Lexpera Blog

Hakem Kararının İptali Davasıyla İlgili Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Milletlerarası Tahkim Kanunu Hükümleri Arasındaki Farklar

I. Giriş

Hukukumuzda hakem kararına karşı kanun yolu olarak hakem kararının iptali davası öngörülmüştür. Bilindiği üzere hakem kararları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) veya 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’na (“MTK”) göre yürütülen yargılamalar sonucunda verilmektedir. Tahkim yerinin Türkiye olduğu ve yabancılık unsurunun bulunmadığı yargılamalarda HMK’nin 407-444. maddeleri uygulanmaktadır. Yabancılık unsurunun bulunduğu yargılamalarda tahkim yeri Türkiye ise yahut taraflar veya hakem heyeti MTK’nin uygulanmasını kararlaştırdıysa MTK hükümleri tatbik edilmektedir.

Hakem kararının iptali davası, HMK’nin “İptal davası” başlıklı 439. maddesi ile MTK’nin “İptal davası ve hakem kararlarının icra edilebilir hale gelmesi” başlıklı 15. maddesinde düzenlenmektedir[1]. Genel olarak iki kanun hükmünün benzer düzenlemeler içerdiği görülmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bir içtihadında da HMK ve MTK’deki iptal sebepleri ve inceleme usulünün belirgin bir farklılık içermediği ifade edilmiştir[2]. Bununla birlikte, bu iki hüküm arasında uygulamada önem taşıyabilecek birkaç farklılık bulunmaktadır. Bu yazıda iki kanun hükmünde farklı düzenlenen konular incelenmektedir. Bunlar sırasıyla (1) iptal davasında yetkili mahkeme, (2) iptal davası açma süresi, (3) iptal davası açma hakkından feragat, (4) hakem kararının iptali sebeplerini iddia ve ispat külfeti, (5) iptal davasının hakem kararının icrasına etkisi, (6) hakem kararının iptal edilmesi halinde yeniden tahkim davası başlatılamayacak hallerdir.

II. HMK ve MTK’nin Hakem Kararının İptali Davası Hakkındaki Hükümleri Arasındaki Farklılıklar

1. İptal Davasında Yetkili Mahkeme

HMK m. 439/1 MTK m. 15/A/1
“[…] İptal davası, tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde açılır […]” “[…] İptal davası, 3 üncü madde uyarınca yetkili asliye hukuk mahkemesinin bulunduğu yer yönünden yetkili bölge adliye mahkemesinde açılır […]”

İki kanunda da iptal davasının ilk derece sıfatıyla bölge adliye mahkemesinde açılacağı yönünde ortak hüküm mevcuttur. Ancak yetkili mahkeme yönünden kanunlarda bir ayrım bulunmaktadır.

HMK’de yetkili bölge adliye mahkemesinin belirlenmesinde tahkim yeri esas alınmıştır. MTK’de ise yetkili mahkeme, kanunun “Tahkimde görevli ve yetkili mahkeme, müdahalenin sınırı” başlıklı 3. maddesi uyarınca belirlenecektir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasına göre “Bu Kanunda mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde, davalının yerleşim yeri veya olağan oturma yeri ya da işyerinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi; davalının Türkiye’de yerleşim yeri, olağan oturma yeri veya işyeri yoksa İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi görevli ve yetkilidir”. Dolayısıyla öncelikli olarak davalının yerleşim yeri/olağan oturma yeri/işyerinin bulunduğu yerin bağlı olduğu yer bölge adliye mahkemesi yetkili olacaktır. Bunlardan birinin mevcut olmaması halinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi yetkili olacaktır.

İptal davasının açılacağı yetkili mahkeme belirlenirken HMK ve MTK hükümleri arasındaki bu farklılık dikkate alınmalıdır.

2. İptal Davası Açma Süresi

HMK m. 439/4 MTK m. 15/A/4
“İptal davası, bir ay içinde açılabilir. Bu süre, hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar […]” “İptal davası, otuz gün içinde açılabilir. Bu süre, hakem kararının veya düzeltme, yorum ya da tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar […]”

İptal davası açma süresi bakımından da iki kanun hükmü arasında farklılık bulunmaktadır.

