Yapay Zekâ, Robotlar ve Niceleri...

Yapay zekâ, robotlar ve niceleri...

Son günlerde o kadar çok duydunuz ki bu kelimeleri, eminim daha fazlasına maruz kalmak istemiyorsunuz. Gelin görün ki çaresizsiniz; bundan böyle haberlerin baş köşelerinden evimizin odalarına kadar her yer ve her şey bu teknolojilerden nasibini alacak.

Hatta öyle sık duyacaksınız ki bunları, kullanım başına vergi almaya başlasalar, Nasa’nın Mars projesini karşılayacak kadar sermaye birikir.

Hukukçular bir tartışmaya dahil oldularsa işin eğlenceli kısmı sona ermiştir diyor bir yazar.[1] Oldukça doğru bir tespit olsa da yapay zekâ söz konusu olduğunda tam olarak geçerli değil sanki. Hukukçular olarak yapay zekâ ve buna bağlı diğer teknolojiler hakkında ileri geri konuşmaya çoktan başladık ama bu sefer eğlencenin tam göbeğine düştük bana sorarsanız. Robot köpekleri buz hokeyi sopasıyla dürten bilim insanlarının olduğu bir yerde[2] şamatanın sona erdiğini kimse iddia edemez herhalde!

En azından işin araştırma ve geliştirme kısmındaki uzmanlar eğlenebiliyor, zira hukukçuların bu teknolojik gelişmelerden payına düşen şey baş ağrıtan sorular ve hukuki belirsizliklerden oluşan bir demet.

Araştırma ve üretim aşamasında izlenecek hukuki kuralların ve ilkelerin belirlenmesiyle başlıyor hukukçunun çilesi ve cezai ve hukuki sorumluluk aşamasında hangi seçeneğin daha uygun olacağına; ileride bu teknolojiler daha da geliştiğinde yeni bir hukuki kişilik oluşturulmasının gerekip gerekmeyeceğine; bütün alana yönelik çerçeve bir kanunun mu, yoksa kullanım alanlarına özel düzenlemelerin mi yapılması gerektiğine kadar uzanıyor.

Bu saydıklarımız yalnızca başlangıç tabii. Bu işin güvenlik tarafı da var, üretim ve kalite standartlarının belirlenmesi yönü de var. Kısacası, tek tek sayamayacağımız kadar çok konu var. Hukukçular olarak belki hakkını vererek ele alamayacağız hepsini ama en azından tartışmak zorundayız.

Sizde durum nedir bilemiyorum ama yapay zekâ ve robotlarla alakalı cevap bekleyen soruları taramalı tüfek misali ortaya atanları dinledikçe kafamda heybetli bir dağ görüntüsü canlanmaya başladı. Sanki bütün cevaplar bu dağın arkasındaymış ve onları görebilmemiz için de adım adım zirveye çıkmamız gerekiyormuş gibi hissediyorum. O yüzden ben de elimden geleni yaptım ve yolda yeriz diye kumanya hazırladım.[3]

Teknolojik anlamda çığır açacak bir gelişme bu dağın ardında bizi bekliyor olabilir. Belki de daha önceden de yaşandığı üzere bir hayal kırıklığıdır, bir “yapay zekâ kışı”dır bizi bekleyen manzara. Hukukçular olarak bunu bilemeyiz tabii. Bilmek bizim işimiz de değil aslında. Hepimiz gelecekçi değiliz neticede.

Karşılaşacağımız şey ne olursa olsun buna bir nebze hazırlıklı olmamız lazım. Yıllardır yapmadığımız kişilik tartışmalarıyla cebelleşir bulduk bir anda kendimizi; kabul ediyorum, hiç kolay değil. Bilinç, duygu gibi kavramların insan türünden bağımsız olarak var olup olamayacağını yunuslar, balinalar üzerinden konuşmuştuk en son. Ancak denizde yaşadıkları ve gündelik hayatımızdaki etkileri sınırlı olduğu için çok fazla ses getirememişti bu tartışmalar.

Şimdi ise karşımızda hayatın ve varlığımızın her alanına etki edebilecek bir teknolojiler zinciri var[4] : Yapay zekâ, robotlar, nesnelerin interneti, hatta mikropların interneti![5]

Bu kadar soru ve gürültü o yüzden doğal karşılanması gereken ve insanlık olarak hayrımıza olan bir şey. Toplumlar bu yeniliklere bir tepki verecek ve hukukçular olarak biz de bu gerçekliğe uygun bir yasal kılıf dikmeye çalışacağız.

İşimiz çok; önümüzdeki dağ da çok yüksek. Hepimize kolay gelsin!

**Dipnotlar: **


  1. Horst Eidenmueller, The Rise of Robots and the Law of Humans, Oxford Legal Studies Research Paper No. 27/2017, Mart 2017, s. 1. ↩︎

  2. https://www.theguardian.com/technology/2018/feb/21/boston-dynamics-teaching-robot-dog-fight-back-humans ↩︎

  3. http://www.onikilevha.com.tr/yayin/921/robotlar-yapay-zeka-ve-hukuk ↩︎

  4. Marc Goodman, Geleceğin Suçları, İstanbul, 2016, s. 475. ↩︎

  5. Goodman, Geleceğin Suçları isimli kitabında, DNA’nın yeniden programlanması üzerine yapılan çalışmaları örnek gösteriyor ve hem birbirleriyle hem de bizimle sürekli iletişim halinde ve çevrimiçi olacak bir “biyolojik şeyler” yani mikroplar internetine doğru gittiğimizi ifade eden bilim insanlarının görüşlerine atıfta bulunuyor. Hücrelerimizden beş dakikada bir gelecek “her şey yolunda” sinyali gerçekten de çok şeyi değiştirebilir. ↩︎