Lexpera Blog

Bankacılık Zimmeti

Giriş

Çalışmamızda ekonomik hayatın değişimi ve teknolojinin gelişimiyle birlikte daha fazla önem kazanması nedeniyle öncelikle ‘ekonomik suç’ kavramı ile bankacılık suçları çerçevesi çizilecek ve akabinde bu bağlamda en fazla önem arz eden suç tiplerinden biri olan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160. madde ve devamı hükümleriyle düzenlenen Bankacılık Zimmeti incelenecektir.

Bankacılık Zimmeti suçunun tüm hususlarıyla özümsenmesi için hem teorik hem pratik sorunlarla birlikte yargı kararlarına da değinilerek ele alınması gerekmektedir. Bu bağlamda çalışmamız klasik suç tipi inceleme metodu doğrultusunda olacaktır. Ancak bununla birlikte suç tipi bakımından önem arz eden unsurlar üzerinde daha detaylı durulacak ve bilhassa fiil, fail, suçun konusu, suç ve cezaya etki eden nedenler ve muhakemeye ilişkin özellik arz eden durumlar etraflıca incelenecektir.

Çalışmamızla birlikte suç tipinin daha berrak bir biçimde anlaşılacağını umut etmekteyiz.

1. Genel Olarak

1.1. Ekonomik Suç Kavramı ve Bankacılık Suçları

Ekonomik suç kavramı esasen bankacılık suçları diyebileceğimiz suç tiplerinin üst başlığını oluşturmaktadır. Bu nedenle öncelikle ekonomik suç kavramından bahsetmek daha isabetli olacaktır. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki ekonomik suç kavramının tanımı ve içeriğine ilişkin doktrinde birlik yoktur.[1] Ekonomik suç kavramının tanımlanması için temelde üç kriter öne sürülmektedir. Bunlar; fail, kovuşturma ve korunan hukuki değer (hukuksal yarar) kriterleridir. Fail kriterine göre bu suçları ancak belli uzmanlıkta ve özellikte olan kişiler işleyebilecektir. Kovuşturma kriterine göre ise bu suçların soruşturulması ve/veya kovuşturulması birtakım özel ve teknik bilgiler gerektirdiğinden özel usullere tabi olacaktır. Son olarak ise korunan hukuki değer kriterine göre, bu suçların ayırt edici özelliği ekonomik düzenin işleyişi ve bu düzene duyulan güvenin korunmasının amaçlanmasıdır.

Bakıldığında bankacılık zimmeti suçu tüm kriterleri karşılar niteliktedir. Ekonomik suçların üst başlık olduğunu dile getirmiştik. Bu anlamda ekonomik suçların belirttiğimiz kriterlerle birlikte çeşitli biçimlerde görülebileceğini söyleyebiliriz. Örneğin vergi suçları, kaçakçılık suçları, para ve kıymetli evraklara ilişkin suçlar, bankacılık ve finansa ilişkin suçlar bu kapsamdadır. Tek tek bireysel çıkarların ötesinde kamusal anlamda ekonomik yaşamın ve güvenin korunması için ekonomik suçlar ihdas edilmiştir.[2] Net bir tanım yapmak güç olsa da ekonomik suçlar için ekonomi alanıyla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili olarak ihdas edilen kamu ve/veya özel sektöre ilişkin olabilen cezai hükümlerdir denilebilir.[3]

Günümüz ekonomik yaşamında bankaların ne denli büyük bir rolü olduğu göz önünde bulundurularak bankacılık alanına ilişkin olarak hukuki, idari düzenleme ve yaptırımların yanı sıra cezai düzenleme ve yaptırımlar da ihdas edilmiştir. Bankacılık suçlarının belirlenmesi ve nitelendirilmesi noktasında tıpkı ekonomik suç kavramında olduğu gibi doktrinde bir görüş birliği yoktur. Fakat yine bankacılık suçları da çeşitli kriterler etrafında sınıflandırılmaktadır. Zira kanun ve kanun sistematiğinde buna ilişkin bir netlik görülmemektedir. Ağırlıklı kabul edilen görüşe göre bankacılık suçları ihlal edilen hukuki değere göre sınıflandırılmaktadır. Buna göre bankacılık suçları; bankacılık düzenine karşı suçlar, güven ve mülkiyete karşı işlenen suçlar ve banka tüzel kişiliğine karşı işlenen suçlar olarak sınıflandırılabilir.[4] Bu sınıflandırma esas alındığında bankacılık zimmeti “güven ve mülkiyete karşı işlenen suçlar” içerisinde yer alacaktır.

Belirtmek gerekir ki bankacılık suçları ağırlıklı olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda düzenlense de başta 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu, 5941 sayılı Çek Kanunu gibi başka kanunlarda da çeşitli bankacılık suçları söz konusudur. Örneğin TCK 245’teki “Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması” bu kapsamda bankacılık düzenine karşı işlenen suçlardandır.

1.2. Bankacılık Zimmeti ve Mevzuat Düzenlemesi

Bankacılık zimmeti suçu genel zimmet suçundan türetilmiş bir suç tipidir. Bununla birlikte zimmet suçu tarihsel anlamda Roma hukukuna değin uzanmaktayken bankacılık zimmeti suçu oldukça yenidir. Hukukumuzda bankacılık alanında zimmet suçu ilk kez 23.06.1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Hakeza 1.11.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda da düzenlenmiştir. Her ne kadar ilk kez 4389 sayılı kanunla hukukumuza girse den tarihsel bakımdan öncelikle 4389 sayılı kanun öncesi dönemden de bahsetmek isabetli olacaktır.

4389 sayılı kanun öncesinde “zimmet” teşkil eden fiillere ilişkin 765 sayılı eTCK m.510.’daki “hizmet sebebiyle emniyeti suiistimal” suçu uygulanmaktaydı.[5] Bu bağlamda başta kamu bankası ve özel banka personeli arasında bir fark yoktu ancak 765 sayılı eTCK’da 1990 yılında 3679 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası zimmet suçunun kamu bankaları aleyhine işlenmesi halinde faile verilecek cezanın artırılacağı esası kabul edilmiştir. Sonrasında ise 399 sayılı KHK ile kamu iktisadi teşebbüsü olan banka personelinin zimmet suçunu işlemesi halinde memur gibi cezalandırılacağı benimsenmiştir. Dolayısıyla bu değişiklik ile kamu bankası personelinin zimmet suçu işlemesi halinde eTCK’daki zimmet suçuna ilişkin hükümler uygulanırken; failin özel banka personeli olması halinde ise emniyeti suiistimal hükümleri uygulanmaya devam edilmiştir. Özetle 1992’ye dek kamu bankası-özel banka personeli ayrımı olmaksızın bu tip fiiller için emniyeti suiistimal hükümleri uygulanırken, 1992’deki değişiklikle birlikte kamu bankası personeline zimmet; özel banka personeline ise emniyeti suiistimal hükümleri uygulanmıştır. Bu husus, eşitlik ilkesinin ihlali anlamına geldiği gerekçesiyle o dönem haklı olarak eleştirilmiştir.[6]

Anılan gelişmeler sonrasında; belirttiğimiz üzere 23.06.1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile hukukumuzda ilk kez bankacılık zimmeti suçu ihdas edilmiştir. Bu düzenleme esasen 765 sayılı eTCK 202’deki zimmet suçunun ağırlaştırılmış şeklidir. Nitekim bu husus gerekçede açıkça belirtilmiştir.[7] Bu dönem 4389 sayılı kanunun 22/11. maddesi “Bu kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde, failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanır.” biçiminde bir hüküm söz konusuydu ve bu doğrultuda bu dönem kamu bankaları mensubunca işlenen zimmet suçlarında daha ağır ceza içeren eTCK 202’deki zimmet suçu hükümleri uygulanmaktaydı. Bu gelişmelere koşut olarak 25.11.2000 tarihli 4603 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası kamu bankası personelinin işlediği zimmet suçları için de 4389 sayılı kanundaki zimmet suçuna ilişkin hükümler uygulanmıştır.

Son olarak 1.11.2005 tarihli 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu ilga edilmiştir. Bununla birlikte artık bankacılık alanı için temel kanun 5411 sayılı Bankacılık Kanunu olmuştur. Bankacılık Kanunu’nun 14. kısmının “Suçlar” başlıklı 2. bölümünde 150-162. maddeleriyle bankacılık suçları düzenlenmiştir. Bankacılık zimmeti suçu da burada yer alıp, 160. madde vd. hükümleriyle düzenlenmiştir. Bu düzenleme 4389 sayılı Kanundaki düzenlemeye paraleldir ancak suçun cezası ağırlaştırılmış olup ifadeler daha net hale getirilmiştir.[8]

2. Maddi Unsurlar Açısından İnceleme

2.1. Genel Olarak

Bankacılık zimmeti suçu 160. madde ile düzenlenmiştir. Bu kapsamda birinci fıkrada suçun basit hali, ikinci fıkrada nitelikli hali düzenlenmiştir. İkinci fıkradaki nitelikli hal zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesini ifade eder. Üçüncü fıkrada ise bankacılık düzenine özgü bir nitelikli hal düzenlenmiştir. Buna “varsayımsal zimmet” de denmektedir. Bununla aslında zimmet teşkil etmeyen bazı fiillerin de zimmet suçu kapsamında ele alınacağı ifade edilmiştir.[9] Dördüncü fıkrada zimmet suçunu oluşturmayacak filler ve durumlar belirtilip; ardından beşinci ve altıncı fıkralarda ise etkin pişmanlık halleri düzenlenmiştir. Son olarak yedinci fıkrayla suça konu değerin azlığı halindeki indirim miktarı düzenlenmiştir.[10]

Maddi unsurlar bakımından inceleme yaparken özellikle fiil, fail ve suçun konusu unsurlarında birinci ve ikinci fıkradaki basit ve nitelikli zimmet halleri ile üçüncü fıkradaki varsayımsal zimmet olarak adlandırılan haller arasındaki farklılıklar dikkate alınacaktır.

