Konkordato Yargılamasında Yabancı Para Alacaklarının Türk Lirası'na Çevrileceği Tarihin Belirlenmesi

I. Sorunun Ortaya Konulması

Konkordato yargılaması, borçlunun mali durumunun yeniden yapılandırılmasını amaçlayan ve hem borçluyu hem de alacaklıyı korumayı hedefleyen bir hukukî kurumdur. Ancak, yabancı para cinsinden olan alacakların Türk Lirası’na çevrilme tarihine ilişkin belirsizlikler gerek öğretide gerekse de yargı kararlarında önemli tartışmalara yol açmaktadır.

Temel hukukî sorun, yabancı para cinsinden kayıtlı bir alacağın konkordato sürecinde hangi tarihteki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrilmesi gerektiğidir. Geçici mühlet tarihi, geçici mühlet ilan tarihi, alacak beyan tarihi veya tasdik karar tarihi gibi muhtelif tarihler ilk akla gelen ve öğretide ileri sürülen tarihlerdir. Ancak aşağıda detayları ile ele alınacağı üzere, bu durum kanaatimizce alacaklılar arasında eşitlik ilkesinin zedelenmesine, belirsizliğe ve öngörülebilirliğin ortadan kalkmasına sebebiyet vermektedir.

Bu belirsizlik, her şeyden evvel konkordatoya tabi olan alacakların paraya çevrilmesi açısından açık bir eşitsizlik durumunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öte yandan, geçici mühlet tarihi ile alacaklılar için toplantı ilan tarihlerinin dosya bazlı farklılık arz etmesi bu eşitsizliğin daha da artmasına yol açabilecek niteliktedir. Bu kapsamda söz konusu hukuki belirsizliği açıklığa kavuşturmak amacıyla konkordatodan etkilenen tüm alacaklıların menfaati açısından isabetli tarih tespitinin ne olması gerektiğine ilişkin çözüm önerisi geliştirilmesinde fayda olduğu düşünülmektedir.

II. Öğretide İleri Sürülen Görüşler ve Uygulamadaki Durum

A. Genel Olarak

28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun ile iflasın ertelenmesi kurumu kaldırılmış ve konkordatoya yeniden işlerlik kazandırılması hedeflenmiştir. Bununla birlikte, İİK’da yabancı para cinsinden alacakların Türk Lirası’na çevrilme tarihine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu durum uygulamada farklı yorumlara zemin hazırlamıştır.

Her şeyden önce şunu ifade etmek gerekir ki, alacaklar toplantısında projenin kabul edilip edilmediğini tespit edebilmek için konkordatoya tabi tüm alacakların aynı para biriminde eşitlenmesi gerekir. Nitekim kesin mühlet ile birlikte rehinle temin edilmemiş her tür alacağa faiz işlemesi durur (İİK m. 294/f.3). Yabancı para alacaklıları ile faiz alacaklıları arasında menfaat dengesinin kurulabilmesi için, yabancı para alacaklarının ülke parasına çevrilmesi gerekir[1].

Kanun koyucu, konusu para olmayan alacakları dahi ona eşit kıymette para alacağına çevrilmesini istemiştir (İİK m. 294/f.7). Yine Kanun’da, yabancı para alacağına ilişkin takip yapılması halinde yabancı para alacağının ülke parasına çevirme zorunluluğu öngörmüştür (İİK m.58/f.2/3). Aksi durumda, alacakların bir kısmı Türk parası üzerinden oy kullanırken, diğer kısmının da yabancı para üzerinden oy kullanması gündeme gelir ki, bu husus karar nisabını belirsiz hale getirir.

Bu noktada ulaştığımız ilk ara sonuç, konkordato yargılamasında, yabancı para alacağının kesin surette Türk parasına çevrilmesi gerektiğine ilişkindir[2]. Fakat bu sonuç “Yabancı paranın, hangi tarihteki kur esas alınarak Türk parasına çevrilmesi” gerektiği şeklinde bir başka sorunu beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bir alt başlıktan itibaren öğretideki görüşler üzerinde durulacak, sonrasında bu konudaki yargı kararları ele alınacaktır. Bunun akabinde ise, gerekçeleriyle birlikte kanaatimize yer verilerek, varılan sonuç ortaya konulacaktır.

B. Öğretideki Görüşler

Yabancı para alacaklarının hangi tarihteki kur esas alınarak Türk Lirası’na çevrileceği meselesinde öğretide bir görüş[3], konkordato geçici mühlet başlangıç tarihinin esas alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu görüş, alacaklıların alacaklarını İİK m.299 yapılacak ilanla yazdıracak olmaları, dolayısıyla bu aşamada yapılan çevirinin geçici nitelikte olacağı; aksi durumun, enflasyon faktörü nazara alındığında yabancı para alacaklısının aleyhine sonuçlar doğuracağı gerekçesiyle eleştiriye konu olmuştur.

Öğretideki ikinci görüş[4], yabancı para niteliğindeki alacakların, konkordatoya kaydedildikleri, bir başka ifade ile alacak kayıt tarih itibari ile Türk Lirası’na çevrilmesi gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu görüş, alacak kayıt tarihinin on beş günlük sürede gerçekleştirilmesi gerektiği ve fakat alacaklıların alacak kayıt tarihlerinin birbirinden farklılık arz etme ihtimalinin bulunduğu nazara alındığında, aynı para birimine dayanan alacakların aynı dosyada farklı kurlar üzerinden nisaba dahil olmaları sonucunu da beraberinde getireceğinden eleştirilmiştir.

