının sorumluluğu saptanırken, ondan beklenen özenin, bir kazı yapan işçiden beklenen özenle aynı olmamalıdır. İmalatçının daha yüksek bir özen yükümlülüğü vardır. Bunun nedeni de, imalatçının yaptığı işin özelliğine göre, büyük tehlike yaratmasıdır. İşte imalatçıdan yüksek özen beklemenin nedeni "tehlikeyi uzaklaştırması" ilkesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de, imalatçı, tehlikeyi uzaklaştırmak için gerekli ve akla gelen ve gelebilecek olan her türlü önlemi almalıdır. Böylece imalatçı gerekli güvenlik ve denetim önlemlerini almalıdır. Bunun sonucu olarak imalatçı bilim ve tekniğin gerekli kıldığı son durumu gözetecektir. Üretilen malın özelliğine ve yarattığı tehlikeye göre önlemler daha da arttırılacaktır. O mamulü kullananın bilgisiz ve tecrübesiz olabileceği ihtimali varsa, imalatçının özen yükümlülüğü de buna göre artmış olacaktır.

Açıklanan bu ilkeler gözetildiğinde, zarar görenin BK.'nun 41. maddesinde ifade edildiği üzere, zarar verenin kusurunu kanıtlamadaki yükümlülüğünün hafiflediği sonucuna varabiliriz. İmalat işinin çok komplike olması nedeniyle de, zaten zarar görenin bazı hususları kanıtlaması imkânsız olacaktır. Bundan dolayıdır ki, fiili karinenin ispat yerine geçmesi kabul edilmelidir. Zararın imal edilen şeyin kullanımından kaynaklanmadığını imalatçı kanıtlayacaktır. Bu husus Alman Mahkemelerince de kabul edilmiş bulunmaktadır (Bilge Öztan İmalatçının Sorumluluğu Ank./1982 sayfa 221)."

Görüldüğü üzere Yargıtay, üreticinin kusurunu, güvenli bir ürün üretilmesi için gerekli özenin gösterilmemesi olarak yorumlamaktadır.

Yargıtay'ın bu yorumu esasında mukayeseli hukukta kabul edilen "hatalı ürün" kavramına vücut vermektedir.

Hatalı ürün, somut olayın şartları çerçevesinde, makul ve ortalama kullanıcı çevresinin beklemekte haklı olduğu güvenliği sağlamayan ürün olarak tanımlanmaktadır (Ayşe Havutçu, Türk Hukukunda Örtülü Bir Boşluk: Üreticinin Sorumluluğu, 2005, s.31; Çiğdem Kırca, Ürün Sorumluluğu, 2007, s.131).

Buradaki hatalı ürün kavramı ayıplı ürün kavramından daha farklıdır. Zira üründeki hata taraflar arasındaki sözleşmeden bağımsız olarak, piyasaya sürülen bir ürünün objektif açıdan başkalarının kişi varlığına ve mallarına zarar verme tehlikesi içerdiği hallerde, yani güvenlik eksikliği bulunan hallerde gündeme gelir (Erhan Kanışlı, Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu (ÜGTDK) Uyarınca Üreticinin Sorumluluğu, İÜHFM, C.78, S.3, s.1438).

Üründeki hata tasarım hatası, üretim hatası veya uyarı (bilgilendirme) hatası olabilir. Tasarım hatası ürünün formülü, bileşimi, hammadde seçimi ve ürünün dizaynı gibi konularda yapılan hataları; üretim hatası tasarıma uygun bir ürünün üretilmemiş olmasını; uyarı hatası ise ürüne ilişkin yeterli veya doğru bir bilgilendirme ya da uyarı yapılmamasını ifade etmektedir (Kanışlı, s.1438; Özcan Günergök, Üreticinin Sorumluluğu Çerçevesinde Üreticinin Ürün Gözleme Yükümlülüğü, EÜHFD, C.XII, S.3-4, s.315).

