İş Kazasını Bildirmeme Kabahati ve Güncel Bölge İdare Mahkemesi Kararları Işığında Uygulanan İdari Para Cezalarının İptaline İlişkin Somut Örnekler

1. Genel Olarak

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 1'inci maddesi hükmü uyarınca, işbu kanunun amacı "işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir."[1]

Yukarıda aktarılan amaç maddesi ve bu amaç doğrultusunda işverenin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen maddeler kapsamında işveren işyeri tanımı kapsamına giren alanlar içerisinde çalışanlarının sağlığı ve güvenliğinden sorumludur.

2. İş Kazası veya Meslek Hastalığını Kayıt ve Bildirim Yükümlülüğü

İşveren anılan Kanun’un 14’üncü maddesi hükümleri uyarınca, iş kazası ve meslek hastalıklarını kayıt altına almak ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirmekle yükümlüdür. 14/2/a hükmü uyarınca, iş kazası yönünden öngörülen bildirim yükümlülüğünün, kazadan sonraki üç iş günü içerisinde yerine getirilmesi zorunludur.

3. Kayıt ve Bildirim Yükümlülüklerinin Süresi İçinde Yerine Getirilmemesi Durumunda Öngörülen İdari Para Cezaları

Kanun’un 14’üncü maddesinde öngörülen bildirim yükümlülüklerinin süresi içerisinde yerine getirilmemesi durumunda SGK, aynı Kanun’un 26/1/e hükmü uyarınca, 14’üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kayıt tutma ve rapor hazırlama yükümlülükleri yerine getirmeyen işverene her bir yükümlülük için ayrı ayrı bin beş yüz Türk Lirası; ikinci fıkrasında belirtilen iş kazasını veya meslek hastalığını bildirme yükümlülükleri yerine getirmeyen işverene iki bin Türk Lirası; dördüncü fıkrası bağlamında ise, sağlık hizmet sunucularının öngörülen bildirim yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda söz konusu sunuculara iki bin Türk Lirası idari para cezası uygulamaktadır. Kanun’da belirlenen tutarlar her yıl artırılmaktadır.[2] Öngörülen idari para cezası tutarları, aynı Kanun’un 26/3 maddesi uyarınca işyerinin sınıfı ve çalışan sayısına göre artırılarak uygulanmaktadır.

4. Bu Kapsamda Uygulanan İdari Para Cezalarına Karşı İtiraz ve Yargı Yolu

Belirtilen idari para cezalarına karşı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 102’nci maddesinin dördüncü fıkrası[3] hükmü uyarınca, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde SGK’ya itiraz başvurusu yapılabilir. Anılan itirazın reddi durumunda, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içerisinde yetkili idare mahkemesi nezdinde iptal davası açılabilir. Bu bağlamda, anılan idari para cezalarının hukuka uygunluk denetimi idari yargının görev alanındadır.

Konuya ilişkin olarak emsal niteliğinde bir Danıştay kararına ulaşamamamıza karşın, Bölge İdare Mahkemesi kararları mevcuttur. Aşağıda aktarılan güncel Bölge İdare Mahkemesi ve İdare Mahkemesi kararlarında, sağlık kuruluşlarının uygulamada çoğu zaman, çalışanın sağlık sorununun gerçek nedenini araştırmaksızın sisteme iş kazası bildirimi kaydı yaptığı görülmektedir. İşbu durum, işverenlerin hiçbir kusuru olmamakla birlikte işyerinin kapsamına ve sınıfına göre düşük veya yüklü idari para cezalarıyla karşılaşması sonucunu doğurmaktadır. İdare Mahkemeleri aşağıda yer verdiğimiz güncel kararlardan anlaşılacağı üzere kazanın iş kazası olup olmadığı konusunun dikkatle araştırılması gerektiği görüşündedir.

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdari Dava Dairesi’nin, 2018/307 Esas ve 2018/2917 Karar sayılı kararıyla onanan ilk derece mahkemesi kararının ilgili bölümünde sağlık kuruluşunun hatalı tespiti şu şekilde değerlendirilmiştir:

"Uyuşmazlıkta, F. B. hakkında yetkili doktor tarafından düzenlenen adli rapor formunda, olayın iş kazası olduğuna ilişkin herhangi bir tespitin yapılmadığı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda iş kazasının, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay şeklinde tanımlandığı, davalı idare tarafından olayın iş kazası olduğuna ilişkin herhangi bir hususun ortaya konulamadığı, bu durumda davacı tarafından davalı idare sistemine yapılan iş kazası bildiriminin sehven yapıldığının kabulü gerektiği, dolayısı ile iş kazası kapsamında olduğu ortaya konulamayan olayın, süresi içerisinde bildiriminin yapılmadığından bahisle tesis edilen işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır."