Üçüncü bir görüş[5] ise, alacak bildirim tarihinin esas alınması gerektiği kanaati ile birlikte, tüm alacaklılar için ortak bir gün belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu noktada en makul tarihin ise, alacak kayıtlarının son günü olduğu belirtilmektedir. Böylelikle, aynı para birimine bağlı tüm alacakların aynı tarihteki kur üzerinden nisaba dahil olması sağlanarak, kur farklılıklarının ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. Bu görüş ise yabancı para alacaklıları ile adî alacaklılar arasında bir eşitsizlik yaşanmasına sebebiyet verdiği ileri sürülerek eleştirilmiştir. Zira bu görüş çerçevesinde konusu para olmayan alacakların mühlet tarihi itibari ile Türk Lirası’na çevrilmeleri söz konusu olmakta iken; yabancı para alacaklıları için mühlet içerisinde farklı bir tarihin esas alınması gündeme gelmektedir. Öte yandan İİK m. 299’un atfıyla İİK m. 288 kapsamında ilân, ticaret sicili gazetesinde ve Basın-İlan Kurumu’nun resmî ilân portalında ilân olunmaktadır. Dolayısıyla uygulamada ilanlar aynı gün gerçekleştirilse dahi gerek ticaret sicil gerekse de Basın İlan Kurumu nezdinde farklı yayın tarihleri söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla bu görüş muhtevasında ticaret siciline dair ilanın mı yoksa Basın İlan Kurumu nezdindeki ilânın mı son gününün esas alınacağına dair bir belirsizlik barındırmaktadır.

Nihayet dördüncü[6] ve son görüşe göre ise, yabancı para alacaklarının Türk Lirası’na çeviri zamanının, tasdik karar tarihi olarak kabul edilmesi gerekir. Daha önce yapılacak olan çevirinin yabancı paranın ilerleyen süreçte değer kazanması ihtimalinde, yabancı para alacaklılarının zararına olacağı, buna karşılık yabancı para alacağının değerinin azalması halinde ise borçlunun daha fazla ödemek zorunda kalacağı ifade edilmiştir. Ancak bu görüşün benimsenmesi de gerek tasdik raporunun tanzimi ve ödeme tablosunun tespiti noktasında komiser heyetinin gerekse de tasdik kararı kapsamında mahkemece, İİK’nın 302’nci madde hükmünde belirtilen çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığının tespiti engelleyeceği gerekçesi ile eleştirilmiştir.

Verilen izahattan da anlaşılabileceği üzere, fikir ayrılıkları konkordato sürecinin hangi aşamasının “yabancı para alacakların sabitlendiği” tarih olarak kabul edileceği noktasında yoğunlaşmaktadır. Başka bir anlatımla, borçlunun ödeme gücü ile yabancı para alacaklıların korunması bakımından dengeyi gözeten bir çözüm üzerinde uzlaşı sağlanamamış durumdadır.

C. Uygulamadaki Yaklaşım

Önceki yasal düzenlemeye ilişkin olmakla birlikte, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 08.10.2009 tarihli kararında, yabancı paraların geçici mühlet tarihi itibari ile Türk Lirası’na çevrilmesi gerektiğini içtihat etmiştir[7]:

“Yabancı para alacaklılarının aynen mi yoksa Türk Lirası’na çevrilerek mi, çeviri yapılırsa hangi tarihteki kur üzerinden çevirinin yapılacağı konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Konkordatoya tabi alacaklar arasında eşitlik bulunduğundan alacağın Türk Lirası karşılığının konkordatoda dikkate alınması gerekir. Zira İİK.nun 303. maddesinde konkordato hükümlerinden etkilenmeyecek alacaklar arasında yabancı para alacakları gösterilmemiştir

Yabancı para alacaklarının Türk Lirası’na çevrilme tarihinin konkordato mühletinin verildiği tarih olarak kabul edilmelidir. Zira mühletin verildiği tarih özellikle çoğunluk hesabı yönünden tüm alacaklar için ortak bir zaman kesitidir. Bu durumda mahkemece yabancı para alacağının mühletin verildiği 01.08.1995 tarihindeki Türk Lirası karşılığının tespit edilip konkordato tasdiki koşulları da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken bu yönler gözetilme den eksik inceleme ile karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”

Ancak 7101 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi ile birlikte İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesince, yabancı para alacaklarının on beş günlük alacak kayıt süresinin son gününü esas alınarak Türk Lirası’na çevrilmesi gerektiği içtihat edilmiştir[8]:

“Özellikle, konkordatonun kabulü için gerekli çoğunluğun tespiti yabancı para alacaklarının bir an önce Türk Lirası’na çevrilmesine, yani alacakların miktarının tespitinde eşit para biriminin kabulünü gerektirmektedir. Bu çerçevede ve kayıt tarihlerindeki farklılıklardan doğacak eşitsizliği önlemek için yabancı para alacaklarının tüm alacaklılar için ortak bir tarihte Türk Lirası’na çevrilmesi uygun olacaktır. Şu halde, yabancı para alacaklısı alacağını komisere yabancı para olarak kaydettirecek ama komiser on beş günlük kayıt süresinin bitiminde bütün yabancı para alacaklarını o tarihteki kur üzerinden Türk Lirası’na çevirecektir.”

