İİK. m. 308/a gereğince konkordato hakkında verilen karara karşı, borçlu veya olması halinde konkordato talep eden alacaklı ve itiraz eden diğer alacaklılar kanun yoluna başvurabilecektir.
Kanun yoluna başvuru hakkının kullanılabilmesi için öncelikle başvuran kişinin hukuki menfaatinin bulunması gerekir[1].
HMK m.361 hükmü de (HMK m.361/2) hukuki yararı bir temyiz şartı olarak öngörmüştür. Bunun dışında HMK m.114/h hükmü hukuki yararı bir dava şartı olarak görmektedir. Belirtmek gerekir ki, gerek dava açmak gerekse istinaf/temyiz talebinde bulunmak bir usul işlemidir. Usul işlemleri, yargılamanın ilerlemesine hizmet eden tarafların ve mahkemenin yapmış olduğu yargısal faaliyetin bütünüdür. Tüm usul işlemlerinde olduğu gibi istinafa/temyize müracaatta da ilgilinin bir hukuki menfaate sahip olması gerektiği açıktır[2]. Dolayısıyla kanaatimizce yukarıda açıklamış olduğumuz yasal düzenlemelerde açıkça istinafa/temyize müracaat edecek kimsenin hukuki menfaate sahip olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme olmasaydı dahi istinafa/temyize başvuruda bir hukuki menfaatin gerekli olduğu sonucuna yine de varmak mümkün olabilecekti.
Sadece temyizde hukuki menfaatin varlığına özgü değil ancak genel anlamda hukuki menfaat her şeyden önce dürüstlük kuralı ile yakından ilişkilidir. Günümüzde medeni usul hukukunda kamu menfaatinin öne çıktığı, hakların korunmasının hukuki barışın tesisine katkı sağladığı ve bu suretle toplumsal barışın da güçlü şekilde ortaya çıktığı dikkate alındığında, her usul işleminin belirli kurallara ve sınırlamalara tabi kılınması toplumsal menfaate de hizmet etmektedir[3] Sözü edilen sınırlamalardan bir tanesi de dürüstlük kuralına uygun hareket etme prensibidir. Bu prensip HMK m. 29’da “dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” kenar başlığı altında düzenlenmiştir. HMK m.29 “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. -Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler” şeklinde olup konumuz bakımından önem taşıyan maddenin ilk fıkrasındaki düzenlemedir. Zira HMK m.29/2 usuli doğruluk ödevi ile ilgilidir. Anılan hüküm dairesinde, usul işlemlerinin icrasında doğruyu söyleme (usuli doğruluk) ödevi kabul edilmektedir[4].
İstinaf/temyiz kanun yoluna müracaat ile elde edilecek korunmaya değer bir hukuki yararın söz konusu olmadığı hallerde istinaf/temyiz hakkının kötüye kullanılmasından söz etmek mümkün olabilecektir[5].
Bilindiği üzere konkordato sürecinin borçlu tarafından veya kanunda gösterilmekle birlikte son derece istisnai bir kapsamda borçlunun herhangi bir alacaklısı tarafından da başlatılabilmesi mümkündür. Genellikle uygulamada borçlunun alacaklısı tarafından konkordato sürecinin başlatılması, borçlunun daha önce yapmış olduğu bir konkordato talebinin reddedilmesinden hemen sonra yapılacak olan yeni bir konkordato talebinde herhangi bir usuli sorunun çıkmaması ve bu bağlamda yeni talep yönünden taraf değişikliğinin sağlanması suretiyle gündeme gelmektedir. Bunun dışında esasen borçlunun herhangi bir alacaklısı tarafından konkordatoya müracaatın pratikte gerçekleşme ihtimali son derece zayıftır. Zira borçlunun alacaklısı tarafından başlatılacak olan konkordato talebi bakımından da, talebin İİK m.286 hükmündeki bilgi ve belgeleri ihtiva etmesi gerekmektedir. Pratikte borçlunun bilgisi dışında borçluya ait olan söz konusu bilgi ve belgelere alacaklının ulaşarak, borçlu adına bir konkordato projesi üretmesi ve bunun maliyetinin kendisi tarafından karşılanması pek mümkün görünmemektedir. Bu sebeplerle her ne kadar mülga iflasın ertelenmesine olduğu gibi konkordato süreci bakımından da borçlunun alacaklısına bu kuruma müracaat imkanı getirilmiş ise de bu olanağın pratikte bir değeri olduğu kanaatinde değiliz.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, borçlunun kendisi hakkında verilen tasdik kararına karşı kanun yolunu kullanabileceğinin kabulü mümkün değildir. Ancak onun bu hakkının Öztek / Tunç- Yücel’in de belirttiği üzere zayıf bir olasılık[6] dahi olsa alacaklı tarafından başlatılan konkordato hakkında verilecek tasdik kararına karşı varlığını koruduğu söylenebilir. Bunun dışında borçlunun sadece konkordatonun tasdiki talebinin reddi halinde kanun yoluna başvurmasının mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda değindiğimiz hukuki menfaat kapsamında olmak üzere, alacaklı tarafından başlatılan konkordato prosedürü sonunda mahkemece verilen konkordatonun tasdiki kararına karşı başvuru sahibi alacaklının da sadece tasdik olan projenin menfaatlerine aykırı olması sebebine dayanarak[7] kanun yoluna başvurmasının mümkün olabileceği kabul edilmelidir.
