I. Genel Olarak
Alacağın, üçüncü kişinin malvarlığı üzerinde rehin kurularak teminat altına alınmış olması halinde konkordatodaki hukuki statüsü hakkında doktrin ve yargısal içtihat bugüne kadar birlik içinde idi. Ancak İİK’nın 7101 sayılı Kanun’la değişik konkordato hükümlerinin yürürlüğe girmesi ve konkordatonun yaygın şekilde uygulanmaya başlaması üzerine bu konudaki görüş birliğinin bozulduğu tespit edilmiş ve alacağı temin eden rehinli mal üçüncü kişiye ait olsa da bu alacağın konkordato kapsamında da rehinli alacak kabul edilmesi gerektiği fikri ortaya çıkmıştır. Peşinen belirtmek gerekir ki bu görüş azınlıkta kalan bir görüştür.
Bu görüşlerden bir kısmı, alacağın rehinle temin edilmiş olması halinde rehinli malın şahsi borçluya yahut üçüncü kişiye ait olmasına göre konkordato kapsamında rehinli yahut adi alacak sayılması şeklindeki ayrımının 7101 sayılı Kanun öncesindeki dönemde geçerli olabilecek bir sonuç olduğunu savunmaktadır.
Doktrinde İİK m.23’ün bir tanım maddesi olduğu ve bu maddenin İİK kapsamındaki bütün rehinleri kapsadığı, rehinli malın üçüncü kişiye ait olması bakımından bir ayrım yapılmadığı; İİK m.308/h ve m.295 hükümlerinde de rehinli malın kime ait olduğuna bakılmaksınız her rehinli alacağın kapsam dahilinde olduğu savunulmaktadır. Ayrıca Kanun’da bir alacağın rehinli alacak sayılması için şahsi borçlunu malı üzerinde rehin kurulmuş olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı da ileri sürülmektedir. 7101 sayılı Kanun’dan önce, rehinli malın maliki üçüncü kişinin rücu hakkını korumasının düşünülebileceği ancak halihazırdaki yeni konkordato hükümlerinde konkordatoya tabi alacaklar için teminat şartı bulunmadığından rücu hakkının korunmasından da bahsedilemeyeceği ve m.308/h ile rehinli alacaklar için ayrı bir düzenleme ve ayrı bir nisap getirildiği, rehinli mal kime ait olursa olsun alacağın m.308/h hükmüne tabi olacağı, zira hükümde buna ilişkin bir ayrımın bulunmadığı ifade edilmiştir.[1]
İİK m.295 hükmünün, rehinli malın maliki konusunda bir ayrım yapmaksızın rehinli alacaklar için konkordato mühletinin sonuçlarını düzenlediği ve buna göre rehinli alacaklar için takip yapılmasının mümkün ancak satış yapılmasının mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Bu doğrultuda, İİK’da 2003 yılında 4949 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce malın üçüncü kişiye ait olması durumunda, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabileceğinden, sonradan rehinli malın malikinin rücu hakkından bahsedilebileceği ancak 2003 yılında Kanun’da yapılan değişiklikle mal üçüncü kişiye ait olsa dahi rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip neticesinde rehinli malın satılamayacağının düzenlendiği ve bu sebeple de artık üçüncü kişinin rücu hakkının doğmayacağı görüşü ortaya çıkmıştır[2].
Bu çalışmada, üçüncü kişinin malvarlığı ile teminat altına alınmış alacakların konkordatodaki hukuki statüsü, İİK sistematiği, bugüne kadarki görüş birliğinin temelleri ve mehaz İsviçre hukukundaki duruma göre değerlendirilecektir.
Konuyu belli başlıklar altında incelemek gerekmektedir:
-
Öncelikle konkordatoya tabi alacakları düzenleyen m. 308/c hükmüne göre üçüncü kişinin malvarlığı üzerindeki rehinle temin edilmiş alacakların durumunun tespiti;
-
İİK m. 303 hükmüne göre borçtan birlikte sorumlu olanlar kapsamında rehin veren üçüncü kişinin durumunun tespiti;
-
İİK m. 298 hükmü çerçevesinde üçüncü kişiye ait rehinli malların borçlunu mevcudu kapsamında deftere kaydedilip edilmeyeceği ve kıymet takdirinin yapılıp yapılmayacağı;
-
Üçüncü kişi rehninin m. 295 çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve satışının yapılıp yapılamayacağı.
II. Konkordatoya Tabi Alacak ve Üçüncü Kişi Rehniyle Temin Edilen Alacaklar
İİK m. 308/c uyarıca, bağlayıcı hale gelen konkordato, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir. Aynı hükmün üçüncü fıkrası uyarınca, 206’ncı maddenin birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar, rehinli alacakların rehnin kıymetini karşılayan miktardaki alacakları ve 6183 sayılı Kanun kapsamındaki amme alacakları hakkında bu maddenin ikinci fıkrası hükmü uygulanmayacaktır, yani bu alacaklar için konkordato bağlayıcı değildir.
Türk doktrininde son döneme kadar da ittifakla, şu anda da ağırlıklı olarak kabul edilen görüş, konkordatoda, ancak borçlunun mülkiyetindeki mallarla teminat altına alınmış olanların rehinli alacak olarak edilebileceği, üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilenlerin ise konkordato anlamında adi alacak olduğu yönündedir[3].
Konuyla ilgili Yargıtay kararlarının da bu konuda yeknesak olduğu tespit edilebilmektedir[4]. Yargıtay içtihadı, üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilmiş olan alacakların adi alacak olduğu ve konkordato nisabına dahil edileceği yönündedir. Ayrıca 7101 sayılı Kanun’dan sonraki bölge adliye mahkemesi kararlarının da bu yönde olduğu görülmektedir[5].
Ezcümle doktrin ve yargısal içtihattaki yerleşik bu anlayışa göre konkordato kapsamında “rehinli” alacaklı, borçlunun malvarlığı üzerindeki rehinle alacağı teminat altına kimsedir[6].
Üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilmiş alacağın üçüncü kişi tarafından ödenmesi halinde, malik üçüncü kişi rücu hakkını kullanarak konkordato alacaklısı olabilecektir.
Yargıtay[7] rehinli malın maliki üçüncü kişilerin rücu hakkından feragat beyanları ile konkordato nisabı dışında bırakılmalarını da engellemiştir. Yüksek Mahkemeye göre üçüncü kişinin rücu hakkından feragati, alacağı bu üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilen alacaklının hem adi alacaklı olarak konkordato (şahsi) borçlusuna hem de rehni veren bu üçüncü kişiye başvurma hakkını bertaraf etmeyeceğinden söz konusu alacağın adi alacak niteliğini değiştirmeyecektir. Üçüncü kişinin feragat beyanı alacaklı için bağlayıcı değildir ve şahsi borçluya başvurarak konkordato alacaklısı olma hakkını elinden almaz[8].
Yargıtay[9] borçlu şirketin borcunu temin eden rehnin şirket ortaklarına ya da şirketler grubunun başka üyelerin ait olmasının da bu durumu değiştirmeyeceğini yani bu durumda rehinli malın konkordato borçlusuna ait kabul edilemeyeceğini ve üçüncü kişi rehninin bulunduğunu; alacaklının, rehinleri paraya çevirip, alacağını tahsil etmesi halinde, üçüncü kişinin kendisinden bu suretle tahsil olunan miktar için asıl borçluya rücu hakkı olduğunu kabul etmiştir.
Bu çerçevede rehinli malın borçluya ait olması halinde konkordato anlamında bir rehinli alacak mevcut olacaktır. Alacağı temin eden rehinli malın (borcu şahsen de üstlenmiş olan) konkordato borçlusu dışında üçüncü bir kişiye ait olması durumunda bu “rehinli” alacaklının alacağının tamamı konkordato kapsamında “adi” alacak olarak kabul edilerek nisaba dahil edilecek ve (şahsi) borçlunun projesiyle bağlı yani konkordatoya tabi olacaktır. Ancak söz konusu alacağın konkordatoda adi alacak olması aynı zamanda “rehinli” alacaklı sıfatıyla rehin konusu malın maliki üçüncü kişiye karşı rehni paraya çevirmek hakkını ortadan kaldırmaz, zira bu alacak konkordatoda adi alacak olsa da rehin hakkı hala mevcuttur. Şu hâlde, rehinli malın maliki üçüncü kişinin durumunun İİK m. 303 hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Doktrinde azınlıkta kalan görüş[10], üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilmiş olan alacakların da rehinli alacak olduğu ve konkordato nisabında dikkate alınmaması gerektiği yönündedir. Aşağıda “Değerlendirme” başlığı altında bu görüş ele alınacaktır.
