Lexpera Blog

Küresel Salgının Sözleşmelere Etkisi: Corona Virüsü (Covid-19) Olağanüstü Örneği

I. GİRİŞ

2019 yılının son aylarında Çin’in Wuhan kentinde başlayıp 2020 yılının ilk aylarından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan ve küresel bir salgın haline gelen Corona Virüs (Covid-19) salgını, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkili olmaktadır. Salgın sebebiyle oteller, tiyatrolar, restoranlar, marketler, alışveriş merkezleri kapanmakta; okullar ve üniversiteler eğitime ara vermekte; ulusal ve uluslararası sportif organizasyonlara ilişkin olarak seyircisiz oynama, erteleme, durdurma, iptal kararları alınmakta; yerel veya genel çaplı çalışma, sokağa çıkma sınırlamaları getirilmektedir.

An itibariyle, salgının ölümcül ve yıkıcı etkilerine karşı, en başta sağlık sektörü çalışanları olmak üzere, özellikle idari kararlar vasıtasıyla kamu otoriteleri mücadele etmekle birlikte, hukuk sistemlerinin olağanüstü kararlar vermesini gerektirecek çok sayıda sebebin bulunduğunu ve hukukçuların bu insani krizi çözecek yoğun ve hassas çalışmalar ortaya koymaları gerekeceğini öngörmek pek zor değildir.

Salgın sebebiyle alınan önemlerin ve uygulamaların, kamu hukuku ilke ve düzenlemeleri doğrultusunda incelenmesi gerekmesi yanında, bilhassa sözleşmeler hukuku bakımından ele alınması gereken çok sayıda somut pratik ile karşı karşıya kalınabilecektir. Dolayısıyla, söz konusu küresel salgının oluşturabileceği etkileri, özel hukuk ve sözleşmelerin ifası kapsamında kısaca gözden geçirmek uygun olur.

II. MUHTEMEL ÖRNEKLERDEN BAZILARI

Ele aldığımız olağanüstü durum sebebiyle, çeşitli sözleşme tarafları arasında muhtelif konularda çok sayıda örnekler ve soru işaretleri doğması muhtemeldir:

· İşçi – İşveren:

Özellikle, mal veya hizmet üretiminin azalması, durması sebebiyle, işçilerin işten çıkarılması; Yine işçilerin, ücretsiz izin veya ücretli yıllık izin kullandırılarak iş yerinden geçici olarak uzak tutulması; Çalışmaya devam ettirilen işçilerin, işveren tarafından salgın tehlikesine karşı korunması gerekmesi; Bir işçinin, salgın tehlikesini ve alınması gereken önlemleri işaret ederek, çalışmak istememesi, vs.

· Kiracı – Kiraya Veren:

Kiraya verenin, kiralananı ayıpsız (bu bahsimizde hastalık tehlikesinden uzak) bulundurma ve kullandırma borcunu yerine getirip getirmediği; Kural olarak kiracı kiralananı kullanmasa bile kira bedeli ödemek durumunda olsa bile, idari karar ve olağanüstü durumların etkisi ile kiralananı kullanmaması veya kullanamaması; Bir kira sözleşmesinin konusunu oluşturan düğün, bilimsel toplantı, fuar gibi organizasyonların iptal edilmesi, vs.

· Satıcı – Alıcı:

Satıcının, salgın sebebiyle, teslimini üstlendiği malları ithal edememesi, ithalde gecikmelerin olması veya aşırı güçlük yaşanması; Yine satıcının, elinde bulunan satılanı teslim borcunu, idari kısıtlamalar veya olağanüstü durumlar sebebiyle yerine getirememesi, vs.

· Yüklenici – İş Sahibi:

Yüklenicilerin, bahsi geçen durumlar sebebiyle ortaya çıkan güçlüklerin etkisi ile eseri imal/inşa borcunu ifada gecikmesi; Tıpkı satış sözleşmesinde olduğu gibi ithal etmesi veya yerli piyasadan temin etmesi gereken araç ve malzemeleri temin edememesi; Veya salgın önlemleri sebebiyle, üzerine aldığı işi tamamlayacak yeterli personeli bulamaması, vs.

