Lexpera Blog

İş Sözleşmesini Sona Erdiren İkale Sözleşmesinde Rekabet Yasağı Hükmüne Yer Verilmemesi “Vazgeçme” İradesi Olarak Yorumlanabilir Mi?

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin, E. 2019/197, K. 2021/1561, 17.12.2021 tarihli kararı uyarınca, taraflar arasındaki iş sözleşmesini sona erdiren ikale anlaşmasına, iş sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağına ilişkin iradelerinin devam ettiğine dair bir hüküm koyulmaması nedeniyle, rekabet yasağına aykırı davranışa bağlı cezai şart talebinin reddine dair Yerel Mahkeme kararının isabetli olduğuna karar verilmiştir.

Karar uyarınca; “her ne kadar 15.12.2017 tarihli (ikale) sözleşme(si)nin 5. maddesinde, sözleşmede ele alınmayan konuların iş sözleşmesi ve eklerinde yer alan hususlar ile İş Kanunu, Borçlar Kanunu ve ilgili kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiş ise de, 15.12.2017 tarihli sözleşmede 28.08.2017 tarihli iş sözleşmesinin açıkça sona erdirildiğinin belirtildiği, sona erdirilmek istenen iş sözleşmesine atıf yapılması nedeniyle 15.12.2017 tarihli sözleşmenin 5. maddesinin çelişkili bir hüküm içerdiği, tarafların 15.12.2017 tarihli sözleşmede iş akdinden doğan alacaklar bakımından talepte bulunmayacakları ve dava açmayacakları konusunda uzlaştıkları, bu sözleşmeye rekabet yasağına ilişkin iradelerinin devam ettiğine dair bir hüküm koymadıkları anlaşılmakla, 28.08.2017 tarihli iş sözleşmesinin 14. maddesinde yer alan rekabet yasağının davalı yönünden bağlayıcı olmadığı kanaatine varılmıştır. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi isabetli olup, davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir.” şeklinde gerekçelendirilmiştir.

Rekabet yasağı sözleşmesi, işçinin iş ilişkisi içindeyken işverenin müşterilerine nüfuz etmesi veya iş sırlarına vakıf olması nedeniyle, işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonra, herhangi bir biçimde eski işvereni ile rekabet etmemeyi, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmamayı, başka bir rakip işletmede çalışmamayı veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmemeyi taahhüt ettiği sözleşmedir (TBK m. 444 f. 1).

Dolayısıyla rekabet yasağı ile korunmak istenen menfaat; yatırım yapmak, risk almak suretiyle kurulan ticari işletmelerin zaman içinde emek ve masraf ile elde ettiği bilgi ve birikimi, bu kapsamda; ticari sır, iş sırrı, üretim sırrı, müşteri çevresi gibi gizli ve ekonomik değer ifade eden bilgileri korumaktır.

Türk hukukunda, rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında ekonomik değeri olan bilgiler edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir (TBK m. 444 f. 2). Hizmet ilişkisi çerçevesinde müşteri çevresi hakkında fiilen bilgi sahibi olmadığı sürece rekabet yasağının ihlali söz konusu olmayacaktır.

Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olarak hüküm ve sonuç doğurması için işçinin fiil ehliyetine sahip olması, sözleşmenin adi yazılı şekilde yapılması ve işverenin korunmaya değer haklı bir menfaatinin varlığı şarttır. Ayrıca, rekabet yasağı, bireyin ekonomik özgürlüğünü kısıtlamamak adına, yer, zaman ve konu bakımından sınırlandırılmıştır. Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz (TBK m. 445 f. 1).

Rekabet yasağı sözleşmesinin sona ermesi ise, TBK m. 447’de düzenlenmiştir. Hükme göre; “Rekabet yasağı, işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının olmadığı belirlenmişse sona erer. Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.”.

Karardan anlaşıldığı kadarıyla, davaya konu uyuşmazlıkta iş sözleşmesi işçi tarafından haklı sebeple ya da işveren tarafından haklı bir sebebe dayanılmaksızın feshedilmiş değildir. Rekabet yasağının sürdürülmesinde işverenin gerçek bir yararının kalmadığına dair bir tespit de yapılmamıştır. Somut olayda iş ilişkisinin ikale ile sona erdirildiği hususunda uyuşmazlık yoktur.

İkale sözleşmesinin konusu, iş sözleşmesinin tarafların anlaşması yoluyla sona erdirilmesine ilişkindir. Öğretide ikale için bozma sözleşmesi veya sona erdirme sözleşmesi de denilmektedir. İkale sözleşmesi TBK’nda düzenlenmemiş olup kaynağını sözleşme serbestisinden almaktadır. İkale sözleşmesine ilişkin bazı esaslara Yargıtay kararlarında yer verildiği görülmektedir. Buna göre, Yargıtay, özellikle işveren tarafından teklif edilen ikale taleplerinde, işçinin kıdem ve ihbar tazminatına tekabül eden bedelin yanı sıra “makul bir yarar” elde etmesi halinde ikale sözleşmesinin geçersiz olmayacağı kanaatindedir (Yargıtay 9. HD., E. 2017/23432, K. 2018/8361, T. 11.4.2018).

Bu noktada, ikale sözleşmesinin amacı iş ilişkisini sona erdirmek ve iş hukukundan doğan hak ve alacaklar bağlamında sona ermeye sonuç bağlamaktır. Rekabet yasağının amacı ise iş ilişkisi sona erdikten sonraki dönemde işletmenin ticari sır vb. menfaatlerinin korunmasıdır.

