Hayat Sigortasında Sözleşme Öncesi Beyan Yükümlülüğü, İhlali ve Sonuçları
I. GENEL OLARAK HAYAT SİGORTASI SÖZLEŞMELERİ
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1487. maddesinde hayat sigortası düzenlenmiştir. Buna göre, sigorta ettirenin prim ödemesi karşılığı, riziko şahsının ölümü halinde veya hayatta kalması şartı ile sigortacının lehdara belirli bir meblağı ödemeyi üstlendiği sözleşmeye hayat sigortası sözleşmesi denir. Bu sözleşme, taraflara karşılıklı borç yükleyen tam iki taraflı sözleşmelerdendir. Sigorta ettirenin, belirlenen primi ödeme borcuna karşılık sigortacının da rizikonun meydana gelmesi halinde lehdara para ödeme borcu vardır. Hayat sigortasında teminat altına alınan riskin gerçekleşmesi halinde sigorta bedelini talep etme hakkı lehdara aittir.
Türk Ticaret Kanunu, hayat sigortasını altıncı kitap ikinci kısım ikinci bölümde can sigortaları başlığı altında düzenlemiştir. Modern sigorta hukukundaki sınıflandırmaya göre hayat sigortası, ihtiyacın karşılanması kıstasına göre “meblağ sigortası” ve rizikonun konusuna göre de “şahıs sigortasıdır”[1]. Meblağ sigortasında amaç, somut belirli bir zararı telafi etmekten ziyade insanın yaşamı ya da beden tamlığını etkileyen bir durumun gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan ihtiyacın karşılanmasıdır.
Hayat sigortası sözleşmesinin taraflarından biri olan sigortacı, belli bir prim karşılığında riziko şahsının hayatında meydana gelen olaylar nedeniyle bir meblağ ödemeyi üstlenen ticari işletme sahibidir. Sözleşmenin diğer tarafı olan sigorta ettiren ise sigortalının menfaatini sigortacı nezdinde sigortalayan kişidir. Sigorta ettiren, kendisinin veya başkasının hayatını, ölüm veya hayatta kalma ihtimallerine karşı sigorta ettirebilir. Sigortalı (riziko şahsı) ise hayatı üzerine sigorta sözleşmesi yapılan kişiyi ifade eder. Sigortalı ile sigorta ettirenin aynı kişi olması mümkündür. Sigorta sözleşmesine taraf olmamakla beraber lehine sigorta sözleşmesi yapılan ve rizikonun gerçekleşmesi halinde kural olarak sigorta tazminatını sigortacıdan isteme hakkına sahip olana da "lehdar" denir (Hayat Sigortaları Genel Şartları). Lehdar, üçüncü bir kişinin lehine yapılan hayat sigortası sözleşmesinden doğan hak ve menfaatleri doğrudan doğruya talep ve tahsil yetkisine sahip olan kişidir. Hayat Sigortaları Genel Şartları B maddesinin e bendi uyarınca lehdar belirtilmemesi halinde lehdar kanuni mirasçılar olacaktır.
Hayat sigortasında sözleşme ile belirlenen ve ödeme yükümlülüğü doğuran riziko, yaşama ve ölme ihtimalidir. Sigortanın konusu, bir kimsenin belirli bir süre içinde veya sözleşmede belirtilen şart ve haller içinde ölümü veya o kimsenin sözleşmede belirtilen belli bir süreden fazla yaşaması ihtimali ya da her iki ihtimaldir. Hayat sigortası bir meblağ sigortası olduğu için riziko meydana gelirse önceden kararlaştırılan tutar sigorta ettirene ödenir. Bununla birlikte, risk gerçekleşse dahi sözleşme kapsamı dışında kalacak durumlar Hayat Sigortaları Genel Şartları’nda tek tek sayılmıştır (örneğin intihar, savaşta ölüm hali vb). Riziko sınırlaması yoluyla bu şekilde teminat dışı bırakılan durumlar ile ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağı varsa sigortacının edim yükümlülüğü doğmayacaktır.
Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme olan hayat sigortasında sigortacının rizikoyu taşıma borcuna karşılık sigorta ettirenin de prim ödeme borcu bulunmaktadır[2]. Yine sigorta ettirenin, “sözleşmeden önce ve devamı sırasında beyan görevi, rizikoyu ağırlaştırmama görevi ve riziko sonrası bildirim görevi, bilgi verme ve araştırma yapılmasına izin verme yükümlüğü” gibi yükümlülükleri bulunmaktadır. Önemine binaen bu yazıda yalnızca beyan yükümlüğü ele alınacaktır.
