Lexpera Blog

Acil Çıkış Yolcusunun Hukuki Sorumluluğu

ACİL ÇIKIŞ KOLTUĞUNDA OTURAN YOLCUNUN HUKUKİ SORUMLULUĞU

I. GENEL OLARAK

1. Acil Çıkış Koltukları ve Bunların Yolcular Tarafından Tercih Edilme Sebepleri

Günümüzde ulaşım sektörü ve teknolojinin gösterdiği gelişmeyle birlikte, ticari uçaklarda konfor artmış, ilk örnekleri hasırdan olan uçak koltukları oldukça gelişmiştir. Bazı kimseler ise gelişen olanaklara rağmen, daha geniş diz mesafesine sahip olmak için acil çıkış kapıları yanındaki koltukları tercih etmektedir. Çünkü acil çıkışta bulunan koltukların bacak alan genişliği business sınıfında bulunan koltuklar haricindeki koltuklardan daha geniştir.

Acil çıkış, kabin tahliyesinin en makul sürede gerçekleşmesine imkân sağlaması amacıyla bir uçağın “çıkış noktası” olarak kullanılan kapı, pencere çıkışı veya diğer çıkış tipleri olarak tanımlanmaktadır. Acil çıkış koltukları ise, bu çıkışa doğrudan erişimi olan her bir koltuğu kapsamaktadır. Söz konusu sıranın geniş tasarlanma nedeni tabii olarak yolcuların acil bir durumda çıkışa erişmelerini kolaylaştırmaktır. Ekonomi sınıfında koltuk aralık boyutları genellikle 78 cm civarında iken, acil çıkış koltuklarının sağladığı bu ek alan tek koridorlu uçaklarda 5-10 cm, geniş gövdeli uçaklarda ise 40 cm civarındadır.

2. Acil Çıkış Koltuklarında Oturabilmek İçin Gerekli Nitelikler ve Acil Çıkış Sırasında Oturan Yolcudan Beklenenler

Acil çıkış sırasında oturan yolcudan beklenen en temel görev, beklenmedik bir tahliye durumunda acil çıkış kapısını açmaya ve acil tahliyeye “olabildiği kadar” yardımcı olmaktır. Bu nedenle sivil havacılık müdürlükleri bu koltuklarda oturabilmek için gerekli nitelikleri çeşitli düzenlemeler yaparak belirlemektedir. T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı 51859319-010.06.02/E.2162 sayılı Genelge’ye (“Genelge”) göre havayolu işleticisi; acil çıkış koltuklarının uçuşun kritik safhalarında boş bırakılmamasına yönelik gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, bu koltuklara oturmalarına müsaade edilecek yolculara acil çıkışın yeri, kullanımı gibi konuları içeren bir bilgilendirme yapmak zorundadır.

İşletici aynı zamanda tahliye esnasında diğer yolcuların hızlı geçişine engel olabilecekleri ya da kabin ekibinin mevcut görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmesini aksatabilecekleri göz önünde bulundurulur ise bazı kategorideki yolcuların acil çıkış koltuklarına oturmalarına hiçbir şekilde müsaade etmemekle de yükümlüdür. Bunlardan bazıları hızlı hareket edemeyecek durumdaki yolcular; zihinsel veya fiziksel engelliler; belirli bir kilonun üzerindeki yolcular; bebekler ve çocuklar; sınır dışı edilmiş, kabul edilemez ve tutuklu yolcular; evcil hayvanı eşliğinde seyahat edenler; çıkışın açılmasını engelleyecek biçimde bir başka kimseden sorumlu olanlar; görev ve sorumlulukları yerine getireceğini kabul etmeyen/etmeyecek yolculardır. Genelge aynı zamanda işleticinin “check-in’’ işlemleri sürecinde de gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmekte, bu tedbirlere rağmen anılan kategorilerdeki yolcuların varlığı halinde, kabin ekibi tarafından bu koltuklara uygun yolcu oturumu sağlanması gerektiğini belirtmektedir.

