Lexpera Blog

Teşebbüste Elverişlilik Unsuru ve Kimi Özel Suç Düzenlemelerinde Elverişlilik Unsuru

Giriş

Suça teşebbüs, hem 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nda hem 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kuşkusuz teşebbüs kurumu tarih boyunca bugünkü haliyle var olan bir kurum olmasa dahi suç teorisi ve ceza adalet sistemlerinin işleyişi bakımından özgül ağırlığı yüksek bir konudur. Bu ise konunun incelenmesi, açıklanması ve problemli hususların tespiti noktasında azami dikkat ve özen gerektirmektedir.

Suça teşebbüsün genel çerçevesinde elverişlilik unsuru oldukça önem arz etmektedir. Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda teşebbüsün oluşumu açısından “vesaiti mahsusa”ibaresi geçmekteyken, yeni Türk Ceza Kanunu’nda “elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlama” biçiminde bir ibare yer almaktadır. Bu değişiklik salt bir terminolojik değişiklikten öte; bir yaklaşım değişimini ifade etmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile ceza hukuku alanında önemli bir reform yapılmış olup, fiil ceza hukuku anlayışı esas alınmıştır. Teşebbüs hususundaki düzenlemeler de bunun en önemli kanıtlarındandır.

1. Genel Olarak

1.1. Teşebbüs Kavramı

Teşebbüs, Arapça kökenli bir kelime olup “bir işi yapmaya yeltenme, girişme” anlamına gelmektedir.[1] Ceza hukuku bakımından ise teşebbüs, suç olarak belirlenen bir eylemin icrasına elverişli hareketlerle başlamak ve fakat elde olmayan nedenlerle icranın tamamlanamaması veya neticenin gerçekleşmemesini ifade eder.[2] Bir suçun oluşumu bakımından suç yolu (iter criminis) çeşitli evrelerden oluşur. Buna göre suç yolu; düşünce, hazırlık, icra hareketleri, tamamlanma, sona erme evrelerinden oluşmaktadır.[3] Kanunda özel olarak belirlenen tipik icra hareketlerinin yapılması veya öngörülen neticenin gerçekleşmesi ile suç tamamlanmış olacaktır.

Ceza hukuku, bir hukuk disiplini olarak insanlık tarihiyle birlikte var olsa da teşebbüs kurumunun tarihsel olarak oldukça çağdaş ve yeni bir kurum olduğu söylenebilir. Nitekim tarihsel perspektifte bakıldığında Eski Yunan, Roma dönemi ve hatta Kanonik hukukta dahi bağımsız bir teşebbüs kurumu görülmemektedir. Yalnızca Roma hukuku döneminin İmparatorluk dönemi denilebilecek 12 Levha Kanunları sonrası döneminde teşebbüse ilişkin -genel düzenlemeler olmasa da- çeşitli emareler görülmüştür.[4] Sonrasında genel düzenleme olarak Orta Çağ’da İtalyan Hukukunda ve Almanya’da 1507 Bamberg Ceza Kanunu’nda görülmüş olup, günümüzdeki anlayışa temel teşkil eden bir yaklaşım benimsenmiştir.[5]

Teşebbüsün, hukuki nitelik olarak “suçun özel görünüş biçimi” olduğu kabul edilmektedir. Nitekim normal şartlar altında suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince ancak tüm unsurlarıyla birlikte tipik olan bir eylemin suç olarak nitelenip cezalandırılması mümkün olacaktır. Ancak teşebbüs kurumuna ilişkin kanuni düzenlemelerle birlikte tipiklikte eksik unsurları olan eylemlerin cezalandırılması mümkün kılınmaktadır. Böylece teşebbüs, cezalandırılmanın alanını genişleten ve diğer hükümleri tamamlayan tali bir niteliğe bürünmektedir.[6] Bu nedenle bağımsız bir norm olmayıp, teşebbüs suçu gibi ifadeler teşebbüsün hukuki niteliğiyle bağdaşmamaktadır.[7] Bununla birlikte bazı suç tiplerinde bizatihi teşebbüs aşaması “tamamlanmış suç” olarak kabul edilip cezalandırılmaktadır ve bunlara “kalkışma suçları” denmektedir.

1.2. Mevzuat Düzenlemesi

Öncelikle 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK arasında ciddi farklar olduğunu ifade etmek gerekir. 765 sayılı eski TCK’da eksik teşebbüs-tam teşebbüs ayrımı söz konusuydu ve bu çerçevede tam teşebbüsün cezası tamamlanmış suçtan az, eksik teşebbüsün cezası ise tam teşebbüsten daha az olarak belirlenmişti.[8] Ancak bu ayrım 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK 35 ile kaldırılmıştır. Buna göre düzenleme: “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur…” biçimindedir ve devamında 2. fıkrada ise indirim oranları belirtilmiştir. TCK 35. maddenin gerekçesine göre eksik-tam teşebbüs ayrımı adil olmayan bir cezalandırmaya neden olmaktaydı ve bu ayrım sırf hareket suçları bakımından işlevsel değildi. Bu minvalde ceza reformu kapsamında yabancı birçok hukukta olduğu gibi bu ayrıma son verildiği dile getirilmiştir. Bu ayrımın kaldırılmasına bağlı olarak ortaya çıkan önemli bir diğer sonuç ise artık ceza tayininde eksik-tam teşebbüs ayrımına göre değil; teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığına göre hareket edileceğidir. Belirtmek gerekir ki bu esas, cezanın bireyselleştirilmesi bakımından daha isabetli görünmektedir.

Mevzuat bakımından eski TCK’dan farklı olarak hem madde metninde hem de madde gerekçesinde belirtilen bir diğer önemli husus artık teşebbüs bakımından “doğrudan doğruya icraya başlama” esas alınmıştır. Belirtmek gerekir ki 765 sayılı eski TCK’da ölçüt olarak “kastı şüpheye yer bırakmama” alınmıştı. Bu bakımdan yeni düzenlemenin fiil ceza hukuku anlayışına daha uygun olduğu söylenebilir.

2. Teşebbüsün Unsurları

2.1. Genel Olarak

TCK 35 madde metnine göre teşebbüsün unsurları: suç işleme kastı, elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlama, icra hareketlerinin tamamlanmaması veya neticenin gerçekleşmemesi biçimindedir. Madde metnine göre tespit edilen unsurlar bunlar olmakla birlikte tüm suç tipleri teşebbüse elverişli gibi görünmektedir. Ancak esasen suç tipinin niteliğine de bakılması gerekir. Zira bir suçun teşebbüse elverişli olup olmaması o suçun hangi hareketle işlenebileceği ve neticesiyle de yakından ilgilidir. Dolayısıyla ilave bir şart olarak “suçun teşebbüse elverişli olması” gerektiği söylenebilir.[9] Suçun teşebbüse elverişliliği ise her bir suç tipi açısından ayrı ayrı incelenmesi gereken bir konudur. Örneğin hakaret suçu sırf hareket suçu olduğundan kural olarak teşebbüse elverişli değildir; ancak icra hareketlerinin bölünebildiği ölçüde, örneğin mektupla hakaret edilip mektubun muhataba ulaşmaması durumu gibi, ancak bu hallerde teşebbüse elverişli olduğu kabul edilmektedir.

