Lexpera Blog

Alacaklı Tarafından Açılan Doğrudan Doğruya İflas Davaları (İİK m.177)

I. Genel Olarak

İflas Hukukunda genel iflas sebebi, borçlunun muaccel olmuş para borcunu depo emri kararına rağmen ödememesidir.[1] İİK’nın 43. maddesi uyarınca, tacirlerin, tacir sayılanların, tacirler hakkındaki hükümlere tabi olanların ve tacir olmadıkları halde özel kanun hükümlerine göre iflasa tabi olan kişilerin iflas yoluyla takibi mümkündür[2]. İflas kararı verilmesinde kural olarak borçlunun malvarlığı bir önem taşımaz. Borçlunun borcunu ödeyecek durumu olsa dahi, depo emri tebliğine rağmen borç ödenmemişse koşulları oluşması halinde borçlu hakkında iflas kararı verilir.[3]

İflas yoluyla takipler icra dairesi vasıtasıyla yapılır ve iflas kararı, Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilir[4]. İflas davasında borçlunun iflasa tabi olup olmadığı hususu ise re'sen araştırılır[5].

İflas yolları üç çeşittir: 1) Genel (adi) iflas yolu, 2) Kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu, 3) Doğrudan doğruya iflas yolu[6].

İflasa tabi borçlusunu iflas yolu ile takip etmek isteyen ve elinde kambiyo senedi bulunan alacaklı, kambiyo senetlerine mahsus iflas yoluna, alacağı kambiyo senedine bağlı olmayan alacaklı ise genel (adi) iflas yoluna başvurabilir. Alacağı kambiyo senedine bağlı olan alacaklının kambiyo senetlerine mahsus iflas yoluna başvurması zorunlu olmayıp, genel haciz yoluyla veya iflas yoluyla takip yapabilmesi de mümkündür[7].

Doğrudan doğruya iflas yolunda alacaklı, dava açmadan önce icra dairesinde bir takip yapmak zorunda değildir, Kanun’da sayılan hallerin varlığı halinde doğrudan asliye ticaret mahkemesinde dava açabilir[8]. Öncelikle icra dairesinde iflas takibi başlatılmasına gerek bulunmadan doğrudan Asliye Ticaret Mahkemesinde iflas davası açılabildiğinden bu yol “takipsiz iflas” olarak da adlandırılmaktadır[9]. Doğrudan Asliye Ticaret Mahkemesinden iflas talep edilebilmesine imkân sağlayan doğrudan doğruya iflas hallerinde öncelikli amaç, borcun ödenmesi değil iflasın açılmasıdır.

İİK’nın 177. maddesinde alacaklının talebi ile doğrudan doğruya iflas halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu, borçluya karşı iflas takibi yapılması halinde alacağın tahsilinin tehlikeye gireceği veya borçlunun borcunu ödemeyeceğinin kuvvetle muhtemel kabul edildiği (borçlunun borcunu ödemesinin zaten mümkün olamayacağına inanıldığı) bazı halleri doğrudan iflas sebebi kabul etmiştir[10]. Bu haller, İİK m.177/1 maddesinde düzenlenen borçlunun yerleşim yerinin olmaması, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçması, alacaklıların haklarını ihlal eden muamelelerde bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması halleri, m. 177/2’de düzenlenen ödemelerin tatil edilmiş olması hali, m. 177/3’te düzenlenen m. 308. maddedeki halin varlığı ve m. 177/4’te düzenlenen ilama müstenit alacağın icra emrinin tebliğine rağmen ödenmemesidir.

İİK m. 177’de düzenlenen haller dışında TTK m. 238 ve m. 317 uyarınca kollektif ve komandit şirket ortaklarının doğrudan doğruya iflası mümkündür. Yine İİK m. 179 uyarınca alacaklılardan birisi, borca batık sermaye şirketinin iflasını doğrudan asliye ticaret mahkemesinden talep edebilir.

Davacının davasını hangi bent ya da bentlere dayandırdığını, hangi iflas nedenine dayalı olarak dava açtığını açıklaması ve mahkeme tarafından incelemenin de bu doğrultuda yapılması gerekmektedir[11].

Çalışmamızda İİK’nun 177.maddesinde düzenlenen doğrudan doğruya iflas davaları incelenecektir.

II. Alacaklı Tarafından Açılan Doğrudan Doğruya İflas Davaları

1. 177/1 Maddesinde Sayılan Doğrudan Doğruya İflas Halleri

Borçlunun yerleşim yerinin olmaması, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçması, alacaklıların haklarını ihlal eden muamelelerde bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması halleri İİK’nın 177/1 maddesinde düzenlenen doğrudan doğruya iflas halleridir.

Yerleşim yerinin belli olmaması nedenine dayalı iflas, sadece gerçek kişiler için söz konusu olabilir. Zira tüzel kişilerin adresinin ticaret sicil kayıtlarında belirli olması nedeniyle tüzel kişiler hakkında yerleşim yeri bulunmadığından bahisle iflas kararı verilmesi mümkün değildir.

Maddede belirtilen “yerleşim yeri” kavramının TMK’nun 19. maddesinden daha geniş yorumlanması gerekmektedir. Borçlunun TMK’nun 19. maddesine göre yerleşim yeri bulunmamakla birlikte, oturduğu yer bilinmekte ise bu sebeple iflası istenemez. Mahkeme tarafından da bu hususta re’sen araştırma yapılmalıdır[12].

Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçması, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamelerde bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi, haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması hallerinde de alacaklı borçlunun doğrudan doğruya iflasını isteyebilir. Bu hususta ispat külfeti davacı alacaklıya düşmekle birlikte mahkemenin de davacının iflas sebebine dayalı olarak araştırma yapması gerekmektedir.

Yargıtay borca batık olmadığı halde işyerini kapatarak malvarlığı bulunmadığını bildiren borçluyu taahhütlerinden kurtulmak için kaçtığını ve hileli muamelelerde bulunduğunu, bu sebeple borçlunun doğrudan iflas koşullarının oluştuğunu kabul etmiştir[13].

Borçlunun haciz sırasında mallarını saklaması, beyan etmemesi, gizlemesi de doğrudan iflas sebebi olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte alacaklının, borçlunun kesinleşen takipte haciz talep etmemesi[14] borcunu karşılayacak malı olup olmadığının araştırılmaması[15] haczin borçlunun ödeme emrinin tebliğ edildiği adresinde yapılmaması[16] halinde bu bende dayanarak iflas kararı verilemeyecektir. Yine, borçlunun, haciz koyduran alacaklının alacağına yetecek kadar malının haczedilmesi durumunda, fazlasının saklandığı iddiasıyla bu bende dayanarak iflas kararı verilmesi mümkün değildir[17].

İhtiyati hacizde borçlunun mal beyanında bulunması zorunluluğu bulunmadığından ihtiyati haciz sırasında mal saklanması doğrudan doğruya iflas sebebi olarak değerlendirilemez[18].

2. Borçlunun Ödemelerini Tatil Etmiş Olması

Ödemelerin tatil edilmesi, pasifinin aktifinden fazla olması ya da borçlunun acz içinde olması anlamına gelmemektedir[19]. Ödemelerin tatili, borçlunun muaccel olan borçlarını genel ve devamlı şekilde ödememesidir[20]. Borçların ödenmemesi süreklilik arz etmelidir. Yapılan ödemelerin geçici olarak kesilmesi, kısmi ödeme yapılması[21] ödememe halinin geçici bir duruma dayanması ya da borçlunun sadece bir borcunu ödememesi ödemelerin tatil edildiği anlamına gelmez[22].

Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 27.05.2009 tarihli, 2009/3927 Esas, 2009/4944 Karar sayılı kararında “İcra ve İflâs Kanunu'nun 177/2 hükmü uyarınca, borçlunun ödemelerini tatil ettiğinin kabulü için borçlunun ödeme güçlüğü hâlinde bulunması nedeniyle açık veya zımni iradesiyle genel ve sürekli nitelikte borcunu ödememe durumunda olması gerekir. Vadesi gelmiş borçlarının sayı ve miktar itibarıyla genel olarak ödenmemesi ve bu durumun geçici veya arızi bir mali sıkıntıdan kaynaklanmaması hâlinde borçlunun ödemelerini tatil ettiği sonucuna ulaşılabilir” şeklinde ödemelerin tatili olgusunu açıklamıştır.

Ödemelerin tatil edilip edilmediği olgusunun tespitinde, borçlunun sadece iflas davasını açan alacaklıya karşı olan borçlarını ödeyip ödemediği değil, dava dışı 3.şahıslara olan borçları da nazara alınır. Borçlu hakkındaki çok sayıda icra takibinin sonuçsuz kalması, en küçük borçlarını dahi ödeyememesi, ticari faaliyetini sonlandırması ödemelerin tatil edildiğine karine teşkil eder[23]. Bu hususların sağlıklı şekilde tespiti için borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, borçlunun ödemelerini genel ve sürekli şekilde tatil edip etmediği, ticari faaliyetinin devam edip etmediği, yapılan ödemelerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir[24]

3. Konkordatonun Tasdik Edilmemesi ve Borçlunun İflası

İİK’nın 177/3. maddesinde “308. maddesindeki halin varlığı” doğrudan iflas sebebi olarak sayılmıştır. İİK’nın 308. maddesi “Konkordatonun Tasdik Edilmemesi ve Borçlunun İflası” başlığını taşımakta olup, konkordatonun tasdik edilmemesi halinde mahkemece konkordato talebinin reddine karar verileceği, borçlunun iflasa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflas sebeplerinden birinin mevcut olması halinde mahkemenin re’sen iflas kararı vereceğini düzenlemiştir.

İİK’nın 177/3. maddesinin 28.02.2018 tarihli ve 7101 Sayılı Kanun’la değiştirilmeden önceki hali “301. maddedeki hal varsa” şeklinde olup, mülga 301/1 maddesi “Konkordato tasdik olunmaz yahut mühlet kaldırılırsa, borçlu iflasa tabi kişilerden olmasa bile, alacaklılardan birinin 300. maddeye göre yapılacak ilandan itibaren on gün içinde vuku bulacak talebi üzerine borçlunun derhal iflasına karar verilir” şeklindeydi. Konkordato teklifi ile ödemeler tatil edilmekte ise de, kanun koyucu tarafından, iflastan korunmaya çalışan dürüst borçluyu korumak amaçlı tanınan bir hak olması nedeniyle, borçlunun konkordato teklifinin, alacaklıya ödemelerin tatili sebebine dayalı olarak iflas isteme imkanı vermeyeceği kabul edilmekteydi[25]. Bununla birlikte konkordato tasdik edilmezse ya da konkordato mühleti kaldırılırsa ödemelerin tatil edildiğinden bahisle alacaklı tarafından doğrudan doğruya iflas talep etme imkanı vermekteydi[26].

