Tüketicinin Korunmasına İlişkin Mekanizmalar ve Başvuru Yolları ile Zorunlu Arabuluculuk Kanun Teklifi Hakkında Değerlendirme
A. Genel Olarak
Tüketici ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder. Tüketici, kavram olarak, mesleki olmayan, kişisel ihtiyaçları için bir mal ya da hizmet sağlama sözleşmesinde taraf olan kişi şeklinde tanımlanabilir. O (tüketici), gerçekte, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını teşkil eder; bu dağıtım mekanizmasının << temel kullanıcı(sı) olduğu kadar basit acemidir (profane); onun, ne imalatın gizliliğinde ne de satımın ve piyasaya arzının kurnazlıklarında bilgi sahibi olduğu kabul edilemez. Tüketicinin korunması, her şeyden önce onun bu sıfatla yer aldığı sözleşmedeki iradesinin korunmasına bağlıdır. Sözleşmenin nihai amacına ve denkleştirici adalete (justice commutative) riayet etmeyi sağlayan tek araç, iradenin korunmasıdır. Sözleşmenin kurulmasında iradenin rolü, bunun korunmasında ve korumanın amacının anlaşılmasında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir>>[1].
Yavuz’a göre, tüketicilerin korunmasının zorunluluğunu şu şekilde özetlemek mümkündür: “Tüketicilerin korunması zorunluluğu, bir yandan, onların satın alma gücünün ulusal gelirle birlikte artması, kredi kolaylıklarının, özellikle tüketici kredisi ve taksitle satış uygulamalarının genişlemesi, çok çeşitli malların piyasaya sürülmesi, büyük mağazaların (süper marketlerin) ve katolog üzerine ısmarlama sisteminin yaygınlaşması, uluslar arası ticaretin büyümesi, çeşitli reklam yollarıyla tüketimin kamçılanması sonucu tüketim toplumunun gelişmesinden doğmaktadır. Öte yandan, tüketicilerin piyasaya sunulan malların çokluğu ve çeşitliliği karşısında bunların kalitesi, özel şartları hakkında yeterli karşılaştırma yapma olanağından yoksun bulunmaları, telkin edici reklamların etkisiyle yanılma tehlikesi içinde olmaları, yeni malzemeler ve karmaşık imal yöntemleri kullanılması yüzünden malların güvenlik ve sağlığa yararlılık derecesi hususunda sağlam bir yargıya varabilecek bilgilere sahip olmamaları, yine tüketicilerin hiç veya yeterli ölçüde örgütlenmemiş olmaları, buna karşılık üretici ve dağıtıcı girişimlerin (teşebbüslerin) toplanma ve yoğunlaşma dolayısıyla piyasaya egemen fiili tekel sahibi olacak biçimde örgütlenmeleri, kendi lehlerine hazırladıkları genel şartları tüketicilere dikte etmeleri tüketicilerin korunmasını bir kat daha zorunlu kılmaktadır”[2].
Biz bu çalışmada tüketici kurumlarını ve görevlerini kısaca açıkladıktan sonra zorunlu arabuluculuk tartışması hakkında bu bağlamla ilgili temel görüşlerimize yer vereceğiz. Çalışmanın amacı tüketici mekanizmalarının toplu şekilde ele alınması ve tüketicinin korunması amacına yönelik aşağıda sonuç yerine yapılan tespitlerdir.
B. Anayasamızda Tüketicinin Korunması
Özellikle Anayasanın 172. maddesinde, “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder” hükmü yer almaktadır. Ülkemizde tüketicinin korunması konusu yalnızca Anayasa ile sınırlı kalmamış çeşitli dönemlerde, çeşitli biçimlerde ele alınmıştır. Ancak bu çalışmaların hiçbiri 1990’lı yıllara kadar somut bir sonuç ortaya koyamamıştır. Bu dönemde özellikle çeşitli tüketici örgütlerinin ortaya çıkması, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına (şimdiki adıyla Ticaret Bakanlığı) bağlı olarak Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün kurulması, önemli gelişmeler olarak kendini göstermiştir. Asıl önemli gelişme, 8 Eylül 1995’te yürürlüğe giren 4077 sayılı ‘Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’la tüm tüketiciyi koruma çabaları bir çatı altına alınarak geliştirilmiştir[3]. 4077 sayılı (mülga) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlüğe girdikten bu yana tüketicinin korunması konusunda mevzuat gelişmiş ve AB uyum yönergeleri ile uyumun sağlanması amacı yeni bir kanun hazırlanmasını gerekli hale getirmiştir. Bu bağlamda 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatı uygulamaya girmiştir[4].
Tüketicinin korunması ve ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin faaliyetler hiçbir zaman tek bir organizasyona indirgenemeyecektir[5]. Ancak konunun mahiyeti dikkate alınarak, aşağıda sadece, tüketicinin korunmasına ilişkin kuruluşlar ve mekanizmalar üzerinde durulacaktır[6].
C. Tüketicinin Korunmasına İlişkin Mekanizmalar ve Başvuru Yolları
Tüketici ve satıcılar arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü noktasında, ilgili tüm tarafların temsil edildiği mahkeme dışı organ olan Tüketici Hakem Heyeti ve burada çözümlenemeyen sorunlarda son kararı verecek ve bir kısım uyuşmazlıklarda doğrudan başvurulacak olarak merci olarak Tüketici Mahkemeleri ve aşağıda ilk olarak açıklanacak tüketici kuruluşu olarak Tüketici Konseyi ve Reklam Kurulu ile Reklam Konseyi bulunmaktadır.
1. Tüketici Konseyi, Reklam Kurulu ve Reklam Konseyi
a. Tüketici Konseyi:
Tüketici Konseyi’ne ilişkin olarak, 4077 sayılı (mülga) kanunun 21. maddesinden farklı olarak, 64. maddede; “(1) Tüketici sorunlarının ve ihtiyaçlarının belirlenmesi ile çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbirleri araştırmak ve bu Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri öncelikle ele alınmak üzere ilgili mercilere iletmek amacıyla yılda en az bir kez Bakanlığın koordinatörlüğünde Tüketici Konseyi toplanır. (2) Tüketici Konseyine kamu kurum ve kuruluşlarından gelen temsilcilerin sayısı, hiçbir şekilde Konseyin toplam üye sayısının yüzde ellisinden fazla olamaz. (3) Tüketici Konseyinin üyeleri, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.” denilmiştir. Madde gerekçesinde açıklandığı üzere, birinci fıkrada Tüketici Konseyinin yılda en az bir kez toplanması ve Konseyin görüşlerinin ilgili merciler tarafından öncelikle ele alınması öngörülmüştür. İkinci fıkrada ise Konseyin üyelerinin en fazla % 50’sinin kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinden oluşacağı öngörülerek sivil toplum kuruluşları ile meslek örgütlerinin daha fazla temsili amaçlanmıştır. Son fıkrada ise, Tüketici Konseyinin üyeleri, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür.
