Korona (COVID-19) Günlerinde Sözlü Vasiyet(name)
I. Konunun Takdimi
“Kişi ne resmi ne de özel vasiyetname (el yazılı) düzenleyemeyecek bir duruma düşebilir. Kendisini ölüm tehlikesinin, ulaşım kesintisinin, ölümcül salgınların, karantinaların, savaşların içerisinde bulabilir. Günümüzde daha çok filmlerde karşılaşılabilecek olan bu gibi olağan dışı durumlarda...” (Rona Serozan/Baki İlkay Engin, Miras Hukuku, 6. Bası, İstanbul 2019, § 4, N. 93)
...gibi cümlelerle başlar “sözlü vasiyetnamenin” izah edildiği kısımlar Miras Hukuku kitaplarında. Türk Medeni Kanunu’nda yer alan şekli anlamda vasiyetname türlerinden olan sözlü vasiyetname, istisnai niteliği gereği her anlamda “son çare” olan ölüme bağlı tasarruftur. Bu özelliği Miras Hukuku kitaplarında konuya ayrılan yerde dahi kendisini gösterir. Yukarıdaki cümlede yer alan neredeyse tüm özelliklerin, COVID-19 salgınında “olağan” hayat koşulları teşkil ettiği bugünlerde sözlü vasiyetnamenin de sahnede olmayı hak ettiği aşikardır.
II. Sözlü Vasiyetname Yapabilmenin Şartları
Şekli anlamda vasiyetname türlerinden (el yazılı vasiyetname-resmi vasiyetname) birisini tercih, tamamen tasarrufta bulunana bırakılmışken; sözlü vasiyetnamenin yapılabilmesi için olağanüstü bir halin varlığı aranır (TMK m. 539/1). Kişinin son arzularını sözlü vasiyetname yoluyla geride kalanlarına aktarabilmesinin ilk şartı el yazılı vasiyetname ve resmi vasiyetname yapma imkân ve iktidarına sahip olmamasıdır. Bu yönüyle sözlü vasiyetname ikincildir. Sözlü vasiyetnameye ilişkin bu yaklaşım olağandır da. Zira ölüme bağlı tasarrufun resmi yahut nitelikli yazılı şekilde yapılabiliyor olmasının sebebi, mirasbırakanın ölümünden sonra malvarlığının akıbetine ilişkin tercihlerinin mümkün olduğunca açık ve şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulmasını temindir. Ölümünden sonra mirasbırakanın gerçek iradesinin tespiti de sağlararası tasarruflara kıyasla meşakkatlidir. Buna ek olarak ölüme bağlı tasarruflar için öngörülmüş şekil şartları, tasarrufta bulunan kişinin işlem iradesinin varlığını ispat açısından da yaşanan sorunları bertaraf etmeye yöneliktir. Aksi halde mirasbırakanın ölümünden sonraki zaman dilimi için açıkladığı tüm sözlü beyanları ölümünden sonra tartışma konusu edilir; böyle olursa da mirasbırakanın gerçek iradesini tespit imkânsız bir hal alabilirdi.
Bunun içindir ki sözlü vasiyetnameye Türk hukukunda da mesafeli yaklaşılmış ve geçerli olması olağanüstü şartların vuku bulmasına bağlı kılınmıştır. TMK m. 539/1 uyarınca olağanüstü şartın vuku bulduğu kabul edilebilecek hallerden en önemlileri, örnek kabilinden sayılmıştır. Buna göre:
“Mirasbırakan; yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmî veya el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurabilir.” (TMK m. 539/1)
Bunun yanında trafik kazalarının, yaralanmaların, depremlerin, su baskınlarının da olağanüstü durum şartını karşıladığı kabul edilir (bkz. Necip Kocayusufpaşaoğlu, Miras Hukuku, 3. Bası, İstanbul 1987, s. 220; Mustafa Dural/Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt: 4-Miras Hukuku, 13. Bası, İstanbul 2019, N. 444;). Bu kapsamda COVID-19 tanısıyla hastanede bulunan, hayati tehlikesi bulunan, bilinci yerinde ve el yazılı vasiyetname yapamayacak durumda olan hastaların (karantina altında oldukları-kimseyle görüştürülmedikleri de dikkate alındığında) sözlü vasiyetname yapabilecekleri açıktır. COVID-19’un bulaşıcı bir hastalık olduğu ve bu hastalık teşhisiyle tedavisi hastanede devam eden kişilerin izole edildiği dikkate alındığında Mahkemenin hastaneye noter çağırılabiliyor oluşundan bahisle hazırlanmış bu sözlü vasiyetnamenin geçersizliğine hükmetmemesi icap eder (Yargıtay’ın hastaneye noterin çağırabileceğinden bahisle geçersiz addettiği ölüme bağlı tasarruflara ilişkin karar örnekleri için bkz. Dural/Öz, N. 445 vd.).