2.2. Korunan Hukuki Değer

Her suç tipi aynı zamanda bir hukuki değerin ihlalini ifade eder. Bu sebeple herhangi bir hukuki değer ile bağlantı arz etmeyen bir suç mümkün değildir. Suç teşkil eden fiil ile bir veya birden fazla hukuki değer ihlal edilecektir.

Bankacılık zimmeti suçu bakımından ise korunan hukuki değere ilişkin olarak doktrinde bir görüş birliği söz konusu değildir. Bu bağlamda bir görüşe göre bu suç tipiyle bir yandan bankanın mülkiyet hakları, bir yandan bankacılık sisteminin işleyişine ilişkin kamusal inancın korunması gibi tüm bireylerin kamusal hakları korunmaktadır.[11] Bir diğer görüşe göre bu suç tipiyle korunan hukuksal değer bankaların güven kurumu olma niteliği olup ilave olarak mülkiyet hakları da korunmaktadır.[12]

Son olarak bir başka görüşe göre ise TCK’daki zimmet suçu ile Bankacılık Kanunu’ndaki zimmet suçunun fiilleri aynı olmakla birlikte suçla korunan hukuki değerler farklıdır. Buna göre esasen bankacılık zimmeti suçu bankaya ait malvarlığına karşı işlenmekte olup korunan hukuki değer esasen mülkiyet hakkıdır. Bununla birlikte bu suç tipini kamu bankası personelleri de işleyebileceğinden bu halde tıpkı TCK’daki zimmet suçu gibi kamu görevlisine ve kamu idaresinin işleyişine duyulan güvenin korunması da söz konusudur.[13]

Sonuç olarak bu suç tipiyle korunan hukuki değerin mülkiyet hakkı ve ekonomik düzenin işleyişine duyulan güven olduğunu söyleyebiliriz.

2.3. Fiil

2.3.1. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 160/1 ve 160/2. Maddesine Göre

Bankacılık zimmeti suçu bakımından fiil unsuru birinci ve ikinci fıkra için birlikte ele alınmalıdır. Esasen bankacılık zimmeti bakımından fiil unsurunu “zimmete geçirme” oluşturmaktadır. Kanunda lafzen ifade edilen “görevi nedeniyle zilyetliğin devredilmiş olması” ve “koruma ve gözetimiyle yükümlü olma” hususlarının bu kapsamda açıklanması gerekmektedir.

Koruma ve gözetimle yükümlü olma veya görev nedeniyle zilyetliğin devredilmiş olması halleri bir görüşe göre suçun ön koşulu olarak nitelendirilmektedir. Suçun ön koşulları maddi unsurdan ayrı ve önce olarak olması gereken ve olmadığı takdirde suçun oluşumuna engel olan hallerdir. Ancak madde metnine bakıldığında esasen bunların suçun ön koşulu değil ve fakat doğrudan maddi unsur kapsamında olduğu söylenmelidir. Keza yine değineceğimiz üzere üçüncü fıkradaki varsayımsal zimmet suçunda da benzer bir görüş ayrılığı söz konusudur ancak oradaki meselenin de maddi unsurlar içerisinde mülahaza edilmesi gerekir.

2.3.1.1. Görev Sebebiyle Zilyetliğin Devri

Birinci ve ikinci fıkralardaki fiiller bakımından ilk durum görev sebebiyle zilyetliğin devridir. Bilindiği üzere zilyetlik kavramı esasen medeni hukuk ve eşya hukuku bağlamında tanımlanmaktadır. Ceza pratiği bakımından da benzer biçimde 4721 sayılı TMK’daki zilyetlik tanımı esas alınmalıdır. Buna göre zilyetlik bir şey üzerindeki fiili hakimiyeti ifade eder. Bankacılık zimmeti bakımından zilyetliğin devrinin dar yorumlanıp sadece yeni zilyedin doğrudan zilyet olduğu halleri kapsadığının kabul edilmesi gerektiği yönünde görüşler söz konusudur.[14] Öte yandan bankacılık zimmeti suçu bakımından zilyetliğin devrinin ne şekilde olması gerektiğine ilişkin kanuni bir sınırlama getirilmediği ve dolayısıyla zilyetliğin devir biçiminin önemsiz olduğu da ileri sürülmektedir.[15]

Bankacılık zimmeti bakımından zilyetliğin devrinin fiili bir durum olduğu söylenebilir. Bu anlamda şey üzerinde tasarruf yetkisinin edinimi zilyetlik oluşturacaktır.[16] Bankacılık uygulamalarında failin genelde bankadaki malvarlığı değerleri üzerinde doğrudan zilyetliği söz konusu olmayabildiği gerekçesiyle fiili hakimiyetin mümkün olduğunca geniş yorumlanması gerektiği dile getirilmektedir.

Öte yandan failin suçun konusunu oluşturan şeye görevi nedeniyle zilyet olması gerekir. Bir başka sebeple zilyet olunması halinde zimmet suçu oluşmayacaktır. Yargıtay da bu esası benimsemiştir. Failin görevi gereği hesaplardan para çekmeye, yatırmaya, kendisine zilyetliği devredilmiş şey üzerinde koruma ve gözetim yükümü olup olmadığı gibi görev alanının kapsamını belirlemek için uygulamada “görev tanım belgesi” istenmektedir. Uygulamada adeta görev tanım belgesi zilyetliğin devrinin görev nedeniyle olup olmadığının belirlenmesinde ispat vasıtası işlevindedir.[17] Kişisel ilişki vs. başka nedenlerle yapılan zilyetlik devirleri zimmet suçu oluşumunu engeller.[18]

Görev sebebiyle devredilmenin ise zilyetlik devrinin aksine dar yorumlanması gerekmektedir. Görevin kapsamının belirlenmesinde öncelikle mevzuata ve banka ile personel arasındaki sözleşmenin içeriğine bakılacaktır. Kişiye kanuni görevi dışında ek bir görev verilmesi vs. hallerinin de bu kapsamda olduğu söylenebilir.

2.3.1.2.Koruma ve Gözetim Yükümlülüğü

Bankacılık zimmeti suçu kapsamında birinci ve ikinci fıkralardaki fiiller bakımından bahsedilmesi gereken ikinci durum banka personelinin koruma ve gözetim yükümlülüğünde olduğu bir şeyi zimmete geçirmesi halidir. Buna göre örneğin bir banka personeline görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan bir malvarlığı değeri olmasa dahi söz konusu personelin koruma ve gözetim yükümlülüğü olduğu söylenebiliyor ise bu halde sorumlu olacaktır.[19] Koruma ve gözetim yükümlülüğü ile görev sebebiyle zilyetliğin devri hususları birlikte veya ayrı ayrı var olabilirler.

Suç tipinin bu hali bakımından koruma ve gözetim yükümlülüğünün hangi hallerde olup hangi hallerde olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede doktrinde farklı görüşler söz konusudur. Bir görüşe göre koruma ve gözetim yükümlülüğü yalnızca özel olarak yükümlendirilen banka personeli için cari olacaktır.[20] Bir diğer görüşe göre ise işin niteliği itibariyle, sadakat yükümlülüğü kapsamında koruma ve gözetim yükümlülüğü tüm banka personeli için söz konusudur.[21] Bir üçüncü görüşe göre ise koruma ve gözetim yükümlülüğünü yalnızca özel olarak yükümlendirilen hallerle sınırlı tutmak bu hükmün uygulanmasını oldukça daraltacaktır; bu sebeple koruma ve gözetim yükümlülüğünün olup olmadığını belirlerken her somut vakıa için personelin görev tanımı ve banka ile arasındaki sözleşme ilişkisinin niteliği gibi hususlara bakılarak bir kanaate varılmalıdır.[22] İlk görüşün benimsenmesi halinde hükmün uygulama alanı gerçekten çok daralacaktır ancak ikinci görüşün benimsenmesi halinde ise gereğinden fazla genişleme riski söz konusudur. Dolayısıyla üçüncü görüşün uygulanması hakkaniyete daha uygun görünmektedir.