III. İsviçre İİK m.310 Uyarınca Konkordatodan Etkilenen Alacaklar ve Üçüncü Kişinin Rehninin Durumu
İsv. İİK m. 310, konkordatodan etkilenen alacaklara ilişkindir. Üçüncü kişilerin malları üzerinde rehin tesisiyle temin edilmiş alacaklılar, üçüncü sıradan adi alacaklı olarak muamele görürler, yani üçüncü kişinin malı üzerindeki rehnin sağlamış olduğu teminatın mevcudiyetine rağmen (borçlunun şahsen sorumlu olduğu) alacağın tamamı bakımından konkordato şartlarına tabi olurlar (bkz. İflas Memurunun Görevleri Hakkında Tüzük m. 61). Üçüncü kişinin verdiği rehin kural olarak, alacağı üçüncü kişinin rehniyle temin edilmiş olan alacaklının alacağının konkordato projesindeki tenzil edilmiş ödeme nispetinde karşılanmayan kısmı bakımından ve alacaklının haklarını borçtan birlikte sorumlu olanlara karşı İİK m. 303 uyarınca muhafaza etmesi kaydıyla, konkordato süreci dışında, rehin konusu malın maliki üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir[11].
Üçüncü kişinin malıyla teminat altına alınan rehinli alacaklar, iflasta olduğu gibi teminatsız (adi) alacaklı sayılır. Üçüncü kişinin malı üzerinde kurulmuş rehne rağmen bu alacağın tamamı konkordatoya tabidir. Üçüncü kişinin malı üzerinde rehinle temin edilmiş alacağın alacaklısı, konkordatoya muvafakat etmediği ve bu çerçevede m. 303 uyarınca birlikte borçluya karşı haklarını muhafaza ettiği sürece konkordato haricinde bu üçüncü kişinin malı üzerindeki teminatını kullanabilir[12].
İflasta, üçüncü kişinin borçlunun (müflisin) borcu için vermiş olduğu rehinli malı masaya dahil değildir. Zira bu mal borçluya ait değildir. Bu nedenle KOV (İflas Memurunun Görevleri Hakkında Tüzük) m.61’de açık bir düzenleme yapılmıştır. İflas Memurunun Görevleri Hakkında Tüzük (13 Temmuz 1911) madde 61:
Üçüncü Kişinin Mallarının Rehniyle Teminat Altına Alınmış Alacaklar
“1. Tamamen veya kısmen, üçüncü kişinin mülkiyetinde olan şeylerin rehniyle teminat altına alınmış alacaklar, rehne bakılmaksızın, ancak bu zikredilmek kaydıyla, meblağlarının tamamı bakımından adi alacak sayılır.
2) Eğer rehnin paraya çevrilmesi garame payının alacaklıya ödenmesinden önce vukuu bulursa, rehinli malın maliki, yürürlükteki maddi hukukun rehinden kurtarma halinde alacaklının yerine kaim olmasını öngördüğü takdirde ve ölçüde, alacaklı yerine garame payına hak kazınır. Halefiyet üzerinde uyuşmazlık varsa garame payı depo edilir.”
İsviçre içtihadı ve öğretisine göre bundan çıkan bir diğer sonuç da üçüncü kişinin malı üzerinde kurulan rehinle temin edilmiş alacaklar için, malın maliki üçüncü kişiye ve şahsi borçluya karşı (masaya değil), iflasa bakılmaksızın, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilmesi ve daha önce başlamış takibe devam edilebilmesidir. Borçtan şahsen sorumlu olan borçlunun iflası ile üçüncü kişi malike karşı borç muaccel hale gelmez. Yani üçüncü kişiye karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabilmesi için alacağın muacceliyeti gerekir, iflasın açılmasıyla bütün alacakların muaccel hale gelmesi söz konusu üçüncü kişi için geçerli değildir. Bu sonuç konkordatoya uyarlandığında ise alacaklının şahsi borçlusunun konkordatosuna adi alacak olarak kaydı için borcun muaccel olması beklenmez, zira konkordato, konkordato başvuru tarihinden önce muaccel olan değil doğan alacaklar için mecburidir. Ancak bu alacaklının üçüncü kişi malike karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilmesi için alacağın muaccel olması beklenecektir.
Yukarıdaki izahat, borçlunun rehin konusunda birlikte ya da iştirak halinde malik olması durumunda dahi geçerlidir.
İsviçre Ferderal Mahkemesi kararları uyarınca, iflasta geçerli olan bu esaslar ve KOV m.61, konkordato bakımından da geçerlidir. Alacağı üçüncü kişinin malvarlığı üzerindeki rehinle temin edilmiş olan alacaklı şahsi borçlunun konkordatosunda (adi alacaklı olarak) bütün alacağı için oy hakkına sahiptir[13].
İsviçre öğretisinde İsv. İİK’nın, konkordato mühletinin alacaklılar bakımından sonuçlarına ilişkin 297. maddesindeki, mühletin alacaklara faiz işlemesini durdurmasına ilişkin hükmün üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilen alacaklar için de geçerli olduğu kabul edilmekte, zira bunların KOV m.61’in kıyasen uygulanması sebebiyle adi alacak olduğu belirtilmektedir[14].
IV. İİK m.303 ve İsv.İİK m.303, Konkordatoya Kabul Oyu Veren ve Vermeyen Alacaklının Birlikte Borçlulara Karşı Haklarına İlişkindir
İİK m. 303 şu şekildedir:
“Konkordatoya muvafakat etmeyen alacaklı borçtan birlikte sorumlu olanlara karşı bütün haklarını muhafaza eder. Konkordatoya muvafakat eden alacaklı da kendi haklarını, borçtan birlikte sorumlu olan kişilere ödeme mukabilinde devir teklif etmek ve onlara toplantıların günü ile yerini en az on gün önce haber vermek şartıyla bu hükümden yararlanır.
Alacaklı müracaat hakkına halel gelmeksizin borçtan birlikte sorumlu olan kişilere konkordato müzakerelerine katılma yetkisini verebilir ve onların kararını kabul taahhüdünde bulunabilir.”
Borçtan birlikte sorumlu olanlar, özel bir hukuki ilişki sebebiyle konkordato borçlusu ile birlikte müteselsil sorumlu olanlar, rehinli malın maliki üçüncü kişi veya kefil yahut garanti veren ile özel bir hukuki ilişki sebebiyle borca taraf olanlardır[15]. Bu kişiler, kendilerine karşı bir talebin ileri sürülmesi halinde, 303. maddeye dayanarak konkordatoda alacak talep edebilirler.
Alacaklının 303. maddedeki imkândan faydalanabilmesi, kural olarak, konkordatoya kayıt yaptırmış olmasına bağlıdır. Konkordatoya kayıt yaptırmayan alacaklı, birlikte borçlulara karşı, ancak onların konkordato borçlusuna rücu hakkının olmadığı durumlarda tüm haklarını muhafaza eder.
İİK m. 303’te (ve İsv. İİK m. 303) borçtan birlikte sorumlu olanlara karşı hakları belirlenirken, “konkordatoya muvafakat eden ve muvafakat etmeyen alacaklı” ifadeleri kullanılmıştır. Rehinli malın maliki üçüncü kişi de borçtan birlikte sorumlu olanlar arasında olduğuna ve bu alacağın alacaklısının konkordatoya muvafakat edip etmemesine bir sonuç bağlandığına göre, alacak üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edildiğinde bu alacağın konkordatoda adi alacak olarak tamamen oy hakkına sahip olduğu bu maddenin lafzı ve amacı ile de tespit edilmektedir. TBK’nın rücu hakkına ilişkin hükümleri[16] doğrultusunda, alacağı rehinle temin edilmiş olan alacaklının, rehinli malın maliki üçüncü kişiye karşı müracaat hakkını koruyabilmesi için m.303’teki şartları yerine getirmiş olması da zorunludur[17].