Tüketicinin sorunlarının, ihtiyaçlarının ve çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbirleri araştırmak, sorunların bu Kanunun uygulanması doğrultusunda çözülmesi için alınacak tedbirlerle, bu Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri, ilgili mercilerce öncelikle ele alınmak üzere iletmek amacıyla, Bakanlığın koordinatörlüğünde bir ‘Tüketici Konseyi’ tanımlanmıştır. Bu konsey, tüketici sorun, ihtiyaç ve çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbirleri araştırmak, sorunların evrensel tüketici hakları doğrultusunda çözümü için tedbirler almak ve bu tedbirlere ilişkin görüşlerini ilgili mercilerce öncelikle ele alınmak üzere kurulur. Bu çeşit kuruluşlara, tüketicilerin uğrayacakları zararların önceden engellenmesine yönelik faaliyette bulunmak üzere kurulduğu bilinmektedir.
Burada, kısaca Tüketici Ombudsmanlığı’ndan da bahsetmek gerekecektir. Bu kurumun, ilk önce İsveç tarafından kurulduğu ve sonra diğer Avrupa ülkelerine yayıldığı bilinmekle, “Tüketici Ombudsmanlığını” tüketicinin çıkarlarını korumakla görevli resmi bir makam olarak görmek mümkündür.
Tüketici Ombudsmanının, tüketicileri yanıltıcı ve aldatıcı nitelikteki reklamları yasaklama ve yasaklatma yetkisi vardır, tüketicinin çıkarlarını korumalarına yönelik her türlü faaliyetlerde öncü olur, tüketici aleyhine şartlar içeren sözleşmeleri geçersiz saymaya yetkilidir, tehlikeli ürün satışını yasaklayabilir, bu konuda tüketicileri uyarma kampanyası açabilir[7].
Avrupa Birliğinde, karşılaşılan sorunlar öncelikle dostane yollarla çözümlenebilir. Bu yöntem başarısız olursa, tüketici yerel örgütüne, ticaret denetim organına ve başkaca kuruluşlara başvurulabilir. Sınır ötesi etkileri mevcut olduğunda ise, Avrupa Tüketici Bilgilendirme Merkezlerinden birine başvurulabilir. Bu merkezler her çeşit soruya yanıt verebilmekte ve dostane bir uzlaşmaya varmak için çaba gösterilebilmektedir. Mahkemeye gitmek nadiren tüketici yararına olmaktadır. Bu yol hem masraflı hem de sonucu belirsizdir. Bununla birlikte, birçok ülkede arabuluculuk, uzlaştırma ve tahkim gibi mahkeme dışı usuller geliştirilmiştir. Avrupa Birliğinde İdari mercilerce uyuşmazlıklar yönünden tüketicilerin idareye başvurabileceği kabul edilmektedir. Topluluk hukuku ihlal edildiğinde; topluluk düzeyinde dava açma yolları da mevcuttur. Tüketici hakları ihlal edilen şahıs önce Avrupa Komisyonuna şikayette bulunabilir. Komisyon şikayeti haklı görüldüğünde, ilgili ulusal mercilere başvurarak açıklama isteyebilir ve ihlalin sona erdirilmesini talep edebilir. Komisyon ulusal merci tarafından verilen yanıttan tatmin olmadığı takdirde, ilgili ülke aleyhine ihlal takibatı başlatabilir. Bu durum, davanın Avrupa Adalet Divanı’na havale edilmesine yol açabilir. Tüketici haklarının ihlal edildiğini iddia etmenin bir diğer yolu da, Avrupa Parlementosu’na dilekçe vermek veya şikayeti Avrupa Parlamentosu’nun herhangi bir üyesine iletmektir. Bu durumda, Avrupa Parlamentosu üyesi Komisyona ve Konseye soru yöneltebilir. Ancak, başvurulabilecek bir yol daha vardır. Şikayetin topluluk kurumlarından birinin kötü yönetimi ile ilgili olması durumunda, şikayet Avrupa Denetim Görevlisine de (Ombudsman) iletilebilir[8].
Ülkemizde ise; tüketicilerin korunmasına yönelik önlemleri araştırmak, belirlemek, çözüm ve önerilerde bulunmak üzere, Tüketici Konseyi bulunmaktadır. Gerçekten, Tüketici Konseyi Yönetmeliği’nin[9] 4. maddesine göre tüketicinin sorunlarının, ihtiyaçlarının ve çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbirleri araştırmak, sorunların çözülmesi için alınacak tedbirlerle, bu Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri, ilgili mercilerce öncelikle ele almak ve ilgili mercilere iletmek amacıyla Tüketici Konseyinin kurulduğu açıklanmış ve yılda en az bir kez Bakanlığın koordinatörlüğünde toplanması öngörülmüştür.
Konseyin görevleri şunlardır (Tüketici Konseyi Yönetmeliği, m. 7);
- a) Tüketicinin ihtiyaçlarının karşılanması ve çıkarlarının korunmasına ilişkin alınacak tedbirler konusunda araştırma ve çalışmalarda bulunmak,
- b) Tüketicinin sorunlarının evrensel tüketici hakları doğrultusunda çözülmesi amacıyla alınacak tedbirler ile Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri karara bağlamak ve öncelikle ele alınmak üzere ilgili mercilere aktarmak,
- c) Tüketicinin korunması ile ilgili kanun teklifleri, yönetmelik ve tebliğler hakkında görüş oluşturmak ve önerilerde bulunmak,
- ç) Tüketicinin korunması alanındaki gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek,
- d) Tüketicinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi amacıyla yazılı veya görsel materyaller hazırlanması konusunda önerilerde bulunmak,
- e) Konseye katılan tüketici örgütleri temsilcileri arasından Reklam Kurulunda görevlendirilecek üyeyi seçmek,
- f) Kuruluş amaçları doğrultusunda diğer görevleri yapmak.
Konseyin çalışma usul ve esasları ise Tüketici Konseyi Yönetmeliği m. 11 – 15 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre, başkanın çağrısı üzerine yılda en az bir kez toplanır. Başkanın gerekli görmesi veya üyelerin en az dörtte birinin Başkana yapacağı gerekçeli ve yazılı başvuru üzerine de olağanüstü toplanır. Konsey, gündemindeki konuları görüşerek karara bağlar. Kararlar, oylama anında hazır bulunanların oy çokluğu ile alınır. Oyların eşit çıkması halinde Başkanın oy kullandığı taraf çoğunlukta sayılır. Kararların alınmasında açık oylama yapılır. Oylama sonucu alınan kararlar divan başkanlığınca toplantı tutanağına geçirilir (Yönetmelik, m. 13). Konsey gündemi Başkan tarafından tespit edilir. Gündem maddelerinin görüşülmesine geçilmeden önce; Konseyde temsil edilen kuruluşlardan en az beş tanesinin, başkanlığa yapılan yazılı ve gerekçeli başvurusu üzerine, Konsey üyelerinin kabul etmesi halinde gündeme madde eklenir. Gündemde yer verilecek hususlar şunlardır:
- a) Toplantı divanının oluşması için bir başkan yardımcısı ile toplantı tutanaklarını düzenleyecek iki katip üyenin seçilmesi,
- b) Toplantı tutanaklarının yazılması ve imzalanması yetkisinin divana verilmesi,
- c) Konsey gündemiyle ilgili rapor, tebliğ ve diğer belgelerin okunması, tartışılması ve kararların alınması,
- ç) Konseye katılan tüketici örgütleri temsilcileri arasından Reklam Kurulunda görevlendirilecek üyenin seçilmesi,
- d) Tüketicinin korunması ile ilgili diğer hususlar (Yönetmelik, m. 14).
b. Reklam Kurulu ve Reklam Konseyi:
TKHK m. 63’te Reklam Kurulu ve TKHK m. 65’te ise Reklam Konseyi düzenlenmiştir. Reklam Konseyi eski TKHK döneminde tüketici kuruluşları arasında sayılmıyordu.