2.2. Suç İşleme Kastı

TCK 35/1’de açıkça “…işlemeyi kastettiği…” ibaresine yer verilmiştir. Buna göre teşebbüsten söz edilebilmesi için ilgili suçun kasten işlenebilen bir suç olması gerekir. Taksirli suçlar bakımından teşebbüs söz konusu olamayacaktır.

Belirtmek gerekir ki olması gereken kast, işlenmek istenen suça yönelik kasttır. İşlenmek istenen suça ilişkin hareketleri teşebbüs aşamasında bırakmaya yönelik ayrı bir “teşebbüs kastı” aranmamaktadır.[10] Azlık görüşü olarak kast değil ve fakat suç işleme kararı aranması görüşü kanuna da uygun görünmemektedir. Kastın aranacağı zaman ve kapsamı bakımından ise kasta ilişkin genel esaslar geçerlidir, buna göre hareketin icrası sırasında kastın tipikliğe dahil unsurları kapsaması gerekmektedir. Bilindiği üzere genel kast esasları dışında kimi özel suç düzenlemelerinde saik vb. özel unsurlar aranmaktadır. Bu tip suçlar bakımından ise teşebbüs bakımından yine kastın kapsamına ilgili hususlar dahil olmalıdır. Örneğin hırsızlık suçunda “yararlanmak maksadıyla” ibaresiyle adeta tipikliğe bir özel unsur eklenmiş olup; bu suç tipinde teşebbüsten söz edebilmek için ilgili kastın bu hususu da kapsaması gerekmektedir.

Kasta ilişkin bir diğer ayrım olarak olası kastla teşebbüsün mümkün olup olmadığına ilişkin ise farklı görüşler söz konusudur. Örneğin “olası kastı netice belirler” esasına dayanan veya “aleyhe kıyas yasağını ihlal ettiği” gibi farklı gerekçelerle olası kastla teşebbüsün mümkün olmayacağını savunanlar vardır.[11] Diğer yandan kanun sistematiğine ve genel ruhuna daha uygun olarak kast ifadesinin olası kastı da kapsadığını dile getirerek, olası kastın teşebbüs bakımından uygulanmaması için hiçbir sebep olmadığını savunanlar da söz konusudur.[12] Belirtmek gerekir ki bu yorum hem kanunun lafzı hem de ruhu yönünden daha isabetli görünmektedir.

2.3. Elverişli Hareketlerle Doğrudan Doğruya İcraya Başlanma

Teşebbüs bakımından kastın ardından aranan bir diğer unsur elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlanmasıdır. 765 sayılı eski TCK döneminde “vesaiti mahsusa” ibaresiyle yalnızca elverişli araç kavramı söz konusuydu.

5237 sayılı TCK 35. madde metnindeki ifadeye ek olarak gerekçede “elverişlilik” unsurunun “sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır.” biçiminde belirtilerek nasıl ele alınacağına ilişkin bir yol gösterilmiştir. Buna göre “elverişli hareket”in ne olduğu ve nasıl tespit edileceğine ilişkin sorunların çözümü somut olaya bakılarak yapılacağı söylenebilir. Elverişlilik ve genel anlamda teşebbüsün esasına ilişkin kabul edilen görüşlere göre ise durum kuşkusuz değişecektir.[13] Elverişlilik belirlenirken kullanılan araç, suçun maddi konusu, mağdur vs. tüm unsurlar birlikte ele alınacaktır. Nitekim belirttiğimiz üzere madde gerekçesine göre TCK’da bu esas benimsenmiştir. Elverişlilik, nispi bir kavramdır, dolayısıyla her bir suç tipi ve bu bağlamda yapılan hareketler bakımından ayrıca değerlendirilmelidir.[14] Örneğin birisine belirli bir ilacı vermek kasten insan öldürme suçu bakımından elverişli olmayabilir; ancak aynı ilaç diyabet hastası olduğu bilinen bir kişiye yönelik kasten insan öldürme suçu bakımından elverişli olabilecektir.

Elverişliliğin belirlenmesi noktasında çeşitli teoriler söz konusudur. Bunları temelde objektif görüşler, sübjektif görüşler ve karma görüşler biçiminde ayırabiliriz. Objektif görüşlerin ise klasik objektif görüş, aracın yeterliliği görüşü, somut tehlike görüşü, uygun nedensellik görüşü gibi çeşitli alt ayrımları söz konusudur. Örneğin klasik objektif görüşe göre elverişlilik; hareketin kanunda öngörülen tipik neticeyi oluşturabilme gücüne göre belirlenir. Burada görüşü salt “hareket” unsuruyla sınırlayanlar olduğu gibi, tipikliğin tüm unsurlarına teşmil edenler de söz konusudur. Klasik objektif görüşe göre elverişlilik mutlak ve nispi olarak ayrılır. Mutlak elverişlilik hareketin mutlak olarak neticeyi gerçekleştirebileceğini ifade ederken nispi elverişlilikte ise tamamen somut olaya göre elverişlilik belirlenir. Örneğin içinde mermi olan ve ateşleme için hiçbir engeli olmayan bir silah mutlak olarak elverişlidir fakat örneğin oyuncak tabanca insan öldürme suçu bakımından elverişli değildir.

Aracın yeterliliği görüşüne göre ise elverişlilik ve yeterlilik ayrımı söz konusudur ve buna göre bir değerlendirme yapılmalıdır.[15] Örneğin bir silah insan öldürme suçu bakımından elverişlidir ancak somut olaya göre çok uzak mesafeden ateş edilmesi durumunda elverişli olacak fakat yeterli olmayacaktır. Buna göre değerlendirme mutlaka somut olaya göre yapılmalıdır.[16] Bu ayrıma göre elverişli fakat yetersiz araçlar olduğunda teşebbüsten söz edilebilecekken elverişsiz araçlar olduğunda teşebbüsten söz edilemeyecektir.

Somut tehlike görüşüne göre ise, klasik objektif görüşün elverişlilik belirlemesinde araçtan ziyade harekete ağırlık verilmektedir. Bu görüşe göre somut olaya göre yapılan hareketin suçla korunan hukuksal değere ve suçun konusuna yönelik oluşturduğu somut tehlikenin ağırlığına bakılarak bir tespit yapılacaktır.

Uygun nedensellik görüşüne göre ise, elverişlilik tüm suçlar bakımından aranması gereken bir unsurdur ve bu bağlamda teşebbüs bakımından da icra hareketleriyle ulaşılmak istenen netice arasında uygun nedensellik ilişkisi bulunmalıdır.[17]

Sübjektif görüş tarihsel olarak Almanya’da ortaya çıkmıştır ve buna göre failin suç işleme iradesinin tespiti önem arz etmektedir. Bu tespitin yapılabilmesi elverişlilik bakımından gerekli ve yeterli görülmüştür. Tarihsel akış içinde değişiklikler olsa dahi bugün hala Alman hukukunda bu görüşün etkin olduğu söylenebilir. Bu anlamda elverişli-elverişsiz teşebbüs ayrımının da -en azından Alman hukuku- bakımından önemi azdır. Bu görüşe göre failin suç işleme iradesini ortaya koyması onun tehlikeliliğini gösterir ve bu yönden cezalandırılması gerekir. Bu noktada değerlendirme “ex ante” yapılacaktır. Failin icra hareketlerini yaparken bulunduğu koşullara ve sahip olduğu bilgi ve beceriye göre bir sonuca varılacaktır. Yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’daki “elverişli hareket” ibaresini bu kapsamda kabul eden bir görüş de söz konusudur.