Konkordatonun tasdiki yargılaması sonucunda verilen hükümlere karşı borçlu veya konkordato talep eden alacaklı başvuru yapabileceği gibi itiraz eden diğer alacaklılara da kanun yoluna başvuru hakkı tanınmıştır. Ancak “itiraz eden alacaklı” kavramı ve kapsamı tartışmalıdır.
İİK. m. 304 gereğince, “İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri” düzenlemesi kapsamında tasdik yargılamasına katılabilecek, yani duruşmada hazır bulunabilecek alacaklılar yönünden kanunen bir sınırlama getirilmiştir. Bununla beraber, konkordato süreci, geçici mühlet ve kesin mühlet gibi uzun bir süreçten geçtikten sonra konkordatonun tasdiki yargılaması ile nihayete ermektedir. Bu bakımdan alacaklılar, sadece tasdik yargılaması içerisinde değil; aynı zamanda geçici mühlet ve kesin mühlet süreçlerinde de aktif rol alabilmekte ve itirazlarını ve sınırlı da olsa sürece muhalif oldukları noktalarda bu muhalefetlerini yapabilmektedir. Bu bakımdan “itiraz eden alacaklılar” kavramı kapsamına sadece İİK. m. 304 gereğince duruşmadan en az 3 gün öncesinde itirazlarını yazılı olarak bildiren alacaklıların mı, yoksa geçici mühlet veya kesin mühlet süreçlerinde itirazlarını sunan alacaklıların da mı gireceği hususu değerlendirilmeye mucip bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır[8].
İİK. m. 304/1’deki şartları sağlayarak tasdik duruşmasına gelmiş ve konkordatonun tasdikine itiraz etmiş olan alacaklıların yanında, daha önce konkordato sürecinin çeşitli aşamalarında itirazlarını bildirerek yaptığı başvurularla konkordato teklifine muhalefetini bildirmiş, ama konkordatonun tasdikinin görüşüleceği duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların da kanun yoluna gitme yetkileri bulunduğu söylenebilir ise de kanunun açık hükmü kapsamında ancak İİK m.304 şartları dahilinde kanun yoluna müracaat edilebileceği de değerlendirilebilir. Nitekim aşağıda bu hususa ilişkin doktriner tartışmaları ve yargı uygulamalarını detaylı olarak inceleyeceğiz. Bununla birlikte, İİK m.304 hükmünün açık lafzı, sadece anılan maddede gösterilen şartları taşıyanlar bakımından kanun yoluna müracaat imkanının bulunduğunu sonucuna varmayı mümkün kılmaktadır.
7101 sayılı Kanun, itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının (tefhiminden değil) ilanından itibaren işletmeye başlattığı için, tasdik kararına karşı artık daha önce alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde ret oyu vermiş alacaklıların süresi içinde (ilandan itibaren on gün) tasdik kararını istinaf edebilmeleri mümkün görülmelidir. Nitekim, İİK. m. 288, f.2’nin “İlanda ayrıca alacaklıların, ilandan itibaren yedi günlük kesin süre içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hâl bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürebilecekleri ve bu çerçevede mahkemeden konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri belirtilir” şeklindeki hükmünde sözü edilen ve konkordato mühleti verilmesine açıkça dilekçeyle karşı çıkan alacaklıya tasdik kararını istinaf etme hakkının (İİK. m. 308/a’yı dar ve lafzi yoruma tabi tutarak) tanınmamasının mantıklı ve hukuka uygun bir gerekçesi de bulunmamaktadır[9].
Doktrinde bir başka görüşe göre ise 308/a maddesi kapsamında konkordatonun tasdiki kararına karşı kanun yoluna başvurabilecek olanlar, sadece, m. 304 uyarınca konkordatonun tasdiki duruşmasına gelerek duruşmada konkordatonun tasdikine itiraz etmiş olan alacaklılardır. Bu kabul İsviçre doktrini ve içtihatında da benimsenmektedir. İsviçre İİK’nın konkordatonun tasdiki kararına karşı kanun yolu başlıklı 307. maddesinde kanun yoluna başvurma hakkı bakımından açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte öğretide, İsviçre İİK. m. 304/3’e atıfla, ancak ilk derece tasdik yargılamasına katılarak tasdike itiraz etmiş alacaklıların tasdik kararına karşı kanun yoluna başvurabilecekleri kabul edilmektedir.