II. HAYAT SİGORTASINDA SÖZLEŞME ÖNCESİ BEYAN YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Uygulamada sigortacı ve sigorta ettirenin en çok uyuşmazlık yaşadığı konulardan biri sözleşme öncesi beyan yükümlülüğüdür. Özellikle krediye bağlı hayat sigortalarında, kredi kullandıran bankalar genellikle hayat sigortası yapılmasını zorunlu tutmaktadır. Zira kredi kullandıran banka, kredi verdiği kişinin ölümünden dolayı kredinin geri ödenememesi riskiyle karşı karşıya kalma ihtimali bulunduğu için bu riski teminat altına almak istemektedir. Tüketici, krediye bağlı hayat sigortası sözleşmesinin yapılması sırasında, sigorta şirketinin sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek durumlarını, hastalıklarını vs. bildirmekle yükümlüdür. Çünkü hayat sigortalarında bir kimsenin hastalığı sigorta şirketinin taşıdığı rizikoyu artıran bir durumdur. Bunlar bildirilmediği takdirde, sigorta şirketleri kredi çeken tüketici vefat ettikten sonra, hayat sigortasındaki tazminatların ödenmesini talep eden mirasçılarına tazminat ödemeyi reddetmektedir. Gerekçe olarak ise tüketicinin sözleşme yapıldığı sırada kendisince bilinen hastalıklarını, beyan yükümlülüğü kapsamında bildirmemesi gösterilmektedir.
A. Beyan Yükümlülüğünün İfası
Hayat sigortasında sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünün amacı, rizikonun gerçekçi ve doğru şekilde tahmin edilmesi ve dolayısıyla sigortacının riski taşımayı kabul edip etmeyeceğine karar vermesi konusunda yardımcı olmaktır. Sigortacı, ancak kendisine bazı verilerin sözleşmeden önce beyan edilmesi halinde sözleşmeyi yapıp yapmayacağına, hangi şartlarda ve hangi prim oranı ile (yaşı ile orantılı olarak daha fazla prim) yapacağına karar verebilecektir.
Sigorta ettirene beyan yükümlülüğü yüklenmesini sözleşme görüşmeleri sırasındaki kusurlu davranış olarak yorumlayıp (culpa in contrahendo) genel olarak dürüstlük kuralına dayandıran görüşler[3] olmakla birlikte kanaatimizce TTK m. 1435’te sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğüne işaret edilmekle beyan yükümlülüğünün kanundan kaynaklanan bir borç olduğu anlaşılmaktadır. Maddeye göre “Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır.”
Hayat Sigortaları Genel Şartları C.2-2 maddesinde de, “Gerek sigorta ettiren gerekse sigortalı ve temsilci, sigorta sözleşmesinin yapılması sırasında kendisince bilinen ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri bildirmekle yükümlüdür” ifadelerine yer verilerek bu yükümlülüğe işaret edilmiştir.
Kapsamı: TTK m. 1435’te beyan yükümlülüğünün kapsamı sigorta ettirenin “bildiği veya bilmesi gereken” hususlar ile sınırlandırılmıştır. Bu bakımdan, sigorta ettirenin bilmediği bir husus nedeniyle sigortacı ödeme yapmaktan kaçınamayacaktır. Beyan yükümlülüğünün kapsamı belirlenirken sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek hususların neler olduğunun tespiti gerekmektedir. Kanun maddesinde de sözleşmenin yapılmamasını yahut değişik koşullarda yapılmasını gerektiren bu haller “önemli” olarak nitelendirilmiştir. Burada en önemli husus elbette riziko şahsının hayatının devamını etkileyebilecek hastalıklar ve sağlık durumudur. Yine daha önce geçirilen rahatsızlıklar, genetik hastalıklar risk ve prim miktarına etki edeceği için bildirilmesi gereken önemli hususlar arasındadır. Bir hususun beyan edilmesi gerekip gerekmediği konusu taraflar arasında ihtilaflı ise TTK’ya göre bu değerlendirme yetkisi sigortacıya bırakılmıştır. TTK m. 1435’te yer alan “Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır” ifadesi bizi bu sonuca götürmektedir.