Nihayet karma görüşe göre ise hem objektif hem sübjektif görüşlerden yararlanarak tamamen somut olaya göre değerlendirme yapılması esas alınmalıdır. Buna göre elverişlilik bakımından her olay için geçerli bir kriter söz konusu değildir, dolayısıyla her olayı ayrı değerlendirmek gerekir. Bir olayda objektif kriter uygulanırken bir başka olayda sübjektif kriter uygulanabilecektir.[18] Örneğin, şeker objektif kritere göre insan öldürmeye elverişli değildir fakat şeker hastası olduğu bilinen bir kişiye verildiği halde elverişli olacaktır. Öte yandan objektif kritere göre insan öldürmeye elverişli olan bir silahın emniyet kilidinin kapalı olması ve ilk defa eline silah alan biri bakımından elverişli olduğu söylenemez. Görüldüğü üzere somut olaya göre “ex ante” biçimde farklı kriterleri uygulamak daha isabetli olacaktır.[19]

2.4. İcra Hareketlerinin Tamamlanmaması Veya Neticenin Gerçekleşmemesi

Teşebbüs bakımından aranan bir diğer unsur icra hareketlerinin tamamlanmaması veya neticenin gerçekleşmemesidir. Zira icra hareketleri tamamlandığında veya netice gerçekleştiğinde artık suç tamamlanmış olup, teşebbüsten söz edilemeyecektir. Buna göre bir suçun teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının tespiti bakımından ise “suçun tamamlanma anı”nın tespiti önem arz etmektedir. Fakat bu çok zaman kolaylıkla tespit edilemez. Örneğin insan öldürme suçunda rahatlıkla tespit edilebilirken, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunda aynı rahatlıkla tespit edilemeyecektir. Buna göre değerlendirmenin somut olaya göre yapılması gerektiği esası kabul edilebilir.[20]

Önemle belirtmek gerekir ki suçun tamamlanması ve sona ermesi evreleri karıştırılmamalıdır. Zira tamamlanma ve sona erme pek çok zaman örtüşse dahi bazı suç tipleri bakımından durum farklıdır. Örneğin kesintisiz suçlarda suçun tamamlanma anı ve sona erme anı farklıdır. Bu tip suçlarda suçun tamamlanması ile teşebbüsün gündeme gelme olasılığı ortadan kalkar. Suçun işlenmeye devam etmesi yalnızca sona ermediğini gösterir, tamamlanmadığını değil. Örneğin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda mağdurun bir odaya kapatılması ve çıkmasının engellenmesi halinde suç tamamlanmış olup devam etmektedir ancak sona ermemiştir. Bu nedenle teşebbüsten söz edilemeyecektir.

Bu unsur bakımından aranan bir diğer husus ise icra hareketlerinin tamamlanmaması veya neticenin gerçekleşmemesinin failin elinde olmayan bir biçimde gerçekleşmesidir. Elinde olmayan bir biçimde gerçekleşmesi hususu da keza çeşitli şekillerde görülebilir. Fiilin icrasının imkansızlaşması, failin icra hareketlerini tamamlama imkânı olmasına rağmen bu hususta hatası, fiilin icrasının imkânsız olmamasına rağmen dışsal bir sebepten failin icradan vazgeçmesi gibi olabilir. Bu hallerde teşebbüs söz konusu olacaktır.[21]

İcra hareketlerinin tamamlanma anının belirlenmesi bakımından sübjektif, objektif vs. çeşitli görüşler olsa da genel kabul objektif kriterlerin esas alınması ancak bununla birlikte somut olaya göre bir değerlendirme yapılması gerektiği yönündedir.

2.5. Teşebbüsün Cezalandırılma Esası

Teşebbüsün hukuki mahiyeti ve buna bağlı olarak cezalandırılma esası tarihsel süreçte en çok tartışılan konulardan biri olmuştur.[22] Esasen teşebbüs halinde henüz tamamlanmamış bir suç söz konusu olduğu için faili cezalandırmanın temelinin ne olacağı oldukça önemli bir sorundur. Ayrıca burada kabul edilecek fikrin pratik anlamda başka önemli sonuçları da olacaktır. Örneğin teşebbüs aşamasında kalmış bir suçtan dolayı verilecek ceza tayininde indirimin olup olmayacağı veya ne düzeyde olacağı, elverişsiz teşebbüsün cezalandırılıp cezalandırılmayacağı ve icra hareketlerinin başlama zamanı gibi hususlar benimsenecek kabule göre değişecektir.[23]

Teşebbüsün cezalandırılma esasına ilişkin görüşleri objektif, sübjektif ve karma görüşler şeklinde ayırabiliriz. Objektif görüşe göre teşebbüsün cezalandırılma nedeni teşebbüs aşamasında kalmış hareket ile suçla korunan hukuki değer ve suçun konusu üzerinde oluşturulan tehlike ve zarardır. Bu kabul esasen 5237 sayılı TCK’nın benimsediği “objektif” görüş esasına uygundur.[24] Zira madde gerekçesinde belirtildiği üzere teşebbüs halinde hâkim cezayı “somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığını dikkate alarak” saptayacaktır. Sübjektif görüşler ise temelini Almanya’da bulmuş olup, buna göre teşebbüsün cezalandırılma temelini failin suç işleme iradesi, failin tehlikeliliği oluşturmaktadır. Pozitivist görüş olarak da adlandırılmaktadır.[25] Esasen bu görüş failin suç işleme iradesini esas aldığı için bu çerçevede tamamlanmış suç ve teşebbüs aşamasında kalmış suç arasında fark olmadığı söylenebilir. Ayrıca bu görüşe göre teşebbüsün başlangıcı için hazırlık hareketleri dahi alınabilmektedir. Dolayısıyla fail aleyhine ceza sorumluluğunu çok fazla genişlettiği için eleştirilmektedir. Karma görüşlere göre ise değerlendirme hem sübjektif hem objektif ölçütlere göre yapılacak ve her somut olaya göre ayrı bir hükme varılacaktır. Karma görüşler kendi içinde fail teorisi, etki teorisi gibi çeşitli biçimlerdedir. Etki teorisi objektif teorilere daha yakın olup hareketin toplum ve birey üzerindeki etkisini esas alırken; fail teorisi ise sübjektif teoriye yakın biçimde failin tehlikeliliğini esas almaktadır.