Reklam Kurulu ile Reklam Konseyi birbirinden farklı yönetmelik, işleyiş ve görevleri bulunan kurumlardır. Reklam Kurulunun faaliyetleri ticari reklamlarda uyulması gereken ilkelerin belirlenmesi, haksız ticari uygulamalara karşı tüketicinin korunması konusunda düzenleme, inceleme, denetim ve idari yaptırımların uygulanmasına yöneliktir. Reklam Konseyi ise Reklam politikalarının oluşturulması ve uygulanması ile ilgili olarak; çağdaş iletişim uygulamalarını takip etmek, reklam sektörünün ve reklam denetim işlevinin geliştirilmesine yönelik araştırma ve çalışmalar yapmak, bu alanda görüş ve önerilerde bulunmak ve bu görüş ve önerileri ilgili mercilere iletmek amacıyla oluşturulmuştur:
Reklam Kurulu
[TKHK m. 63; Reklam Kurulu Yönetmeliği, Resmi Gazete Sayı: 29049 (3.7.2014)] |
Reklam Konseyi
[TKHK m. 65; Reklam Konseyi Yönetmeliği, Resmi Gazete Sayı: 29215 (24.12.2014)] |
Ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirleme ve haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapma, bu hususlar çerçevesinde inceleme ve gerektiğinde denetim yapma, inceleme ve denetim sonucuna göre durdurma veya aynı yöntemle düzeltme veya idari para cezası veya gerekli görülen hâllerde de üç aya kadar tedbiren durdurma cezası verme hususlarında görevli bir Reklam Kurulu oluşturulur. Kurul tedbiren durdurma kararı verme yetkisini Reklam Kurulu Başkanına devredebilir. Kurulun kararları Bakanlıkça uygulanır (TKHK m. 63 f. 1).
Kurulun görevleri şunlardır (Yönetmelik, m. 7, 1): a) Kanunun 61 inci ve 62 nci maddelerinde belirtilen esaslara uygun olarak ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemek ve haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapmak ve Bakanlık aracılığıyla duyurmak, b) Ticari reklam ve haksız ticari uygulamaları, (a) bendinde belirlenen ilkeler çerçevesinde incelemek ve gerektiğinde denetim yapmak, c) İnceleme veya denetim sonuçlarına göre Kanunun 61 inci ve 62 nci maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında Kanunun 77 nci maddesinin onikinci ve onüçüncü fıkralarında belirtilen idari yaptırımları uygulamak. |
Reklam politikalarının oluşturulması ve uygulanması ile ilgili olarak çağdaş iletişim uygulamalarını takip etmek, reklam sektörünün ve reklam denetim işlevinin geliştirilmesine yönelik araştırma ve çalışmalar yapmak, bu alanda görüş ve önerilerde bulunmak ve bu görüş ve önerileri ilgili mercilere iletmek amacıyla yılda en az bir kez Bakanlığın koordinatörlüğünde Reklam Konseyi toplanır. Reklam Konseyine kamu kurum ve kuruluşlarından gelen temsilcilerin sayısı, hiçbir şekilde Konseyin toplam üye sayısının yüzde ellisinden fazla olamaz. Reklam Konseyinin üyeleri, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir. (TKHK m. 65)
Konseyin görevleri şunlardır (Yönetmelik, m. 7, 1): a) Reklam ve pazarlama iletişimi alanlarına ilişkin çağdaş ve uluslararası gelişmeleri ve yargı kararlarını izleyerek, bu alanlarda düzenleme ve denetim işlevinin geliştirilmesi ile ilgili görüş ve önerilerde bulunmak. b) İhtiyaç halinde çalışma grupları kurmak ve çalışma gruplarına başkanlık edecek üyeleri belirlemek. c) Çalışma gruplarının raporlarını incelemek ve görüşmek. ç) Reklam ile ilgili konularda kamuoyunda farkındalığın arttırılmasına yönelik önerilerde bulunmak. d) Tüm mecra ölçümlerinin sağlıklı bir şekilde yapılması amacıyla öneriler geliştirmek. e) Yukarıdaki hususlarda belirlenen görüş ve önerilerle ilgili olarak yapılan çalışmaları izlemek, sonuçlarını değerlendirmek, kamuoyunu bilgilendirmek, gerektiğinde bu çalışmaları yayınlamak ve kılavuzlar oluşturmak. |
2. Tüketici Hakem Heyeti
Tüketici hakem heyeti, TKHK m. 66-72 arasında düzenlenmiştir. Önceleri tüketici sorunları hakem heyetleri daha pasif konumdayken, hakem heyetleri artık sadece satıcı ve tüketiciler arasındaki uyuşmazlıklar değil, kanundan kapsamındaki tüm uyuşmazlıklar yönünden yetkili kabul edilmektedir. Bu yönüyle de, bir ombudsman niteliği taşıdığı kabul edilebilir. Çünkü, tüketici sorunları ile ilgili uyuşmazlıkları çözmek üzere özel olarak Tüketici Mahkemeleri kurulduğu halde, ayrıca hakem heyetinin kurulması, gecikmeksizin hakkına bir an önce ulaştırmak suretiyle tüketicinin korunmasının temini amaçlanmış olup, tüketicinin bürokratik etkilerden kurtulması amaçlanmaktadır.
TKHK m. 66 vd kapsamı, “tüketici hakem heyeti” başlığı altında bu kurumu düzenlemektedir: İl ve yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde, tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla en az bir tüketici hakem heyeti oluşturulması öngörülmektedir.
Başkanlığı illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam veya bunların görevlendireceği bir memur tarafından yürütülen tüketici hakem heyeti;
- a) Belediye başkanının konunun uzmanı belediye personeli arasından görevlendireceği bir üye,
- b) Baronun, mensupları arasından görevlendireceği bir üye,
- c) Satıcının tacir olduğu uyuşmazlıklarda ticaret ve sanayi odasının ya da bunların ayrı ayrı örgütlendiği yerlerde ticaret odasının; satıcının esnaf ve sanatkâr olduğu uyuşmazlıklarda, illerde esnaf ve sanatkârlar odaları birliğinin, ilçelerde ise en fazla üyeye sahip esnaf ve sanatkârlar odasının görevlendireceği bir üye,
- ç) Tüketici örgütlerinin kendi aralarından seçecekleri bir üye,
olmak üzere başkan dâhil beş üyeden oluşur. Başkan ve üyelerin bu fıkrada yer alan niteliklere sahip yedekleri de ayrıca belirlenir.