III. Sözlü Vasiyetnamenin Hazırlanması
Sözlü vasiyetname yoluyla ölüme bağlı son arzularını açıklayabilecek kişilerin takip etmesi gereken usul de TMK m. 539-541 uyarınca açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre sözlü vasiyetnamenin kendine özgü bir meydana getiriliş usulü olduğu hususu görülür. Tasarrufta bulunanın ve bu beyanın muhataplarının (tanıklar), sözlü vasiyetname yaparken uyması gereken şekil şartları vardır.
İlk olarak ölüme bağlı son arzularını açıklayan kişi bu beyanlarını, iki tanık önünde açıklamalıdır ve bu beyanların yazılı bir belge haline getirilmesi hususunda tanıkları görevlendirmiş olmalıdır. TMK m. 539/3 uyarınca: “Resmî vasiyetname düzenlenmesinde okur yazar olma koşulu dışında, tanıklara ilişkin yasaklar, sözlü vasiyetteki tanıklar için de geçerlidir.” Bunun yanında şüphesiz ölüme bağlı tasarrufta bulunan kişinin de vasiyetname yapma ehliyetini haiz olması gerekir (TMK m. 502). Tanıklar bu görevi kabul etmek zorunda değildir, bu görevi reddedebilirler. Bu kapsamda hastanede COVID-19 tanısıyla yatan ve hayati tehlikesi bulunan kişinin, tedavisiyle ilgilenen sağlık personelinden en az ikisine son arzularını açıklaması; tanık şartının tamam olduğunu gösterir. Bu kapsamda kişinin teknolojinin imkânlarından yararlanarak yakınlarından yine en az ikisine ulaşıp son arzularını onlara iletmesi halinde de tanık şartının tamam olduğu düşünebilir. Ancak bu durumda yakınların (mirasbırakanın ulaştığı kişiler her kimse) TMK m. 539/3 uyarınca “mirasbırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini” beyan etmeleri imkân dahilinde olmaktan uzaktır. Şu halde tasarrufta bulunan kişiyi müşahede etmek imkânından yoksun kişilerin (görüntülü iletişim yoluyla iletişim kurulan kişiler gibi) tanık olamayacağı tespit edilmelidir. Keza son arzularını iletmek maksadıyla yakınlarına (mesela görüntülü iletişim yoluyla) ulaşabilen kişinin, kural olarak en azından el yazılı vasiyetname yapabilecek durumda olması muhtemeldir. Bu takdirde sözlü vasiyetname yapabilme şartlarından biri gerçekleşmemiş olacağı için söz konusu beyanların geçerliliği de tartışma konusu edilebilir. Yakınlarla görüntülü konuşma yahut görüntülü iletişim imkânı başkaları tarafından sağlanmış ve bu suretle yakınların “mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufta bulunma ehliyetinin bulunup bulunmadığı”nı anlamalarını sağlayacak bir ortamın da sağlanmış olması kaydıyla, onların da şahitliği kabul edilebilir. Bu ihtimalde de yakınların mirasbırakanın son arzularını kayda geçirme yükümlülüğü gündeme gelir.
Mirasbırakan, son arzularını tanıklara beyan ettikten sonra tanıklar bu beyanları ya bizzat hemen yazıya geçirirler ya da murisin bu beyanlarını sözlü olarak hemen sulh veya asliye hukuk hakimine gecikmeksizin bildirirler ve hâkim tarafından tutulan tutanağın altını imzalarlar. Tanıkların mirasbırakanın sözlü beyanlarını yazılı hale getirmesi görevini “hemen, vakit geçirmeksizin, derhal” yerine getirmeleri gerekir (TMK m. 539/2). Bu kapsamda Yargıtay 6 gün sonra sulh hukuk mahkemesine yapılan başvurunun süresinde yapıldığını kabul etmiş (bkz. Yarg. 3. HD., E. 2015/1738 K. 2016/722 T. 26.1.2016, Lexpera İçtihat-18.04.2020); 20 gün sonra sulh hukuk mahkemesine yapılan başvurunun derhal başvuru şartını karşılamayacağı yönünde karar vermiştir (bkz. Yarg. 3. HD., E. 2015/17396 K. 2016/730 T. 26.1.2016, Lexpera İçtihat-18.04.2020). Bununla beraber TMK m. 540/3 uyarınca:
“Sözlü vasiyet yoluna başvuran kimse askerlik hizmetinde bulunuyorsa, teğmen veya daha yüksek rütbeli bir subay; Ülke sınırları dışında seyreden bir ulaşım aracında bulunuyorsa, o aracın sorumlu yöneticisi; sağlık kurumlarında tedavi edilmekteyse, sağlık kurumunun en yetkili yöneticisi hâkim yerine geçer.”