Alacağı üçüncü kişi rehniyle temin edilmiş alacaklının da konkordatoya süresinde kayıt yaptırmış olmak şartıyla rehin veren üçüncü kişiye karşı müracaat hakkını koruyabilecektir[18]. Buna mukabil söz konusu alacaklının konkordatoya süresinde kayıt yaptırmaması rehinli malın malikine başvuru hakkını da ortadan kaldıracaktır; zira alacaklı konkordatoya kayıt yaptırmazsa rehinli malın malikinin konkordato borçlusuna başvurarak rücu alacağını elde etme imkanını güçleştirmiş olacaktır[19].
Rehinli malın maliki üçüncü kişinin rücu hakkı ise sadece mühlet içinde rehinli malın satılması ile de ortaya çıkmaz. Her durumda TMK m. 884[20] uygulanabilecektir. Bu halde de borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli malın malikinin borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek rehnin kaldırılmasını istemesi ve alacaklının yerine geçmesi mümkündür. Görüldüğü gibi TMK sistemi bir başkasının borcu için rehin vermeyi kabul etmiştir (TMK m.881[21]) ancak bu halde, elbette, rehinli malın maliki borçtan şahsen sorumlu tutulamayacak, yalnızca ve en fazla rehinli malın bedeli kadar sorumluluğu olacaktır.
V. İİK m. 298 ve Üçüncü Kişinin Rehinli Malının Bu Kapsamdaki Statüsü
İİK m. 298/I, “Komiser, görevlendirilmesini müteakip borçlunun mevcudunun bir defterini yapar ve malların kıymetlerini takdir eder.” hükmünü içerir. Buna göre, kıymeti komiserce takdir edilecek olan mallar, mülkiyeti borçluya ait olanlardır. Kıymet takdiri yalnızca mülkiyeti borçluya ait olan malları kapsar ve buna rehinli mallar da dahildir. Şu hâlde, borçlunun borcunu temin eden ancak üçüncü kişinin mülkiyetindeki malların kıymet takdiri de bu madde kapsamı dışındadır. Şu hâlde, rehinle temin edilen alacağın ne kadarının teminatsız kalacağının tespiti mümkün olmayacaktır. Alacaklı bu halde hangi miktar için rehinli, hangi miktar için adi alacaklı olacağını da tespit edemeyecektir. Bu sorun ancak alacaklının konkordatoya alacağın tamamı için adi alacaklı olarak katılması suretiyle çözülebilecektir. Nitekim Kanun’un sistematiği ve amacı da bu sonucu her yönden destekler. Borçlu borçtan “şahsen”, rehinli malın maliki ise rehinli malın değeri nispetinde sorumlu olduğuna göre alacaklının alacağının tamamı için yazılarak konkordato tasdik edilirse proje kapsamında alacağını alması yahut m. 303 şartları çerçevesinde hareket etmesi mümkün olabilecektir. Bu halde üçüncü kişinin malvarlığındaki rehinli malın m.295 kapsamına girip girmediğinden bağımsız olarak malın maliki üçüncü şahsın rücu hakkı doğabilecektir. Zira rehinli malın konkordatonun tasdikinden önce ya da sonra satılması rücu hakkını ortadan kaldırmaz. Ve bu hak da konkordatoya dahildir. Alacağı üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilmiş olan alacaklının adi alacaklı olarak nisapta yer almayacağı ve konkordatoya dahil olmayacağının kabulü halinde, rücu hakkı olan üçüncü kişinin konkordatonun tasdikinden sonra, borçluya ait başvurabileceği bir malvarlığı kalmayabilir. Bu varsayımda söz konusu alacaklının, konkordatoda nisaba katılmaması ve konkordatoya dahil olmaması sebebiyle, eğer tasdikten sonra şahsi borçluya ait, proje kapsamı dışında kalan bir malvarlığı kalmaz ise bu alacaklı üçüncü kişinin rehinli malının satışı neticesinde elde edeceği bedelle yetinmek durumunda kalacaktır[22].
İİK m. 305/I uyarınca konkordato projesinde teklif edilen tutarın kaynaklarla orantılı olması konkordatonun tasdiki şartlarından biridir. Bu sebeple borçlunun mevcudunun tespiti ve kıymetinin takdiri, söz konusu tasdik şartının tahkiki için zorunlu olan ve mühlet içinde ilk yapılması gereken işlerdendir. Komiser rehinli malların kıymetinin takdirine ilişkin kararını alacaklıların incelemesine hazır bulundurur; kıymet takdiri kararı alacaklılar toplantısından önce yazılı olarak rehinli alacaklılara ve borçluya bildirilir. Ancak komiserin tespitini yapacağı ve kıymetini takdir edeceği mallar elbette borçluya ait olanlardır. Rehinli mallar içinde bu esas geçerlidir. Komiser borçluya ait rehinli malların defterini tutacak ve kıymetini takdir edecek, işte bu borçluya ait mallarla teminat altına alınan rehinli alacaklılara da bu rehinli malların kıymet takdirine ilişkin kararını bildirecektir. Şu hâlde alacak üçüncü kişinin malı ile rehnedilmişse bu malın tespiti ve kıymetinin takdiri de söz konusu değildir.
VI. İİK m. 295 Kapsamında Rehinli Alacak
Konkordato borçlusunun borcu için üçüncü kişi tarafından rehin verilmiş̧ ise rehin konusu malın konkordato mühleti içinde satılıp satılamayacağı konusunda bir karar verebilmek için öncelikle m. 295’in süje bakımından kapsamını tespit etmek gerekir. Bir başka ifadeyle, maddedeki “rehinle temin edilmiş̧ alacaklar” ifadesinin üçüncü kişinin malı üzerindeki rehni de kapsayıp kapsamadığı değerlendirilmelidir.
İİK m. 295’in gerekçesinde bu konuda bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak gerekçenin son cümlesi şu şekildedir: “Ayrıca tasarıyla rehinli alacaklılara konkordato teklifinde bulunulabilmesi imkânı getirilmekte ve ilgili hükümler sevk edilmektedir.” Rehinli alacaklılara konkordato teklifinde bulanabilecek kişi ancak konkordato borçlusu olduğundan maddenin sadece konkordato borçlusu için kaleme alındığı düşünülebilir. Ancak yine de gerekçeden rehinli malın üçüncü kişiye ait olmasının madde kapsamında mütalaa edilip edilmeyeceğine dair bir yorum yapmak pek mümkün görünmemektedir.
İİK m. 295’in 7101 sayılı Kanun’la değişik halinde rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılmasının mümkün olduğu ancak satışın yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, konkordatodaki rehinli alacak statüsü ve rehinli alacaklı sıfatıdır. Hükümde rehinli alacak ve rehinli alacaklı hususunda bir açıklama ve bir sınırlama bulunmamakla birlikte, aynı iflasta olduğu gibi konkordatoda da rehinli alacağın niteliği konusunda bir tartışma olmadığından m. 295’te de bu açıklığa yer verilmemiş olduğunun kabulü gerekir. Zira örneğin m.b185 “Rehinli mallar ve üretime yönelik yerler” başlığı altında üzerinde rehin hakkı bulunan malların iflas masasına gireceğini düzenlemektedir[23]. Madde metni iflas masasına girecek rehinli mallarda bir ayrım yapmadığı için üçüncü kişiye ait rehinli malların da iflas masasına girebileceği sonuca varmak mümkün değildir. İşte bu sebeple de nasıl ki iflas masasına üçünü kişiye ait rehinli mallar girmeyecekse konkordato hükümlerinde de rehinli mallar kavramına konkordato borçlusuna ait olmayan rehinli malların da girdiği kabul edilemez. Hükmün rehin kavramında lafzen bir açıklık getirmemiş olması tarihçesinden ve gayesinden uzak yorumlanmasına imkân vermez[24]. Alacağı konkordato borçlusunun malı üzerindeki rehinle temin edilmiş alacaklıların “konkordatodaki kaderi” özel olarak düzenlenmiştir[25]. Buna mukabil alacağı üçüncü kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilmiş alacaklı “konkordato dışında” rehin alacaklısı iken, konkordatoda adi alacaklı sıfatını taşır. Ancak bu hal, rehinli malın maliki üçüncü kişiye karşı, konkordatoyla bağlı olmaksızın, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmasına engel değildir. Zira konkordato kapsamında rehinli alacak statüsünde olmaması söz konusu alacağın TMK ve İİK’nın rehnin paraya çevrilmesi hükümleri kapsamında rehinli alacak olma sıfatını ortadan kaldırmaz.
