Lexpera Blog

Türk İş Hukukunda İkale (Bozma) Sözleşmeleri

I. Genel Olarak

Sözleşmeler Hukuku bakımından, özel hukuk kişilerince meydana getirilen sözleşmelerde “sözleşme özgürlüğü” ilkesi hakimdir. Bu ilke, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m. 48 hükmünde düzenleme altına alınmıştır. Söz konusu hükme göre, “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir”. Bu ilkenin bir sonucu olarak da özellikle İş Hukuku alanında “ikale sözleşmeleri” karşımıza çıkmaktadır.

İkale sözleşmeleri, “İşçi ile işverenin, hâlihazırda geçerli olan bir iş sözleşmesini, sözleşme özgürlüğü kapsamı içerisinde karşılıklı olarak anlaşıp sona erdirmeleri” şeklinde tanımlanmaktadır. Henüz mevzuatımız içerisinde düzenleme altına alınmayan bu ikale sözleşmelerinin kurulması, Türk Borçlar Kanunu genel hükümlerine tabi olsa da İş Hukukunu ilgilendiren bir alan olmasından dolayı özellik arz etmektedir. Zira İş Hukuku, işçiyi koruma prensibi çerçevesinde şekillenen bir alandır. İşçi-işveren ilişkilerindeki eşit olmayan iş ilişkisi de göz önüne alındığında, ikale sözleşmelerinin işçinin aleyhine sonuç doğurabilecek bir potansiyele sahip olduğu açıktır. Söz konusu olumsuz sonuçların ortaya çıkmaması için Yargıtay ve öğreti tarafından birtakım kriterler belirlenmiş ve bu olumsuz sonuçların önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

II. Türk Hukukunda Sözleşmeler

Toplumsal ilişkilerin en yoğun yaşandığı çağımızda kişiler, temel seviyedeki gündelik ihtiyaçlarından, daha stratejik ihtiyaçlarına kadar olan neredeyse tüm bu ihtiyaçlarını sözleşme meydana getirerek karşılamaktadır. Hem gerçek kişi hem de tüzel kişiler bakımından geçerli olan bu durum, market ihtiyaçları gibi basit ya da şirket birleşmeleri gibi daha kompleks olabilmektedir.

Kişi davranışlarının, hukuki olarak netice yaratabilmesi, hukuki işlemler ve günümüzde en sık başvurulan biçimi olarak sözleşmeler ile mümkün olmaktadır. Sözleşme kelimesi ile ifade edilen kavram, esasen hukuki alanda farklı terminolojik ifadeler ile anılmaktadır. Geçmiş döneme ait birtakım mevzuat metinlerinde, halk arasında yahut hukuk uygulamasında “mukavele, akit, protokol, anlaşma, tutanak” gibi kelimelerin sözleşme terimi yerine kullanıldığı gözlenmektedir.

TBK. m. 1. hükmünde, “Sözleşme, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile oluşan hukuki işlemlerdir.” şeklinde ifade edilmiştir. TBK. m. 1-40 arasında yer alan hükümlerde sözleşme, bir borç kaynağı olarak düzenlenme altına alınmıştır. Fakat sözleşme kavramı, yalnızca borç sözleşmesinden ibaret olmayan esasında daha geniş bir kavram olarak görülmektedir. Zira sözleşme kavramına sadece Borçlar Hukukunda değil tümüyle Medeni Hukuk içerisinde ve hatta diğer hukuk alt disiplinleri muhtevasında da rastlanmaktadır. Diğer yandan, sözleşmenin yalnızca bir hukuki anlamda bir borç ilişkisini kurma amacıyla değil, aynı zamanda var olan bir ilişkiyi uyarlamak ya da ortadan kaldırmak amacıyla da yapılmaktadır.

Bir ilke olarak sözleşme özgürlüğü, “bir kimsenin kendi arzu ve iradesi ile dilediği konuda ve şartlarda sözleşme yapabilme ve kendi adına hak ve borçlar doğurabilme özgürlüğü” olarak ifade edilmektedir.