Belirtmek gerekir ki koruma ve gözetim yükümlülüğünün olup olmadığı noktasında yönetim kurulu üyelerinin durumu doktrinde tartışılmıştır. Bir görüşe göre yönetim kurulu üyelerinin koruma ve gözetim yükümlülüğünün olması için banka varlıklarının kendilerine tutanakla devri gerekmekteyken diğer bir görüşe göre ise yönetim kurulu üyelerinin mevzuat uyarınca koruma ve gözetim yükümlülüğü söz konusu olacaktır.[23] Esasen bu tartışma bakımından yönetim kurulu üyelerinin mevzuat gereği koruma ve gözetim yükümlülüğü olduğunu kabul gerekmektedir. Bununla birlikte esas belirsiz olan hususun yönetim kurulu üyelerinin göreve başlama usulü çerçevesinde bu yükümlülüğün hangi andan itibaren başlayacağı olduğu söylenebilir. Şimdilik, bu bahsin fail unsurunda ayrıca irdeleneceğini söyleyebiliriz.

2.3.1.3. Kendisinin veya Başkasının Zimmetine Geçirme

Zimmetine geçirmek, “emanet edilmiş para veya eşyayı kendine mal etmek” olarak tanımlanmıştır.[24] Sözlükteki tanımı bu olmakla birlikte hemen ifade etmek gerekir ki zimmet ve zimmete geçirme kavramları ne TCK 247’deki genel zimmet suçunda ne de Bankacılık Kanunu’ndaki zimmet suçunda tanımlanmıştır. Ancak TCK 247’nin gerekçesinde “zimmete geçirme” kavramına ilişkin bir açıklama söz konusudur. Buna göre “…Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Zimmete geçirme olgusu, icrai bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır.” şeklinde açıklanmıştır. Gerekçede belirtilen esasların bankacılık zimmeti suçundaki zimmete geçirme fiili için de geçerli olduğu söylenebilir. Kısaca suç konusu eşya üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmakla zimmete geçirme gerçekleşir.[25] Zimmete geçirmenin ne şekilde olduğu ise bu bakımdan önemsizdir. Doğrudan veya dolaylı biçimde olabilir.

Malın kişisel bir ilişki veya iş dolayısıyla verilmesi halinde, faydalanma veya malikmiş gibi tasarruf etme kastı var ise zimmete geçirmenin oluşacağına ilişkin yargı kararları[26] olsa dahi bu suç tipinin yapısına uygun değildir. Bir malın tahsis edildiği iş dışında başka bir işte kullanılması, belirli bir süre kullanılıp iade edilmesi gibi hallerde zimmete geçirmenin gerçekleşmediği kabul edilmektedir. Bu kabulün gerekçesi ise temellük kastının olmamasıdır.[27]

Bankacılık zimmeti suçu icrai veya ihmali hareketle işlenebilir. Genellikle icrai hareketle işlenebilecektir ancak ihmali hareketle işlenmesi de mümkündür. Zimmete geçirmeyle birlikte suç tamamlanacaktır. Suç konusu malvarlığının failin veya bir başkasının temellük alanına girmesiyle birlikte suçun tamamlandığı kabul edilir. Suçun oluşumu için zararın oluşması veya en azından zarar oluşma ihtimalinin bulunması gerektiği yönünde Yargıtay kararları olsa da bunun isabetli olmadığı söylenebilir. Zira zarar ihtimali hemen her zaman olacaktır.[28]

2.3.2. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 160/3. Maddesine Göre

Bu fıkra ile doktrindeki ifadesiyle varsayımsal zimmet suçu düzenlenmiştir. Buna göre faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bir bankada; banka kaynaklarının kredi kuruluşunun güvenli bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak kendisinin veya başkasının menfaatine kullandırmak suretiyle kredi kuruluşunu zarara uğratılması halinde suç oluşacaktır.[29]

2.3.2.1.Faaliyet İzninin Kaldırılması veya Fona Devir

Varsayımsal zimmet suçunun oluşumu için öncelikle faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bir bankanın olması gerekir. Bu gerekliliğin suçun oluşumu bakımından bir ön koşul olduğuna yönelik görüşler olsa da genel kabul bunun suçun maddi unsurlarından olduğu yönündedir.[30]

Bir bankanın faaliyet izninin kaldırılmasına veya fona devredilmesine ilişkin kararı BDDK verecektir. BDDK, Bankacılık Kanunu 71. maddedeki durumlardan bir veya birkaçını tespit halinde bu kararı verebilecektir. Mezkûr madde kapsamındaki hallerin incelenmesi konu kapsamının dışında olduğundan incelemiyoruz ancak şunu belirtmek gerekir ki maddedeki hallerin tespitini ve akabinde şartlara göre faaliyet izni kaldırılması veya fona devir kararını verme işini de BDDK yapacaktır. Maddedeki hallerin sübjektifliği dolayısıyla kanunilik unsuruna aykırılık teşkil ettiği de ileri sürülmektedir. BDKK kararı sonrası bankanın yönetim ve denetimi TMSF’ye geçecektir. Fona devir veya faaliyet izni kaldırılması kararları aynı zamanda idari nitelikte olduğundan idari yargıya iptal istemiyle götürülebilir. Bununla birlikte iptal davası açılması halinde ceza yargılamasına ilişkin sürecin bundan etkilenip etkilenmeyeceği düzenlenmemiştir. Bu halde hem cezai sürecin hem de idari davanın bulunduğu aşama göz önünde bulundurularak bir karara varılmalıdır. Örneğin ceza yargılaması devam ederken iptal davası sonuçlanıp ilgili karar iptal edilirse ceza yargılaması konusuz kalacaktır. Yahut soruşturma aşamasında böylesi bir durum meydana gelirse işin niteliğine göre kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmelidir.[31]

2.3.2.2. Banka Kaynaklarını Kullandırmak

Varsayımsal zimmet suçunun oluşumu için gerekli bir diğer unsur failin banka kaynaklarını kendisi veya başkası yararına kullandırması ve bu kullandırma sonucu bankanın güvenli bir şekilde çalışmasının tehlikeye düşmesidir. Buna göre bankanın güvenli şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek miktarlarda büyük meblağ kullandırılmaları, usulüne uygun olmadığı takdirde bu suçu oluşturacaktır.[32] Kötüniyetli kredi kullandırılmalarının önüne geçilmek istense de fona devir veya faaliyet izni kaldırılması öncesi yapılan tasarrufların usulüne uygun olması ve fakat bankanın güvenli şekilde çalışmasını engellemesi halinde de suç gündeme getirilebilecektir. Dolayısıyla esasen bu noktada verilen bir kredi mevzuata uygun olsa dahi bir banka mensubunun cezai sorumluluğuna yol açabilmesi gibi bir ihtimal söz konusudur. Esasen bu durum kanunilik ilkesi bakımından problem teşkil etmektedir.

Kaynakları kullandırma noktasında teminatın varlığı halinde suçun oluşmayacağı kabul edilmektedir.[33][34] Kaynakları kullandırma herhangi bir biçimde olabilir, bu anlamda suçun serbest hareketli olduğu söylenebilir. Kullandırmanın ne olduğunu bankacılık pratiğine göre tespit etmek gerekir. Hakeza kullandırmanın suçun oluşumu açısından failin veya bir başkasının menfaatine yönelik olması gerekir.

2.4. Netice

Bankacılık zimmeti suçunda ve TCK’daki zimmet suçunda zimmete geçirmek ifadesi geçmekte olup bunun dışında bir hususa yer verilmediği görülmektedir. Hakeza gerekçeler de benzer biçimdedir. Bu nedenle zimmete geçirmenin gerçekleşmesiyle suçun tamamlanacağı söylenebilir. Suçun oluşumu bakımından her ne kadar maddelerin lafzında geçmese de zarar gerekip gerekmediği tartışılagelmiştir. Ağırlıklı kabul edilen görüşe göre ise zarar veya zarar tehlikesi suçun oluşumu için aranmaktadır.[35]

2.5. Fail

Bankacılık zimmeti suçu basit, nitelikli hali ve varsayımsal zimmet bakımından “özgü suç” niteliğindedir. Ancak belirtilen nitelikteki kimseler fail olabilirler.

2.5.1. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 160/1. Maddesine Göre

2.5.1.1. Banka Yönetim Kurulu Üyeleri ve Başkanı

Bilindiği üzere Türkiye’de bankalar anonim şirket olarak kurulmak zorundadır. Bu çerçevede bankalar 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yanı sıra 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki anonim şirketlere ilişkin hükümlere tabidir. Bu kapsamda anonim şirketlerde yönetim kurulu şirketin temsil ve yönetim organıdır. Bankalarda yönetim kurullarının oluşumuna ilişkin ise temel hüküm Bankacılık Kanunu’nun 23. maddesidir. Buna göre banka genel müdürü veya vekili yönetim kurulunun doğal üyesi olacak, yönetim kurulları genel müdür dahil 5 kişiden az olamayacaktır. Ayrıca yönetim kuruluna seçilenlerin gerekli belgelerle birlikte 7 iş günü içerisinde kuruma bildirilmesi gerekmektedir. Genel müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığının aynı kişi tarafından yapılamayacağı esası da belirtilmiştir. Ayrıca yönetim kurulundaki murahhas üyelerin genel müdürde aranan nitelikleri taşıması gerekmektedir. Ancak ifade etmek gerekir ki özel kanunla kurulmuş bankalarda yönetim kurullarına ilişkin ayrıksı hükümler söz konusu olabilir. Şu hâlde olası ayrıksı hükümlerin uygulanması gerekecektir.

