Lexpera Blog

CHP Kurultay Davası

CHP’nin 4-5 Kasım tarihleri arasında düzenlediği 38. Olağan Kurultay’a ilişkin açılan hukuk davası 30 Haziran’da görülecek. Bu Kurultay’ın mutlak butlan ile sakat olduğu ileri sürülüyor. Ancak bu gerekçeyle Kurultay’ın iptal edilmesi gerektiğini ileri süren görüşler çeşitli sebeplerle hukuki açıdan geçersizdir. Bu sebepler şöyle sıralanabilir:

  • Kurultay’a karşı açılan davada; Kurultay’daki usulsüzlüklere ilişkin olarak “oylamaya hile karıştırma” suçundan dolayı bazı kişiler hakkında soruşturma başlatıldığı ve Kurultay’ın “ceza hukuku yönünden de sakatlandığı” ifade edilmiştir. Bununla birlikte buna ilişkin ceza davası halen sürmektedir. Masumiyet karinesi, kişiler hakkında soruşturma açılmasının bu kişilerin suçluluğunu peşinen kabul edilmesini ve suçluymuş gibi davranılmasını yasaklamaktadır. Anayasa’nın 38. maddesi gereği “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Asliye Hukuk Mahkemesi’nin gördüğü davada kişiler hakkında soruşturma açılmasına bu şekilde bir sonuç bağlaması masumiyet karinesini ihlal edecektir. Ayrıca belirtilen suçlama kişilerin şahsi cezai sorumluluğuna ilişkin olup parti tüzel kişiliği açısından bir sonuç doğurmayacaktır. İşlenen bir suçun sonucu olarak parti hakkında da tedbir uygulanması için bunun kanunda açıkça düzenlenmesi gerekir. Örneğin Dernekler Kanunu’nun 32. maddesinin (f) bendinde sanıkların geçici olarak görevden uzaklaştırılması öngörülmüştür. Siyasi Partiler Kanunu’nda ise böyle bir düzenleme öngörülmediğinden ceza davasıyla hukuka aykırı bir ilişki kurularak geçici tedbir uygulanması mümkün değildir. Kaldı ki mevcut genel başkan Özgür Özel bu davanın sanığı olmadığı gibi; oylamaya hile karıştırma suçuna konu eylemlerin Kurultay’ın sonucunu nasıl etkilediğinin ispatlanması da neredeyse olanaksızdır.

  • Siyasi partiler salt özel hukuk tüzel kişileri değildir. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak üstlendikleri özel işlevlerinden dolayı yarı-kamusal bir niteliğe sahiptir. Anayasal kurumlar olarak siyasi partilerin sahip oldukları bu nitelik siyasi partilerin ayrıcalıklarının da gerekçesini oluşturur. Bu bağlamda siyasi partiler kurulma, örgütlenme ve faaliyetlerinde diğer tüzel kişilere göre ayrıcalıklardan yararlanır. Bu parti ayrıcalığı siyasi partilere mevcut örgütlenme ve üye yapısıyla, Anayasa Mahkemesi kapatma kararı verinceye dek çalışma izni vermektedir. Üstelik parti ayrıcalığına siyasi partiler gibi vatandaşlar da dayanabilir. Bu özellikleri siyasi partiler için derneklere uygulanan bütün hükümlerin geçerli olmasını engellemektedir. Siyasi partilerin Kurultay süreçleri de partilerin işlevlerinden kaynaklanan anayasal statüleri nedeniyle derneklerin genel kurullarından ayrılmaktadır. Siyasi Partiler Kanunu’nun 21. maddesi partilerin büyük kongreyle il ve ilçe organlarının seçimlerini Yüksek Seçim Kurulu’nun ve seçim kurullarının yani seçim yargısının gözetim ve denetimine bırakmıştır. YSK, büyük kongreyi denetleyecek Seçim Kurulunu belirler, onlar da sandık kurullarını oluştururlar. Seçim yargısının gözetimi ve denetiminde yapılan seçimlere ilişkin itirazlar, usulsüzlük iddialar da ilgili seçim kuruluna tutanakların düzenlenmesinden itibaren 2 gün içinde yapılır ve kesin olarak karar bağlanır. Bu maddeye göre kullanılan oylar ve diğer belgeler 3 ay saklanır. SPK 21. maddesinde açık biçimde seçim sonucuna etki edecek düzeydeki usulsüzlük ve kanuna aykırı uygulamalar nedeniyle seçim iptaline ancak bu usulle karar verilebileceğini ve bu takdirde de 1 ile 2 ay arasında bir sürede seçimlerin yenileneceğini hükme bağlamıştır. Kısaca Büyük Kurultay’a ilişkin yapılan seçim sonucunu sakatladığı ileri sürülen usulsüzlüklerin çözüm yeri hukuk mahkemeleri değildir.

