Lexpera Blog

Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma Suçu (TCK m. 195)

Giriş

Bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı olan (SARS-CoV-2’nin neden olduğu), covid 19 (yeni coronavirüs hastalığı) sebebiyle kayıtlı ilk ölüm 9 Ocak 2020 tarihinde meydana gelmiş, Dünya Sağlık Örgütü Mart 2020'de, 2019-20 coronavirüs salgınının bir pandemi[1] olduğunu ilan etmiştir. Örgüt durumun bir “Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu” (PHEIC) olduğunu da açıklamıştır[2]. 13 Mart 2020'de Avrupa'nın artık koronavirüs krizinin merkez üssü haline geldiği de ayrıca bildirilmiştir. Böylece tüm dünyayı etkileyen bu salgın ve getirdikleri bizlerin de hayatının merkezi haline gelip yerleşmiştir. Koronavirüs salgını öncesinde domuz gribi ve kuş gribi gibi salgınlar da yaşanmış ancak etki itibarıyla bu kadar yüksek düzeyli tedbir ve önlemlere başvurulmamıştır.

26 Mayıs 2020 tarihi itibarıyla covid-19 nedeniyle Dünya'da 5.634.586 onaylanmış vaka, 2.402.241 iyileşen varken virüs nedeniyle 349.184 hasta hayatını kaybetmiştir[3]. Türkiye’de 11 Mart 2020 tarihinde ilk vaka açıklanmış, 19 Mart itibarıyla da iki kişinin covid-19 nedeniyle hayatını kaybettiği ve toplam 191 vakanın bulunduğu tespit edilmiştir. 26.05.2020 itibariyle ülkemizde toplam vaka sayısı 158.762 iken, iyileşen hasta sayısı 121.507 ve virüs nedeniyle hayatını kaybeden hasta sayısı ise 4.397 kişidir[4].

Tüm bunlar yaşanırken coronavirüs pandemisi sebebiyle bir taraftan da alınan karantina önlemleri, bu önlemlerin zaman zaman çiğnenmesi[5], karantinadan kaçanlar, maske takma zorunluluğu[6], sokağa çıkma yasakları, seyahat kısıtlamaları gibi yeni gündemler ile de tanışmamız sonucu; karantina tedbirlerine uymamanın sorumluluğun neler olabileceği soruları gündeme gelmiş ve tartışılmaya başlanmıştır. Bulaşıcı hastalıklar hususundaki düzenlemeler genel olarak Umumi Hıfzıssıhha Kanunu[7] ve 5237 sayılı TCK’da yer almaktadır. Yayınlanan genelgeler ile alınan tedbirlere uymayanlar hakkında uygulanabilecek yaptırımlar olarak;

  • Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282. maddesine göre uygulanacak para cezası (789-3180 TL),

  • Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesine (Emre Aykırı Davranış) göre uygulanacak para cezası (100-392 TL) ve

  • Türk Ceza Kanunu’nun 195. maddesine göre iki aydan bir yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş olan yaptırımlar karşımıza çıkmaktadır. Karantina altındaki bir yere yetkisiz olunduğu halde girilmesi ya da buralardan kaçılması veyahutta yetkili makamın aldığı tedbirlere aykırı olabilecek diğer eylemler bakımından görüldüğü üzere iki aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.

Yeni normale geçilmesi gerektiğinden bahsedilen son günlerde ise, kontrollü sosyal hayat kavramı hayatımıza girmiş ve 1.5 metrelik sosyal mesafe için yaratıcı birtakım çözümlerden bahsedilir olmuştur: Parklara çember, restoranlara karton müşteri, masalara paravan ve yine sosyal mesafe içini yaratıcı tasarımlar olarak kucaklama perdesi, lazerli uyarı sistemi, şişme siperlikler kullanılmaya başlanmıştır[8].

Salgının ekonomik ve sosyal hayata derin etkileri sebebiyle ülkemizde de ceza hukuku anlamında ilk günlerden itibaren fiyatları etkileme, mal veya hizmet satımından kaçınma, 7242 sayılı Kanun[9] ile getirilen Ceza İnfaz Kanunu değişiklikleri gibi gündem maddeleri tartışılagelmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere alınan tedbirler ve yasaklara uymayanlara Kabahatler Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu kapsamında idari para cezası kesilirken, gerekli hallerde TCK’nın 195’inci maddesine göre hapis cezası da verilebilecektir. Biz de çalışmamızda bu anlamda önemli bir suç tipi olarak gündemde olan TCK m. 195’te yer alan “Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma” suçunu unsurları ve içinde bulunduğumuz covid-19 süreci bakımından incelemeye çalışacağız.

I. Genel Olarak

Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma Suçu” 5237 sayılı TCK’nın 195. maddesinde yer almaktadır. TCK’nın ikinci kitabının “Topluma Karşı Suçlar” isimli üçüncü kısmının “Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümünü oluşturan suçlar arasında bulunan ilgili madde şu şekilde düzenlenmektedir:

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma
Madde 195- “(1) Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Kanun koyucunun, ilgili düzenleme ile, bulaşıcı hastalığa yakalanmış veya ölmüş olan kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına karar vermiş yetkili makamların tedbirlerine uymayarak kamunun sağlığını tehlikeye düşüren kişilerin hareketlerini engellemeyi hedeflediği söylenmelidir[10].

Madde gerekçesi de şu şekilde kaleme alınmıştır[11]: “Bulaşıcı hastalıklara yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş bulunan kimselerin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uyulmaması, suç olarak tanımlanmıştır. Böylece kamu sağlığının korunması amacı güdülmektedir.”

Söz konusu suç 765 sayılı Mülga Türk Ceza Kanununun 263. maddesinde düzenlenmişti[12]. İlgili suç kanunun Cürümler başlığını taşıyan ikinci kitabının, “Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler[13] başlıklı üçüncü babının “Hükümete Karşı Şiddet veya Mukavemet ve Kanunlara Muhalefet” cürümleri arasında sekizinci faslında yer almaktaydı. Bu düzenlemeye göre;

ETCK m. 263- “Kolera ve sair bulaşık hastalıklardan musab veya vefiyat zuhur eden ev ve sair mahallerin kordon altına alınmasına dair Hükümetçe verilen emirlere ve yapılan icraata fiillen mümanaat edenler hareketlerinin derecesine göre bir aydan bir seneye kadar hapsolunur.”

Görüldüğü üzere 5237 sayılı TCK ilgili suçu, mülga kanundan farklı olarak, “Topluma Karşı Suçlar” kısmında ve “Kamu Sağlığına Karşı Suçlar” arasında düzenlemiştir. Düzenleniş yerlerindeki bu farklılık nedeniyle yapılacak sistematik yorum ile, her iki düzenleme bakımından korunan hukuki değerin farklı olduğunu söylemek mümkündür. Mülga kanunun 263. maddesi devlet idaresi aleyhine cürümler babında düzenlendiği için, suçun kamu idaresinin işleyişine yönelik olduğu ve kamu hizmetini aksattığı, bu sebeple de koruduğu hukuki değerin bireyin kamu hizmetinden yararlanma hakkı olduğu vurgulanmıştır[14]. TCK’nın 195. maddesi ise kamu sağlığına karşı suçlar arasında düzenlendiği için, korunan hukuki değerin bireylerin sağlığı olduğu belirtilmektedir[15].

Mülga Kanun’da düzenlenmiş olan suç için açıkça “kolera ve sair bulaşıcı hastalık” ifadesi kullanılmasına karşın; TCK’da herhangi bir hastalık adı belirtilmeden genel bir kavram olarak yalnızca “bulaşıcı hastalık” ibaresine yer verilmiştir[16]. Tipe uygun eylem 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda hükümetçe verilen emirlere ve yapılan icraata aykırı davranılması şeklinde gösterilmiş iken; 195. maddede bu husus yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymamak olarak düzenlenmiştir[17].

Her iki kanunda, suç karşılığında öngörülen cezaların üst sınırları aynı olmakla birlikte, alt sınırlar farklıdır. Eski kanunda düzenlenen fiil bakımından cezanın alt sınırı bir ay olarak belirlenmişken; 195. maddede ilgili suçun cezasının alt sınırı iki ay olarak düzenlenmiştir[18]. Yine eski kanunda cezanın, alt ve üst sınırları arasında failin “hareketlerinin derecesine göre” belirleneceği hususuna yer verilmişken, 195. madde böyle bir kriter getirmemiştir[19].

II. Suçla Korunan Hukuki Değer

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun gerekçesine göre, korunan hukuki değerin, “kamu sağlığının korunması” olduğu görülmektedir. İlgili suçun bulunduğu bölümün başlığı da “kamunun sağlığına karşı suçlar”dır. “Kamu sağlığı” elbette bütün toplumlar bakımından önemli ve korunması gereken konulardandır. Doktrinde de suçun koruduğu hukuki değerin kamu sağlığı[20] olduğu ifade edilmektedir. Bu suçla toplumu oluşturan kişilerin sağlığına yönelik olası zarar ve tehlikelerin önlenmesinin ve bulaşıcı hastalıkların daha fazla yayılmasının önlenmesi amaçlanmıştır[21].

İlgili suçun koruduğu hukuki değerin, toplumu meydana getiren her bir bireyin sağlığı olduğu, bulaşıcı bir hastalık sebebiyle alınmış karantinaya ilişkin tedbirlere uymayan failin, karantina bölgesi içindeki ve dışındaki tüm bireylerin sağlığını tehlikeye attığı da ayrıca belirtilmektedir[22].

III. Suçun Maddi Unsurları

A. Suçun Hukuki Konusu

TCK m. 195’te yer alan suçun konusu, bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan dolayı ölmüş bir kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirler olarak belirtilebilir. Suçun meydana gelebilmesi için bu tedbirlere uyulmaması yeterlidir. Tedbirlere uyulmaması neticesinde kişilerin sağlığının tehlikeye sokulmuş olması (somut tehlikenin ortaya çıkması) ya da hastalığın bulaştırılmış olması (zararın ortaya çıkması) gerekli değildir. Bu nedenle ilgili suç soyut tehlike suçudur[23]. Çünkü kanunkoyucu bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunda tipik hareketin yapılmasını suçun konusu açısından esasen tehlikeli kabul etmiştir[24].

Yetkili makamların alacakları tedbirlerin bir yerin karantina[25] altına alınmasına ilişkin olması icap etmektedir. Karantinanın sözlük anlamı, “Bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup giriş çıkışların engellenmesi biçiminde uygulanan sağlık önlemi”dir[26]. TCK’nın 195. maddesi bakımından karantina altına alınan yerin bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış ya da bu nedenle ölmüş kimsenin bulunduğu bir yer olması aranmaktadır. Ayrıca failin karantina altına alma bakımından yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymaması veya aykırı davranması da gereklidir[27].

Bulaşıcı hastalık[28], “Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliği[29]nin 4. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde; “Enfekte olmuş bir kişi ile doğrudan temas yoluyla veya bir vektör, hayvan, ürün veya çevreye maruz kalma gibi dolaylı yollardan veya bulaşıcı madde ile kirlenmiş olan sıvı alışverişi yolu ile insandan insana bulaşan, bir mikroorganizma veya onun toksik ürünlerine bağlı olarak ortaya çıkan hastalığı” şeklinde tanımlanmaktadır. Kolera, veba, çiçek, difteri (kuşpalazı), dizanteri, şarbon, kızamık, cüzam, kuduz bulaşıcı hastalıklara örnek olarak verilebilir[30].

