Lexpera Blog

Danıştay Kararları Işığında Gümrük Vergileri ve Para Cezalarında Ceza Davasının Zamanaşımına Etkisi

Giriş

Gümrük vergilerinde zamanaşımına ilişkin temel düzenleme 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun (“Kanun”) 197. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, gümrük vergileri, tahakkukundan hemen sonra yükümlüsüne tebliğ edilmekte ve yapılan denetlemeler neticesinde hiç alınmadığı veya eksik alındığı tespit edilen gümrük vergilerine ilişkin tebligat, gümrük yükümlülüğünün doğduğu tarihten itibaren 3 yıl içerisinde yapılmaktadır.

Gümrük vergilerine bağlı idari para cezalarında zamanaşımı ise, Kanun’un 231. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede, gümrük vergi alacağına bağlı idari para cezalarında zamanaşımının, bu idari para cezalarının bağlı olduğu gümrük vergilerinin zamanaşımına tâbi olduğu hüküm altına alınmıştır. Diğer taraftan, Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilip de gümrük vergi alacağına bağlı olmayan idari para cezalarında zamanaşımı ise bu konu hakkında genel kanun niteliğinde olan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre belirlenmektedir.

Kanun’un 197. maddesinin dördüncü fıkrası ve 231. maddesinin birinci fıkrası, ceza davasının, sırasıyla gümrük vergileri ve idari para cezalarında zamanaşımına etkisini düzenlemektedir. Gümrük vergilerinin ya da idari para cezasına konu fiilin, ceza uygulamasını gerektiren bir fiile ilişkin olması durumunda, zamanaşımı daha uzun olan bu fiil nedeniyle ceza davası açılmış olması kaydıyla, söz konusu vergiler ve idari para cezaları hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’ndaki dava ve ceza zamanaşımı süreleri uygulanmaktadır.

I. Gümrük Vergilerinde Zamanaşımı ve Ceza Davasının Zamanaşımına Etkisi

İlk olarak belirtmek gerekir ki, Kanun’un 197. maddesi gümrük vergilerinde zamanaşımını düzenlemektedir. Buna mukabil, gümrük vergilerine bağlı idari para cezalarında zamanaşımını düzenleyen hüküm, atıf yoluyla bu maddeye işaret ettiğinden, söz konusu idari para cezalarında da zamanaşımının 3 yıl olduğu anlaşılmaktadır.

Söz konusu 197. maddede, gümrük vergilerinde zamanaşımı süresinin başlangıcı, gümrük yükümlülüğünün doğum tarihine bağlandığından, her bir somut olayda, gümrük yükümlülüğünün ne zaman doğduğunu tespit etmek büyük önemi haizdir. Gümrük yükümlülüğünün doğumu ise, Kanun’un 181 ilâ 194. maddelerinde, her bir durum için (ithalat, ithalat kaçakçılığı, ihracat, şartlı muafiyet düzenlemeleri vs.) ayrı ayrı düzenlenmiştir. Örneğin, ithalatta gümrük yükümlülüğü, ithalat vergilerine tâbi eşyanın serbest dolaşıma girişi için verilen gümrük beyannamesinin tescil edildiği tarihte doğmaktadır (m. 181/1).

Yukarıda belirtildiği üzere, Kanun’un 197/4 maddesi, gümrük yükümlülüğünü doğuran olayın aynı zamanda ceza uygulamasını gerektiren bir fiile ilişkin olması ve zamanaşımı daha uzun olan bu fiil nedeniyle ceza davası açılmış olması durumunda söz konusu gümrük vergilerine TCK’da düzenlenen dava ve ceza zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağını öngörmektedir.

i. 07.10.2009 Tarihi Öncesine İlişkin Durum

Söz konusu düzenleme, ilk bakışta, gümrük yükümlülüğünü doğuran olayla ilgili ceza davası açılmış olmasının, o olaya TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması için yeterli olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Hükmün, 07.10.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5911 sayılı Kanun’la değiştirilmeden önceki hâlinde ise gümrük vergileri alacaklarının, ceza uygulamasını gerektiren bir fiile ilişkin olması ve suçun zamanaşımının daha uzun bulunması hâlinde, bu alacaklara TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmekte idi. Dolayısıyla, mülga düzenlemede “suç” ibaresi kullanılmakta iken mer’i düzenlemede “ceza davası” ibaresinin kullanılması tercih edilmiştir.