Aksi halde işletmeci, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu (“TSHK”) ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Tarafından Verilecek İdari Para Cezaları Hakkında Yönetmelik (“SHY-İPC”) hükümlerine göre alan idari para cezaları ile karşı karşıya kalacaktır.

II. YOLCU VE TAŞIYICI ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİNİN NİTELENDİRİLMESİ

Acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun hukuki sorumluluğunun tespit edilmesi için öncelikle havayolu işleticisi ve yolcunun arasındaki hukuki ilişkinin nitelendirilmesi gerekmektedir. Yazının bu kısmında tarafların birbirine karşı olan borçları tespit edilerek yolcunun sorumlu tutulması gereken hukuki kuruma varılacaktır. Bu doğrultuda ilk elde taraflar arasındaki taşıma sözleşmesi ele alınacak, daha sonra acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun ediminin söz konusu sözleşmeyle ilişkisi olup olmadığı, bu sorunun cevabına göre hangi hukuki kuruma tabi olması gerektiği saptanacaktır.

1. Hava Taşıma Sözleşmesi

Havayolu işleticisinin asıl borcu, yolcuyu hava yolu ile varma yerine ulaştırmak, yolcunun borcu ise bunun karşılığında bir ücret ödemektir. Taşımanın havada ve hava araçları ile yapılması halinde bir hava taşıma sözleşmesinden bahsedilir. Ülgen’in tanımına göre “Hava taşıma sözleşmesi bir anlaşmadır ki, bununa taraflardan biri (taşıyıcı) hava yolu ile yolcu/bagaj ya da eşya (yük) taşımayı diğer taraf (yolcu, gönderen) da bunun karşılığında bir ücret ödemeyi taahhüt eder.” (Ülgen Hüseyin, Hava Taşıma Sözleşmesi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul 1987) Hava taşıma sözleşmesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m.850 vd. uyarınca bir taşıma sözleşmesi teşkil eder. Tanımdan yola çıkıldığında da, sözleşmenin esaslı unsurlarının taşıma taahhüdü ve ücret olduğu görülür. Ortada bir hava taşıma sözleşmesi olması için, taşımanın havada ve hava aracı ile gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yazımızın konusu ise, hava taşıma sözleşmelerinin bir türü olan yolcu taşıma sözleşmeleriyle sınırlıdır. Yolcu taşıma sözleşmeleri, taşınanın canlı insan olması yönüyle diğer hava taşıma sözleşmelerinden ayrılmaktadır.

TSHK yürürlüğe girmeden önce hava taşıma sözleşmelerinde sırası ile TTK, vekâlet/istisna ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) genel hükümlerinin geçerli olacağı savunulmaktaydı. TSHK ile birlikte özellikle yurt içi taşımalar önemli değişikliğe uğramıştır. TSHK m.106’ya göre iç hat taşıma sözleşmelerinde ‘’Havayolu ile yurt içinde yapılacak taşımalarda; bu Kanunda hüküm bulunmadıkça, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların hükümleri ve bu anlaşmalarda da hüküm bulunmadığı hallerde, TTK hükümleri uygulanır.’’ Ülgen’e göre söz konusu düzenlemedeki ‘’Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar’’ ibaresi ile kastedilen 1929 Varşova Sözleşmesi ile 1955 Lahey Protokolü’dür. Böylece de Varşova Sözleşmesi hükümleri iç hukuk kuralı haline gelmiş olmaktadır (Ülgen Hüseyin, Hava Taşıma Sözleşmesi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul 1987). Doktrinde ‘’Türk Ticaret Kanunu hükümleri’’ ile kastedilenin de m.850 vd. hükümleri olduğu kabul görmektedir.