İfa Şekli: Sözleşme öncesi beyan görevinin nasıl ifa edileceği sorusunun da bu kısımda cevaplanması gerekmektedir. Beyan görevi ifa edilirken sözlü beyan usulü kullanılabileceği gibi uygulamada genellikle görüldüğü şekliyle sigortacı tarafından hazırlanan soru listesinin doldurulup imzalanması yöntemi de kullanılabilir. Bunun yanında her iki yöntemin birlikte kullanıldığı karma yöntem yahut sigortalının doktor muayenesine tabi tutulması gibi usuller de bulunmaktadır. Beyan usulünde sigorta ettiren, rizikonun meydana gelmesine etki edebilecek tüm faktörleri kendisi bildirir. Ancak bu usulde sigorta ettirenin riski etkileyebilecek tüm hususları bilmesi mümkün olmayabilir. Zira sigorta kapsamında riske etki eden faktörlerin belirlenmesi teknik bir konudur. Liste usulü, beyan usulünün bu sakıncasını gideren bir usul olarak sigortacının hazırladığı soru listesinin sigorta ettirene cevaplattırılması anlamına gelir. Bu yöntemde sigortacı, riske etki edeceğini düşündüğü faktörleri kendisi belirler ve liste olarak sigorta ettirene sorar.
TTK’da beyan görevinin ifası için belirli bir yöntemin tercih edildiğini söylemek güçtür. Zira bir yandan TTK m. 1436/1’de “Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse, sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene hiçbir sorumluluk yüklenemez” ifadelerine yer verilerek liste usulüne işaret edilmiş; bir yandan da m. 1435/1’de “Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür” ifadesine yer verilerek listede sorulmamış hususlar da beyan görevinin kapsamına dahil edilmiş görünmektedir. TTK m. 1436/1’e göre, “Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse, sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene hiçbir sorumluluk yüklenemez; meğerki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötüniyetle saklamış olsun.” Bu durumda, sigortacı tarafından listede yer almayan bir husus sigorta ettiren tarafından bilinse bile kötüniyetle saklandığı ispat edilmedikçe sigorta ettiren açısından herhangi bir hak kaybına neden olamayacaktır.
Uygulamada sigortacının sigorta ettirene sunduğu matbu başvuru formlarında yer alan soru listelerine değinmek gerekmektedir. Öncelikle bu formlarda sigortalının kimlik bilgileri ile yaşı kaydedilmektedir. Hayat sigortasında yaşama yahut ölme ihtimali göz önünde bulundurulduğu için sigortalının yaşının oldukça önem arz ettiği açıktır. En çok uyuşmazlık yaşanan hususlardan biri sağlık beyanıyla ilgili bölümdür. Sağlık beyanında sigortalının geçirdiği ameliyatlar, hastalıklar, genetik rahatsızlıklar ve aile fertlerinde bu nedenle geçirilen hastalıklar, düzenli kullanılan ilaçlar, psikolojik rahatsızlıklar, taşıyıcı hastalığı olup olmadığı, alkol ve sigara kullanıp kullanmadığı gibi hususlar liste halinde sorulmaktadır. Buna ek olarak, sigortacı tarafından sigortalının sağlık durumu ile ilgili hekim, hastane, sağlık kuruluşları ve diğer sigorta şirketlerindeki bilgi, belge ve kayıtlara ulaşılabilmesine sigortalının onay verdiğine dair beyanın bulunduğu bir bölüme de yer verilmektedir. Sigortacının, soru listesinde sigortalının verdiği cevaplara bakarak beyan edilen hususlar hakkında ayrıntılı tıbbi bilgi alması ve riski üstlenip üstlenmemeye karar vermesi bakımından bu bölüm önemlidir. Kanaatimce sigortacının bu şekilde bir onay alması bir yandan sigortalının beyan görevi yanında sigortacıya da sağlık konusunda araştırma yükümlülüğü yüklemektedir. Öte yandan, eğer riziko gerçekleşirse ve sigortacının bu rizikonun beyan yükümlülüğünün ihlalinden, hastalığın bildirilmemesinden vs. kaynaklandığı şüphesi varsa bu şüphenin aydınlatılması bakımından da sözleşmede yer alan bu bölüm faydalıdır. Diğer bir deyişle, ispat yükünün yerine getirilmesi için bu bölüm gereklidir.