Bahsi geçen Yönetmeliğin EK-I sayılı (Değişik: RG-04/05/2019-30764) “Bildirime Esas Bulaşıcı Hastalıklar Listesi”nde ise hangi bulaşıcı hastalıkların bildirime esas bulaşıcı hastalık olduğu 81 madde halinde sıralanmıştır. Yapılan değişiklikle son olarak (Ek: RG-22/4/2020-31107)[31] covid-19 (yeni coronavirüs hastalığı) listede yerini almış bulunmaktadır.

Covid-19 (yeni coronavirüs hastalığı), hasta kişilerin öksürmeleri aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile bulaşan ve hastaların solunum parçacıkları ile kirlenmiş yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin yıkanmadan yüz, göz, burun veya ağıza götürülmesi ile de alınabilen bir virüs olarak tarif edilmektedir. Mart 2020’den itibaren hayatımızın önemli bir parçası haline gelen bu hastalık bakımından kirli ellerle göz, burun veya ağıza temas etmek son derece risklidir. Bulaşma yolunun bu kadar kolay olması, hastalığın yayılma hızını da Dünya üzerinde her geçen gün artırmıştır[32].

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, ilk defa olarak 2019 yılında Çin'in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde görülen hastalık, keşfinden bu yana dünya çapında yayılarak covid-19 pandemisine yol açmış ve her birimizin gündelik hayatlarını görülen o ki uzunca bir süre için değiştirmiştir. Söz konusu salgın hastalık dolayısıyla, güncel vaka sayısı dünya genelinde 5 milyonun üzerine çıkmış ve 300.000’in üzerinde insan yaşamını yitirmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Koronavirusler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir[33]. Yeni coronavirüs hastalığı (covid-19) ise, ilk olarak Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda, 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüs olarak ortaya çıkmıştır. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiş, daha sonra insandan insana bulaşarak Wuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve son olarak da diğer dünya ülkelerine yayılmıştır. Hastalığın merkezi artık Avrupa ve yükselen vaka sayısıyla Amerika haline gelmiştir. Yeni koronavirüs hastalığına SAR-CoV-2 virüsünün neden olduğu belirtilmektedir[34].

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu bakımından bulaşıcı bir hastalığı üreten veya taşıyan bir hayvan ya da nesnenin tespit edilmiş olması yeterli sayılmamış, karantina kararının bu hastalığın birine bulaşmış veya bu hastalıktan dolayı birinin ölmüş olmasından dolayı verilmiş olması da aranmıştır. Hastalığın bir kişiye bulaşmış olması ya da hastalıktan dolayı bir kişinin ölmüş olması yeterli olup, hastalığın kitlelere bulaşması ya da kitlesel ölümlerin olması şart değildir. Bu anlamda, bulaşıcı bir hastalığa maruz kalan bir insanın hastalığın en uzun kuluçka devresine[35] eşit bir sürede kimseyle temas ettirilmemesi amacıyla alınan tedbirlerin tamamı karantinayı oluşturmaktadır[36].

Covid-19 bakımından virüsün kuluçka süresi 2 gün ile 14 gün arasında olarak belirtilmektedir[37]. Dolayısıyla yurt dışından dönenler bakımından[38] 14 günlük karantina uygulamalarına başvurulmuş ve bu önlemler sırasında karantinanın uygulandığı yerlerden kaçmaya çalışanlar olduğu gözlemlenmiştir[39]. Alınmış olan bir karantina önlemi sebebiyle karantina altına alınmış yerden kaçmaya çalışan kişi ya da karantinada olan bir kişi ile alınmış olan karantina önlemine aykırı olarak temas kurmaya çalışanların[40] 195’inci madde kapsamında cezalandırılması yoluna gidilebilecektir.

Bir yerde bulaşıcı hastalığa yakalanmış ya da bu hastalıktan ölmüş kişiler olmasına rağmen yetkili makamlarca alınmış bir karantina kararı yoksa, alınan tedbirlere uyulmaması sebebiyle ilgili suçun oluşması söz konusu değildir[41]. Yine bir yerde bulaşıcı hastalığa yakalanmış ya da bu hastalık nedeniyle ölmüş bir kişi olmadığı halde karantina ilan edilmiş ise, bu kapsamda alınan tedbirler TCK’nın 195. maddesinin konusunu teşkil etmeyecektir[42].

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 72. maddesine göre[43], bulaşıcı bir hastalık meydana çıktığı ya da meydana çıkmasından şüphelenildiği takdirde, hasta olanlar ya da hasta olduğundan şüphe edilenler gerekli süre içinde sağlık memurları tarafından evlerinde veya sıhhi ve fenni şartlara uygun mahallerde tecrit ve müşahede altına alınırlar. İlgili düzenleme bakımından, içerisinde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkan genel mahallerin tehlike ortadan kalkıncaya kadar giriş ve çıkışlarının engellenmesi, hatta tahliye edilmesi mümkün olacaktır.

Daha önce de belirttiğimiz üzere, bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun konusu “bir yerin karantina altına alınmasına ilişkin yetkili makamlarca alınan tedbirler” olarak ifade edilebilir. Böylelikle suçun konusunun karantina altına alınan yerlere yalnızca giriş ve çıkışları önlemeye yönelik tedbirler olduğu belirtilmelidir. Bu noktada ayrıca Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 284. maddesinin TCK’nın 195. maddesinin konusunu oldukça genişletmekte olduğu vurgulanmaktadır. İlgili maddeye göre; “66 ve 67 inci maddelerde zikredildiği üzere sari hastalıklar hakkında tetkikatta bulunmağa salahiyettar memurlara muhalefet eden kimseler Türk Ceza Kanununun 195 inci maddesi mucibince cezalandırılır.” Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 66[44] ve 67.[45] maddelerine baktığımızda ise, sağlık memurlarına bulaşıcı hastalık olduğu bildirilen bir yere inceleme yapmak için girme, hastayı ve aynı yerde bulunan diğer kişileri muayene etme yetkisi verdiklerini görürüz. Böylece suçun konusu, bulaşıcı hastalıklardan dolayı bir yerin karantina altına alınmasına ilişkin yetkili makamlarca alınan tedbirlerin yanında, karantina kapsamında alınan ve uygulanan her türlü tedbir olarak ifade edilmelidir[46].

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu bakımından TCK’nın 195. maddesinde sözü geçen yetkili makamlar Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 69.[47] maddesinde gösterilmiş bulunmaktadır. Maddeye göre yetkili makamlar sıhhat memurları yani sağlık görevlileridir. Sıhhat memurları tanımı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 303. maddesinde yer almaktadır. İlgili maddeye göre; “Bu kanunda zikredilen sıhhat memurları; Devlet, belediye ve idarei hususiye işlerinde kullanılan tabipler ve Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletinin lüzum göreceği ve mezuniyet vereceği hususlarda tabiplerin maiyetinde bulunan küçük sıhhat memurlarıdır.” Sayılan bu sağlık memurlarınca karantina kapsamında alınan tedbirler[48] ise, Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 66, 67, 72 ve 73.[49] maddelerinde gösterilmektedir. Örneğin, tıbbi muayene ve tedavi, hastalara serum ya da aşı uygulanması, hastalığın kaynağı hayvanların itlafı, hastalığın bulaşması ve yayılmasına sebep olan gıda maddelerinin tüketilmesinin yasaklanması, hastaların evlerinde gerekirse zorla (kolluk denetiminde) tecridi yetkili makamlar tarafından alınan tedbirler arasında sayılabilir[50].

B. Fail-Mağdur

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu, fail bakımından bir özellik göstermemektedir[51]. İlgili suç fail bakımından özgü bir suç olmadığından, herkes bu suçun faili olabilir[52]. Fail, bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış ya da bu hastalıklardan ölmüş kimsenin olduğu yerin karantina altına alınmasına ilişkin yetkili makamlar tarafından alınan ya da uygulanan tedbirlere uymayan herkes olarak tanımlanabilir[53].

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun failinin kamu görevlisi olması da mümkündür. Bir kamu görevlisinin de görevini yerine getirirken yetkili makamların karantinaya ilişkin tedbirlerine uymaması olasıdır. Bu halde, diğer şartlar da varsa, TCK’nın 226. maddesi[54] uyarınca cezanın artırılacağı belirtilmektedir[55].

İlgili suç topluma karşı suçlar arasında kamunun sağlığına karşı suçlar içinde düzenlenmiş olduğundan bu suç ile belli kişilerin değil toplumdaki tüm fertlerin zarara uğraması olasılığı vardır. Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun koruduğu hukuki değer toplumdaki tüm bireylerin sağlığı olduğu için, mağdur da toplumu oluşturan herkestir[56]. Dolayısıyla suçun belirli bir mağduru yoktur. Bu sebeple de failin uymadığı karantinaya dair tedbirleri almış olan kamu görevlileri ilgili suçun mağduru olarak kabul edilemeyeceklerdir[57].

C. Eylem

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu serbest hareketli bir suçtur[58]. Yetkili makamlar tarafından alınan tedbirlere uyulmaması hususunda TCK’nın 195. maddesi bir sınırlama ya da özelleştirme yapmadığı için bağlı hareketli bir suçtan söz etmek mümkün değildir. Failin yetkili makamlar tarafından alınan tedbirlere herhangi bir biçimde uymaması durumunda suç oluşacaktır[59]. Suç soyut bir tehlike suçu olarak düzenlendiğinden aynı zamanda sırf hareket suçudur. TCK’nın 195. maddesi somut bir tehlike ya da zarar şeklinde ortaya çıkacak bir netice aramamaktadır[60].

TCK fiili, bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış ya da bu hastalıklardan ölmüş birinin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymamak olarak tanımlamaktadır.

Yetkili makamlar tarafından karantinaya ilişkin aldıkları ya da uyguladıkları tedbirlere uymamak icrai bir hareketle gerçekleştirilebileceği gibi, ihmali bir hareketle de gerçekleştirilebilecektir. Failin karantina bölgesinin girişindeki şeridin altından eğilip geçerek karantina bölgesine girmesi, karantinaya ilişkin olarak belirli yerlerde asılmış olan işaret ve levhaları indirmesi, evlerden dışarı çıkılmaması emrini hiçe sayarak evden çıkması icrai nitelikteki hareketlere örnek olarak verilmektedir. Öte yandan yetkili makamların karantina bölgesinde yaşayanlara evlerine gitmeleri emri verilmiş olmasına karşılık failin mahalle kahvehanesinde oturmaya devam etmesi, kuş gribinden dolayı itlaf edilmesi gereken hayvanlarının bulunduğu kilitli kümesini açmaması ve anahtarını vermemesi, özel maddelerle dezenfekte edilmesi gereken eşyalarını görevlilere teslim etmemesi, karantina bölgesinin belirli bir bölgesinde kurulmuş geçici sağlık birimine çağrıldığı halde gitmemesi ihmali hareketlere örnek olarak gösterilmektedir[61].

Fail, yetkili makamlar tarafından alınan ve uygulanan tedbirlere karşı yetkili kamu görevlilerine cebir ya da tehdit uygulamak suretiyle karşı gelmesi şart değildir. Ancak sayılan bu yollarla tedbirlere aykırı davranır ise bu halde görevi yaptırmamak için direnme suçu (TCK m. 265) oluşacaktır[62].

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun oluşması için failin ilgili tedbirlere uymama fiilinin yetkili makamlar tarafından alınan ya da uygulanan tedbirleri engellemeye elverişli olması gerekmektedir. Suçun oluşması için alınmış olan ya da uygulanan tedbirin engellenmiş olması şart değildir. Olay anındaki koşullar dikkate alınarak makul bir gözlemcinin tahminine göre, failin gerçekleştirdiği fiilin yetkili makamlar tarafından alınan tedbirlerin uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu neticesine varılabiliyorsa, tipe uygun hareket gerçekleşmiş demektir. Yine tipik hareketin tedbirleri alan ya da uygulayan görevlilerin huzurunda gerçekleştirilmesi de şart değildir[63].