HMK’de iptal davasının bir ay içerisinde açılacağı düzenlenirken, MTK’de bu süre otuz gün olarak belirlenmiştir. İlk bakışta iki kanun hükmünün aynı sonuç doğuracağı düşünülebilirse de bu her zaman için doğru olmayacaktır. HMK’nin süreye ilişkin 92. maddesi uyarınca “(1) Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter. (2) Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter”. Buna göre, HMK m. 439/4’te bir ay olarak belirlenen süre HMK m. 92/2 uyarınca hesap edilecekken, MTK m. 15/A/4’te otuz gün olarak belirtilen süre HMK m. 92/1’e göre hesaplanacaktır[3]. Bu çerçevede örneğin hakem kararını 18 Şubat 2025’te tebliğ alan tarafın HMK’ye göre 18 Mart 2025’e kadar iptal davasını açması gerekirken, bu süre MTK’ye göre 20 Mart 2025’e tekabül etmektedir.

Sürenin başlama tarihi açısından ise iki kanunda aynı hüküm getirilerek sürenin hakem kararı veya düzeltme, tavzih (yorum) veya tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren işleyeceği düzenlenmiştir.

Dolayısıyla iptal davasının açılacağı gün, ilgili kanun hükmü ve HMK’nin 92. maddesindeki esaslar doğrultusunda hesaplanmalıdır.

3. İptal Davası Açma Hakkından Feragat

HMK MTK m. 15/A/5
Düzenleme bulunmamaktadır. “Taraflar, iptal davası açma hakkından kısmen veya tamamen feragat edebilirler. Yerleşim yerleri veya olağan oturma yerleri Türkiye dışında bulunan taraflar, tahkim anlaşmasına koyacakları açık bir beyanla veya sonradan yazılı şekilde anlaşmak suretiyle iptal davası açma hakkından tamamen feragat edebilecekleri gibi; yukarıda sayılan bir veya bir kaç sebepten dolayı iptal davası açmak hakkından da feragat edebilirler”

HMK’de hakem kararının iptali davasından feragat hakkında açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Doktrinde hakem kararının verilmesinden sonra tarafların (i) uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişsiz olması (m. 439/2/g) ve (ii) hakem kararının kamu düzenine aykırı olması (m. 439/2/ğ) sebeplerinin haricindeki iptal sebeplerinden feragat edebilecekleri kabul edilmektedir[4]. Lakin hakem kararının taraflara tebliğ edilmesinden (yani iptal davası açma hakkının doğmasından) önce yapılan feragatler hükümsüz olacaktır.

MTK’de ise bu konu özel hükümle düzenlenmiştir. Buna göre yerleşim yeri/olağan oturma yeri Türkiye’de bulunmayan taraflar, tahkim anlaşmasına ekleyecekleri açık bir beyanla veya sonradan yapacakları yazılı anlaşmayla iptal davası açma hakkından kısmen/tamamen feragat edebilirler[5]. Bu halde taraflar, hakem kararının iptalini talep hakları doğmadan evvel bu haklarından feragat edebilmektedir. Bu hüküm çerçevesinde ayrıca tarafların tüm iptal sebeplerinden feragat edebileceği düzenlenmiştir. Ancak, tarafların iptal davasından feragat etmesi halinde taraflardan biri hakem kararına icra edilebilirlik şerhi verilmesini talep ettiği takdirde mahkeme, tahkime elverişlilik ve kamu düzenine aykırılık hallerini resen inceleyecektir (MTK m. 15/B)[6]. Bu sebeple MTK m. 15/A/5 hükmünde her ne kadar bir ayrım yapılmasa da, tarafların tahkime elverişlilik ve kamu düzenine aykırılık iptal sebeplerinden feragat edemeyeceği söylenebilecektir[7].