Hukuk sistematiğimiz içerisinde sözleşme özgürlüğü, temel hak ve özgürlük olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile hüküm altına alınmıştır. AY. m. 48’de “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığı içerisinde düzenleme altına alınmıştır. Söz konusu hüküm gereği, herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme özgürlüğüne sahiptir. AY.’da güvence altına alınan sözleşme özgürlüğü, yalnızca kamu yararı amacıyla sınırlanabilmektedir. Zira AYM. tarafından 2008 yılında verilen bir içtihatta sözleşme özgürlüğü, “Sözleşme özgürlüğü, özel hukuktaki irade özerkliği ilkesinin Anayasa hukuku alanındaki dayanağıdır. Özel hukukta irade özerkliği, kişilerin yasal sınırlar içerisinde istedikleri hukuki sonuca bu yoldaki iradelerini yeterince açığa vurarak ulaşabilmelerini ifade etmektedir. Anayasa açısından sözleşme özgürlüğü ise Devletin, kişilerin istedikleri hukukî sonuçlara ulaşmalarını sağlaması ve bu bağlamda kişilerin belli hukukî sonuçlara yönelen iradelerini geçerli olarak tanıması, onların iradelerinin yöneldiği hukukî sonuçların doğacağını ilke olarak benimsemesi ve koruması demektir. Sözleşme özgürlüğü uyarınca kişiler, hukuksal ilişkilerini özgür iradeleriyle ve sözleşmelerle düzenlemekte serbesttir. Anayasanın 48. maddesinde koruma altına alınan sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapma serbestisinin yanı sıra, yapılan sözleşmelere dışarıdan müdahale yasağını da içerir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Tıpkı AY.’da olduğu gibi Türk Borçlar Hukukumuzda da söz konusu özgürlük, paralel biçimde, yasalarca belirlenen sınırları aşmamak şartıyla, hukuki ilişkilerin kişilerce dilendiği şekliyle düzenlenebileceğini hüküm altına alımıştır.

Sözleşmeler, iki yahut daha fazla kişinin bir hukuki netice meydana getirmek amacıyla karşılıklı irade beyanında bulunmaları ve söz konusu bu irade beyanlarının birbirine uygun olması ile kurulmaktadır. Hukuk sistematiğimiz içerisinde de TBK. m. 1 hükmü, “Sözleşme tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirlerine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur” ifadesiyle bu durumu ortaya koymuştur.

Geçerlilik şartları, tüm kurucu ve tamamlayıcı unsurları var olan bir sözleşmenin, hükümlerini doğurabilmesi amacıyla gereken koşulladır. Bu şartların bir bölümü, tüm sözleşmeler bakımından aranmaktayken birtakım şartlar ise yalnızca bazı sözleşmeler bakımından gündeme gelmektedir.

III. Türk Hukukunda İş (Hizmet) Sözleşmesi

İşçi ile işveren arasındaki iş ilişkisini düzenleyen sözleşme, Türk hukuk düzeni içerisinde farklı şekillerde ifade edilmektedir. Örneğin; 4857 sayılı İş Kanunu’nda “iş sözleşmesi”, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda “genel hizmet sözleşmesi”, 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nda “iş akdi” ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nda ise “hizmet akdi” olarak ifade edilmektedir. İş Kanunu m. 8’de iş sözleşmesi; “İşçinin bağımlı olarak iş görmeyi, işverenin ise ücret ödemeyi taahhüt etmesinden doğan bir sözleşmedir ve aksi belirtilmedikçe özel bir şekle tabi değildir” şeklinde tanımlanmıştır.