Danıştay 7. Dairesi, konuyla alakalı bir kararında, davaya konu olay nedeniyle ilgililer hakkında açılan ceza davasında beraat kararı verildiği ve bu kararın kesinleştiği gerekçesiyle dava konusu beyannamelerden 07.10.2009 tarihinden önce tescilli olanlar bakımından, gümrük yükümlülüğüne ilişkin tebligatın 3 yıl sonra yapılmış olması nedeniyle, zamanaşımının gerçekleştiği (diğer bir ifadeyle, 07.10.2009 tarihinden önce tescilli beyannameler bakımından, ceza davası açılmasının, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması sonucunu doğurması için açılan ceza davasının kesinleşmiş ceza kararıyla sonuçlanması gerektiği); 07.10.2009 tarihinden sonra tescilli olanlar bakımından ise, söz konusu ceza davasına esas bilirkişi raporunda, beyannameler nedeniyle herhangi eksik ödenmiş bir vergi bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle bu tarihten sonra tescilli beyannameler nedeniyle düzenlenen ek vergi tahakkuku ve para cezalarının iptaline karar verilmesinin doğru olduğu şeklinde karar vermiştir[1].

Buradan hareketle, Kanun’un 197/4 maddesinde yapılan değişiklik hakkında Danıştay’ın görüşünü şekillendiren hususun, “suç” ibaresi yerine “ceza davası” ibaresinin tercihi olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, söz konusu değişiklik öncesinde, olay nedeniyle TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanabilmesi için oluşması gereken kavram olarak “suç”un, ancak kesinleşmiş ceza kararıyla ortaya çıkacağı; ilgililer hakkında açılmış ve kesinleşmiş bir ceza kararı bulunmadığı durumda Kanun’un 197/2 maddesinde öngörülen 3 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasına devam edileceği görülmektedir.

Bir fiilin “suç” olarak nitelendirilebilmesi için ilgililer hakkında açılmış ceza davasının kesinleşmiş ceza kararıyla sonuçlanması gerektiğine ilişkin Danıştay’ın – Kanun’un 197/4 maddesinin değişiklik öncesi hâline dair – söz konusu görüşünden, olay nedeniyle açılmış olan ceza davasının hâlen derdest olduğu durumlarda, gümrük yükümlülüğüyle ilgili TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tespiti bakımından söz konusu ceza davasının sonucunun beklenilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

Bu yönde bir tespite paralel olarak, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, Kanun’un 197/4 maddesinin değişiklik öncesi hâli yürürlükteyken tescil edilmiş beyannameler nedeniyle doğan gümrük yükümlülüğüne ilişkin tebligatın 3 yıllık süre geçirildikten sonra yapıldığı bir olayda, ilgiler hakkında açılan ceza davasında beraat kararı verilmiş ise de söz konusu kararın Yargıtay nezdinde temyiz edildiği, davaya konu işlem tesisine neden olan fiilin aynı zamanda “suç” oluşturup oluşturmadığı ve TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin bu yargısal sürece bağlı olarak değerlendirilmesi (diğer bir deyişle, açılan ceza davasının sonucunun beklenilmesi) gerektiği görüşüne varmıştır[2].