İfa Zamanı: Beyan görevinin ne zaman ifa edileceği hususu da uyuşmazlıkların çözümü için önemlidir. TTK m. 1498’in başlığında “sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğü” ifadesine yer verilmesi, beyan görevinin sözleşme kurulmadan önce, kurulduğu ana kadar yerine getirilmesi gerektiğini göstermektedir. Diğer bir deyişle, icap ve kabul arasındaki zaman dilimi, görevin eksiksiz ve doğru olarak yerine getirilebileceği zaman dilimidir. TTK m. 1443’te yer alan “Teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikler hakkında sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır” ifadesi icap ve kabul arasındaki zamanda görevin devam ettiğini göstermektedir. Sözleşme kurulduktan sonraki olaylar ve gelişmeler ise görev kapsamına dahil olmayacaktır. Bunlar sözleşmenin devamı sırasındaki beyan yükümlülüğüyle ilgili olup bu yazının konusunu oluşturmadığından ayrıntılı olarak açıklanmayacaktır.
B. Beyan Yükümlülüğünün İhlali ve Sonuçları
1. İhlali
Beyan yükümlülüğü sigorta ettiren tarafından üç şekilde ihlal edilebilir. Bunlardan biri hiç beyan etmeme, diğeri yanlış beyan etme ve sonuncusu da eksik beyan etmedir (TTK m. 1435). Sigorta ettiren, bildiği bir husus hakkında sigortacı tarafından sorulmasına rağmen susarsa beyan etmeme şeklinde ihlalde bulunmuş olur. Gerek beyan usulünün kullanıldığı sözleşmelerde gerek liste usulünün kullanıldığı sözleşmelerde beyan yükümlüğünün susmak suretiyle ihlal edilmesi durumunda sigortacı sözleşmeden cayamayacaktır. Zira uygulamada sigortacı, sigorta ettirene verdiği başvuru formunun tam ve eksiksiz olarak doldurulmasını istemektedir. Bu durumda sigortacı eksikliği görerek sözleşmeyi yapmışsa sözleşmeden cayma hakkını kullanamamalıdır. Bu husus TTK m. 1442’de cayma hakkının düşmesi başlığı altında düzenlenerek şu ibarelere yer verilmiştir: “(1) Cayma hakkı aşağıdaki hâllerde kullanılamaz: a) Cayma hakkının kullanılmasından açıkça veya zımnen vazgeçilmişse. b) Caymaya yol açan ihlale sigortacı sebebiyet vermişse. c) Sigortacı, sorularından bazıları cevapsız bırakıldığı hâlde sözleşmeyi yapmışsa.” Bir Yargıtay kararında da bu husus şu şekilde ifade edilerek sorular cevapsız bırakıldığı halde sözleşmeyi yapan sigortacının tazminat ödemekle yükümlü olacağı belirtilmiştir:
“Somut olayda tüketici kredi sözleşmesinde müteveffanın hayat sigorta yaptıracağının düzenlenmiş olması ve kredi sözleşmesinin yapıldığı banka şubesi tarafından düzenlenen kredi hayat sigortaları başvuru formunun matbu olarak düzenlenerek müteveffanın kimlik bilgileri dışında diğer kısımların doldurulmamış olması da değerlendirildiğinde sigorta ettirenin ihtiyaçlarından ziyade kredi veren kurumun, bankanın ihtiyaçları ve zorlaması ile ortaya çıkan bir sözleşme söz konusu olduğundan sözleşmelerde görülen irade özgürlüğü bulunmadığı, ayrıca eksik beyanda bulunulması halinde sigortalının hangi yaptırımlara maruz kalacağının kendisine bildirilmemesinin bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği değerlendirilmeksizin yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 17. HD, 2013/7007 E. 2014/6591 K. 29.4.2014 T).
Buna karşın Yargıtay’ın eski bazı kararlarında yukarıda yazılı kararın aksine, sigortalı sağlık durumuna ilişkin form doldurmasa bile bunu bildirmekle yükümlü tutulmuştur: “Gerek TTK’nın 1290. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmesinin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlü olup, formun doldurulmamış olması sigortalının sağlığına ilişkin konularda sigortacıya bildirimde bulunma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Bu itibarla mahkemenin sigorta sözleşmesinin yapılması sırasında sigortalı tarafından form doldurulmadığı, dolayısı ile sigortalının sağlığına ilişkin bir beyanda bulunmadığı, bu nedenle doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmediği gerekçesi yerinde değildir.