Kanaatimizce m. 295, münhasıran konkordato borçlusu için düzenlenmiş bir hükümdür. O halde, üçüncü kişiye ait rehinli malın satılmasında kanuni bir engel bulunmadığını kabul etmek gerekir. Aynı sonuca, konkordatonun genel felsefesi ile de varılabilecektir. Mühlet içindeki takip yasağı ve buna rağmen rehinli alacaklıların takip başlatmasına yahut başlatmış oldukları takibe devam etmesinin mümkün olması ancak muhafaza tedbirleri alınması ile satışının yasaklanması, konkordato borçlusunun malvarlığını korumayı hedefler. Aksi halde konkordato sürecinde borçlunun ticari hayatı için önem arz eden bir malın elinden çıkması, borçlunun ticari faaliyetini olumsuz etkileyebilir. Kaldı ki rehin konusu mallar genellikle taşınmaz veya fabrikadaki makinalar olmaktadır. Böylelikle borçlunun malvarlığındaki rehinli mallar hakkında başlatılan yahut daha önce başlatılmış olan takipler için sınırlamaya gidilmesi daha elzemdir.
Kanun koyucu konkordato borçlusu ile rehin alacaklısı arasında dengeyi sağlayarak takip başlatılmasını yahut başlatılan takiplere devam edilmesini mümkün kılmış ancak muhafaza tedbirleri alınması ile rehinli malın satışının gerçekleştirilemeyeceğini kabul etmiştir. Bu halde, söz konusu gerekçeler dairesinde, rehinli malın üçüncü kişiye ait olması halinde muhafaza tedbirleri alınması ile rehinli malın satışının gerçekleştirilmesinde bir sakınca görmemek gerekir. Çünkü konkordatonun üçüncü kişinin malvarlığını korumak gibi bir amacı yoktur[26]. Rehinli mal konkordato borçlusunun malvarlığında değildir. Ayrıca, üçüncü kişiye ait rehinli malın satılması konkordato borçlusunun pasifini de arttırmayacaktır. Sonuç itibariyle rehin konusu malın konkordato borçlusuna ait olması halinde m. 295 ile öngörülen sınırlamaların, (rehinli malın maliki) üçüncü kişi için de geçerli olmasını gerektirecek bir sebep bulunmamaktadır[27]. Ayrıca, eğer üçüncü kişiye ait rehinli mal satılırsa şahsi borçlu ile üçüncü kişi arasındaki ilişki kapsamında rücu hakkı doğabilecektir[28].
Yargıtayın iflas erteleme döneminde mecburi takip arkadaşlığı sebebiyle üçüncü kişiye ait rehinli malın satışının yapılamayacağı gerekçesi kanaatimizce isabetli olmadığından mezkûr görüş, mülga m. 179/b ile benzer durumu öngören m. 295 için kabul edilmemelidir. Öncelikle, rehin konusu üçüncü kişinin malının satılıp satılamayacağına karar verilmesi, konkordato hükümleri ve felsefesi dairesinde değerlendirilmelidir. Çünkü, bu çerçevede yapılacak bir değerlendirme ile probleme yaklaşmak daha gerçekçi olacaktır. Eğer bir an için mecburi takip arkadaşlığı sebebiyle üçüncü kişiye ait rehinli malın satışının yapılamayacağı kabul edilse dahi kanaatimizce bu kabul de hukuka uygun olmayacaktır. Çünkü, borçlu ile rehinli malın maliki üçüncü kişinin takipte taraf olması ancak şekli bir gerekliliktir[29]. Borçlu ile üçüncü kişi, takip sırasında birlikte hareket etmek zorunda değildir[30]. Takibin kesinleşmesinden sonra paraya çevirme aşamasına gelinmiş olmaktadır, ki bu aşamadan itibaren borçlunun takip açısından mecburi takip arkadaşlığının tam anlamıyla “şekli” olduğundan bahsedilebilir. Öyleyse, paraya çevirme aşamasına gelindiği takdirde, mecburi takip arkadaşlığının varlığından bahisle m. 295’teki sınırlamaların mecburi takip arkadaşı üçüncü kişiye sirayet ettirilmesi mümkün olmamalıdır. Satış yasağı sadece borçlunun malvarlığı içindir. Netice olarak, konkordato borçlusunun borcunun üçüncü bir kişinin malı üzerindeki rehinle temin edilmesi halinde rehinli malın satışının mümkün olup olmayacağı meselesinin çözümü, mecburi takip arkadaşlığı ile ilintili değildir[31].
Kanaatimizce meselenin çözümü için önce rehne müracaat kuralı bağlamında bir değerlendirme de yapmak gerekir. Eğer konkordatoya başvurulmamış olsaydı, rehnin üçüncü kişi tarafından verilmesi durumunda önce rehne müracaat kuralı ileri sürülebilecekti. Önce rehne müracaat kuralının amaçlarından birisi de borçlunun rehin konusu mal dışındaki malvarlığının korunmasıdır. Önce rehne müracaat kuralı olmasaydı rehin alacaklısı, önce rehinli mal dışındaki mallara başvurup adeta rehni “rezerve” edecekti. Ancak rehne müracaat kuralı ile birlikte rehin konusu mal dışındaki malvarlığı, diğer borçluların borcunun (geniş anlamda) teminatı olmaya devam edecektir[32].
İİK m. 45, kuralın ileri sürülmesi bakımından rehin konusu malın borçlu yahut üçüncü kişiye ait olması arasında herhangi bir ayrım yapmamıştır. Rehnedilen mal üçüncü kişiye ait olsa bile alacaklı önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak zorundadır[33]. Bu sebeple yukarıda ifade edilen amacın rehin konusu malın üçüncü kişiye ait olması durumunda da cari olduğu kabul edebilir. Böylelikle yine önce rehne müracaat kuralı sayesinde borçlunun malvarlığı, diğer borçluların borcunun (geniş anlamda) teminatı olmaya devam edebilecektir.
Yukarıda izah edilen sebepler göz önüne alındığında mühlet içinde, üçüncü kişiye ait rehinli mal için rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılması ve malın satılmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır. Kaldı ki bu kabul, önce rehne müracaat kuralı ile de uyumludur. Bu sayede kuralın güttüğü amaç konkordatoda da cari olacak ve borçlunun malvarlığı korunmuş olacaktır. Bu da adi alacaklıların lehinedir. Ayrıca rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılması ve malın satılması, alacağına önce kavuşması açısından rehin alacaklısının da lehinedir.
Konkordatoda takip yasağı ile birlikte borçlunun malvarlığının korunması suretiyle ticari hayatının sürekliliği sağlanmaktır. Üçüncü kişiye karşı takip başlatılmasına cevaz vermekle bu amaç da yerini bulacaktır. Sonuç itibariyle, üçüncü kişiye ait rehinli mal için önce rehne müracaat kuralı gereği rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılıp malın satılmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bilakis bu kabul konkordatonun felsefesi ile de uyumludur. Alacağın tahsili ile birlikte üçüncü kişi, (iç ilişki uyarınca mümkünse) halefiyet ilkesi gereği adi alacaklı olarak konkordatoya tabi olacaktır.
VII. İİK m. 307 ve 308h Kapsamında Rehinli Alacak
Burada üçüncü kişiye ait rehinli mal ile temin edilen alacağın niteliği konusunda çelişki yarattığı düşünülebilecek bir hususa da değinmekte fayda vardır: İİK m.307 “Rehinli malların muhafaza ve satışı ile finansal kiralama konusu malların iadesinin ertelenmesi” başlığını taşır. Maddede, konkordatonun tasdiki aşamasında, hangi şartlarla söz konusu malların satışının ertelenebileceği hüküm altına alınmıştır. Maddenin Alt Komisyon gerekçesinde “Önergeyle, rehinli malın üçüncü kişiye ait olması durumunda da bu madde uyarınca erteleme kararı alınabilmesi sağlanmakta…” ifadeleri yer almaktadır. Belirtmek gerekir ki, her ne kadar maddenin alt komisyon gerekçesinde üçüncü kişiye ait rehinli malların da bu kapsamda değerlendirilebileceği ifade edilmişse de doktrinde bizim de katıldığımız ağırlıklı görüş, konkordato borçlusu için üçüncü kişi tarafında rehin tesis edilmiş olması halinde m. 307 kapsamında bir ertelemenin mümkün olmayacağı yönündedir[34].
