1. Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) Düzenlenen Ticaret Şirketi Türleri
TTK’nın 124’üncü maddesine göre, ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibaret olup; kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket ise sermaye şirketi sayılır.
-
Kollektif şirketler bakımından ortaklardan her biri, ayrı ayrı şirketi yönetme hakkını ve görevini haizdir. Ancak, şirket sözleşmesiyle veya ortakların çoğunluğunun kararıyla yönetim işleri ortaklardan birine, birkaçına veya tümüne verilebilir (TTK m.218/1). Bu şirketlerde, yönetim işleri şirket sözleşmesiyle bir ortağa verilmişse, onun yönetim hak ve görevi diğer ortaklarca sınırlandırılamayacağı gibi kendisi görevden de alınamaz. Ancak, haklı sebeplerin varlığında, ortaklardan birinin istemi üzerine, mahkeme kararı ile yönetim hak ve görevi sınırlandırılabilir veya geri alınabilir. Görevin yerine getirilmesinde basiretsizlik, ağır ihmal veya yönetimde iktidarsızlık gibi hâller, haklı sebep sayılır (TTK m.219). Şirket işlerinin yönetimi, ortakların tümüne veya birkaçına verilmiş ise, bunların her biri yalnız başına yönetim hak ve görevini haizdir. Bununla beraber, şirketi yönetmekle yükümlü olan ortaklardan bazısı, yapılacak bir işin, şirketin menfaatlerine uygun olmadığını ileri sürerlerse, yönetim hak ve görevini haiz diğer ortaklar, çoğunluk kararıyla o işi yapabilirler. Şirket sözleşmesinde şirket işlerinin yönetimi kendilerine verilmiş ortakların birlikte hareket etmeleri yazılı ise, ortakların, gecikmesinde tehlike görülen hâller istisna olmak üzere, her işte anlaşmaları gerekir. Anlaşamadıkları takdirde durum ortaklar kuruluna götürülür ve bu kurulca verilecek karara göre hareket edilir (TTK m.221).
-
Komandit şirketler açısından, şirket, komanditeler tarafından yönetilir. Komanditerler, şirket işlerini görmeye görevli ve yetkili olmadıkları gibi, yönetim hakkını haiz kişilerin yetkileri içinde yaptıkları işlere itiraz da edemezler. Ancak, olağanüstü iş ve işlemlerde, şirket sözleşmesinin değiştirilmesi, tür değiştirme, birleşme ve bölünme gibi yapısal değişikliklerde; şirkete ortak alınması, çıkarılması ve payın devri türünden temel işlemlerde komanditerler de oy hakkını haizdirler (TTK m.309/2-3).
-
Anonim şirketler bakımından iki zorunlu organı bulunmaktadır. Bunlar yönetim kurulu (TTK m.359- 396) ve genel kuruldur (TTK m.407-451). Her iki organın uzun süreden beri mevcut olmaması şirkete karşı fesih davası açılması sonucunu doğurur. Yönetim kurulu, anonim şirketin yönetim ve temsil organıdır (TTK m. 365). Genel kurul ise anonim şirket pay sahiplerinin şirket işlerine ilişkin haklarını kullandıkları, şirketin yürütme organıdır. TTK bakımından her iki organın işlevleri değerlendirildiğinde, bu iki organ arasında altlık-üstlük ilişkisi olmadığı görülür.
-
Limited şirketlerde de genel kurul ve müdürler olmak üzere iki zorunlu organ bulunmaktadır. Genel kurul TTK m.616-622, müdürler ise TTK m.623-634 arasında düzenlenmiştir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir. Şirketin müdürlerinden biri bir tüzel kişi olduğu takdirde, bu kişi bu görevi tüzel kişi adına yerine getirecek bir gerçek kişiyi belirler. Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler (TTK m.623). Şirketin birden fazla müdürünün bulunması hâlinde, bunlardan biri, şirketin ortağı olup olmadığına bakılmaksızın, genel kurul tarafından müdürler kurulu başkanı olarak atanır. Başkan olan müdür veya tek müdürün bulunması hâlinde bu kişi, genel kurulun toplantıya çağrılması ve genel kurul toplantılarının yürütülmesi konularında olduğu gibi, genel kurul başka yönde bir karar almadığı ya da şirket sözleşmesinde farklı bir düzenleme öngörülmediği takdirde, tüm açıklamaları ve ilanları yapmaya da yetkilidir. Birden fazla müdürün varlığı hâlinde, bunlar çoğunlukla karar alırlar (TTK m.624).
2. Şirketlerde Kullanılan Yönetim Kurulu Başkanı, İcra Kurulu Başkanı, Genel Müdür ve CEO Kavramları ve Farklılıkları
2.1. Yönetim Kurulu Başkanı, Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Üyesi
Önceki bölümde de söz edildiği üzere, yönetim kurulu esasen anonim şirketler bakımından söz konusu olan bir ‘yönetim ve temsil’ organıdır.