2.6. Yargıtay'ın Yaklaşımı

Yargıtay’ın teşebbüs hususundaki genel yaklaşımı 5237 sayılı yeni TCK’ya paraleldir. Örneğin yakın tarihli bir CGK kararına[26] göre teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için; kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı, elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı, failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da netice gerçekleşmemelidir. Burada Yargıtay CGK elinde olmayan nedenler ibaresine ilişkin olarak “failin iradesi dışında gerçekleşen ve suçun tamamlanmasını engelleyen nedenler” açıklamasını yapıp bu nedenlerin icra hareketleri bitmeden veya netice gerçekleşmeden ortaya çıkması gerektiğini vurgulamıştır. Ek olarak elverişli olmayan hareketlerle icranın devam ettiğinin saptanması halinde dahi icranın bitmediğinin ve teşebbüsün kabulünün gerektiği belirtilmiştir. Yine daha sonra yakın tarihli bir başka CGK kararında da aynı esas dile getirilmiştir.[27]

3. Teşebbüste Çeşitli Durumlar

3.1. İşlenemez Suç ve Teşebbüs

İşlenemez suç terimi ve elverişsiz teşebbüs ifadeleri aynı durum için kullanılmakta olup, failin hareketinin suçla oluşturulacak tehlike veya zararı meydana getirmeye elverişli olmamasını veya suçun konusunun olmaması nedeniyle suçun oluşamayacağını ifade etmektedir.[28] Esasen daha evvel teşebbüsün cezalandırılma nedenine ilişkin belirttiğimiz teoriler işlenemez suç ve teşebbüste elverişliliğin belirlenmesi noktasında belirleyici konumdadır. Zira işlenemez suç durumu da objektif, sübjektif ve mezkûr diğer teoriler kapsamında belirlenmektedir. Bu kapsamda elverişlilik başlığı altındaki açıklamalarımızın aynen geçerli olduğunu ifade etmek gerekir. Modern ceza hukuku yaklaşımı ve teorileri uyarınca elverişlilik belirlemesi yapılırken değerlendirmeler “ex ante” bir biçimde yapılacaktır ve karma teori ağırlıklı olsa dahi yeni TCK’nın da benimsediği sistem olması dolayısıyla objektif teoriye yakınsayan bir anlayış esas alınacaktır. Nitekim Yargıtay ve doktrindeki genel eğilim fiil ceza hukuku anlayışına koşut olarak bu yöndedir.

Elverişsiz teşebbüs (işlenemez suç) ile elverişli teşebbüs ayrımı oldukça önemlidir. Elverişli teşebbüste baştan itibaren işlenebilecek ve tamamlanabilecek bir suç söz konusu ve fakat failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanamamaktadır. Ancak elverişsiz teşebbüste suçun işlenmesi ve tamamlanması baştan itibaren mümkün değildir.[29] Örneğin yaşadığı sanılan ölü bir kimseye yönelik hareketler baştan itibaren neticeyi gerçekleştirmeye elverişsiz olduğu için elverişsiz teşebbüs kapsamındayken; yaşayan bir kimseye yönelik öldürme kastıyla ateş edilmesi ve fakat mağdurun yapılan müdahale sonrası ölüm neticesinin gerçekleşmemesi halinde elverişli teşebbüsten bahsedilecektir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki elverişsiz teşebbüs halini “hata” kavramı içinde mülahaza eden görüşler de söz konusudur.[30]

3.2. Mefruz Suç ve Teşebbüs

Mefruz suç kavramı; sözde suç, varsayımsal suç, hayali suç gibi çeşitli terimlerle ifade edilmektedir. Mehaz Alman ceza hukuku doktrininde “Wahndelikt” ve “Putativdelikt” terimleriyle ifade edilmektedir.[31] Alman hukuku ve Türk hukuku bakımından kanunlarda düzenlenmiş değildir. Mefruz suç ibaresi, failin suç işlediği zannıyla hareket etmesi ve fakat işlediği hareketin esasen tipikliği oluşturmadığı halleri ifade eder. Kısaca, esasen suç olmayan bir hareketin, suç işlendiği varsayılarak işlenmesidir.[32] Mefruz suç, teorik olarak hata kavramıyla ilişkilidir zira failin norma ilişkin bir hukuki hatası, fiili hata veya hukuka uygunluk nedenlerinde hata gibi çeşitli hata tiplerinden birinin içinde olması söz konusudur. Mefruz suç ve teşebbüs arasındaki bağlantı failin iradesi hususundadır. Zira her iki halde de failin suç işleme iradesi kast düzeyinde bulunmaktadır ve sübjektif teorilerin de savunduğu üzere fail suç işleme iradesini ortaya koyarak tehlikeliliğini arz etmektedir.

Mefruz suç hali, kanunumuzun benimsediği ve doktrinde ağırlıklı kabul edilen görüş uyarınca cezalandırılmaz. Zira yeni TCK ile objektif teorinin benimsendiği görülmektedir. Ayrıca kanunilik ilkesi gereği AY 38 ve TCK 2’nin de gereğidir. Ek olarak hataya ilişkin teoriler uyarınca da fail, hatasından yararlanacaktır.

3.3. Taksirli Suçlar ve Teşebbüs

Suça teşebbüs bakımından tüm teoriler uyarınca ve 5237 sayılı TCK’da açıkça “…işlemeyi kastettiği…” biçiminde belirtildiği üzere teşebbüsten bahsedilebilmesi için kast unsuru olmazsa olmazdır. Bu bağlamda kanunilik ilkesiyle de bağlantılı olarak yalnızca taksirle işlenebilen suçlar bakımından veya kasten işlenebilen bir suç olsa dahi failin kastının tespit edilemediği durumlarda teşebbüsten söz edilemeyecektir.[33]

3.4. İştirak Halinde İşlenen Suçlar ve Teşebbüs

İştirak halinde işlenen suçlar bakımından teşebbüs bakımından icra hareketlerinin ne zaman başlamış sayılacağı temel problemi teşkil etmektedir. Buna ilişkin olarak ise doktrinde dar bireysel çözüm, gözden geçirilmiş bireysel çözüm ve bütüncül çözüm biçiminde başlıca teoriler ortaya atılmıştır. Dar bireysel çözüm ve gözden geçirilmiş bireysel çözüm icranın başlangıcını hazırlık hareketlerine doğru genişlettiği için eleştirilmiştir. Mehaz Alman doktrini ve uygulamasında hâkim görüş ise “bütüncül çözüm” yaklaşımıdır. Buna göre müşterek faillerden birinin icra hareketlerine başlamış olması diğerleri bakımından da teşebbüs aşamasına geçildiği anlamına gelmektedir. Buna göre iştirak halindeki faillerden her birinin hareketi, diğer şeriklere de izafe edilmektedir.[34]

3.5. Dolaylı Faillik ve Teşebbüs

Dolaylı fail, suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan, onun üzerinde hakimiyet kurarak suçu işleyen kişidir. Nitekim TCK 37/2’de “Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur.” Biçiminde belirtilmiştir. Bu benimseme iştirak bakımından kabul edilen bütüncül çözüm teorisiyle de uyumludur. Zira TCK 40’ta benimsenen “iştirakte bağlılık kuralı” gereği asıl hareket teşebbüs aşamasına varmadan dolaylı fail için de teşebbüsün söz konusu olamayacağı söylenebilir. Mehaz Alman hukukundaki kabul de bu yöndedir. Bütüncül çözüm teorisi uyarınca ancak araç olarak kullanılan kişi elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başladığında, dolaylı fail için teşebbüs gündeme gelebilecektir. Buna karşın icranın başlaması için sadece dolaylı failin iradesini esas alan görüşler olsa dahi iştirak teorisine göre bu çözüm daha isabetli görünmektedir. Ancak dolaylı failin, araç olarak kullandığı kişinin iradesini adeta yok etmesi karşısında esasen icra hareketlerinin başlamış sayılması görüşü de isabetsiz değildir.[35]

3.6. İhmali Suçlar ve Teşebbüs

İhmali suçlara teşebbüs konusu oldukça tartışmalı bir konu olmakla birlikte[36] hem mehaz Alman hukukunda hem bizim hukukumuzda genel kabul gerçek ihmali suçlar bakımından teşebbüsün mümkün olmadığı ve fakat görünüşte ihmali suçlar bakımından ise teşebbüsün mümkün olduğu kabul edilmektedir.