Öğretideki bir kısım görüşe göre, geçici veya kesin mühlet kararlarına itiraz ederek mühletin kaldırılmasını veya konkordatonun reddini talep eden alacaklının da tasdik kararına karşı kanun yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır[10].
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 10.3.2022 tarihli 2021/15-966 E. 2022/283 K. sayılı kararında “…İİK’nın 308/a maddesinde kanun yoluna başvuru hakkı tanınan “itiraz eden alacaklı” deyiminden, “tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren ve tasdik talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklının kabul edilmesi gerekmektedir” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22/05/2024 tarihli 2024/6-148 E. 2024/273 K. sayılı konuya emsal mahiyette diğer bir kararında da; "....İcra ve İflas Kanunu’nun “Kanun yolları” başlıklı 308/a maddesinde, konkordato hakkında verilen karara karşı borçlu veya konkordato talep eden alacaklının, kararın tebliğinden; itiraz eden diğer alacaklıların ise tasdik kararının ilanından itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabileceği, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı ise on gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Anılan düzenlemede konkordato hakkında verilen karara karşı kimlerin ne zaman kanun yoluna başvurabileceği belirtilmiş olup, buna göre borçlu veya konkordato talep eden alacaklı ile birlikte itiraz eden diğer alacaklılara kanun yolu hakkı tanınmıştır. Buradaki “itiraz eden alacaklı” deyiminden, sadece tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren alacaklının mı kastedildiğinin, yoksa projeye ret oyu veren alacaklının da bu kapsama girip girmediği hususunun belirlenmesi gerekmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesinin; aynı Kanun’un ‘Konkordatonun mahkemece incelenmesi’ başlıklı 304 üncü maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmekle anılan maddede; komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkemenin, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlayacağı, mahkemenin, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve herhâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorunda olduğu, karar vermek için tayin olunan duruşma gününün, 288 inci madde uyarınca ilan edileceği, itiraz edenlerin ise, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabileceklerinin de ilana yazılacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre, projeye itiraz edenlerin itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmemeleri hâlinde tasdik duruşmasında yer alamayacakları anlaşılmaktadır. İcra ve İflas Kanunu’nun 304 üncü maddesine ilişkin Adalet Komisyonu raporunda, itiraz edenlerin duruşmada hazır bulunabilmeleri için, itiraz sebeplerini mahkemeye duruşma gününden en az üç gün önce ve yazılı olarak bildirmiş olmaları gerektiği, aksi hâlde duruşmada hazır bulunarak itirazlarını dermeyan etmelerinin mümkün olmadığı, böyle bir sınırlama getirilmesinin nedeninin her alacaklının duruşmada hazır bulunarak itirazlarını ileri sürmesinin yargılamayı çok aksatabileceği endişesi olduğu belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 304 üncü maddesinin gerekçesi de ‘Mevcut Kanunun 296 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü, güncellenerek metne alınmaktadır. Buna göre, mahkemenin komiseri dinledikten sonra kararını her halde kesin mühlet içinde vermesi emredilmektedir. Duruşma günü 288 inci maddesi uyarınca ilan edilecektir. Yine mevcut düzenlemeden farklı olarak, itiraz edenlerin duruşmada hazır bulunabilmelerinin şartı, itiraz sebeplerini, mahkemeye, duruşma gününden en az üç gün önce ve yazılı olarak bildirmiş olmalarıdır. Aksi halde duruşmada hazır bulunarak itirazlarını dermeyan etmeleri mümkün olmayacaktır. Böyle bir sınırlama getirilmesinin nedeni, her alacaklının duruşmada hazır bulunarak itirazlarını ileri sürmesinin yargılamayı çok aksatabileceği endişesidir,…’ şeklinde olup tüm alacaklıların duruşmada hazır bulunarak itirazları ileri sürmesinin konkordato sürecini aksatabileceği düşüncesiyle duruşmada hazır olabilmek için itirazların tasdik duruşmasından en az üç gün önce yazılı olarak bildirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bununla birlikte konkordatonun yapısı tamamen şeklî olduğundan tasdik işlemlerinin bir an önce tamamlanması gerekmekte olup, konkordatoya ilişkin kanunda yer alan düzenlemelere bakıldığında borçlu lehine verilen birçok kararda kanun yolunun tamamen kapatıldığı ve sürecin bir an evvel sonuçlandırılmasının istendiği anlaşılmaktadır. Örneğin İlk Derece Mahkemesince verilecek geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı (2004 sayılı Kanun md. 287/son), kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yolunun kapalı olduğu (2004 sayılı Kanun md. 293/1) görülmektedir.
