Lexpera Blog

Sigortacılıkta Tahkimde Uyuşmazlığın Mahkemeye veya Tüketici Sorunları Hakem Heyetine İntikal Etmemiş Olması Şartının Değerlendirilmesi

Sigortacılıkta tahkimi düzenleyen 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m. 30/14’te “Mahkemeye ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmiş uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Komisyona başvuru yapılamaz.” denilmiştir.

Çalışmamızda, hükümde ifade edilen “intikal” kavramından ne anlaşılması gerektiği ve bu kavramın niteliği incelenecektir. Burada özellikle “intikal” kavramı ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 114/1-ı bendinde aynı davanın daha önce açılması “derdestlik” dava şartının farklı yönleri ortaya koyulacaktır.

Sigortacılık Kanunu m. 30/23’e göre “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun hükümleri, sigortacılıktaki tahkim hakkında da kıyasen uygulanır.”. Hükümde sigortacılıkta tahkime ilişkin hüküm bulunmayan konularda HMK hükümlerini niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanacağını açık şekilde belirtmiştir. Sigorta tahkim uyuşmazlıkların çözümüne yönelik olarak tahkim yargılamasının usulüne ilişkin sigortacılık mevzuatının yanı sıra, yapılan atıf dolayısıyla HMK hükümlerinin de uygulanması imkânı söz konusu olacaktır. Ancak sigorta tahkimi HMK’da öngörülen tahkimden farklı özelliklere sahip olduğundan, genel hüküm niteliğindeki söz konusu düzenlemeler ancak sigorta tahkiminin niteliğine uygun olduğu ölçüde “kıyasen” uygulanabileceklerdir. Bunların dışında kalan HMK hükümlerinin sigorta tahkimine uygulanması mümkün olmayacaktır[1].

Sigorta tahkim mevzuatı gereğince dava şartlarının hangi sonuçlara neden olduğunun öncelikli olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira dava şartlarının mevcut olup olmadığının hakem tarafından yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekmektedir (HMK m. 115/1).

Genel dava şartlarının yanında, kanunda bazı davalar için özel dava şartları da ön görülmüştür (HMK m. 114/2). Kanunda düzenlenen bir hususun özel dava şartı olup olmadığını tespit etmek her zaman kolay olmayabilir. Bu durumda özellikle, belirtilen dava şartın davanın esasını incelemeye engel olup olmadığına ve hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınıp alınmadığına bakmak gerekir[2].

Sigortacılık Kanunu m. 30/14 hükmünün sigorta tahkim yargılamasına ilişkin özel bir dava şartı getirip getirmediği yukarıdaki açıklamalarımız ışığında değerlendirildiğinde, söz konusu hükmün özel bir dava şartı ortaya koyduğu anlaşılmaktadır[3]. Zira Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru için başvuranın uyuşmazlığın çözümü için başka bir yola gitmemiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlığın Tüketici Sorunları Tahkim Heyetine ve genel mahkemelere götürülmesi halinde artık Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru imkânı kalmamış olacaktır. Söz konusu ön şartların gerçekleşmiş olması halinde tahkim yargılamasına geçilebilecektir[4]. Sigortacılık Kanunu m. 30/14 hükmü, genel dava şartlarından olan derdestliği tam olarak karşılamasa da benzer bir dava şartı ortaya koymuştur.

Ayrıca Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik m. 16/2-b hükmünde de uyuşmazlığın mahkemeye ya da Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal edip etmeyeceğinin ön inceleme aşamasında dikkate alınacağı belirtilmiştir. Raportörlerce başvuru konusu yapılan uyuşmazlığın mahkemeye, genel tahkim yoluna ya da tüketici sorunları hakem heyetine intikal ettirilip ettirilmediğinin tahkime başvuran ilgilinin beyanı esas alınarak saptanması gerekmektedir. Bu konuda Sigorta Tahkim Komisyonu internet sitesinde yer alan örnek başvuru formunda “Başvuru konunuz ile ilgili olarak mahkemeye veya Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'ne müracaat ettiniz mi?” sorusuna yer verildiği görülmektedir. Zira bu yollardan birine başvurulması halinde sigorta tahkimine gidilmesi mümkün olmayacaktır[5].