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi’nin 06.03.2024 tarihli kararında ise[9]:

“Dairemizce de yabancı para alacağının mühletin verildiği tarihteki Türk Lirası karşılığının esas alınması gerektiği görüşü benim sendiğinden alacaklı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.”

ifadelerine yer verilerek, 08.10.2009 tarihli Yargıtay görüşünün benimsendiği görülmüş idi.

Ne var ki Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 13.05.2024 tarihli içtihadında[10], 06.03.2023 tarihli içtihadından dönerek yeniden “alacaklıların alacaklarını bildirmeleri için kanunda ön görülen on beş günlük sürenin son günündeki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın döviz satış kurunun esas alınması gerektiği” görüşünü benimsemiştir:

“İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş ise de; İİK’da düzenlenen konkordato hükümlerinde (m.285-309/l) yabancı para alacağının hangi tarihteki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. İflasta olduğu gibi konkordatoda da yabancı para alacağının Türk Lirası’na çevrilmesi, diğer alacaklılar ile yabancı para alacaklısı arasındaki eşitliğin sağlanması, borçlunun aktif-pasif miktarının net olarak tespiti ve her bir alacaklının ne miktar alacağına kavuşacağının belirlenmesi kısaca İİK nın 305.maddesinde düzenlenen konkordatonun tasdik koşullarının objektif olarak belirlenmesi açısından zorunluluk arz etmektedir. Bu tarihin belirlenmesinde doktrin ve uygulamada; geçici mühlet, kesin mühlet ve tasdik karar tarihleri ile alacaklıların, alacaklarını bildirmeleri için kanunda öngörülen 15. günün bitim tarihi önerilmektedir. Ülkemizdeki enflasyonist ortam da dikkate alındığında, yabancı para alacaklısı ve diğer alacaklılar arasındaki menfaat dengesinin sağlanması için İİK’nın 299.maddesinde öngörülen 15 günlük alacak bildirilme süresinin son günündeki Merkez Bankasının döviz satış kuru üzerinden döviz alacağının Türk Lirası’na çevrilmesi gerekir.

Bu tarihin esas alınması;

a) Hangi alacaklının ne miktar alacağı için oy hakkına sahip olduğu (m.302);

b) Takas ileri sürmek isteyen alacaklının takas ileri sürmesi dolayısıyla takas sonrası alacak veya borcunun kalıp kalmadığı (m.294/4);

c) Rüçhanlı alacaklar ve komiserin izniyle yapılan işlemlerden doğan borçlar nedeniyle gösterilecek teminat miktarının tespiti (m.305/1-d),

d) Komiserin “tasdik koşulları” (m.305) açısından gerekçeli raporunu (m.304/1) mahkemeye eksiksiz sunabilmesi için menfaatler dengesine ve konkordato sürecine en uygun ve en objektif tarihtir.

Bu itibarla; dava konusu olayda temyiz eden alacaklı ... Petroleri A.Ş.’nin ilama bağlı döviz alacağı yönünden geçici mühlet tarihinin esas alınması yerine yukarıda da izah edildiği gibi döviz alacağının, alacaklıların alacaklarını bildirmeleri için kanunda ön görülen 15 günlük sürenin son günündeki Merkez Bankası’nın döviz satış kurunun esas alınması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”

Görüldüğü üzere konkordato sürecinde yabancı para alacaklarının Türk Lirası’na çevrilme tarihiyle ilgili olarak uygulamada da birlikten söz etmek güçtür. Özellikle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi ile 45. Hukuk Dairesi’nin konuya yaklaşımında farklı eğilimler dikkat çekmektedir. Bazı kararlar konkordato mühlet tarihini esas alarak, bu tarihteki kurun uygulanmasını öngörmekte iken; buna karşılık bazı kararlar ise, alacaklıların alacaklarını bildirmeleri için kanunda ön görülen on beş günlük sürenin son günündeki kur üzerinden hesaplama yapılmasına cevaz vermektedir. Nitekim Yargıtay 6. Hukuk Dairesi de konu hakkındaki son içtihadında bu yöntemi benimsemiş ve bu surette hüküm tesisi yoluna gitmiştir.

III. Görüşümüz

Öncelikle şunu ifade edelim ki gerek yargısal kararların gerek doktrin görüşlerin farklılığı karşısında konusu para olmayan alacakların ona eşit kıymette para alacağına çevrilmesini içeren İİK m. 294/f.7 benzeri bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu açıktır. İİK’da, yabancı para alacaklarının Türk Lirası’na çevrileceği tarihin açıkça düzenlenmesi gerek uygulayıcılar gerekse de konkordato yargılamasından etkilenen tüm taraflar açısından büyük bir belirlilik ve öngörülebilirlik sağlayacaktır. Bu düzenleme yapılıncaya kadar ise yargı içtihatlarında istikrar sağlanması, hukukî eşitlik ve hukukî güvenlik açısından 7101 sayılı Kanun’un İİK’da yapmış olduğu 2018 değişiklik öncesi yönünde Yargıtay’ın yerleşik uygulaması gereği yabancı para alacaklarının mühlet tarihi itibariyle Türk Lirası’na çevrilmesinin kabulü, aşağıdaki gerekçeler nazara alındığında kanaatimizce en isabetli çözümdür:

  • 7101 Sayılı Kanun Sonrası Uygulamanın Sürekliliği Yönünden

7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında da uygulama mühlet başlangıç tarihi üzerinden devam etmiştir. Öyle ki gerek ilk derece gerekse de bölge adliye mahkemelerince bu görüşün benimsenmesi sonrası bu konuya ilişkin temyiz talebi karşısında Yargıtay'ın[11] herhangi bir bozma kararının yahut eleştirisinin mevcut olmadığı dikkate alındığında uygulamanın aynen devam ettirildiği anlaşılmaktadır.