Tüketici hakem heyetinin oluşumunun sağlanamadığı yerlerde noksan üyelikler, yönetmelikle belirlenen üyelik niteliklerine sahip Devlet memurları arasından illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam tarafından tamamlanır.
Tüketici sorunları hakem heyetlerinde heyetin çalışmalarına ve kararlarına esas olacak dosyaları hazırlamak ve uyuşmazlığa ilişkin raporu sunmak üzere yeterli sayıda raportör görevlendirilir.
TKHK m. 68’e göre, “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla; değeri dört bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, altı bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise dört bin Türk Lirası ile altı bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz. (2) Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları gereğini yapmak üzere kabul etmek zorundadır. (3) Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Tüketici hakem heyetinin bulunmadığı yerlerde ise başvuruların nerelere yapılacağı ve bu başvuruların hangi tüketici hakem heyetince karara bağlanacağı yönetmelikle belirlenir. (4) Bu maddede belirtilen parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu artışların hesabında on Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. (5) Bu madde tüketicilerin ilgili mevzuatına göre alternatif uyuşmazlık çözüm mercilerine başvurmasına engel değildir.”[10]
Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar. Bu kararlar İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre yerine getirilir. Taraflar bu kararlara karşı onbeş gün içinde tüketici mahkemesine itiraz edebilirler. İtiraz, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak, talep edilmesi şartıyla hakim, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.
Cezai yaptırıma bağlanmış hususlar tüketici sorunları hakem heyetlerinin görev ve yetkileri kapsamına girmemekle, bunun dışındaki hususların görev ve yetki kapsamına girdiği kabul edilecektir.
Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Başkan ve üyeleri ile raportörlere verilen huzur hakkı veya huzur ücretinin ödenmesine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.
Tüketici sorunları hakem heyetlerinin kurulması, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikte düzenlenmektedir. Buna göre;
Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nde[11], görev alanı (m. 6) şu şekilde belirlenmiştir;
“(1) Tüketici hakem heyetlerine yapılacak başvurularda değeri:
a) İki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyeti,
b) Büyükşehir statüsünde olan illerde iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyeti,
c) Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyeti,
ç) Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyeti,
görevlidir. Bu fıkrada belirtilen parasal sınırların üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz.
(2) Görevli tüketici hakem heyetinin tespitinde başvuru tarihindeki parasal sınırlar dikkate alınır.
(3) Başvurunun, tek bir uyuşmazlıkla ilgili olması ve uyuşmazlık konusunun bu maddede belirtilen parasal sınırları aşması halinde, sınırları aşan kısımdan feragat edilerek tüketici hakem heyetine başvuru yapılabilir. Parasal sınırları aşan kısım için tekrar tüketici hakem heyetine başvuru yapılamaz.
(4) Bu maddede belirtilen parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında arttırılarak uygulanır. Bu artışların hesabında on Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz.
(5) Tüketici hakem heyetleri görev ve yetki alanına giren başvuruları gereğini yapmak üzere kabul etmek zorundadır. Görev ve yetki alanı dışında kalan başvuruları, tüketicinin başvuru yapabileceği yerleri de belirterek başvuru sahibine iade eder.
(6) Bu madde tüketicilerin ilgili mevzuatına göre alternatif uyuşmazlık çözüm mercilerine başvurmasına engel değildir.”
Yönetmelikte görüldüğü gibi tüketiciye bir yandan sınırları aşan kısımdan feragat etme imkanı işaret edilirken diğer yandan alternatif uyuşmazlık çözüm yolları gösterilmektedir. Burada hukuk siyasetinin olabildiğince başvuru sayılarının azaltılması ya da mahkeme nezdinde görülmeden çözülmesi yolunda olduğu görülmektedir. Esasen sınırları aşan kısımdan feragat edilmesi öngörülmeseydi bile taleple bağlılık ilkesi bağlamında aynı sonuca ulaşılabilirdi.
3. Tüketici Mahkemeleri
Mülga TKHK’da olduğu gibi, Tüketici Mahkemeleri, yeni TKHK’da da, yargılama ve cezaya ilişkin hükümler arasında, “Yargılama, Denetim Ve Cezaya İlişkin Hükümler” başlığı altında ele alınmıştır. Kanunun 73. maddesindeki düzenleme kapsamında;“(1) Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir. (2) Tüketici mahkemeleri nezdinde Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılan davalar 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaftır. (3) Tüketici örgütleri üst kuruluşlarınca açılacak davalarda bilirkişi ücreti ve davanın davacı aleyhine sonuçlanması durumunda, hükmedilen vekâlet ücreti Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir. (4) Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Altıncı Kısım hükümlerine göre yürütülür. 12180 (5) Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. (6) Tüketici örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık; haksız ticari uygulamalar ve ticari reklamlara ilişkin hükümler dışında, genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hâllerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı alınması veya hukuka aykırı durumun tespiti, önlenmesi veya durdurulması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilir. (7) Genel olarak tüketicileri ilgilendiren davalarda davacı, verilen kararların yayımlanmasını talep edebilir. Talebin mahkemece kabul edilmesi hâlinde bu karar, masrafları davalıdan alınmak üzere ülke düzeyinde yayımlanan gazetelerden en az üçünde derhâl ilan edilir. (8) Tüketici mahkemelerince verilen kesinleşmiş kararlar, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden Bakanlığa iletilir. Tüketici hakem heyetleri kararlarına karşı yapılan itiraz sonucu verilen kararlar, kararı veren mahkeme tarafından ilgili tüketici hakem heyetine gönderilir.” denilmiştir.
Tüketici ile satıcı arasındaki anlaşmazlıkların yargı yoluyla çözümlenmesi konusunda Türkiye’deki yasal düzenlemelerin AB düzenlemelerinin önüne geçtiği söylenmektedir. Zira, sadece sorunların mahkemelere getirilmesinin ötesinde ihtisas mahkemelerinin kurulması sorunların en kısa zamanda çözülmesini sağlayacak bir düzenlemedir[12]. AB ülkelerinde, İspanya bir yana bırakıldığında, genel mahkemeler dışında özel yetkili tüketici mahkemelerinin kurulmadığı gözlemlenmektedir. AB ülkelerinde daha çok, bizdeki “tüketici hakem heyetleri”ne benzer kuruluşlar oluşturulmuştur. Bunların verdikleri kararlar tavsiye edici nitelikte olup, İspanya’da ise ayrıca hakem mahkemeleri oluşturulmakla, tahkim yoluyla çözülen sorunlar bakımından verilen kararların bağlayıcı olduğu bilinmektedir. İskandinav ülkelerinden özellikle İsveç’te ise, Tüketici Ombudsmanlarının verdikleri kararlara, satıcıların uymaması halinde, başvurulabileceği ve “Piyasa mahkemeleri” olarak adlandırılan özel tüketici mahkemeler kurulmuştur[13]. Ülkemizde öngörülen özel tüketici mahkemeleri ise, farklı yargılama yöntemi ile tüketicinin korunmasında basit ve hızlı bir yol öngörmektedir. Bu yargılama yönteminde, basit yargılama yöntemi uygulanacaktır. TKHK m. 73 f. 4’teki yapılan yollama ile, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun m. 316 vd. hükümlerinin (basit yargılama usulü) uygulanacağı belirtilmelidir. Avrupa ülkelerinin bir kısmında yazılı biçimde başvuru kaldırılmışsa da, bizim usul hukukumuza göre, başvuru yazılı olmak zorundadır. Burada, tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremedikleri, dava ve cevap dilekçeleri yönetmelikte belirlenen formun doldurulması suretiyle de verilebileceği belirtilmelidir[14].