Maddenin ikinci fıkrasında merkezi yabancı ülkede olup Türkiye’de şube açarak faaliyette bulunan bankaların yönetimine ilişkin düzenlemeler söz konusudur. Bu tip bankalarda yönetim kurulunu 3 kişiden oluşan müdürler kurulu oluşturacaktır. Nihayet üçüncü ve son fıkrada ise banka içi denetim ve faaliyetlere ilişkin yetki ve sorumlulukların yönetim kurulunda olduğu esası belirtilmiştir.[36]

Belirtmek gerekir ki banka yönetim kurulu üyeleri ve başkanının suçun faili olabilmesi için bu sıfatlara sahip olması ve sahip oldukları esnada suçu işlemeleri gerekmektedir. Bu noktada yönetim kurulu üyeliği veya başkanlığının hangi aşamada başladığını tespit etmek gerekir. Esasen yönetim kurulu üyeliği usulüne uygun atanmayla başlar, bunun tescil ve ilanı gerekmez; tescil ve ilan açıklayıcı mahiyettedir. Bununla birlikte 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda, yönetim kurulu üyelerinin ticaret mahkemesinde yemin etmeden göreve başlayamayacakları hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla bu hükümle birlikte banka yönetim kurulu üyeleri ancak ticaret mahkemesi huzurunda yemin etmeleriyle suçun faili olabileceklerdir.[37] Bilindiği üzere yönetim kurulu üyeleri gerçek kişiler olabileceği gibi tüzel kişiler de olabilir. Bu ihtimalde tüzel kişiyi temsil edecek gerçek kişinin suçun faili olup olamayacağı tartışmalıdır. Tüzel kişiyi temsil eden gerçek kişinin sorumlu tutulmasının kanunilik ilkesi kapsamında mümkün olmadığı görüşü ağırlıktadır.[38]

Yönetim kurulunun ancak kendi hakimiyetinde onaylanan kredilerle birlikte sorumluluğu doğacağı söylenebilir. Yani somut olaya göre işlemin yönetim kuruluna izafe edilebilir olması gerekir. Nitekim şeklen yönetim kurulu üyesi olup bankanın günlük işleyişi üzerinde etkinin olmadığı hallerde sorumluluk doğmayacaktır. Hakeza yönetim kurulu kararlarında olumsuz oy kullanan veya oylamaya katılmayan üyenin de sorumluluğunun doğmayacağı söylenebilir.

Bankalarda yönetim kurulu başkanı aksine hüküm yoksa yönetim kurulu üyeleri içinden seçilecektir. Bu çerçevede başkan bu sıfatı kazandığı an itibariyle fail olabilecektir.

2.5.1.2.Diğer Banka Mensupları

Suçun faili olabilecek diğer kişilerin maddede bankanın diğer mensupları olduğu esası belirtilmiştir. Bu ifade oldukça kapsayıcı niteliktedir. Bu ibareyle (“ile diğer mensupları”) birlikte 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160/1. maddenin 1. cümlesi iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’nin önüne götürülmüştür.

AYM’ye iptal istemi Anayasa’nın 2, 10 ve 38. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle yöneltilmiştir. İptal isteminin temelini hukuk devleti, kanunilik ve eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. İptal isteminde bankacılık zimmeti için öngörülen cezanın alt sınırının TCK’daki zimmet suçu için öngörülen cezanın alt sınırından fazla olması dolayısıyla “diğer mensupları” ibaresinin sıradan bir banka çalışanının genel müdürler düzeyinde sorumlu tutulması anlamına geldiği, aynı fiili icra eden diğer faillerden daha ağır yaptırıma maruz kalınmasının negatif hak ihlali ve eşitlik ilkesinin ihlali olduğu ileri sürülmüştür.[39]

Hukuk devleti ilkesi yönünden ise bankacılık zimmetiyle korunan hukuksal değerin finansal kurumlara güven olduğu, TCK’daki zimmette ise korunan hukuksal değerin kamu idaresinin işleyişi ve güvenilirliği olduğu belirtilip; bankacılık zimmetine daha ağır yaptırım öngörülmesi dolayısıyla esasen daha yüksek bir değer alanının ötekine göre daha az korunuyor olması dolayısıyla iptal istemine gerekçe sunulmuştur.[40]

Kanunilik ilkesi yönünden ise madde metnindeki “Bu kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiillerin başka kanunlara göre de cezayı gerektirmesi halinde, fail hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesinin uygulanacağı” ifadesinin belirsizliğe yol açtığı gereğince iptal istemine gerekçe sunulmuştur.[41]

AYM inceleme kapsamında özellikle sektörün güvenli işleyişinin gerekliliklerini öne sürerek diğer banka mensuplarının da yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle aynı yaptırıma tabi tutulmasının ceza siyaseti gereğince yasa koyucunun takdirinde olduğunu belirtip, eşitlik ve hukuk devletine aykırı bulmamıştır. Kanunilik ilkesi bağlamında ise AYM, iptale konu kuralda bir belirsizlik ve öngörülemezlik olmadığından, hükmün Anayasaya aykırılık teşkil etmediğini tespit etmiştir.[42]

Arz ettiği önem dolayısıyla bir diğer hususa, banka güvenlik görevlilerine değinmek gerekmektedir. Bu noktada çeşitli görüşlerin olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin bir görüşe göre dışarıdan hizmet satın alarak güvenlik hizmetleri gördürülüyorsa güvenlik görevlisi fail olamayacak, ancak banka ile güvenlik görevlisi arasında sözleşmesel bir ilişki olduğu takdirde fail olabileceklerdir.[43] Bir başka görüşe göre ise güvenlik görevlisinin fail olabilmesi için bankanın kadrolu çalışanı olması, banka ile aralarında bağımlı hizmet ilişkisi olması gerekir. Nitekim bu görüşü benimseyen Yargıtay kararları da vardır.[44] Ancak Yargıtay’ın yerleşik bir görüşünün olduğunu söylemek güçtür.[45]

2.5.2. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 160/3. Maddesine Göre

Maddenin 3. fıkrasındaki varsayımsal zimmet suçu için fail, faaliyet izni kaldırılan veya fona devredilen bir bankanın; hukuken veya fiilen yönetimi ve denetimini elinde bulundurmuş olan gerçek kişi ortaklar olarak belirtilmiştir. Buna göre ancak hukuken veya fiilen yönetim ve denetimi elinde bulundurmuş olan gerçek kişi ortaklar fail olabilecektir.[46] Bu kişilerin yönetici olup olmaması önem arz etmez.

Madde metnindeki “ve” bağlacı dolayısıyla fail olabilecek ortağın yalnız yönetimi veya denetimi elinde bulundurmuş olması yeterli olmaz. Hem yönetim hem denetim elinde bulundurulmuş olmalıdır. Ayrıca yine açık ifade gereği yalnızca “gerçek kişi ortaklar” fail olabilecektir. Doktrinde her ne kadar yönetim kurulu üyelerinin de suçun faili olabileceğini belirtenler[47] olsa da bu görüşün kanundaki açık ifade karşısında oldukça isabetsiz olduğu söylenebilir.

2.6. Mağdur

Mağdur, kural olarak bir suçun işlenmesiyle zarar gören gerçek kişidir. Ancak her zaman suçtan zarar gören ve mağdur kavramları örtüşmeyebilir. Mağdur ağırlıklı kabule göre ancak bir gerçek kişi olabilir.[48] Bankacılık zimmeti suçu bakımından suçun mağdurunun belirlenmesi noktasında bir görüş birliği söz konusu değildir. Ancak ağırlıklı görüşe göre banka tüzel kişiliği suçtan zarar gören olup, zimmete geçirilen malvarlığının maliki mağdurdur.[49]

Yargıtay’ın ise banka tüzel kişiliğini suçun mağduru veya suçtan zarar gören olarak farklı şekillerde kabul ettiği kararları söz konusudur. Banka ortakları ise suçun mağduru olamayacaklardır.[50]

2.7. SUÇUN KONUSU

2.7.1. Suçun Konusunun Mülkiyeti

4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda zimmet suçunun konusu madde metnindeki ifade dolayısıyla ancak bankaya ait para ve sair varlıklar olabiliyordu. Fakat 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile zimmet suçunun oluşumu için suçun konusunun mülkiyetine ilişkin bir kıstas belirlenmemiştir. Dolayısıyla ağırlıklı kabule göre suçun oluşumu için suça konu malın mülkiyeti önem arz etmemektedir.[51]

2.7.2. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 160/1. Maddesine Göre

2.7.2.1. Para

Para, Devlet tarafından bastırılan yazılı kâğıt veya metal ödeme aracıdır.[52] Cari olan tüm paralar bu suçun konusunu oluşturabilir. Belirtmek gerekir ki yalnızca fiziki değil, elektronik ortamdan zimmete geçirme eylemi de bu kapsamda kabul edilir.[53]

2.7.2.2. Para Yerine Geçen Evrak veya Senetler

Para yerine geçen evrak veya senetlerin belirlenmesi noktasında TCK 198 “paraya eşit sayılan değerler” yol gösterici olacaktır. Buna göre “Devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile milli ziynet altınları, para hükmündedir.” hükmü benimsenmiştir. Bu çerçevede metinde zikredilen unsurlar suçun konusunu oluşturabilecektir.