4. Hakem Kararının İptali Sebeplerini İddia ve İspat Külfeti

HMK m. 439/2 MTK m. 15/A/2
“a) Tahkim sözleşmesinin taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim sözleşmesinin geçersiz olduğu,
b) Hakem veya hakem kurulunun seçiminde, sözleşmede belirlenen veya bu Kısımda öngörülen usule uyulmadığı,
c) Kararın, tahkim süresi içinde verilmediği,
ç) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar verdiği,
d) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiği veya talebin tamamı hakkında karar vermediği ya da yetkisini aştığı,
e) Tahkim yargılamasının, usul açısından sözleşmede veya bu yönde bir sözleşme bulunmaması hâlinde, bu Kısımda yer alan hükümlere uygun olarak yürütülmediği ve bu durumun kararın esasına etkili olduğu,
f) Tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği,
g) Hakem veya hakem kurulu kararına konu uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı,
ğ) Kararın kamu düzenine aykırı olduğu,
tespit edilirse, hakem kararları iptal edilebilir.”
“Hakem kararları aşağıdaki hallerde iptal edilebilir:
1. Başvuruyu yapan taraf;
a) Tahkim anlaşmasının taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim anlaşmasının, tarafların anlaşmayı tâbi kıldıkları hukuka veya böyle bir hukuk seçimi yoksa Türk hukukuna göre geçersiz olduğunu,
b) Hakem veya hakem kurulunun seçiminde, tarafların anlaşmasında belirlenen veya bu Kanunda öngörülen usule uyulmadığını,
c) Kararın, tahkim süresi içinde verilmediğini,
d) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar verdiğini,
e) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim anlaşması dışında kalan bir konuda karar verdiğini veya istemin tamamı hakkında karar vermediğini ya da yetkisini aştığını,
f) Tahkim yargılamasının, usul açısından tarafların anlaşmalarına veya bu yönde bir anlaşma bulunmaması halinde, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yürütülmediğini ve bu durumun kararın esasına etkili olduğunu,
g) Tarafların eşitliği ilkesinin gözetilmediğini,
İspat ederse veya,
2. Bölge adliye mahkemesince;
a) Hakem veya hakem kurulu kararına konu uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı,
b) Kararın kamu düzenine aykırı olduğu,
Tespit edilirse.”

İki kanunda düzenlenen hakem kararının iptali sebeplerinin paralel olduğu görülmektedir. Yalnızca HMK’nin 439/2/f maddesinde, MTK’nin 15/A/2/1/g hükmüne ilave olarak hukuki dinlenilme hakkına atıf yapılmaktadır.

İspat külfeti yönünden MTK’de açık düzenleme yapılmıştır. Buna göre birinci bentte sayılan iptal sebeplerinin iptal davasının davacısı tarafından iddia ve ispatı gerekecektir. İkinci bentteki iptal sebepleri ise mahkemece resen incelenecektir.

HMK’de bunun benzeri bir düzenleme yapılmamış, iptal sebeplerinin “tespit edilmesi” gerektiği tüm iptal sebepleri için geçerli olacak şekilde ifade edilmiştir. Bir görüşe göre bu durumda tüm iptal sebepleri mahkemece resen incelenecektir[8]. Aksi yöndeki çoğunluk görüşü, hakimin yalnızca taraflarca ileri sürülen iptal sebepleriyle bağlı olduğunu, bunun haricinde yalnızca kamu düzenini ilgilendiren iptal sebeplerini resen inceleyeceğini savunmaktadır[9]. Resen incelenecek bu sebeplerin uyuşmazlığın tahkime elverişli olmaması hali (g bendi) ve hakem kararının kamu düzenine aykırı olması halini (ğ bendi) kapsadığı ifade edilmektedir[10]. Bu haliyle HMK ve MTK hükümleri arasında ilk bakışta farklılık olduğu görülse de, çoğunluk görüşü uyarınca, iki hükmün aynı sonuca vardığını söylemek mümkündür.

5. İptal Davasının Hakem Kararının İcrasına Etkisi

HMK m. 439/4 ve 6 MTK m. 15/A/4
“4. […] Hakem kararına karşı iptal davası açılması kararın icrasını durdurmaz. Ancak taraflardan birinin talebi üzerine hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat gösterilmek şartı ile kararın icrası durdurulabilir. […]
6. İptal davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. […] Temyiz, kararın icrasını durdurmaz.”
“[…] İptal davasının açılması, kendiliğinden hakem kararının icrasını durdurur.”

HMK hükümleri kapsamı dahilindeki hakem kararları verildiği anda doğrudan icra edilebilir niteliktedir. Bu durum HMK m. 439/4’ün gerekçesinde “Tahkim kurumunu teşvik amacı ile getirilen önemli yeniliklerden birisi de hakem kararlarının verildiği anda icra edilebilir hale getirilmiş olmasıdır” olarak ifade edilmiştir. Bu nedenle hakem kararına karşı iptal davası açılması, tek başına, hakem kararının icrasını durdurmayacaktır[11]. Ancak iptal davası davacısının mahkemeden talepte bulunması ve hakem kararında hükmedilen tutarda teminatı depo etmesi halinde hakem kararının icrası durdurulabilir. Lakin bu durumda mahkemenin hakem kararının icrasının durdurulmasında takdir hakkına sahip olduğunu söylenmelidir[12]. Zira HMK m. 439/4’ün gerekçesinde icranın durdurulması, iptal davasının davacısının iddiasının ciddi görülmesi koşuluna bağlı kılınmıştır.