Diğer taraftan, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tespiti bakımından önem arz eden ceza davasının bizatihi kendisinin Kanun’un 197/2 maddesinde belirtilen 3 yıllık süre geçtikten sonra açılmış olması durumunun da değerlendirilmesi gerekmektedir. Eğer söz konusu 3 yıllık süre geçtikten sonra gümrük vergilerinin her durumda zamanaşımına uğrayacağı kabul edilirse TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması bakımından ceza davasının açılma süresinin 3 yılla sınırlandırıldığı sonucuna ulaşılacaktır. Öte yandan, eğer 3 yıllık süre geçtikten sonra açılan ceza davasının TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasına yol açacağı (en azından, bu hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağının tespiti bakımından ceza davasının sonucunun beklenilmesine sebebiyet vereceği) kabul edildiği takdirde, 3 yıllık süre geçtiği için zamanaşımına uğramış olan gümrük vergilerinin bu süre geçtikten sonra ceza davası açılması suretiyle “zamanaşımına uğramış olmaktan çıkacağı” gibi bir kabulle karşılaşılacaktır.

Danıştay’ın, bu görüşlerden ikincisini tercih ettiği ve TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanabilmesi için Kanun maddesinde ceza davasının açılmasının herhangi bir süreyle sınırlandırılmadığını kabul ettiği anlaşılmaktadır[3].

ii. 07.10.2009 Tarihi ve Sonrasına İlişkin Durum

Yukarıda, 07.10.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5911 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, Kanun’un 197/4 maddesinde yer alan “suç” ibaresi yerine “ceza davası” ibaresinin tercih edildiği belirtilmiş idi.

Söz konusu değişikliğin, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması bakımından ilgililer hakkında ceza davasının açılmış olmasının yeterli olduğu; diğer bir ifadeyle, söz konusu ceza davasının kesinleşmiş ceza kararıyla sonuçlanması gerekmediği, bir kez ceza davası açılması durumunda artık gümrük yükümlülüğü hakkında TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiği şeklinde Danıştay kararlarına yansıdığı görülmektedir.

Gerçekten, Danıştay 7. Dairesinin söz konusu maddede gerçekleştirilen değişikliği irdeleyen bir kararında, 07.10.2009 tarihinden önce tescilli beyannamelere ilişkin gümrük yükümlülüğü bakımından, fiil nedeniyle ceza davası açılması ve bu dava sonucunda mahkumiyet kararı verilmesi hâlinde TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağı; 07.10.2009 tarihi ve sonrasında tescilli beyannamelere ilişkin gümrük yükümlülüğü bakımından ise, fiil nedeniyle ceza davası açılmış olmak kaydıyla, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiği ifade edilmiştir[4].

Öte yandan, Danıştay’ın bu görüşünün istikrar arz etmediği de belirtilmelidir. Şöyle ki; Yüksek Mahkemenin, 07.10.2009 tarihinden sonra (2010 ilâ 2012 yıllarında) tescilli beyannameler nedeniyle doğan gümrük yükümlülüğüne ilişkin olayda; TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanabilmesi için ceza davasında verilen kararın kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği; diğer bir ifadeyle, üç yıllık sürenin geçirilmesinden sonra da olsa, fiil nedeniyle açılmış ceza davasında verilerek kesinleşen mahkumiyet hükmünün, gümrük vergileri hakkında TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasını mümkün kılacağı, 3 yıllık sürenin geçirilmesinden sonra vergilerin tebliğ edildiği ve davacı hakkında açılan ceza davasında verilen beraat kararının istinaf incelemesinde olduğu ve kesinleşmediği bir olayda, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanıp uygulanmaması bakımından söz konusu ceza davasının kesinleşmesinin beklenilmesi gerektiği yönünde karar verdiği de tarafımızca tespit edilmiştir[5].

Bu bahiste son olarak, Kanun’un 197/4 maddesinde geçen “ceza davası” ibaresinin, gümrük yükümlülüğünü doğuran olay nedeniyle ilgililer hakkında ceza soruşturmasına başlanması ve soruşturma raporu düzenlenmesi şeklinde yorumlanamayacağı; TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanabilmesi için ilgililer hakkında mutlaka iddianame düzenlenerek ceza davası açılmış olması gerektiği belirtilmelidir[6].