2.7.2.3. Diğer Mallar

Maddede geçen diğer mallar ibaresiyle birlikte taşınır, taşınmaz her türlü malvarlığının bu kapsamda olduğu söylenebilir. Ancak doktrinde taşınmazların suçun konusu olamayacağı, yalnızca taşınmazlara ait kira vb. gelirlerin suçun konusu olabileceği görüşü söz konusudur.[54] Fakat kanunda böylesi bir ayrım olmaması dolayısıyla ağırlıklı ve isabetli olarak bu görüş rağbet görmemektedir.

2.7.3. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 160/3. Maddesine Göre

Varsayımsal zimmet suçunun konusunu fıkradaki açık ifadeye göre “kredi kuruluşu kaynakları” oluşturmaktadır. Ancak bu ifadeden ne anlaşılacağı tartışılmıştır. Esasen kredi kuruluşu kaynaklarının kapsamına tüm mevduat, öz kaynaklar ve kullanılan diğer kredi kaynakları girer.[55] Bunların aidiyetinin bankaya ait olup olmaması ise önem arz etmez. Bununla birlikte tıpkı eski kanundaki gibi kredi kuruluşu kaynaklarından “banka kaynakları”nı anlamak gerektiğini savunanlar da vardır.[56] Böylesi bir kabulün isabetli olmadığını söylemek gerekmektedir.

3. Manevi Unsur

Bankacılık zimmeti suçu ancak kasten işlenebilir. Söz konusu kast olası kast veya doğrudan kast olabilecektir. Kastın, failin görevi nedeniyle zilyet olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçirmeye ilişkin bilinci kapsayacak nitelikte olması gerekir. Esasen zimmete geçirme, ancak bilerek ve isteyerek olabileceğinden olası kastla işlenebilmesinin kabulü isabetsiz görünmektedir.

Ağırlıklı görüş genel kastı yeterli görmektedir. Bununla birlikte suçun oluşumu için temellük, faydalanma bağlamında bir özel kast arayanlar da vardır.[57] Son olarak kastı kaldıran hata hallerinin bankacılık zimmeti suçu bakımından da uygulanabilir olduğunu ifade etmek gerekir.

4. Hukuka Aykırılık Unsuru

Bankacılık zimmeti suçu bakımından özel bir hukuka uygunluk nedenine yer verilmemiştir. Bu nedenle ancak TCK kapsamındaki genel hukuka uygunluk nedenleri gündeme gelebilecektir.

5. Kusur

Bankacılık zimmeti suçu bakımından kusura ilişkin olarak özel bir husus söz konusu değildir. Bu nedenle ancak TCK kapsamındaki kusurluluğa ilişkin hükümler niteliği uygun düştüğü ölçüde uygulanabilecektir.

6. Suçun Özel Görünüş Biçimleri

6.1. Teşebbüs ve Gönüllü Vazgeçme

Bankacılık zimmeti suçuna ilişkin olarak teşebbüsün mümkün olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak ağırlıklı görüş teşebbüsün mümkün olduğu yönündedir. Bununla birlikte somut olaya göre icra hareketlerine başlama anının tespiti fazlasıyla önem arz etmektedir.[58] Gönüllü vazgeçme hususunda da genel esaslar geçerlidir.

6.2. İçtima

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 161. maddesiyle özel bir içtima hükmü öngörülmüştür. Buna göre “Bu kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde, failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanır.” denmiştir. Bu düzenleme TCK’daki fikri içtimaya paralel niteliktedir. Bu kapsamda örneğin bankacılık zimmeti suçunun cezası TCK’daki zimmet suçuna nazaran daha ağır olduğu için öncelikli uygulanacaktır. Fikri içtima kapsamında değinilmesi gereken önemli bir husus 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160/2’deki nitelikli zimmet suçunun resmi veya özel belgede sahtecilikle birlikte işlenmesi halidir. Bu halde bir görüş[59] yalnız 160/2’ye göre ceza verilmesi gerektiğini dile getirirken, bir başka görüşe[60] göre TCK 212 gereği gerçek içtima yapılarak hem bankacılık zimmetinden hem de ilgili sahtecilik suçundan ceza verilmelidir.

Zincirleme suça ilişkin esaslar ağırlıklı kabule göre bankacılık zimmeti suçu için de uygulanabilir niteliktedir.[61] Zincirleme suçun oluşumu için suçun farklı zamanlarda işlenmesi gerekir. Uygulamada aynı gün içinde birden fazla suçun tek suç oluşturacağı, aynı bankanın farklı şubelerindeki fiillerin hakeza tek suç oluşturacağına yönelik kararlar görülmektedir.[62]

6.3. İştirak

Bankacılık zimmeti suçunda iştirak bakımından esasen TCK’daki genel iştirak hükümleri caridir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bankacılık zimmeti suçu fail unsurunda incelediğimiz üzere özel nitelik taşıyan kimselerce işlenebileceğinden özgü (mahsus) suçtur. Suçun birden fazla banka mensubunca işlenmesi halinde müşterek faillik söz konusu olur. Özgü nitelikleri taşımayanlar ise ancak azmettiren veya yardım eden olarak şerik olabileceklerdir.

7. Suç ve Cezaya Etki Eden Nedenler

7.1. Nitelikli Haller

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160. maddenin 1. fıkrasıyla bankacılık zimmeti suçunun basit hali ve 2. fıkra ile nitelikli hali düzenlenmiştir. Bu fıkra “suçun zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re’sen ödettirilmesine hükmolunur.” şeklindedir. Buna göre bankacılık zimmetinin nitelikli halinin oluşumu için fiil unsuru özellik arz etmektedir. Nitelikli zimmet için suçun hileli davranışlarla işlenmesi ve bu işlemenin zimmetin açığa çıkmasını önlemeye yönelik olması gerekir. Burada kastedilen hile unsuru ceza kanunlarında yer verilen diğer suç tiplerindeki gibi anlaşılmalıdır. Buna göre hile, mağduru aldatıcı nitelikte olmalı ve belli oranda ağırlık, ustalık içermelidir. Maddenin lafzında hileli davranışın zimmetin açığa çıkmasını önlemeye yönelik olması gerektiği belirtildiği için bir görüşe göre zimmet suçu işlenirken hile yapılması halinde nitelikli zimmet oluşmayacaktır.[63] Bir başka görüşe göre ise zaten genellikle suç işlenirken hile yapılabileceği esası vurgulanarak, işlenme sırasında hile yapılması halinde de nitelikli zimmet meydana gelebilecektir.[64] Bu görüş suçun yapısına daha uygun görünmektedir.

4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda nitelikli zimmet için ayrıca “bankayı aldatıcılık” aranmaktaydı. Bu bilinçli olarak yeni kanuna alınmamıştır. Ancak buna rağmen Yargıtay’ın hileyle birlikte aldatıcılık da aradığı görülmektedir.[65] Esasen aldatıcılık vasfının hilede mündemiç olduğu söylenebilir. Nitekim haklı olarak doktrinde ağırlıklı görüş bunun benimsenmemesi yönündedir.[66] Ayrıca Yargıtay nitelikli zimmetin belirlenmesi noktasında; fiilin daire içi araştırmalarla, kurum içi belgelerle vs. açığa çıkarılabilmesi halinde nitelikli zimmetin oluşmayacağını kabul etmektedir.[67] Ancak bu belirleme hem kanunda olmayan bir unsurun eklenmesi anlamına geldiği için hem de suçun niteliğine uygun olmadığı için eleştirilmiştir.[68]

Son olarak Yargıtay’ın bilhassa mevduat hesaplarıyla ilgili zimmetlerde suçun nitelikli zimmet olup olmadığı yönünde istikrar kazanmış uygulamalarının olduğunu belirtmek gerekir.[69]

7.2. Daha Az Ceza Gerektiren Haller

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160. maddenin son fıkrasında TCK 247’deki zimmet suçuna paralel biçimde “Zimmet suçunun konusunu oluşturan para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.” esası benimsenmiştir. Belirtmek gerekir ki değerin azlığının saptanması suçun işlenme tarihine göre yapılacaktır. Değer belirlemesinde faiz, elde edilen yarar, yoksun kalınan zarar vs. gibi diğer unsurlar dikkate alınmaz.[70]

7.3. Etkin Pişmanlık

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160. maddenin 5 ve 6. fıkralarıyla etkin pişmanlık düzenlemesi yapılmıştır. 5. fıkra kapsamında soruşturma başlamadan önce zimmete geçirilen değerlerin aynen iadesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde ceza üçte iki oranında indirilecektir. 6. fıkra kapsamında ise kovuşturma başlamadan önce gönüllü olarak zimmete geçirilen değerlerin aynen iadesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde cezanın yarısı indirilecektir. Ve hükümden önce bu durum gerçekleşirse, bu halde cezanın üçte biri indirilecektir.