  • Mukayeseli Hukuktaki Yaklaşım Yönünden

Mehaz ülke durumundaki İsviçre'de de yabancı para alacağının ülke parasına çevrilip çevrilmeyeceği, çevrilecekse hangi tarihteki kur üzerinden çevrileceğine dair açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak gerek öğreti[12] gerekse de İsviçre Federal Mahkemesi[13] kararlarında yabancı para alacaklarının yine mühlet tarihi dikkate alınarak ülke parasına çevrilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Almanya’da 01.01.1999 tarihinde İflas Kanunu, Konkordato Kanunu ve Külli İcra Kanunu kaldırılmış ve “Insolvenzordnung” (Acz Haline İlişkin Kanun) yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun’un 45. maddesi uyarınca, miktarı belirlenemeyen alacaklar ile yabancı para alacaklarının hangi tarih itibariyle yerel para birimine çevrileceği düzenlenmiştir. Buna göre yabancı para alacakları, davanın açıldığı tarihte ödeme yerindeki döviz kuru üzerinden yerel paraya çevrilir.

  • Öğreti ve İçtihatlardaki Yerleşik Görüş Yönünden

Çok uzun yıllardan beri yüksek mahkeme tarafından benimsenen bu uygulamanın Türk İcra İflas Hukuku öğretisi açısından da hakim görüş konumunda olduğu ve bu görüşün temel çalışmalarda da aynen benimsendiği görülmektedir[14].

Nitekim uygulamada halihazırda konkordato yargılamalarına ihtisas dairesi sıfatı ile bakan Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı Sayın Mahmut Coşkun’un çalışmasında[15] dahi, konkordatoda yabancı paranın geçici mühletin ilanı tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrilmesine açıkça işaret olunduğu, nitekim bu durumun uygulamada ilk derece mahkemelerince icra edilen önceki yargılama aşamalarında da dikkate alındığı görülmüştür.

  • İflâs Hukuku ile Paralellik Kurulması Yönünden

Konuya iflastaki kayıt kabul davaları çerçevesinde bakmanın da meselenin açıklığa kavuşturulması noktasında yardımcı olacağı düşünülmektedir[16]. Yabancı paranın hangi tarihteki kur üzerinden Türk Lirası'na çevrileceği hususunda İİK m. 198’in ilk cümlesinde yer alan "Mevzuu para olmıyan alacak ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilir" düzenlemesinin Yargıtay tarafından İİK m. 195 hükmüyle birlikte yorumlanması nedeniyle iflas tarihinin esas alındığı görülmektedir. Yargıtay'ın birçok kararında ve uzun yıllardan beri süre gelen uygulamasında da, yabancı para alacaklarının Türk Lirası'na çevrilmesinde İİK m.198/f.1-c.1’in esas alınmak suretiyle iflas tarihinin esas alındığı müşahede edilmektedir. Hâl böyle olunca İİK m.198’in bir anlamda konkordatodaki karşılığı olan İİK m. 294/f.7 hükmünün özel bir anlam taşıdığı; zira kanun koyucunun İİK m.294/f.7 hükmü ile konusu para olmayan kıymetin para alacağına çevrilmesi yönünden geçici mühlet tarihine özel bir önem ve değer atfettiği, sonuç itibariyle bu hususunun E. Hirş’in ifadesiyle "çarpışan menfaatler için kanun koyucunun biçmiş olduğu bir kıymetin ifadesi olduğu" ifade edilmelidir. Dolayısıyla kanun koyucunun iradesinin bu yönde iken; aksi kabulün İİK m. 288/f.1 ve İİK m. 294/f.7 hükmüne aykırı sonuçlar doğuracağı kanaatindeyiz.

  • Yargılamalar Arası Tutarlığın Gerekliliği Yönünden

Yukarıda anılan düzenlemelerin göz ardı edilerek alacak ilan tarihinin son gününün benimsenmesinin kayıt kabul davaları yönünden dahi yabancı paranın Türk Lirası’na çevrilme anı ile ilgili oluşturulan Yargıtay’ın müstekâr kararlarını tartışmalı hale getirecektir. Dolayısıyla kanun hükümlerinin kendi içindeki uyumu açısından da yabancı para alacaklarının geçici mühlet tarihi itibari ile Türk Lirası’na çevrilmesinin bir tercihten de öte, bir zorunluluk arz ettiğini düşünüyoruz.