Hukukumuzda taşıma sözleşmesinin ve daha genel olarak hava taşıma sözleşmesinin hukuki niteliği tartışmalıdır. Taşıma sözleşmesi doktrinde istisna, vekâlet ya da bağımsız bir sözleşme olarak ele alınmaktadır, burada savunulacak görüş hava taşıma sözleşmeleri bakımından da geçerli olmalıdır. Doktrinde Alman Hukuku’ndan etkilenen hâkim görüş, taşıma sözleşmesini bir istisna sözleşmesi olarak kabul etmektedir. Taşıma sözleşmesini bir vekâlet sözleşmesi olarak ele alan görüşün ise özellikle İsviçre Borçlar Kanunu m.440/2’den yola çıktığı görülmektedir. Söz konusu hüküm vekâlet hükümlerine taşıma sözleşmesi bakımından da tamamlayıcı bir nitelik bahşetmektedir. Üçüncü görüşteki yazarlara göre ise taşıma sözleşmesi gerek vekâlet, gerekse de istisna sözleşmesinden farklı ve bağımsız bir sözleşme teşkil eder. Ülgen de bu son görüştedir (Ülgen Hüseyin, Hava Taşıma Sözleşmesi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul 1987). Ülgen kanunun ayrı bir sözleşme tipini düzenlemiş olması karşısında kurumu diğer sözleşme tipleri kapsamına almaya çalışmayı gereksiz bulmaktadır.

Ülgen, bizce de haklı olarak hukuki boşluk halinde tamamlayıcı olarak uygulanacak hükümlerin saptanması sorunu ile sözleşmenin hukuki nitelendirilmesi sorununu birbirinden ayırmaktadır. TTK’da hüküm bulunmayan hallerde Ülgen, kanunun 1/2. maddesini de göz önünde tutarak istisna ya da vekâlet sözleşmeleri hükümleri arasında bir seçim yapılarak bu kurumlara ait hükümlerin uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Ülgen’e göre eşya taşımasına istisna, yolcu ve bagaj taşımasına ise vekâlet hükümlerinin uygulanması düşünülebilir (Ülgen Hüseyin, Hava Taşıma Sözleşmesi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul 1987). Kanımızca da taşıma sözleşmesi bağımsız bir sözleşme olmakla birlikte, boşluk halinde uygulanacak hükümler tanımdan ve TTK m.850/2’den yola çıkılarak tespit edilmelidir. Söz konusu hüküm uyarınca ‘’Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı; buna karşılık, eşya taşımada gönderen ve yolcu taşımada yolcu, taşıyıcıya, taşıma ücretini ödemeyi borçlanır’’. Düşüncemize göre özellikle ücretin sözleşmenin esaslı unsuru olması ve hava taşıma sözleşmesinin yolcuyu varma yerine ulaştırma gibi bir netice yükümünü öngörmesi, boşluk halinde TBK’nın istisna sözleşmesine ilişkin hükümlerine gidilmesini gerektirir.

Hava taşıma sözleşmeleri ve özelinde yolcu taşıma sözleşmeleri kural olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Yolcu taşıma sözleşmeleri rızai (yeni Ticaret Kanunu m.856 uyarınca eşya taşıma sözleşmeleri de artık rızai sözleşmelerdendir. Eski kanun döneminde ise eşya taşıma sözleşmelerinin TTK m.768 karşısında real sözleşme olarak kabul edilmesi gerekmekteydi) ve sinallagmatik sözleşmelerdendir. Yolcu taşıma sözleşmesinin tarafları taşıyıcı ile yolcudur. TTK m.850/1 c.1 uyarınca ‘’Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle (…) yolcu taşıma işini (…) üstlenen kişidir’’. Yolcu ise taşıma sözleşmesine dayanarak uçakta bulunan ve uçuş personeli dışında kalan kişi olarak tarif edilmektedir. Hava taşıma sözleşmelerinde ilgililerin borç ve haklarını saptamak için TSHK, Varşova Sözleşmesi, Montreal Sözleşmesi ve TTK hükümlerine başvurulması gerekmektedir.