Hemen belirtmek gerekir ki her 3 olasılıkta da koşulların gerçekleşmesi halinde indirim yapılmak zorundadır. Zira madde metninde doğrudan “…indirilir.” ibaresi kullanılmıştır. Etkin pişmanlık nitelik olarak cezada indirimi gerektiren şahsi sebep olduğundan diğer suç ortaklarına sirayeti mümkün olmayacaktır.[71] Ayrıca varsayımsal zimmet bakımından da banka ortaklarının TMSF ile anlaşma yaparak ödeme yapması ihtimalinde de etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği kabul edilmelidir.[72]

Failin etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi için aynen iade veya tamamen tazminin fiilen gerçekleşmesi gerekir. Bu anlamda bono, çek gibi senetlerin verilmesi koşulları sağlamayacaktır.[73] Son olarak 5. fıkrada soruşturmaya başlamadan önceki etkin pişmanlık hali için gönüllü olma ifadesi kullanılmadığı için örneğin fail banka personelinden ayrı olarak zararı Bankanın tazmin etmesi halinde yine failin etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi gerekir.[74]

8. Yaptırım ve Zamanaşımı

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 160. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen basit bankacılık zimmeti suçu için 6 yıldan 12 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ve ayrıca bankanın uğradığı zararın tazmini yaptırımı öngörülmüştür. 2. fıkradaki nitelikli zimmet hali için ise 12 yıldan az olmamak üzere hapis ve 20 bin güne kadar adli para cezası verileceği belirtilip, adli para cezasının miktarının bankanın uğradığı zararın 3 katından az olamayacağı da eklenmiştir. Zararın ödenmemesi halinde mahkemece re’sen ödettirilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki bu fıkra kapsamında hapis cezası için üst sınır maddede belirtilmese de TCK 49/ gereği üst sınır 20 yıl olacaktır.

İlk fıkradaki “.gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.” ibaresi ile 2. fıkradaki “ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re’sen ödettirilmesine hükmolunur.” cümleleri için hukuk devleti ilkesi, eşitlik ilkesi, hak arama hürriyeti ve kanuni hâkim güvencesi yönlerinden AY’ya aykırılık gerekçesiyle AYM’ye itiraz yoluyla iptal başvurusunda bulunulmuştur. AYM yaptığı değerlendirme sonucu kanuni hâkim güvencesini başvuru konusuyla ilgisiz görüp diğer yönlerden ise reddetmiştir.[75] Benzer biçimde yine 2. fıkradaki “.ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz.” bölümünün de hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle aynı başvuruda iptali istenmiştir. Ancak AYM bu düzenlemeye yönelik değerlendirmesinde de benzer biçimde bu düzenlemenin ayrıksı olduğundan ve farklı esasların olmasının doğal olduğundan bahisle AY’ya aykırılık olmadığına hükmetmiştir.[76]

  1. fıkradaki varsayımsal zimmet için ise 10 yıldan 20 yıla dek hapis ve 20 bin güne dek adli para cezasına hükmedileceği ancak adli para cezasının miktarının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağı ve zararın müteselsilen ödettirileceği esası belirtilmiştir.

2 ve 3. fıkralardaki hükmedilecek adli para cezasının bankanın uğradığı zararın üç katından az olamayacağı düzenlemesi TCK’da benimsenen gün para cezası sistemine uymadığı gerekçesiyle eleştirilse de uygulamada takdir edilen para cezası bankanın uğradığı zararın üç katına çıkartılmaktadır.[77]

Dava zamanaşımı süresi bakımından TCK’daki hükümlerden ayrıksı bir durum söz konusu değildir. Yalnız Bankacılık Kanunu 165. madde ile ek bir zamanaşımı durma sebebi benimsenmiştir. Bu sebep “dosyanın bilirkişiye tevdi tarihinde dava zamanaşımı süresi durur. Bilirkişinin raporunu mahkemeye verdiği tarihten itibaren bu süre kaldığı yerden işlemeye devam eder.” şeklinde gösterilmiştir. Bilirkişi incelemelerinin zaman alabilmesi dolayısıyla böylesi bir esas benimsendiği söylenebilir.

9. Muhakemeye İlişkin Hususlar

9.1. Yazılı Başvuru, Davaya Müdahale, İtiraz ve Bildirim

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 162/1. maddesiyle bu kanunda düzenlenen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma yapılması, BDDK veya TMSF tarafından yazılı başvuruda bulunulmasına bağlı olacağı belirtilmiştir. Bu başvuru muhakeme şartı niteliğindedir. Bu düzenlemenin amacının ekonomik hayatın merkezindeki bankaların itibarını korumak olduğu ifade edilmektedir.[78] Madde metninde zikredilmese dahi Yargıtay, bankanın başvurusunun da muhakeme şartının gerçekleşmesi için yeterli olacağı görüşündedir.[79]

Maddenin 2. fıkrası ile itibarın zedelenmesi, bankacılık sırrını açıklama ve zimmet suçlarından dolayı ilgililerin dava hakkının saklı olduğu belirtilerek bir istisna hükmü konulmuştur. Ancak CMK sistemince dava hakkı terimiyle şikâyet hakkının anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Zira dava hakkı ancak şahsi dava esasıyla birlikte mümkün olabilirdi.[80] Nihayet maddenin son fıkrası ile kanunda belirtilen usule göre soruşturma sonucu açılan kamu davalarında Kurumun veya Fonun başvuruda bulunması halinde, başvuru tarihiyle birlikte müdahil sıfatını kazanacakları esası belirtilmiştir. Bununla bağlantılı olarak yapılan soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirse bu karar ilgisine göre Kuruma veya Fona ve ilgili bankaya tebliğ edilecektir. İlgili karara karşı CMK hükümlerince itiraz edilebilecektir. Soruşturma sonunda kamu davası açılması halinde ise iddianamenin bir örneği ilgisine göre Kuruma veya Fona tebliğ edilecektir.

9.2. Görevli Mahkeme

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 164. madde ile bu kanunda düzenlenen bazı önlemlerin alınmamasıyla birlikte; bankacılık faaliyeti ile ilgili işlenen zimmet suçları, müşteri sırlarının açıklanması, nitelikli dolandırıcılık suçlarının işlenmesi amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak veya bu suçlarla bağlantılı olup da Ağır Ceza Mahkemesi görevine giren suçlarda suçun işlendiği yere bağlı ildeki 1 No’lu Ağır Ceza Mahkemelerinin görevli olacağı belirtilmiştir. Ayrıca gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığı teklifi uyarınca HSK tarafından bu tür suçlara özgü olarak o yerdeki diğer ağır ceza mahkemelerinin görevlendirilebileceği veya yeni ağır ceza mahkemesi kurulabileceği esası belirtilmiştir. Esasen bu tip düzenlemeler AY 37 bakımından kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil edebilecektir.[81]

9.3. Soruşturma ve Kovuşturmaya Dair Özel Hükümler

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 166. madde ile 160/3’te düzenlenen varsayımsal zimmet suçlarının soruşturma ve kovuşturmalarına ilişkin özel hükümler ihdas edilmiştir. Buna göre soruşturmalar Cumhuriyet başsavcılarınca veya görevlendireceği Cumhuriyet savcılarınca bizzat yürütülecek ve bu suçlar, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsalar bile doğrudan soruşturma yapılacaktır. Bu suçların soruşturmasında gerekli olması halinde Başsavcılıklar geçici olarak yargı çevresi içinde veya dışında genel ve katma bütçeli idarelere, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, belediyelere, bankalara ait bina, araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulunabileceklerdir. Bu istemler, ilgili kurum ve makamlarca geciktirilmeksizin yerine getirilecektir. Mazeretsiz olarak yerine getirmeyen kişiler ise 3 aydan 6 aya dek hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Ayrıca soruşturmanın gerekli kıldığı hallerde suç mahalline veya delillerin bulunduğu yerlere gidilecek soruşturma yapılacaktır.

Bir diğer önemli düzenlemede ise soruşturma sonuna kadar faillerin her türlü mal, alacak, para vs. eşyalarına hâkim kararı ve gecikmesinde sakınca olan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile el konulur denmiştir. Suça iştirak edenler ile hısımları nezdindeki mal, alacak vs. her türlü şeylere ise Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile el konulabilecektir. El koyma kararı ise 24 saat içinde yetkili ve görevli Sulh Ceza Hâkimi onayına sunulacak ve hâkim 48 saat içinde kararını açıklayacaktır. Aksi halde el koyma hükümsüz kalacaktır.

Son olarak bu suçların soruşturma ve kovuşturmalarında CMK 135-138’deki telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi tedbirleri uygulanabilecektir. Ayrıca 135’teki atıf gereğince basit ve nitelikli zimmet hallerinde de bu koruma tedbirleri uygulanabilecektir.[82]

9.4. İnfaz

5411 sayılı Bankacılık Kanunu 167. madde ile infaza ilişkin özel bir hüküm öngörülmüştür. Buna göre; 160. maddedeki suçlardan mahkûm olanlar, Fona veya Hazineye olan borçları ve tazminatları ödemediği veya bu borçlar ve tazminatlar malvarlıklarından tahsil edilmediği sürece, bunlar hakkında koşullu salıverilme hükümleri uygulanmayacaktır. Buna göre esasen koşullu salıverilmeye ilişkin genel infaz hükümlerine istisna getirilmiştir.