İlgili kanun ve yönetmelik hükümleri uyarınca mahkemeye ve tüketici sorunları hakem heyetine intikal etmiş uyuşmazlıklar ile ilgili olarak komisyona başvuru yapılamayacaktır. Yönetmelik m. 16/2-b hükmünde, mahkemeye ve tüketici hakem heyetine intikal eden uyuşmazlıkların yanında ayrıca HMK’da düzenlenen genel tahkim yoluna intikal eden ihtilafların varlığı halinde de, Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurulamayacağı belirtilmiştir. Kanunda ise genel tahkim yoluna intikal eden uyuşmazlıklar ile ilgili bir ibare yoktur. Komisyon’a başvurabilmek için dosyanın hakeme intikal etmemesi şartının, yönetmelikte düzenlenmiş olması tartışmaya sebebiyet verebilecek bir durum olsa da, yönetmelik hükümlerinin daha isabetli olduğunun kabulü gerekir. Zira böyle bir sınırlama getirilmediği takdirde aynı konuda devam eden iki ayrı tahkim yargılaması söz konusu olacaktır[6]. Bu uygulama da söz konusu şartın özel bir dava şartı olduğunu ortaya koyar niteliktedir.

Sigorta Tahkim Komisyonu’nda yapılan yargılamaların niteliği ve süreleri dikkate alındığında kanun koyucunun Komisyon’a yapılacak başvurularda geniş kapsamlı bir şart getirmesi isabetli olmuştur. Zira Sigortacılık Kanunu m. 30/16 hükmünde, “Hakemler, görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermeye mecburdur. Aksi halde, uyuşmazlık yetkili mahkemece halledilir....” denilmektedir. Hakemlerin bu kısa süre içerisinde yapılan başvuru ile alakalı farklı bir mercide açılmış yargılamanın sonucunun beklenmesine yahut da işbu davaların birleştirilmesine, dava dosyasının getirtilmesine gibi kararlar vermesi mümkün değildir. Örneğin; işçinin iş kazası sebebiyle işveren için iş mahkemesinde dava açtığı, işverenin sorumluluk sigortası sigortacısı için de Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurduğu düşünüldüğünde, iş mahkemesinde işverenin kusuruna ilişkin yapılacak kusur tespitinin dört aylık tahkim yargılaması içerisinde bekletici mesele yapılması ve bunun sonucuna göre karar verilmesinin beklenilmesi makul bir beklenti değildir. Burada kusur tespitinin sigorta hakemi tarafından yaptırılıp karar verildiği düşünülse bile, daha sonra sonuçlanan yargılamalarda sigortacının sorumluluğunu etkileyecek çelişkili sonuçlar ortaya çıkması muhtemel olacaktır. Bu durum ise hukuka duyulan güveni zedeleyecektir.

Kanun koyucunun sigortacılıkta tahkime ilişkin getirdiği kanun hükümlerine bağdaştığı ölçüde genel usûl hukuku kurallarının uygulanacağını belirttiği halde, uyuşmazlıkların farklı yargı mercilerine intikali halinde başvuru yapılamayacağını belirtmesi de bu düzenlemenin genel dava şartlarından olan derdestlikten farklı olduğunu ortaya koyar niteliktedir. Aksinin kabulü halinde, kanun koyucunun genel usûl hukuku kuralları çerçevesinde var olan bir dava şartını yeniden düzenlediği anlamı ortaya çıkacaktır ki, kanun koyucu abesle iştigal etmeyeceğinden bu şekilde bir kabule gidilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan kanun koyucu sigorta tahkime ilişkin getirdiği hükümlerde açıkça uyuşmazlığın intikal etmesi ibaresi üzerinde durmaktayken, HMK m.114/1-ı bendinde aynı davanın daha önce açılmış ve halen görülmekte olmaması derdestlik dava şartı olarak belirtilmiştir.