Ülgen’e göre taşıyıcının borçları bilet ve bagaj kuponu düzenlenmesi, taşımayı gereği gibi ve zamanında yapma, yolcuyu sağ salim götürme, yolcu beraberindeki bagajları taşıma, kanundaki önlemleri alma ve diğer yan edim yükümlülükleri ile yan yükümlülüklerin yerine getirilmesi olarak sayılmalıdır (Ülgen Hüseyin, Hava Taşıma Sözleşmesi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul 1987). Taşıyıcının hakları ise genel olarak iki tane olup bunlar ücret hakkı ile seyahat ücretinin teminatı olarak bagaj üzerinde hapis hakkı olarak sayılabilir. Yolcunun hakları tabii olarak taşıyıcının borçlarına denk gelmektedir. Yolcunun borçları ise ücret ödeme, belli vakitte hareket yerinde hazır bulunma ve kurallara ve talimatlara uymak olarak belirtilebilir.

Hava taşıma sözleşmesi başlı başına acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun yükümlülüklerini ve hukuki sorumluluğunu belirlemek için yetersiz kalmaktadır. Başka bir anlatımla, acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun yükümlülüklerinin doğrudan, ya da en azından sadece hava taşıma sözleşmesinden kaynaklandığını belirtmek isabetli olmayacaktır. Aşağıda ele alınacağı üzere kanımızca acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun sorumluluğu, vekâlet veya vekâlet benzeri bir sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Ayrıca acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun borcunun hava taşıma sözleşmesiyle bir bileşik sözleşme oluşturacak şekilde bağlandığı da kanımızca savunulamaz; zira bileşik sözleşmelerde tarafların bağlı olma iradesi, bileşik sözleşme ilişkisi içerisindeki diğer sözleşme geçerli olarak var olduğu sürece vardır. Oysa burada bağımsız sözleşmelerden birinin geçersiz olması veya sona ermesi halinde diğer sözleşmenin kendiliğinden geçersiz hale geleceğinden söz edilemez.

Öğretide ‘”yabancı unsur içeren sözleşmeler”, hâkim kabule göre karma sözleşmelerin bir tipini oluştururlar (Yavuz Cevdet, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Beta Yayıncılık, İstanbul 2013). Bu sözleşmelerde taraflar öncelikle kanunda düzenlenmiş isimli bir sözleşme akdetmekte (konumuz kapsamında taşıma sözleşmesi) ancak aynı zamanda da başka bir isimli sözleşme tipine ait unsuru taraflardan birisi yan edim olarak yüklenmektedir (konumuz kapsamında bu sözleşmenin vekâlet sözleşmesi olduğu aşağıda açıklanacaktır). Bu sözleşmelere örnek olarak kiralayanın kiraladığı evin ısıtılmasını yüklendiği sözleşme, trampada taraflardan birisinin denklik için bir miktar para ödediği sözleşme gösterilebilir. Kanımızca aşağıda ele alınacak olan yolcunun vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan edimi, taşıma sözleşmesinde borcunu teşkil eden ücret gibi asli bir edim değil, ancak bir yan edim teşkil edebilir. Zira asli edimler yukarıda ele alınmış olup, yalnızca acil çıkış koltuğunda oturan yolcuya eklenen bir başka yükümlülüğün hava taşıma sözleşmesinin asli edimi olduğu da savunulamaz. Bu durumda taraflar arasında yabancı unsur içeren sözleşme olduğu savunulabilir. Ancak bu sözleşmelerin doktrinde karma sözleşme olarak kabul edilip edilemeyeceği hususunda tartışmalar olduğu da göz ardı edilmemelidir.