Tasarım hatası üreticinin, ürettiği malı somut ihtiyaç durumları için mümkün olan en az tehlikelilik ve en yüksek güvenliği içerecek şekilde tasarlamak için gerekli ve makul olarak talep edilebilir tüm önlemleri almaması halinde ortaya çıkmaktadır (Betül Tiryaki, Avrupa Konseyi'nin 25.7.1985 Tarihli Direktifi'ne Göre Üreticinin Sorumluluğunun Şartları ve Tüketicinin Korunması Mevzuatı İle Mukayesesi, AÜHFD, C.55, S.2, s.240).

Talimat hatası, üreticinin malın kullanım şekli ve olağan kullanım şekline aykırı davranıldığında doğabilecek tehlikeli sonuçlar hakkında gerekli uyarılarda bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Zira bir mal ve ona ilişkin kullanım talimatnamesi piyasaya sürüm zamanında bilim ve tekniğin son durumuna ve de kullanıcıların haklı güvenlik beklentilerine karşılık gelmeli, gerekli aydınlatmayı içermelidir (Tiryaki, s.241).

Üründeki hata, teknik düzenleme ve standartlara uygun davranılması halinde de ortaya çıkabilir. Dolayısıyla zarara sebebiyet veren ürünün, kullanıcıların haklı güvenlik beklentisini karşılamamasına rağmen, teknik düzenlemelere uygun olsa dahi hatalı ürün olarak kabul edilmektedir (Yeşim M. Atamer / Gökçe Kurtulan Güner, Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ile İmalatçının Sorumluluğu Konusu Türk Hukuku Açısından Çözülmüş müdür?, AÜHFD, C.70, S.2, s.575; Kanışlı, s.1438).

Somut olayda, davacıların desteği olan altı yaşındaki çocuğun, ebeveynleri evde olmadığı halde davalının ürettiği çamaşır makinesinin içine girdiği, kapağın üzerine kapandığı böylece çocuğun vefat ettiği anlaşılmıştır.

Soruşturma aşamasında aldırılan … tarihli bilirkişi heyet raporunda çamaşır makinesi üzerinde yapılan incelemede makine kapağının içeriden aldığı hafif bir darbeyle rahatlıkla kilitlendiğinin tespit edildiği, mahkemece dava esnasında aldırılan … tarihli raporda bu hususun benimsendiği, bunun güvenlik zaafiyeti olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

Bir çamaşır makinesi tüketicisi, makine kapağının dışarıdan müdahale olmadan veya özellikle kapatmaya çalışmadan kendiliğinden veya hafif bir darbeyle kapanmasını beklemez. Böyle bir durum hayatın olağan akışına aykırı olacağından tüketicinin haklı beklentisi kapağın içten aldığı hafif bir kuvvetle kendiliğinden kapanıp kilitlenmemesi yönündedir.

Bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında, olayın meydana geldiği çamaşır makinesinin kapağının hafif bir darbeyle kazandığı momentum doğrultusunda rahatlıkla kapanabildiği, çamaşır makinesinde çocuk korumasına yönelik emniyet kilidinin makine çalışır vaziyetteyken aktif hale getirilebildiği, makine çalışmadığı takdirde bu kapanmayı engelleyecek, yavaşlatacak veya çocukların müdahalesine kapatacak bir emniyet mekanizmasının bulunmadığı, bunun gelişen teknoloji doğrultusunda önlenmesinin mümkün olduğu, davalı üreticinin bu güvenlik açığını tespit edip eksikliği gidermesi gerektiği, tüketicilerin haklı beklentisinin karşılanmadığı, bu haliyle davalının üretimi olan makinede tasarım hatası olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, makine kapağının bu şekilde rahatlıkla kapandığına dair bir uyarı veya bilgilendirmenin de bulunmadığı, böylece üründe uyarı hatasının da bulunduğu anlaşılmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda davalının ürettiği üründe tüketicilerin haklı beklentilerini karşılayacak mahiyette bir tasarım ve uyarının yapılmadığı, bu haliyle davalı üreticinin kusurlu olduğu, meydana gelen zarar ile ürün hatası arasında illiyet bağı bulunduğu, somut olayda illiyet bağını kesen bir durumun bulunmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesince üretici olan davalının meydana gelen zarardan sorumlu tutulmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.