İİK’nın 308. maddesinin gerekçesi “..tasdik talebi reddedilen borçlunun iflasa tabi kişilerden olması ve hakkında doğrudan doğruya iflas sebeplerinden birinin bulunması halinde mahkeme, başka bir şart aramaksızın re’sen iflasa karar verir..Örneğin borca batık bir sermaye şirketinin tasdik talebi reddedilirse mahkeme re’sen şirketin iflasına karar verecektir..” şeklindedir. 308. madde gereğince iflasın gerçekleşebilmesinin koşulları tacir olmak, konkordatonun tasdiki talebinin reddedilmesi ve doğduran doğruya iflas koşullarının varlığıdır. Örneğin, konkordato talep eden şirketin tasdik talebinin reddedilmesi halinde şirketin borca batık olduğu tespit edilmiş ise talep edilmemiş dahi olsa re'sen iflas kararı verilecektir.[27]

Benzer bir düzenleme İİK’nın 292. maddesinde yer almaktadır. İİK’nın 292. maddesi gereğince geçici mühlet kararı verilmesinden sonra konkordatonun başarıya ulaşamayacağının anlaşılması halinde kesin mühlet kararı verilemeyeceği düzenlenmiştir. Konkordato mühleti verildikten sonra kesin mühletin kaldırılması ve iflasa karar verilmesi için bir takım sebeplerin gerçekleşmesi aranacaktır.[28]

4. Alacağın İlama Müstenit İcra Emrine Rağmen Ödenmemesi

İİK’nın 177/4 maddesinde düzenlenen doğrudan doğruya iflas sebebi ilama müstenit alacağın icra emriyle istendiği halde ödenmemesidir. Alacak terimiyle kastedilen para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamlardır. Para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrası İİK'nun 32 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İlamların, icrası yorum gerektirmeyecek ve açıkça tahsil hükmü (eda hükmü) taşıyan ilamlar olması gerekmektedir. Eda hükmü içermeyen “tespite” ilişkin ya da mal teslimine ilişkin ilamlar[29], ilamlı icra takibine konu edilemez.

İlam niteliğindeki belgelerden birine dayanarak ilamlı icra takibi yapılması mümkün olmakla birlikte, doğrudan doğruya iflas talep edilmesi mümkün değildir. Nitekim Yargıtay'ın uygulaması da bu yöndedir.[30] Hukuk Muhakemeleri Kanununun 301/2. maddesinde ise ilamın açıkça “Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası” olduğu hususu yer almıştır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18. maddesinde “anlaşma tutanağı” ilam niteliğinde belge sayılmıştır. İİK nın 177/4. fıkrası “ilam”dan bahsetmektedir. İlam niteliğinde belgenin madde kapsamında değerlendirilmesi iflasın kamu düzeni niteliği ile bağdaşmaz. Bu sebeple arabuluculuk anlaşma tutanağına dayalı olarak ilamlı icra takibi yapılması mümkün olmakla birlikte, bu tutanağa dayalı olarak doğrudan doğruya iflas talep edilmesi imkanı bulunmamaktadır.[31]

Bu bent gereğince iflas davası açabilmek için, icra emrine konu edilen ilamın kesinleşmesi gerekmemektedir[32]. Bununla birlikte icra emrine dayanak ilamı temyiz eden borçlu, icranın geri bırakılması hakkında karar getirmek suretiyle hükmün kesinleşmesine kadar iflas davasının ertelenmesini sağlayabilir. Borçlu, icranın geri bırakılması kararı almamışsa ve iflas kararı verilmeden önce hüküm borçlu lehine bozulacak olursa iflas davası olduğu yerde durur. İcranın geri bırakılması kararı alınmış olması ve ticaret mahkemesine ibraz edilmesi halinde, ticaret mahkemesi, hükmün kesinleşmesine kadar iflas davasını erteleyerek, hükmün kesinleşmesini, iflâs davasında bekletici sorun yapar[33]. Borçlu aleyhine verilen hüküm kesinleşirse, iflas davası yargılamasına devam olunur. Buna karşılık, hüküm borçlu lehine bozulur ve hüküm kesinleşirse, ticaret mahkemesi iflâs davasını reddeder[34]. Yargıtay'ın temyiz talebi hakkında bir karar vermesinden önce borçlunun iflasına karar verilirse iflas açılır. Yargıtay icra emrine dayanak kararı borçlu lehine bozarsa, iflas işlemleri yine olduğu yerde durur. Bu bozma üzerine borçlunun, borcu olmadığına karar verilir ise ve bu karar kesinleşirse, bu takdirde iflas işlemlerinin İİK'nın 40/2. maddesi uyarınca eski hale getirilmesi gerekmektedir. Bu olasılıkta Ticaret Mahkemesi'nin iflas kararının kaldırılması hakkında şekli bir karar vermesi gerekmektedir[35].

Alacak ilama bağlı olmakla birlikte borçluya icra emrinin tebliği gerekmekte olup, icra emri yerine iflas ödeme emrinin tebliği halinde açılan davanın koşullarının bulunduğundan bahsedilemeyecektir[36].