Taraflar arasındaki ikinci sorun ise, poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bunu kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır. Şayet sigortalı tarafından var olan hastalık kasten bildirilmemiş ise sigortacının sözleşmeden cayma hakkı sözkonusu olup, Dairemiz yerleşik uygulamasına göre TTK’nın 1290/1. maddesindeki ihbar yükümlülüğüne aykırı davranışın gerçekleşebilmesi için bildirilmeyen rahatsızlık ile riziko arasında illiyetin mevcut olması gerekmektedir. Bu itibarla mahkemece, sigortalıya ait tüm tedavi kayıtları dosya içine getirtilerek aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. ” (Yargıtay 11. HD, 2011/4708 E. 2013/5886 K, 26.3.2013 T).
İhbar yükümlülüğünün ihlaline yol açan bir diğer durum, rizikonun gerçekleşmesi bakımından önem arz eden bir konuda sigorta ettirenin yanlış bilgi vermesidir. Burada beyan yükümlülüğü olan kişinin beyanının yanlış olup olmadığını bilmesi önem arz etmez. Diğer bir deyişle hukukumuz bakımından beyan yükümlülüğü olan kişinin yanlış beyanda bulunurken bunu aldatma kastıyla yapıp yapmadığına bakılmayacaktır. Salt yanlış ve eksik beyanda bulunmak TTK m. 1435 gereği beyan yükümlülüğünün ihlali için yeterlidir. Nitekim aksi durumun ispatı oldukça zor olup sigorta ettirenin kasten yanlış beyanda bulunduğuna ilişkin ispat külfetini sigortacıya yüklemek uyuşmazlığın çözümünü de güçleştirecektir.
2.Sonuçları
Sigorta ettirenin beyan görevinin ihlali halinde sigortacının cayma hakkı veya prim farkı talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu husus TTK m. 1439’da düzenlenmiştir. Buna göre, “(1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440 ıncı maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez. (2) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.”
Maddede düzenlenen cayma hakkı, Türk Borçlar Kanunu anlamındaki cayma hakkından farklıdır. Türk Borçlar Kanunu’na göre cayma halinde taraflar karşılıklı olarak aldıklarını iade etmekle yükümlü iken sigorta sözleşmesindeki cayma geriye etkili değildir. Cayma hakkı sözleşmeden değil kanundan kaynaklandığı için sigortacı primleri iade etmekle yükümlü değildir[4]. Zira sigortacı cayma anına kadar rizikoyu üstlenerek prime hak kazanmıştır[5]. Bu husus TTK m. 1441’de ifade edilmiştir. Fakat cayma ile sözleşme sona ereceği için sigortacının sigorta tazminatını ödeme borcu da ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle, riziko (ölüm) gerçekleştikten sonra tazminat talep eden mirasçılara ödeme yapılmayacaktır.
Cayma hakkının kullanım şekli ve süresi TTK m. 1440’ta düzenlenmiştir. Caymanın, sigortacının bildirim yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu öğrendiği tarihten itibaren 15 gün içinde sigorta ettirene bir beyanla yöneltilmesi gerekir.
TTK’da altıncı kitabın ikinci bölümünde hayat sigortasının düzenlendiği kısımda da beyan yükümlülüğünün ihlali hususu düzenlenmiştir. TTK 1497’de yanlış yaş beyanı yer almaktadır. Buna göre, “(1) Sigortalının sözleşmenin yapılması sırasında yaşının yanlış bildirilmesi sonucu prim düşük belirlenmişse, sigorta bedeli, gerçek yaşa göre alınması gereken primin, belirlenen prime olan oranına göre ödenir. İndirimden önce riziko gerçekleşip sigorta bedeli ödenmiş ise sigortacı ödediği fazla kısmın geriye verilmesini faiziyle birlikte isteyebilir. (2) Gerçek yaşa göre fazla prim ödenmesi hâlinde, sigorta bedeli ödenen prime göre artırılır. Artırımdan önce sigorta bedeli ödenmiş ise eksik kısım sigortacı tarafından tamamlanır. (3) Sigortacı, yanlış yaş bildirimi sebebiyle sadece gerçek yaşın, sözleşmenin yapıldığı sırada teknik esaslara göre belirlenen sınırlar dışında kalması hâlinde, sözleşmeden cayabilir.”