Yine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdari Dava Dairesi’nin 2018/3665 Esas ve 2018/3366 Karar Sayılı kararıyla onanan ilk derece mahkemesi kararının benzer bir hükmü içeren ilgili bölümü şöyledir;

"Uyuşmazlıkta, davacı şirket çalışanın devlet hastanesinden aldığı bir günlük raporda vaka olarak iş kaza ibaresinin yer almasından hareketle dava konusu idari para cezası işlemi tesis edilmişse de; gerek iş kazası geçirdiği ileri sürülen çalışanın ifadesine gerekse iş kazası olduğu ileri sürülen olaya ilişkin olarak iş yerinde çalışan diğer işçilerin beyanlarına başvurulmaması nedeniyle gerçekte bir iş kazasının vuku bulup bulmadığı yönünde hukuken geçerli herhangi bir somut tespit bulunmaması karşısında; eksik incelemeye dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

Görüldüğü üzere İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdari Dava Dairesi, araştırma yapılmadan sisteme kaydedilen sağlık kurumu beyanına dayanılarak uygulanan idari para cezalarını hukuka aykırı bulmaktadır.

İstanbul 11. İdare Mahkemesi de, 2019/2170 Esas ve 2020/413 Karar sayılı, konu tutarı itibariyle kesin hüküm niteliğindeki kararında, salt hastanenin Medula sistemine yaptığı “iş kazası” girişinin idari para cezası uygulanması için yeterli olmadığını, kazanın davacının işyerinde iş kazası şeklinde gerçekleştiğinin idarece araştırılması ve şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanması gerektiğini vurgulamıştır.

Aktardığımız Bölge İdare Mahkemesi ve İdare Mahkemesi kararlarında, Anayasa’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasının[4] yanı sıra İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11’inci maddesinin 2’nci paragrafı[5] ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin[6] 2’nci paragrafında düzenlenen masumiyet karinesinin bir uzantısı ve Ceza Yargılaması Hukukunun temel ilkelerinden[7] olan “şüpheden sanık yararlanır”[8] (in dubio pro reo) ilkesinin idari yaptırımların hukuka uygunluk denetiminde de uygulandığı görülmektedir.

Anılan ilkenin idari yaptırımlar alanında öncelikli olarak uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz. Zira idari yaptırımlar, idari düzeni bozan[9], bu anlamıyla kamu düzenini bozma derecesine ulaşmamış işlem veya eylemlere de uygulanabilmektedir.[10] Zira idari yaptırımların uygulanmasıyla, idarenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin güvence altına alınmasının sağlandığı düşünülmektedir.[11][12] Bu yaklaşımı, somut anlamda iş kazası veya meslek hastalığını bildirme yükümlülüğü bakımından değerlendirdiğimizde, işverenin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmesiyle idare, ülkedeki iş kazalarının türü, dönemi, sıklığı ve sair konularda bilgi sahibi olacaktır. Böylelikle işveren, idarenin, Anayasa’nın 48’inci maddesinin ikinci fıkrası hükmüyle düzenlenen, “özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri” alma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesine yardımcı olacaktır.

5. Sonuç

İlkelerinin bir bölümünü Ceza Hukuku’ndan alan İdari Yaptırımlar Hukuku’nda da, kişiye yaptırım uygulanabilmesi için, kişinin kabahat olarak nitelenen veya genel anlamda idari düzene aykırı bir işlem veya eylemde bulunduğunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde tespiti zorunludur. Belirtilen İdare Mahkemesi kararları, işbu ilkenin anılan İdare Mahkemelerince uygulandığını göstermekte, bu bağlamda idari yargının idareyi hukuka uygun işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya yönelttiği anlaşılmaktadır.


Dipnotlar


  1. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf [03.06.2020] ↩︎

  2. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5326.pdf [03.06.2020] 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 17’nci maddesinin 7’nci fıkrası hükmü doğrultusunda, “İdarî para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır.” ↩︎

  3. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5510.pdf [03.06.2020] ↩︎

  4. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2709&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5 [04.06.2020] ↩︎

  5. https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/203-208.pdf [04.06.2020] ↩︎

  6. https://www.echr.coe.int/Documents/Convention_TUR.pdf [04.06.2020] ↩︎

  7. Kunter, Nurullah. Yenisey, Feridun. Ceza Muhakemesi Hukuku, Birin Kitap, İstanbul, 2004, s. 32. ↩︎

  8. Öztürk, Bahri. Erdem, Mustafa Ruhan. Özbek, Veli Özer. Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2002, s. 152-153. ↩︎

  9. Günday, Metin. İdare Hukuku, Ankara, 2003, s. 216. ↩︎

  10. Kabahatlere ilişkin genel kanun niteliğindeki Kabahatler Kanunu’nun 1’inci maddesinde işbu Kanun’un amacının, “toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak” olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, Kabahatler Kanunu’nda da kamu düzeni ifadesi yerine, daha soyut bir terim olan “toplum düzeni” ifadesi tercih edilmiştir. ↩︎

  11. Zanobini, Guido. İdari Müeyyideler. Çev. Günal, Yılmaz H. Ankara, 1964, s. 25. ↩︎

  12. Bir diğer görüşe göre, idari yaptırımlar bireyleri kolluk işlemlerine uygun hareket etmeye yönlendirmek için öngörülmüştür. Gözler, Kemal. İdare Hukuku, Cilt II, Bursa, 2003, s. 549. ↩︎