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu bakımından yetkili makamlarca alınan tedbirlere maddi nitelikte olmayan, yani sözlü uymama da suçu meydana getirecektir. 765 sayılı TCK’nın 263. maddesi tipik hareket olarak “fiilen mümanaat etmeyi”, yani fiilen karşı koymayı arıyorken, TCK’nın 195. maddesitedbirlere uyulmamasını” yeterli bulmuştur. TCK m. 195 bakımından, tedbirleri uygulamak isteyen kamu görevlilerine yönelik devamlı olarak yıldırma amacıyla bir şeyler söylenmesi suç teşkil edecekken; failin alınan tedbirlere sadece uymayacağını söylemesi ya da tedbirleri eleştirmesi ilgili suçun oluşması açısından yeterli olmayacaktır[64].

D. Suça Etki Eden Haller

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun düzenlendiği TCK m. 195’te herhangi bir nitelikli unsur (ağırlatıcı ya da hafifletici sebep) düzenlenmemiştir. Ancak daha önce de belirttiğimiz üzere, TCK m. 266 uyarınca, bir kamu görevlisi görevi gereği elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun işlenmesi esnasında kullanmışsa, cezası artırılarak verilecektir[65].

IV. Suçun Hukuka Aykırılık Unsuru

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun oluşması, eylemin hukuka aykırı olmasına bağlıdır. Bu suç bakımından da TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan hukuka uygunluk nedenleri[66] uygulama alanı bulabilecektir[67]. Burada birkaç hukuka uygunluk nedeninden bahsetmek gerekirse, örneğin bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu bakımından hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeninin uygulanması biraz zor olarak nitelendirilmektedir. Örneğin, gösteri yürüyüşü yapan bir grup bulaşıcı hastalıklar sebebiyle karantina altına alınmış olan bir bölgeden bilerek geçerse, fiillerinin hukuka uygun olduğunu kabul etmenin mümkün olamayacağı vurgulanmaktadır. Bu durumun gerekçesi de, kişinin hakkını bu hakkın tanınma sebebinin sınırları içerisinde ve hakkın amacına uygun olarak kullanması gereği olarak açıklanmaktadır. Dolayısıyla gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanan kişiler başka yerlerden geçme olasılıkları bulunurken, karantina bölgesinden geçmişlerse, ilgili hakkın kötüye kullanılması söz konusu olacaktır[68].

İlgili suç tipi bakımından ilgilinin rızası hukuku uygunluk nedeni uygulama alanı bulamayacaktır. Çünkü bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu bakımından belirli bir mağdur söz konusu olmayıp, toplumu meydana getiren herkese karşı işlendiği için rıza gösterilmesi de söz konusu olamayacaktır[69].

TCK m. 195 bakımından kanun hükmünü yerine getirme hukuka uygunluk nedeni de gündeme gelebilir. Örneğin karantina bölgesine kanun gereğince girme yetkisi bulunan hekimler ve diğer sağlık personeli ya da görevli kolluk personelinin fiilleri hukuka uygun olacaktır[70]. Buna karşılık, karantinanın amacı dışında bir görevi olan kamu görevlisi kanun hükmüne dayalı olarak karantina bölgesine girse bile, fiilini hukuka uygun kabul etmemek gerektiğini belirtmek gerekir. Örneğin, bir icra memuru karantina bölgesindeki bir evde haciz işlemi gerçekleştirmek için karantina bölgesine girecek olursa, fiil hukuka aykırı olacağından ilgili suçu işlemiş olacaktır. Burada gerekçe olarak, somut olayda toplumu oluşturan bireylerin sağlık hakkının alacaklının alacak hakkının korunmasına ilişkin kamu görevinin yerine getirilmesine dair yarardan daha ağır basmakta olduğu gösterilmektedir[71].

TCK 195 bakımından kural olarak meşru savunma hukuka uygunluk nedeni uygulama alanı bulamaz. Meşru savunma bakımından ortada haksız bir saldırının bulunması gerekmektedir. Ancak kamu görevlisinin yerine getirdiği kamu görevi kapsamındaki bulaşıcı hastalıklara ilişkin alınan ya da uygulanan tedbirler bir kanun hükmüne dayandığından ortada haksız bir saldırı olarak nitelendirilebilecek bir saldırı bulunmayacaktır. Bu anlamda hukuka uygun olarak gerçekleştirilmekte olan bir kamu görevine karşı yapılan savunma fiilinin hukuka aykırılığından bahsedilecektir. Teorik olarak[72] karşımıza yetkili makamların aldıkları ya da uyguladıkları tedbirlerle görevlerinin sınırlarını aşmaları veya görevlerinin kapsamına girmeyen bir tedbir gerçekleştirmeleri ya da keyfi davranışlarda bulunmaları seçeneklerinden biri çıkarsa, bu hallerde artık haksız bir saldırıdan bahsetmek mümkün olacaktır. Dolayısıyla buna karşı yapılacak savunma fiili niteliğindeki tedbirlere uymama hareketi meşru savunma kapsamında görülebilecektir. Verilen bir örnekte, bulaşıcı hastalığı tedavi etmek için karantina bölgesinde görevlendirilen bir hekimin iyileştirici etkisi henüz tıbben kanıtlanmamış tehlikeli yan etkileri olan bir ilacı fail üzerinde denemeye kalkması halinde, failin bu tedbire karşı koyması durumunun, fiilini meşru savunma çerçevesinde hukuka uygun kılacağından bahsedilmektedir[73].

V. Suçun Manevi Unsuru

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu kasten işlenebilen suçlar arasındadır. İlgili suçun taksirle işlenmesi olası değildir. Faildeki saikin bir önemi bulunmamaktadır. Burada failin, bulaşıcı hastalık nedeniyle yetkili makamlar tarafından bir takım tedbirler alındığını bilmesi ve bu tedbirlere uymayı istememesi gerektiği belirtilmektedir. Öte yandan belirli yerde tedbirin alındığının fail tarafından bilinecek duruma getirilmesi gereği de vurgulanmaktadır. Bu anlamda örnek olarak bu amaçla işaret veya uyarı levhaların bölgeye konulması ya da ilan yapılması ve yöre halkının bu durumdan haberdar edilmesi gösterilmektedir. TCK m. 195’te düzenlenen bu suçun doğrudan kastla işlenebileceği gibi olası kastla da işlenebilen bir suç olduğu hususu da vurgulanmaktadır[74].

Yetkili makamlar tarafından karantina bölgesinde bulunanların bilgisine sunulmayan tedbirlere uyulmaması durumunda failin kastından bahsetmenin mümkün olamayacağı belirtilmektedir. Failin karantina altına alınan bölgenin sınırlarını yanlış değerlendirmesi hali suçun maddi unsurlarında hata (TCK m. 30/1) kapsamında ele alınacağından kastının ortadan kalkacağı söylenmelidir. Ayrıca TCK’nın kusur yeteneğini etkileyen yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır dilsizlik ve geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma halleri de ilgili suç bakımından uygulama alanı bulabilecektir[75].

Burada haksız tahrik bakımından yapılan bir değerlendirmede, yetkili makamlarca alınan tedbirlere uyulmamasının failin haksız tahrik hükümlerinden (TCK m. 29) yararlanması sonucunu doğurmayacağı söylenmektedir. Ancak yetkili makamların tedbirleri aldıkları ya da uyguladıkları sırada görevlerinin sınırlarını aşarak veya keyfi hareketlerde bulunarak haksız bir fiil gerçekleştirdikleri takdirde, failin daha sonra tepki olarak tedbirlere uymaması durumunda haksız tahrikin gündeme gelebileceği de ayrıca belirtilmiştir[76]. Kanaatimizce kamu görevlisinin haksız fiil teşkil eden davranışları karşısında vatandaşın kendine ihtar edilen tedbire uymaması somut olaya göre haksız tahrik çerçevesinde değerlendirilebilir. Öte yandan kamu görevlilerinin görevlerinin sınırlarını aştığı yahut keyfi davrandıkları hallerde ortada hukuka uygun şekilde alınmış bir tedbir olmayacağından bunlara uymamakta suç teşkil etmeyecektir.

VI. Teşebbüs

TCK m. 195 teşebbüse müsait bir suçtur[77]. Fail yetkili makamlar tarafından alınan tedbirlere aykırı davranmak bilinci ile harekete geçmiş olmasına rağmen elinde olmayan nedenlerle fiilini tamamlayamadığında teşebbüs hali söz konusu olabilecektir[78]. Örneğin, bir kimse karantina altına alınan şeritle çevrilmiş bölgeye girmek için şeridi geçmeye çalışırken görevliler tarafından engellenmiş ise, ilgili suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilebilir[79].

Bulaşıcı hastalıklara dair tedbirlere aykırı davranma suçu açısından gönüllü vazgeçmenin (TCK m. 36) de mümkün olabileceği vurgulanmaktadır[80].

VII. Suçların Çokluğu (Suçların İçtimaı)

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu zincirleme suç şeklinde işlenebilen bir suçtur[81].

Bulaşıcı hastalığı olan bir kişinin kimi zaman içinde bulunduğu hastalığın çaresizliği ile kimi zaman intikam duygusu ile kimi zaman da içinde bulunduğu hastalığı bilmeden ya da gerekli sorumluluğu almadığından bir başkasına bulaştırması olasıdır. Bulaşıcı hastalığı olan bir kişinin hangi tür manevi unsur ile hareket ettiği isnat edilecek suçun belirlenmesi bakımından önem arz edecektir. TCK’da bulaşıcı hastalıkları bir başkasına bulaştırma suçu ayrı bir madde olarak düzenlenmediğinden, fiilin sonucuna göre yani öldürme ya da yaralama olmasına ve manevi unsura göre kanunun ilgili maddesi ve failin cezai sorumluluğu belirlenebilecektir[82].

Belirttiğimiz üzere, maddede anılan suç özelinde hapis cezasına hükmedilebilmesi için; zararın ortaya çıkmasına gerek bulunmamaktadır. Örneğin karantinadan kaçan bir kimsenin herhangi bir kimseye virüs bulaştırıp bulaştırmadığına bakılmayacaktır. Madde ile düzenlenen husus bulaşıcı hastalığın oluşturduğu ya da oluşturabileceği tehlikenin önlenmesidir. O halde burada üzerinde durulması gereken bir diğer konu da covid-19 taşıyıcısı kişilerin bir başkasına virüsü bulaştırmaları halinde nasıl bir değerlendirme yapılması gerektiğidir[83]. Öncelikle ifade etmek gerekir ki istatistiki olarak covid-19 virüsünün öldürücülüğü düşüktür. Bu nedenle değerlendirmelerimiz öldürmeye teşebbüsten ziyade yaralamaya ilişkin olacaktır. Burada şu olasılıklar ortaya çıkabilir:

  • Kişi taşıyıcı olduğunu bilmiyor ise kural olarak sorumlu olmaz.

  • Taşıyıcı olduğunu bilen bir kimsenin bilerek ve isteyerek bir başkasına virüsü bulaştırması halinde kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır.

  • Taşıyıcı olduğunu bilen bir kimsenin hastalığı bulaştırabileceğini bilmesine rağmen önlemlerini gerektiği gibi almaması ve neticeyi göze alması durumunda olası kast söz konusu olacaktır. Örneğin maske takmayan taşıyıcı kişilerin durumu kanımızca buna örnek verilebilir.