Anonim şirketin, esas sözleşme ile atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş, bir veya daha fazla kişiden oluşan bir yönetim kurulu bulunur (TTK m.359/1)[1]. Bu hükümden yönetim kurulunun;
i. Esas sözleşmeyle atanabilen,
ii. Veya genel kurulca seçilebilen,
iii. Bir veya birden fazla kişiden oluşan
bir yönetim ve temsil organı olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, esas sözleşmede öngörülmek şartıyla, belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilir. Bu amaçla, yönetim kurulu üyelerinin, belirli bir grup oluşturan pay sahipleri, belirli pay grupları ve azlık arasından seçileceği esas sözleşmede öngörülebileceği gibi, esas sözleşmede yönetim kurulu üyeliği için aday önerme hakkı da tanınabilir. Genel kurul tarafından yönetim kurulu üyeliğine önerilen adayın veya hakkın tanındığı gruba ve azlığa mensup adayın haklı bir sebep bulunmadığı takdirde üye seçilmesi zorunludur. Bu şekilde tanınacak temsil edilme hakkı, halka açık anonim şirketlerde yönetim kurulu üye sayısının yarısını aşamaz. Buradaki esaslara göre yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınan paylar imtiyazlı sayılır (TTK m.360)[2].
Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir. Yönetim kurulu, işlerin gidişini izlemek, kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak, kararlarını uygulatmak veya iç denetim amacıyla içlerinde yönetim kurulu üyelerinin de bulunabileceği komiteler ve komisyonlar kurabilir (TTK m.360). Bu hüküm yukarıda verilen TTK m.359/1 hükmü ile beraber dikkate alındığında, anonim şirketlerde;
- Birden çok yönetim kurulu üyesi bulunabileceği,
- Bu durumda üyelerden birinin yönetim kurulu başkanı, bir başka üyenin ise yönetim kurulu başkan vekili olarak atanabileceği
görülmektedir.
Yönetim kurulu esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilir. Bu iç yönerge şirketin yönetimini düzenler; bunun için gerekli olan görevleri, tanımlar, yerlerini gösterir, özellikle kimin kime bağlı ve bilgi sunmakla yükümlü olduğunu belirler. Yönetim, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir (TTK m.367)[3].
Diğer taraftan, Sermaye Piyasası Kurulu’nun payları halka arz edilmiş olan veya halka arz edilmiş sayılan anonim ortaklıklar bakımından uygulanması zorunlu olan Kurumsal Yönetim İlkelerinden (KYİ) ‘Yönetim Kurulunun Yapısı’nı belirleyen 4.3. numaralı başlıklı bölümde yer alan düzenlemeler aşağıda verilmektedir.
“4.3.1. Yönetim kurulu üye sayısı, her durumda beş üyeden az olmamak koşulu ile yönetim kurulu üyelerinin verimli ve yapıcı çalışmalar yapmalarına, hızlı ve rasyonel kararlar almalarına ve komitelerin oluşumuna ve çalışmalarını etkin bir şekilde organize etmelerine imkân sağlayacak şekilde belirlenir.
4.3.2. Yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğu icrada görevli olmayan üyelerden oluşur. İcrada görevli olmayan yönetim kurulu üyesi, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişidir.
4.3.3. İcrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde, görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme niteliğine sahip bağımsız üyeler bulunur.
4.3.4. Yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az olamaz. Bağımsız üye sayısının hesaplanmasında küsuratlar izleyen tam sayı olarak dikkate alınır. Her durumda, bağımsız üye sayısı ikiden az olamaz.”
Yukarıdaki ilkelere göre;
a) Yönetim kurulunun en az 5 (beş) üyeden oluşacağı,
b) Üyelerin bir kısmının icrai yönetim kurulu üyesi olacağı,
c) Üyelerin bir kısmının ise ***icrada görevli olmayan bağımsız yönetim kurulu üyeleri***nden oluşacağı
anlaşılmaktadır[4].
2.2. İcra Kurulu, İcra Kurulu Başkanı ve CEO (Chief Executive Officer)
‘Chief Executive Officer’ sözcüğünün kısaltması olan CEO, ülkemizde çoğunlukla ‘İcra Kurulu Başkanı’ kavramıyla ifade edilmektedir. Eskiden beri şirketlerde yaygın uygulama alanı bulan ‘genel müdür’ de, bazı şirketlerde yetkileri itibarıyla CEO ile eşdeğer bir konumda bulunmaktadır. Yine birçok şirkette ‘genel koordinatör’ gibi sıfatlar da tercih edilmektedir. CEO’nun kim olduğunu belirlemek, onun yerleştiği yöneticilik konumunun şirketin yönetim piramidindeki yerini anlamak için doğru bir çıkış noktasından hareket etmek gerekir. Gerçekten de, gelişmiş ekonomilerde, CEO kavramından ‘icranın başı’ anlaşılır. Bu genel anlayıştan hareket edildiğinde, CEO’nun şirkette en üst düzeyde yönetim yetkililerinden biri olduğu, çoğu zaman, şirket içinde yönetim kurulundan sonra gelen en üst düzey yetkili olarak görevlendirildiği tespit edilmektedir. Anonim şirketlerde, icrai yetkiler vardır ve bu yetkilerin çeşitli aktörlerce kullanılmasının koordine edilmesi gerekir. CEO, icra yetkilerini elinde bulunduran tüm yöneticilerin başıdır. İcrayı yönetir, yönlendirir ve koordine eder. Ayrıca, yönetim kurulu nezdinde icrayı temsil eder; icra adına yönetim kuruluna hesap verir[5].
Ülkemizde ‘icra kurulu’ terimi de genellikle şirket genel müdürü ve ona bağlı olan genel müdür yardımcılarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu anlamda örneğin bir bankanın genel müdürü icra kurulu başkanı, finansal raporlama ve muhasebe bölümlerinin de bağlı olduğu mali işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı ise finanstan sorumlu icra kurulu üyesi (CFO-chief financial officer) olarak adlandırılmaktadır.