Komiserlerin tasdik talebine ilişkin nihai raporu ve dosyayı mahkemeye sunmasına kadar geçen süreçte alacaklının öncesinde, teklif edilen konkordato projesine ret oyu kullanması, herhangi bir hususta komisere ya da doğrudan mahkemeye dilekçe vermesi, tasdik talebini inceleyen mahkeme bakımından hiçbir anlam ifade etmemektedir. Alacaklının, ancak tasdik talebine ilişkin nihai raporun ve dosyanın mahkemeye sunulmasından sonra tasdik raporuna karşı duruşma gününden üç gün öncesine kadar itirazlarını bildirmesi hâlinde mahkemece dikkate alınacaktır. Henüz tasdik talebine ilişkin komiser raporunun sunulmadığı aşamada verilen dilekçeler, mahkemece verilecek tasdik kararına karşı yasa yollarına başvuru imkânı tanımayacaktır.
Bu yasal düzenlemelerden hareketle, 2004 sayılı Kanun'un 308/a maddesinde kanun yoluna başvuru hakkı tanınan “itiraz eden alacaklı” deyiminden, “tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren alacaklı” olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası’nın İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat (8.b., Ankara 2022, md. 308/a, s. 291) adlı eserinde, kanun yollarına ilişkin 308/a maddesinde itiraz eden ibaresinin yanına 304/1 inci maddesine atıf yapıldığını gösterecek şekilde bu maddenin numarası yazılarak 2004 sayılı Kanun'un 308/a maddesindeki itirazın, 2004 sayılı Kanun'un 304/1 inci maddesinde düzenlenen itiraz olduğu belirtilmiştir.
İcra İflas Kanunu’nun 304 üncü maddesinin gerekçesine bakıldığında, duruşmaya gelecek olanları “yargılamanın uzayacağı” endişesi ile sınırlayan yasa koyucunun aynı yasanın 308 inci maddesinde temyiz yoluna gelecek olanları sınırlamadığını kabul etmek konkordatonun sistemine de aykırıdır.
Kanun'un öngörmediği bir yasa yolu ve yasa yoluna başvuru hakkı yorum yoluyla da olsa kabul edilemez. 2004 sayılı Kanun'un 308/a maddesindeki düzenleme de 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) kabul ettiği anlamda temel hak niteliğindeki hak arama özgürlüğünü kullanmayı "itiraz" şartına bağlamış olup bu durum da Anayasa’ya uygun bir sınırlama yöntemi olmakla, “itiraz eden alacaklı” deyiminden 2004 sayılı Kanun'un 304 üncü maddesinde belirtilen alacaklıları kabul etmek, hak arama özgürlüğünün ihlâli olarak değerlendirilemeyecektir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 10.03.2022 tarihli ve 2021/(15)6-966 Esas, 2022/283 Karar; 10.03.2022 tarihli ve 2022/(15)6-71 Esas, 2022/284 Karar; 19.10.2022 tarihli ve 2022/6-628 Esas, 2022/1339 Karar; 19.10.2022 tarihli ve 2022/6-661 Esas, 2022/1319 Karar; 09.11.2022 tarihli ve 2022/6-855 Esas, 2022/1471 Karar; 08.12.2022 tarihli ve 2022/6-1089 Esas, 2022/1707 Karar; 08.03.2023 tarihli ve 2023/6-149 Esas, 2023/170 Karar; 22.03.2023 tarihli ve 2023/6-177 Esas, 2023/250 Karar ile 24.01.2024 tarihli ve 2023/6-1161 Esas, 2024/5 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile, konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebine karşı itirazlarını dile getiren alacaklının kast edildiği ve özellikle konkordatoya ret oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı kabul edilmektedir (Kuru, Baki.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 1502; Tanrıver/Deynekli, s. 158; Görgün, Şanal/Börü, Levet/Kodakoğlu, Mehmet: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2022, s. 514).
Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası’nın "İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat" (8.b., Ankara 2022, m.308/a, s.291) adlı eserinde, kanun yollarına ilişkin 308/a maddesinde itiraz eden ibaresinin yanına 304/1 maddeye atıf yapıldığını gösterecek şekilde bu maddenin numarası yazılarak İİK’nın 308/a maddesindeki itirazın, İİK’nın 304/1. maddesinde düzenlenen itiraz olduğuna işaret etmişlerdir.
İcra İflas Kanunu’nun 304. madde gerekçesine bakıldığında duruşmaya gelecek olanları “yargılamanın uzayacağı” endişesi ile sınırlayan yasa koyucunun aynı yasanın 308. maddesinde temyiz yoluna gelecek olanları sınırlamadığını kabul etmek konkordatonun sistemine de aykırıdır.