II. Para Cezalarında Zamanaşımı ve Ceza Davasının Zamanaşımına Etkisi

Kanun’un 231/2 maddesi, Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilen gümrük vergilerine bağlı idari para cezalarında zamanaşımını, bu idari para cezalarının bağlı olduğu gümrük vergilerinin zamanaşımına tâbi kılmak suretiyle düzenleme yoluna gitmiştir. Diğer bir ifadeyle, Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilen bir idari para cezası eğer gümrük vergilerine bağlı bir idari para cezasıysa, bu idari para cezasının zamanaşımı hakkında, bağlı olduğu gümrük vergilerine ilişkin zamanaşımı hükmü, yani Kanun’un 197/2 maddesinde öngörülen 3 yıllık süreye ilişkin hüküm, uygulanacaktır.

i. Gümrük Vergilerine Bağlı Olan – Gümrük Vergilerine Bağlı Olmayan Ceza Ayrımı

Kanun’da, hangi idari para cezalarının gümrük vergilerine bağlı olduğu, hangilerinin ise gümrük vergilerine bağlı olmadığı hususunda bir düzenleme bulunmamaktadır.

Konu hakkında, Gümrükler Genel Müdürlüğünün “İdari Yaptırımlar” konulu ve 2013/38 sayılı Genelgesinde belirtilen hususlar yol gösterici niteliktedir. Söz konusu Genelgede, idari para cezasının gümrük vergilerine bağlı olup olmadığının tespiti noktasında belirleyici olan hususun, “idari para cezası tutarı belirlenirken para cezasına dayanak bir vergi alacağının bulunması” olduğu belirtilmiştir. Eğer idari para cezasının tutarı belirlenirken para cezasına dayanak bir vergi alacağı söz konusu ise bu para cezasının gümrük vergilerine bağlı bir idari para cezası olduğu; vergi tutarının sadece idari para cezasının hesaplanmasında dikkate alındığı ve ortada bir vergi alacağının olmadığı para cezaları ile gümrüklenmiş değer üzerinden belirlenen para cezalarının ise gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezaları olduğu ifade edilmiştir.

Gümrük vergilerine bağlı olan ve gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezası ayrımıyla karşılaşılan diğer yasal düzenlemeler ise yapılandırma kanunlarıdır. Örneğin, gümrük alacakları hakkındaki yapılandırmaya ilişkin en son düzenleme olan ve 12.03.2023 tarih ve 32130 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7440 sayılı Kanun’da bahse konu ayrım, “asla bağlı cezalar – asla bağlı olmaksızın kesilen gümrük yükümlülüğüyle ilgili idari para cezaları” şeklinde yer almıştır.

Kanun’un 234. maddesinde düzenlenen ve serbest dolaşıma giriş rejimi veya kısmi muafiyet suretiyle geçici ithalat rejimine tâbi tutulan eşyaya ilişkin olarak, yapılan beyan ile gümrük idaresinin tespiti arasında aykırılıklara ilişkin düzenleme getiren hükümdeki idari para cezasının, fark ithalat vergileri üzerinden hesaplandığı ve bu nedenle gümrük vergilerine bağlı bir idari para cezası olduğu kabul edilmektedir[7]. Bu türden idari para cezaları hakkında uygulanacak zamanaşımı süresi, Kanun’un 231/2 maddesinin atfıyla Kanun’un 197/2 maddesinde düzenlenen 3 yıllık süredir.