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, ‘icra kurulu başkanı’ bir şirketin tüm faaliyetlerinden sorumlu olup, esas itibarıyla işletmeyi belirlenen amaçlara ulaştıracak her türlü kararı almak ve işletmeyi tüm olarak temsil etmek yetkisine sahip yöneticidir. Diğer bir ifadeyle, bir şirketin en üst kademe icracı yöneticisi olan icra kurulu başkanı, paydaşlar (hissedarlar) tarafından seçilen yönetim kurulunca belirlenen stratejileri yaşama geçirmek ve belirlenen hedefleri gerçekleştirmekten sorumludur.
İcra kurulu başkanının aldığı kararları uygulamaya almak ve ayrıntılı operasyonları yönetmek görevi ise genel müdür yardımcılarına aittir. Bu bakımdan genel müdür yardımcılarını icra kurulu üyeleri olarak adlandırmak mümkündür. Örneğin bankalarda genel müdür ve genel müdür yardımcılarından oluşan aktif-pasif komitesi burada ifade edildiği üzere bankanın stratejilerinin hayata geçirilmesi, piyasalardaki gelişmelerin değerlendirilerek bankanın pozisyonunun güncellenmesi gibi hayati konulardan sorumludur. Bu anlamda bankalarda genel müdür ve yardımcılarından oluşan bu yapı icra kurulu görevini yerine getirmektedir.
Yukarıda ifade edildiği üzere icra kurulu başkanı yönetim kurulunca belirlenen stratejinin uygulanmasından sorumludur. Bu süreçte yönetim kurulu ile icra kurulu arasındaki iletişim ve bilgi paylaşımı kritik öneme sahiptir. Yani şirketin süreçlerine yönetim kuruluna kıyasla daha fazla hâkim olan icra kurulu başkanı, belirlenen stratejilerin yaşama geçirilip geçirilemeyeceği konusunda yönetim kuruluna çok değerli bilgiler verme şansına sahiptir. Hem yönetim kurulu ile icra kurulu arasındaki bilgi akışının sağlıklı olmasını sağlamak ve hem de yönetim kurulu tarafından hayata geçirilebilir stratejiler geliştirmek için günümüzde başta icra kurulu başkanı olmak üzere icra kurulu üyelerinin de yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı görülmektedir[6].
İcra kurulu başkanı, genellikle aynı zamanda anonim şirketin CEO’sudur. Bir tanıma göre CEO, şirketin üst düzey yöneticilerini yöneten kişidir. Ancak, Türk hukukunda CEO’nun tanımına, görev ve sorumluluğuna ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Anonim şirketlerde yönetim ve gözetim ayrımının sağlanması, şirketin profesyonel yöneticiler eliyle yönetilebilmesi bakımından uygulamada, özellikle halka açık anonim şirketlerin CEO eliyle yönetildiği görülmektedir.
CEO’nun görev ve yetkileri, şirket esas sözleşmesi ve iç yönergede belirlenir. Esasen ister CEO, ister murahhas üye ya da müdür, ister icra kurulu başkanı olarak adlandırılsın, hukuki açıdan önem taşıyan ilgili kişinin hangi sıfata sahip olduğu değil, şirketin yönetim ve temsiline ilişkin TTK’nın hangi hükümleri kapsamında, hangi yetkilere sahip olduğudur. Dolayısıyla bir anonim şirkette, TTK m.367/1 kapsamında yönetim devrinin gerçekleşmesi ve bir icra kurulunun oluşması halinde bu icra kurulunun bir başkanı olması ve bunun CEO olarak adlandırılması mümkündür. Bu halde KYİ uyarınca şirketin CEO’su ile yönetim kurulu başkanının aynı kişiler olmaması gerekir. Bu sıfatların tek bir kişide toplanması halinde söz konusu durumun gerekçeleriyle birlikte kamuyu aydınlatma platformunda (KAP) açıklanması gerekir[7].
Temelde CEO, yönetim kurulundan aldığı hedefi gerçekleştirmek için strateji oluşturup uygulayan; şirketin bugününü yönetirken yarınını da planlayan ve yönetim kuruluna hesap veren kişidir. CEO, bir tür yöneticilerin yöneticisidir. Büyük şirketlerde yönetim kuruluyla icra kurulunun arasında bağlantıyı kuran kişidir. Yaygın anlayışa göre, CEO’nun birinci görevi şirketi kâr ettirmek olmakla birlikte, bu eksik bir tanımdır. Çünkü şirketlerin varoluş sebebini sadece kâr etmeye indirgemek yüzeysel ve kısa vadeli bir bakış açısıdır. Kârlılık bir işin her aşamasının doğru yapıldığının kanıtıdır. [Eğer bir şirket kâr ediyorsa birçok doğruyu aynı anda yapıyor demektir. Doğru bir alanda faaliyet gösteriyor, doğru insanlarla işbirliği yapıyor, verimli çalışıyor, uygun fiyatla satıyor, müşterisini memnun ediyor demektir. Bunların bir tanesi bile eksik olsa şirketin kârlılığı azalır hatta yok olur. Şirketler elbette kâr etmelidir ama kâr bir amaç olmaktan çok, “işin doğru yapıldığının” kanıtıdır. CEO’nun görevi, bütün bu doğruların aynı anda yapılmasını sağlamaktır.]