Maddenin Alt Komisyon gerekçesi, m. 295 uyarınca satışı yapılamayacak olan rehinli malların kapsamına üçüncü kişiye ait olanların da dahil edilip edilmeyeceği sorusunu gündeme getirebilecektir. Ancak, Alt Komisyon gerekçesi doğrultusunda üçüncü kişiye ait rehinli malların m. 307 kapsamında olduğu kabul edilse dahi kanaatimizce üçüncü kişiye ait bir malvarlığı üzerindeki rehinle teminat altına alınan alacağın adi alacak olduğu bakımından tereddüde mahal yoktur. Zira m. 307 ile amaçlanan, konkordatonun tasdikine kadar borçlunun uhdesinde kalmış finansal kiralama konusu yahut rehinli malların, borçlu işletmenin faaliyetinin devamı için zorunlu olması sebebiyle ve konkordato projesinin uygulanabilmesinin sağlanması amacıyla bir süre daha borçlunu uhdesinde bırakılmasıdır. Somut olarak da m. 307, üçüncü kişiye ait bir malvarlığı üzerindeki rehinle teminat altına alınan alacağın adi alacak olup olmadığı ile ilgili bir düzenleme getirmemektedir.
Doktrinde[35], gerek İİK m. 295 gerekse de İİK m. 307 hükümlerinin amaç yönünden benzerlik gösterdiği ileri sürülmüştür. Buna göre; mühlet içinde satış yasağının (m. 295) amacı konkordato mühleti içinde borçlunun işletmesinin devamı için gerekli olan rehinli mallardan mahrum bırakılmasının önüne geçmektir ve konkordatonun tasdiki kararıyla rehinli malların satışının ertelenmesinin (m. 307) amacı da borçlu işletmenin devamı için önemli olan malların borçlunun elinden alınmasının önüne geçilerek tasdik edilen konkordato projesinin gerçekleştirilmesine yardım etmektir. İcra ve İflâs Kanunu’nun 295 ve 307. maddeleri arasındaki benzerliğin rehinli malın kapsamı (İİK m. 23) bakımından da uyumluluk arz ettiği, zira 295. maddesi ile herhangi bir ayırım yapılmadan tüm rehinli malların satışı yasaklanmışken 307. maddesi ile de buna paralel bir şekilde herhangi bir ayırım yapılmadan tüm rehinli malların satışının ertelenmesinin mümkün hâle getirildiği savunulmuştur. Ancak buna mukabil her iki maddenin satış yasağının şartları bakımından birbirinden ayrıldığı, rehinli mala ilişkin satış yasağının düzenlendiği 307. maddenin, süre yönünden, 295. maddenin devamı niteliğinde oluğu, İİK m. 295 ile İİK m. 307 hükümlerinin sistematik olarak birlikte düşünülmesi ve ezcümle üçüncü kişiye ait olan rehinli malın konkordato mühleti içinde paraya çevrilmesinin mümkün olmaması gerektiği ifade edilmiştir.
Kanaatimizce İİK m. 307’de finansal kiralama konusu malların devrinin ertelenmesi açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen, bu hükmün konkordato mühleti aşamasına teşmil edilebilmesi mümkün değildir. Mühlet aşamasında finansal kiralama konusu malın finansal kiralayana iadesini engelleyecek tedbir kararı verilip verilemeyeceği tartışmalıdır ve bu konuda takdir konkordato mahkemesindedir[36]. Nasıl ki finansal kiralama konusu mal ancak tasdik aşamasına kadar iade edilmeden borçluda kaldığı takdirde iadesi ertelenebiliyorsa, üçüncü kişiye ait rehinli malın satışı da ancak tasdik anına kadar paraya çevrilmemişse ertelenebilecektir. Kaldı ki üçüncü kişiye ait rehinli malın satışının ertelenmesi ihtimali bu malla teminat altına alınmış alacağın konkordatodaki adi alacak statüsünü değiştirmez.
İİK m. 308h’de ise söz konusu hükmün üçüncü kişiye ait olan rehinle temin edilen alacakların bu madde kapsamında değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir ibare yahut iz bulunmamaktadır. Bu hüküm münhasıran borçluya ait malvarlığı ile temin edilmiş rehinli alacaklar için geçerlidir.
VIII. Değerlendirme
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, bugüne kadar doktrin ve içtihatta ittifakla kabul edilen bu hususta 7101 sayılı Kanun’un kabulü ve yaklaşık iki yıllık bir konkordato uygulamasının ardından doktrinde, alacağın üçüncü kişinin malvarlığı üzerindeki rehinle temin edilmiş olması halinde dahi bunun konkordatoda da rehinli alacak olarak kabul edileceği ve adi alacak olmadığından da konkordato nisabına dahil edilmemesi gerektiği yönünde görüşler ortaya çıkmaya başlamıştır[37].
Doktrindeki bu görüşlerin ortaya çıkmasının ardından, bu görüşlere atıfla, bazı bölge adliye mahkemelerinin de üçüncü kişinin rehni bulunması halinde alacağın niteliği konusundaki kararlarında görüş değişikliğine gittikleri tespit edilmektedir[38].
Bu çerçevede bazı soruların cevaplanması gerekmektedir. Örneğin; konkordato mühleti içinde mahkemenin izni ve komiserin de onayı ile rehin teminatı verilerek bir alacak ortaya çıktıysa bu alacak için de mühlet içinde rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapıldığında, İİK m.23, m. 308/h ve m.295 anlamında rehinli alacakta bir ayrım yapılmamıştır denilerek bu rehinli malı paraya çevirmenin mümkün olmadığı mı kabul edilecektir?
Yahut da örneğin İİK m.185’te de lafzen rehinli malın kime ait olduğu konusunda bir ayrım yapılmamıştır. Bu halde müflis dışında üçüncü kişinin maliki olduğu rehinli mal da iflas masasına dahil edecek yahut m. 185 kapsamında mı değerlendirilecektir?
Bu çalışmayı yeni tamamladığımız ancak henüz yayımlamadığımız 23.03.2021 tarihinde nihayet Yargıtay söz konusu tartışmaya nokta koyacak nitelikteki şu kararını[39] vermiştir:
“Konkordato projesine dahil olan ve … AŞ ve …’ye ait taşınmazlar üzerinde konkordato talep eden şirket lehine ipotek tesis edilmis, Bölge Adliye Mahkemesi bu alacakların adi alacak olarak konkordato nisabına dahil edilmesinde hukuki yarar bulunmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde IIK 295. maddesi lafzında "rehinle temin edilmiş alacak" kavramının 3. kişi tarafından borçlu lehine verilmiş rehinleri de kapsadığı, rehinli alacaklar hakkında ancak tasdik kararından sonra satış gerçekleştirilebileceği (IIK 308 f 2) bu nedenle tasdik kararı verilinceye kadar rücu hakkı dogması ihtimali bulunmayan alacaklının konkordato nisabında nazara alınmasında 3. kişi açısından hukuki yarar bulunmadığı ana hatlarıyla kabul edilmiştir.
IIK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satısı gerçekleştirilemez" şeklindedir.
17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gürdogan, Postacıoglu, Üstündag, Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak göz önünde bulundurulmasına karar vermiştir.
Meseleyi konkordatonun amacı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Konkordato dürüst bir borçlunun belli bir zaman kesiti içerisindeki bütün adi alacaklarını yetkili makamın onayı ve alacaklı çoğunluğunun kabulü ile tasfiyesinin sağlandığı bir icra biçimidir.
Bu amacın gerçekleştirilmesi yani konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun malvarlığının korunması gerekir. İİK’nın 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir. Rehni 3. kişinin vermesi halinde bu rehnin paraya çevrilmesi konkordato talep eden borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu haliyle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesini konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemez.