Dava açma yetkisine sahip olan kişiler: En başta tüketiciler, kendileri ile ilgili sorunlarda bireysel dava açabilirler. Tüketici örgütleri (dernek, vakıf gibi), ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık; haksız ticari uygulamalar ve ticari reklamlara ilişkin hükümler dışında, genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hâllerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı alınması veya hukuka aykırı durumun tespiti, önlenmesi veya durdurulması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilir.
Bu çerçevede; TKHK. 73. maddesi kapsamı, Tüketici Mahkemelerini düzenlemektedir: TKHK uygulamasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü uyuşmazlığa (tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda) tüketici mahkemelerinde bakılır. Yani, mahkemelerde ele alınacak konu yönünden bir kısıtlama söz konusu değildir. (Örneğin; tüketici kredisinin uyarlanması, tüketici sözleşmeleri kapsamındaki ayıplı mal veya hizmetlere ilişkin ihtilaflar, taksitli satışlar, kampanyalı satışlar gibi).
Kanun’da yazılı fiiller hakkında verilecek idari para cezaları, bu fiiller için diğer kanunlarda yazılı cezaların uygulanmasına engel teşkil etmez.
4. Kamu Denetçiliği Kurumu
Anayasa’nın 74. maddesi kapsamında Kamu Denetçiliği Kurumu’na (ombudsmanlık) yer verilmektedir. Buna göre, “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu gecikmeksizin, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir. Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.”
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun amacı ise 1. maddesinde; “kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak suretiyle, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere Kamu Denetçiliği Kurumunu oluşturmaktır” şeklinde ifade edilmiştir.
Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir. Ancak; yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri, Kurumun görev alanı dışındadır. Kuruma, gerçek ve tüzel kişiler başvurabilirler. Başvuru sahibinin talebi üzerine başvuru gizli tutulur. Başvurulardan herhangi bir ücret alınmaz.
Ülkemizde; özellikle, tüketicinin korunmasına ilişkin kuruluşlar olarak, ihtisas mahkemesinden, adeta tüketici ombudsmanı niteliğindeki tüketici hakem heyetinden ve tüketici konseyinden yukarıda bahsedilmekle, kanunla öngörülen söz konusu kurumlar, belirtilen görev ve yetkileri çerçevesinde tüketici bakımından çıkan uyuşmazlıkların çözümü noktasında faaliyet göstermektedir. Bu bakımdan, genelde uyuşmazlıkların tüketici ve üretici arasında vuku bulacağı açık olduğundan, Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvurunun kurumun görev sınırı da gözetildiğinde kısıtlı olacağı açıktır. Örneğin; İdare’nin tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alması noktasındaki tutum ve davranışları Kamu Denetçiliği Kurumu’na şikayet konusu yapılabilecektir.
5. Bireysel Başvuru
Anayasa’nın 148. maddesi kapsamında, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki hakların ihlali bireysel başvuru konusu yapılabilecektir. Buna göre; tüketicinin korunmasına ilişkin olarak, Anayasa’nın ‘Mali ve Ekonomik Hükümler’i düzenlediği dördüncü kısım, ekonomik hükümler bölümünde, tüketicinin korunmasına ilişkin 171. ve 172. maddelerde bir kısım düzenlemelere yer verilmiş olduğu belirtilmelidir.
Kooperatifçiliğin geliştirilmesine ilişkin olarak 171. maddede: “Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” denilmiştir.
Tüketicilerin korunmasına ilişkin olan 172. maddeye göre de: “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.” denilerek, devletin tüketicileri koruyacağı, aynı zamanda tüketiciyi aydınlatma görevinin olduğu, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik edeceğini belirtmiş, bu görevleri devlete verirken, milli ekonominin yararlarının dikkate alınacağı da ifade edilmiştir.
Anayasanın 167. maddesinde ise, devletin, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önleyeceği belirtilmekle, burada tüketicinin korunmasının doğrudan amaçlandığı söylenebilecektir. Örneğin, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 1996/1734, K. 1996/2495, 18.3.1996 t.li kararında: “Hukukumuzda sözleşme özgürlüğü varsa da, tekel durumundaki İdareler, sözleşmelere, kamu yararına, kamu düzenine aykırı hükümler koyamazlar.”[15] denilmekle, tüketicinin korunmasına işaret etmiş, devletin; para ve kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının düzenli işlemelerini sağlamak ve böylece tüketiciyi koruyucu tedbirler almak gibi Anayasal yükümlülüğünün bulunduğu hususuna başkaca kararlarında da vurgu yapılmıştır[16].
İşte, tüketiciye doğrudan doğruya Anayasal bir koruma sağlayan bu hükümlerin dışında, tüketiciyi dolaylı olarak koruyan bir kısım Anayasa hükümlerinin de mevcut olduğu, bu bağlamda, 17. maddede belirtilen, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı, 41. maddede belirtilen ailenin korunması amacıyla devletin gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün tüketiciyi dolaylı olarak koruyan hükümler olduğu[17] ifade edilmektedir.
Ancak, tüketici haklarının insan hakları içerisinde mülahaza edileceği tartışmasız olmakla birlikte, bu hakların sosyal haklar içerisinde yer aldığı da belirtilmelidir. Erdinç, ‘Anayasa ve temel hak ve özgürlükler bağlamında mevzubahis hakların sosyal hak niteliklerinin belirlemesi amacını taşıyan’ konuya ilişkin makalesinde, şu saptamalarda bulunmuştur: “Burada şu hususu kesin olarak vurgulamak gerekir ki haklar ancak uluslararası sözleşmelerde ya da ulusal anayasalarda tanınır, düzenlenir ve güvenceye bağlanırlar. Yasalar ise İngiltere’deki gibi yasa-anayasa ayrımı olmayan ülkeler hariç anayasalarla tanınmış olan hakları yine anayasaların verdiği yetki sınırları içerisinde öngörülen koşullarla, amaçlara ve sebeplere göre sınırlandırabilirler. ... Yasalar hakları tanıyamazlar, ancak anayasalarda tanınmış olan hakları düzenlerler. Bu itibarla 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (- aynı durum yeni TKHK bakımından da geçerlidir-) Anayasa’da açıkça tanınmamış olan tüketici haklarını düzenleyebilmesi hukuk mantığına ve tekniğine göre mümkün değildir. Ancak fiilen böyle bir yasa yapılmış olup yürürlüktedir ve kanımızca başarıyla uygulanabilmektedir. … Ne var ki başarıyla uygulansa da, bu yasa yukarıda açıklanmış ve dünyaca kabul edilmiş olan tüketici haklarını tanımış ve düzenlemiş değildir. Ayrıca anayasanın 171 ve 172. maddeleri tüketicinin korunmasını sağlayan yönleriyle bu yasaya dayanak oluşturmaktadırlar. Fakat anayasada tüketici haklarını, temel hak ve hürriyetleri tanıyan ve güvenceye bağlayan hükümler bulunmamaktadır. 4077 sayılı kanunda tüketici haklarını tanıyan anayasa maddeleri bulunmadığından (- aynı durum yeni TKHK bakımından da geçerlidir-), tüketici hakları yönünden anayasal dayanaktan yoksun bulunmaktadır”[18].