Bu bağlamda, kararda tartışılması gereken husus, ikale sözleşmesinde rekabet yasağına dair hükme yer verilmediğinden hareketle taraf iradelerinin değiştiği ve rekabet yasağının sona erdiği hususunda anlaştığı varsayımının yerinde olup olmadığıdır.

Öncelikle, tarafların yasa gereği yazılı olarak yaptıkları (TBK m. 444, f.1) rekabet yasağı sözleşmesini sona erdirmeleri için yapacakları bozma (ikale) sözleşmesinin de açıkça yazılı olarak yapılması gerekir (TBK m. 13). Diğer bir deyişle, iş sözleşmesini sona erdirme amacıyla yapılan ikale sözleşmesinin, iş sözleşmesi sonrası için düzenlenen rekabet yasağı anlaşmasını sona erdirdiğinin de ikale sözleşmesinde açıkça yazılması gerektiği, tarafların karşılıklı olarak iş sözleşmesi bağlamında hiçbir hak ve alacak talep etmeyecekleri hususunda genel bir ifadenin tek başına rekabet yasağını ortadan kaldırma iradesini açıkça ortaya koymayacağı kanaatindeyiz. Nitekim, iş sözleşmesinde rekabet yasağı düzenlenmemiş olsa idi, ikale sözleşmesi ile rekabet yasağının öngörülmesi için TBK m. 444 gereği yazılı şekil şartına uyulması gerekirdi.

Özellikle iş güvencesi hükümlerinin İş Kanunu’nda kabul edilmesi sonrasında ikale sözleşmesi yolu ile iş ilişkisinin sona erdirilmesinin yaygınlaştığı gerçeği karşısında ikale sözleşmesinin konusu ve düzenlenme amacının ihbar, kıdem tazminatı ve iş güvencesi tazminatına karşılık gelen makul yararların belirlenmesi ve bu koşullarla iş sözleşmesinin sona erdirilmesi olduğu bilinmektedir. Nitekim, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin E. 2007/26232, K. 2008/5313, 18.03.2008 tarihli kararında anılan husus vurgulanmış ve ikale sözleşmesinin iş güvencesi hükümlerinin kabulü ile yaygınlaştığına dikkat çekilmiştir. “Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı anlaşma yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin dolanılması şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı denetimi dışında tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusunda icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır.”

Bazı hallerde, işverenin rekabet yasağından vazgeçmesi, iş ilişkisini sona erdirme amacıyla yapılan ikale sözleşmesi kapsamında makul yarar olarak değerlendirilebilir ise de, bu durum, ikale sözleşmesinin esaslı noktalarından olduğundan açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, iş sözleşmesinin ikale ile sona erdirilmesi ile rekabet yasağının ikale ile sona erdirilmesi birbirleri ile karıştırılmamalıdır, zira her iki sözleşme de ayrı ayrı ikale yolu ile sona erdirilebilir ancak her iki sözleşme ile korunan menfaat farklıdır.

TBK’nun 19. maddesi uyarınca bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Tarafların gerçek ve ortak iradelerinin saptanması ve karşılıklı uyuştuğunun tespiti ise güven teorisine göre belirlenmektedir. Güven teorisi, irade beyanının dürüstlük kuralına göre muhatabın vereceği ya da vermesi gerekli anlam esas alınarak yorumlanmasıdır. Dolayısıyla, ikale sözleşmesindeki genel ibra hükmünün rekabet yasağını ortadan kaldırıp kaldırmadığının değerlendirilmesi için, işçinin çalıştığı dönem zarfında ticari sırlara nüfuz edip etmediği, işverenin rekabet yasağından vazgeçmekte menfaati bulunup bulunmadığı (işçinin kıdem tazminatı hakkı olup olmadığı, iş güvencesi kapsamına girip girmediği vb.) gibi unsurların da güven teorisine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Gizlilik, rekabet yasağı ve fikri haklara dair konular, iş sözleşmesi sona erdikten sonrasındaki döneme yönelik olarak, işverenin işletmesel malvarlığı değerlerini arasında sayılan ticari sır, iş sırrı, know how vb. unsurlarını korumaya yönelik hükümlerdir.

Davacı işverenin iş sözleşmesi nedeniyle herhangi bir konuda dava açmayacağı, ihtilaf konusu olabilecek tüm konularda tam ve eksiksiz bir şekilde anlaşıldığı, tüm talep ve dava haklarından kayıtsız şartsız feragat ettiği” hususunun rekabet yasağını da kapsadığını varsaymak, işverenin rekabet yasağı korumasından zımnen vazgeçtiğini kabul etmek anlamına gelecektir. Oysa, işçinin çalışma süresi içinde ticari sırlara vakıf olması ihtimalinde, işverenin (karşılıksız olarak) rekabet yasağı korumasından vazgeçtiğini kabul etmenin yarattığı sonuçlar oldukça ağır olabilir.

Bu bağlamda, yasa gereği yazılı olarak kararlaştırılan (TBK m. 444 f. 1) rekabet yasağının ikale yolu ile karşılıklı anlaşarak sona erdirilmesinin de yazılı olarak açıkça ifade edilmesi gerektiği (TBK m. 13), ibranın kapsamının somut olayın özelliklerine göre taraf iradelerinin güven teorisi ışığında yorumlanması prensibine göre belirlenmesi, varsayım ile sonuca ulaşmanın ikale sözleşmesinin konusuna ve amacına, rekabet yasağının koruduğu menfaate aykırı sonuçlar doğurabileceği kanaatindeyiz.

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Pekdinçer & Partners
Author image
LL.M., Pekdinçer Hukuk Bürosu Of Counsel