İcra emrine dayanak ilamın borçlusunun, husumet yöneltilen tacir olması gerekmektedir. İlamda yazılı olan borçlu dışında başka bir tacire bu alacak için örneğin şirket temsilcisi olması nedeniyle İİK m.177/4 kapsamında dava açılamaz[37]. Davanın davacısının da icra emrine müstenit ilam alacaklısı olması gerekmektedir[38].

İlam borçlusu ile organik bağ içerisinde olduğundan bahisle tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi çerçevesinde ilam borçlusu dışındaki şirket ya da şahıs aleyhine İİK m.177/4 maddesi gereğince dava açılması mümkün değildir[39]. Alacaklının elinde, asıl borçlu ile birlikte borçlu ile organik bağ içerisinde olduklarından bahisle hakkında hüküm tesis edilen borçlulara karşı İİK’nın 177. maddesine göre iflas davası açması ise mümkündür[40].

HMK’nun 310/1 maddesi gereğince feragat hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. İcra emrine dayanak kararda alacaklının davadan feragat etmiş olması ve feragatin kesinleşmesiyle iflas davası davacısının alacaklı sıfatı kalmayacağından iflas davasının reddi gerekmektedir[41].

İflası istenen davalının gerçek kişi olması ve yargılama sırasında ölümü neticesinde iflasın şahsiliği ilkesi gereğince davanın davalının mirasçılarına karşı devamı mümkün değildir[42].

İİK'nın 177/4. bent 2. cümlesi, "Türkiye'de yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddette mahkemeye çağırılır." hükmünü içermektedir. Borçlunun menfaatlerini koruyabilmesi için öngörülmüş olan emredici nitelikteki bu hükmün, mahkemece re'sen gözetilmesi gerekir. Tebligatın şirket tüzel kişiliği adresine değil, şirketin temsil ve ilzama yetkili kişinin adresine çıkarılması gerekmektedir[43]. 177/4 gereğince çıkarılacak olan davetiyede, duruşmaya gelmediği takdirde şirket hakkında iflas kararı verileceği hususunun özellikle ihtar edilmesi gerekmektedir[44].

Davalı şirket ya da kooperatifin tasfiye halinde olması halinde tebligat tasfiye kurulu ya da tasfiye memuruna yapılır[45].

Doğrudan doğruya iflas hallerinin borcun ödenmeyeceğinin kuvvetle muhtemel görüldüğü istisnai haller olduğu, bu sebeple takipsiz olarak iflas davası açılabildiğini belirtmiştik. Öğretide, doğrudan iflâsa başvurmayı gerektiren durumlarda, borçlunun borcunu ödemek istemediği veya ödemesinin de zaten mümkün olamayacağına yönelik bir karine vardır[46]. Bu sebeplerle bu hallerde birincil amaç, borcun ödenmesi değil iflasın açılması olduğundan, İİK’nın 177. maddesi gereğince açılan iflas davalarında uygulanması gereken usulü belirleyen 181. maddesinde, 158. maddeye atıf yapılmadığından davalıya depo emri tebliğine gerek bulunmamaktadır[47].

Alacaklı, ilamlı icra takibi sonrasında alacağının bir kısmını tahsil etmiş olmakla birlikte tamamını alamamış ise bu durumda da borçlunun doğrudan iflasını talep edebilecektir[48].

Doğrudan doğruya iflas yargılaması devam etmekte iken, taraflarca borcun vadeler halinde ödenmesine dair anlaşma yapılması halinde davadan feragat mümkündür. Bununla birlikte yapılan anlaşma ile borcun vadeler halinde ödenmesi, ödenmesi halinde davadan feragat edileceğinin kararlaştırılması ve borcun tamamen ifası süreci tamamlanana kadar yargılamanın devamı kanaatimizce mümkün değildir. Davalının ileri tarihte ödeme taahhüdünün davacı tarafından kabul edilmesiyle, davanın konusuz kaldığı kabul edilmelidir. Davacının, taraflar arasındaki sulh sözleşmesi hükümlerine göre belirlenen son vadeye kadar yargılamanın devamı kanaatimizce iflas davasını amacından uzaklaştıracaktır. Vadelerin 1-2 ay gibi makul sürede tamamlanması halinde mahkemenin takdiren bu süreyi vermesinde usul ekonomisi yönünden bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak, örneğin 1 seneyi bulan vade sürecini bekleyerek iflas yargılama sürecini devam ettirmek mümkün değildir. Bu halde, tarafların beyanları alınarak taraf iradelerini doğru şekilde tespit ederek davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına ya da şartları oluşmuş ise davalının iflasına karar vermek gerekecektir.

Sonuç

Kanun koyucu, borçluya karşı iflas takibi yapılması halinde alacağın tahsilinin tehlikeye gireceği veya borçlunun borcunu ödemeyeceğinin kuvvetle muhtemel kabul edildiği bazı halleri doğrudan iflas sebebi kabul etmiştir. Bu haller, İİK’nın 177/1 maddesinde düzenlenen borçlunun yerleşim yerinin olmaması, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçması, alacaklıların haklarını ihlal eden muamelelerde bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması halleri, 177/2. maddesinde düzenlenen ödemelerin tatil edilmiş olması, 177/3 maddesinde düzenlenen “308. maddedeki halin varlığı” ve 177/4 maddesinde düzenlenen ilama müstenit alacağın icra emrinin tebliğine rağmen ödenmemesi halleridir. Bu hallerde, alacaklının iflas takibi yapmasına gerek bulunmaksızın borçlunun iflası istemiyle Ticaret Mahkemesi’ne başvurması imkanı bulunmaktadır. Mahkeme, yapacağı inceleme ile koşulları bulunması halinde depo emri tebliğine gerek bulunmaksızın borçlunun iflasına karar verebilecektir.