  • Eşitlik İlkesi ve Faiz Yasağı Yönünden

İİK m.288/f.1 hükmü uyarınca geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur. İİK m. 294/f.3 hükmü uyarınca ise kesin mühlet tarihinden itibaren rehin ile temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur. Bu durumda geçici mühlet tarihinden itibaren adi alacaklara faiz işlemesinin dahi duracağı, Türk Lirası bazındaki bu alacakların enflasyonist etkilerden korunması için tek imkan faiz iken bu imkânın Türk Lirası cinsinden olan alacaklar yönünden geçici mühletin esas alınması nedeniyle ortadan kalktığı nazara alındığında kanunda ön görülen on beş günlük sürenin son günündeki kurun benimsenmesi, yabancı paranın (uygulamada genelde EURO veya USD olarak karşılaşılmaktadır) “kur ve enflasyon” arasındaki doğrudan orantı nedeniyle enflasyondan etkilenmeyeceği veya çok daha az etkileneceği sonucunu beraberinde getirir. Ancak bu durum Türk Lirası bazında alacaklı olanlar aleyhine mutlak eşitsizlik doğurarak, Türk Lirası cinsinden alacaklı olanlar için dezavantaj, yabancı para cinsinden alacaklı olanlara ise avantaj sağlayacaktır. Bu hususun konkordatonun en temel ilkelerinden biri olan “Alacaklılar Arasında Eşitlik” ilkesine aykırılık teşkil edeceği aşikârdır. Oysa konkordato kurumunun en temel amaçlarından biri gerek öğreti gerekse de içtihatlara konu olduğu üzere tüm alacaklıların alacaklarını “borçlunun mal varlığından” eşit şekilde tahsil etmeleridir. Böylelikle kanunda öngörülen on beş günlük sürenin son günündeki kurun kabulünün, konkordatoya tabi olan alacaklılar yönünden hem denkleştirici eşitlik hem dağıtıcı eşitlik hem hakkaniyet ilkelerinin ihlaline yol açabilecek nitelikte olduğu kanaatindeyiz. Bu farklılıkların, alacaklar arasındaki eşitliği ilkesini zedeleyebileceği, öngörülebilirliği de önemli ölçüde azaltabileceği, uygulamada aynı adliye içerisinde bulunan mahkemelerde aynı tarihte açılmış konkordato davalarında alacak hesaplamalarında dahi uygulama farklılıklarına sebebiyet verebileceği değerlendirilmektedir.

  • Konkordatoya İlişkin Düzenlemeler Yönünden

Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi’nin E. 2018/11841, K. 2019/9012 sayılı ilamındaki uygulamanın devam ettiği dönemde yürürlükte olan İİK m. 303 hükmü uyarınca, “konkordato hükümlerinden etkilenmeyen alacaklar arasında yabancı para alacakları” gösterilmiş değildir. Bahse konu hükmün 2018 yılındaki değişiklik sonrası karşılığı olan İİK m.308/ç hükmünde kanun koyucunun yabancı para alacaklarını konkordato hükümlerinden etkilenmeyen alacaklardan saymaması kanaatimizce bilinçli bir tercihtir. Dolayısıyla kanun koyucunun iradesi bu yönde iken on beş günlük sürenin son günündeki kurun benimsenmesi halinde yabancı para alacakları, konkordato hükümlerinden etkilenmeyen alacaklar konumuna erişmiş olur. Bu yönde bir tercih kanun koyucu tarafından dahi yapılmamıştır. Yargısal yorumla yapılan bu tercih konkordatoya tabi alacaklılar arasında kanun sistematiği ile sağlanmaya çalışılan eşitliğin bozulmasına da sebebiyet verir.

Tüm bunların yanı sıra konkordato sürecinde İİK m. 288/f.1 hükmünün atfıyla İİK m. 294/f.7 hükmünde konusu para olmayan alacakların, alacaklı tarafından, ona eşit kıymette para alacağına çevrilerek komisere bildirileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu düzenleme kapsamında kalan alacaklıların alacaklarının geçici mühlet tarihi esas alınarak Türk Lirası’na çevrilmektedir. Bu yönü ile mühlet tarihi tüm alacaklar bakımından ortak kabul edilen bir zaman dilimidir ve Kanun koyucunun bu tercihi bilinçli bir tercih olarak kabul edilmelidir.

  • Farklı Bildirim Tarihleri Nedeniyle Doğabilecek Eşitsizlikler Yönünden

Yabancı para cinsinden alacaklı olanlar yönünden on beş günlük sürenin son günündeki kurun esas alınması halinde gündeme gelebilecek bir diğer eleştiri, özellikle geçici mühlet tarihi ile alacaklılar için toplantı ilan tarihlerinin dosya bazlı farklılıklar arz etmesi sebebi ile aynı alacaklı sınıfına ait alacaklar yönünden eşitsizliğin daha da artmasına ilişkindir. Yerleşim yerleri ya da şirket merkezleri farklı olan ancak aynı borçtan sorumlu olan borçluların, farklı konkordato taleplerinde bulunması ve geçici mühlet tarihi esas alındığında alacak tutarlarında küçük fark oluşacaktır. Oysa alacaklıların alacaklarını bildirmeleri için ilandan itibaren on beş günlük süre sonunun esas alınması durumunun ise, her dosyadaki borçluların aynı alacak nedeniyle farklı miktarlardan sorumlu olmasına yol açabileceği aşikârdır.