Kanunun öngörmediği bir yasa yolu ve yasa yoluna başvuru hakkı yorum yoluyla da olsa kabul edilemez. İİK’nın 308/a maddesindeki düzenleme de 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) kabul ettiği anlamda temel hak niteliğindeki hak arama özgürlüğünü kullanmayı "itiraz" şartına bağlamıştır ve bu durum da Anayasa’ya uygun bir sınırlama yöntemi olup, “itiraz eden alacaklı” deyiminden İİK’nın 304. maddesinde belirtilen alacaklıları kabul etmek, hak arama özgürlüğünün ihlâli olarak değerlendirilemez…” şeklindeki gerekçesiyle oyçokluğuyla “itiraz eden alacaklılar” deyimi kapsamında İİK. m. 308/a’ya göre kanun yoluna başvuru hakkı bulunanları, İİK. m. 304 maddesi kapsamına uygun olarak duruşmaya gelip de itirazları dile getiren alacaklılar ile sınırlı bulunduğunu belirtmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi bu konuya ilişkin daha önceki kararlarında toplantıya katılıp ret oyu kullanan alacaklı veya toplantıya katılmadığı halde ret oyu kullanmış sayılan alacaklıların itiraz eden alacaklı kavramına dahil olduğu ve yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilen kararlara karşı istinaf ile temyiz yasa yoluna başvurabilecekleri ifade edilmiş ise de; Yargıtay’ın bu konuya ilişkin görüşünde değişikliğe gidildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi yeni tarihli bir kararında[11]; "..... İcra ve İflas Kanunu'nun 304. maddesinde, komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkemenin tasdik yargılamasına başlayacağı, karar vermek için tayin olunan duruşma gününün, Kanunun 288 inci maddesi uyarınca ilân edileceği ve itiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ilânda bulunması gerektiği düzenlenmiştir. Bu usule uygun olarak itirazlarını bildiren alacaklılar tasdik kararının ilânından itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. Kanun yolunun düzenlendiği bu hükme göre itiraz eden alacaklılar istinaf yoluna başvurabilecek bunun karşı anlamıyla itirazlarını bildirmeyen alacaklılar istinaf yoluna başvuramayacaktır..."
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi başka bir yeni tarihli kararında[12] "..Dava konusu somut olayda mahkemece tasdik yargılama duruşma gününün İİK'nın 304/1. maddesine uygun olarak İİK'nun 288. maddesi uyarınca Ticaret Sicil Gazetesi’nde ve Basın İlan Kurumu Portalında gerekli ilanların yapıldığı, ilana itiraz edenlerin itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak mahkemeye bildirmek kaydı ile duruşmada hazır bulunabileceklerinin şerh düşülmesine rağmen, temyiz yoluna başvuran Garanti Bankası A.Ş. vekili tarafından Yasa'nın (İİK m.304/I) ifade ettiği biçimde "itiraz" edilmediğinden, İcra ve İflas Kanunu'nun 308/a maddesi uyarınca müdahil Garanti Bankası A.Ş. vekilinin temyiz hakkı bulunmadığından Garanti Bankası A.Ş. vekilinin temyiz istemlerinin reddi gerekmiştir." açıklamasıyla İcra ve İflas Kanunu'nun 288 inci maddesi kapsamında itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildiren alacaklıların tasdik kararının ilânından itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabileceği açıklanmıştır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45.Hukuk Dairesi’nin bu konuya ilişkin emsal mahiyette kararları incelendiğinde Yargıtay 6.Hukuk Dairesine paralel olarak görüş değişikliği yoluna gitmiş olduğu görülmektedir[13].
Konkordatoya kabul oyu veren alacaklıların, sadece mahkeme tarafından kabul oyu verilen projeye müdahale ederek konkordato şartlarının değiştirilmesini istemesi durumunda kanun yoluna gidebileceği, bunun dışında kanun yoluna gitme hakkı bulunmadığı öğretide genel itibariyle belirtilmektedir[14]. Ancak bilindiği üzere hakimin kabul edilen projeye müdahalesi ancak alacaklıların lehine olabilecek değişikliklerle sınırlı tutulabileceği kabul edilmektedir. Bu bakımdan olumlu oy kullanan alacaklıların, hakimin talebi ile değiştirilmesi hali zaten alacaklıların daha lehine bir durum yaratacağından, hukuki menfaat bakımından alacaklıların kanun yoluna başvurma hakkına tereddütle yaklaşmak da fayda vardır.
Bununla birlikte bizim de katıldığımız görüşe[15] göre, alacaklıların konkordatonun tasdiki talebinin reddi hakkındaki karara karşı kanun yoluna başvuramayacaklarına ilişkin görüşün[16] genel bir yaklaşım haline gelmemesi, her alacaklı özelinde istinaf sebepleri bakımından meselenin incelenmesi gerekmektedir.
Her ne kadar kanun yolunu düzenleyen madde lafzında belirtilmemiş olmasına rağmen, Öztek/Tunç-Yücel’in de işaret ettiği gibi, rehinli alacaklılar ile 6183 sayılı Kanun kapsamındaki amme alacaklılarının da bazı özel durumlarda kanun yoluna başvurmakta hukuki menfaatleri olabilir. Örneğin konkordatonun, kararın kesinleşmesiyle bağlayıcı hale geleceğinin kararlaştırıldığı ve konkordatonun bu kapsamda tasdik olduğu durumlarda, mühletin etkileri kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği için söz konusu alacaklıların bundan doğrudan etkilenmeleri söz konusu olacağından, kanun yoluna başvurmalarında hukuki menfaatlerinin olduğu sonucuna varmak mümkündür[17]. Aynı kapsamda şartları oluşmasına karşın iflasa karar verilmediği hallerde imtiyazlı ve yine 6183 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklıların kanun yoluna başvurma hakkı bulunduğu söylenebilecektir.