TTK m. 1498’de ise sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğünün ihlali düzenlenmiş olup madde metnine göre, “Sigortacı, yenilemeler de dâhil olmak üzere, sözleşmenin yapılmasından itibaren beş yıl geçmişse, sigorta ettirenin sözleşmenin yapılması sırasında beyan yükümlülüğünü ihlal etmiş olması nedeniyle sözleşmeden cayamaz, sadece prim farkı isteyebilir; meğerki, beyan yükümlülüğü kasıtlı bir şekilde ihlal edilmiş olsun. Sigorta ettiren, prim farkını ödemeyi kabul etmezse sigortacı, riziko gerçekleştiğinde ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta bedelini öder. Ancak, risk artışı beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle sigortacının teknik esaslarına göre saptanan sınırlarının dışında kalmışsa, sigortacı sözleşmeden cayabilir. Yenilenen sözleşmelerde bu süre, ilk sözleşmenin yapıldığı tarihten başlar.”
Sigortacının prim farkını talep etme hakkını kullanması halinde söz konusu prim farkı sigortacının gerçek durumu bilse idi tahsil edeceği prim ile beyan görevinin ihlali sonucu eksik tespit ettiği prim arasındaki fark olacaktır.
Uygulamada mahkeme önüne taşınan uyuşmazlıklarda bilirkişi tarafından tüm tedavi kayıtları incelenmekte ve sözleşme yapılırken sigortalının hastalığının bulunup bulunmadığı, eğer var ise bunun sigortalı tarafından gizlenip gizlenmediği, ölüm (riziko) ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı incelenmektedir. İnceleme sonucu, sözleşme imzalanmadan önce sigortalının hastalığının olmadığı ve önceden var olan hastalıkları ile ölüm arasında illiyet bağı bulunmadığı tespit edilirse riziko sigorta poliçesi kapsamında sayılacak ve mirasçılara sigortacı tarafından ödeme yapılması gerekecektir.
Kusur: TTK’da beyan görevinin ihlalinde kusur esası kabul edilmiştir. Zira hayat sigortası sözleşmesi yapılırken sigorta ettiren ve sigortalının hayat sigortası hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını ve rizikoyu etkileyeceği için sigortacıya bildirilmesi gereken hususları tespit etmesinin zor olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan hayat sigortası sözleşmesi yapılırken sigortacının riziko şahsını inceleme ve sözleşmeyi yapıp yapmamaya karar verme özgürlüğü mevcuttur. Bu yüzden, taraflar arasında dengenin sağlanması anlamında kusur esasının kabul edilmesi isabetli olmuştur. TTK m. 1439’da kusur esasına yer verilmiştir. Maddenin ilk fıkrasında yer alan “Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440 ıncı maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez” ifadesi ile cayma, sadece sözleşme süresi içinde riziko gerçekleşmemişse mümkün kılınmıştır.
Rizikonun meydana gelmiş olduğu hallerde ise maddenin ikinci fıkrası uygulama alanı bulur ve sigortacı edim yükümlülüğünden tamamen veya kısmen kurtulabilir. Maddenin ikinci fıkrasında bu husus şu şekilde ifade edilmiştir: “Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.”
Kusur madde metninde ihmal ve kast olarak iki ayrı durum için ele alınmıştır. Özetlemek gerekirse, TTK m. 1439 ilk fıkra uyarınca, riziko gerçekleşmeden önce sigortacı sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan görevinin ihlal edildiğini öğrenirse, ihlal edenin kusurlu ya da kusursuz ihlal edip etmediğine bakmaksızın sözleşmeden cayabilecektir. Fakat buna karşın maddenin ikinci fıkrası uyarınca, sigortacı ihbar görevinin ihlal edildiğini riziko meydana geldikten sonra öğrenirse, sigorta ettiren bu görevi kusurlu olarak ihlal etmişse sigortacı prim farkı talep edebilecektir. İhbar görevi ile sorumlu olan kişi kusursuzsa sigortacı sözleşmeden cayamayacak ve prim farkı isteyemeyecektir.