Türkiye Barolar Birliğinin 2007 Anayasa Önerisinde, konuya ilişkin olarak, 68. maddede: “Tüketiciler, mal ve hizmetler bakımından, yeterli düzeyde bilgilenme, aldatıcı reklamlardan korunma, uygun bir garanti süresinden yararlanma, uğradıkları zararın tazminini isteme gibi konularda etkili idari ve adli yollara başvurma haklarına sahiptir. Mal ve hizmet arzında, tüketicilerin sağlığının, güvenliğinin ve ekonomik çıkarlarının korunması için zorunlu olan yükümlülükler kanunla düzenlenir.”[19] denilmiştir. Metnin gerekçesinde, ise: “Sosyal haklar hak sahipliği yönünden ele alındığında, en geniş anlamıyla, sosyal ve ekonomik yönden korunmaya muhtaç kesimlerin hakları olarak tanımlanabilir. Günümüzde tüketiciler, hangi sosyal statüde ve ekonomik düzeyde olursa olsun, piyasaya sunulan mal ve hizmetler bakımından korunması gereken bir kesim oluşturmaktadır. Tüketicilerin sağlığı ve güvenliği sosyal devletin kayıtsız kalamayacağı bir durumdur. Bu nedenle, tüketici hakları sosyal hakların bir parçası kabul edilerek anayasal düzeyde güvence altına alınmıştır. 1982 Anayasası (m. 172) ve bu metnin ilk halinde (m.180), tüketicilerin korunması temel hak ve özgürlükler bölümünde değil, ekonomik hükümler bölümünde devletin görevi olarak düzenlenmişti. Burada benimsenen yaklaşımla, tüketicilerin korunması devlet için bir yükümlülük, kişiler için bir hak niteliği kazanmıştır. Ülkemizde tüketici hakları bakımından, devlet gerekli yasal düzenlemeler ile idari ve adli yapıyı belli ölçüde oluşturmuştur. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 1995 yılında çıkartılmış, tüketici hakem heyetleri il ve ilçe ölçeğinde oluşturulmuş, tüketici mahkemeleri çalışmaya başlamıştır. Tüketici haklarına anayasal bir temel kazandırmak bu alandaki çabaları destekleyici, eksikleri giderici bir işlev görecektir”. denilmekle, tüketici haklarının, ‘iktisadi, sosyal ve kültürel haklar ve özgürlükler’ bölümü altında, bir sosyal hak olarak düzenlenmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır.
Erdinç de, Anayasa Tasarısına Temel Haklar ve Özgürlükler Kısmının Sosyal Haklar Bölümüne bir madde önerisinde bulunmuştur. Buna göre: “Tüketiciler; gelişen dünya koşullarında, gıda ve emtia güvenliğine, bilgi edinme ve aydınlanma, ekonomik çıkarlarına göre dilediğini serbestçe seçebilme, örgütlenme ve temsil edilme haklarına sahiptirler. Devlet; tüketicilerin haklarının tanınması ve korunması için hakların önündeki ekonomik, sosyal ve siyasal engelleri kaldırmak, tüketicilerin huzurlu, güvenlik içinde ve mutlu yaşam koşullarını hazırlamayı sağlamak ve gerekli önlemleri almakla görevlidir”[20]. denilmektedir.
Bu belirlemeler bağlamında, örneğin; Anayasanın tüketiciyi dolaylı olarak koruyan hükümler kapsamında veya Anayasa da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki haklar kapsamında, bireysel başvuru yapılabilecekken, Kanundaki tüketici haklarını tanıyan anayasa maddeleri bulunmadığından, tüketici hakları yönünden bireysel başvurunun etkin işlemesi de güçtür. Diğer yandan hak arama yolunun belirli kademeler ve prosedüre bağlanması tüketicinin yorgunluğu ve hak aramaktan bir yerde vazgeçmesi ile sonuçlanır. Bu sebeple kurum ve yargı yerlerinin niteliği üzerinde düşünmek tüketicinin korunması amacı için hayati görünmektedir.
E. Tüketici Mahkemelerinde Görülen Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk
20.3.2020 tarih ve 2/2735 E. numaralı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi[21]’nin 59. maddesi ile 7.11.2013 tarih ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna 73 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmesi teklif edilmiştir:
“Dava şartı olarak arabuluculuk
MADDE 73/A- (1) Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Şu kadar ki aşağıda belirtilen hususlarda dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz:
a-Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar.
b-Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar.
c-73 üncü maddenin altıncı fıkrasında belirtilen davalar.
ç-74 üncü maddede belirtilen davalar.
d-Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklar.
(2) 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin onbirinci fıkrası tüketici aleyhine uygulanmaz.
(3) Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları halinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti, Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak belirtilen hallerde arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Tarifesinin Birinci Kısmına göre iki saatlik ücret tutarını geçemez.
(4) Arabuluculuk faaliyeti sonunda açılan davanın tüketici lehine sonuçlanması halinde arabuluculuk ücreti, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir.”