Şu halde Türk Medeni Kanunu ile sağlık personeline iletilen son arzuların tutanağa geçirilmesi için sağlık kurumunun en yetkili yöneticisine (hastane başhekimi gibi) son arzuların ulaştırılmasının da yeterli olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm, doktrinde eleştiriyor ve sadece Mahkemeye erişimin mümkün olmadığı haller için cari olduğu kabul ediliyorsa da COVID-19 şartları dikkate alındığında önemi göz ardı edilemez (hükmün yerinde olmadığı hakkında bkz. Dural/Öz, N. 466) Zira sağlık personelinin:
(1) iş yüklerinin artışı karşısında Mahkemeye tevdi fırsatını bulmasının güç olduğu;
(2) yargı faaliyetlerinin de COVID-19 ile mücadele kapsamında sınırlandırıldığı ve bu sebeple tevdii yahut son arzuların doğrudan hâkime beyan edilmesinin mümkün olmadığı da dikkate alınmalıdır. Ayrıca durumun şartları dikkate alındığında tanıkların, hâkim yerine geçen en yetkili sağlık personeline doğrudan anlatmayı beklemek yerine; fırsat bulunur bulunmaz mirasbırakanın son arzularını yazıya dökmesi gerektiği de savunulabilir. Zira beyanın yapıldığı tarih ile kayda geçirilme süresinin arasının açılması tasarrufta bulunanın beyanlarının unutulması tehlikesini artırır.
Mirasbırakanın son arzuları tanıklardan biri tarafından yazıya geçiriliyorsa: (ki somut olayın koşulları dikkate alındığında en isabetli olan yöntem bu olacaktır) (1) tanık vasiyetnamenin yapıldığı yeri ve tarihi yazıp metni imzaladıktan sonra diğer tanığa da metni imzalatmalıdır. (2) Akabinde yazılı metin tanıklar tarafından bizzat ve şahsen hâkime teslim edilmelidir (TMK m. 540/1). Mirasbırakanın son arzuları, tanıklar tarafından yazıya geçirilmeden sözlü olarak hâkime bildirilip hâkim (yahut hâkim yerine geçen kişi) tarafından yazılı tutanak tutuluyorsa iki tanık hâkim huzurunda aynı anda bulunmalıdır (TMK m. 540/2). Tasarrufta bulunanın son arzularının kayda geçirilmesi için hangi yol tercih edilmiş olursa olsun tanıkların, sözlü vasiyetname yapılmasını gerektiren olağanüstü durumun ne olduğunu açıklamalı ve mirasbırakanın tasarrufa ehil olduğunu beyan etmeleri gerekir (TMK m. 540/1, son cümle).
Tanıkların bu iki hususu (ehliyet-olağanüstü durumun ne olduğu) beyan etmemeleri vasiyetnamenin iptali sebebi teşkil eder. Şu hususa da dikkat çekilmelidir ki bu durum vasiyetnameyi kayda geçiren hâkim tarafından resen dikkate alınamaz. Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2015/324 esas, 2015/18740 karar numaralı, 25.11.2015 tarihli kararı da şu yöndedir:
“...4721 sayılı TMK'nın 540. maddesinde de belirtildiği üzere tanıklar ya müteveffanın son arzularını belgeleyip bu belgeyi hâkime sunarlar ya da kendi düzenledikleri belgeyi hâkime sunmayıp, hâkim önünde müteveffanın son arzularını beyan edip bunların tutanak altına alınmasını isteyebilirler. Bu durumda hâkim önünde bu beyanların tek tek yazıldığı bir tutanak düzenlenir ve bu tutanak tanıklar tarafından imzalanır. Tanıklar ayrıca, her ne kadar TMK 540/II'de belirtilmemişse de, vasiyetçinin, başka türde vasiyetname yapmasını engelleyen bir olağanüstü halin varlığını ve vasiyetçiyi ölüme bağlı tasarruf yapmaya ehil gördüklerini beyan ederler. (Dural M. - Öz T., Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, İstanbul 2013, s.97) Kanunun lafzi yorumundan da anlaşılacağı üzere, kendisine sözlü vasiyetin tutanak altına alınması için başvurulan hâkim, sözlü vasiyetin şartlarını ve geçerliliğini tartışmadan sadece vasiyetnameyi tutanağa geçirmekle yetinir. Buna göre eldeki davada mahkeme hâkiminin sadece vasiyetnameyi zapta geçirmekle yetinmesi gerekirken, işin esasına girerek sözlü vasiyetin, kanundaki şartları taşımadığından bahisle davanın reddine karar vermesi yerinde değildir.”