· Spor Kulüpleri – Sporcular – Sponsorluk, Reklam Anlaşmaları:

Askıya alınan bir lig daha sonra tekrar açıldığında, bu ligdeki bir spor kulübünün sporcusunun, ertelenen süre kadar daha kulüpteki sözleşmesi ile bağlı mı kalması, yoksa sözleşmedeki tarih bittiğinde serbest mi kalması gerektiği; Özellikle, bir sporcunun sözleşme süresinin bir tarihe değil, sezon bitimine bağlandığı bir durumda, sporcunun ileri bir tarihe çekilen sezon bitimine kadar kulüple bağlı kalması gerekip gerekmediği; Yine, olağan bir şekilde devam edeceği düşünülen bir ligdeki sporcu veya spor kulübü ile yapılan sponsorluk, reklam anlaşmalarının akıbeti, vs.

· Yayıncı – Spor Kulübü – Seyirciler:

Kulüplerin, seyirciler ile sezon başında yaptıkları kombine biletlere ilişkin anlaşmaların, seyircisiz oynama, erteleme veya lig iptali gibi ihtimallerdeki durumu; Aynı şekilde, spor müsabakalarının yayın haklarına sahip olan tüzel kişiler ile yapılan abonelik şeklindeki sözleşmelerin akıbeti, vs.

· Özel Eğitim Kurumları – Öğrenciler – Veliler – Yurtlar – Taşıma Servisleri:

Eğitim-Öğretim döneminin aksaması, farklı eğitim sistemlerinin denenmesi gibi durumların, eğitim ücretlerine etkisi; Öğrencilerin yurtları kullanamaması, okula taşıma yapılmaması gibi durumlarda, öğrenci ve velilerin ücret ödeme borçları, vs.

· Oteller – Otel Kiraya Verenleri – Paket Turlar – Müşteriler:

Müşterilerin, belirli bir süre öncesinden, oteller ile veya paket tur düzenleyicileri ile yaptıkları ve idari kararlar veya olağanüstü durumlar sebebiyle ifa edilemeyen sözleşmeler, vs.

· Hastaneler – Hastalar:

Hastanelerin, doğru bir tedavi sunacak organizasyon düzenine sahip olup olmadıkları; Özellikle hekimler gibi sağlık çalışanlarının sebep olabileceği yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk ihtimalleri; Yine bu süreçte, doğrudan risk grupları içerisinde kabul edebileceğimiz sağlık çalışanlarının, hastaneler tarafından, doğru çalışma süresi ve düzeni, gerekli ekipmanların sağlanması gibi unsurlar ile yeterince korunup korunmadığı, vs.

· Genel Olarak Para Alacaklısı – Borçlusu:

Kredi, Kefalet, Nafaka vs. her ne ad, sebep ve kapsam altında olursa olsun, ifa edilmesi gereken para borçlarının ifasında yaşanan aksaklıklar; İcra takipleri vs.

Yukarıda verdiğimiz örnekler, tabiri caizse, buz dağının ancak görünen kısmını oluşturacak ve ilk bakışta akla gelebilecek örneklerdir. Dolayısıyla, çok sayıda benzer veya farklı örnek ile karşı karşıya gelme ihtimalimizin olduğunu; dahası, söz konusu salgın gibi küresel etki unsurlarının, belirli bir sektör, kişi veya bölgeye yönelmediğini; aksine kolektif bir bağlantı oluşturacak zincirleme bir etkiye sahip olduğunu belirtmek gerekir.