Diğer taraftan, Kanun’un 235/1 maddesinde düzenlenen ve ithali yasak ya da belirli izinlere tâbi eşyanın serbest dolaşıma giriş rejimine tâbi tutulmasına ilişkin beyana aykırılık hâllerine dair düzenleme öngören hükümdeki idari para cezasının ise, eşyanın gümrüklenmiş değeri üzerinden hesaplandığı (olayda fark gümrük vergileri çıksa da söz konusu vergilerin para cezasına dayanak olmadığı) ve söz konusu cezanın bu nedenle gümrük vergilerine bağlı olmayan bir idari para cezası olduğu değerlendirilmektedir.

Gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezaları hakkında uygulanacak zamanaşımı hükümleri ise, Gümrük Kanunu ile Kabahatler Kanunu arasındaki özel kanun – genel kanun ilişkisi nedeniyle ve Gümrük Kanunu’nda konuya ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmemiş olmasından dolayı, Kabahatler Kanunu’ndaki “Soruşturma Zamanaşımı”na ilişkin 20. maddedir. Nitekim, 21.01.2014 tarih ve 28889 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gümrük Genel Tebliği (Tahsilat İşlemleri) (Seri No: 2)’nin 10/2 maddesi de “Gümrük vergileri alacağına bağlı olmayan maktu ve nispi idari para cezalarında zamanaşımı süreleri 5326 sayılı Kanunun 20 nci maddesi hükümleri uyarınca belirlenir.” şeklinde aynı yönde düzenleme getirmiştir[8].

Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesinin ikinci fıkrasında idari para cezasının miktarı yönünden üçlü bir ayrım yapılarak yüz bin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresinin beş, elli bin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört, elli bin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde 3 yıl olduğu öngörülmüş; üçüncü fıkrasında nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresinin sekiz yıl olduğu düzenlenmiş; dördüncü fıkrasında ise zamanaşımı süresinin, kabahate ilişkin fiilin işlenmesiyle ve neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.

Buradan hareketle, Kanun’un 235/1 maddesinde öngörülen ve (gümrüklenmiş değer üzerinden hesaplandığı için) nispi idari para cezası olarak değerlendirilen para cezasının, vergiye bağlı olmayan bir idari para cezası olduğu ve bu nedenle zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Varılan bu sonuç, Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilen tüm vergiye bağlı olamayan idari para cezaları için geçerlidir.

ii. Ceza Davasının Zamanaşımına Etkisi

Yukarıda değinildiği üzere, Ceza davasının Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilen idari para cezalarında zamanaşımına etkisi hakkındaki temel düzenleme Kanun’un 231. maddesinin birinci fıkrasıdır. Söz konusu düzenlemede “İdari yaptırıma konu fiilin, ceza uygulamasını gerektiren bir fiile ilişkin olması ve zamanaşımı daha uzun bulunan bu fiil nedeniyle ceza davası açılmış olmak kaydıyla, idari yaptırım kararları Türk Ceza Kanunundaki dava ve ceza zamanaşımı süreleri içerisinde uygulanır.” şeklinde ifadelere yer verilerek Kanun’un 197/4 maddesiyle paralel bir zamanaşımı rejimi öngörülmüştür.

Gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezalarında zamanaşımı sürelerinin Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesine göre belirleneceği hususu yukarıda tespit edildiği için, Kanun’un 231/1 maddesinde yer alan söz konusu düzenlemenin, gümrük vergilerine bağlı idari para cezalarına ilişkin bir düzenleme olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu sonuçtan hareketle, ceza davasının gümrük vergilerinde zamanaşımına etkisine dair yukarıda yer alan açıklamaların, Kanun’un 231/1 maddesi bağlamında gümrük vergilerine bağlı idari para cezaları bakımından da geçerli olacağı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak, bu konuda Kanun’un 231/1 maddesinde 11.04.2013 tarihinde yapılan değişiklik öncesi ve sonrasına göre ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.

a. Gümrük Vergilerine Bağlı İdari Para Cezalarında 11.04.2013 Tarihi Öncesine İlişkin Durum

11.04.2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6455 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle Gümrük Kanunu’nun 231. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Buna göre, Kanun’un, hâlen yürürlükte olan ve ceza davasının Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilen idari para cezalarında zamanaşımına etkisini düzenleyen, 231/1 maddesi belirtilen tarihte yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önce, ceza davasının para cezalarında zamanaşımını uzatan etkisine dair herhangi bir düzenleme yürürlükte bulunmadığından, gümrük vergilerine bağlı idari para cezalarının aynı zamanda ceza uygulamasını gerektiren bir fiile ilişkin olması durumunda söz konusu idari para cezaları hakkında TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda tereddüt bulunmakta idi.