Hayat Sigortaları Genel Sartları C.2.2.2 maddesinde de kusur esasına dayanan bir düzenlemeye yer verilmiştir. Maddeye göre, “Gerek sigorta ettiren gerekse sigortalı ve temsilci, sigorta sözleşmesinin yapılması sırasında kendisince bilinen ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri bildirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali halinde, sigortacı durumu öğrendiği tarihten itibaren bir ay içinde sözleşmeden cayabilir veya sözleşmeyi yürürlükte tutarak sekiz gün içinde prim farkını talep edebilir. Ancak, sigortacının bildirilmemiş, eksik veya yanlış bildirilmiş olan hususları bilmesi veya ihbar etmemenin ya da yanlış ihbar etmenin kusura dayanmaması halinde cayma caiz değildir. Bu durumda rizikonun kabul edildiğinden daha yüksek olması nedeniyle daha fazla bir prim alınması gerekiyorsa sigortacı durumu öğrendiği tarihten itibaren sekiz gün içinde prim farkını talep edebilir.
Sigorta ettiren, talep edilen prim farkını kabul ettiğini sekiz gün içinde bildirmediği takdirde sözleşmeden cayılmış olur. Ancak, prim farkının kabul edilmemesi nedeniyle sözleşmeden cayılması sigortacının gerçeğe aykırı veya eksik beyanı öğrendiği tarihten itibaren bir aylık süre içinde söz konusudur.
Beyan yükümlülüğünün kasıtlı ihlalinde sigortacı riziko gerçekleşmiş olsa bile sözleşmeden cayabilir ve prime hak kazanır.
Kastın söz konusu olmadığı durumlarda riziko; sigortacı durumu öğrenmeden önce veya sigortacının cayabileceği veya caymanın hüküm ifade etmesi için geçecek süre içinde gerçekleşirse, sigortacı tazminatı o tazminata ilişkin olarak tahakkuk ettirilen prim ile tahakkuk ettirilmesi gereken prim arasındaki orana göre öder.”
Maddede geçen kast ifadesinden, riziko bakımından önem arz eden durumu bilerek ve isteyerek beyan etmemek anlaşılmalıdır[6]. Kastın varlığı için illa sigorta ettirenin sigortacıya zarar verme amacı aranmaz. Başvuru formundaki sorunun yanlış cevaplanması kusurdur ve soruyu cevaplayan kişinin hata yapması yahut soruyu anlamamış olması kusuru ortadan kaldırmaz. Sigortacının birlikte kusuru da beyan görevin ihlal edilmiş olmasına engel değildir.
Yargıtay’ın kusur durumunu değerlendirdiği bir kararına göre,
“Davacılar murisine, 21.02.2011 tarihinde kanser teşhisinin konulduğu, murisin 26.10.2011 tarihli sözleşme ile banka kredisi kullandığı, sigorta poliçesinin ise 14.02.2012 tarihinde düzenlendiği dosya kapsamı ile sabittir. Davacılar murisine teşhisin konulduğu tarih ile poliçe tanzim tarihi arasında 1 yıla yakın zaman bulunduğu, bu kadar uzun bir sürede, kanser gibi ağır tedavi süreçlerinin uygulandığı bir hastalığı murisin öğrenmemesi ve hastalığın muristen gizlenebilmesinin hayatın olağan akışına pek de uygun olmadığının kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemenin gerekçesi yerinde olmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacılar murisi sigortalıya ait eksik tedavi belgeleri de dosya içine getirtilerek, muriste mevcut kanser hastalığı konusunda uzman doktorun da yer aldığı bilirkişi kurulundan, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen bu hastalık arasında illiyet olup olmadığı konularında, ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alındıktan sonra, oluşacak sonuca göre illiyet bağının bulunduğu da saptandığı takdirde, zararın teminat dışı olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme, hatalı gerekçe ve eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 17. HD, 2014/20734 E. 2017/3231 K. 27.3.2017 T).
Aydınlatma Yükümlülüğünün İhlali: Uygulamada uyuşmazlıkların çözümünde değerlendirilmesi gereken bir diğer konu da sigorta ettirenin beyan görevine karşılık sigortacının aydınlatma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığıdır. TTK’nın yukarıda da bahsettiğimiz hükümlerinde sigortacı için açıkça herhangi bir beyan görevi belirlenmemiştir. Madde metinlerinde sadece “sigorta ettiren” zikredilmiştir. Ancak doktrinde, sigorta ettirenin beyan görevini tam olarak ifa edebilmesi için sigortacının da culpa in contrahendo kapsamında aydınlatma yükümlülüğünün bulunduğu görüşü dile getirilmektedir[7]. TTK m. 1423’te “aydınlatma yükümlülüğü” başlığı altında “(1) Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir. Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar. (2) Aydınlatma açıklamasının verilmemesi hâlinde, sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Aydınlatma açıklamasının verildiğinin ispatı sigortacıya aittir” ibarelerine yer verilmiştir. Bu durumda, doktrinde daha önce culpa in contrahendo’ya dayandırılan yükümlülüğün kanuni dayanağa kavuşturulduğu söylenebilecektir. Sigortacı da sözleşmeden önce sigorta ettirene yazılı olarak vereceği bilgiler ile beyan yükümlülüğünün yerine getirilmesine katkıda bulunmakla yükümlüdür. Bu durumda sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesine sigortacının aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyet vermişse bu durumda sigortacı sözleşmeden cayma hakkını kullanamamalıdır. Zira kimse kendi kusurundan menfaat elde edemez. Nitekim TTK m. 1442/1,b’de caymaya yol açan ihlale sigortacı sebebiyet vermişse cayma hakkının düşeceği belirtilerek bu duruma işaret edilmiştir.