III. ELE ALINMASI GEREKEN HUKUKİ KAVRAMLAR

Bu noktada, detaylı incelemesi somut olaylarda yapılmak üzere, çeşitli hukuki ihtimaller ve çözümler gündeme gelir. Verdiğimiz örneklere ilişkin genel olarak, aşağıdaki çeşitli hukuki kavramları inceleyebiliriz:

· İmkansızlık:

Bir kanun hükmü veya idari karar doğrultusunda hareket etmek gereken (örneğin, iş yerini, oteli, kiralananı kapatmak, üretimi durdurmak, hizmeti sona erdirmek gibi) durumlarda imkansızlık olgusu ele alınabilir, ki bu durumda kusursuz, objektif ve sözleşme sonrası imkansızlık söz konusu olacaktır. Dolayısıyla, tarafların borçları sona erecek, varsa karşılıklı verilenlerin iadesi istenebilecektir[1]. Ancak, imkansızlık geçici nitelikteyse ve geciken ifanın kabul edilmesi gerekiyor ise borçların sona ermediği, yalnızca bu geçici imkansızlığa katlanmak gerektiği sonucuna ulaşılabilir.

Diğer taraftan, imkansızlık sözleşmenin kuruluşunda söz konusu olduğunda ise bu durumda sözleşme geçersiz olacaktır[2]. Ancak, bir tarafın imkansızlığı bilmesine rağmen bu sözleşme ilişkisini kurması durumunda ise kusurlu olmasına bağlanan tazmin sorumluluğunu yüklenmesi gerekecektir.

· Ayıp:

Mülkiyeti ve/veya zilyetliği devredilen şeyin, sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması veya sahip olmaması gereken niteliklere sahip olması durumlarında ise somut olayda ayıp hükümleri ele alınabilir. Örneğin, satılan ürünlerin, enfekte olmuş ürünlerden seçilmesi; teslim edilen ürünün virüs barındırması; satılan dezenfektanların gerekli özelliklere sahip olmaması; kolonyanın sahte olması; kiralanan iş yerinin dezenfekte edilmiş bir şekilde kiracıya teslim edilmemesi veya sonradan ortaya çıkarak kiralananın kullanımını etkileyebilecek ve kiracıdan kaynaklanmayan enfeksiyon unsurlarının kiralanandan uzaklaştırılmaması, gibi çok sayıda ihtimalde, bir maddi ayıptan bahsederiz[3]. Yine örneğin, ifa edilecek şeyin, temininin, sunulmasının, uygulanmasının hukuken yasaklanmış olduğu, idari karar ile engellenmiş olduğu hallerde, yukarıdaki imkansızlık olgusu yanında, somut olayın şartları incelenerek hukuki ayıp değerlendirmesi yapılabilir.

· Aşırı İfa Güçlüğü:

Söz konusu küresel salgın sürecinde en çok değerlendirme bulacak ihtimallerden birisi ise Aşırı İfa Güçlüğü kaynaklı olarak sözleşmenin uyarlanmasıdır[4]. Öyle ki, belirli sözleşme türleri için özel olarak düzenlenmiş hükümler[5] veya genel olarak TBK md. 138’e[6] göre, şartları oluşması halinde, tarafların sözleşmenin uyarlanmasını talep etme veya sözleşmeyi sona erdirme hakları mevcuttur. Bu noktada önümüzdeki süreçte, yargı kararları yanında, salgın hastalıklara bağlı teorik örneklerin, ders kitapları ve monografilerde çok daha sık bir şekilde kendisine yer bulacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

· Sözleşme Hükümleri:

Somut olay incelendiğinde, söz konusu küresel salgın gibi olağanüstü durumlarda, ifa hususunda yaşanabilecek aksaklıklara, engellere dair maddeler bulunan hallerde ise genel işlem koşullarına ve sözleşme özgürlüğünün sınırlarına ilişkin hükümlere aykırı olmamak kaydıyla, sözleşmede yer alan bu maddelere göre hareket edilecektir.

· Yeni Özel Hükümler ve İdari Kararlar:

Yine, yaşanan olağanüstü durumun uluslararası ve ulusal etkilerini ortadan kaldırmak için devletler tarafından alınan kararlara ve yeni ihdas edilen hükümlere uyulması gerekecektir. Örneğin, faizlere, kredilere, icra takiplerine, kira sözleşmelerine, işçilere, sosyal ödemelere vs. ilişkin yapılacak geçici düzenlemeler, bu süreçteki ilgili olduğu hukuki ilişkilere uygulanacaktır[7].