Düzenlemeye göre hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar ile tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar arabuluculuk kapsamı dışında bırakıldığından ilk bakışta düzenlemenin tüketici mahkemelerinde doğrudan görülen davalar için ön bir aşama oluşturduğu ve yargılamanın hızlandırılması amacını zarara uğratmadığı düşünülebilir. Fakat çoğunlukla avukat ile temsilden yoksun olan tüketiciler yönünden dava aşamasına gelinmesinin çift başlı şekilde zorlaştırılması çoğu zaman hak aramaktan yorulma ve haktan vazgeçme sonucunu doğurabilecektir. Ayrıca sorunların arabuluculuk aşamasında izale edildiği fikri yukarıdan sayılan tüketici kuruluşlarının etkin çalışma aşamasına geçirilmeden ataleti ile sonuçlanacaktır. Tüketici sorunlarının ve ihtiyaçlarının belirlenmesi ile çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbir ve yaptırımların en başında bireysel ölçekte çözüldüğü farzedilen şekli ve sayısal bir sorunsuzluk politikası ile tespit edemeyeceği gibi bu durum tüketicinin korunması amacına da aykırıdır. Doğrudan tüketici mahkemesinde açılabilecek davalar, zorunlu arabuluculuk kapsamındaki davalar, hakeme başvurulması gerekli davalar şeklindeki üçlü bir ayrım bunlardan hangisini seçeceğini bilmeyen acemi tüketicinin bir başına bocalaması, yalnızlaşması sonucunu doğurur ve tüketici hukuku alanı tüketicinin bir vekil aracılığı ile temsil edilmeden hakkını almasının ağır şekli prosedüre bağlı tutulduğu bir hukuka evrilir. Hakeme başvurması gereken tüketicinin arabuluculuğa başvurup sonra tüketici mahkemesinde dava açtığı ihtimal yadsınacak bir ihtimal değildir. Bu tür ihtimallerin yargının iş yükünün hafifletilmesine tercih edilmesi hukuk siyaseti olabilir ancak tüketicinin korunması amacının başvuru prosedürünün zorlaştırılması bağlamında uğradığı zararın da tartılması gerektiği ve öncelikle mevcut ve yeni kurumların etkinliğinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Hakem Heyetlerinin karar verme süreleri, raportör sayıları, süresinde karar vermemenin yaptırımları gibi hususların etkinleştirilmesi tüketicinin korunması bağlamında daha etkili olacaktır. Tüketici zaten bir aşamada hakkını aramaktan caymaktadır, bu cayma hakkından feragat kartı (şartı) ile hakeme başvuru avantajı kendisine Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 3. fıkrası ile işaret edilmektedir.
Ayrıca Pekcanıtez/Atalay/Özekes’in, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2020) Değerlendirilmesine[22] ilişkin yazısında, şu sorunun da ciddiyetle üzerinde düşünülmesi gerektiği açıktır:
“Zorunlu arabuluculuk ve bugünkü arabulucuların nitelikleri ile arabuluculuk uygulamalarında artık yargı kararlarına da yansıyan sorunları burada tekrar etmeye gerek yoktur. Bu gidişat, özünde çok doğru bir tercih olan ve uyuşmazlık çözmede ihtiyarî olduğunda çok yararlı olacak, geliştirilmesi gereken alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini, gittikçe “alternatif yargıya” ve hatta örtülü “arabuluculuk mahkemelerine” doğru tehlikeli bir gidişe dönüştürmüştür.”
Nihayetinde tüketicinin korunmasını amaçlayan bir Kanun’a yeni bir kurum getirileceği halde yargılamanın hızlandırılması yönündeki politika yerine şu soru en başta sorulmalıdır: Tüketici profiline göre basit ve anlaşılır bir prosedür mü, tüketici koruma amacı temel dayanak mı yoksa sayısal veriler üzerinden elde edileceği düşünülen varsayımsal bir sonuç mu?
F. Sonuç Yerine
1. Ekonomik ilişkilerin karmaşıklaşması ile, birbirini tanımayan üretici ve tüketicinin birbiriyle borç ilişkisi içine girmesi sonucu sunulan mal ve hizmetlerin nicelik ve nitelik bakımından farklılık arz etmesi karşısında, tüketim inanışa göre yasak meyvenin yenildiği zamandan çok daha karmaşık, nihayetinde tüketicinin maddi ve manevi varlığını yarattığı imajlarla tehdit eden diğer yandan kurallara karşı duranı hayattan kovma tehdidi ile ehlileştiren bir riski muhtevasında taşır; homo ekonomicus. Bu sorun üzerinde sosyoloji, sosyal psikoloji gibi farklı disiplinlerin temsil edilmediği örneğin Tüketici Konseyi Yönetmeliği m. 5 kapsamından tespit edilebilmektedir. Reklam Konseyi Yönetmeliğinde ise 5. maddede iletişim, reklam veya ticaret hukuku alanlarında görev yapan akademisyenler arasından bir temsilci konseye dahil edilmiştir. Bu eksiklik bağlamında yukarıda özetlenen görevleri ve tüketici kuruluşlarının amaçlarını ve tüketici politikasını ne şekilde etkileyeceği tartışılması gerekli bir konudur. Örneğin TKHK m. 64 f. 2’de, “Tüketici Konseyine kamu kurum ve kuruluşlarından gelen temsilcilerin sayısı, hiçbir şekilde Konseyin toplam üye sayısının yüzde ellisinden fazla olamaz.” şeklinde sınırlayıcı bir hüküm nasıl öngörüldüyse, bilimsel araştırmalarla tüketici korumaya yönelik etkin çözümlerin geliştirilmesi bakımından kanun düzeyinde Konseyin toplam üye sayısının belirli bir çoğunluğunun farklı bilim insanlarından oluşmasının asgari oranı kanun düzeyinde belirlenmelidir. Tüketicinin korunmasının, tüketiciyi üreticinin hışmından, reklamların hipnozundan kurtarmaktan geçmesi karşısında toplumla ilgili bilim dallarının da bu alandaki kuruluşlara dahil edilmesi gerektiği açıktır.
2. Tüketicinin korunmasına ilişkin olarak, Anayasa’nın 171. ve 172. maddelerde bir kısım düzenlemelere yer verilmiştir. Ne var ki Anayasa’da tüketici haklarını açıkça tanıyan hükümlerin bulunmaması bağlamında Kanun’un anayasal temelinin zayıflığı çalışmamızda işaret edilen diğer bir sorundur.
Gerçekten, doktrinde, tüketici haklarının sosyal bir hak olarak düzenlenmesi gerektiği yönündeki eleştiri ve fikirler önem taşımaktadır ancak, çalışmamızın amaçladığı en önemli sonuç, günümüz tüketicisinin Türkiye’deki önemli yasal düzenlemelere rağmen halen korunamadığı, Anayasa’da sosyal bir hak olarak tüketici haklarının tanınmasının bile hemen bu kaderi değiştirmeye yetmeyeceği yönündeki tespittir. Yeni kurumlar yerine zaten oturmamış olan kurumların işlev ve niteliğinin, sayısının ve koşullarının iyileştirilmesi bu bağlamda öncelikli olmalıdır.
3. 20.3.2020 tarih ve 2/2735 E. numaralı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile getirilmesi öngörülen zorunlu arabuluculuk kurumu ile sorunların arabuluculuk aşamasında izale edildiği fikri yukarıdan sayılan tüketici kuruluşlarının etkin çalışma aşamasına geçirilmeden ataleti ile sonuçlanma tehlikesi tartışılmıştır. Bu bağlamda; doğrudan tüketici mahkemesinde açılabilecek davalar, zorunlu arabuluculuk kapsamındaki davalar, hakeme başvurulması gerekli davalar şeklindeki üçlü bir ayrım bunlardan hangisini seçeceğini bilmeyen acemi tüketicinin bir başına bocalaması, yalnızlaşması sonucunu pekiştirir ve bir vekil aracılığı ile temsil edilmeden hakkını almasının ağır şekli prosedüre bağlı olduğu bir sisteme evrilir. Hakeme başvurması gereken tüketicinin arabuluculuğa başvurup sonra tüketici mahkemesinde dava açtığı ihtimal yadsınacak bir ihtimal değildir. Bu tür ihtimallerin yargının iş yükünün hafifletilmesine tercih edilmesi hukuk siyaseti olabilir ancak tüketicinin korunması amacının başvuru prosedürünün zorlaştırılması bağlamında uğradığı zararın da tartılması gerektiği ve öncelikle mevcut ve yeni kurumların etkinliğinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Hakem Heyetlerinin karar verme süreleri, raportör sayıları, süresinde karar vermemenin yaptırımları gibi hususların etkinleştirilmesi tüketicinin korunması bağlamında daha etkili olacaktır. Tüketici zaten bir aşamada hakkını aramaktan caymaktadır, bu cayma hakkından feragat kartı (şartı) ile hakeme başvuru avantajı kendisine Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 3. fıkrası ile işaret edilmektedir.