Yukarıda detaylı olarak yapılan açıklamalar çerçevesinde özellikle konkordatonun tasdiki kararına ilişkin olarak istinaf/temyiz imkanına sahip olanların İİK m.304 hükmü kapsamında mütalaa edilmesi biçiminde istikrarlı bir uygulamanın ortaya çıkmış olduğu, daha önce “toplantıya katılıp ret oyu kullanan alacaklı veya toplantıya katılmadığı halde ret oyu kullanan alacaklıların da itiraz eden alacaklı kavramına dahil olduğu ve mahkemece verilen karara karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurabilecekleri” yönünde görüş ortaya koyan Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bu görüşünü terk etmiş olduğu, İstanbul BAM 45. Hukuk Dairesinin de Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin değişen bu görüşüne paralel bir uygulama geliştirdiği, bu hali ile İstanbul 45. Hukuk Dairesi’nin de önceki görüşünden dönerek konkordatonun tasdiki kararına ilişkin olarak istinaf/temyiz imkanına sahip olanların İİK m.304 hükmü kapsamında mütalaa edilmesi biçimindeki yaklaşıma uygun hareket etmekte bulunduğu tespit edilmektedir.
Dipnotlar
Fransız hukukunda şayet hukuki menfaat yoksa dava da yoktur ilkesi usul hukukunun genel bir ilkesidir. Bu ilke yalnızca derece mahkemelerinde açılan davalar bakımından değil; aynı zamanda temyiz kanun yolu bakımından da uygulanmaktadır. Başta içtihatlarla ortaya konulan hukuki menfaat kurumu NCPC art. 31’de düzenlenmiştir. Temyiz kanun yolu bakımından da bir düzenleme mevcuttur. Hukuki menfaat kurumunun temyiz kanun yolu bakımından düzenleyen NCPC art. 609, “Kararın temyizinde hukuki menfaati olan taraf temyiz yoluna başvurulabilir” şeklindedir. ↩︎
Kuru, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, İstanbul 2001, s. 4485. ↩︎
Arslan, Ramazan, Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara 1989, s.51. ↩︎
Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, s. 164; Alangoya, İlkeler, s. 119. ↩︎
Arslan, Ramazan, Dürüstlük Kuralı, s.71. ↩︎
Öztek, Selçuk/Budak Ali Cem/ Tunç Yücel, Müjgan/ Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, Konkordato, s. 646. ↩︎
Öztek, Selçuk/Budak Ali Cem/ Tunç Yücel, Müjgan/ Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, a.g.e., s. 646. ↩︎
“İİK’nın 304/1. bentte itiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az 3 gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilana yazılır’’ cümlesine karşılık İİK’nın 302/7. fıkrasında ‘’konkordato projesinin konkordato tutanağı, kabul ve ret oylarını içerecek şekilde derhal imza olunur. Toplantının bitimini takip eden 7 gün içinde gerçekleşen iltihaklar da kabul olunur.’’ denildikten sonra 302/son fıkrasında ‘’komiser, iltihak süresinin bitmesinden itibaren en geç 7 gün içerisinde konkordatoya ilişkin bütün belgeleri, konkordato projesinin kabul edilip edilmediğine ve tasdikine uygun olup olmadığına dair gerekçeli raporunu mahkemeye tevdii eder.’’ düzenlemesi yer almış olup konkordatonun mahkemede incelenmesine raporun mahkemeye verilmesinden sonra İİK’nın 304/1. maddesi gereğince başlanılacaktır. İİK’nın 302. maddesindeki iltihak süresi bittikten sonra komiser raporu düzenleneceğinden ve iltihak süresinde bildirilen alacaklar da kabul edilebileceğinden bu sürede yapılan itirazlar da kabul edilmelidir. Bu nedenle itiraz eden alacaklı kavramını dar yorumlayarak sadece duruşmadan 3 gün önce konkordatoya ilişkin alacaklılarla sınırlamak doğru bir yaklaşım olarak görülmemektedir. Kanun koyucunun itiraz edenlerden kastının konkordato toplantılarında veya iltihak süresi içinde olumsuz oy kullananlar olarak kabulü daha doğru bir yaklaşımdır. Bu bağlamda kanundaki "itiraz edenler" ifadesinin konkordatoya red oyu verenlere teşmil edilmesi hukuk usulünün genel hükümlerine uygun düşer. Nitekim öğretide alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde red oyu vermiş alacaklıların tasdik kararını istinaf edebilecekleri kabul edilmektedir. (Prof Dr. Selçuk Öztek, Prof Dr.Ali Cem Budak, Doç. Dr. Müjgan Tunç Yücel, Doç.Dr. Serdar Kale, Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordoto Hukuku, 2/B s. 569). Kanunun 302/7 maddesinde "toplantının bitimini takip eden 7 gün içinde gerçekleşen iltihaklar da kabul olunur" ifadesi bulunmaktadır. Bu ifadeden toplantıya katılmadığı halde 7 günlük iltihak süresi içinde alacaklılarının konkordatoya karşı oy kullanma hakkı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda toplantıya katılıp ret oyu kullanan veya toplantıya katılmadığı halde iltihak süresi