  • Asliye hukuk mahkemesinin vereceği bir iptal kararı bu mahkemenin, görevli olmadığı halde seçim hukuku alanına müdahale etmesi ve YSK ile seçim kurullarının gözetim ve denetiminde kesinleşmiş seçim sonuçlarının bir derece mahkemesi kararıyla iptal edilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu takdirde seçim hukukunun ivedilikle seçim sonuçlarını kesinleştirme prensibi çiğnenerek geriye doğru her seçim için inceleme başlatılabilecektir.

  • Hukuk devletinde görevli ve yetkili yargı yerine başvuru hukuk güvenliğinin ve adil yargılanma hakkının bir sonucudur. Hiçbir kamusal makam kendisine verilen görev ve yetkinin dışına çıkmamalıdır. Bu durum özellikle mahkemeler için çok büyük önem taşır.

  • Siyasi Partiler Kanunu’nun 121. Maddesi, Türk Medeni Kanunu ve Dernekler Kanunu’nun SPK’ya aykırı olmayan hükümlerinin siyasi partiler hakkında da uygulanacağını öngörmektedir. Siyasi partiler için özel kanun özelliğini taşıyan SPK, öncelikle uygulanacak ancak burada bir boşluk bulunması halinde MK veya Dernekler Kanunun dernekler için getirmiş olduğu düzenlemeler partiler için de uygulanabilecektir.

  • CHP için uygulanması istenilen TMK 83. maddesi derneklerin genel kurul kararlarının iptalini düzenlenmekte ve iptal davası açılmasını 3 aylık süreye bağlamaktadır. İstisnai olarak da mutlak butlan hallerini belirtmektedir. Öncelikle siyasi partilerin seçimlerine ilişkin özel bir düzenleme bulunduğu için derneklerin genel kurul kararlarına ilişkin hükmün uygulanabilmesi mümkün değildir. Bu mümkün olsaydı bile TMK 83 düzenlemesinde bahsedilen kesin hükümsüzlük anlamına gelen mutlak butlan her bir hukuk normuna aykırılık için gündeme gelmemekte, kesin hükümsüzlük sonucunun doğması için bunun kanunda öngörülmesi gerekmektedir. TMK m. 83/3 hükmüyse hangi hukuka aykırılıkların mutlak butlan sonucunu doğuracağını düzenlememiştir. Yargıtay ise genel kurul kararları açısından karar yeter sayısına uyulmaması ile TMK’nın emredici hükümlerine aykırılığı mutlak butlan sebebi olarak değerlendirmekte olup CHP 38. Olağan Kurultay’ına karşı açılan davadaki ileri sürülen sebepler bu kapsamda değildir. Kurultay’ın iptali için ileri sürülen delegelere baskı kurulduğu, oy karşılığı ev, para, arabalar verildiği iddiaları hukuken irade fesadına yönelik fiiller olup mutlak butlan halleri arasında yer almaz.

  • Son olarak, siyasi örgütlenme özgürlüğünün özü, partilerin yönetim kadrolarını kendi üyelerinin ve yetkili organlarının belirlemesini gerektirir. Mahkemeler eliyle görev süresi bitmiş eski genel başkanların “genel başkan olarak atanması” yahut parti yönetimlerin içinin dizayn edilmesi örgütlenme özgürlüğünün özüne aykırılık teşkil eder. Buna ne Anayasa ne de kanuni düzenlemeler cevaz vermemektedir. Nitekim, siyasi partiler hakkında da uygulama kapasitesine sahip olan TMK 75, ancak kongrelerini, (karar ve seçim süreçlerini) toplantıya çağırmamakta direnen parti yönetimlerinin varlığı halinde, sulh hakimine üç üyeyi seçerek “süreci başlatmakla görevlendirme” yetkisi vermektedir. Buradaki yetki kesinlikle partiye yönetici atamak ya da içini dizayn etmek anlamına gelmemekte, “büyük kongreyi” en kısa sürede yapmak üzere üç üyeyi görevlendirmek anlamına gelmektedir.

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Korkut Kanadoğlu
İstanbul