COVID-19 şartları dikkate alındığında tevdii makamı yahut son arzuları kayda geçiren makam, en yetkili sağlık personeli olacağı için iptal sebeplerinin kendisi tarafından irdelenmesi ihtimali de oldukça düşüktür. En yetkili sağlık personeline yapılan tevdi yahut son arzuların beyan edilmesiyle gecikmeksizin kayıt altına alınma şartı, sözlü vasiyetname için tamamlanmış olur. Akabinde her vasiyetname için olduğu gibi sözlü vasiyetnamenin de mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hâkimliğine tevdi edilmesi icap eder.
Mirasbırakanın son arzuları kaydetmesi için yakınlarına ulaştığı ihtimalde ise yakınların söz konusu beyanları yazıya geçirdiği belgeyi COVID-19 kapsamında alınan önlemler sebebiyle Mahkemeye tevdi yahut doğrudan hâkime beyan etmeleri mümkün değildir. Bu durumun bir gereği olarak yakınlar için de gecikmeksizin/derhal harekete geçmesi şartı bu tedbirlerin sonuçları dikkate alınarak tayin edilmelidir. Şüphesiz yakınların da son arzuların unutulması tehlikesini bertaraf etmek için bu beyanları yazıya dökmeleri uygun düşer. Şayet bir kayıt (video kaydı) mirasbırakan tarafından kendilerine ulaştırılmışsa ya da görüşme kendileri tarafından kaydedilmişse hükmün amacı gereği, yazıya geçirilmeksizin sadece bunun saklanıp gecikmeksizin tevdii de yeterli kabul edilebilir.
Sözlü vasiyetname istisnai bir vasiyetname şekli olduğundan geçici bir süre için hüküm ifade eder. Olağanüstü durumun değişmesi ve ortadan kalkması halinde sözlü vasiyetname hazırlatan kişi, el yazılı ya da resmi vasiyetname yapma imkânına sahip olur. Bu nedenle olağanüstü halin ortadan kalkmasının üzerinden 1 ay geçmiş olmasına rağmen kişi hala hayatta ve ölüme bağlı tasarruf yapma imkânına tekrar kavuşmuş ise sözlü vasiyetnamenin hükmü kendiliğinden ortadan kalkar (TMK m. 541). Bu konuda iptal davası açılmasına ve mahkemenin iptale ilişkin karar vermesine de gerek yoktur. Hükümsüz hale gelen vasiyetname geçmişe etkili olarak ortadan kalkar ve hiç yapılmamış hükmündedir.
IV. Sonuç
Filmlere yakıştırılan sözlü vasiyetnamenin uygulanma ihtimali korona salgını ile birlikte artmıştır. Bu kapsamda COVID-19 sebebiyle hastanede karantina altında olan ve ölüm tehlikesiyle cebelleşen mirasbırakanın sağlık personeli yahut yakınlarına ulaşarak son arzularını beyan etmesi mümkün ve sözlü vasiyetname şartları sağlanarak açıklanmış ise hukuken geçerlidir. Her ne kadar hâkim yerine geçmesi doktrinde eleştiriliyorsa da en yetkili sağlık personeline de hâkim gibi mirasbırakanın son arzularını kayda geçirme ve muhafaza yetkisinin bahşedildiği TMK m. 539/3, bugünün şartlarında ölüme bağlı tasarrufların sıhhatiyle ilgili tartışmaları bertaraf edecek ihtiyaçlara çözüm olan bir düzenlemedir.