2. Acil Çıkış Koltuğunda Oturan Yolcunun Vekâlet Sözleşmesinden Kaynaklanan Sorumluluğu

Kanaatimizce, havayolu yolculuğunda acil çıkış koltuğunda oturan yolcu, steward veya hostesin “Acil çıkış kurallarını anladınız mı?”, “Olası olumsuz bir senaryoda yolcuları tahliye edebilecek misiniz?” ve benzeri bir sorusuna olumlu cevap verdiği andan itibaren acil çıkış koltuğu kapsamında kalan iş görme borcunu üstlenmektedir. Bilindiği üzere, uçuş başlamadan önce yolcunun bu sorumluluktan kaçınmayı talep edebilmesi mümkündür. Kendisine sorumlulukları anlatılan yolcu, bu borcu üstlenmek istemediğini belirttiği takdirde uçak mürettebatı acil çıkış koltuğunda oturmanın hukuki yükümlülüklerini kabul eden bir başka yolcu ile bu kişinin yerini değiştirebilmektedir. Bunlarla birlikte kural olarak hava yolculuğu esnasında herhangi bir nedenle acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun mürettebatla iletişim kurarak yerini değiştirebilmesi de mümkün gözükmektedir.

Acil çıkış koltuğunun yukarıda belirtilen kapsamı dikkate alındığında, acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun üstlendiği iş görme borcu, TBK m. 502-514 maddeleri kapsamındaki vekâlet sözleşmesinin kapsamına daha yakın gözükmektedir. Nitekim şekil şartına tabi olmayan vekâlet sözleşmesinin yapısal unsurları bir işin görülmesi; iş görmenin bağımsızlığı; başkası menfaatine hareket etme; güven ilişkisi ve istenildiği takdirde fesih hakkı; ücretin zorunlu bir unsur olmaması olarak sayılabilir (Gümüş Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Cilt II, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2015). Mamafih daha önce açıkladığımız üzere, görevi kabul eden yolcuya herhangi bir ücret ödenmemekle birlikte bazı havayolu şirketlerinde acil çıkış koltuğu için ek ücret ödenmektedir. Ayrıca, bu koltuklarda oturan birden fazla yolcunun vekil olarak birlikte sorumluluğu m. 511/2 kapsamına girmektedir (Yavuz Cevdet, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul 2014. – ‘’TBK m.511/2, TBK m.162/2’deki kanuni teselsüle örnek olacak şekilde, birlikte vekâleti kabul eden vekillerin, müteselsilen sorumlu tutulması hususunda bir beyanları bulunmasa bile, sorumluluklarının müteselsil olacağını öngörmektedir, burada kanuna dayanan teselsül karinesi mevcuttur.’’).

Acil çıkış yolcusunun sorumluluğunun vekâlet sözleşmesinden doğduğunu saptadıktan sonra, yolcunun hukuki sorumluluğunun belirlenmesi önem arz etmektedir. Yolcunun acil çıkış koltuğunda oturmasının, onun olası olumsuz bir durumda uçakta bulunan diğer yolcuları “kesin” surette tahliye edebilecek imkânları sağlayabileceği gibi bir anlama gelmemektedir. Dolayısıyla yolcunun havayolu şirketine karşı başarılı bir sonuç taahhüdü bulunmamaktadır. Fakat acil çıkış yolcusunun bu gibi durumlarda basiretli bir vekilin göstermesi gereken bütün özeni göstermesi gerekmektedir. Peki ya acil çıkış yolcusunun yetkisinin sınırlarını aşması durumunda ne olacaktır? Örneğin bir adadaki havalimanından kalktıktan çok kısa süre sonra düşen ve sürüklenen uçağın denize düşeceğini varsayarak iyiniyetli olarak kapıyı açan ve bu suretle yetkisinin sınırlarını aşan acil çıkış sorumlusunun eylemi ne kapsama girecektir? Bize göre böyle bir olay, vekâlet sözleşmesine aykırılık olarak yorumlanmalıdır. Yine olumsuz bir senaryoda yani olası bir kaza anında acil çıkış kapısının açılması için tek sorumlunun acil çıkış yolcusu olduğu düşünülmemelidir. Havayolu şirketi ve dolayısıyla uçak mürettebatı da müteselsil olarak sorumludurlar. Hatta acil çıkış yolcusunun sorumluluğunun ikincil sorumluluk olduğu dahi ileri sürülebilir. Ayrıca bu yolcu bu işi talimatlar dâhilinde bağımsız yapmakta, bu iş için ücret almamakta ve istediği zaman bu koltuktan kalkabilmektedir.