  • Taşıyıcı olduğunu bilen bir kimsenin hastalığı bulaştırmayacağını düşünerek önlemleri özensiz bir şekilde alması halinde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Maske takmasına rağmen sosyal mesafesini korumayan kişilerin durumu buna örnek verilebilir.

Fail tedbirlerin uygulanmasını, yetkili makamlar tarafından alınan tedbirleri uygulamak isteyen kamu görevlilerine hakaret ederek engellemişse, fiil aynı zamanda kamu görevlisine hakaret suçunu (TCK m. 125/3-a) oluşturacağından farklı neviden fikri içtima kuralı gereğince cezası daha ağır olan TCK’nın 125. maddesinin 3. fıkrasının a bendi uygulanacaktır[84].

Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış olup ya da bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına ilişkin yetkili makamlar tarafından alınan ya da uygulanan tedbirlere uymama fiili aynı zamanda 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinde yer alan “Emre Aykırı Davranış” başlığını taşıyan kabahat tanımına da uyabilmektedir[85]. İlgili maddeye göre;

Emre aykırı davranış
Madde 32 – “(1) Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.
(2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir.
(3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır.”

Görüldüğü üzere, kanunda gösterilen hallerde idare tarafından genel sağlığın korunması maksadıyla adsız düzenleyici işlemlerle ilan edilen genel nitelikteki emirlere aykırı davrananlara idari para cezası verileceği belirtilmektedir[86]. İdare bulaşıcı hastalıklar sebebiyle belirli bir bölgede karantina ilan etmişse, buna aykırı davranılması, hem kabahat teşkil etmekte hem de TCK m. 195’teki suç oluşmaktadır. Zira bazı bulaşıcı hastalıklarla ilgili olarak 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 287 ve 291. maddelerinde Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinin uygulanması hususu düzenlenmiştir. Bu durumda Kabahatler Kanununun 15. maddesinin 3. fıkrasıBir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.” hükmü gereğince TCK’nın 195. maddesi uygulanacaktır. Dolayısıyla TCK m. 195 anlamında fiil suç olarak değerlendirildiğinden failin ayrıca kabahat nedeniyle yaptırıma uğraması mümkün olmayacaktır[87].

Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 72. ve 73. maddelerinde bulaşıcı hasatlıklardan ötürü bir yerin karantina altına alınmasına ve uygulanacak tedbirlere dair düzenlemeler yer almaktadır. Yine aynı kanunun 282. maddesine göre; “Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, ikiyüzelli Türk Lirasından bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.” Tüm bu maddelerden çıkan sonuç, bulaşıcı hastalıklar sebebiyle bir yerin karantina altına alınmasına ilişkin yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymamak, hem TCK’nın 195. maddesinde düzenlenen suç tipini hem de Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282. maddesinde yer alan kabahati oluşturacaktır. Bu durumda yukarıda bahsi geçen Kabahatler Kanunu m. 15/3’e gitmeye gerek olmaksızın, Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282. maddesindeki “fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde” ifadesi dikkate alınarak, TCK’nın 195. maddesinin uygulama alanı bulacağını söylemek mümkündür[88].

VIII. Suçluların Çokluğu (Suça İştirak)

İlgili suç iştirak halinde de işlenebilecektir. Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu, iştirak bakımından herhangi bir özellik göstermemektedir. Bu nedenle iştirake ilişkin genel kurallar uygulanacaktır. Suça iştirakin her şekli bu fiil açısından mümkündür (TCK m. 37-39)[89]. Suçun tipik hareketini iştirak iradesiyle birlikte gerçekleştiren birden fazla kişinin her biri müşterek fail iken (TCK m. 37/1); fiile fail olarak iştirak etmeyen kişiler katkılarına göre azmettiren ya da yardım eden olarak sorumlu olacaklardır. Örneğin faili yetkili makamlarca alınan ya da uygulanan tedbirlere uymamaya yönlendiren kişi azmettirmeden sorumlu olacaktır (TCK m. 38). Ancak yetkili makamlarca karantina bölgesinin girişine çekilen şeridi kesmesi için faile makas veren veya işaretleri kırması için balyoz veren kimsenin durumu ise, yardım eden olarak değerlendirilecektir (TCK m. 39)[90].

IX. Yaptırım

TCK m.195’e göre, ilgili suçun cezası iki aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır[91]. Bu suç açısından adli para cezası öngörülmemiştir. Hakimin fail hakkında hükmedeceği hapis cezası bu anlamda kısa süreli hapis cezasıdır (TCK m. 49/2). Bu cezanın suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre TCK m. 50 çerçevesinde seçenek tedbirlere çevrilmesi mümkündür[92].

TCK m. 266 uyarınca, bir kamu görevlisi görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri suçun işlenmesi sırasında kullanmışsa, verilecek ceza üçte bir oranında artırılacaktır[93].

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun yaptırımı yalnızca hapis cezası olarak öngörüldüğünden, hükmedilen hapis cezanın ertelenmesi de, diğer koşullar da mevcutsa TCK m. 51 çerçevesinde mümkündür[94].

X. Muhakeme

A. Soruşturma-Kovuşturma Koşulları

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu, adli makamlarca re’sen takip edilen suçlardan olup, ilgili suçun soruşturulması ve kovuşturulması suçtan zarar görenin şikayetine bağlı değildir. Suç önödeme ve uzlaştırmaya da tabi değildir[95].

5271 sayılı CMK’nın 7188 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen “Basit yargılama usulü” başlıklı 251. maddesinin[96] 1. fıkrasına göre; “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” Bu durumda, bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun cezası da “iki aydan bir yıla kadar” hapis cezası olarak öngörüldüğünden ilgili usul uyarınca yargılama yapılması hususu gündeme gelebilecektir.

Bu noktada özellikle son olarak hazırlığı duyurulan mobil uygulama üzerinden alınacak HES Kodu ile alakalı çeşitli tartışmaların gündeme geleceğini düşünmekteyiz[97]. Dünya genelinde sosyal, ekonomik ve hukuki pek çok sorunu beraberinde getiren bu süreç, bireysel özgürlüklere müdahale ile kamu sağlığının korunması arasındaki dengenin zaman zaman bozulmasına neden olmaktadır. HES kodu anlamında da temel hak ve özgürlüklere müdahale konusunda KVVK’nın ilgili maddeleri ve Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik’in getirdiği koruma alanı dikkate alınmalıdır. Zira çok hızlı bir şekilde yayılma özelliği gösteren covid-19 pandemisi nedeniyle, doğal olarak bu süreçte pek çok ülkede de benzer cep telefonu uygulamalarının kullanılması gündeme gelmiştir. Ceza hukuku bakımından ise bu noktada örneğin HES Kodu’nun yapılan yargılama bakımından bir vesile ile kullanılması gerekirse delil değeri ne olacaktır? sorusu akla gelmektedir.

Ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayacak her tür delil ileri sürülebilir. Hakim de bu delilleri hüküm kurarken serbestçe değerlendirebilir. Delil çeşitleri genel olarak beyan, yazılı belge, görüntü ve (veya) ses kaydeden araçlarla yapılmış olan kayıt ve belirti delilleri olarak sınıflandırılabilir[98]. Konumuz bakımından elektronik ve sayısal deliller ise elde ediliş şekillerine ve somut olayı ispat güçlerine göre bazen belge bazen de belirti delil olarak kabul edilebilmektedir. Bu deliller konusunda sürekli olarak dile getirilen sorun, dışarıdan müdahaleye açık olmaları sebebiyle, delil olarak kabul edilmeden önce gerçekliklerinin dikkatli bir biçimde araştırılması ve diğer delillerle desteklenmesi gerekliliğidir. Bu nedenle HES kodu da tek başına mahkumiyet kararı verilmesine yetmeyecek; başka delillerle de desteklenmesi gerekecektir.

B. Görevli-Yetkili Mahkeme

İlgili suçun kovuşturmasında 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun m. 11 uyarınca[99], asliye ceza mahkemeleri madde bakımından yetkilidir[100].

Sonuç

Son dönemde yaşanmakta olan coronavirüs pandemisi sebebiyle bir taraftan alınan karantina önlemleri, bu önlemlerin zaman zaman çiğnenmesi, karantinadan kaçanlar, maske takma zorunluluğu, sokağa çıkma yasakları, seyahat kısıtlamaları gibi yeni gündemler ile tanışmamız sonucu; karantina tedbirlerine uymamanın sorumluluğunun neler olabileceği soruları gündeme gelmiş ve tartışılmaya başlanmıştır. Bulaşıcı hastalıklar hususundaki düzenlemeler genel olarak, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve 5237 sayılı TCK’da yer almaktadır. Çalışmamızda özellikle bu süreçte önemli bir suç tipi olarak gündemde olan TCK m. 195’te yer alan “Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma” suçunu unsurları ve covid-19 süreci bakımından inceledik. Kanun koyucunun, ilgili düzenleme ile, bulaşıcı hastalığa yakalanmış veya ölmüş olan kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına karar vermiş yetkili makamların tedbirlerine uymayarak kamunun sağlığını tehlikeye düşüren kişilerin hareketlerini engellemeyi hedeflediği söylenmelidir.

Bu anlamda TCK m. 195’te yer alan suçun konusunun, bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan dolayı ölmüş bir kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirler olarak belirtilebilir. Bu sebeple, alınmış olan bir karantina önlemi sebebiyle karantina altına alınmış yerden kaçmaya çalışan kişi ya da karantinada olan bir kişi ile alınmış olan karantina önlemine aykırı olarak temas kurmaya çalışanların 195’inci madde kapsamında cezalandırılması yoluna gidilebilecektir.

Bu noktada altı çizilmesi gereken bir başka husus; maddede anılan suç özelinde hapis cezasına hükmedilebilmesi için; zararın ortaya çıkmasına gerek bulunmamasıdır. Örneğin karantinadan kaçan bir kimsenin herhangi bir kimseye virüs bulaştırıp bulaştırmadığına bakılmayacaktır. Madde ile düzenlenen husus bulaşıcı hastalığın oluşturduğu ya da oluşturabileceği tehlikenin önlenmesidir. O halde burada üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, covid-19 taşıyıcısı kişilerin bir başkasına virüsü bulaştırmaları halinde nasıl bir değerlendirme yapılması gerektiğidir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki istatistiki olarak covid-19 virüsünün öldürücülüğü düşüktür. Bu nedenle değerlendirmelerimiz öldürmeye teşebbüsten ziyade yaralamaya ilişkin olacaktır. Burada şu olasılıklar ortaya çıkabilir:

-Kişi taşıyıcı olduğunu bilmiyor ise kural olarak sorumlu olmaz.

-Taşıyıcı olduğunu bilen bir kimsenin bilerek ve isteyerek bir başkasına virüsü bulaştırması halinde kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır.

-Taşıyıcı olduğunu bilen bir kimsenin hastalığı bulaştırabileceğini bilmesine rağmen önlemlerini gerektiği gibi almaması ve neticeyi göze alması durumunda olası kast söz konusu olacaktır. Örneğin maske takmayan taşıyıcı kişilerin durumu kanımızca buna örnek verilebilir

-Taşıyıcı olduğunu bilen bir kimsenin hastalığı bulaştırmayacağını düşünerek önlemleri özensiz bir şekilde alması halinde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Maske takmasına rağmen sosyal mesafesini korumayan kişilerin durumu buna örnek verilebilir.