Bilindiği üzere, derdestlik kapsamında aynı davadan bahsedebilmek için her iki davanın taraflarının, konusunun ve sebeplerinin aynı olması gerekmektedir. Ancak Sigortacılık Kanunu m. 30/14’te düzenlenen uyuşmazlığın yargı mercilerine intikal etmesinde ise tüm bu şartların bir arada olması aranmayacaktır. Aynı uyuşmazlığın farklı yargı mercilerine intikali ile aynı davanın farklı mahkemelerde devam ediyor olması farklı durumları ifade etmektedir. Örneğin; iş kazası geçiren işçi ile işverenin sorumluluğunu teminat altına alan sigortacı arasındaki ilişkinin temelini işveren ile işçi arasındaki uyuşmazlık oluşturmaktadır. Bu durumda sigortacıya ve işverene işçi tarafından açılacak farklı davalarda uyuşmazlık konusu aynı olduğu halde taraflarının aynı olduğundan bahsedilemeyecek ve HMK çerçevesinde derdestlik oluşmayacaktır. Ancak işverene karşı açılan ilk davanın ardından sigortacıya karşı Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurulması halinde ise, aynı uyuşmazlık daha öncesinde yargı merciine intikal etmiş olacağından başvuru kabul edilemeyecektir.

Bu açıklamalar ışığında “intikal”, “derdestlik”ten çok daha geniş bir kavramdır ve kanımızca kanun koyucu tarafından bilinçli olarak kullanılmıştır. Çünkü Sigortacılık Kanunu m. 30/1’e göre, “…Sigorta tahkim sistemine üye olan kuruluşlarla uyuşmazlığa düşen kişi, uyuşmazlık konusu sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usulünden faydalanabilir. İlgili mevzuat ile zorunlu tutulan sigortalardan kaynaklanan bu fıkra kapsamındaki uyuşmazlıklar için ilgili kuruluş sigorta tahkim sistemine üye olmasa dahi hak sahipleri bu bölüm hükümlerine göre tahkim usulünden faydalanabilir.”. Oysa, HMK’daki durum tamamen farklı düzenlenmiştir. Sigortacılıkta tahkim bir kurumsal tahkim sistemi olduğundan, HMK’dan farklı olarak taraflar arasında HMK m. 412[7] anlamında bir tahkim sözleşmesi olmasına gerek olmadığı gibi, HMK m. 412/5 ve 413/1[8]’in uygulama imkânı da yoktur. Başka bir ifadeyle, dava açılmışsa yargılama esnasında tarafların anlaşması ile tahkime gidilebilirken, SK m. 30/14’e göre bu mümkün değildir. Keza, kendisine karşı dava açılan sigorta şirketi tahkim ilk itirazında bulunamaz. Bütün bunlar sigorta tahkimin kendine has özellikleridir. Sigortacılıkta tahkim HMK’da öngörülen tahkimden farklı özelliklere sahip olduğundan, genel hüküm niteliğindeki söz konusu düzenlemeler ancak sigortacılıkta tahkiminin niteliğine uygun olduğu ölçüde “kıyasen”uygulanabileceklerdir (Sigortacılık Kanunu m. 30/23). Başvuranlar kendilerine tanınan sigorta tahkim sistemindeki bir nevi imtiyazdan faydalanmak istediklerinde, uyuşmazlığı herhangi bir şekilde daha önce mahkemeye intikal ettirmemiş olmaları gerekir.

Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de 20.10.2022 tarih ve E.2021/13565, K.2022/12694 sayılı kararında; “intikali”, “derdestlik”ten farklı değerlendirerek karar vermiştir. Söz konusu kararda; başvuran tarafından Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurulmadan önce genel yetkili mahkemede başvurulan sigortacı aleyhine dava konusu kazadan dolayı sürekli iş göremezlik nedeniyle tazminat davası açıldığı, başvuranın davayı takip etmemesi sonucu HMK m. 150 gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, kararın istinaf edilmeden kesinleştiği ve başvuran tarafından yeniden sağlık kurulu raporu alınarak aynı sigortacıya karşı sürekli iş göremezlik nedeniyle bu kez Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurulduğu gerekçesiyle mahkemeye intikal etmiş uyuşmazlıklarla ilgili olarak Komisyon’a başvuruda bulunulamayacağının emredici olarak düzenlendiği Sigortacılık Kanunu'nun m. 30/14 delaletiyle ve HMK m. 114/2 ve 115 gereği daha önce dava açılmış olduğunun anlaşılmasına göre başvurunun reddine karar verilmesi gerektiği yönünde karar verilmiştir[9]. Verilen karar ile ilgili olarak; ilk dava açılmamış sayıldığından HMK m. 150/7[10] kapsamında karar bu yönden eleştiriye açık olsa da, Yargıtay’ın “intikali” özel bir dava şartı olarak görmesi, “derdestlik”ten farklı tutması ve daha geniş olarak nitelendirmesi kanımızca yerindedir.

Sonuç olarak; Sigortacılık Kanunu m. 30/14’te düzenlenen uyuşmazlığın mahkemeye veya Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmemiş olma şartı, özel bir dava şartı niteliğindedir. Bu nedenle intikalin, hakem tarafından yargılamanın her aşamasında re’sen ve öncelikle araştırılması gerekir. Ayrıca intikal, HMK m. 114/1-ı’da düzenlenen derdestlik dava şartından farklı ve daha geniş bir kavramdır. Derdestlik kapsamında aynı davadan bahsedebilmek için her iki davanın taraflarının, konusunun ve sebeplerinin aynı olması gerekmekte iken, intikalde tüm bu şartların bir arada olması aranmayacak ve aynı uyuşmazlık konusu ilgili farklı yargı mercilerine başvurulmuş olması yeterli kabul edilecektir.


Dipnotlar


  1. Özdamar, Mehmet; “Sigorta Hukukunda Uyuşmazlıkların Çözümünde Tahkim Sistemi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kürşat Ünal’a Armağan, Cilt XVII, Sayı 1-2, 2013, s. 843. ↩︎

  2. Pekcanıtez Hakan, Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul, 2017, s. 926-927. ↩︎

  3. Yargıtay da Sigortacılık Kanunu m. 30/14’te düzenlenen intikalin HMK m. 114/2 kapsamında özel bir dava şartı olduğunu kabul etmiştir Yarg. 4. HD, 20.10.2022, E.2021/13565, K.2022/12694. ↩︎

  4. Özdamar, Mehmet; “Sigorta Hukukunda Uyuşmazlıkların Çözümünde Tahkim Sistemi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kürşat Ünal’a Armağan, Cilt XVII, Sayı 1-2, 2013, s. 851-852. ↩︎

  5. Ulaş, I.; “Sigortacılıkta Tahkim”, BATİDER, Prof. Dr. Seza Reisoğlu’na Armağan, Cilt XXIV, Sayı 21, 2007, s. 250-251. ↩︎

  6. Kale, Serdar /Tunç Yücel, Müjgan; “Sigortacılık Kanununda Tahkim”, Haluk Konuralp Anısına Armağan, Ankara, 2009, s. 463. ↩︎

  7. HMK m. 412- “(1) Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.
    (2) Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir.
    (3) Tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim sözleşmesi yapılmış sayılır.
    (4) Tahkim sözleşmesine karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim sözleşmesinin henüz doğmamış olan bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu itirazında bulunulamaz.
    (5) Yargılama sırasında tarafların tahkim yoluna başvurma konusunda anlaşmaları hâlinde, dava dosyası mahkemece ilgili hakem veya hakem kuruluna gönderilir
    .” ↩︎

  8. HMK m. 413/1- “Tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir. Bu durumda tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil ise mahkeme tahkim itirazını kabul eder ve davayı usulden reddeder.” ↩︎

  9. Kararın tam metni için bkz; Lexpera Hukuk Bilgi Sistemi. ↩︎

  10. HMK m. 150/7- “Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.” ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.