İhmali suçları teşebbüse elverişli kabul eden görüşlere göre ise icranın ne zaman başlamış sayılacağı hususunda bir konsensüs görülmemektedir. Ancak Türk hukuku bakımından kanuni düzenlememize koşut olarak ihmali hareketle suçun konusunun tehlikeye düşürüldüğü an icranın başlangıcı sayılmaktadır. Buna göre örneğin bakmakla yükümlü olduğu hastaya ihmali hareketle yapması gereken müdahaleyi yapmayan hekim bakımından sorumluluk, ihmali hareket sonucu hasta bakımından tehlikelilik halinin oluşmasıyla başlayacaktır. Öte yandan azınlık olarak ihmali suçlara teşebbüsün mümkün olmadığını kabul eden yazarlar da söz konusudur.[37] Bu kabule göre ihmali suçlarda teşebbüs aşamasında kalmış suçlarda, fail bu bakımdan sorumlu tutulamayacaktır.

3.7. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar ve Teşebbüs

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlara teşebbüsün mümkün olduğu baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Bu husus iki biçimde olabilir. İlk durum “neticesi sebebiyle ağırlaşmış teşebbüs”tür. (der erfolgsqualiziferte Versuch) Bu halde teşebbüs aşamasında kalan suç tipi neticesinde ağır neticeler gerçekleşmektedir. Örneğin teşebbüs aşamasında kalan kasten yaralama sonucu mağdurun yüzünde kalıcı ize neden olunması gibi. Bir diğer hal ise “neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça teşebbüs” (der versuchte Erfolgsqualifizierung) olarak ifade edilir. Burada ise temel suç tipinin ağırlaşmış neticelerine yönelik bir teşebbüs durumu söz konusudur. Dolayısıyla teşebbüsün koşullarının bu olasılıkta ağır netice bakımından var olması gerekir. Bu bağlamda failin kastı olmazsa olmaz koşuldur.[38]

3.8. Sırf Hareket Suçları ve Teşebbüs

Sırf hareket suçları veya doktrindeki bir diğer ifadesiyle neticesi harekete bitişik suçlar, kural olarak teşebbüse elverişli değildir. Çünkü bu tip suçlarda niteliği gereği tipik hareketin icra edilmesiyle suç tamamlanmaktadır. Teşebbüsün söz konusu olması içinse icra hareketlerinin tamamlanamaması veya neticenin gerçekleşmemesi gerekir.[39] Bu konu bakımından klasik ve en kolay örnek hakaret suçudur. Zira hakaret içeren sözlerin söylenmesiyle suç tamamlanır. Dolayısıyla bu suç tipi sırf hareket suçudur ve teşebbüs mümkün değildir. Ancak icra hareketlerinin bölünebildiği hallerde, hakaret içeren mektubun posta yoluyla gönderilmesi hali gibi hallerde, teşebbüse elverişli olabilecektir.

3.9. Tehlike Suçları ve Teşebbüs

Tehlike suçları suçla korunan hukuki değerin veya suçun konusunun zarar görme tehlikesinin ortaya çıkmasının suçun oluşumu açısından gerekli ve yeterli görüldüğü suç tipleridir. Kendi içinde, suçla korunan hukuki değer veya suçun konusunun somut veya soyut olarak tehlikeye düşürülmesine göre ayrılmaktadır. Tehlike suçlarına teşebbüs genel kabul olarak mümkün kabul edilmektedir. Örneğin TCK 220’deki “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” bir tehlike suçudur. Bu suçun oluşumu için örgütün kurulması yeterlidir. Ancak failler örgüt kurmak için icra hareketlerine başlamış ve fakat örgütü ellerinde olmayan nedenlerle kuramamışlarsa bu halde teşebbüs aşamasında kaldığı söylenecektir.[40] Azınlık görüşü olarak ise tehlike suçlarına teşebbüs halinde tehlikenin tehlikesinin, tehlike yokluğuna neden olacağı ifade edilerek teşebbüsün mümkün olmadığı belirtilmektedir. Zira kanunumuzun benimsediği kritere göre suçla korunan hukuki değer veya suçun konusunun bir zarar veya tehlikeye düşürülmesi gerekmektedir. Örneğin tehdit suçunun mektupla işlenmesi halinde ve mektubun muhataba ulaşmaması halinde azınlık görüşe göre teşebbüs söz konusu olmayacaktır.[41]

3.10. İçtima ve Teşebbüs

İçtima ve teşebbüs kurumları arasında esasen doğrudan bir bağlantı yoktur. Ancak kanun sistematiğimize baktığımızda her ikisinin de genel kısımda düzenlendiği ve genel kabul uyarınca ikisinin de “suçun özel görünüş biçimi” olduğu görülmektedir. Her iki kurum da TCK’daki özel hükümlere ve özel kanunlarda suç ve ceza içeren hükümlere teşmil edilebilecek niteliktedir.

3.11. Cezayı Kaldıran veya Azaltan Nedenler ve Teşebbüs

Bilindiği üzere cezayı kaldıran veya azaltan nedenler kanunumuzda genel kısım üçüncü bölümde düzenlenmiştir ve hem TCK’daki özel hükümlere hem de özel kanunlardaki suç ve ceza içeren hükümlere uygulanabilecektir. Tıpkı içtima kurumu gibi teşebbüs ile doğrudan bir bağlantı söz konusu değildir. Ancak belirtmek gerekir ki cezayı kaldıran veya azaltan nedenlerden biri de “hata” halidir. Örneğin TCK 30 ile hata hali düzenlenmiştir. Hata; fiili hata, şahısta hata, hukuki hata, hedefte sapma gibi çeşitli biçimlerde görülebilir. Teşebbüs kurumu ile ilgi arz eden hal ise hedefte sapma halidir. Doktrin ve uygulamadaki genel görüşe göre hedefte sapma hallerinde suça teşebbüs ve içtima hükümleri uygulanacaktır.[42]