Maddi Tazminat Yönünden Değerlendirme

Eldeki dosyada davacı annenin meydana gelen zararın doğmasında kusuru bulunduğu, bu kusurun illiyet bağının kesecek boyutta olmadığı dikkate alındığında mahkemece TBK'nın 52. maddesi gereğince tazminatta indirim yapılmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.

Yukarıda değindiğimiz üzere davalının meydana gelen zarardan sorumlu olduğu dikkate alındığında davalının maddi tazminata yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.

Faiz Başlangıcı Yönünden Değerlendirme

Dava dilekçelerinde temerrüt tarihi itibariyle faiz işletilmesinin talep edildiği, olayın haksız fiil olduğu, bu durumda temerrütün TBK'nın 117/2 hükmü gereğince olay tarihi olduğu anlaşılmıştır. Zira davacı vekili de sunduğu ıslah dilekçesi ile faiz başlangıcını olay tarihi olarak açıklamıştır.

Bu durumda ilk derece mahkemesince tüm tazminat yönünden olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken, sadece ıslah edilen kısım yönünden olay tarihinde faiz işletilmesi doğru değilse de bu yönde davacı tarafın bir istinafı bulunmadığından bu hususa değinilmekle yetinilmiş, ıslahla artırılan kısım yönünden olay tarihinden itibaren faiz işletilmesinde hukuka aykırılık görülmemiş ve davalının bu yöndeki istinaf sebeplerinin reddine karar verilmiştir.

Zamanaşımı Yönünden Değerlendirme

Olay aynı zamanda taksirle öldürme suçuna vücut verdiğinden, TBK'nın 72. maddesi gereğince ceza zamanaşımı uygulanacaktır. Bu durumda olay tarihi ve dava tarihleri dikkate alındığında davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı, bu yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

Manevi Tazminat Yönünden Değerlendirme

Dosya kapsamı, zarara yol açan üründeki hatanın boyutu, meydana gelen olayın vahameti, üretici olan davalının bilim ve tekniğin gerekli kıldığı son durumu dikkate almadan ürün tasarlaması, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, vefat eden çocuğun yaşı, ailenin yaşadığı elemin boyutu, paranın alım gücü dikkate alındığında mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu anlaşılmıştır.” (Trabzon BAM 4.HD 2022/2039 E, 2022/1725 K, 21.11.2022 T)

IV. Yargıtay Kararı

Davalı tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 23.01.2024 tarihli 2023/2691 Esas, 2024/326 Karar sayılı ilamında şu gerekçe ile kararı onamıştır:

“Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesine ve yukarıda yer verilen hukuk kurallarına göre, mahkemece hükme esas alınan raporun taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olduğu, dava dilekçesinde temerrüt tarihi itibariyle faiz işletilmesinin talep edildiği, olayın haksız fiil olduğu, bu durumda temerrütün 6098 sayılı Kanun'un 117/2 nci maddesi gereğince olay tarihi olduğu, bu durumda tüm tazminat yönünden olay tarihinden itibaren faiz işletilebileceği, bu nedenle ıslahla artırılan kısım yönünden olay tarihinden itibaren faiz işletilmesinde hukuka aykırılık görülmediği, Bölge Adliye Mahkemesince 6098 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesi gereğince somut olayın özelliği, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumu, paranın alım gücü, davacının çocuğunun kaybı sebebiyle duyduğu elem ve ızdırap gözetilerek tespit ve hükmedilen manevi tazminat miktarının uygun olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.” (Yargıtay 3.HD 2023/2691 E, 2024/326 K, 23.01.2024 T)

V. Değerlendirme

Bir üründeki hata sebebiyle üreticinin sorumlu olduğu konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Nitekim bu husus 12.03.2021 tarihinde yürürlüğe giren 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu'nda düzenlenmiş olup, bu düzenlemeden önce de doktrin ve içtihatlarda kabul edilmekteydi.