Bir şirketin amacını sadece kâr etmeye indirgemek, şirketin sadece hissedarların menfaatleri için var olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Oysa hissedarlar dışında şirketlerin birçok paydaşı (değer ortakları) vardır: çalışanlar, tedarikçiler, bayiler vs. Bir şirket, pay sahiplerine kâr dağıtırken çalışanlarına, tedarikçilerine, bayilerine de iş imkânı sağlar; müşterilerine (tüketicilerine) fayda üretir. CEO’lar sadece hissedarlara değil, aynı zamanda müşterilere, çalışanlara, sendikalara, bayilere, tedarikçilere, devlete, sivil toplum kuruluşlarına ve kamuoyuna karşı da sorumludurlar[8].
Yukarıdaki 2.1. numaralı bölümde TTK m.360’da yer alan hükümden ve KYİ’den yönetim kurulunun, işlerin gidişini izlemek, kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak, kararlarını uygulatmak veya iç denetim amacıyla içlerinde yönetim kurulu üyelerinin de bulunabileceği komiteler ve komisyonlar kurabileceği anlaşılmaktadır. İşte ‘icra kurulları’, bu minvalde oluşturulan kurullardan birisidir.
İcra kurulunun kurulabilmesi için esas sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmalıdır (TTK m.367/1). Bunun yanında, yönetim kurulu da, icra kurulu kurulması yönünde bir karar almalı ve düzenleyeceği iç yönerge ile icra kuruluna bırakılan görev ve yetkileri belirlemelidir. İcra kurulu şirkette tam zamanlı olarak çalışabilecek kişiler arasından seçilmelidir. Çoğunlukla bunlar ile anonim şirket arasında hizmet sözleşmesi bulunur. KYİ’ye göre;
“4.2.5. Yönetim kurulu başkanı ile icra başkanı/genel müdürün yetkilerinin net bir biçimde ayrıştırılması ve bu ayrımın yazılı olarak esas sözleşmede ifade edilmesi esastır. Şirkette hiç kimse tek başına sınırsız karar verme yetkisi ile donatılmamalıdır.
4.2.6. Yönetim kurulu başkanı ve icra başkanı/genel müdürün aynı kişi olmasına karar verilmesi durumunda, bu durum gerekçesi ile birlikte KAP’ta açıklanır.”
Burada vurgulanması gereken bir husus da, icra kurulunun ‘zorunlu’ bir organ olmadığı, sadece ‘ihtiyari’ bir organ olduğudur.
2.3. Genel Müdür
Türk hukukunda genel müdür tanımına ve diğer özelliklerine rastlanılmamaktadır. Esasen genel müdür, şirketin ve şirket işletmelerinin yönlendirilmesi ve yönetiminden sorumlu kişidir. Genel müdür, yönetim kurulunun düzenli üyesi olmamakla birlikte, yönetim kurulu üyeleri arasından herhangi birinin yerine geçici olarak vekâlet te edebilir. Genel müdür, yönetim kurulunca atanır, tamamlayıcı bir şekilde yönetim kurulunun görev ve sorumluluklarını yerine getirir ve şirket performansı hakkında raporlar hazırlar. Genel müdürlerin görev süreleri ‘belirsiz’ olup, yönetim kurulunca her an çıkarılabilir. Tamamı bunlar olmamakla beraber, genel müdürlerin başlıca görevleri şunlardır:
- Şirketin düzenli yönetimini gerçekleştirmek,
- İç politika ve süreçleri düzenlemek, muhasebe kayıtlarını düzenli periyotlarla denetlemek,
- İşletme bölümleri arasında etkin iletişim ve koordinasyonu sağlamak ve etkinliği arttırmak,
- Teknolojiyi izlemek,
- Müşteri memnuniyet ve bağlılığını arttırıcı adımlar atmak,
- Şirketin gelir ve giderleri ile karlılık ve verimliliğini analiz etmek ve rapora bağlamak,
- Yıllık raporları, mali tabloları, yıllık bütçeleri, çalışma programlarını ve projeleri yönetim kuruluna sunmak.
2.4. Diğer Benzer Kavramlar[9]
i) Uygulayıcı Genel Müdür [Chief Operating Officer (COO)]
Bu unvan, ‘Genel Müdür’ veya ‘Başkan’ ibareleri yerine kullanılan ve CEO (Chief Executive Officer) ile birlikte çalışan yöneticileri ifade etmektedir.
ii) Başkan (President)
Bu kavram, yönetim kuruluna karşı tüm işletmenin sorumluluğunu taşıyan yöneticiyi ifade etmektedir. Ancak Türkçe kullanımda çok yaygın olmayan (şirket başkanı) gibi bir terim yerine, (genel müdür) terimi kullanılmaktadır. İngilizce kullanımda president, general manager’dan (genel müdürden) daha yukarıda bir yönetici olarak görülmektedir.