Mevzuatımız esasen bulaşıcı hastalıklarla ilgili denetim ve kontrol bakımından kapsamlı düzenlemelere sahip olmakla birlikte halkın da etkin bilgilendirilmesi önümüzdeki “yeni normal” süreç bakımından son derece önemli olacaktır. Tabii ki tüm dünyayı etkisi altına alan böylesi bir süreç yaşanırken, kendine özgü birtakım hukuki sorunları da beraberinde getirmesi olasıdır. Bu duruma ilişkin olarak alınacak yeni tedbirlere uyulması hem bireysel hem de halk sağlığı bakımından son derece önemlidir.

İlgili suç bakımından öngörülen yaptırımın üst sınırı nedeniyle; soruşturma aşamasında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebileceği gibi, basit yargılama usulü uygulanarak da yargılama yapılabilir. Gerçekten de, 5271 sayılı CMK’nın 7188 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen “Basit yargılama usulü” başlıklı 251. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” Bu durumda, bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunun cezası da “iki aydan bir yıla kadar” hapis cezası olarak öngörüldüğünden ilgili usul uyarınca yargılama yapılması hususu gündeme gelebilecektir.

Son olarak hazırlığı duyurulan mobil uygulama üzerinden alınacak HES Kodu ile alakalı çeşitli tartışmaların gündeme geleceğini düşünmekteyiz. Dünya genelinde sosyal, ekonomik ve hukuki pek çok sorunu beraberinde getiren bu süreç, bireysel özgürlüklere müdahale ile kamu sağlığının korunması arasındaki dengenin zaman zaman bozulmasına neden olmaktadır. HES kodu anlamında da temel hak ve özgürlüklere müdahale konusunda KVVK’nın ilgili maddeleri ve Kişisel Sağlık Verileri Hakkında Yönetmelik’in getirdiği koruma alanı dikkate alınmalıdır. Zira çok hızlı bir şekilde yayılma özelliği gösteren covid-19 pandemisi nedeniyle, doğal olarak bu süreçte pek çok ülkede de benzer cep telefonu uygulamalarının kullanılması gündeme gelmiştir. Ceza hukuku bakımından ise bu noktada örneğin HES Kodu’nun yapılan yargılama bakımından bir vesile ile kullanılması gerekirse delil değeri ne olacaktır? sorusu akla gelmektedir.

Ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayacak her tür delil ileri sürülebilir. Hakim de bu delilleri hüküm kurarken serbestçe değerlendirebilir. Delil çeşitleri genel olarak beyan, yazılı belge, görüntü ve (veya) ses kaydeden araçlarla yapılmış olan kayıt ve belirti delilleri olarak sınıflandırılabilir. Konumuz bakımından elektronik ve sayısal deliller ise elde ediliş şekillerine ve somut olayı ispat güçlerine göre bazen belge bazen de belirti delil olarak kabul edilebilmektedir. Bu deliller konusunda sürekli olarak dile getirilen sorun, dışarıdan müdahaleye açık olmaları sebebiyle, delil olarak kabul edilmeden önce gerçekliklerinin dikkatli bir biçimde araştırılması ve diğer delillerle desteklenmesi gerekliliğidir. Bu nedenle HES kodu da tek başına mahkumiyet kararı verilmesine yetmeyecek; başka delillerle de desteklenmesi gerekecektir.


Dipnotlar


  1. https://www.who.int/dg/speeches/detail/who-director-general-s-opening-remarks-at-the-media-briefing-on-covid-19---11-march-2020, Erişim Tarihi: 20.05.2020. ↩︎

  2. https://www.who.int/news-room/detail/30-01-2020-statement-on-the-second-meeting-of-the-international-health-regulations-(2005)-emergency-committee-regarding-the-outbreak-of-novel-coronavirus-(2019-ncov), Erişim Tarihi: 20.05.2020. ↩︎

  3. https://www.worldometers.info/coronavirus/#countries, Erişim Tarihi, 26.05.2020. ↩︎

  4. https://covid19.saglik.gov.tr/, Erişim Tarihi: 26.05.2020. ↩︎

  5. Örneğin yakın zamanda basına yansıyan bir habere göre, İstanbul'dan seyahat izin belgesi olmadan kiraladıkları ambulansla Kırklareli'nin Demirköy ilçesindeki yazlıklarına gelen H.M. ve L.M. çiftine koronavirüs tedbirlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle 3 bin 150'şer lira ceza uygulanmıştır. İstanbul'da yaşayan H.M. ile eşi L.M., kiraladıkları bir ambulansla, Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı İğneada beldesindeki yazlıklarına gelmişler; Demirköy Jandarma Komutanlığı ihbar üzerine yaptığı araştırmada çiftin koronavirüs tedbirlerini ihlal ederek, seyahat izin belgesi olmadan ilçeye geldiğini belirlemiştir. Çifte, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca 3 bin 150'şer lira ceza uygulanmıştır (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ambulans-kiralayip-sehir-degistirdiler-iste-cezasi-41522757, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  6. Türkiye genelinde şu ana kadar Hıfzıssıhha Kurulları tarafından, 10'u büyükşehir olmak üzere 25 kentin her yerinde, İzmir'in de aralarında bulunduğu 13 şehirde ise bazı noktalarda maskesiz dolaşmak yasaklandı (https://www.hurriyet.com.tr/galeri-maske-takmak-zorunlu-mu-maske-takma-zorunlulugu-olan-iller-41523273/3, Erişim Tarihi: 20.05.2020). Bu illerden biri olan İzmir Valiliği'nden yapılan açıklamada, "İlimiz İl Hıfzıssıhha Kurulu, 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 23. Maddesinde toplanarak; İl İdaresi Kanunu'nun 11/C maddesi ile Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 27 ve 72'nci maddeleri uyarınca aşağıdaki ek kararlar alınmıştır. İlimizin tüm ilçelerinde, koronavirüs salgınının toplum sağlığı açısından oluşturduğu riski yönetebilmek, sosyal hareketliliği ve insanlar arası teması azaltarak sosyal izolasyonu tesis etmek amacıyla daha önce alınmış kararlara ilave olarak ekte bulunan cadde ve alanlarda ağzı ve burnu kapatacak şekilde tıbbi/bez maske kullanımının zorunlu hale getirilmesine, uygulamada herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesi ve mağduriyete neden olunmaması, alınan kararlara uymayan vatandaşlara Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282'nci maddesi gereğince idari para cezası verilmesi başta olmak üzere aykırılığın durumuna göre Kanunun ilgili maddeleri gereğince işlem yapılmasına, konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin Türk Ceza Kanunu'nun 195 inci maddesi kapsamında gerekli adli işlemlerin başlatılacağı hususu kamuoyuna saygı ile duyurulur" ifadelerine yer verildi (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-izmirde-cok-onemli-karar-zorunlu-hale-getirildi-41521148, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  7. Yakın zamanda Ankara'da “pavyona çevrilen” bir depoya yapılan baskında, söz konusu depoda müzik eşliğinde eğlenen 14 kişiye, yeni tip koronavirüs (covid-19) tedbirlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282. maddesi gereği toplam 60 bin lira ceza kesilmiştir (https://www.hurriyet.com.tr/video/ankarada-pavyona-cevrilen-depoya-baskin-41498040, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  8. Avustralya'nın Sydney kentindeki bir restoranda sosyal mesafe nedeniyle boş bırakılan koltuklara, 'karton müşteriler' yerleştirildi; Taylan'ın Bangkok kentindeki bir restoranda sosyal mesafe, şeffaf ayıraçlarla sağlanmaya başlandı; ABD'nin Teksas eyaletinde bir kuaförde de şeffaf bariyerlerle müşteriler birbirlerinden ayrıldı; Fransa'nın Nice kentinde toplu taşımaya biniş öncesi, bekleme noktaları oluşturuldu. Bu ve benzeri önlemlerle son zamanlarda koronavirüs salgınının ağır şekilde etkilediği ülkelerde de sınırlamalar aşama aşama gevşetilmekte; parklar, restoranlar, ibadethaneler yaratıcı sosyal mesafe çözümleriyle yeniden açılmaya başlanmaktadır (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52795953, Erişim Tarihi: 25.05.2020). ↩︎

  9. RG-15/04/2020-31100 (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun). ↩︎

  10. Yenerer Çakmut Ö., “Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma Suçu (TCK m. 195)”, Prof. Dr. Feridun Yenisey’e Armağan, C. I, İstanbul 2014, s. 543-544. ↩︎

  11. Gerekçe için bkz. http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/, Erişim Tarihi: 20.05.2020. ↩︎

  12. Yenerer Çakmut Ö., s. 544; Hafızoğulları Z./Özen M., Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, Ankara Ağustos 2012, s. 122; Kangal Z.T.,“Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma”, Özel Ceza Hukuku Cilt V Genel Tehlike Yaratan, Çevreye Karşı ve Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar (TCK m. 170-196), İstanbul Mayıs 2019, s. 434. ↩︎

  13. Suçun düzenlendiği yer suçun hukuki konusu ve mağdurunu belirlediğinden, bu suçun hukuki konusunun, kanunlara uyulmasında devletin idaresinin çıkarı olduğu vurgulanmış ve dolayısıyla suçun mağdurunun da “devlet idaresi” olduğu belirtilmiştir. Bu konuda bkz. Hafızoğulları/Özen, s. 122, dn. 66; Toroslu N., Cürümlerin Tesnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, Ankara 1970, 352-366. ↩︎

  14. Kangal, s. 434. ↩︎

  15. Hafızoğulları/Özen ise, yeni kanunun 195. maddesinin mülga kanunun 263. maddesinden hem sözel ifadesi, hem de sistematik yapısı farklılaştırılarak, eski ile bağını kopardığını belirtmektedirler. Yazarlara göre, bu sebeple hükmün yorumunda, eski uygulama ve doktrinden yararlanmak olanağı kalmamıştır. Bu düzenleme ile “doktrinde ilerleme” ve “içtihatta kesintisizlik” ilkelerini gözetilmemiştir (Hafızoğulları/Özen, s. 123). ↩︎

  16. Yenerer Çakmut, s. 544; Kangal, s. 434; Yaşar O./Gökcan H.T./Artuç M., Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, C. IV, Ankara Ocak 2014, s. 6035. ↩︎

  17. Yenerer Çakmut, s. 545. 195. Maddenin bu anlamda tipe uygun eylemi daha geniş tuttuğu söylenebilir (Kangal, s. 435). ↩︎

  18. Yenerer Çakmut, s. 545. ↩︎

  19. Böylece cezanın yalnızca genel hükümlere (TCK m. 61-62) göre belirlenmesi kabul edilmiştir (Kangal, s. 435). ↩︎

  20. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması Anayasa Madde 56 – “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” Görüldüğü üzere Anayasa’nın 56. maddesinde devletin herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak bakımından yükümlü olduğu ifade edilmektedir. Bu konuda 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununda da (m. 57-96. ve m. 282, 284) birtakım düzenlemelere yer verildiği görülmektedir (Yenerer Çakmut, s. 545). ↩︎

  21. Yenerer Çakmut, s. 545; Hafızoğulları/Özen,s. 123; Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6035-6036. ↩︎

  22. Kangal, s. 436. Bulaşıcı hastalıklar bakımından izolasyon (ayırma, soyutlama, tecrit etme) son derece önemlidir. Enfekte kişiden patojenlerin çevreye yayılmaması için araya engel koymak gerekmektedir. Patojenlerin hasta kişiden çevreye başlıca taşınma yolları; atıklar ve akıntılar, bireysel temas ile araç ve gereçler olarak sıralanmaktadır. Araya konulan engellerin başlıcaları ise; el yıkama, eldiven giyme, maske takma, hastanın özel bir odaya alınması, odaya girenlerin koruyucu giysiler giymesi, hastanın atıklarının veya çıkardıklarının dezenfeksiyonu ya da sterilizasyonu, çift torba kullanılması şeklinde sayılmaktadır. Tüm bu uygulamaların amacı; hastanedeki hastalar, sağlık personeli ve ziyaretçiler arasında mikroorganizmaların yayılımı engellemek olarak karşımıza çıkmaktadır (Aydın İ., Bulaşıcı Hastalıklar (Bakım ve Korunma), Ankara 2005, s. 22). ↩︎