içinde oyunu belli eden alacaklının nisapta nazara alınması ve nihai tutanağın ve komiser raporunun buna göre hazırlanması Kanun'nun 302/son maddesi gereğidir. Aksi halde iltihak süresi içerisinde alacağını bildirip oy hakkı verilen alacaklıya konkordatoya kabul oyu vermediği takdirde komiser raporu kabul ve ret oyları da nazar alınarak konkordato projesinin tasdik edilip edilmeyeceği belirleneceğine göre bu sürece katılan, oyu sonuca etkili olan alacaklıya aleyhine oluşacak bir sonuca karşı yorum yoluyla kanun yoluna başvurma olanağı tanınmaması usul kuralları ile bağdaşmayacaktır. Çünkü usul hukukunun en temel ilkelerinden biri herhangi bir talep hakkında hukuki yararının bulunması ve talepte bulunanın haklarının ihlal edilmiş olmasıdır. Hukuki yararı bulunan ve hakkı ihlal edilen alacaklının buna karşı herhangi bir yasa yoluna başvuramayacağını kabul etmek Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün ihlali niteliğindedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 başvuru sayılı kararında mahkemeye erişim hakkının İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan “Adil Yargılanma Hakkının” en temel unsuru olduğu kanun yolları bakımından “Hukuki Belirlilik” ilkesinin ihlali sureti ile mahkemeye erişim hakkının kullanılmasının önlenemeyeceği sonucuna varmıştır. Hem alacak bildirme ve oylamaya katılma hakkı tanınıp hem de hakkında verilen karara karşı bu kararın yasal yollardan denetimi ve hak ihlalinin önlenmesi olanağının tanınması kendi içinde bir çelişki yaratacaktır. İltihak süresi içinde oylamaya katılma hakkının verilmesinin ve konkordatoya itiraz edilip ret oyu verilmesinin bir işlevi kalmayacaktır.
Yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere; toplantıya katılıp ret oyu kullanan alacaklı veya toplantıya katılmadığı halde ret oyu kullanan alacaklıların itiraz eden alacaklı kavramına dahil olduğu ve mahkemece verilen karara karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurabilecekleri kabul edilmelidir” (6. HD, 27.12.2022 T, 2022/4751 E, 2022/6087 K sayılı karar). Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin söz konusu yaklaşımını yeni kararlarında terk etmiş olduğu ve istinaf ve temyiz imkanına sahip olanların İİK m.304 hükmünün lafzına uygun olarak belirlenmesi gereğine işaret ettiği tespit edilmektedir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin söz konusu görüş değişikliğine detaylı olarak aşağıda temas edilecektir (bkz. aşa., dn.11-12’de anılan kararlar).
(Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. HD, 2021/1183 E, 2021/1581 K sayılı karar) ise meseleye “Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). Konkordatoya itiraz kurumu İİK'nın 304/1. maddesinde düzenlenmiş ve duruşma tarihinin gösterildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği düzenlenmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı bulunmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır. Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile “konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklı”nın kast edildiği ve özellikle konkordatoya red oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı konusunda fikir birliği vardır (bkz. Postacıoğlu, İ. E.: Konkordato, Ankara 1965, s.93, n.64; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013, s.1502; Tanrıver, S./Deynekli, A.: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s.158; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.354, n.354; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.74). Nitekim Yargıtay da İcra ve İflas Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden bu yana aynı yönde karar vermektedir (Yargıtay 11. HD. 09.10.1989/6449-5145; Yargıtay 19. HD. 03.10.1995/7350-7821)” şeklinde yaklaşmaktadır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 45. Hukuk Dairesi’nin ise daha önce Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin görüşünün değişmesinden önceki yaklaşımına (toplantıya katılıp ret oyu kullanan alacaklı veya toplantıya katılmadığı halde ret oyu kullanan alacaklıların itiraz eden alacaklı kavramına dahil olduğu ve mahkemece verilen karara karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurabilecekleri kabul edilmelidir şeklindeki yaklaşıma paralel) uygun olarak kararlar verdiği anlaşılmaktadır (bkz.