iii) Başkan Yardımcısı (Vice President/Executive Vice-President)
Bu unvan, Türkçe kullanımda yaygın olmayan ‘başkan yardımcısı’nı ifade etmektedir. Ancak bu başkan yardımcısı sıfatına Executive kelimesi eklendiğinde, diğer başkan yardımcılarından daha önde gelen, daha fazla yetkiye sahip olan, işletmenin günlük yönetiminde daha fazla söz sahibi olan bir başkan yardımcısı ifade edilmektedir. Türkçe unvanlarda da son yıllarda bazen ‘kıdemli genel müdür yardımcısı’ veya ‘birinci genel müdür yardımcısı’ gibi unvanlara rastlanmaktadır. Executive vice-president yanında bazen “staff vice-president” unvanı da görülmektedir. Bu kullanımda ağırlık vice president’ların (line-emir komuta) ağırlıklı veya (staff-kurmay) ağırlıklı işler yaptıkları üzerindedir.
iv) Direktör (Director)
Daha çok yönetim kurulu üyeliği için kullanılan bu kavramın Türkçe karşılığı olarak da ‘yönetim kurulu üyesi’ni kullanılmaktadır. ‘Board of Directors’ yönetim kurulunu ifade etmekte, ‘Member of the Board’ ise, yönetim kurulu üyeliğini ifade eden bir terimdir. Ancak bazı işletmelerde Direktör unvanının, yönetim kurulu üyesi anlamında değil, fakat genel müdüre bağlı üst kademe bölüm sorumlusu anlamında kullanıldığı görülmektedir. Örneğin Satınalma Direktörü, İnsan Kaynakları Direktörü, Pazarlama Direktörü gibi. Bu arada, zaman zaman ‘Executive Director’ veya ‘Managing Director’ terimleri de görülmektedir. Bu terimler Türkçe kullanımda TTK’daki ‘murahhas üye’ denilen ve sadece yönetim kurulu üyesi olmakla kalmayıp, işletmeyi bir bütün olarak veya belirli konularda temsil edebilen, işletmenin yönetiminde daha aktif olan yönetim kurulu üyelerini ifade etmektedir.
v) Koordinatör (Coordinator)
Türkçe kullanımda en çok karışıklığa yol açan ve organizasyondaki yeri konusunda yerleşmiş bir kullanımı bulunmayan kavram ‘koordinatör’dür. Bu unvan, Türkçede en üst kademe yöneticiyi ifade için ve ‘genel koordinatör’ şeklinde kullanılmaktadır. Koordinatör kelimesinin kendisi fiilen icra eden değil, fakat icra edenleri koordine eden, yani line’dan çok (staff) bir iş gören kişiyi ifade etmesine rağmen, uygulamada bazen (Chief Executive) derecesinde yetkili bir kişi olarak da kullanıldığına da rastlanılmaktadır.
3. Sonuç
Unvanlar konusundaki bu yazıdan çıkarılabilecek en önemli sonuç şudur: İşletme örgütlerinde kullanılan unvanların bir kısmı henüz tam olarak yerleşmemiş ve kullanan kişinin verdiği anlama göre önem taşıyan sözcüklerdir. Dolayısıyla önemli olan her işletmenin kendi bünyesine uygun bir unvan sistematiği geliştirmesi ve bu unvanlar ile diğer personel sistemleri arasında (ücretlendirme, terfi, eğitim vs.) ilişki kurulabilmesidir.
Bu yazıda yer alan görüşler yazarına ait olup çalıştığı kurumu bağlamaz, yazarın çalıştığı kurum veya göreviyle ilişki kurulmak suretiyle kullanılamaz. Yazıdaki tüm hatalar, kusurlar, noksanlıklar ve eksiklikler yazarına aittir.
Dipnotlar
Bu madde birçok yeniliği içermekte olup, bunlar şöyle sıralanabilir:
“(a) Yönetim kurulunun en az üç üyeden oluşacağına ilişkin mevcut hüküm terk edilerek bir üyeli yönetim kuruluna olanak tanınmıştır. Bunun sebebi, bir taraftan, sistemde tek pay sahipli anonim şirkete yer verilerek birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinin aynı kuralı uygulamakta olması dolayısıyla AB hukuku ile uyum sağlanması, diğer taraftan da, küçük anonim şirketler ile ana şirketlerde, daha kolay yönetme yöntemlerinin uygulanmasına olanak tanınmasıdır. Tek kişilik yönetim kurulu anonim şirketler hukukumuzun kaynağı sayılabilecek İsviçre Borçlar Kanununun 707’nci maddesinin birinci fıkrasında olduğu gibi Alman Paylı Ortaklıklar Kanunu’nun 76’ncı paragrafının ikinci fıkrasında da tanınmıştır. Yukarıda da ifade edildiği gibi tek kişilik yönetim kurulları küçük anonim şirketler ile grubu yöneten şirketlere uygun bir araçtır. Hele Tasarıda öngörüldüğü üzere tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi olabildiği bir sistemde önemli bir anlam kazanmaktadır. Tek kişi ile kurul ifadesini çelişki yaratabileceği de düşünülmemelidir. Çünkü buradaki “kurul” kelimesi birden ziyade kişiden çok, “organ”a işaret etmektedir. Modern şirketler hukuku anlayışında kurulun birden çok kişi anlamı gün geçtikçe vurgusunu yitirmektedir. Tek üyeli yönetim kurulu birçok komite ve komisyonla birlikte çalışıp bir yönetim örgütü oluşturabilir. İsviçre ve Almanya gibi ekonomilerin gereksinimini duyduğu tek üyeli yönetim kuruluna, Türk ekonomisinin gereksinim duymayacağı söylenemez. Bu kuralın esneklik ve kolaylık sağlayacağı ve özellikle topluluk oluşturulmasında, kurumsallaşmada ve hatta profesyonelleşme ile bölünmelerde yararlı olacağı düşünülmüştür.