IIK 45. maddesi uyarınca alacaklı önce rehne müracaat etmelidir. Maddede rehnin 3. kişi tarafından verilmiş olması durumu ayrık tutulmamıştır. Bu nedenle alacaklının 3. Kişi tarafından verilen rehne öncelikle müracaat etmesi, konkordato talep eden borçlunun malını koruma altında tutacak olup bu husus konkordato kurumunun amacına uygun olacaktır.
Bu gerekçeler ışığında alacağı 3. kişi rehniyle temin edilen alacaklının alacağının adi alacak olarak nisaba dahil edilmesi borçlu ve rehin veren 3.kisinin kanunun 303. Maddesi çerçevesinde hareket etmesi gerekecektir.
Somut olayda … AŞ ve … taşınmazları üzerine talep eden şirket lehine ipotek tesis edildiğinden bu ipoteklerle teminat altına alınan alacaklının nisapta adi alacak olarak göz önünde bulundurulması gerekirken yanılgılı gerekçeyle nisap dışında tutulması doğru olmamıştır.”
Yukarıda çeşitli açılardan ele alarak açıkladığımız gerekçelerle, alacağın konkordato borçlusu dışındaki bir üçüncü kişiye ait mal üzerindeki rehinle teminat altına alınmış olması halinde söz konusu alacak “konkordato bakımından” adi alacak niteliğindedir, nisaba dahil edilecektir ve bu alacağın alacaklısının konkordato müzakerelerine katılarak oy kullanma hakkı bulunmaktadır. Rehinli malın malikinin, örneğin borçlu şirketin ortağı olması dahi bu durumu değiştirmez.
Dipnotlar
Oğuz Atalay (Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/ Meral Sungurtekin Özkan/Muhammet Özekes), İcra İflâs Hukuku Ders Kitabı, 7. Bası, İstanbul 2020, s. 510; Selçuk Öztek, Adi Konkordatoda Üçüncü Kişi Rehninin Akıbeti Hakkında Bazı Düşünceler (https://legal.com.tr/blog/genel/adi-konkordatoda-ucuncu-kisi-rehninin-akibeti-hakkinda-bazi-dusunceler/; Oğuz Atalay/Murat Atalı/Ersin Erdoğan, Üçüncü Kişi Rehniyle Güvence Altına Alınmış Olan Alacakların Borçlunun Konkordato Nisabında Dikkate Alınıp Alınamayacağı Meselesi (https://blog.lexpera.com.tr/ucuncu-kisi-rehniyle-guvence-altina-alinmis-olan-alacaklarin-borclunun-konkordato-nisabinda-dikkate-alinip-alinamayacagi-meselesi/. ↩︎
Taşpınar Ayvaz, 4949 sayılı Kanun ile adi konkordatoda yapılan değişiklikler sonrasında (7101 sayılı Kanun ile mülga) m.289’un mutlak ifadesi sebebiyle rehinli taşınır veya taşınmazın borçluya veya üçüncü kişiye ait olması arasında bir fark olmayacağını ifade etmiştir. Bkz. Sema Taşpınar Ayvaz, “Adi Konkordato Hakkında İcra ve İflas Kanunu’nunda Yapılan Değişiklikler”, BATİDER, Aralık 2003, C XXII, S 2, s. 64.
Ancak Kuru, 4949 sayılı kanunla yapılan değişikliğe rağmen (henüz İİK’nın 7101 sayılı Kanun’la değişik konkordato hükümlerinin yürürlüğe girmediği dönemde), rehinli malın üçüncü̈ kişiye ait olması halinde alacaklının, konkordato mühleti içinde rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatabileceğini veya başlatılmış takiplere devam edebileceğini ve rehinli malın satışının da yapılabileceğini kabul etmiştir. Bkz. Baki, Kuru İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s. 1464. Ayrıca bkz. Öztek, legalblog; Atalay/Atalı/Erdoğan, lexperablog. ↩︎Necmettin M. Berkin, İflas Hukuku Dersleri, İstanbul 1972, s. 566; Burhan Gürdoğan, Türk-İsviçre İcra ve İflas Hukukunda Rehnin Paraya Çevrilmesi, Ankara 1967, s. 185; İlhan E. Postacıoğlu, Konkordato, İstanbul, 1965, s. 26 vd.; Kuru, s. 1511; Süha Tanrıver, Konkordato Komiseri, Ankara 1993 s. 221; Süha Tanrıver, /Adnan Deynekli, Konkordatonun Tasdiki, Ankara, 1996. s. 99; Saim Üstündağ, İflâs Hukuku, İstanbul, 2009, s. 246-247; Ömer Ulukapı, Konkordatonun Feshi, Konya, Mimoza 1998, s. 21; Yeşilova [Selçuk Öztek/Ali Cem Budak/Müjgan Tunç Yücel/Bilgehan Yeşilova/Serdar Kale], Yeni Konkordato Hukuku, 2. Bası, 2019, m. 295, N. 16; Sümer Altay/Eskiocak, Ali, Eskiocak, 7101 Sayılı Kanun’la Yapılan Düzenlemelerin Işığında Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, İstanbul 2019, s. 255, 366; Hakan Pekcanıtez/Güray Erdönmez, 7101 Sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato, İstanbul, 2018, s. 72; Cenk Akil, Sorularla Adi Konkordato, Ankara, 2019 s. 107; Serhat Sarısözen, 7101 sayılı Kanun Kapsamında İcra İflas ve Konkordato Hukukundaki Yenilikler (7155 Sayılı Kanun Kapsamındaki Değişikliklerle), Ankara, 2019, s. 355-356. ↩︎
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.07.1990 Tarih, 4759 Esas ve 5189 Karar sayılı kararı, “Rehni borçludan başka bir şahıs vermesi halinde durum değişir ve alacağın nisapta nazara alınması gerekir. Ayrıca üçüncü şahsın ipoteği söz konusu olduğunda şirket ortaklarının, şirketler grubunun veya temsilcilerin aynı kişiler olması sonucu değiştirmez” şeklindedir (karar metni için bkz. Altay/Eskiocak, s. 893 vd.). Aynı yönde bkz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.10.1990 Tarih, 6162 Esas ve 64611 Karar sayılı kararı; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 15.06.1990 Tarih, 3457 Esas ve 4791 Karar sayılı kararı (kararlar için bkz. e-uyar.com, erişim tarihi: 20.03.2021). ↩︎
Bkz. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 16.07.2020 tarihli, 2020/1041 Esas ve 2020/969 Karar sayılı kararı: “Öte yandan, rehinle temin edilmiş alacakların konkordatodaki durumu İcra ve İflas Kanunu'nun "Konkordatonun hükümleri" başlıklı 308/c maddesinde gösterilmiştir. Buna göre tasdik edilen konkordato konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir. Ancak 206'ncı maddenin birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar, rehinli alacaklıların rehnin kıymetini karşılayan miktardaki alacakları ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamındaki kamu alacakları konkordatonun kapsamı dışındadır. Buna göre mülkiyeti borçluya ait bir malın rehniyle teminat altına alınmış alacaklar konkordato kapsamında olmayıp, zamanında ve tam olarak ödenir. Eğer rehinli mal borçluya değil de bir üçüncü kişiye aitse bu alacak adi alacak sayılır ve konkordatoya tâbidir. Açıklanan nedenlerle üçüncü kişinin malvarlığına dahil malların rehniyle temin edilen alacakların adi alacak sayılarak bu çerçevede işleme tâbi tutulmasında da yasaya aykırı bir yön görülmemiştir.” ↩︎
Yeşilova, Öztek Şerhi, m. 295, N. 16. ↩︎
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23.11.1990 tarihli, 7586 Esas ve 7500 Karar sayılı kararı. (Karar için bkz. Altay / Eskiocak, s.895-896). ↩︎
Altay /Eskiocak, s. 316. ↩︎
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 08.11.1991 Tarih, Esas 1991/6992, Karar 1991/5896 sayılı kararı: “...Bir alacağın, borçluya veya 3. şahsa ait mallar rehin edilmek suretiyle teminata kavuşturulması mümkündür. Borçlu, alacağı kendi taşınır veya taşınmaz malını rehnetme suretiyle teminata kavuşturmuşsa, konkordato nisabı hesaplanır. İİK'nın 297. maddesinde belirtildiği gibi, bu alacağın, rehnedilenin komiser tarafından takdir edilen değeriyle karşılanmayan, teminatsız kalan kısmı nazara alınır. Olayımızda rehni, tüzel kişiliği haiz 3. kişi durumundaki başka bir şirket verdiğinden durum değişiktir. Borçlu ve rehin varsa şirketler grubunun, şirketlerin ortaklarının ve temsilcilerinin kişi ve kişiler olması durumu değiştirmez. Yani, burada 3. kişinin ipoteği söz konusudur. Alacaklının, rehinleri paraya çevirip, alacağını tahsil etmesi halinde, rehin varsa üçüncü kişinin kendisinden bu suretle tahsil olunan miktar için asıl borçluya rücu hakkı vardır. Bu halde merhun borçlunun hanesine dahil edilemeyeceği gibi, alacak hakkında İİK. 297. maddesi hükmü uygulanmaz. Alacak üçüncü şahsa ait rehinle temin edilmiş ve konkordato isteyen borçlu şirket müteselsil kefil olması nedeniyle borçtan dolayı şahsen sorumlu olmakla, muteriz banka alacaklarının tamamının konkordato nisabının hesabında göz önünde tutulması zorunludur. Bu takdirde ise İİK. 297/f.1 maddesinin öngördüğü nisap oluşmayacağından, "tasdik talebinin reddi icap edeceği" görüşüyle bozulmuştur.” (Karar için bkz. e-uyar.com, erişim tarihi: 20.03.2021). ↩︎
Öztek, legalblog; Atalay/Atalı/Erdoğan, lexperablog. ↩︎
Hunkeler [Schulthess Kommentar- SchKG, Kren Kostkiewicz, Jolanta Vock,Dominik], Kommentar zum Bundesgesetz über Schuldbetreibung und Konkurs SchKG, 4. Bası, Zürich , 2017, m. 310, No. 8. ↩︎
Hunkeler, m. 310, No.17 ↩︎
Marco Häusermann / Urs Hofer, Pfandrechte in der Insolvenz, Herausgeber: Thomas Sprecher, Sanierung und Insolvenz von Unternehmen VII Kreditsicherheiten, 2016, s. 38, s. 42. ↩︎
Hunkeler m. 297, N.48 ↩︎
Hunkeler, m. 303, N.1. ↩︎
TBK m. 166: “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur.
Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. / Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.”
TBK m. 168: “Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. / Alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır.”
TBK m. 592: “Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır. / Çalışanlara kefalet hâlinde alacaklı, çalışanlar üzerinde yükümlü olduğu gözetimi ihmal eder veya kendisinden beklenebilen özeni göstermezse ve borç da bu sebeple doğmuş ya da bu özeni göstermesi hâlinde ulaşamayacağı ölçüde artmış olursa, bu borcu veya borcun artan kısmını kefilden isteyemez. / Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Alacaklının, diğer alacakları sebebiyle sahip olduğu rehin ve hapis hakları, kefilin haklarından sıraca önce geldikleri ölçüde saklıdır. / Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.” ↩︎Altay/Eskiocak, s.366, 367. ↩︎
TBK m. 166: “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur.
Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. / Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.”
TBK m. 168: “Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. / Alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır.”
TBK m. 592: “Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır. / Çalışanlara kefalet hâlinde alacaklı, çalışanlar üzerinde yükümlü olduğu gözetimi ihmal eder veya kendisinden beklenebilen özeni göstermezse ve borç da bu sebeple doğmuş ya da bu özeni göstermesi hâlinde ulaşamayacağı ölçüde artmış olursa, bu borcu veya borcun artan kısmını kefilden isteyemez. / Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Alacaklının, diğer alacakları sebebiyle sahip olduğu rehin ve hapis hakları, kefilin haklarından sıraca önce geldikleri ölçüde saklıdır. / Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.” ↩︎Altay/Eskiocak, s. 366. ↩︎
TBK m. 884: “Borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz maliki, borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteyebilir. / Alacak, borcu ödeyen malike geçer.” ↩︎
Hâlen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir. / İpoteğe konu olacak taşınmazın, borçlunun mülkiyetinde bulunması gerekmez. ↩︎
Ayrıca bkz. yuk. dn. 18 ve 20. ↩︎
İİK m.185/I: “Üzerinde rehin bulunan mallar rehin sahibi alacaklının rüçhan hakkı mahfuz kalmak suretiyle masaya girer ve iflas idaresi tarafından en yakın ve münasip zamanda paraya çevrilip muhafaza ve satış masrafları çıkarıldıktan sonra rehinli alacaklıya hakkı verilir. Ancak, rehin sahibi alacaklı, istediği takdirde iflâstan sonra da masaya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir.” ↩︎
Yeşilova, Öztek Şerhi, m.295, N. 15. ↩︎
Yeşilova, Öztek Şerhi, m.295, N. 16. ↩︎
Yeşilova, Öztek Şerhi, m.295, N. 18: “Yazıldığı gibi bir sonuca, bu kez yürürlükteki hükümden hareketle varmak hiç de kolay değildir. Hükmün lâfzı ve tabiî uygulama alanı, sadece konkordato için “rehinli” sayılan alacaklılarla alâkalıdır. Getirilen tahdit, projenin belki de omurgasını, temelini teşkil edecek rehin konu- sunun daha mühlet sırasında satılıp borçlunun elinden çıkmasına engel olmaya yöneliktir [karş. m. 307, f. 1, b. (c)]. Dolayısıyla, rehin konusunun bir üçüncü kişiye ait olması ile anılan gaye arasında hiçbir ilinti yoktur. Gerçi, bu son hâlde taşınmaz maliki üçüncü kişinin artık rücu alacağı üzerinden (TMK m. 884, f. 1) konkordato içindeki yeri özellik arz etmekle birlikte, bu da söz konusu hükmün uygulama alanına girmez. Ne var ki, yargısal içtihat da zaten bu noktadan hareket etmemektedir. Şu hâlde mecburi (zorunlu) takip arkadaşlığına yüklenecek anlam yanında ve onun yerine; iflâsın ertelenmesinden farklı olarak konkordatoya ait bu yeni hükümde, satışı yapılamayacak olan rehinli malın kime ait olmasının beklendiği meselesi üzerinden söz konusu içtihadı bir kez daha ele alıp yeniden değerlendirmekte büyük fayda vardır.” ↩︎
Yeşilova, Öztek Şerhi, m. 295, N. 18. ↩︎
Rücu ilişkisinden doğabilecek problemlerin madde kapsamında olmadığı hakkında bkz. Yeşilova, Öztek Şerhi, m. 295, N. 18. ↩︎
Ramazan Arslan, “İflasın Ertelenmesi Talebi Üzerine Mahkemece Alınan Tedbirler ve İflasın Ertelenmesi Kararı Üçüncü Kişiye Ait Rehinli Malın Paraya Çevrilmesini Önlemez”, Prof. Dr. Seza Reisoğlu’na Armağan, Ankara, 2016, s. 194; Buse Dişel, İcra Hukukunda Takip Arkadaşlığı, İstanbul, 2014, s. 102; Hakan Pekcanıtez / Cemil Simil, “Asıl Borçlu Hakkında Verilen İflasın Ertelenmesi Kararı Üçüncü Kişiye Ait İpotekli taşınmazın Satışına Engel Olur Mu? (Karar İncelemesi)”, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Makaleler, Cilt II, İstanbul 2016, s. 904. ↩︎
Arslan, s. 194; Dişel, s. 102. ↩︎
Yeşilova, üçüncü̈ kişiye ait ipoteğin paraya çevrilmesinin önlenmesi bakımından İİK m. 303’ten hareket etmenin daha gerçekçi ve tatminkâr sonuçlara yol açacağı düşüncesindedir. Bkz. Yeşilova, Öztek Şerhi, m. 295, N. 17. ↩︎
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Müjgan Tunç Yücel, Banka Alacaklarının İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takibi, İstanbul, 2010, s. 121 vs. ↩︎
Kuru, El Kitabı, s. 986. ↩︎
Budak/Kale, Öztek Şerhi, m. 307, s.552, N. 6; Pekcanıtez/Erdönmez, s. 151. ↩︎
Köroğlu, s. 153 vd. ↩︎
“3- Finansal kiralama konusu malların mülkiyeti 6361 sayılı Finansal Kiralama Faktoring ve Finansmanı Şirketleri Kanunu uyarınca finansal kiralama şirketine ait olup, davacı borçluya ait olmadığından, mahkememizce verilen tedbir kararlarının finansal kiralama konusu malları kapsamadığına dair tedbire açıklık getirilmesine,” (Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1321, 2018/1215, 2018/1194, 2018/1173 Esas sayılı dosyalarından verilen ara karar).