3.12. Gönüllü Vazgeçme ve Teşebbüs

Gönüllü vazgeçme kurumu, 5237 sayılı TCK’da “Suça Teşebbüs” başlığını taşıyan üçüncü bölümde 36. madde ile düzenlenmiştir. Teşebbüs ile doğrudan bağlantılıdır. TCK 36 ile gönüllü vazgeçme: “Fail suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.” biçiminde ifade edilmiştir. Teşebbüse ilişkin hükümle birlikte değerlendirildiğinde temel ayrımın failin icra hareketlerini tamamlayamaması veya neticenin gerçekleşmemesinin failin elinde olan nedenlerle mi yoksa elinde olmayan nedenlerle mi oluştuğuna dayandığı görülecektir. Failin icra hareketlerini tamamlayamaması veya neticeyi gerçekleştirememesi halinde bunun failin sübjektif iradesine göre, özgür iradeyle mi gerçekleştiği; yoksa elinde olmayan dışsal sebeplerle mi gerçekleştiği sonucu belirleyecektir. Fakat kimi hallerde fail gönüllü vazgeçip neticeyi önlese veya icra hareketlerini iradi olarak tamamlamasa dahi, gönüllü vazgeçme anına dek yapılan hareketlerle bir başka suçun tipikliği oluşabilir.[43] İşte bu tip hallerde ise fail, tamam olan kısmın oluşturduğu suç bakımından tamamen sorumlu olacaktır. Bunun dışında gönüllü vazgeçmenin koşulları gerçekleştiğinde failin cezai sorumluluğu gündeme gelmeyecektir.

3.13. Etkin Pişmanlık ve Teşebbüs

Etkin pişmanlık kurumu genel kısımda düzenlenmemiş olup, teşebbüs ile ilişkisi gönüllü vazgeçme gibi değildir. Zira etkin pişmanlık kurumu, ancak kanunda açıkça öngörülen hallerde ve uygulanmasına izin verilen suç tiplerinde görülebilir. Bu bakımdan nitelik itibariyle istisnai bir kurum olduğu söylenebilir. Etkin pişmanlık ancak ilgili suç tipi bakımından ve suç tipinin niteliğine uygun olarak gündeme gelebilir. Etkin pişmanlık için suç tipinin nitelik itibariyle buna uygun olması dışında, kanunen öngörülmüş olması, suçun tamamlanmış olması, failin icrai bir hareketle zararı gidermesi gerekmektedir. Teşebbüs ile ilgisi olması bakımından önem arz eden husus suçun tamamlanmasıdır. Buna göre suç henüz tamamlanmadıysa ancak teşebbüs veya gönüllü vazgeçme halinden söz edilebilecek; etkin pişmanlıktan bahsedilemeyecektir. Öte yandan etkin pişmanlık için aranan diğer koşulların yanı sıra suç tamamlanmış ise bu halde teşebbüs ve gönüllü vazgeçme değil; ancak o suç tipiyle bağlantılı olarak etkin pişmanlık kurumu uygulanabilecektir.

4. Kimi Özel Suç Tipleri ve Teşebbüste Elverişlilik

4.1. Genel Olarak Teşebbüs Suçları

Teşebbüs suçları ifadesi esasen çok doğru bir ifade değildir, zira teşebbüsün hukuki niteliği bahsinde ele alındığı üzere teşebbüs tali ve tamamlayıcı nitelikte olduğundan ayrı bir “teşebbüs suçları” kategorisinden bahsedilemez. Keza bu çerçevede doktrinde “kalkışma suçları” veya “tamamlanması öne alınmış suçlar” ifadeleri de yaygın biçimde tercih edilmektedir.[44]

Teşebbüs suçları, henüz tamamlanmamış suçların; örneğin hazırlık aşamasında kalmış veya çoğu kez teşebbüs aşamasında kalmış suçların, suçla korunan hukuki değerin ağırlığı da dikkate alınarak adeta tamamlanmış bir suç gibi yaptırıma bağlanıp cezalandırılmasını ifade eder. Tamamlanması öne alınmış suçlar teriminin sebebi de budur. Teşebbüs suçları bu niteliklerinden dolayı esasen istisnai niteliktedir ve 5237 sayılı TCK’da az sayıda yer almaktadır. Bizim konumuz bakımından değineceğimiz suçlar ise ikinci kitapta “anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar” başlıklı beşinci bölümdeki 309, 310, 311 ve 312. maddelerde düzenlenenlerdir.

4.2. Teşebbüs Suçlarında Elverişlilik

Esasen “elverişlilik” unsuru ve problemine ilişkin genel olarak ele alınan hususlar teşebbüs suçları bakımından da geçerlidir. Bununla birlikte teşebbüs suçlarına özgü olarak özellik arz eden hususlar da söz konusudur. Örneğin teşebbüste elverişlilik incelemesinde icra hareketlerinin ne zaman başlamış sayılacağına ilişkin tartışmalar bakımından teşebbüs suçları ir denmelidir. Kimi teşebbüs suçlarında icra hareketlerine dahi gelinmeden, hazırlık hareketlerinin yapılmış olması dahi tamamlanmış suçlar gibi cezalandırılmaktadır. Örneğin TCK 227’ye göre çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, araç sağlayan, aracılık eden kişiler tamamlanmış suç esasına göre cezalandırılır. Oysa genel ceza hukuku teorisi bakımından henüz hazırlık hareketi niteliğindeki hareketler yapılmaktadır. Kimi teşebbüs suçlarında ise hazırlık hareketleri değil ve fakat icra hareketlerine başlanıp da icranın tamamlanmaması veya neticenin gerçekleşmemesi halinde teşebbüs esasına göre değil; tamamlanmış suç esasına göre cezalandırma kabul edilmektedir. Bu kapsamda örnek olarak ise bizim de inceleyeceğimiz suç tiplerinden olan TCK 309 “Anayasayı İhlal” suçu verilebilir. Bu çerçevede “…bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler cezalandırılır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Madde metninden de açıkça görüldüğü üzere bu halde suçun teşebbüs aşamasına vardığı hal tamamlanmış suç gibi cezalandırılacaktır. Kuşkusuz bu gibi bazı madde ibarelerinde zikredilen “teşebbüs etmek” ibaresini maddi unsurların içerisinde değerlendirenler de vardır. Ancak genel kanaat bunun teşebbüs bahsiyle ilgili olduğu yönündedir.[45]

Tamamlanmış suçlar bakımından TCK 35’teki teşebbüs kurumu uygulanabilecekken, teşebbüs suçları bakımından genel nitelikteki teşebbüs hükümleri uygulanamayacaktır. Zira TCK 35 gerekçesinde bu husus açıkça belirtilmiştir. Teşebbüs suçlarına teşebbüs mümkün değildir.