(b) Bu madde ile yönetim kurulu üyelerinin ayrıca, pay sahibi olmalarına ilişkin mülga 6762 sayılı Kanunda öngörülmüş bulunan (gereksiz) zorunluluk kaldırılmıştır. Böylece hem az ortaklı anonim şirketlerde çok üyeli yönetim kurulu oluşturulmasına olanak tanınmış, hem de yapay hile-i şer’iye olan çözümlere başvurulmadan, uzman ve profesyonel yönetim kurullarının kurulabilmesinin yolu açılmıştır.
(c) (…)
(d) Ayrıca 1527 nci maddede on-line olarak yönetim kurulu toplantısı yapılmasına olanak sağlanmıştır. Buna karşılık, pay senetleri borsada işlem gören anonim şirketler için, kurumsal yönetim ilkelerinin bir gereği olarak uygulanmaya başlayan tarafsız/bağımsız üye uygulamasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye TTK’da yer verilmemiştir. Çünkü bu sistem kapalı anonim şirketler için önerilmemiş, bu şirketler yönünden bir ihtiyaç da gösterilmemiştir. Diğer taraftan Sermaye Piyasası Kurulu halka açık şirketler için bu uygulamayı ülkemizde başlatmıştır.” (Bu konuda bkz. TTK m.359/1, Gerekçesi) ↩︎“Bu madde, belirli pay ve pay sahibi gruplarına ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınmasını düzenlemektedir. Temsil edilme hakkı ancak esas sözleşmede öngörülerek bahşedilebilir. Bu madde, yönetim kurulunda temsil edilme hakkını hem pay sahibi gruplarına hem azlığa hem de pay gruplarına tanımıştır. Kârda, oyda, tasfiye payında veya diğer herhangi bir malvarlığı hakkında imtiyazlı olan bir pay grubuna yönetim kurulunda temsil hakkı tanınabilir. Söz konusu hak, imtiyaz gibi her paya değil, belirli pay sahipleri grupları ile belirli pay gruplarına ve azlığa bir bütün olarak tanınmaktadır. Böylelikle bu hükümde TTK m.478’e bir istisna getirilmiştir. Bu istisna tarihi sebeplere dayanmaktadır. Çünkü mülga 6762 sayılı Kanunda bu tür bir istisnaya yer verilmiş olmamasına rağmen Yargıtay’ın otuz yılı aşkın süreden beri uygulanan yerleşik içtihadı “grup imtiyazı”nın tanınması yönündedir. Teori ile bağdaştırılması güç olan bu istisna, ilkesel kararlar ve öğreti ile kendini kabul ettiren bir hukuk haline gelmiştir. Bu yolla oluşan hukuka gerekli önemin verilmesi ve bu hukukun tanınması hukuk biliminin kabul ettiği bir olgudur. Aksi yönde bir değişiklik, uygulamada büyük güçlükler yaratabilir ve tanınacak uyarlama olanak ve süreleri amacın elde edilmesine yetmeyebilirdi. Bu sebeple ikinci fıkra öngörülerek Yargıtay kararlarında yer alan ilke kanunlaştırılmıştır. Bu hükümle belirli pay grupları yanında pay sahibi gruplarına ve azlığa da bu olanağın tanınması hukukumuzda bir açılımdır. Bu açılım öğreti ve yargı kararlarında netlik kazanırken, pay ve pay sahibi grupları ile azlık temsilcisinin niteliğinin ortaya konulması da önemli bir sorun oluşturacaktır. Böylece bugüne kadar öğretide tartışılmamış olan temsilcinin niteliği de ele alınacaktır. Bu hükmün uygulanabilmesi için hem azlığın hem de belirli pay sahipleri gruplarının belirlenebilir ve tanınabilir bir şekilde tanımlanması, yani bir anlamda diğer pay sahiplerinden ayrılabilir olmaları gerekmektedir. Belirli pay sahipleri grupları, meslekler ve işletme konuları gibi ölçütlerle kolaylıkla belirlenebilirler. Önemli olan, azlığın belirlenebilir olmasıdır. Bunun için, somut olayın özelliklerinin ortaya çıkarabileceği istisnalar bir yana, yüzdelerin anılması yeterli olmayabilir. Bunun yerine pay senedi numaraları ve sayıları ayırt edilebilirlik yönünden daha iyi bir ölçüttür. Azlığın iyi tanımlanmaması imtiyazların korunmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasını güçleştirebilir. Pay sahibi grupları arasında yan sanayi mensupları, bayiler vs. yer alabilir. Temsil edilme hakkı, bazı kurul üyelerinin belirli pay sahibi grupları arasından seçilmeleri veya bağlayıcı aday önerme hakkı tanınması şeklinde de öngörülebilir.” (Bu konuda bkz. TTK m.360, Gerekçesi) ↩︎
“Yönetim kurulu, yönetim haklarıyla temsil yetkilerini muhakkak kendisinin kullanmasının zorunlu olmadığı; gereğinde bir gözetim organı olarak çalışabilen bir organdır. Tasarıda yönetim kurulunun hemen hemen üyelerinin tümünün, yürütme yetkisini haiz olmayan (non-executive) üye konumuna geçebildiği esnek bir rejim benimsenmiştir. Bu madde, yönetimin, bazı yönetim kurulu üyelerine ve/veya üçüncü kişilere devir (delege) edilmesini düzenlemektedir. Yönetimin bu anlamda devri, organsal işlevin devridir. Ancak, bu madde mülga 6762 sayılı Kanun m.319/2’den bazı noktalarda farklıdır:
1) TTK yönetim hakkı ile temsili yetkisini birbirinden ayırmıştır.