  23. Yetkili makamın tedbir almasının, idarenin düzenleyici işlem yapması olduğu belirtilmektedir. İlgili suç, idarenin düzenleyici işlemine uymamaktadır. Kanun, idarenin düzenleyici işlemine uymamanın ayrıca bir zarar ya da zarar tehlikesi doğurmasını şart kılmamakta, sadece yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymamayı toplum açısından zararlı ve tehlikeli görmektedir. Kanun, idarenin düzenleyici işleminin sınırlarını da göstermektedir. İdarenin düzenleyici işlem yetkisinin söz konusu olabilmesi için ortada bir bulaşıcı hastalık olmalı, söz konusu hastalığa yakalanmış ya da bu hastalıktan ölmüş bir kimse bulunması gerekmektedir. Bu o kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasını zorunlu kılmalıdır. Düzenleyici işlem yapmak yetkisi ve görevi doğan hukuki makamlar, “karantina tedbirlerinin” ismen ne olduğunu, kapsamı ve sınırlarının neden oluştuğunu düzenleyici işlemlerinde açıkça göstermek durumundadırlar. Kısacası düzenleyici işlem hukuka uygun olmalıdır, aksi halde yani idarenin düzenleyici işlemi sakatsa ya da hukuka uygun değilse buna uymamak da suç oluşturmayacaktır (Hafızoğulları/Özen,s. 123-124). ↩︎

  24. Kangal, s. 437; ayrıca bkz. Yenerer/Çakmut,s. 546. Daha önce de belirttiğimiz üzere maddenin gerekçesinde, suç ile “kamu sağlığının korunması amacı güdüldüğü” ifade edilmiştir. Bu durumda kanunun amacı yani suçun hukuki konusu, kamunun yani halkın sağlığının korunmasına dair kamusal yarar olarak ifade edilmektedir. Buna göre ilgili suç bu kamusal yararı ihlal etmektedir (Hafızoğulları/Özen, s. 123). ↩︎

  25. Karantina kararının kim tarafından alınacağına ilişkin Umumi Hıfzıssıhha Kanununda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple karantina kararının genel idari yetkileri kapsamında mülki idare amirleri tarafından alınması gerekeceği belirtilmektedir. Buna göre karantina kararlarını illerde valiler, ilçelerde ise kaymakamlar alabileceklerdir (Kangal,s. 439). ↩︎

  26. https://sozluk.gov.tr/, Erişim Tarihi: 20.05.2020. Karantina için ayrıca “Hudut Kapılarında Uygulanacak Sağlık İşlemleri Hakkında Yönetmelik”in (RG-17/09/2011-28057) 3. maddesinin 1. fıkrasının ı bendinde; “Bir enfeksiyon ya da kontaminasyonun olası yayılmasını önlemek amacıyla, hasta olmayan şüpheli kişilerin veya şüpheli yolcu eşyası, konteynerler, taşıtlar veya malların faaliyetlerinin kısıtlanması veya diğerlerinden ayrılması” şeklinde bir tanımlama yapılmıştır. “Bulaşıcı bir virüse maruz kalan insanların, hastalığın yayılmasını engellemek amacıyla izole edilmesi” de yine bir başka tanım olarak karşımıza çıkmaktadır (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52630571, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  27. Kangal, s. 438; Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6036; ayrıca bkz. Yenerer/Çakmut, s. 546. ↩︎

  28. Enfeksiyon etkeninin herhangi bir yoldan insan vücuduna girerek yaptığı lokal ya da genel yerleşim sonucu, kendisi veya toksinleri ile oluşturdukları patolojik belirtilerle tanımlanan ve özel koşullarda insandan insana bulaşabilen hastalıklardır. Hastalık yapabilme yeteneğine sahip bir mikroorganizmanın herhangi bir yoldan insan vücuduna girerek lokal ya da genel yerleşmesine enfeksiyon-bulaşma-intan denilmektedir (Aydın, s. 3). ↩︎

  29. RG-30/05/2007-26537. Bir başka tanıma göre, bulaşıcı hastalık bir insandan, hayvandan, bitkiden, topraktan ya da başka bir nesneden mikrop, parazit, virüs gibi etkenlerle başka bir kimseye sirayet edebilen hastalıktır (Kangal, s. 438). Görüldüğü üzere bu hastalıklar bir insandan diğerine ya da bir türden diğerine geçebilmektedir. Bulaşıcı hastalıkların bir ya da birkaç yolla insana geçebilme özelliği bulunmaktadır. Bu hastalıklar bakımından insandan insana, hayvandan insana olduğu gibi, topraktan insana da bulaşma söz konusu olabilir (Yenerer/Çakmut, s. 547). ↩︎

  30. Kangal, s. 438. Çeşitli bulaşıcı hastalıklar ve bakımları hususunda ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın, s. 37 vd.. ↩︎

  31. Bu değişiklik 01/03/2020 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik EK-II’de ise, “Sürveyans Sistemi Kapsamında Bildirimi Yapılacak Bulaşıcı Hastalıkların Seçimi İçin Kriterler” şu şekilde belirlenmiştir: “1. Ülke genelinde önemli halk sağlığı sorunu olarak görülen veya görülme potansiyeli bulunan hastalıklar. 2. Hastalığın özelliğinden dolayı önlenmesinin, koordinasyon için bölgesel veya küresel bir yaklaşımı gerektirdiği durumlar. 3. Ülke genelinde veya bölgesel düzeyde özel program yürütülen hastalıklar. 4. Ulusal düzeyde gözden kaçabilecek, ancak, verilerin bir havuz sistemi içinde toplanması ile daha geniş bir veri tabanından hipotez üretmenin mümkün olacağı ve erken uyarı sağlayacak hastalıklar. 5. Etkili koruyucu önlemleri bulunan hastalıklar. 6. Uluslararası kuruluşlar ve Topluluk ağı ile bilgi paylaşımı sonucu bir karşılaştırma yapıldığı zaman elde edilen sonuçların ulusal veya uluslararası programların değerlendirilmesine katkı sağlayacak hastalıklar.” ↩︎

  32. Hastalıktan en çok etkilenen kişiler bilindiği kadarıyla; 60 yaş üstü olanlar, ciddi kronik tıbbi rahatsızlıkları olan insanlar (kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, kronik Solunum yolu hastalığı, kanser gibi) ve sağlık çalışanları olarak sıralanmaktadır (https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirus-hastaligi-nedir, Erişim Tarihi, 20.05.2020). ↩︎

  33. https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/, Erişim Tarihi: 20.05.2020. ↩︎

  34. https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirus-hastaligi-nedir, Erişim Tarihi: 20.05.2020. ↩︎

  35. Etkenin bir insana ya da hayvana bulaşmasıyla hastalığın ortaya çıkması arasında geçen zamana kuluçka (inkübasyon) dönemi denir. Bazı hallerde enfeksiyon etkeni vücutta yıllarca kalabilir ve hiçbir hastalık belirtisi göstermeyebilir. Kuluçka dönemini bilmek; hastalığın doğru tanısını koymak, hasta kişinin kimlerle temas etmiş olabileceğini tespit etmek, teması olan kişilerde hastalık belirtileri ortaya çıkmadan alınması gereken önlemleri belirlemek, gerekli karantina önlemlerini almak vs. bakımından oldukça önemlidir (Aydın, s. 11). ↩︎

  36. Yenerer Çakmut, s. 547; Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6037; Kangal, s. 438. ↩︎

  37. https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/sss/halka-yonelik.html, Erişim Tarihi: 20.05.2020. ↩︎

  38. 20.05.2020 tarihli habere göre; Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünce, "Yurtdışından Planlı Uçuşlar İle Toplu Olarak Gelen Kişilere Yönelik Uygulamalar" başlıklı resmi yazı, İçişleri ile Dışişleri bakanlıklarına, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğüne ve tüm valiliklere gönderildi. Yazıda, "Yurt dışından planlı uçuşlarla gelen vatandaşların 14 günlük izolasyonlarının artık KYK yurtlarında yapılmayacağına, kişilerin havaalanlarında yapılan muayeneleri sonrasında evde izolasyonlarının ve izlemlerinin yapılacağına ve halen yurtlarda kalmakta olan kişilerin 14 gün karantina süreçlerini tamamlamasına bakılmaksızın PCR testi sonrası yurtlardan çıkışlarının 23 Mayıs 2020'ye kadar tamamlanmasına karar verilmiştir" ifadelerine yer verildi (Haber için bkz. https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-yurt-disindan-gelenler-icin-flas-corona-virus-karari-karantina-6216333, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  39. Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıktıktan sonra dünyayı kasıp kavuran koronavirüse karşı Türkiye'de önemli tedbirler devreye konuldu. Sınır kapılarının kapatılıp uçuşların yasaklandığı bölgelerden gelenlerle durumu şüpheli görünenlere uygulanan karantina da bunlardan biri. Koronavirüse karşı alınan tedbirler kapsamında en ufak riskin bile bertaraf edilmesi için yurtdışından gelenler gözlem altına alınıyor. 14 günlük karantina, o kişilerin virüslü olduğu anlamı taşımazken, henüz teşhis konulmamış olsa bile karantinadan kaçılması büyük risk taşıyor. En son umre ibadeti için gittikleri Suudi Arabistan'dan dönenler Ankara ve Konya'daki 5 öğrenci yurdunda karantinaya alınırken, bazıları ise kaçmaya yeltendi. Ankara Gölbaşı'ndaki öğrenci yurtlarında karantinaya alınan umrecilerden ikisinin firar girişimini polis engelledi. Düzce'de karantinaya alınacak 5 yaşındaki kızını kaçıran bir baba ise son anda yakalandı. Konya Seydişehir'de de karantinaya alındıktan sonra kaçan Irak'tan gelen aynı aileden 3 kişi yakalanarak yeniden gözlem altına alındı.” (17.03.2020 tarihli haber için bkz. https://www.memurlar.net/haber/892756/karantinadan-firar-edene-hapis-cezasi.html, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  40. Yurtdışındaki Türk vatandaşlarının Türkiye’ye gelmesi sonrası, olağanüstü tedbirler alındı. Türk vatandaşları, havaalanından otobüslere bindirilerek karantinada tutulacakları yurtlara götürüldü. Ancak sosyal medyadaki bir paylaşımla G.S. isimli bir yolcunun, otobüsten indirilerek götürüldüğü ihbarı yapıldı. Gaziosmanpaşa Başsavcılığı sosyal medya paylaşımını ihbar kabul ederek resen soruşturma başlattı. Başsavcılık soruşturmasını TCK’nın “Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” düzenlemesinin yer aldığı 195’nci maddesinden yürütüyor. Soruşturmada sorumlular hakkında gözaltı işlemi yapılmadığı kaydedildi.” (18.03.2020 tarihli haber için bkz. https://www.milliyet.com.tr/gundem/karantina-otobusunden-indirilen-yolcularla-ilgili-sorusturmanin-detaylari-belli-oldu-6168147, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  41. Kangal, s. 438; Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6036-6037. ↩︎