4.3. Anayasayı İhlal Suçunda Teşebbüs ve Elverişlilik

TCK 309’da düzenlenen bu suç tipi açıkça “teşebbüs suçu” olarak düzenlenmiştir. Buna göre bu suç tipi bakımından elverişli hareketlerle doğrudan doğruya suçun icrasına başlanıp icranın tamamlanamaması veya neticenin gerçekleşmemesi hallerinde suç teşebbüs aşamasında kalmasına rağmen; tamamlanmış gibi cezalandırma yapılacaktır. Bu suçta elverişlilik bakımından icra hareketlerinin “cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi” gerekir. Bu bağlamda cebir ve şiddet maddi yahut manevi nitelikte olabilir; meğer ki elverişli olsun. Öte yandan bu suç tipi nitelik olarak “tehlike suçu” ve “neticesi harekete bitişik suç” kabul edildiği için ve suçla korunan hukuki değerin önemi gereği teşebbüs halinin tamamlanmış sayılacağı belirtilmiştir. Ancak soyut tehlike değil, somut tehlike aranacaktır. Elverişli hareketler bakımından yapılan icra hareketlerinin suç tipinde öngörülen anayasal düzeni ortadan kaldırma, değiştirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli nitelikte ve somut ve yakın tehlike arz eder biçimde olması gerekir. Bu çerçevede özellikle de “manevi cebir” açısından elverişlilik incelemesinin daha titiz bir biçimde yapılması gerekmektedir. Son olarak elverişli bir biçimde icra hareketlerinin başladığının kabulü için, anayasal düzenin tamamına değil ve fakat bir kısmına yönelik tehlike arz etmesi dahi gerekli ve yeterli sayılacaktır.[46]

4.4. Cumhurbaşkanına Suikast ve Fiili Saldırı Suçunda Teşebbüs Ve Elverişlilik

Bu suç tipi esasen TCK 81’deki “kasten insan öldürme” suçunun özel düzenlenmiş halidir. Bu düzenleme ihtiyacı ise kuşkusuz korunmak istenen hukuksal yarara verilen değerle ilintilidir. Bu suç tipi de teşebbüs suçlarındandır. Zira TCK 310 ile açıkça suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde dahi tamamlanmış suça göre cezalandırmanın yapılacağı vurgulanmıştır. Madde metnindeki ifadeye göre icra hareketleri suikast veya fiili saldırı şeklindedir. Suikast ve fiili saldırının elverişliliği ise ölüm neticesi bakımından hareketin bütün vasıflarına göre oluşturduğu tehlike veya zarara göre tespit edilecektir.

Son olarak şunu ifade etmek gerekir ki; Cumhurbaşkanına yönelik olarak suikast ve fiili saldırı niteliğinde olmayan icra hareketleri bakımından genel suç tipleri incelemesi çerçevesinde teşebbüs hükümleri de uygulanabilecektir.[47]

4.5. Yasama Organına Karşı Suçta Teşebbüs ve Elverişlilik

TCK 311’deki yasama organına karşı suç düzenlemesinde teşebbüs ve elverişlilik bakımından esasen TCK 310’daki “Cumhurbaşkanına Suikast ve Fiili Saldırı” başlığında yapılan açıklamalar burada da geçerlidir. Kanun koyucu madde metninde açıkça suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, tamamlanmış suça göre cezalandırma yapılacağını belirtmiştir. Elverişlilik bağlamında cebir ve şiddet ile icra hareketlerine başlanması ve bu çerçevede yasama organını ortadan kaldırmaya, faaliyetlerine son vermeye, kısmen veya tamamen görevini yapmasını engellemeye çalışmakla teşebbüs aşamasına gelinmiş olacaktır. Keza niteliği itibariyle bu suç tipinin tamamlanmış halinin düzenlenmesi de isabetsiz olurdu. Çünkü netice gerçekleştiğinde Devlet otoritesi ortadan kalkacaktır.

4.6. Hükümete Karşı Suçta Teşebbüs ve Elverişlilik

Bu suç tipi de “teşebbüs suçu” niteliğindedir. Bu bağlamda cebir ve şiddet yoluyla hükümeti ortadan kaldırmaya, görevini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye yönelik icra hareketlerinin başlamasıyla suç teşebbüs aşamasına gelecek; ancak tamamlanmış suç gibi cezalandırılacaktır. Teşebbüste elverişlilik; suçun niteliği çerçevesinde hareketin icrasıyla suçun neticesine ne kadar yaklaşıldığına ve tehlike suçu niteliği göz önüne alınarak suç konusunun, korunan hukuki değerin ne derece tehlike içine atıldığına göre tespit edilecektir. Teşebbüs aşamasına varmamış ancak hazırlık hareketleri mahiyetinde olan hareketler bakımından ise herhangi bir cezai sorumluluk gündeme gelmeyecektir. Bu bakımdan “yasama organına karşı suç” düzenlemesiyle benzer niteliktedir.

Son olarak ifade etmek gerekir ki; elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlandıktan sonra aracın veya hareketin elverişliliğini yitirmesi, suçun teşebbüs aşamasına varmasını ve tamamlanmış bir biçimde cezalandırılmasını engellemeyecektir.

Sonuç

Teşebbüs kavramının niteliği ve ceza hukuku bakımından doğuracağı sonuçların önemi, konu ile ilgili hususların aydınlatılmasını zorunlu kılmaktadır. Teorik olarak oldukça çetrefilli bir husus olsa da 5237 sayılı TCK ile teşebbüste elverişlilik hususunda “objektif” ölçütün esas alındığı söylense de gerekçede belirtildiği gibi elverişlilik hareketin bütününe bakılarak tespit edilecektir.

Doktrinde teşebbüs suçları olarak belirlenen suç tipleri açısından ise kanun koyucu bu suç tiplerince korunan hukuksal değerlerin önemi dolayısıyla teşebbüs aşamasında kalmış hallerini tamamlanmış suç gibi cezalandırma gereği duymuştur. Esasen bu düzenlemelerin genel “teşebbüs teorisi”nden ayrı bir bağlamda değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir.


Dipnotlar


  1. https://www.nisanyansozluk.com/?k=teşebbüs, (Çevrimiçi), Erişim Tarihi: 10/01/2020. ↩︎

  2. M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Baskı, Ankara, Adalet, 2019, sf. 676. ↩︎

  3. Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 10. Baskı, Ankara, Seçkin, 2008, sf. 280. ↩︎

  4. Âdem Sözüer, Suça Teşebbüs, Kazancı, İstanbul, 1994, sf. 4 vd. ↩︎

  5. Âdem Sözüer, Suça Teşebbüs, Kazancı, İstanbul, 1994, sf. 10. ↩︎

  6. Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Ankara, Seçkin, 2019, sf. 464. ↩︎

  7. Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Beta, 2016, sf. 494 vd. ↩︎

  8. Ali Hacıfazlıoğlu, Teori ve Uygulamada Suça Teşebbüs, Ankara, Bilge, 2013, sf. 90 vd. ↩︎

  9. Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara, Seçkin, Eylül 2018, sf. 449. ↩︎

  10. Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Ankara, Adalet, Eylül 2018, sf. 419 vd. ↩︎

  11. Nevzat Toroslu, Haluk Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, 23. Baskı, Ankara, Savaş, Ekim 2016, sf. 304. ↩︎

  12. Âdem Sözüer, Suça Teşebbüs, Kazancı, İstanbul, 1994, sf. 296-297. ↩︎

  13. Gözde Kazaker, Ceza Hukukunda Elverişsiz Teşebbüs, Ankara, Adalet, 2019, sf. 191. ↩︎

  14. Pervin Aksoy İpekçioğlu, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, Seçkin, 2009, sf. 71. ↩︎

  15. Pervin Aksoy İpekçioğlu, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, Seçkin, 2009, sf. 75 vd. ↩︎

  16. Detaylı bilgi için bkz. Sulhi Dönmezer, Sahir Erman vd., Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt II, 14. Baskı, İstanbul, Der’in, Ocak 2019. ↩︎