  • Kur Spekülasyonu Riski ve Hukukî Güven Zedelenmesi Yönünden

On beş günlük sürenin son günündeki kurun esas alınması, uzun yıllardır yabancı para alacaklarıyla ilgili konkordato aşamasında geçici mühlet tarihinin esas alınacağına dair hukuki istikrar ve öngörülebilirliğe dair uygulamanın terk edilmesine yol açacaktır. Bu durum ise hukuki istikrar ve öngörülebilirliğe dair ilkenin ihlâline sebebiyet vereceği gibi, bu gelişmeleri gözeterek Türk Lirası üzerinden yatırım yapan ve yabancı sermayeyi ülkeye getiren müteşebbislerin hukuk düzenine duymuş oldukları güven duygularının zedelenmesi sonucunu doğurabilecektir.

  • Enflasyonist Ortamın Sürekliliği ve Kanun Koyucunun Bilinçli Susması Yönünden

Elbette Yargıtay gibi tüm üst mahkemelerin kimi görüşlerini değiştirmesine hukukî bir engel kural olarak yoktur. Ancak AİHM kararlarında da belirtildiği üzere bu değişikliğin “makul nedeni” açıklanmalıdır. Yargıtay’ın 13.05.2024 tarihli içtihadında ülkemizdeki enflasyonist ortamdan yola çıkılmış ise de -uygulamada uyarlama davalarına ilişkin birçok Yargıtay kararında da görüldüğü üzere- ülkemizde gerçekçi bir kur politikası arayışı içinde olan Türk Lirası’nın 07.09.1946’da USD karşısında %50 devalüe edilmesi ile başlayan sürecin 16.07.1958, 10.08.1984, 05.04.1994, 10.12.1999 ve 21.02.2001 tarihli kararlar ve piyasa uygulamaları ile devam ettiği açıktır. Dolayısıyla yetmiş beş yılı geçen süreden beri ülkemizde enflasyonist ortamın genel olarak devam ettiği, enflasyona bağlı olarak ciddi devalüasyonların sık yaşandığı, tüm bu hallere rağmen kanun koyucunun 2018 yılı öncesi veya 2018 yılı sonrası bu konuda herhangi bir değişikliğe gitme imkânı var iken herhangi bir değişikliğe gitmediği gerçeği karşısında, enflasyonist ortam gerekçesiyle içtihat değişikliği “makul nedeni” izah etmekten uzaktır.

  • Türk Lirası’na Güvenin Sarılması ve Hükümranlık Yetkisi Yönünden

Geçici mühlet tarihi itibariyle Türk Lirası üzerinden dönüşüm yerine alacaklıların alacaklarını bildirmeleri için ilandan itibaren on beş günlük süre sonunun esas alınması ve Türk Lirası’nın değerlenmesi durumunda bu defa yabancı para alacaklılarının aleyhine eşitsizlik doğuracağı da açıktır. Bu yönü ile geçici mühlet tarihinin esas alınmasının en yerinde ve kanun sistematiğine uygun çözüm olduğu düşünülmektedir. On beş günlük süre sonunun esas alınması Türk Lirası’na güvenen alacaklıların bir anlamda mahkeme kararıyla Türk Lirası’na güven duymamaları noktasında teşvik edilmeleri sonucunu doğuracağı gibi Devlet’in hükümranlık yetkisinin zedelenmesine yol açarak o ülkenin kendi para birimine ekonomik değer kazandırma yönündeki çabalarını sekteye uğratabilir. Buna mukabil yabancı para üzerinden alacaklı olunmasının teşvik olunması ve alacaklıların yabancı para üzerinden hesaplanması noktasında piyasanın teşvik olunması ise ülkenin kendi para biriminin ekonomik değerinin azaltılmasına sebebiyet verecektir.

  • Alacak Bildiriminin Şekli Niteliği Yönünden

Alacak bildiriminin konkordato yargılaması açısından yalnızca şekli bir fonksiyonu olup, alacağın varlığına etkide bulunmaması, bu on beş günlük sürenin sonunda kurların sabitlenmesini gerekçelendirmek için yeterli hukuki temel oluşturmaz. Alacağın esaslı unsuru, konkordato mühlet başlangıç tarihinde mevcut olup olmadığıdır. Bu nedenle çeviri tarihinin alacak bildirimi süresine değil, mühlet başlangıç tarihine endekslenmesi hem borçlunun mali durumunun rasyonel biçimde değerlendirilmesi hem de tasdik kriterlerinin nesnel ve adil bir biçimde tatbik ve tetkiki bakımından zorunluluktur.

Ayrıca on beş günlük sürenin sonunu esas alan uygulama, kur spekülasyonlarına açık kapı bırakmakta, bazı alacaklılar lehine avantajlı pozisyonlar yaratabilmektedir. Örneğin yüksek döviz kuru öngören alacaklıların, son gün bildirimde bulunarak Türk Lirası’na çevrilme işlemini kendi lehlerine yönlendirme olasılığı, konkordato hukukunun güven temelli yapısına zarar vermektedir. Bu yönüyle söz konusu uygulama bünyesinde, konkordatonun özüyle bağdaşmayan bir keyfilik riski de taşımaktadır.