Üreticinin sorumluluğu için, üründe bir hatanın bulunması ve bu hatanın zarara yol açması gerekmektedir. Bu hata tasarım, üretim veya uyarı hatası olabilir. Üreticinin hatadan sorumlu tutulabilmesi için ayrıca kusurlu olması gerekmeyip, ürünün hatalı olması sorumluluk bakımından yeterlidir. Bu bağlamda ürünün standartlara uygun olması da ürünün hatalı olmadığını göstermez. Başka bir ifade ile ürün standartlara uygun olarak üretildiği halde tasarım, üretim veya uyarı hatası barındırıyorsa, üretici bu ürünün verdiği zararlardan sorumludur. Nitekim inceleme konusu davada da üretici sürekli olarak ürünün standartlara uygun olarak üretildiğini savunmasına rağmen, buna itibar edilmemiştir.

Hatalı üründen üreticinin sorumlu tutulmasının önemli sebepleri yukarıdaki karar içeriğinde zikredilmiştir. Bunlar “üreticinin, güvenli bir ürün üretilmesi için gerekli özeni göstermemesi”, “kullanıcıların haklı güvenlik beklentisini karşılamaması”, “en az tehlikelilik ve en yüksek güvenliği içerecek şekilde tasarlamamak”, “bilim ve tekniğin gerekli kıldığı son durumu dikkate almadan ürün tasarlamak” olarak ifade edilmiştir.

İnceleme konusu karar dikkatle değerlendirildiğinde; üreticinin ürettiği mal standartlara uygun olsa bile, ürünün tasarım, üretim veya uyarı hususlarında kullanıcıların haklı beklentilerini sekteye uğratacak veya kullanıcı güvenliğini tehlikeye sokacak nitelikte olmaması gerekmektedir. Aksi takdirde ürünün yol açtığı zararlardan üretici sorumlu olacaktır.

Sonuç

Üreticinin sorumluluğu, hukuk dünyasında uzun yıllar boyu sorunlu bir konu olarak tartışılmıştır. Günümüzde hukuki düzenlemeler yapılmış ise de tartışmaların bittiği söylenemez. Bu sebeple üreticinin sorumluğu hususunun hassa değerlendirilmesi ve sorumluluğun temel amacının gözden kaçırılmaması gerekir.

İnceleme konusu kararda da belirtildiği üzere üreticinin, kullanıcıların makul beklentilerini karşılayacak, kullanıcıların malları ve hayatları bakımından tehlike teşkil etmeyecek şekilde, en üst güvenlik önlemleri ve güncel teknolojileri kullanılarak ürün imal etmesi gerekmektedir. Bu gereklere aykırı davranışlar sebebiyle meydana gelen zararlardan üreticinin sorumlu tutulması da üreticinin sorumluluğu kurumunun temel amacıdır.

Üretici, hatalı ürünün yol açtığı zarardan sorumlu olup, ürünün standartlara uygun üretilmesi veya ürünün ayıplı olmaması sorumluluğu bertaraf etmez.

Netice olarak, inceleme konusu kararın üreticinin sorumluluğu anlamında önemli bir içtihat olduğu ve üreticinin sorumluluğu ilkeleri kapsamında isabetli olduğu görülmektedir. Bu kararda da belirtildiği üzere üreticinin sorumluluğuna gidilmesi, hatalı ürünler sebebiyle meydana gelen zararların karşılanmasını sağlayacağı gibi, üreticiyi kullanıcıların beklentileri ve güvenlikleri doğrultusunda ürün meydana getirmeye de zorlayacaktır. Böylece mevcut mağduriyetlerin giderilmesine, olası mağduriyetlerin ise önlenmesine zemin hazırlanmış olacaktır.