  42. Bu sebeple örneğin, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu çerçevesinde ilan edilen karantinalara ilişkin tedbirlerin TCK’nın 195. maddesinin konusuna dahil olmayacağı belirtilmektedir. Bu Kanun’da karantina, “Hastalık veya zararlı organizmaların ülkeye girişini veya ülke içinde yayılmasını önlemek amacıyla, hayvan, hayvansal ürün, bitki, bitkisel ürün ve diğer maddeler ile bulaşma ihtimali bulunan madde ve malzemelerin kontrol altına alınması” biçiminde tanımlanmaktadır (m. 3/1-41) (Kangal, s. 438, dn. 14). ↩︎

  43. Madde 72 – “57 nci maddede zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği takdirde aşağıda gösterilen tedbirler tatbik olunur: 1 - Hasta olanların veya hasta olduğundan şüphe edilenlerin ve hastalığı neşrü tamim eylediği tetkikatı fenniye ile tebeyyün edenlerin fennen icap eden müddet zarfında ve sıhhat memurlarınca hanelerinde veya sıhhi ve fenni şartları haiz mahallerde tecrit ve müşahede altına vaz'ı. 2 - Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı. 3 - Eşhas, eşya, elbise, çamaşır ve binaların ve fennen intana maruz olduğu tebeyyün eden sair bilcümle mevaddın fenni tathiri. 4 - Hastalık neşreden haşarat ve hayvanatın itlafı. 5 - Memleket dahilinde seyahat eden eşhasın icap eden mahallerde muayenesi ve eşyalarının tathiri. 6 - Hastalığın sirayet ve intişarına sebebiyet veren gıda maddelerinin sarf ve istihlakinin men'i. 7 - Dahilinde sari ve salgın hastalıklardan biri zuhur eden umumi mahallerin tehlike zail oluncaya kadar set ve tahliyesi.” ↩︎

  44. Madde 66 – “65 inci maddede zikredilen tahkikat, sari ve istilai bir maraz zuhuru ihbar olunmadığı ve fakat Hükümetçe sari bir hastalık vukuundan şüphelenildiği takdirde dahi yapılabilir. Bu surette sari hastalık tetkikatı yapan sıhhat memurları lüzum gördükleri mahallerde hastaları veya maraz amillerini ve sebeplerini taharriye salahiyettardırlar." ↩︎

  45. Madde 67 – “57 nci maddede zikrolunan sari ve salgın hastalıklar vakaları hakkında tetkikat yapan tabip bu tetkikatı kolaylaştırmak üzere hastanın yanına girmeğe ve hastayı ve icabına göre evin sair sakinlerini muayeneye ve hastalığın sureti zuhur ve seyrine dair izahat ve malumat talebine salahiyettardır. Bu hususta mümaneatı görülenler bu kanunda zikredilen ahkamı mahsusa mucibince cezalandırılır.” ↩︎

  46. Kangal, s. 439; ayrıca bkz. Yenerer/Çakmut, s. 548. ↩︎

  47. Madde 69 – “Sari ve salgın bir hastalığın vukuu tahakkuk eylediği takdirde sıhhat memurları derakap lazımgelen tedbirlerin ittihazına ve bütün idari makamlar bu tedbirlerin tatbik ve icrası hususunda muavenete mecburdurlar.” ↩︎

  48. Suçun konusunu oluşturan tedbirler, her ne kadar kanunlarda öngörülmüş olsa da, yetkili makamlar tarafından somut olayda hastalığın yapısı, türü, yaygınlığı gibi faktörler dikkate alınarak karara bağlandığından bu durumun kanunilik ilkesiyle bağdaştığını söylemenin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Çünkü suçun konusu idarenin genel düzenleyici, hatta bireysel idari işlemleri ile belirlenebilmektedir. Bu sebeple de, TCK’nın 195. maddesinin yürürlükten kaldırılarak maddede bahsi geçen suçun özel kanunlarda kabahat olarak tanımlanmasının daha doğru olacağı hususu vurgulanmıştır (Kangal Z.T., Anayasal Güvence Olarak Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi, Ceza Hukuku Dergisi, Aralık 2011, s. s. 97’de aktaran Kangal, s. 440). ↩︎

  49. Madde 73 – “Kolera ve veba ve ruam musaplarından gayrı hastaların evlerinde tecrit edilmelerine müsaade olunur. Yalnız alakadar sıhhi memurlar tarafından bu tecridin müessir olmasını temin edecek şartların mevcudiyeti kabul edilmiş olmalıdır. Bu takdirde hastaların evlerine bir alameti mahsusa vazedilerek hariçle olan ihtilat menedilir. Kolera, veba, ruam musaplariyle bulunduğu mahallerde tecridi mümkün ve kafi görülmiyen sair hastalık musapları ve kolera ve vebayı neşir ve sirayet ettirmeleri muhtemel olanlar icap ederse cebri tecride tabi olurlar. Cebri tecrit, hastaların veya bu maddede zikredilen şüphelilerin Hükümetçe tayin edilecek mahallerde, her türlü ihtilattan memnu olarak ve zabıta murakabesi altında bulundurulmalarıdır.” ↩︎

  50. Kangal, s. 439-440; ayrıca bkz. Yenerer/Çakmut, s. 547. ↩︎

  51. İlgili suçun faili yalnızca gerçek kişiler olabilir. Failin tüzel kişi olması mümkün değildir (Kangal, s. 437). ↩︎

  52. Yenerer Çakmut, s. 546; aynı yönde bkz. Hafızoğulları/Özen, s. 123. Failin, karantinaya dair tedbirlerin yöneldiği kişi olması ya da konusu olması veya karantina altına alınan yerde yaşaması ya da bulunmasının şart olmadığı vurgulanmaktadır. Yetkili makamlarca alınan ya da uygulanan tedbirlerin muhatabı olan kişiler dışındaki bir kimsenin de bu tedbirlere uymamak suretiyle fail olabileceği ifade edilmektedir (Kangal, s. 436-437). ↩︎

  53. Kangal, s. 436; Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6036. ↩︎

  54. Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma Madde 266 - “(1) Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.” ↩︎

  55. Kangal, s. 436. ↩︎

  56. Yenerer Çakmut, s. 546; Kangal, s. 437; Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6036. ↩︎

  57. Hafızoğulları/Özen ise suçun mağdurunun toplum olmadığını ileri sürmektedir. Yazarlar, suçun mağdurunun aldığı karantina tedbirlerine uyulmayan “yetkili makam”, yani kamu idaresi olduğunu belirtmektedir. Norm koyma tekniği ile bağdaşmayan bu düzenleme için yazarlar, kanun koyucunun tutarlı bir “sistem fikrine” sahip olmadığına işaret ettiğini de vurgulamaktadırlar (Hafızoğulları/Özen, s. 123). ↩︎

  58. Yenerer Çakmut, s. 548. ↩︎

  59. Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6038; Kangal,s. 440-441. ↩︎

  60. Kangal, s. 441; Hafızoğulları/Özen, s. 123. Failin bir başka kişiye hastalığı bulaştırmış olması gerekli değildir (Yenerer Çakmut, s. 548). ↩︎

  61. Bu ihmali hareketlerle işlenmesi halinde suçun mütemadi özellik göstereceği de belirtilmektedir (Kangal, s. 441). ↩︎

  62. Yenerer Çakmut, s. 548. Görevi yaptırmamak için direnme Madde 265 - “(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. (4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” ↩︎

  63. Kangal, s. 441-442. ↩︎

  64. Kangal, s. 442. ↩︎

  65. Kangal, s. 446. Belirttiğimiz üzere ilgili suça ilişkin özel bir hafifletici neden öngörülmemiştir. Genel hükümler içerisinde yer alan ve tüm suçlar için geçerli olan hafifletici nedenler, bu suçta da geçerli olacaktır. Örneğin, TCK m. 62’de düzenlenmiş olan takdiri indirim nedeni elbette bu suç bakımından da gerektiğinde indirim nedeni olabilir (Yenerer Çakmut, s. 549-550). ↩︎

  66. Kanun hükmünü yerine getirme, meşru savunma, hakkın kullanılması, ilgilinin rızası. ↩︎

  67. Kangal, s. 444. Somut suç açısından bakıldığında bu nedenlerden birinin varlığı halinde, fiil suç olmaktan çıkacak ve fiili işleyen cezalandırılmayacaktır. Dolayısıyla, ilgili suç bakımından, somut olayda, herhangi bir hukuka uygunluk nedeninin varlığını gösterecek olgularla karşılaşılacak olursa fail cezalandırılmayacaktır. Bilindiği üzere, bir fiilin cezalandırılması, onun tüm hukuk düzeni ile çelişki halinde bulunmasına bağlı olacaktır (Yenerer Çakmut, s. 548-549). ↩︎

  68. Kangal, s. 445-446. ↩︎

  69. Kangal, s. 446. Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir neden olarak mağdurun rızası hususunda bir değerlendirme için bkz. Erdem M.R., “Cinsel İlişki Yoluyla Başkasına HIV Bulaştırmanın Cezalandırılabilirliği Sorunu”, AÜEHFD, C. VIII, S. 1-2, 2004, s. 82-86. ↩︎

  70. Zeynel T. Kangal, “Ceza Hukukunda Hukuka Uygunluk Nedeni Olarak Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, C. VIII, 2012, s. 33-35’ten aktaran Kangal, s. 444. ↩︎

  71. Zeynel T. Kangal, “Ceza Hukukunda Hukuka Uygunluk Nedeni Olarak Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, C. VIII, 2012, s. 27-28’ten aktaran Kangal, s. 444. ↩︎

  72. Hafızoğulları/Özen, zorunluluk halinin (TCK m. 25/2) bu suçta mümkün olabileceğini belirtmektedirler. Yazarlara göre, alınan tedbirlere uyma, içinde bulunduğu şartlar dahilinde fail bakımından imkansız ise, zorunluluk halinin uygulanması gündeme gelebilecektir (Hafızoğulları/Özen, s. 124). Örneğin, bir kimsenin kendisini kovalayanlardan kurtulmak için karantina bölgesi olduğunu bildiği yere girmesi bu kapsamda değerlendirilebilecektir (Kangal, s. 445). ↩︎

  73. Kangal, s. 445. ↩︎

  74. Kastın bir türü olarak düzenlenen olası kast, TCK m. 21/2’de düzenlenmiştir. Failin, suçun yasal tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast söz konusu olacaktır. Suçun olası kastla işlenmiş olması durumunda, ceza indirilecektir (Yenerer Çakmut, s. 549; ayrıca bkz. Yaşar/Gökcan/Artuç, s. 6038; Hafızoğulları/Özen, s. 124). ↩︎

  75. Kangal, s. 443. ↩︎

  76. Kangal, s. 444. ↩︎

  77. 01.04.2020 tarihli habere göre, “Kayseri'de, koronavirüs şüphesiyle karantina altında tutulduğu hastaneden kaçan Aydın A. (44) saklandığı evinde polisin çalışması sonucu yakalandı. Aydın A., kendisini tedavi olması konusunda ikna etmeye çalışan polise, "Ben sigara ve çay içemediğim için kaçtım" dedi (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/karantinadan-kacan-hasta-sigara-ve-cay-icemedigim-icin-kactim-41484138, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  78. Yenerer Çakmut, s. 550. Basına yansıyan çeşitli haberlerden birine göre, “Antalya'da karantinadan firar girişimi de polise takıldı. Virüs önlemleri kapsamında karantina altına alınan mahallelerde sıkı denetim yapılsa da, yine de kuralları ihlal edenler oluyor. Son örnek olarak Antalya'da bariyerlerden atlayıp kaçmaya çalışanlar ve karantina bölgesine ulaşmak için kanalizasyona girenler polis tarafından yakalandılar.” (https://www.ntv.com.tr/video/turkiye/karantinadan-kacmaya-calistilar,jN8mNG0t3USkacmPO70frQ, Erişim Tarihi: 20.05.2020). İcra hareketleri parçalara bölünemeyeceğinden, bu suçta teşebbüsün mümkün olmadığı yönünde görüş için bkz. Hafızoğulları/Özen, s. 124. ↩︎