2) Devir esas sözleşmesel dayanağı gerektirir ve ancak yönetim kurulu tarafından kabul edilen bir teşkilat yönetmeliği ile yapılır.
3) Korunmaya değer menfaatlerini ikna edici bir şekilde ortaya koyan alacaklılar bu yönetmelik hakkında bilgilendirilir.
4) Hüküm ile yönetim kurulu yanında ondan tamamen bağımsız, “yönetim” diye adlandırılan bir organ yaratılmamış, yönetim kurulu ile “yönetim” arasında kesin bir ayrım bulunduğu anlayışı reddedilmiş, sadece şirketin işletme konusunun elde edilebilmesi için gerekli tüm kararların alınması hakkının, yani bir iç ilişki hakkı olan yönetimin (gestion, Geschäftsführung, management) kısmen veya tamamen devrine imkân verilmiştir.
Devir, kural olarak temsil yetkisinin devrini içermez. Bunun için temsil yetkisinin veya aynı işlemde açıkça belirtilmek suretiyle devri gerekir. Böylece bu hükümlerde yer alan düzen, yönetimin tek kurullu (monist) rejime göre şekillenmesine veya Almanya’da uygulanan iki organlı (dualist) anlayış uyarınca oluşturulmasına olanak vermektedir. Bu düzen yönetim kurulu üyelerini, Amerika Birleşik Devletleri'nde uygulanan, yönetim hakkını haiz olan (intern, executive) ve olmayan (exter, non-executive) üyeler ayrımına tâbi tutmaya da elverişlidir. Hatta Fransa'da geçerli "Président Directeur Général" sisteminin uygulanmasına da müsaittir. Böylelikle şirketler topluluğunun gereksinim duyduğu yönetim şekli için esneklik de sağlanmış olmaktadır. Devir organsal işlevleri içerdiğinden sorumluluk yönünden önemli sonuçlar doğurur. Yönetimin devri için esas sözleşmede hüküm bulunması olmazsa olmazdır (conditio sine qua non), bu hususta genel kurul kararı yeterli değildir.
Diğer bir conditio sine qua non da, devrin, bir örgüt yönetmeliği ile yapılmasıdır. Yönetmelik üretim öncesini, üretimi, pazarlamayı, muhasebenin yapısını, işleyişini, görev tanımlarıyla şemasını içerir; “yönetimi” bir bütün halinde düzenler. Yönetmelikte örgüt şemasının verilmesi yeterli değildir; karar ve atama yetkileri ile işletmenin teknik, ticarî ve hukukî açıdan yönetimine ilişkin esasları da içermelidir. Bu tasarruf murahhasların yetki alanlarının da açıkça belirlenmesinde önem kazanır. Örgütlenme yönetmeliğinin tescil ve ilânı gerekli değildir. Ancak korunmaya değer menfaatlerini ikna edici bir surette ortaya koyan pay sahipleri ile alacaklılara yazılı olarak bilgi verilir. Hüküm örgüt yönetmeliğinin kimin tarafından karara bağlanacağına ilişkin bir açıklığı içermemektedir. Bu yönetmeliği genel kurul veya yönetim kurulu onaylayabilir. Bu onay hiçbir organ açısından o organa özgülenmiş ve devredilemeyecek bir yetki taşımaz. Devir, esas sözleşmede açıkça öngörüldüğüne göre devir yönetmeliği bakımından gerekli esas sözleşmesel dayanak sağlanmış demektir. Önemli olan devirdir. Bu da esas sözleşmede öngörülen bir hükümle, “meşruiyet” temelini kazanmış olmaktadır. Teşkilât yönetmeliği bu devri uygulamaya ilişkin hükümlerini göstermesi bakımından önemlidir. Kaynak İsviçre hukukunda bu yetkiyi çoğu kez yönetim kurulu kullanmaktadır.
Yönetmelik hakkında bilgi verilmesi konusunda kanun pay sahipleriyle alacaklılar arasında bir fark yapmıştır. Pay sahiplerinin bu hususta “korunmaya değer menfaat”leri bulunduğuna ilişkin güçlü bir karine vardır. Alacaklılarda böyle bir karine mevcut değildir. Bu sebeple, yönetim örgütü hakkında pay sahipleri bilgilendirilmelidir. Alacaklılar ise korunmaya değer menfaatleri bulunduğunu ikna edici bir şekilde ortaya koyarlarsa bilgilendirilirler. Menfaatin, istenen konu ve olgu ile ilgisi de göz önüne alınmalıdır. Sorumluluk davalarında ve iflâsta pay sahipleri ile alacaklıların menfaati somutlaşır. Bilgi verme yükümü yönetmeliğin bir kopyasının verilmesini zorunlu kılmaz. Ayrıca haklı sebeplerin varlığında (meselâ, bir alacaklının açtığı bir davada bu yönetmelikten bir rakibin yararlanması olasılığının bulunması gibi) talebin reddedilmesi de mümkündür. Yönetim kurulunun devir ve yönetmeliğini hazırlamaya ilişkin yetkisinin, bir esas sözleşme hükmü ile genel kurulun onayına bağlanıp bağlanamayacağı sorunu bir içtihat sorunudur.