Dipnotlar


  1. KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İkinci Baskı, 2013, s.1084; POSTACIOĞLU, İlhan, İflas Hukuku İlkeleri, Cilt: 1. İflas, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1978, s.16-17 ↩︎

  2. KURU, s. 1093.; Davalının tacir olmadığının tespiti halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekmektedir. Yargıtay 6.HD, 20.12.2023 tarihli, 2023/4253 Esas, 2023/4374 Karar sayılı kararı “…Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Dairenin kaldırma kararında belirtilen şekilde gerekli araştırmaların yapıldığı, ilgili yerlerden gelen yazı cevaplarından davalıların tacir kayıtlarının olmadığının anlaşıldığı, davalıların birden fazla anonim şirket yönetim kurulu üyesi olmasının tacir sayılmaları için yeterli olmadığı, davalılar iflasa tabi olmadıklarından ilk derece mahkemesince davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir… uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup… onanmasına…”, Yargıtay 6.HD, 10.04.2023 tarih, 2022/4327 Esas, 2023/1345 Karar sayılı kararı “…davalının, yönetici veya ortak sıfatının bulunduğu fakat gerçek kişi tacir sıfatının bulunmadığı, ayrıca tacirler hakkındaki hükümlere tabi olduğunun iddia ve ispat edilemediği gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir... usul ve kanuna uygun olup… onanmasına…” ↩︎

  3. KURU, s.1084-1085 ↩︎

  4. KURU, s. 1104. ↩︎

  5. Yargıtay 23. HD, 26.01.2016 tarihli, 2015/6777 Esas, 2016/391 Karar sayılı kararı, “..İflas davaları kamu düzenine ilişkin olduğundan haklarında iflas talep edilenlerin, iflasa tabi olup olmadıklarının mahkemece re’sen araştırılması yasa gereğidir..”; Yargıtay 23. HD, 04.06.2015 tarihli, 2014/5506 Esas, 2015/4254 Karar sayılı kararı, “..dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nun 12/1 maddesi kapsamında tacir olup olmadığının araştırılması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak, sırf ticaret sicil kaydının bulunmamasına dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir. Zira ticaret siciline kayıt kişinin tacir olduğuna karine teşkil eder. Ticaret sicilinde kaydı olmayan kişinin tacir olduğu da her türlü delil ile ispatlanabilir …”. ↩︎

  6. KURU, s. 1104. ↩︎

  7. KURU, s. 761, 1134. ↩︎

  8. Kanunda “doğrudan doğruya iflas halleri” başlıklı bölümünde yer alan m. 178’de, borçlunun kendi iflasını istemesi düzenlenmiştir. Esasen borçlunun kendisine karşı bir takip yapması mümkün değildir (bk. KURU, s. 1143). Makalemiz, doğrudan doğruya iflas hallerine dayanarak alacaklı tarafından asliye ticaret mahkemesinde açılan iflas davasıyla ilgilidir (İİK m. 177). ↩︎

  9. KURU, s. 1143. ↩︎

  10. KURU, s. 1143; ŞİMŞEK, Edip, Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu Açıklamalar ve İçtihatlar, Aydın Yayınları, Ankara 1989, s. 641. ↩︎

  11. Yargıtay 23. HD, 03.05.2012 tarih, 2012/1111 Esas, 2012/3292 Karar sayılı kararı, “…Alacaklının talebi ile doğrudan iflası düzenleyen İcra ve İflas Kanunu’nun 177. maddesi dört bent halinde olup, davacının davasından hangi bent ya da bentlere dayandığını kural olarak açıklaması ve bu incelemenin de bu çerçevede yapılması gerekir…Bu durumda mahkemece davacının dayanakları açıklatılmalı, inceleme de yasal delil sistemi ve İcra İflas Kanunu’nun 177. maddesi çerçevesinde yapılmalıdır. Eksik inceleme ve hatalı değerlendirmelerle karar verilmesi doğru değildir.”, Yargıtay 23. HD, 12.01.2015 tarih, 2014/3622 Esas, 2015/43 Karar sayılı kararı “…Alacaklı dava dilekçesinde doğrudan iflas sebebini yazmalıdır. Çünkü, her doğrudan iflas sebebinin dayanağı olan vaka değişiktir ve bu vakaların sonradan ileri sürülmesi, iddianın davanın genişletilmesi yasağına tabidir..” Yargıtay 23. HD, 12.03.2020 tarihli, 2019/1669 Esas, 2020/1764 Karar sayılı kararı, “… davacının davasında hangi bent ya da bentlere dayandığını kural olarak açıklaması ve incelemenin de bu çerçevede yapılması gerektiği davacıya açıklaması için HMK’nun 119/ğ bendi gereğince kesin süre verildiği ancak davacının davasını hangi bent ya da bentlere dayandığını açıklamadığı …” ↩︎