Taraflar arasında akdedilen bir sözleşmenin, iş sözleşmesi olup olmadığı söz konusu ilişkide belirli unsurların varlığıyla ilgilidir. Yani bir akdi ilişkide iş görme ediminin fiilen ifa edilmesi üstleniliyor, buna karşılık bir ücret ödeniyor ve iş görme edimi bağımlı olarak görülüyorsa, burada iş sözleşmesi söz konusu olacaktır. Nitekim Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi de iş sözleşmesi unsurlarının; iş, ücret ve bağımlılık olduğu konusunda büyük ölçüde görüş birliği içerisindedir. Öğretide yer alan bir görüşe göre, iş sözleşmesinin iş, ücret ve bağımlılık unsuruna ilave olarak zaman unsurunun da bulunduğu ifade edilmektedir. Aynı görüş Yargıtay bazı dairelerince de benimsenmiştir.

IV. Türk İş Hukuku Ekseninde İkale (Bozma) Sözleşmeleri

İşçi ile işverenin, hâlihazırda geçerli olan bir iş sözleşmesini, sözleşme özgürlüğü kapsamı içerisinde karşılıklı olarak anlaşıp sona erdirmeleri ise, hukuk terminolojisinde bozma ya da ikale kelimeleri ile ifade edilmekte, yine taraflar arasında kurulan bu yeni sözleşmeye de “İkale ya da bozma (contrarius actus) sözleşmesi” denilmektedir. Yargıtay ise bir kararında, “sözleşmenin doğal yollar dışında tarafların ortak iradeleri ile sona erdirilmesi yönündeki işlem” olarak tanımlamıştır. İkale sözleşmesinin asli amacı, mevcut durumda var olan iş sözleşmesini, tarafların anlaşması suretiyle meydana getirecekleri bir başka sözleşme ile ortadan kaldırmaktır. Bu bozma sözleşmesi, iş hukukunda var olan tüm sözleşmeler bakımından uygulanabilmektedir.

İrade serbestisi, özel hukuk kişilerine kendi istekleri doğrultusunda kural koyma ve uygulanacak kuralları bizzat belirleme yetkisi vermektedir. İrade serbestisi olarak anılan bu kavram, Borçlar Hukuku’nda sözleşme özgürlüğü olarak kendini göstermekte ve hukuk düzeni tarafından kişi olarak tanımlanmış varlıkların, özel borç ilişkilerini yine hukuk düzeni tarafından belirlenmiş sınırlar çerçevesinde serbestçe düzenleyebilmesi anlamına gelmektedir. Sözleşme özgürlüğünün en temel anlamdaki dayanağı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 48. maddesidir. Aynı şekilde daha özele indiğimizde söz konusu husus, TBK. m. 26’da da ifade bulmuştur.

Türk Hukukunda ikale sözleşmelerinin geçerliliği, birtakım kriterlerin varlığı ile ilgilidir. Bu kriterler, hem öğreti hem de yargı kararları ile geliştirilmiştir. Kanunun emredici hükümlerine ve ahlak kurallarına uygunluk, dar yorum ilkesi, işçinin eğitim düzeyi ve işletmedeki konumu, işverenin eşit davranma yükümlülüğü, sağlıklı bir iradenin varlığı ve makul yararın sağlanması gibi kriterlere göre yapılacak değerlendirmenin sonucunda geçerli bir ikale sözleşmesinin varlığından bahsedilebilecektir.

İkale sözleşmelerinde özellikle, yapılacak ödemelerde makul yarar ölçütüne yönelik belirli bir sınırın olmaması, taraflar arasında imzalanan ikale sözleşmelerinin aslında işveren tarafından yapılan fesih niteliğinde olduğu iddiasıyla işçiler tarafında birçok işe iade davası açılmasına neden olmaktadır. Ayrıca irade sakatlığı halleri de göz önünde bulundurulmakta, işçinin esas iradesi araştırılmakta, işveren tarafından iş güvencesi hükümlerinin dolanılıp dolanılmadığı irdelenmektedir.


Bu konuda ayrıca Serkan Taylan Karaç'ın "Türk İş Hukukunda İkale (Bozma) Sözleşmeleri" adlı eserine başvurulabilir.

On İki Levha Yayıncılık

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.