İstanbul BAM 45. HD, 28.12.2022 T, 2022/1674 E, 2022/1535 K sayılı karar). Bununla birlikte yine aşağıda temas edileceği üzere Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin görüş değişikliğine gitmesi ile birlikte (bkz. aşa. dn. 11-12), İstanbul BAM 45. HD’sinin de bu değişikliği takip ettiği ve yeni tarihli kararlarında “toplantıya katılıp ret oyu kullanan alacaklı veya toplantıya katılmadığı halde ret oyu kullanan alacaklıların itiraz eden alacaklı kavramına dahil olduğu ve mahkemece verilen karara karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurabilecekleri kabul edilmelidir” şeklindeki görüşten ayrılarak istinaf/temyiz imkanına sahip olanların İİK m.304 hükmü kapsamında mütalaa edilmesi gereğine işaret ettiği anlaşılmaktadır (bkz. aşa., dn.13). Buna karşılık, Hukuk Genel Kurulu Kararları ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin kararlarının istikrarlı biçimde istinaf/temyiz imkanına sahip olanların İİK m.304 hükmü kapsamında mütalaa edilmesi biçiminde olduğu tespit edilmektedir. “…Bu yasal düzenlemelerden hareketle, İİK’nın 308/a maddesinde kanun yoluna başvuru hakkı tanınan “itiraz eden alacaklı” deyiminden, “tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren ve tasdik talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklının kabul edilmesi gerekmektedir” (HGK 10.3.2022 T, 2022/(15)6-71 E, 2022/284 K sayılı karar). HGK ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin temel hareket noktasının “Bununla birlikte konkordatonun yapısı tamamen şeklî olduğundan tasdik işlemlerinin bir an önce tamamlanması gerekmekte olup, konkordatoya ilişkin kanunda yer alan düzenlemelere bakıldığında borçlu lehine verilen birçok kararda kanun yolunun tamamen kapatıldığı ve sürecin bir an evvel sonuçlandırılmasının istendiği anlaşılmaktadır. Örneğin ilk derece mahkemesince verilecek geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı (m. 287/son), kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yolunun kapalı olduğu (m. 293/1) görülmektedir” şeklindeki açıklamalarından net olarak tespit edilebilmek mümkündür (HGK 10.3.2022 T, 2022/(15)6-71 E, 2022/284 K sayılı karar). ↩︎Öztek, Selçuk/Budak Ali Cem/ Tunç Yücel, Müjgan/ Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, a.g.e., s. 647. ↩︎
Sarısözen, M. Serhat, Konkordato, s.525. ↩︎
6 HD, 30/05/2024 tarih 2024/1497 E. 2024/1871 K. Sayılı kararı ↩︎
6 HD, 04/06/2024 tarih 2024/1309 E. 2024/1961 K. Sayılı kararı ↩︎
Örneğin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45.Hukuk Dairesi’nin 11.12.2024 tarih ve 2023/1708 E 2024/1628 K sayılı ilamında ‘’ ….Mahkemece İİK'nın 304.maddesi uyarınca "itiraz edenlerin itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak mahkemeye bildirmek kaydı ile duruşmada hazır bulunabilecekleri" ihtarını içerir şekilde tasdik yargılamasına ilişkin metin 12/06/2023 tarihinde Basın İlan Kurumu İlan Portalında ve yine aynı tarihte Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmiştir. Duruşma 23/06/2023 tarihinde yapılmış, alacaklılardan Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. vekilinin 15/06/2023 tarihinde, Vakıf Katılım Bankası A.Ş. vekilinin 19/06/2023 tarihinde itiraz dilekçesi sundukları tespit edilmiştir. Ancak dosya kapsamında ve UYAP sisteminde, istinaf yoluna başvuran alacaklı Türk Ekonomi Bankası A.Ş. tarafından itiraz sebeplerinin tasdik duruşmasından en az üç gün önce ve yazılı olarak bildirilmediği anlaşılmıştır. Alacaklı Türk Ekonomi Bankası A.Ş. tarafından yasal süre içerisinde istinaf yoluna başvurulmuş ise de, İİK'nın 304.maddesi uyarınca usulüne uygun olarak itiraz edilmediğinden, tasdik kararına karşı istinaf hakkı bulunmadığı için HMK'nın 352/1.ç "başvuru şartlarının yerine getirilmemesi" maddesi uyarınca istinaf isteminin usulden reddine karar vermek gerekmiştir’’ şeklinde açıklamalara yer verilerek, İİK'nın 304.maddesi uyarınca yapılacak ilan uyarınca duruşmadan en az üç gün önce yazılı olarak itirazlarını bildirmeyen ancak alacaklılar toplantısında ret oyu kullanan alacaklıların istinaf yoluna başvurabileceği yönündeki önceki uygulamasından dönmüş olduğu anlaşılmaktadır. ↩︎
Öztek, Selçuk/Budak Ali Cem/ Tunç Yücel, Müjgan/ Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, a.g.e., s. 649; Sarısözen, M. Serhat, a.g.e., s. 525. ↩︎
Öztek, Selçuk/Budak Ali Cem/ Tunç Yücel, Müjgan/ Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, a.g.e., s. 649. ↩︎
Altay, Sümer/Eskiocak, Ali, Konkordato, s. 387. ↩︎
Öztek, Selçuk/Budak Ali Cem/ Tunç Yücel, Müjgan/ Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, a.g.e., s. 650-651. ↩︎