Sonuç

İncelememiz kapsamında öncelikle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda 160 ve devamı maddelerinde düzenlenen bankacılık zimmeti suçunun ekonomik suçlar temeliyle birlikte mevzuatımızdaki yerini belirledik. Bununla birlikte maddi unsurlar, manevi unsurlar ve suç tipine özgü olarak özellik arz eden diğer meselelerin üzerinde durduk. Belirtmek gerekir ki ekonomik hayatta bankacılığın önemi düşünüldüğünde uygulama bakımından özellikle failin belirlenmesi ve fiil bakımından tipikliğin oluşumu için gereken unsurlar oldukça önemlidir. Fail için banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ve diğer banka mensuplarının ancak fail olabilecekleri esası belirtilmiştir. Bu kapsamda özel güvenlik görevlileri gibi bankayla organik bir bağ içinde bulunmayan personellerin durumuna ilişkin güncel tartışma, Anayasaya aykırılık iddiasına ve çeşitli yargı kararlarına yer verdik. Bu bağlamda özellikle fiil unsuruyla birlikte düşünülerek özel güvenlik görevlileri vb. personellere görevleri nedeniyle zilyetliği devredilmiş şeyler söz konusu olduğunda tipikliğin oluşabileceğinin kabul edilmesi daha isabetli olacaktır.

Fail unsuruyla birlikte fiil unsuru ve suç tipine özgü muhakemeye ilişkin yazılı başvuru gibi hususlar da oldukça önemlidir. Görev nedeniyle zilyetliğin devri ve korumayla yükümlü olma bakımından dengeli bir perspektif oluşturulmalıdır. Bir yandan ekonomik hayatın işleyiş hızı etkilenmemeli diğer yandan ise ekonomik hayata ve bankacılık düzenine ilişkin güvenin korunması gerekmektedir. Kuşkusuz bu bağlamda yargısal makamların ve uygulayıcıların anayasal ilkeler ve ceza hukukunun temel ilkeleri çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini vurgulamalıyız.


Dipnotlar


  1. Ömrü Yılmaz, Hakan Öncel, Ümit Şahin, Banka Zimmeti, Ankara, Adalet, Nisan 2018, sf. 10. ↩︎

  2. Fatih Selami Mahmutoğlu, Ekonomik Suçlar Bağlamında Kredi Hukukundan Kaynaklanan Suç ve İdari Suçlar, Ankara, Seçkin, 2003, sf. 70 vd. ↩︎

  3. Türkan Sancar, “Ekonomik Suç Gerçekliği Karşısında ‘Ekonomik Suça Ekonomik Ceza’ Söylemi”, Çekler Hakkındaki 3167 sayılı Kanunla İlgili Adalet Bakanlığı Taslağı ve Karşı Görüşler Sempozyumu, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, Ocak 2002. ↩︎

  4. Âdem Sözüer, “Yeni Bankacılık Kanunu’nda Suçlar ve Yaptırımlar”, Hukuki Perspektifler Dergisi, S:5, 2005, sf. 167 vd. ↩︎

  5. Hasan Tahsin Gökcan, Görevi Kötüye Kullanma, Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap, Rüşvet Suçları ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, Ankara, Seçkin, 2008, sf. 426 vd. ↩︎

  6. Davut Gürses, Bankacılık Kanunu’na Göre Zimmet Suçu, 2. Baskı, İstanbul, On İki Levha, Kasım 2018, sf. 25 vd. ↩︎

  7. Ömrü Yılmaz, Hakan Öncel, Ümit Şahin, a.g.e. , sf.15 vd.
    Kamudan fon toplamak ve bu fonları kendileri veya kamu adına kullanmak suretiyle faaliyette bulunan mensuplarının, görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafaza, denetim ve sorumlulukları altında bulunan kuruluşa ait varlıkları istismar etmelerinin önlenmesini teminen, Türk Ceza Kanunu’nun 202. maddesinde yer alan zimmet suçu, bu kuruluşlarının faaliyetlerinin mahiyetleri dikkate alınarak ceza hadleri ağırlaştırılmak suretiyle tasarıya dahil edilmiştir.” ↩︎

  8. Ayşegül Yavuz, “Bankacılar Açısından Zimmet Suçu”, Yaklaşım Dergisi, 2009, 201, sf. 257. ↩︎

  9. İzzet Özgenç, Zimmet Suçu, Ankara, Seçkin, 2009, sf. 94 vd. ↩︎

  10. Davut Gürses, a.g.e. , sf. 29 vd. ↩︎

  11. Hasan Tahsin Gökcan, a.g.e. , sf. 430 vd. ↩︎

  12. Mustafa Akın, Ali Parlar, Muzaffer Hatipoğlu, Bankacılık Ceza Hukuku, Ankara, 2010, sf. 205 vd. ↩︎

  13. Âdem Sözüer, a.g.m. , sf. 174 vd. ↩︎

  14. Detaylı bilgi için bkz. Asuman Aytekin İnceoğlu, Bankacılık Kanunu’nda Yer Alan Suçlar, MÜSBE, Doktora Tezi, İstanbul, 2006. ↩︎

  15. Davut Gürses, a.g.e. , sf. 51 vd. ↩︎

  16. Detaylı bilgi için bkz. Güneş Okuyucu Ergün, Türk Ceza Hukukunda Zimmet Suçu, Ankara, Çakmak, Mayıs 2008. ↩︎

  17. Yargıtay 7. CD., 12/11/2015, 30853/22489. ↩︎

  18. Yargıtay 7. CD., 10/10/2016, 33481/9763. ↩︎

  19. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 28 vd. ↩︎

  20. Murat Haznedar, “Bankacılık Zimmeti Suçu” , Legal Hukuk Dergisi, Nisan 2007, sf. 1176 vd. ↩︎

  21. Gürses, a.g.e. , sf. 88. ↩︎

  22. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 30. ↩︎

  23. Asuman Aytekin İnceoğlu, Bankacılık Kanunu’nda Yer Alan Suçlar, MÜSBE, Doktora Tezi, İstanbul, 2006, sf. 380. ↩︎

  24. www.sozluk.gov.tr, (Çevrimiçi), Erişim Tarihi: 7/5/2020 ↩︎

  25. İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, sf. 139. ↩︎

  26. Bkz. Yargıtay 7. CD. 16.02.2010 T., 1111/2031 K. ↩︎

  27. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 34 vd. ↩︎

  28. İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, sf. 145 vd. ↩︎

  29. Çağatay Uygun, Bankacılık Kanunu’nun 160’ıncı Maddesinde ve Türk Ceza Kanunu’nun 247’nci Maddelerinde Yer Alan Zimmet Suçu, Yeditepe Üniversitesi SBE, yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Nisan 2019, sf. 108. ↩︎

  30. Gürses, a.g.e. , sf.96. Aynı yönde ve detaylı bilgi için bkz. Okuyucu Ergün, a.g.e. ; Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e. ↩︎

  31. Gürses, a.g.e. , sf.99. ↩︎

  32. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf.42. ↩︎

  33. Sözüer, a.g.m. , sf. 180 vd. ↩︎

  34. Yargıtay CGK, 2002/11-158 E. , 2005/58 K. , 31.5.2005 T. Ayrıca bkz. Sözüer, a.g.m. ↩︎

  35. Ahmet Mücahit Selçuk, 5411 Sayılı Bankacılık Kanununda Düzenlenen Zimmet Suçları, İÜSBE, yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi, sf. 142. ↩︎

  36. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 47 vd. ↩︎

  37. Gürses, a.g.e. , sf. 35. ↩︎

  38. Güneş Okuyucu Ergün, “Bankacılık Kanunu’nda Düzenlenen Zimmet Benzeri Suçta ‘Bankanın TMSF’ye Devredilmiş ya da Faaliyet İzninin Kaldırılmış Olması’ Koşulunun Niteliği”, Terazi Hukuk Dergisi, Y:4, S:39, Kasım 2009, sf. 29-42. ‘den aktaran Gürses, a.g.e. ↩︎

  39. AYM GK, 2010/116 E., 2011/118 K., 7.7.2011 T. ↩︎

  40. AYM GK, 2010/116 E., 2011/118 K., 7.7.2011 T. ↩︎

  41. AYM GK, 2010/116 E., 2011/118 K., 7.7.2011 T. ↩︎

  42. AYM GK, 2010/116 E., 2011/118 K., 7.7.2011 T. ↩︎

  43. Gürses, a.g.e. , sf. 24 vd. ↩︎

  44. Yargıtay 7. CD., 2010/13998 E., 2012/30904 K., 3.12.2012 T. ↩︎

  45. Aksi yönde bkz. Yargıtay 5. CD., 7978/12927, 18.12.2014 T. ↩︎

  46. Uğur Yiğit, Bankacılık Suçları, İstanbul, Has, 2006, sf. 439 vd. ↩︎

  47. İnceoğlu, a.g.e., sf. 370 vd. ↩︎

  48. Sözüer, a.g.m., sf. 179 vd. ↩︎

  49. İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, Ankara, Seçkin, 2002, sf. 154.
    Aynı yönde bkz. İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu Uygulamasında Zimmet İrtikap Rüşvet Suçları, Ankara, Malkoç, 2010, sf. 47 vd. ↩︎