  12. BERKİN, Necmeddin, İflas Hukuku, İstanbul 1972, s. 168; KURU, s. 1144. ↩︎

  13. Yargıtay 23. HD, 2013/9298 Esas, 2014/3351 Karar sayılı kararı, “..Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre davalı şirketin borcu batık olmadığı tespit edildiğinden, İİK’nın 179. maddesine dayalı iflas isteminin yerinde olmadığı, davalı şirketin hem bankalara hem de diğer şirketlere borçlarından dolayı aleyhinde icra takipleri başlatıldığı, bu takiplerin borcun ödenmesi suretiyle kapatıldığına ilişkin dosyaya herhangi bir delil ve belge sunulmadığı, dava açıldıktan sonra malların muhafazası amacıyla alınan tedbir kararının icra müdürlüğünce infazı sırasında, davalı şirket müdürü tarafından Ostim’deki işyerinin kapatıldığının, yeni taşındıkları işyerindeki malların da bir başka icra dosyasında haczedildiğinin, şirketin başkaca menkul ve gayrimenkul malvarlığı bulunmadığının bildirildiği, bu durumda davalı şirketin taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçtığı, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunduğu, ödemelerini tatil etmiş olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı şirketin iflasına karar verilmiştir. …usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına …” ↩︎

  14. Yargıtay 23. HD, 18.09.2012 tarih, 2012/2985 Esas, 2012/5210 Karar sayılı kararı, “...davacının kesinleşen takip üzerine borçlu davalının adresinde haciz işlemi yapılması için talepte bulunmadığı gibi borçlunun aciz halinde olduğunu ve ödemelerini tatil ettiğine ilişkin iddianın ispat edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir…usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına …” ↩︎

  15. Yargıtay 23. HD., 07.05.2019 tarih, 2016/4815 Esas, 2019/1712 Karar sayılı kararı, “..yapılan haciz yolu ile takipte ödeme emrini alan borçlunun borcunu karşılayacak “hiç” ya da “borcunu karşılayacak kadar” malı olup olmadığının araştırılmadığı, hisse haczinden başka işlem yapılmadığı..İİK’nın 177/1 maddesindeki koşulların oluşmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir...usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına ...” ↩︎

  16. Yargıtay 23. HD., 10.12.2020 tarih, 2018/1931 Esas, 2020/4182 Karar sayılı kararı, “..mevcut haciz tutanağında haciz yapılan adres ile ödeme emri tebliğ edilen adresin ve dava dilekçesinde gösterilen adresin farklı olduğu, ödeme emrinin tebliğ edildiği adreste hacze gidilmediği…davacının borçlunun malum yerleşim yeri olmadığını, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçtığını, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamelelerde bulunduğunu veyahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını sakladığını ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir..usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına ...” ↩︎

  17. KURU, s. 1146 ↩︎

  18. BELGESAY, Mustafa Reşit, İcra ve İflas Hukuku I Sentetik Bölüm II. Cilt, Konkordato-İflas-İptal Davası- Tahliye, B II, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1953, s. 51, BERKİN, s. 172, KURU, s. 1146 ↩︎

  19. KURU, Baki/ ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder; İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Basımevi, Ankara 2005, s. 544, KURU, s. 1146; BERKİN, s. 173 ↩︎

  20. BERKİN, s. 173-174; UMAR, Bilge, İcra ve İflas Hukukunun Tarihi Gelişmesi ve Genel Teorisi, İzmir 1973, s. 29 ↩︎

  21. Yargıtay 23. HD 02.10.2014 tarih, 2014/1737 Esas, 2014/6212 Karar sayılı kararı, “...dosya kapsamına göre, davacı idare tarafından davalı şirkete kesilen idari para cezalarının iptaline karar verildiği, yargılama esnasında dahi davalının borçlarının 6111 Sayılı Yasa uyarınca yeniden yapılandırıldığı ve davalının borçlarını ödemeye devam ettiği, davalının ödemelerini tatil ettiğine karine teşkil edecek herhangi açık veya zımni iradesinin olmadığı, işletme faaliyetlerinin devam ettiği, davalı şirketin davanın açılma tarihinde ödeme güçlüğü içinde bulunduğu ancak ödemelerini tatil etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir..usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına ...” ↩︎

  22. KURU, s. 1146 ↩︎

  23. COŞKUN, s.726; Yargıtay 23. HD, 09.03.20212 tarih, 2011/4622 Esas, 2012/1835 Karar sayılı kararı, “..davalı şirketin ticari faaliyetinin bulunmadığı ve şirketin aciz halinde bulunduğu, davalı aleyhine üçüncü kişilerce başlatılan çok sayıdaki takibin sonuçsuz kaldığı ve davalı şirketin ödemelerini tatil ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir...hükmün onanmasına...” ↩︎