Tüketicinin korunmasını amaçlayan bir Kanun’a yeni bir kurum getirileceği halde yargılamanın hızlandırılması yönündeki politika yerine şu soru en başta sorulmalıdır: Tüketici profiline göre basit ve anlaşılır bir prosedür mü, tüketici koruma amacı temel dayanak mı yoksa sayısal veriler üzerinden elde edileceği düşünülen varsayımsal bir sonuç mu?
Dipnotlar
YAVUZ, Satıcının Satılanın (Malın) Ayıplarından Sorumluluğu, İstanbul 1989, s. 4; bkz. s. 5 d.n. 12’de adı geçen yazarlar. ↩︎
YAVUZ, s. 4 vd. ↩︎
Bkz. NAZİK, Türkiye’de Tüketici Profili, Ankara 1999, s. 1 vd. ↩︎
Yayımlandığı R. Gazete; Tarih : 28/11/2013, Sayı : 28835; bkz. YAVUZ / TOPUZ, Tüketici Hukuku Mevzuatı, İstanbul 2018. ↩︎
NAZİK, s. 5. ↩︎
Kısaca ifade edelim ki; tüketicinin korunmasına ilişkin olarak, Anayasa’nın ‘Mali ve Ekonomik Hükümler’i düzenlediği dördüncü kısım, ekonomik hükümler bölümünde, tüketicinin korunmasına ilişkin 171. ve 172. maddelerde bir kısım düzenlemelere yer verilmiştir. Kooperatifçiliğin geliştirilmesine ilişkin olarak 171.. maddede: “Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır”. denilmiştir. Tüketicilerin korunmasına ilişkin olan 172. maddeye göre de: “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.” denilerek, devletin tüketicileri koruyacağı, aynı zamanda tüketiciyi aydınlatma görevinin olduğu, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik edeceğini belirtmiş, bu görevleri devlete verirken, milli ekonominin yararlarının dikkate alınacağı da ifade edilmiştir. Anayasanın 167. maddesinde ise, devletin, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önleyeceği belirtilmekle, burada tüketicinin korunmasının doğrudan amaçlandığı söylenebilecektir. Örneğin, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 1996/1734, K. 1996/2495, 18.3.1996 t.li kararında: “Hukukumuzda sözleşme özgürlüğü varsa da, tekel durumundaki İdareler, sözleşmelere, kamu yararına, kamu düzenine aykırı hükümler koyamazlar.” denilmekle, tüketicinin korunmasına işaret etmiş, devletin; para ve kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının düzenli işlemelerini sağlamak ve böylece tüketiciyi koruyucu tedbirler almak gibi Anayasal yükümlülüğünün bulunduğu hususuna başkaca kararlarında da vurgu yapılmıştır. (Bkz. YHGK., E. 1996/11-762, K. 1997/77, 19.2.1997 T.). ↩︎
Bkz. ZEVKLİLER/AYDOĞDU,Tüketicinin Korunması Hukuku, 3. Baskı, Ankara, 2004, s. 415. ↩︎
Buradaki açıklamalar için bkz. ZEVKLİLER/AYDOĞDU, s. 417. ↩︎
Resmi Gazete Sayı: 29051 (5.7.2014). ↩︎
Bu maddede yer alan parasal sınırların 1/1/2020 tarihinden itibaren uygulanması ile ilgili olarak 31/12/2019 tarihli ve 30995 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ticaret Bakanlığının 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci ve Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 6 ncı Maddelerinde Yer Alan Parasal Sınırların Artırılmasına İlişkin Tebliğine bakınız. ↩︎
Resmi Gazete Sayı: 29188 (27.11.2014). ↩︎
Bkz. AB’nin Tüketici Politikası, Türkiye’nin Uyumu, İstanbul, Aralık, 2001, s. 82. ↩︎
Konuya ilişkin bkz. ZEVKLİLER/AYDOĞDU, s. 440. ↩︎
Basit yargılamaya ilişkin olarak, HMK. m. 320’de: “(1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. (2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir. (4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır”. denilmektedir.; - Yine, HMK. m. 321’e göre: “(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez. (2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir”. ↩︎
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 1996/1734, K. 1996/2495, 18.3.1996 T. ↩︎
ATASOY/TAŞKIN/ACAR, Tüketiciyi Koruma Hukuku, İlgili Mevzuat ve Yargıtay Kararları, 3. Bası, s. 15. ↩︎
ERDİNÇ, Tüketicinin Korunmasına İlişkin Haklarla İlgili Anayasal ve Yasal Düzenlemelerin Nitelikleri Ve Anayasa’da Alması Gereken Yerler, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 25 Temmuz – Ağustos 2011, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi (http://www.akademikbakis.org). ↩︎
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, Kasım 2007, 4. Baskı, s. 136 – 137. ↩︎
ERDİNÇ, s. 13. ↩︎
https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-2735.pdf, son durumu: Komisyonda, 21.4.2020. ↩︎
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2020) Değerlendirilmesi (https://blog.lexpera.com.tr/hmk-ile-bazi-kanunlarda-degisiklik-yapilmasina-dair-kanun-teklifinin-2020-degerlendirilmesi/, 21.4.2020). ↩︎
Kaynakça
ATASOY, Ömer Adil, TAŞKIN, Mustafa, ACAR, Hakan: Tüketiciyi Koruma Hukuku, İlgili Mevzuat ve Yargıtay Kararları, Ankara, 2000.
ERDİNÇ, Tahsin: Tüketicinin Korunmasına İlişkin Haklarla İlgili Anayasal ve Yasal Düzenlemelerin Nitelikleri Ve Anayasa’da Alması Gereken Yerler, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 25 Temmuz – Ağustos 2011 Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi.
NAZİK, Hamil: Türkiye’de Tüketici Profili, Ankara, 1999.
PEKCANITEZ, Hakan ATALAY, Oğuz ÖZEKES, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2020) Değerlendirilmesi (lexpera.com.tr, 21.4.2020).
YAVUZ, Cevdet: Satıcının Satılanın (Malın) Ayıplarından Sorumluluğu, İstanbul, 1989.
YAVUZ, Cevdet, TOPUZ, Murat: Tüketici Hukuku Mevzuatı, İstanbul 2018.
ZEVKLİLER, Aydın, AYDOĞDU, Murat: Tüketicinin Korunması Hukuku, Ankara, 2004.