  • Ödeme Planı Hazırlığı Yönünden

Son olarak belirtmek gerekir ki, borçlunun konkordato teklifinde yer alan ödeme planını makul bir şekilde hazırlaması, alacakların Türk Lirası karşılıklarının istikrarlı biçimde hesaplanabilmesine bağlıdır. Ancak alacakların farklı günlerde ve farklı kurlarla veyahut tasdik tarihi itibari ile Türk Lirası’na çevrilmesi ödeme planında belirsizlik yaratacağı gibi tasdik şartlarının değerlendirilmesinde mahkemeye de sağlıklı bir tablo sunmaz. Esasen geçici mühlet verilip verilmeyeceği dahi geçici mühlet tarihindeki verilere göre değerlendirilmektedir.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde kanaatimizce en hakkaniyetli çözüm, konkordato mühlet başlangıç tarihindeki döviz kurunun esas alınmasıdır. Zira bu tarih, borçlunun iradi olarak hukukî koruma talep ettiği ve konkordato projesinin hazırlandığı aşamayı da temsil etmektedir. Bu tarihteki kur esas alındığında, alacakların Türk Lirası karşılıklarının sabitlenmesi ve tasdik kararına kadar geçen süredeki kur dalgalanmalarının borçlu aleyhine yaratacağı belirsizliğin ortadan kalkması söz konusu olur. Ayrıca da mahkemelerin gerekçeli ve tutarlı kararlar oluşturması, istikrarlı içtihat oluşumunu teşvik edecek ve uyuşmazlıkların önlenmesine katkı sağlayacaktır. Nitekim bu kabul kanun koyucunun mühlet başlangıcını tüm alacaklılar yönünden ortak bir zaman dilimi olarak tayin etmesi yönündeki iradesine de uygundur.

IV. Sonuç

Konkordato yargılamasında yabancı para cinsinden alacakların Türk Lirası’na çevrileceği tarihin belirlenmesi, alacakların miktarını doğrudan etkileyen ve taraflar arasında ciddi menfaat farklılıklarına yol açabilen kritik bir meseledir. Bu konuda yasal düzenlemenin eksikliği, uygulamada içtihat birliğini engellemiş ve öğretide fikir ayrılıklarının doğmasına neden olmuştur.

Alacaklıların eşitliği, konkordatonun işlevselliği ilkeleri ve ülkemizdeki ekonomik konjonktür gereği, bu sorunun artık yargı içtihatlarıyla değil, açık ve net bir yasal düzenleme ile çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Kanun koyucunun açık tercihini ortaya koyması belirsizliği ortadan kaldıracaktır. Ancak bu düzenleme yapılıncaya kadar, uygulayıcıların özenli yorumla geçici mühlet başlangıç tarihini esas alan bir uygulamayı benimsemeleri hem hukuki güvenliği sağlayacak hem de sürecin şeffaflığına katkı sunacaktır. Ayrıca kararların gerekçelendirilmesi yönünde gösterilecek özen, doktrinsel tartışmalarla desteklenerek içtihat bütünlüğünün oluşmasına da yardımcı olacaktır.

Bu tarih, konkordato projesinin ekonomik gerçekliğini de doğrudan etkiler. Özellikle yüksek enflasyon ya da döviz kurundaki dalgalanmaların yoğun olduğu dönemlerde, farklı tarihler esas alınarak yapılan çeviriler, eşit değerdeki alacaklar arasında ciddi farklar yaratabilecek niteliktedir. Bu da konkordatonun temelini oluşturan “alacaklılar arasında eşitlik” ilkesinin zedelenmesine sebebiyet verir.

Öte yandan, esas alınacak tarihin konkordato geçici mühlet tarihi olarak belirlenmesi, başvuru anındaki mali durumu esas almak açısından da makuldür. Zira talepte bulunan borçlunun alacaklılarına karşı mali yükümlülükleri ve ödeme gücü, konkordato talep tarihinde mevcut mali verilere göre şekillenmektedir. Esasında bu tarih, konkordato projesine ilişkin borçlunun ödeme gücünün, aktif/pasif dengesinin ve toplam borç yükünün belirlendiği referans noktası olması sebebiyle de ehemmiyet arz eder. Bu itibarla yabancı para alacaklarının da bu tarih itibarıyla Türk Lirası'na çevrilmesi, konkordato teklifinin uygulanabilir ve aynı nitelikteki alacak sınıfına dair alacakların adil bir değerlendirmeye tabi tutulmasını sağlar.

Alacakların konkordato ilanından itibaren on beş günlük süre içinde bildirileceği ve çeviri tarihinin bu sürenin son günü olarak belirlenmesi ise alacak bildirimlerinin pratikte farklı günlerde gerçekleştiği ve her bir alacağın bildirim tarihine göre farklı döviz kurlarına tabi tutulduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Bu durum, aynı tür ve miktardaki yabancı para alacaklarının farklı şekillerde değerlendirilmesine, dolayısıyla eşit alacaklılar arasında eşitsizlik doğmasına neden olmaktadır.

Konkordato müessesesinin amacı, borçlunun borçlarını makul ölçüde yeniden yapılandırarak iflasa sürüklenmesini önlemek olduğundan, alacakların makul ve objektif ölçütlerle eşitlenmesi, sadece alacaklılar açısından değil, borçlunun da sürece olan güvenini tesis etmek açısından zorunludur. Bu nedenle Türk Lirası’na çeviri tarihinin belirlenmesinde bildirim süreleri değil; yargılama sistematiğinin bütünlüğü ve adalet ilkesi dikkate alınmalıdır.