Buna karşılık iptal davasının ilk derece sıfatıyla bölge adliye mahkemesi tarafından reddedilmesi halinde, söz konusu mahkeme kararı temyiz edilse dahi hakem kararının icrası durmayacaktır (HMK m. 439/6)[13]. Nitekim fıkranın gerekçesinde de bu durum “[…] Hakem kararına ilişkin olarak yetkili ilk derece mahkemesi de bir iptal sebebi görmemiş ise artık temyiz aşamasında karar icra edilmelidir” olarak ifade edilmiştir.

MTK’de ise iptal davasının açılmasıyla hakem kararının icrasının kendiliğinden duracağı kabul edilmiştir[14]. Bu halde iptal davası davacısının mahkemeden bu yönde bir karar almasına gerek bulunmamaktadır. Bu durdurucu etki bölge adliye mahkemesinde görülen ilk derece yargılaması ve temyiz incelemesini kapsamaktadır. Hakem kararı ancak MTK m. 15/B uyarınca, yetkili mahkemeden icra edilebilirlik şerhi alınması ile icra edilebilir[15]. İptal davasının varlığı halinde bu şerh yalnızca iptal davasının reddi kararının kesinleşmesi üzerine verilecektir.

6. Hakem Kararının İptal Edilmesi Halinde Yeniden Tahkim Davası Başlatılamayacak Haller

HMK m. 439/7 MTK m. 15/A/8
“İptal davasının kabulü hâlinde, kabul kararı temyiz edilmezse veya ikinci fıkranın (b), (c), (ç), (d), (e) ve (f) bentlerindeki hâllerin varlığı sebebiyle kabulü hâlinde, taraflar aksini kararlaştırmamışlarsa hakemleri ve tahkim süresini yeniden belirleyebilirler. Taraflar isterlerse eski hakemleri tayin edebilirler.” “İptal davasının kabulü halinde, kabul kararı temyiz edilmezse veya 1 inci bendin (b), (d), (e), (f), (g) alt bentleri ile 2 nci bendinin (b) alt bendindeki hallerin varlığı sebebiyle kabulü halinde taraflar aksini kararlaştırmamışlarsa hakemleri ve tahkim süresini yeniden belirleyebilirler. Taraflar isterlerse eski hakemleri tayin edebilirler.”

Hakem kararının iptal edilmesi halinde, taraflar aksini kararlaştırmadığı takdirde, iptal kararının temyiz edilip edilmemesi yahut iptal sebebine bağlı olarak tarafların aynı uyuşmazlık için yeniden tahkime başvurması mümkündür.

İki kanundaki ortak düzenleme uyarınca, iptal davası ilk derece sıfatıyla bölge adliye mahkemesince kabul edilir ve bu karar temyiz edilmezse taraflar, hakem kararının iptali sebebinden bağımsız olarak yeniden tahkime gidebilirler. Bu durum HMK m. 439/7’nin gerekçesinde de “Yedinci fıkraya göre, bir iptal sebebinin varlığını taraflar kabul ediyor ise […] tarafların uyuşmazlıklarını tahkim yolu ile çözme iradesi üstün tutulmuş ve ilgili uyuşmazlık veya uyuşmazlıklarının yeniden tahkim yolu ile çözülmesi gereği kabul edilmiştir” olarak ifade edilmiştir.

İptal kararının temyizi halindeyse iki kanunda iptal sebeplerine bağlı olarak kısmen farklı bir düzenleme yapılmıştır. HMK’deki düzenleme uyarınca hakem kararı eğer (i) tahkim sözleşmesi tarafının ehliyetsizliği yahut tahkim sözleşmesinin geçersizliği (a bendi), (ii) uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmaması (g bendi) veya (iii) hakem kararının kamu düzenine aykırı olması (ğ bendi) nedenlerinden biriyle iptal edildiyse, taraflar yeniden tahkim yoluna başvuramayacaklardır.