  79. İlgili suç sırf hareket suçudur. Bu nedenle de hareketten ayrılabilen bir netice aranmayacaktır. Suç, bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış ya da bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına ilişkin yetkili makamlarca alınan veya uygulanan tedbirlere failin herhangi bir biçimde uymaması durumunda tamamlanacaktır. Dolayısıyla ifade etmek gerekir ki, bu suç, icra hareketlerinin parçalara bölünebilmesi ve failin elinde olmayan bir sebepten ötürü de tamamlanamaması durumunda teşebbüs aşamasında kalabilecektir (Kangal, s. 442). ↩︎

  80. Kangal, s. 443. ↩︎

  81. Yenerer Çakmut, s. 550. Fail karantina altına alınmış aynı yere ilişkin olarak yetkili makamlar tarafından alınan ya da uygulanan tedbirlere bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla kez uymadığı takdirde hakkında TCK m. 43/1 uyarınca zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Zincirleme suç hükmünün uygulanabilmesi için her biri aynı suçu teşkil eden birden fazla fiil söz konusu olmalıdır. Fail yetkili makamlarca alınan ya da uygulanan tedbirlere arka arkaya gerçekleştirdiği hareketlerle karşı koyacak olursa, hukuki anlamda tek bir hareket olduğundan, failin cezası zincirleme suç kuralına göre artırılamayacaktır. Örneğin, fail karantina bölgesinin şeridini geçtikten sonra karantinaya ilişkin işaret ve levhaları da indirecek olursa, zincirleme suç hükümleri uygulanamayacaktır (Kangal, s. 446-447). ↩︎

  82. TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası gereğince kasten yaralama fiili ölümle de neticelenebilmektedir. Örneğin, fail yalnızca hastalık bulaştırma kastı ile hareket etmiş fakat ölüm neticesi ortaya çıkmış olabilir. Burada da yine önemli olan manevi unsurun ne olduğunun tespitidir. Failin mağdur üzerinde bıraktığı etkiye göre, TCK m. 86/1, 86/2 ya da 87/4 maddelerinden yargılanması söz konusu olabilecektir. İlgili madde bakımından, netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun (bulaşıcı hastalığı bulaştırma) meydana gelmesi için, failin yaralama kastıyla hareket etmesi, meydana gelen ölüm neticesi bakımından ise en azından taksirle hareket etmesi gerektiği vurgulanmaktadır (Tok K. C./Atik G., “Bulaşıcı Hastalıkların Kasten Bulaştırılmasının Hukuki Açıdan İncelenmesi”, Adli Bilimciler Derneği II. Ulusal Sağlık Hukuku Kongresi, Editörler: İ. Hamit Hancı, Yener Ünver, Editör Yardımcıları: Fatih Sezer, Emine Firdevs Yıldırım, Ankara Aralık 2015, s. 181, 185). ↩︎

  83. Fail yetkili makamlar tarafından alınan ya da uygulanan tedbirlere aykırı davranarak karantina bölgesinden çıkar ve hastalığı bir başkasına bulaştırırsa, kasten (TCK m. 86-88) veya taksirle yaralama (TCK m. 89) suçunun oluşmasına sebebiyet verecek ve meydana getirdiği suça göre cezalandırılması söz konusu olacaktır (Yenerer Çakmut, s. 550). Ayrıca TCK m. 195 uyarınca cezalandırılmayacaktır. Eğer bulaştırılan hastalık ölüm neticesine yol açarsa bu durumda kasten öldürme (TCK m. 81-83), ya da somut olaya göre taksire öldürme (TCK m. 85) suçu gündeme gelebileceği de ifade edilmektedir. ↩︎

  84. Fail yetkili makamlar tarafından alınan veya uygulanan tedbirlere mala zarar vermek biçiminde, örneğin işaret ve levhaları kırarak karşı koyacak olursa, bu durumda hem mala zarar verme suçunu (TCK m. 152/1-a) hem de bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçunu işlemiş olacağından, hakkında cezası daha ağır olan mala zarar verme suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır (Kangal, s. 447). ↩︎

  85. Yenerer Çakmut, s. 550; Kangal, s. 447. ↩︎

  86. Kangal Z.T., Kabahatler Hukuku, İstanbul Haziran 2011, s. 57; Kangal, s. 448. ↩︎

  87. Kangal, Kabahatler, s. 175 vd.; Kangal, s. 448; ayrıca bkz. Yenerer Çakmut, s. 550-551. ↩︎

  88. Kangal, s. 448. ↩︎

  89. Yenerer Çakmut, s. 551. ↩︎

  90. Kangal, s. 449. ↩︎

  91. TCK m. 195 bakımından dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren sekiz yıldır (TCK m. 66/1-e). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi durumunda, bu süre TCK m. 67/4 nedeniyle, en fazla oniki yıl olabilecektir. TCK m. 66/2 uyarınca, suçun işlendiği sırada fail, oniki yaşını doldurmuş olup da henüz onbeş yaşını doldurmamış ise bu sürelerin yarısı, onbeş yaşını doldurmuş olup da henüz onsekiz yaşını doldurmamış ise bu sürelerin üçte ikisinin geçmesi zamanaşımının dolması için yeterli olacaktır (Yenerer Çakmut, s. 552). ↩︎

  92. Yanerer Çakmut, s. 551; Kangal, s. 449; ayrıca bkz. Hafızoğulları/ Özen, s. 124. ↩︎

  93. Kangal, s. 449. ↩︎

  94. Ayrıca, bu suçtan dolayı mahkum olan kişi, hapis cezasına çarptırıldığında, işlemiş bulunduğu suç kasıtlı olduğundan, belli hakları kullanmaktan da yoksun bırakılacaktır. Bu yoksunluklar, kişinin mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar sürecektir (TCK m. 53/1-2) (Yenerer Çakmut, s. 551-552). ↩︎

  95. Yenerer Çakmut, s. 552; Kangal, s. 449. ↩︎

  96. Başlığı ile Birlikte Yeniden Düzenleme: 17/10/2019-7188/24 m. ↩︎

  97. Planlanan projeye göre, “Hayat Eve Sığar” mobil uygulaması üzerinden alınacak HES Kodu kullanılarak uçak ve tren seyahati yapabilecek. Hayat Eve Sığar (HES) uygulaması bu anlamda seyahatlerde bir anlamda serbest giriş kartı olacak. İlgili kod herkesin kendine özel bir kod olacak. Hayat Eve Sığar uygulamasıyla ile bireyler risk taşımadığını, hasta veya temaslı olmadığını bu uygulama aracılığıyla gösterebilecek. Bu sayede kişiler bulundukları ortamda veya gitmek istedikleri yerde ne ölçüde riskli bir durumla karşılaşabileceğini görüp buna göre tedbir de alabilecekler. Bir yolcuya virüs bulaştığının tespit edilmesi halinde, yolculuk esnasında temas ettiği kişilerin de bu uygulama sayesinde takibi yapılabilecek (https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-52747589, 20.05.2020). Yeni tip koronavirüs (covid-19) salgını nedeniyle faaliyetleri durdurulan demir yollarında 28 Mayıs 2020’de başlayacak konvansiyonel ve Yüksek Hızlı Tren (YHT) seferleri için biletler satışa çıkarılırken, biletleri daha önce satışa sunulan hava yolu sektöründe seferlerin 4 Haziran 2020 itibarıyla başlaması planlanmaktadır (https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/hava-ve-demir-yolu-ulasiminda-biletler-satisa-cikti-41524950, Erişim Tarihi: 20.05.2020). ↩︎

  98. Özbek V.Ö./Doğan K./Bacaksız P., Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara Ağustos 2019, s. 605 vd.; Yenisey F./Nuhoğlu A., Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara Ağustos 2019, s. 507 vd.; Öztürk B./Tezcan D./Erdem M.R./Gezer Ö.S,/Saygılar Kırıt Y.F./Alan Akcan E./Özaydın Ö./Erden Tütüncü E., Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara Eylül 2017, s. 298 vd.; Şahin C./Göktürk N., Ceza Muhakemesi Hukuku II, Ankara Ocak 2019, s. 32 vd.. ↩︎

  99. Asliye ceza mahkemesinin görevi Madde 11- “Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, sulh ceza hakimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır.” ↩︎

  100. Kangal, s. 450. İlgili suç bakımından kanunda öngörülen ceza nedeniyle fail hakkında CMK m. 231/5 gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun değerlendirilmesi gereklidir. Bu kapsamda sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğinin de gözden uzak tutulmaması gerekmektedir (CMK m. 231/6 son cümle) (Yenerer Çakmut, s. 552-553). ↩︎

Kaynakça

Aydın İ., Bulaşıcı Hastalıklar (Bakım ve Korunma), Ankara 2005.

Erdem M.R., “Cinsel İlişki Yoluyla Başkasına HIV Bulaştırmanın Cezalandırılabilirliği Sorunu”, AÜEHFD, C. VIII, S. 1-2, 2004, s. 73-91.

Hafızoğulları Z./Özen M.,Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, Ankara Ağustos 2012.

Kangal Z.T., Kabahatler Hukuku, İstanbul Haziran 2011. (Kabahatler)

Kangal Z.T., “Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma”, Özel Ceza Hukuku Cilt V Genel Tehlike Yaratan, Çevreye Karşı ve Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar (TCK m. 170-196), İstanbul Mayıs 2019.

Öztürk B./Tezcan D./Erdem M.R./Gezer Ö.S,/Saygılar Kırıt Y.F./Alan Akcan E./Özaydın Ö./Erden Tütüncü E., Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara Eylül 2017.

Tok K. C./Atik G.,“Bulaşıcı Hastalıkların Kasten Bulaştırılmasının Hukuki Açıdan İncelenmesi”, Adli Bilimciler Derneği II. Ulusal Sağlık Hukuku Kongresi, Editörler: İ. Hamit Hancı, Yener Ünver, Editör Yardımcıları: Fatih Sezer, Emine Firdevs Yıldırım, Ankara Aralık 2015.

Özbek V.Ö./Doğan K./Bacaksız P.,Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara Ağustos 2019.

Şahin C./Göktürk N., Ceza Muhakemesi Hukuku II, Ankara Ocak 2019.

Toroslu N., Cürümlerin Tesnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, Ankara 1970.

Yaşar O./Gökcan H.T./Artuç M.,Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, C. IV, Ankara Ocak 2014.

Yenerer Çakmut Ö., “Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma Suçu (TCK m. 195)”, Prof. Dr. Feridun Yenisey’e Armağan, C. I, İstanbul 2014, s. 543-553.

Yenisey F./Nuhoğlu A.,Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara Ağustos 2019.

https://www.bbc.com/

http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/

https://covid19.saglik.gov.tr/

https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/

https://www.hurriyet.com.tr/

https://www.memurlar.net/

https://www.milliyet.com.tr/

https://www.ntv.com.tr/

https://sozluk.gov.tr/

https://www.who.int/dg/speeches/detail/who-director-general-s-opening-remarks-at-the-media-briefing-on-covid-19---11-march-2020

https://www.who.int/news-room/detail/30-01-2020-statement-on-the-second-meeting-of-the-international-health-regulations-(2005)-emergency-committee-regarding-the-outbreak-of-novel-coronavirus-(2019-ncov)

https://www.worldometers.info/coronavirus/#countries

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Kıbrıs İlim Üniversitesi Hukuk Fakültesi