  50. Devrim Güngör, 5411 sayılı Bankacılık Kanununda Zimmet Suçu, Ankara Barosu Dergisi, S:4, 2009, sf. 23 vd. ↩︎

  51. Detaylı bilgi için bkz. Sözüer, a.g.m. ↩︎

  52. sozluk.gov.tr , (Çevrimiçi), Erişim Tarihi 8.5.2020. ↩︎

  53. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 60 vd. ↩︎

  54. Sahir Erman, Çetin Özek, Ceza Hukuku Özel Bölüm Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 1992, sf.23’ten aktaran, Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e. , sf. 62 vd. ↩︎

  55. Gürses, a.g.e. , sf.78 vd. ↩︎

  56. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 64. ↩︎

  57. Süheyl Donay, Bankacılık Ceza Hukuku, sf. 114 vd. ↩︎

  58. İnceoğlu, a.g.e., sf. 402 vd. ↩︎

  59. Gürses, a.g.e., sf. 128. ↩︎

  60. Gökçen, a.g.m. ↩︎

  61. Haznedar, a.g.m., sf.1183. ↩︎

  62. Detaylı bilgi için bkz. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e. sf. 84 vd. ↩︎

  63. İzzet Özgenç, Zimmet Suçu, sf. 110.’dan aktaran, Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e. , sf. 92. ↩︎

  64. Gürses, a.g.e. , sf. 135.; aynı yönde bkz. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e. ↩︎

  65. Yargıtay CGK, 2011/7-210 – 2011/218 S. Karar ve 2008/7-151 – 2009/9 S. Kararları. ↩︎

  66. İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, sf. 147 vd. ↩︎

  67. Yargıtay 7. CD., 2007/8530 E., 2010/2322 K.; Yargıtay 7. CD., 2006/9317 E., 2010/4443 K. ↩︎

  68. Güngör, a.g.m., sf. 25 vd. ↩︎

  69. Örneğin mudi aldatılarak imzalatılan boş bir tediye fişi ile mudiden habersiz hesabından para çekilmesi halinde nitelikli zimmet, tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atılması halinde imzaların hemen anlaşılması halinde basit ve aksi halde nitelikli zimmet, tediye fişlerinin imhası halinde basit zimmet oluşacağı benzeri çokça karşılaşılan durumlar netleştirilmiştir.
    Bkz. Yargıtay 7. CD., 2016/18129 E., 2018/2547 K., 8.3.2018 T. ; Yargıtay 7. CD., 2015/28438 E., 2018/4417 K., 2.4.2018 T.; Yargıtay CGK. 2014/7-272 E., 2014/549 K., 9.12.2014 T. ↩︎

  70. Tuğrul, a.g.e. , sf. 653 vd. ↩︎

  71. İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, sf. 155 vd. ↩︎

  72. Sözüer, a.g.m. , sf. 183 vd. ↩︎

  73. İzzet Özgenç, Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, sf. 156 vd. ↩︎

  74. Yargıtay CGK., 2011/7-429 E., 2012/181 K., 8.5.2012 T. ↩︎

  75. AYM GK. , 2014/103 E., 2014/199 K. 25.12.2014 T. ↩︎

  76. AYM GK. , 2014/103 E., 2014/199 K., 25.12.2014 T. ↩︎

  77. Yılmaz, Öncel, Şahin, a.g.e., sf. 124-125. ↩︎

  78. Selman Dursun, “Yeni Bankacılık Kanunu’nda Yer Alan Ceza Muhakemesi ve İnfaz Hükümleri”, Ceza Hukuku Dergisi, S:4, 2007, sf. 264. ↩︎

  79. Yargıtay 7. CD., 1897/19268 sayılı karar, 7.6.2012 T. ↩︎

  80. Hüsamettin Uğur, “3182 ve 4389 Sayılı Bankalar Kanunu ile 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’na Göre Dava Hakkı Üzerine Bir Değerlendirme”, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, S:6, 2007, sf. 139 vd.’dan aktaran Yılmaz/Öncel, Şahin, a.g.e. , sf. 135. ↩︎

  81. AY 37: “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” ↩︎

  82. Detaylı bilgi için bkz. Dursun, a.g.e. ↩︎

Kaynakça

Akçin İhsan: Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Mayıs 2007.

Alıcı, Yaşar: Bankacılık Kanunu Şerhi, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2007.

Baytemir, Erdal: Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar ile Banka Zimmeti, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011.

Bekri, M. Nedim: Türk Ceza Kanununda Zimmet Suçu, Adalet Yayınevi, Ankara, Kasım 2007.

Donay, Süheyl: Bankacılık Ceza Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul, Şubat 2007.

Dursun, Selman: Ekonomik Suçlar ve Bankacılık Suçları Bağlamında Bankacılık Düzenine Karşı İşlenen Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Ocak 2006.

Dursun, Selman: “Yeni Bankacılık Kanunu’nda Yer Alan Ceza Muhakemesi ve İnfaz Hükümleri”, Ceza Hukuku Dergisi, Sayı: 4, 2007.

Ergün, Güneş Okuyucu: Türk Ceza Hukukunda Zimmet Suçu, Çakmak Yayınevi, Ankara, Mayıs 2008.

Erişen, Muhammet: “Bankacılık Zimmeti”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 83, 2011.

Gökcan, Hasan Tahsin: Güveni Kötüye Kullanma, Zimmet, Banka Zimmeti, İrtikap, Rüşvet Suçları ve Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2008.

Gökçen, Ahmet: “Bankalar Kanununda Düzenlenen Zimmet Suçu”, Legal Mali Hukuk Dergisi, Sayı: 9, 2005.

Güngör, Devrim: “5411 Sayılı Bankacılık Kanununda Zimmet Suçu”, Ankara Barosu Dergisi, Sayı:4, 2009.

Haznedar, İ. Murat: “Bankacılık Zimmeti Suçu”, Legal Hukuk Dergisi, Nisan 2007.

İçel, Kayıhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2018.

İnanç, Zekeriya Alper; İnanç, Hatice; Olgaç, Samet Can: Zimmet Suçu (TCK 247-249), Seçkin Yayıncılık, Ankara, Haziran 2015.

Kapusuzoğlu, Aykut Alp: Mali ve Ticari Ceza Hukuku, Mega Basım Yayın, İstanbul, 2018.

Koca, Mahmut; Üzülmez, İlhan: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019.

Kütük, Cengiz: Türk Ceza Hukukunda Zimmet Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Ocak 2016.

Mahmutoğlu, Fatih Selami: Ekonomik Suçlar Bağlamında Kredi Hukukundan Kaynaklanan Suç ve İdari Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Ocak 2003.

Malkoç, İsmail: Yeni Türk Ceza Kanunu Uygulamasında Zimmet-İrtikap-Rüşvet Suçları, Malkoç Kitabevi, Ankara, 2010.

Meran, Necati: Yeni Türk Ceza Kanununda Zimmet-Rüşvet-İrtikap ve Görevi Kötüye Kullanma Suçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Şubat 2008.

Özgenç, İzzet: Zimmet Suçu, 2. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2012.

Özgenç, İzzet: Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002.

Parlar, Ali; Akın, Mustafa; Hatipoğlu, Muzaffer: Bankacılık Ceza Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül 2010.

Sözüer, Âdem: “Yeni Bankacılık Kanunu’nda Düzenlenen Suçlar ve Yaptırımlar”, Hukuki Perspektifler Dergisi, Sayı: 5, 2005.

Sözüer, Âdem: “Hukuk Devleti İlkesi Açısından Bankacılık Suçlarına İlişkin Düzenleme ve Uygulamalar”, İstanbul Barosu Yayınları Panel ve Seminer Notları, 2009, 213.

Şahin, Ümit; Yılmaz, Ömrü; Öncel, Hakan: Banka Zimmeti, Adalet Yayınevi, Ankara, Nisan 2018.

Tuğrul, Ahmet Ceylani: Öğreti ve Uygulamada Zimmet, Banka Zimmeti, Rüşvet ve İrtikap Suçları, 2. Basım, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013.

Turabi, Selami: Zimmet Suçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül 2012.

Ünlü, Ufuk: “Kamu Bankaları Görevlilerince Zimmet Suçu İşlenmesi”, Vergi Dünyası Dergisi, 2012, 371.

Yavuz, Ayşegül: “Bankacılar Açısından Zimmet Suçu”, Yaklaşım Dergisi, 2009, 201.

Yiğit, Uğur: Bankacılık Suçları, Has Matbaacılık, İstanbul, 2006.

Yüksektepe, Mert Asker: TCK Genel Hükümleri Dahilinde Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Daireleri ve Yargıtay İlamları ile Zimmet, Aristo Yayınevi, İstanbul, Ocak 2018.

(Çevrimiçi): karararama.yargitay.gov.tr.

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. M. Enes Özbay