MTK’deki düzenleme uyarınca ise hakem kararı şayet (i) tahkim anlaşması tarafının ehliyetsizliği yahut tahkim anlaşmasının geçersizliği (1/a bendi), (ii) hakem kararının tahkim süresi içerisinde verilmemiş olması (1/c bendi) veya (iii) uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmaması (2/a bendi) nedenlerinden biriyle iptal edildiyse taraflar tekrar tahkime başvuramayacaklardır.

Görüleceği üzere (i) tahkim anlaşması tarafının ehliyetsizliği yahut tahkim anlaşmasının geçersizliği ile (ii) uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmaması iki kanunda da ortak olarak düzenlenmiştir ve hakem kararının bu nedenlerden biriyle iptal edilmesi halinde taraflar, aksini kararlaştırmadıkça, yeniden tahkime başvuramayacaktır.

Bununla birlikte, HMK’de hakem kararının kamu düzenine aykırı olması yeniden tahkime başvuramama nedeniyken, MTK’de bu yönde bir düzenleme yoktur. Benzer şekilde, MTK’de hakem kararının tahkim süresi içerisinde verilmemesi yeniden tahkime başvuramama nedeniyken, HMK’de bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

III. Sonuç

Hukukumuzda HMK ve MTK’nin kapsamı dahilinde verilen hakem kararları bakımından iki kanunun sırasıyla 439 ve 15. maddeleri uygulama bulmaktadır. Bu iki kanun düzenlemesi genel olarak benzer hükümleri ihtiva etse de bazı farklılıklar bulunmaktadır. Uygulamada bu farklılıkların dikkate alınması iki kanun hükmünün yerinde ve doğru olarak tatbik edilmesine hizmet edecektir.


Dipnotlar


  1. Konuya ilişkin detaylı ve karşılaştırmalı bir çalışma için bkz. Serpil Işık, MTK ve HMK Kapsamında Hakem Kararlarına Karşı İptal Davası, 2022. ↩︎

  2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2025/118, K. 2025/2959, T. 29.04.2025. ↩︎

  3. Nevzat Boztaş, Tahkim Yargılamasında Mahkemenin Yardımı ve Denetimi, 2021, s. 97; ayrıca bkz. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2024/559, K. 2024/2389, T. 02.07.2024; Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2024/134, K. 2024/602, T. 13.02.2024. ↩︎

  4. Hakan Pekcanıtez/Ali Yeşilırmak, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt V, 2025, s. 4815-4816, paragraf 22.721. ↩︎

  5. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E. 2019/2927, K. 2019/3987, T. 17.10.2019. ↩︎

  6. Bkz. Erdem Küçüker, Milletlerarası Tahkim Kanunu Uyarınca Verilen Hakem Kararlarına İcra Edilebilirlik Şerhi Verilmesi Usulü, Temmuz 2025, Nasamer Law Blog (https://research.ku.edu.tr/tr/milletlerarasi-tahkim-kanunu-uyarinca-verilen-hakem-kararlarina-icra-edilebilirlik-serhi-verilmesi-usulu) ↩︎

  7. Ziya Akıncı, Milletlerarası Tahkim, 2025, s. 470. ↩︎

  8. Akıncı, s. 453; Işık, s. 434. ↩︎

  9. Pekcanıtez/Yeşilırmak, s. 4814-4815, paragraf 22.720; Ali Cem Budak / Varol Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, 2024, s. 504, paragraf. 66-67; Boztaş, s. 105-107; Seyhan Selçuk, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Hakem Kararlarının İptali, 2018, s. 323-328; Nagehan Okumuş, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Hakem Kararlarının İptali, 2021, s. 104-105. ↩︎

  10. Budak / Karaaslan, s. 504, paragraf. 66-67; Boztaş, s. 105-107; Selçuk, s. 327-328; Okumuş, s. 105. ↩︎

  11. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2015/19985, K. 2015/22057, T. 09.12.2015. ↩︎

  12. Budak / Karaaslan, s. 504, paragraf. 68. ↩︎

  13. Pekcanıtez/Yeşilırmak, s. 4817, paragraf 22.726. ↩︎

  14. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E. 2017/12500, K. 2017/8827, T. 12.06.2017. ↩︎

  15. Bkz. dipnot 6. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
İstanbul Barosu