I. GENEL OLARAK ZAMANAŞIMI DEF’İ
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda borcu sona erdiren haller başlığında düzenlenen “zamanaşımı”, bir alacağın hukuk düzeninde tayin edilen süre içinde hak sahibince ileri sürülmemesi durumunda hukuki himayeden yoksun bırakılması anlamına gelir. Delillerin zaman içinde yok olma riski ve üzerinden yıllar geçmiş ve çözülmesi oldukça zor hale gelmiş ihtilaflarla yargısal sistemin kilitlenmesini önleme gibi kimi sebeplerle zamanaşımı kurumu ortaya çıkmıştır. Bir hakkın dava yoluyla talep edilebilme imkanının belli bir zaman sınırlamasına tabi tutulması nihai olarak toplum yararınadır.
Bir borcun, alacaklısı tarafından zamanında ileri sürülmemesi yine de borçlunun borcu ifasına engel değildir. Çünkü hukuk sistemimizde zamanaşımı borcu sona erdirmez, yalnızca alacaklıya bir def’i hakkı verir. Bu nedenle hakim zamanaşımını, hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu durumlardaki gibi kendiliğinden göz önünde bulundurmaz (6098 sayılı TBK m. 161). Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından kaynaklanan zenginleşmeler de geri istenemez (TBK m. 78).
Maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olan zamanaşımının yargılama esnasında ne zaman ileri sürülmesi gerektiği konusunda mevzuatta herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Usul hukuku savunması olarak zamanaşımı 6100 sayılı HMK’da ilk itirazlar arasında sayılmamıştır. Bu nedenle zamanaşımı def’i, gerek Yargıtay gerek doktrin tarafından savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilmiş ve bu def’inin esasa cevap süresi içinde öne sürülebileceği kabul edilmiştir.
Bu durumda, HMK m. 141’e göre, dilekçeler aşamasında serbestçe öne sürülebilen zamanaşımı savunması, ön inceleme safhasında yalnızca karşı tarafın açık muvafakati ile ileri sürülebilecektir. Süresinde davaya cevap vermeyen davalının, daha sonra cevap dilekçesi verip zamanaşımı def’i ileri sürebilmesi, ancak davacının savunmanın genişletilmesine muvafakat etmesi halinde mümkün olacaktır (bkz. Yargıtay 9. HD. 2014/21101 E. 2014/27015 K. 17.9.2014 T).
II. ISLAH İLE ZAMANAŞIMI DEF’İ
Islah ile zamanaşımı def’inin ileri sürülüp sürülemeyeceği konusunda Yargıtay içtihatlarında birlik olmadığı gibi doktrinde de görüş ayrılığı mevcuttur. Bu nedenle konuyu, tartışmalı olduğu noktalar bakımından iki başlık halinde ele almak uygun olacaktır.
1. Süresinde Cevap Dilekçesi Verilmesi Halinde
Davalı, davaya süresi içinde cevap dilekçesi vermekle birlikte dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmayı unutmuş olabilir. Böyle bir durumda davalı tarafın, cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def’inde bulunup bulunamayacağı konusunda doktrin ve yargıda görüş birliği oluşmamıştır.
HMK m. 141/2’de, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklı tutulmuştur. Bu durumda, unutulan zamanaşımı savunmasının ıslah ile yapılabileceği konusunda tereddüt olmamalıdır. Islah kurumunun düzenlendiği HMK m. 176’ya bakıldığında ise, “Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.” ifadesi ile karşılaşırız. Madde hükmünden anlaşılan, eğer tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi varsa, tarafların bunu kısmen ya da tamamen ıslah edebileceğidir. Cevap dilekçesi vererek bir usul işlemi yapan davalı da ıslah ile bu işlemi düzelterek zamanaşımı savunmasında bulunabilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bir davada yalnızca bir kere ıslah yapılabileceğidir. Zamanaşımı savunması yapılmadan önce yapılmış olan bir ıslah varsa artık zamanaşımı def’inde bulunmak mümkün olmayacaktır.
Yargıtay kararlarında bu konuda yeknesak bir uygulama yoktur. Örneğin bazı kararlarda, “Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür” ifadesine yer verilmiştir (Yargıtay HGK. 2010/9-629 E. 2011/70 K. 04.06.2011 T; Yargıtay HGK, 2017/ 1093 E. 2017/1090 K. 7/6/2017 T; Yargıtay 9. HD, 2014/21101 E. 2014/27015K. 17/9/2014 T). Buna karşın bazı kararlarda da ıslah ile zamanaşımının ileri sürülemeyeceği belirtilmiştir (Yargıtay 19. HD, 2008/11897 E. 2009/8161 K. 14.09.2009 T). Daireler arasındaki farklı görüşleri birleştirmek için içtihadı birleştirme talep edilmişse de bu talep reddedilmiş ve gerekçe olarak şu ifadelere yer verilmiştir:
“Islah ile zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceğini içtihat eden Yargıtay daire kararlarının 7 adet olup en yakın tarihli olan 22.10.2002 tarihlidir. Yeni bir tarihli karar yoktur. Hukuk Genel Kurulunun bu konu ile ilgili hiç bir kararı yoktur. Islah ile zamanaşımı definde bulunabilir kararı veren daireler ise görüşlerini uygulamaya devam etmektedir. Bu nedenle henüz içtihat aykırılı bulunmadığından içtihat birleştirilmesi yolu ile aykırılığın giderilmesine şu aşamada henüz gerek ve yer bulunmadığı…” (Yargıtay İBHGK, 2007/2 E. 2008/1 K. 14.11.2008 T).