  24. Yargıtay 6. HD, 13.04.2023 tarih, 2023/64 Esas, 2023/1431 Karar sayılı kararı. “…davalıya ait stoğun varlığının ispatlanamadığı, fabrikasının halen kapalı olduğu ve çalışmadığı, özvarlık toplamının (-) 2.340.904,12 TL olduğu, borçlarını ödemede acze düştüğü, takip dosyalarından dolayı toplam 2.608.949,44 TL borcunun bulunması nedeniyle ödemelerini de tatil etmiş olduğunun anlaşıldığı, neticeten İİK'nın 177/1 ve 2. maddesinde öngörülen doğrudan iflas koşullarının oluştuğu belirtilerek, talebin kabulü ile davalı şirketin iflasının açılmasına karar verilmiştir…Bölge Adliye Mahkemesinin…kararı ile…ödemelerini tatil etmiş olduğu gerekçesiyle istinaf isteminin reddine karar verilmiştir…Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına…”, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin, 27.05.2009 tarihli, 2009/3927 Esas, 2009/4944 Karar sayılı kararı “..Davalı vekili ibraz ettiği defter ve kayıtlara göre müvekkilinin ödemelerini tatil etmediğini, borçlarını ödediğini, mal alışverişlerinin devam ettiğini savunmuştur. Bu durumda mahkemece iflası istenen davalı şirketin ticaret sicil kaydının dosyaya celbi ile davalı şirketin ticari defterleri üzerinde ehil bilirkişi incelemesi yaptırılarak, borçlunun ödemelerini yukarıda açıklandığı şekilde genel ve sürekli şekilde tatil edip etmediği araştırılıp, varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...hükmün bozulmasına..” İstanbul BAM, 45. HD, 06.12.2023 tarih, 2023/59 Esas, 2023/1743 Karar. “…Ödemelerin tatilinin genel nitelikte olması için, mutlaka borçların tümünün ödenmiyor olması şart değildir, bir kısmının ödenmemesi de yeterlidir ancak muaccel bir kaç borcun ödenmemesi, ödemelerin tatili sayılmaz. Ödemelerin tatil edilmiş olmasına ilişkin genellik unsurunda ödenmeyen borçların sayı ve miktarlarına değil borçlunun iş hacmi ve tüm borçlarına nazaran önemli bir bölümünü teşkil edip etmediğine bakılmalı ve her somut olayın özelliğine göre mahkeme tarafından değerlendirme yapılmalıdır. Ödemelerin tatili sebebine dayanarak doğrudan doğruya iflas talep eden alacaklının, dayandığı sebebin gerçekleşmiş olduğu yolunda mahkemede kanaat uyandırmış olması gerekmektedir. Mahkeme, ileri sürülen vakıaların ödemelerin tatili anlamına gelip gelmeyeceğini somut olayın özelliklerine göre takdir edecektir. Yukarıdaki açıklamalar uyarınca borçlu tarafından ödemelerin tatil edilip edilmediği hususu sadece taraflar arasında ilişki ile sınırlı olarak değil genel olarak incelenerek değerlendirilmelidir… Mahkemece, bilirkişi raporunda listelenen icra dosyaları yönünden bir inceleme yapılmamış, sadece dosyaların derdest olup olmadığı hususu sorulmuştur. Ancak yukarıda açıklandığı üzere ödemelerin tatil edilip edilmediği, taraflar arasındaki ilişki ile sınırlı olmaksızın, davalı şirketin tüm kayıtlı borçlarının, hakkında başlatılan takiplerinin, açılan davalara ilişkin dosyaların incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde tespiti mümkündür. Açıklanan hususlarda ayrıntılı inceleme yapılması, ödemelerin tatiline gerekçe gösterilen icra dosyalarının kesinleşip kesinleşmediği, borçlu tarafından ödeme yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi, icra takibi itiraza uğramış ise dosya akıbetlerinin araştırılması, davalı vekilinin SGK ve vergi borçları ile inşaat yüklenici giderleri, üçüncü şahıs alacaklarının ödendiği hususlarında beyanları da dikkate alınarak ticari defter ve kayıtlarında ayrıntılı inceleme yapılması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden,... “ ↩︎

  25. POSTACIOĞLU, İlhan, Konkordato, İstanbul 1965, s. 14-15, BERKİN, s. 175. ↩︎

  26. TANRIVER Süha, Konkordato Komiseri, Ankara 1993, s. 55; KURU,s. 1147. ↩︎

  27. Yargıtay 6. HD, 15.01.2024 tarih, 2023/4337 Esas, 2024/137 Karar sayılı kararı “…Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı şirketin borca batık olduğu, projenin kanunun öngördüğü çoğunlukla kabul edilmediği, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir…uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup…onanmasına..” ↩︎

  28. ÖZTEK,Selçuk/ BUDAK, Ali Cem/ TUNÇ YÜCEL, Müjgan/ KALE,Serdar/ YEŞİLOVA, Bilgehan, Yeni Konkordato Hukuku, 7101, 7155 ve 7327 Sayılı Kanunlarla Değişik İcra ve İflas Kanunu, m.285-309 Şerhi, 3.Baskı, s. 352 ↩︎

  29. Yargıtay 19 HD, 29.05.2003 tarihli, 9388 Esas/5752 Karar sayılı kararı “..Mal teslimine ilişkin ilamlar yönünden anılan hükümde (m.17704) bir açıklık bulunmamaktadır. İlamların icrası İİK’un 24 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Alacaklıya iflas isteme yetkisi veren 37. madde ve 32. madde ile başlayan “II.Para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrası”başlığı altında düzenlenmiştir. Kanun koyucu para ve teminattan başka borçlar hakkındaki ilamların icrasından alacaklıya iflas isteme hak ve yetkisi vermemiştir..” (YKD.C.29. S. 10, s. 1580) ↩︎

  30. Yargıtay 6. HD, 18/05/2023 tarih, 2023/1767 Esas, 2023/1915 karar sayılı karar, “…Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile arabuluculuk anlaşma tutanağına dayalı olarak ilamlı icra takibi yapılması ve icra emrine rağmen borcunu ödemeyen borçlu aleyhine İİK’nun 177/4 maddesine dayalı olarak doğrudan iflasının istenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir…usul ve kanuna uygun olup…onanmasına…” ↩︎