Ayrıca kanaatimizce, olağanüstü durumlar için düzenleme içeren sözleşme hükümleri ile bu maddede zikrettiğimiz, muhtemel idari kararlar ve yeni mevzuat hükümleri çatıştığında, somut duruma göre her ikisi de bir arada birbirini tamamlayacak şekilde uygulanabilmeli; tamamen farklı düzenlemeler içerdiklerinde ve özellikle yeni kanun hükmünün emredici hüküm niteliği bulunduğunda ise sözleşmeye değil, bu hükme göre hareket edilmelidir.

· Ölüm:

Çeşitli sözleşme ilişkilerinde, borcun sona ermesine ilişkin olarak farklı sonuçlar verecek olan bir ihtimal ise ölümdür. Öncelikle, ölüm halinin sözleşmenin sona ermesine etkisi olup olmadığını veya etkisinin ne olduğunu tespit etmek için ilgili sözleşme türünü düzenleyen kanun hükümleri incelenmeli ve buna göre hareket edilmelidir[8]. Bunun yanında, söz konusu sözleşmenin kanunda düzenlenmediği veya düzenlenmesine rağmen ölüm haline ilişkin olarak özel hüküm bulunmayan hallerde ise genel kurallara göre hareket etmek gerekir. Bu noktada özellikle, borçlunun şahsiyetinin önemli olduğu borçların ifasının bir başkası tarafından yerine getirilmesi mümkün olmayacağından, borcun sona erip ermediği yanında, ölenin kusuruna göre, mirasçıların tazminat borcunu üstlenip üstlenmeyeceklerine de karar vermek gerekecektir.

· Hile / Aldatma – Hata / Yanılma:

Bir diğer ihtimal ise sözleşmenin kuruluşunda irade sakatlığı hallerinin mevcut olması halidir, ki bu noktada ilk olarak hileyi ele almak mümkündür. Örneğin, bir hastalığın tedavisinde kullanılabileceği, bağışıklık sistemini güçlendireceği iddiasıyla satılan ürünlerin, maskelerin bulunduğu olaylarda, hile hükümleri ele alınabilecektir[9]. Bu ihtimalde ayrıca, kanunlardaki cezai hükümlerin uygulanması da olasıdır.

Yine hile dışında, hata hükümleri de bu süreçte sıklıkla başvurulan hükümlerden olacaktır. Örneğin, otel rezervasyonları, uçuşlar, seyahatler, iş organizasyonları, düğünler gibi çok sayıda etkinliği konu edinen sözleşmenin hata hükümleri ile iptal edilmesi muhtemeldir.

· Aşırı Yararlanma / Gabin:

Yine son olarak, salgın gibi olağanüstü bir sebep dolayısıyla ihtiyaç duyulan ürün ve hizmetlerin, talep eden kimselerin zor durumda kalmalarından yararlanılarak, orantısız, fahiş ve ahlaka aykırılık sayılacak bedellere satıldığı, sunulduğu ihtimallerde ise aşırı yararlanma kavramını ele almak mümkün olacaktır[10]. Bu ihtimalde ayrıca, kanunlardaki cezai hükümlerin, haksız rekabete, tüketicinin korunmasına ilişkin hüküm ve idari kararların uygulanması da olasıdır[11].

Sonuç olarak, hukuk sistemlerinin, hemen her olağanüstü durumda olduğu gibi bugün ve yarın da önüne gelen uyuşmazlıkları en adil ve hakkaniyetli şekilde çözmesi gerekeceğini; olağanüstü durumlarda yaşanan uyuşmazlıkların yalnızca olağan zamanlar öngörülerek hazırlanmış sözleşme maddeleri ve kanun hükümleri ile değil, olağanüstü durumlara özgü veya olağanüstü durumlarda da uygulanabilecek kanun hükümleri ile çözülebileceğini ifade etmek gerekir. Özellikle, olağanüstü dönemleri kapsayan istisnai düzenlemeler, idari ve yargısal kararlar da bu noktada önemli rol oynayacaktır.