Danıştay konuyla alakalı birçok kararında, Kanun’un 231. maddesinin 6455 sayılı Kanun’la değişik hâlinin, yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara uygulanamayacağına; vergiler açısından geçerli olan 197/4 maddesinde yer alan hükmün de para cezalarında uygulanmasının olanaklı olmadığına karar vermiştir[9]. Bu itibarla, 11.04.2013 tarihi öncesine ilişkin gümrük vergilerine bağlı para cezaları hakkında, olayla ilgili ceza davası açılmış olsa ve hatta ceza davası mahkumiyet kararıyla sonuçlanıp kesinleşse dahi, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

b. Gümrük Vergilerine Bağlı İdari Para Cezalarında 11.04.2013 Tarihi Sonrasına İlişkin Durum

Kanun’un 231. maddesinin 6455 sayılı Kanun’la değişik hâlinin, gümrük vergilerine ilişkin 197/4 maddede yer alan hükme paralel bir düzenleme getirdiği açıklanmış olup 11.04.2013 tarihi sonrası olaylara ilişkin olarak düzenlenen gümrük vergilerine bağlı idari para cezalarında ceza davasının zamanaşımına etkisi bakımından, gümrük vergileri hakkında yukarıdaki açıklamalara atıf yapmakla yetiniyoruz.

c. Gümrük Vergilerine Bağlı Olmayan İdari Para Cezalarında Ceza Davasının Zamanaşımına Etkisi

Gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezalarında ceza davasının zamanaşımına etkisi hakkında ise, Kabahatler Kanunu’nun 20/5 maddesi, benzer bir düzenleme öngörmektedir. Söz konusu maddede aynen “Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.” ifadelerine yer verilerek gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezalarında, olayın aynı zamanda suç teşkil etmesi durumunda, kabahate ilişkin TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması öngörülmüştür. Ancak, söz konusu maddede “suç” ibaresine yer verildiğinden, kabahate ilişkin TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması bakımından ilgililer hakkında açılan ceza davasının mahkumiyet hükmüyle sonuçlanarak kesinleşmesi gerekip gerekmediği hususunda herhangi bir içtihat tarafımızca tespit edilememiştir.

Sonuç

Gümrük Kanunu’nda, gümrük vergileri ve para cezalarında ceza davasının zamanaşımına etkisine dair yürürlükteki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, özet olarak aşağıdaki tespitler yapılabilmektedir:

  • Öncelikle, gümrük vergileri ve idari para cezaları, zamanaşımı açısından ayrı ayrı değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır.

  • Gümrük vergileri, Kanun’un 197/2 maddesi uyarınca 3 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır.

  • Gümrük yükümlülüğü nedeniyle ceza davası açılması durumunda;

            ▹ 07.10.2009 tarihinden önce gümrük yükümlülüğünün doğduğu durumlarda, gümrük vergileri hakkında TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanabilmesi için, Kanun’un 197/4 maddesindeki “suç” ifadesi nedeniyle, ceza davasının mahkumiyetle sonuçlanarak kesinleşmesi gerekecektir.