3. Acil Çıkış Koltuğunda Oturan Yolcunun Cezaî Sorumluluğu

Peki ya acil çıkış yolcusunun cezai sorumluluğu söz konusu olabilir mi? Bu konuda özellikle ihmal suretiyle icrai hareketin tartışılabileceğini düşünüyoruz. Zira ihmal suretiyle icrai suçtan söz edebilmek için ihmali bir hareket bulunmalıdır; fail belli bir sonucun gerçekleşmesini önlemek konusunda özel bir hukuksal yükümlülük altında bulunmalıdır ve failin sonucun gerçekleşmesini önleme olanağı olmalıdır (Ercan İsmail, Ceza Hukuku Genel Hükümler/Özel Hükümler, İkinci Sayfa Yayınları, İstanbul 2007 – “Aslında olumlu bir hareketle işlenebilen bir suçun, olumsuz hareketle işlenmesine ihmal suretiyle icrai suç denir. Bu suçlarda, esasen icrai hareketle işlenen bir suç, somut olayda ihmali hareketle işlenmiştir. İhmal suretiyle icrai suçtan söz edilebilmek için aşağıdaki koşulların bir arada bulunması gerekir: 1)Öncelikle ihmali bir hareket bulunmalıdır (...) 2)Failin, belli bir sonucun gerçekleşmesini önlemek konusunda özel bir hukuksal yükümlülük altında bulunması gerekir. Örneğin bir kimsenin sözleşme yaparak cankurtaran olmayı kabul etmesi gibi. Sonuca engel olma yükümlülüğü a)yasadan b)yapılmış olan bir sözleşmeden c) daha önce yapılan bir hareketten kaynaklanabilir (...) 3) Failin sonucun gerçekleşmesini önleme olanağı olmalıdır.’’ ). Yolcu, acil çıkış koltuğunun sorumluluğunu kabul ettikten sonra olası bir olumsuz senaryoda sorumluluğun gereklerini yerine getirmediği, örneğin acil çıkış kapısını açmak için hiçbir çaba sarf etmediği takdirde yukarıdaki şartların oluşacağı görülmektedir (Bununla birlikte acil çıkış yolcusunun sorumluluğunu yerine getirseydi dahi diğer yolcuların kurtulamayacağı öngörülüyorsa bu, sorumluluktan kurtulmak için kurtuluş yolu olabilir). Kaldı ki bu tarz bir durumda, yolcunun ihmali hareketi sonucu diğer yolcuların hayatlarını kaybetmesi veya yaralanmaları durumunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” başlıklı 83. ve “Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” başlıklı 88. maddelerinin uygulama alanı bulması dahi söz konusu olabilir.

III. TESPİT EDİLEN SORUMLULUK IŞIĞINDA SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİNİN İNCELENMESİ

Yaygın kanının aksine, yapılan araştırmalara göre 1983-2000 yılları arasında meydana gelen uçak kazalarında yolcuların kurtulma oranı %95’ten yüksektir (ABD Ulusal Ulaşım Güvenlik Kurulu 1983 ve 2000 yılları arasındaki 53,487 yolcuyu kapsayan kazaları incelediğinde, bu yolcuların 51,207’sinin hayatta kaldığını tespit etmiştir. Bu oran %95.7’ye tekabül etmektedir). Bu oldukça yüksek bir oran olsa da sözleşmenin geçerliliğini incelemek açısından akla TBK’nın “kesin hükümsüzlük” başlıklı 27. maddesi gelebilir. Sözleşme yapıldığı sırada sözleşmenin konusunu oluşturan edimlerden biri objektif olarak yani herkes için imkânsız ise, sözleşme geçerli olmayacaktır. Bu imkânsızlık pek tabii fiilî bir imkânsızlık olabilir. Sözleşmenin geçerliliğine etki yapan imkânsızlık, sözleşmenin yapıldığı anda mevcut olan objektif imkânsızlıktır (Oğuzman M.Kemal - Öz M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017 – “İşaret edelim ki, sözleşmenin geçerliliğine etki yapan imkânsızlık, sözleşmenin yapıldığı anda mevcut olan imkânsızlıktır. Bu imkânsızlığın farkında sonradan varılması sonucu değiştirmez. (...) Sözleşme yapılırken mevcut imkânsızlığın sözleşmenin geçerliliğine etki edebilmesi için bunun objektif bir imkânsızlık olması gerekir. Yani sözleşmenin konusu herkes için imkânsız olmalıdır. (...)’’). Dolayısıyla kazalarda kurtulma oranı bu kadar yüksekken bile %5’lik kesim için akla sözleşmenin konusunun imkânsız olması hali her ne kadar zorlama bir yorum olsa dahi tartışılabilir.