Devredilmediği takdirde yönetim, yönetim kurulunca kurul olarak yerine getirilir.” (Bu konuda bkz. TTK m.367, Gerekçesi) ↩︎Bu konuda ayrıca bkz. “90. Kurumsal yönetim ilkelerinin tartışmaya açtığı öneriler şunlardır:
a) Yönetim organının, daha dar ifade ile yönetim kurulunun üyeleri kendi içinde iki kısma ayrılmalıdır. Birinci grupta, yürütme yani karar alıp yürütme yetkisini haiz yönetim kurulu üyeleri (executive üyeler), ikinci grupta ise, bu yetkileri haiz olmayıp, birinci gruba giren üyeleri gözetim ve denetim altında tutan (non-executive) üyeler bulunmalıdır. Bu iki sınıf üyenin yetkileri, şirket bilgi ve belgelerine ulaşabilme hakları ve şirketi bağlayıcı karar alabilme konumları farklı olduğu için hukukî, cezaî ve malî sorumlulukları da farklı olmalıdır.
b) Risklerin erken teşhisi ve yönetimi komitesi yanında, denetim komitesi ve atamalar komitesi kurulmalı ve bu komiteler yürütme yetikisini haiz olmayan üyelere bağlı çalışmalıdır.
c) Yönetim kurulunun görevlerinin hesap verilebilirlik bağlamında ve şirketin aczi halinde güçlendirilmesi gerekir.
d) Paysahipliği haklarının, özellikle yapısal değişikliklerde ve önemli kararlarda etkinlikleri artırılmalıdır.
e) Yönetim kurulu üyelerinin ücret ve diğer malî hakları denetim altına alınmalıdır.
f) Finansal tablolar uzman, bağımsız ve tarafsız denetçilerce, uluslararası standartlara göre denetlenmelidir. Bu öneriler sadece ulusal kurumsal yönetim kodekslerinde yer almamakta, kanunlara da etki yapmaktadır.”
[Bu konuda bkz. Türk Ticaret Kanunu, Genel Gerekçe; (E) Dünya’da ve Özellikle Avrupa’da Ticaret Hukukunu Etkileyen Öğretiler ve Raporlar)/(I. Kurumsal Yönetim)] ↩︎Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Sıtkı Anlam ALTAY, ‘Şirketin merkezine doğru yolculuk: CEO’ https://www2.deloitte.com/content/dam/Deloitte/tr/Documents/risk/sirketin-merkezine-dogru-yolculuk-CEO.pdf erişim tarihi 24 Eylül 2020 ↩︎
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Yunus DEMİREL, ‘Yönetim Kurulu Yapısının Şirketle Getirdiği Fırsat ve Tehditler: EBAY Örneği, https://cdn.istanbul.edu.tr/file/1CD58DF90A/20562045AABD405FB7476256E4664BF2?doi= erişim tarihi 24 Eylül 2020 ↩︎
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Aslı E. GÜRBÜZ USLUEL, ‘İcra Kurulu’, TBB Dergisi 142(2019) s.376 vd. ↩︎
Bkz. Temel AKSOY, ‘CEO’nun Görevi Nedir?’ https://www.temelaksoy.com/ceonun-gorevi-nedir/ erişim tarihi 24 Eylül 2020 ↩︎
Bu konuda bkz. ‘Organizasyonlarda Unvan Konusu’, http://karenstitusu.net/tr/makaleler/organizasyonlarda-unvan-konusu/63 erişim tarihi 24 Eylül 2020; Ayşegül ÖZDOĞAN YILMAZ, Halka Açık Anonim Ortaklıklarda Yöneticilerin Mali Hakları (2009), Ankara Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi ↩︎
Kaynakça
Makaleler
Aslı E. GÜRBÜZ USLUEL, ‘İcra Kurulu’, TBB Dergisi 142(2019) 357-382
Sıtkı Anlam ALTAY, ‘Şirketin merkezine doğru yolculuk: CEO’, https://www2.deloitte.com/content/dam/Deloitte/tr/Documents/risk/sirketin-merkezine-dogru-yolculuk-CEO.pdf, erişim tarihi 24 Eylül 2020
‘Organizasyonlarda Unvan Konusu’, http://karenstitusu.net/tr/makaleler/organizasyonlarda-unvan-konusu/63, erişim tarihi 24 Eylül 2020
Yunus DEMİREL, ‘Yönetim Kurulu Yapısının Şirketle Getirdiği Fırsat ve Tehditler: EBAY Örneği, https://cdn.istanbul.edu.tr/file/1CD58DF90A/20562045AABD405FB7476256E4664BF2?doi=, erişim tarihi 24 Eylül 2020
Tezler
Ayşegül ÖZDOĞAN YILMAZ, Halka Açık Anonim Ortaklıklarda Yöneticilerin Mali Hakları (2009), Ankara Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi
Mevzuat
Türk Ticaret Kanunu, Kanun Numarası: 6102, Kabul Tarihi: 13.01.2011, RG 14.02.2011/27846
Türk Ticaret Kanunu, Genel Gerekçe ve Madde Gerekçeleri
Kurumsal Yönetim Tebliği (II-17.1 sayılı), RG 03.01.2014/28871