Neticede, konkordatonun güvenilir bir yeniden yapılandırma kurumu olarak işlev görmesi, ancak alacaklılar ve borçlular için öngörülebilir ve adil bir yargısal süreçle mümkün olabilir. Tüm bu sebeplerle, konkordato hükümleri çerçevesinde yabancı para alacaklarının geçici mühlet başlangıç tarihi itibari ile Türk Lirası’na çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz.


Dipnotlar


  1. Sümer Altay, Ali Eskiocak, Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku, 4. Bası, İstanbul, 2018, s. 193; Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul ve İcra-İflâs Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, Genişletilmiş ve Yeniden Gözden Geçirilmiş 3. Bası, Ankara, 1998, s. 263; Yarg. 19. HD., E. 2008/11846 K. 2009/9012 T. 08.10.2009: “Yabancı para alacaklılarının aynen mi yoksa Türk Lirası’na çevrilerek mi, çeviri yapılırsa hangi tarihteki kur üzerinden çevirinin yapılacağı konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Konkordatoya tabi alacaklar arasında eşitlik bulunduğundan alacağın Türk Lirası karşılığının konkordatoda dikkate alınması gerekir. Zira İİK.nun 303.maddesinde konkordato hükümlerinden etkilenmeyecek alacaklar arasında yabancı para alacakları gösterilmemiştir.” Anılan karar için bkz.: Lexpera. ↩︎

  2. Paraya çevirme işinin alacaklı tarafından yapılacak olmasına ilişkin bkz.: M. Serhat Sarısözen, Konkordato, Genişletilmiş. 5 Bası, Ankara, 2021, s. 375. ↩︎

  3. Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku, El Kitabı, 2. Bası, Ankara, 2013, s. 1451; Süha Tanrıver, Adnan Deynekli, Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, sh. 103; Yüksel Hatipoğlu, “Konkordatonun Tasdik Şartları ve Usule İlişkin Hükümleri”, Adalet Dergisi, S. 2001/92/8, s. 183; Müjgan Tunç Yücel, Konkordato Mühletinin Alacaklılar Bakımından Sonuçları, İstanbul, 2020. s. 121; Mahmut Bilgen, İflâs İflâsın Ertelenmesi Konkordato ve Yargılama Usulü, Ankara, 2012, s. 1053 vd.; Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra İflâs Hukuku Ders Kitabı, 5. Bası, İstanbul, 2018, s. 472; Sarısözen, s. 376; Levent Börü, “Adi Konkordatoda Alacaklıların Alacaklarını Bildirmesi”, 10(1), İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s. 170. ↩︎

  4. Altay, Eskiocak, s. 193. ↩︎

  5. Selçuk Öztek, Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordato Hukuku, 3. Bası, Ankara, 2023, s. 524. ↩︎

  6. Hakan Pekcanıtez, Yargıtay Kararları Işığında Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, (Makaleler, C.1, 2023, İstanbul, s. 289; Tolga Akkaya, “Konkordatoda Yabancı Para Alacakları”, 80(3) İstanbul Hukuk Mecmuası, 2022, s. 831. ↩︎

  7. Yarg. 19. HD., E. 2008/11846 K. 2009/9012 ve 08.10.2009 tarihli karar için bkz.: Lexpera. ↩︎

  8. İstanbul BAM, 17. HD., E. 2023/557, K. 2023/688, T. 15.6.2023; Aynı yönde İstanbul BAM, 17. HD., E. 2022/542 K. 2022/561, T. 28.4.2022; İstanbul BAM, 17. HD., E. 2021/1324 K. 2021/1331, T. 18.11.2021; İstanbul BAM, 17. HD., E. 2021/379 K. 2021/672 T. 3.6.2021; Anılan kararlar için bkz.: Lexpera. ↩︎

  9. İstanbul BAM, 45. HD., E. 2024/163 K. 2024/289 ve 28.02.2024 tarihli karar için bkz.: Lexpera. ↩︎

  10. Yarg. 6. HD., E. 2024/605 K. 2024/1443, 13.05.2024 ve tarihli karar için bkz.: Lexpera. ↩︎

  11. Yarg. 6. HD., E. 2023/1668, K. 2023/2312 ve T. 12.06.2023; Aynı noktada Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin “yabancı para alacaklarının Türk Lirası’na çevrilme tarihini konkordato geçici mühletinin verildiği tarih olarak kabul” ettiği kararı, Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin, E. 2022/2710, K. 2022/2711, T. 14.12.2022 ve Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin E. 2023/686 K. 2023/852 ve 06.03.2023 tarihli kararı neticesinde onanarak kesinleşmiştir; Anılan kararlar için bkz.: Lexpera. ↩︎

  12. Daniel Hunkeler, KurzKommentar Schuldbetreibungs und Konkursgesetz, 2. Auflage, Helbing Lichtenhahn, 2014, N. 10. ↩︎

  13. Boşanmaya ilişkin olmakla birlikte bu yönde: BGE 137 III 623. ↩︎

  14. Bkz. dn. 3. ↩︎

  15. Mahmut Coşkun, Konkordato ve İflas, 4. Bası, Ankara, 2025, s. 174. ↩︎

  16. Detaylı bilgi için bkz.: Tunç Yücel, s. 121. ↩︎