Yukarıdaki açıklamalardan sonra, Yargıtay ve doktrindeki hakim görüşün, süresinde cevap dilekçesi veren davalının ıslah ile zamanaşımı savunmasını ileri sürebileceği yönünde olduğunu söyleyebiliriz.
2. Süresinde Cevap Dilekçesi Verilmemesi Halinde
Süresinde cevap dilekçesi vermeyen fakat daha sonra ıslah ile zamanaşımı def’ini öne süren davalının bu işlemine değer verilip verilmeyeceği konusu da tartışmalı olup Yargıtay kararlarında 2017 tarihine kadar bir görüş birliğine varılmış değildir. Yargıtay’ın geçmiş yıllarda verdiği bir kısım kararlara göre, cevap dilekçesi vermese bile davalı ıslah yoluyla zamanaşımı savunmasında bulunabilir. Örneğin bir kararda, “Süresinde davaya cevap vermeyen ve böylece esasa cevap süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunmayan davalı, ıslah yoluyla bunu ileri sürebilir. Davalı ıslah dilekçesi vererek zamanaşımı def’inde bulunduğuna göre, ıslaha ilişkin usul hükümleri çerçevesinde bu dilekçesi işleme konularak, usulüne uygun şekilde zamanaşımı def’inde bulunduğu benimsenmek suretiyle, davalının bu def’inin incelenmesi gerekir” ifadelerine yer verilmiştir (Yargıtay 13. HD, 2000/8872 E. 2000/9955 K. 14.11.2000 T).
Buna karşın Yargıtay’ın pek çok kararında ıslah ile zamanaşımı savunmasının ileri sürülebilmesi, daha önce süresinde cevap dilekçesi verilmiş olması şartına bağlanmıştır (Yargıtay 7. HD, 2014/13455 E. 2014/22441 K. 10.12.2014 T; Yargıtay 17. HD, 2010/9708 E. 2011/3066 K. 5.4.2011 T). Bu kararlarda varılan sonucun temel noktası, hiç yapılmamış bir işlemin ıslah yoluyla düzeltilemeyeceği ve bu durumun karşı tarafın usulî kazanılmış hakkını ortadan kaldıracağıdır. Yine, başta davaya cevap vermeyen davalıya daha sonra ıslah ile zamanaşımı savunması yapma hakkının tanınması dürüstlük kuralına aykırı görülmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017 tarihli önemli bir kararında anılan husus ilk kez ele alınmış ve cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslah ile zamanaşımı savunmasını ileri süremeyeceği belirtilmiştir. Bu karardan sonra artık, cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslah ile zamanaşımı def’ini öne süremeyeceği konusunda tereddüt etmemek gerekir. Karar gerekçesine göre,
“Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi halinde davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacağı 6100 sayılı HMK'nın 128. maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Bu kural, HUMK'nın yürürlükte olduğu dönemde de öğreti ve yargı kararlar ile kabul edilmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkarı ileri sürülen vakıaların inkarı niteliğinde olup, bu inkarın zamanaşımı def'ini de kapsadığı söylenemez.
Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def'inde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa ki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir yol değildir.
Hal böyle olunca, davalı vekilinin zamanaşımı savunmasını içermeyen ve yasal süresi geçtikten sonra verildiğinden hiç verilmemiş kabul edilen (davayı inkar etmiş sayılan) cevap dilekçesi sunduğu, davacının işçilik alacaklarını miktar itibarıyla artırmak suretiyle ıslah etmesi üzerine bu ıslah işlemine karşı da davalı vekilince süresi içinde ibraz edilmeyen ancak cevap dilekçesinin zamanaşımı defi yönünden HMKnın 176. maddesi gereği ıslah edildiğini belirten dilekçe verildiği ancak bu dilekçeye karşı davacı vekilince açıkça itiraz edildiği görülmüştür. Dolayısıyla yasal süresi geçtikten sonra verilen ve davacı tarafın itirazı ile karşılaştığı için hiç verilmemiş sayılan cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı def'inin ileri sürülemeyeceği kurul çoğunluğunca kabul edilmiştir.” (Yargıtay HGK, 2016/1209 E. 2017/1075 K. 7.6.2017 T).
Ayrıntılı bilgi için bkz.
- Oğuzman, M. Kemal / Öz, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010.
- Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz / Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017.
- Çelik, Çelik Ahmet, Tazminat ve Alacaklarda Sorumluluk ve Zamanaşımı, Bilge Yayınevi, Ankara 2012.
- Akil, Cenk, Yargıtay Kararları Işığında Zamanaşımı Def’inin Islah Yolu ile İleri Sürülüp Sürülemeyeceği Meselesi, Hacettepe Hukuk Fak. Derg., 2 (2) 2012, 1–15.
- Tuztaş, Hüseyin, Zamanaşımı İtiraz Süresi, http://www.sevgipinari.org/hukuk-rehberi/2358-zamanasimi-itiraz-suresi.html E.T. 17.2.2018.