Bu noktada unutulmaması gereken ise acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun yükümlülüğünün yolcuları kazadan kurtarmak değil tahliyeye yardım etmekten ibaret olduğu, bir başka ifadeyle yolcunun bir sonuç taahhüdü üstlenmediğidir. Vekâlet sözleşmesi ile acil çıkış koltuğunda oturan yolcu yalnızca tahliyeye yardım etme borcunu üstlenmektedir. Bu tespitimizden anlaşılabileceği üzere sözleşmenin imkânsızlık nedeniyle batıl sayılmaması için yolcunun sonuç taahhüdü üstlenmediğini kabul etmek zorunlu bir hal olmaktadır. Bu da yolcu ve havayolu işleticisi arasındaki iş görme sözleşmesinin bir vekâlet sözleşmesi olduğu yönündeki tespitimizi kuvvetlendirmektedir.

IV. UYGULANACAK HUKUK

Acil çıkış yolcusunun sorumluluğu hususunda, yurt içi taşımalara TSHK’nın Varşova Sözleşmesi ve onu değiştiren Lahey Protokolünden alınan hükümleri ve TTK hükümleri uygulanacaktır. Uluslararası taşımalarda ise taşıma sözleşmesinin tek yönlü veya gidiş-dönüş şeklinde olmasına, gidilen ülkeye ve bu ülkenin Varşova Sözleşmesi veya onu tadil eden protokollerinden biriyle değişik hali veya Montreal Sözleşmesi’ne taraf olup olmamasına bağlı olarak tespit edilecek Sözleşme hükümleri uygulanacaktır (Güner Meltem Deniz, Varşova ve Montreal Sözleşmelerinin Eş Zamanlı Uygulanması, Havayoluyla Yapılan Taşıma Sözleşmelerine Uygulanan Hükümler ve Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun İç Taşımalara İlişkin Hükümlerinin Acil Revizyon İhtiyacı).

V. SONUÇ - KİŞİSEL GÖRÜŞLER

Yazıda öncelikle acil çıkış koltuklarının tercih edilme sebepleri ve bu koltukları tercih edebilmek için gerekli nitelikler ele alınmış, daha sonra yolcu ile taşıyıcı arasındaki temel hukuki ilişki olan hava taşıma sözleşmesi incelenmiş ve acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun sorumluluğunun aslında vekâlet sözleşmesinden doğduğu tespitinin daha yerinde olacağı saptanmıştır. Yazıda acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun cezai sorumluluğuna da parmak basılmıştır. Bu hususlardan yola çıkılarak yolcu ve taşımacı arasındaki sözleşmenin geçerliliği incelenmiştir. Yazıda uygulanacak hukuk da tespit edilmeye çalışılmıştır.

Acil çıkış koltuğunda oturan yolcunun bir hukuki sorumluluğu olduğu herkesçe bilinmekte, ancak konu derinlemesine ele alınmamaktadır. Bu yazı ile yapılmak istenen, söz konusu konuya dikkat çekmek ve ileride daha detaylı çalışmalara da zemin oluşturabilecek bir soruyu gün yüzüne çıkarmaktır.

AV. BARIŞ ÜLKER

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. Barış Ülker
Senior Associate at Güleryüz Attorneys at Law