İspat yükü: Hayat sigortasında sözleşme sırasındaki beyan yükümlülüğünün ihlali halinde bu ihlali ve kusurun varlığını ispat yükü basiretli tacir olarak sigortacıya aittir. Sigortacı, sigorta ettirenin beyan görevini ihlal ettiğini ve soru listesindeki sorulara yanlış cevap verdiğini ispat etmelidir. Başvuru formundaki sağlık bölümünü sigorta ettirene doldurtmayan ve imzasını almayan sigortacının bu anlamda ispat yükünü yerine getirmediğini söylemek mümkündür. Yargıtay’ın bir kararına göre de,
“Poliçenin incelenmesinde poliçenin hiçbir sayfasında sigortalının imzasının bulunmadığı, sigortalının sağlık beyanının alınmadığı anlaşılmaktadır. Sigorta şirketi olan davalının, poliçenin tanzimi sırasında basiretli bir tacir gibi davranarak sigortalıya bu hususlarda gerekli soruları yöneltip, cevaplarını alması gerekmektedir. Basiretli bir tacir gibi davranmayarak, sigortalıya gerekli soruları yöneltmeyen, poliçede imzasını almayan, ancak buna rağmen poliçe prim bedelinin tamamını tahsil eden davalı sigorta şirketinin, sigortalının bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek bu durumdan lehine sonuç çıkarması kabul edilemez. Bu nedenle, davacının poliçe bedelinden miras hissesine düşen kısmın tamamını talep etme hakkının olduğu kabul edilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde sürprim uygulaması yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir” (Yargıtay 17. HD, 2013/18506 E. 2015/10521 K. 13.10.2015 T).
Sigorta ettiren, riziko şahsıyla ilgili bildiği bir hususu beyan etmemişse karine olarak kusurlu kabul edilir ve aksini ispatla yükümlüdür. Sigorta ettirene soru listesi verilmemişse, sorulara cevap vermesi istenmemişse sigortacı da kusurlu kabul edilir ve olaya göre ispat yükünün yer değiştirmesi mümkündür.
İlliyet bağı: TTK m. 1437’de, “Tazminat ve bedel ödemelerinde, bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı, 1439 uncu maddede öngörülen kurallar uyarınca dikkate alınır” ifadesine yer verilerek illiyet prensibine vurgu yapılmıştır. Yani, sigortacının cayma hakkı ancak beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen olay arasında illiyet bağı varsa gündeme gelecektir; illiyet bağı yoksa sigortacı tazminatı ödemek durumunda kalacaktır. TTK m. 1439’da “Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder” ifadesine yer verilerek sigorta ettireni oldukça koruyucu bir düzenleme getirilmiştir.
Dipnotlar:
Kanıbelli, Özsev, “Hayat Sigortasında Sözleşme Öncesi İhbar Görevi”, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 4. ↩︎
Özdamar, Mehmet, “Sigortacının Sorumluluğu İle İlgili Gelişmeler (Sigortacının Aydınlatma Yükümlülüğünden Doğan Sorumluluğu)”, Sorumluk ve Tazminat Hukuku Sempozyumu, 2009, s. 439. ↩︎
Eroğlu, Sevilay, Hastalık Sigortası Sözleşmesinin Kurulmasında İhbar Külfeti, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2005, s. 103. ↩︎
Kanıbelli, s. 71. ↩︎
Kanıbelli, s. 72. ↩︎
Eroğlu, s. 244. ↩︎
Özdamar, s. 430; Eroğlu, s. 194. ↩︎