“İİK madde 296 ve bu tür sözleşmelerle ilgili edinilmiş makine, araç ve gereçlerin icra, muhafaza ve iade talepleri tedbiren durdurulmuştur” (Karataş Asliye Hukuk Mahkemesi 2019/196 Esas sayılı dosyası, www.ilan.gov.tr, erişim tarihi: 11.01.2020).
“Davacı/konkordato talep edeninin zilyetliğinde bulunan ve finansal kiralama (leasing) yolu ile alınan malların tedbir kararları kapsamında olmadığının tespitine” [T.C. Gönen (Balıkesir) Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 2018/803 Esas sayılı dosyası (www.ilan.gov.tr, erişim tarihi: 11.01.2020). T.C. İnegöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla), 2018/239 Esas sayılı dosyası (www.ilan.gov.tr, erişim tarihi: 11.01.2020)].
Ayrıca bkz. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 03.10.2019 tarihli 2019/587 Esas ve 2019/1737 Karar sayılı kararı. ↩︎Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 509-510; Atalay/Atalı/Erdoğan, lexperablog; Öztek, legalblog. ↩︎
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi, 05.11.2020 tarihli, 2020/1403 Esas ve 2020/1401 Karar sayılı kararı ile önceki görüşünden dönmüş (adi alacak yönündeki kararı için bkz. yuk. dn. 5) ve rehin kim tarafından tesis edilirse edilsin rehinli alacaklıların İİK m. 308/h kapsamında değerlendirileceği ve İİK m. 302/4 uyarınca konkordato projesinin akıbetinin projeden etkilenecek alacaklılara bırakılması gerektiği gerekçeleriyle rehinli malın üçüncü kişi tarafından verilmiş olması halinde adi alacak olarak nisâba dahil edilmeyeceği yönünde karar vermiştir: “…Dairemizce bu doğrultuda, 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra, üçüncü kişinin borcu ödemesi suretiyle alacaklının yerine geçerek sahip olacağı rücu alacağının kendisi için teminat gösterilmesi gereken alacaklar arasında yer almadığı, 7101 sayılı Kanun ile adi ve rehinli alacaklıların birbirinden ayrıldığı, konkordato projesinin kabulünün esas itibariyle projeden etkilenecek -adi- alacaklılara bırakıldığı (İİK m. 302/4), rehinli alacaklılar ve borçlu arasındaki ilişkinin İİK'nın 308/h maddesinde düzenlendiği, İİK m. 302/3 maddesinde rehinli alacaklının ancak kıymet takdiri sonunda teminatsız kalacakları kısım için konkordato nisabında dikkate alınacağının düzenlendiği, kanun koyucunun 308/h maddesinde rehnin kim tarafından tesis edildiği konusunda bir ayrım yapmadığı, üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle güvence altına alınmış olan bir alacağı hem İİK m. 302 anlamında adi alacaklar için söz konusu olan konkordato projesinin oylamasına dahil etmek hem de bu alacağı rehinli alacak olarak kabul edip İİK m. 308/h hükmünde öngörülen nisaba dahil edilmesinin açık bir çelişki ve tutarsızlık olduğu, konkordato projesinden hiç bir şekilde etkilenmeyecek olan rehinli alacaklının (rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye ait olduğunda da) adi alacaklıların kaderini değiştirecek bir oylamaya katılmasına müsaade edilmesinin konkordato müessesesinin amacına uygun olmadığı kabul edilmiştir…”
Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 23. Hukuk Dairesi, 10.09.2020 tarihli, 2020/1123 Esas ve 2020/1114 Karar sayılı kararı ile bu görüşünü devam ettirmiştir. Ancak hemen ifade edelim ki Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 10.09.2020 tarihli, 2020/1123 Esas ve 2020/1114 Karar sayılı kararı hakkında temyizen yaptığı inceleme neticesinde bozma kararı vermiş ve üçüncü kişi rehniyle temin edilen alacaklının alacağının adi alacak olarak nisaba dahil edilmesi gerektiği yönündeki içtihadını devam ettirmiştir. Bkz. aşağıda karar metninin ilgili bölümüne de yer verilen Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16.02.2021 tarihli 2021/1389 Esas ve 2021/275 Karar sayılı kararı ve dn. 39.
Aynı yönde bkz. İstanbul 17.Bölge Adliye Mahkemesi’nin 24.12.2020 tarihli 2020/2109 Esas ve 2020/2211 Karar sayılı kararı: “Yukarıda özetlenen akademik görüşler ve özellikle İcra ve İflas Kanunun 23. maddedeki tanımlar, taşınır rehninin paraya çevrilmesine dair yasanın beşinci babının 148. maddesinde yer alan ipoteğin paraya çevrilmesine dair düzenleme kapsamında ki, 149/b bendine göre, borçlu ve taşınmaz malikine ödeme emrinin gönderilmesi gereği, borçlu ve taşınmaz maliki arasında zorunlu takip arkadaşlığının mevcut olması, 302. maddede açıkça, rehinle temin edilmiş olan alacakların, 298. maddesi uyarınca takdir edilen kıymet sonucunda teminatsız kalan kısmının hesaba katılacağına dair düzenlemesi ve 308/h bendinde ki, rehinli alacaklılarla müzakere ve borçların yapılandırılması düzenlemeleri kapsamında ve hiçbir düzenleme de, rehnin yalnızca borçluya ait malvarlığına ait olacağına dair bir düzenleme bulunmadığı ve bu hususun 7101 sayılı kanunla yapılan tasarının ilk halinde konkordatonun tasdikinde aranmışken, alt komisyonda verilen önerge ile borçluya ait ibaresinin çıkarılmış olması karşısında ve yasada rehin hakkının kim tarafından tesis edildiğine dayalı bir ayrım yapılmadığı da değerlendirildiğinde, üçüncü kişi rehni ile teminatlandırılan alacağın adi alacak kabul edilerek masaya yazılması yasanın lafzına uygun düşmeyeceği gibi özellikle kredi kullandıran ve kullanan şirketler açısından nerede ise mali kaynak olarak önemli yer bulan kredi kullanımın imkansız hale getireceği, diğer yandan, çoğunlukla rehinli alacakların yüksek meblağlı alacaklar olması nedeniyle, İİK 302. madde gereğince konkordatonun kabulü için gerekli olan nisaba adi alacaklar şeklinde dahil edilmesinin konkordato müessesinin amacına uygun düşmeyeceği, gerek rehin veren gerekse de rehin karşılığı kredi kullandıran kuruluşların özellikle İİK 294. madde düzenlemesi kapsamında, kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur düzenlemesi kapsamında ciddi zararları oluşacağı, yasal düzenlemelerin aksine kabul şeklinde ciddi çelişkiler oluşacağı, bu durumda, yeni yasal düzenleme öncesinde kabul edilen uygulamanın, yürürlükte bulunan konkordato ile ilgili düzenlemeye uygun düşmeyeceği, adi konkordatoda, alacağın üçüncü kişiye ait rehinle güvence altında olup olmadığına bakılmaksızın nisaba dahil edilmemesi gerekmesine rağmen, mahkemenin aksine kabül ile tasdik şartlarını tespit eden komiser raporunun sonucuna göre karar vermesi isabetli olmamıştır.” ↩︎Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16.02.2021 tarihli 2021/1389 Esas ve 2021/275 Karar sayılı kararı.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi bu bozma kararını, üçüncü kişinin rehni bulunması halinde alacağın adi alacak niteliğinde olmadığı ve nisaba yazılmasına da gerek bulunmadığı yönündeki Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 10.09.2020 tarihli, 2020/1123 Esas ve 2020/1114 Karar sayılı kararı hakkında temyizen yaptığı inceleme neticesinde vermiştir. ↩︎