            ▹ 07.10.2009 tarihinden sonra gümrük yükümlülüğünün doğduğu durumlarda, gümrük vergileri hakkında TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanabilmesi için, Kanun’un 197/4 maddesindeki “ceza davası” ifadesi nedeniyle, ilgililer hakkında ceza davası açılmış olması yeterli kabul edilecektir. (Ancak, bu hususta Danıştay kararlarında istikrar bulunmamakta olup bazı kararlarda, ceza davasının mahkumiyetle sonuçlanarak kesinleşmesi gerektiği belirtilmektedir.)

  • Gümrük Kanunu kapsamında tesis edilen idari para cezalarında, gümrük vergilerine bağlı olan ve gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezaları ayrımına gidilmesi gerekmektedir.

  • Gümrük vergilerine bağlı idari para cezaları hakkında zamanaşımına ilişkin olarak Kanun’un 231/2 maddesi uyarınca bağlı oldukları gümrük vergilerine ilişkin zamanaşımı hükümleri uygulanacaktır. Bu idari para cezalarına ilişkin olarak ceza davası açılması durumunda;

            ▹ 11.04.2013 tarihi öncesine ilişkin idari para cezaları için, bunlar hakkında TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasını öngören yasal bir düzenleme bulunmadığından, ceza davasının zamanaşımını uzatıcı etkisinden söz edilemeyecektir.

            ▹ 11.04.2013 tarihi sonrasına ilişkin idari para cezaları için, 6455 sayılı Kanun’la Gümrük Kanunu’nda yapılan değişiklik nedeniyle, ceza davasının zamanaşımına etkisi, gümrük vergilerindeki gibi olacaktır.

  • Gümrük vergilerine bağlı olmayan idari para cezaları hakkında zamanaşımına ilişkin olarak olayın aynı zamanda suç teşkil etmesi durumunda, Kabahatler Kanunu’nun 20/5 maddesi uyarınca, TCK zamanaşımı hükümleri uygulanacaktır. Ancak, bu noktada, Kanun’un 197/4 maddesindeki “suç” ibaresinin “ceza davası” şeklinde değiştirilmesine ilişkin tartışmaya paralel olarak, TCK zamanaşımı hükümlerinin uygulanması bakımından ceza davasının mahkumiyet hükmüyle sonuçlanarak kesinleşmesi gerekip gerekmediğine dair herhangi bir içtihada tarafımızca ulaşılamadığı dikkate alınmalıdır.

Dipnotlar


  1. Danıştay 7. Dairesinin E: 2022/475, K: 2022/3374 sayılı ve 20.09.2022 tarihli kararı. ↩︎

  2. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun E: 2013/431, K: 2014/175 sayılı ve 26.03.2014 tarihli kararı; aynı yönde bkz.: Danıştay 7. Dairesinin E: 2020/3890, K: 2021/1361 sayılı ve 03.03.2021 tarihli kararı. ↩︎

  3. Danıştay 7. Dairesinin E: 2020/3764, K: 2023/579 sayılı ve 14.02.2023 tarihli kararı. ↩︎

  4. Danıştay 7. Dairesinin E: 2016/9455, K: 2019/3600 sayılı ve 27.05.2019 tarihli kararı. ↩︎

  5. Danıştay 7. Dairesinin E: 2021/3465, K: 2021/5004 sayılı ve 18.11.2021 tarihli kararı. ↩︎

  6. Danıştay 7. Dairesinin E: 2015/6786, K: 2018/2323 sayılı ve 03.04.2018 tarihli kararı. ↩︎

  7. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun E: 2021/896, K: 2023/93 sayılı ve 15.02.2023 tarihli kararı. ↩︎

  8. Danıştay 7. Dairesinin E: 2014/5777, K, 2016/1643 sayılı ve 11.02.2016 tarihli kararı. ↩︎

  9. Danıştay 7. Dairesinin E: 2016/11066, K: 2017/5526 sayılı ve 05.10.2017 tarihli kararı; Danıştay 7. Dairesinin E: 2016/4241, K: 2020/5366 sayılı ve 31.12.2020 tarihli kararı. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. Tugan Özgül
Eğitim ve Meslek: Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Avukat