Dipnotlar


  1. Bkz. TBK md. 136: “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
    Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
    Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür
    .” ve md.137: “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
    Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır
    .”. ↩︎

  2. Bkz. TBK md. 27/1: “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.”. ↩︎

  3. İnc. TBK md. 219: “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.
    Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.
    ”; ayr. TBK md. 304 vd., md. 474 vd.; YÜNLÜ, Semih: “Türk Borçlar Kanunu Hükümlerince Satıcının Ayıp Sorumluluğu Bakımından Alıcının Külfetleri”, MÜHFHAD, C. 25, S. 1, 2019, s. 330 vd.; YÜNLÜ, Semih: Kira Sözleşmesinde Ayıptan Sorumluluk, Aristo Yayınevi, 2020, s. 57 vd. ↩︎

  4. Konuya ilişkin karşılaştırmalı güncel inceleme için ayr. bkz. YÜNLÜ, Semih: “İsviçre Borçlar Kanunu Tasarısının Sözleşmenin Uyarlanmasına İlişkin Hükmünün Ana Hatlarıyla ve Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi”, Banka ve Finans Hukuku Dergisi - Özel Sayı: Prof. Dr. Ali Necip Ortan’a Armağan, 2020, Cilt 1, s. 1743 vd. ↩︎

  5. Örn. bkz. TBK md. 480: “Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.
    Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.
    Eser, öngörülenden az emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile işsahibi, belirlenen bedelin tamamını ödemekle yükümlüdür.
    ↩︎

  6. İnc. TBK md. 138: “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
    Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.
    ↩︎

  7. Örneğin, Nafaka alacakları dışındaki icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/03/20200322-2.pdf ↩︎

  8. Ölüme sonuç bağlanan çeşitli Türk Borçlar Kanunu hükümleri için bkz. md. 43: “Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer...”, md. 298: “Aksi kararlaştırılmamışsa, dönemsel edimleri içeren bağışlama, bağışlayanın ölümüyle sona erer.”, md. 333: “Kiracının ölmesi durumunda mirasçıları, yasal fesih bildirim süresine uyarak en yakın fesih dönemi sonu için sözleşmeyi feshedebilirler”, md. 356: “Ölen kiracının ortakları veya bu ortakların aynı meslek ve sanatı yürüten mirasçıları ve ölen kiracı ile birlikte aynı konutta oturanlar, sözleşmeye ve kanun hükümlerine uydukları sürece, taraf olarak kira sözleşmesini sürdürebilirler.”, md. 371: “Kiracının ölümü hâlinde, onun mirasçıları ve kiraya veren, altı aylık yasal fesih bildirim sürelerine uymak koşuluyla, sözleşmeyi feshedebilirler.”, md. 385: “Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç alanın ölmesiyle kendiliğinden sona erer.”, md. 440: “Sözleşme, işçinin ölümüyle kendiliğinden sona erer. İşveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.”, md. 441: “İşverenin ölümü hâlinde, yerini mirasçıları alır. Bu durumda işyerinin tamamının veya bir bölümünün devri ile gerçekleşen hizmet ilişkisinin devrine ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.
    Hizmet sözleşmesi ağırlıklı olarak işverenin kişiliği dikkate alınmak suretiyle kurulmuşsa, onun ölümüyle kendiliğinden sona erer. Ancak, işçi sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zarar için, mirasçılardan hakkaniyete uygun bir tazminat isteminde bulunabilir.
    ”, md. 486: “Yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılmış olan sözleşme, onun ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. Bu durumda işsahibi, eserin tamamlanan kısmından yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür.”, md. 513: “Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır...”, md. 554: “...İşletme sahibinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya ölümü, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkisini sona erdirmez.”. ↩︎

  9. Bkz. TBK md. 36: “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
    Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”, md. 39: “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.
    Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.
    ”. ↩︎

  10. Bkz. TBK md. 28: “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
    Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.
    ”. ↩︎

  11. Bkz. https://ticaret.gov.tr/haberler/tibbi-maskede-fahis-fiyat-uygulayan-9-firmaya-943-bin-lira-ceza. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Medeni Hukuk ABD Öğretim Üyesi, PhD, LLM, Arabulucu