  17. Gürkan Özocak, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, Seçkin, Haziran 2018, sf. 127 vd. ↩︎

  18. Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet, 2015, sf. 490. ↩︎

  19. Âdem Sözüer, Suça Teşebbüs, Kazancı, İstanbul, 1994, sf. 335 vd. ↩︎

  20. Âdem Sözüer, Suça Teşebbüs, Kazancı, İstanbul, 1994, sf. 391 vd. ↩︎

  21. M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Baskı, Ankara, Adalet, 2019, sf. 704. ↩︎

  22. Önder Tozman, Suça Teşebbüs, Ankara, 2008, sf. 17 vd. ↩︎

  23. İsmail Boncuk, “Türk Ceza Hukukunda Teşebbüs”, İKÜSBE, yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, sf. 19. ↩︎

  24. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Ankara, Seçkin, Ağustos 2018, sf. 486. ↩︎

  25. Doğan Soyaslan, Teşebbüs Suçu, Kazancı, 1994, sf. 30 vd. ↩︎

  26. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2012/9-1234 E., 2012/1825 K., 31/10/2012 T. ↩︎

  27. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/6-507 E., 2014/340 K., 2/7/2014 T. ↩︎

  28. Uğur Alacakaptan, İşlenemez Suç, Ankara, sf. 5 vd. ↩︎

  29. Gözde Kazaker, Ceza Hukukunda Elverişsiz Teşebbüs, Ankara, Adalet, 2019, sf. 32 vd. ↩︎

  30. Ayrıntılı bilgi için bkz. Gözde Kazaker, Ceza Hukukunda Elverişsiz Teşebbüs, Ankara, Adalet, 2019, sf. 33 vd. ↩︎

  31. Gözde Kazaker, Ceza Hukukunda Elverişsiz Teşebbüs, Ankara, Adalet, 2019, sf. 36. ↩︎

  32. Gürkan Özocak, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, Seçkin, Haziran 2018, sf. 162 vd. ↩︎

  33. Franz Streng, Der Irrtum beim Versuch, s. 873’ten aktaran Önder Tozman, Suça Teşebbüs, Ankara, 2008, sf. 152. ↩︎

  34. Detaylı bilgi için bkz. Önder Tozman, Suça Teşebbüs, Ankara, 2008. ↩︎

  35. Wilfried Küper, Der Versuchsbeginn bei mittelbarer Taeterschaft, JZ 1983, sf. 366. vd.’dan aktaran Önder Tozman, Suça Teşebbüs, Ankara, 2008, sf. 159 vd. ↩︎

  36. Detaylı bilgi için bkz. Önder Tozman, İhmal Suçlarında Teşebbüs ve Gönüllü Vazgeçme, TBBD 2009/84, Ankara, 2009. ↩︎

  37. Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin, Ankara, Eylül 2018, sf. 437. ↩︎

  38. M. Ruhan Erdem, "Netice Yüzünden Ağırlaşan Suçlar", Uğur Alacakaptan’a Armağan Cilt 1., İstanbul, 2008, sf. 260 vd. ↩︎

  39. Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Beta, 2016, sf. 513. ↩︎

  40. Ersin Şare, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, TBBD, 2017-130, sf. 152. ↩︎

  41. Nevzat Toroslu, Haluk Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, 23. Baskı, Ankara, Savaş, Ekim 2016, sf. 312. ↩︎

  42. M. Reşat Koparan, “TCK Genel Hükümler ve Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Sebepler”, TBBD, S: 64, 2006, sf. 352 vd. ↩︎

  43. M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Baskı, Ankara, Adalet, 2019, sf. 706 vd. ↩︎

  44. Pervin Aksoy İpekçioğlu, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, Seçkin, 2009, sf. 195. ↩︎

  45. Pervin Aksoy İpekçioğlu, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara, Seçkin, 2009, sf. 195 vd. ↩︎

  46. Detaylı bilgi için bkz. Hadi Salihoğlu, Ali Parlar, Mustafa Öztürk, Uygulamada Terör Suçları Devlete ve Anayasal Düzene Karşı Suçlar, Ankara, Bilge, 2018. ↩︎

  47. Hadi Salihoğlu, Ali Parlar, Mustafa Öztürk, Uygulamada Terör Suçları Devlete ve Anayasal Düzene Karşı Suçlar, Ankara, Bilge, 2018, sf. 159. ↩︎

Kaynakça

Alacakaptan, Uğur: İşlenemez Suç, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları Dizisi, Ankara.

Artuk, Mehmet Emin; Gökcen, Ahmet; Alşahin, Mehmet Emin; Çakır, Kerim: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019.

Boncuk, İsmail: “Türk Ceza Hukukunda Teşebbüs”, İKÜSBE, yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, 2018.

Demirbaş, Timur: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2019.

Dönmezer, Sulhi; Erman, Sahir: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt II, 14. Baskı, Der’in Yayınları, İstanbul, Ocak 2019.

Erdem, Mustafa Ruhan: “Netice Yüzünden Ağırlaşan Suçlar”, Uğur Alacakaptan’a Armağan, Cilt 1, İstanbul, 2008.

Hacıfazlıoğlu, Ali: Teori ve Uygulamada Suça Teşebbüs, Bilge Yayınevi, Ankara, 2013.

Hakeri, Hakan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015.

İçel, Kayıhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2016.

İpekçioğlu, Pervin Aksoy: Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2009.

Kazaker, Gözde: Ceza Hukukunda Elverişsiz Teşebbüs****, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019.

Koca, Mahmut; Üzülmez, İlhan: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, Eylül 2018.

Koparan, Mehmet Reşat: “TCK Genel Hükümler ve Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Sebepler”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S: 64, 2006.

Küper, Wilfried: Der Versuchsbeginn bei mittelbarer Taeterschaft, JZ 1983.

Özbek, Veli Özer; Doğan, Koray; Bacaksız, Pınar; Tepe, İlker: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül 2018.

Özgenç, İzzet: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Ağustos 2018.

Özocak, Gürkan: Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Haziran 2018.

Salihoğlu, Hadi; Parlar, Ali; Öztürk, Mustafa: Uygulamada Terör Suçları Devlete ve Anayasal Düzene Karşı Suçlar, Bilge Yayınevi, Ankara, 2018.

Soyaslan, Doğan: Teşebbüs Suçu, Kazancı Yayınları, İstanbul, 1994.

Sözüer, Âdem: Suça Teşebbüs, Kazancı Yayınları, İstanbul, 1994.

Streng, Franz: Der Irrtum beim Versuch

Şare, Ersin: “Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2017-130.

Toroslu, Nevzat; Toroslu, Haluk: Ceza Hukuku Genel Kısım, 23. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara, Ekim 2016.

Tozman, Önder: Suça Teşebbüs, Ankara, 2008.

Tozman, Önder: “İhmal Suçlarında Teşebbüs ve Gönüllü Vazgeçme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2009-84.

(Çevrimiçi): www.nisanyansozluk.com

karararama.yargitay.gov.tr.

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. M. Enes Özbay