  31. Yargıtay 6. HD, 06.03.2023 tarih, 2023/142 Esas, 2023/855 Karar, “… İcra ve İflas Kanununun 177. maddesinin 4. fıkrasında ilama dayalı alacağın icra emriyle istenmesine rağmen ödenmemesi halinde borçlu bakımından doğrudan doğruya iflas kararı verileceği hususu düzenlenmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 301/2. maddesinde ise ilamın açıkça “Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası” olduğu hususu yer almıştır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18. maddesinde “anlaşma tutanağı” ilam niteliğinde belge sayılmıştır. İİK nın 177/4. fıkrası “ilam” dan bahsetmektedir. İlam niteliğinde belgenin madde kapsamında değerlendirilmesi iflasın kamu düzeni niteliği ile bağdaşmaz. Bu itibarla arabuluculuk anlaşma tutanağı ile doğrudan doğruya iflas koşulları oluşmasına imkan bulunmamaktadır. Zira iflas hukuku kamu düzenine ilişkin olduğundan ve iflastaki uyuşmazlıklar tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği hususlardan olduğundan ne dava şartı olarak ne de genel arabuluculuk kurallarına elverişli olmadığı gibi anlaşma tutanağının iflas kararına dayanak edilmesi de mümkün değildir. Aksi düşünce ve yanılgılı gerekçelerle iflas kararı verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” ↩︎

  32. Yargıtay 6.HD, 27.02.2023 tarih, 2022/3121 Esas, 2023/753 Karar. ”… Doğrudan doğruya iflas İİK’nın 177 nci maddesinde düzenlemiştir. İflasa tabi bir borçlu kendisine gönderilen icra emrine rağmen borcunu ödemezse alacaklı doğruca ticaret mahkemesine başvurarak, borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebilir. Alacaklının doğrudan doğruya iflas davası açabilmesi için de hükmün kesinleşmiş olması şart değildir. Borçlu, İİK m. 36 gereğince icranın geri bırakılmasına dair karar almamışsa, ticaret mahkemesi iflas davasına bakmaya devam eder…”, Yargıtay 23.HD, 18.01.2018 tarihli 2017/3001 Esas, 2018/91 Karar sayılı kararı, ”..İlk derece mahkemesince henüz kesinleşmemiş ilama dayalı olarak başlatılan takip neticesinde borçlunun iflasının istenemeyeceği gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmiştir… Bölge Adliye Mahkemesi 17.Hukuk Dairesince, alacaklının İİK’nın 177/4 maddesi uyarınca doğrudan doğruya iflas davası açabilmesi için takibin dayanağı olan ilamın kesinleşmesine gerek bulunmadığı belirtilerek istinaf talebinin esastan kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmiştir..kararın onanmasına ...”; Yargıtay 23. HD, 05.05.2017 tarihli, 2016/1726 Esas, 2017/1361 Karar sayılı kararı “..Mahkemece…ilamın henüz kesinleşmemekle birlikte davanın açılması için bu mahkeme kararının kesinleşmesine gerek bulunmadığı, takip konusu alacağın borçlu olan davalı tarafından ödenmediği, davalı temsilcisinin duruşmada, borcun bir kısmını ödedikleri, geri kalan kısmı ödeyeceklerine dair savunmasına, davacı tarafın bu savunmasının davanın uzatılmasına yönelik olduğu ve borcun tamamının ödenmediğini bildirilmesi karşısında, davalının doğrudan doğruya iflas koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı şirketin iflasına karar verilmiştir..usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına ...”, Yargıtay 23.HD, 22.06.2015 tarihli, 2014/5069 Esas, 2015/4774 Karar sayılı kararı, “..her ne kadar davacılar hakkında verilen kıdem tazminatına ilişkin kararlar kesinleşmemiş olsa da, bu kararların kesinleşmemiş olmasının söz konusu iflas davasında nazara alınamayacağı, dosyaya sunulan tehiri icra kararı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı şirketin iflasına karar verilmiştir..usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına ...” ↩︎

  33. Yargıtay 23. HD, 09.03.2017 tarih, 2015/8098 Esas, 2017/750 Karar sayılı kararı “..Kararların takibe konulması için kesinleşmesine gerek yoktur. Bu nedenle kesinleşmeyen kararın iflas takibinekonu edilmesi mümkündür. İflas takibine konu edilen kararın bozulması halinde takip hükmünü yitirmez. Bu durumda mahkemece iflas takibine konu kararın verildiği dosyanın sonucunun işbu dava için bekletici mesele yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, takibe dayanak ilamın bozulması gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” ↩︎

  34. KURU, s. 1148-1149 ↩︎

  35. KURU, s. 1148-1149 ↩︎

  36. Yargıtay 23.HD, 24.11.2016 tarih, 2015/5313 Esas, 2016/5175 Karar sayılı kararı, “..dosya kapsamına göre, İİK’nın 177/4 madde hükmü uyarınca ilama müstenit alacak icra emriyle istendiği halde ödenmemiş ise borçlu hakkında takip yapılmaksızın doğrudan iflası istenebileceği, dolayısıyla borçlunun doğrudan iflasının istenebilmesi için ilama bağlı alacağın icra emri ile talep edilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle, koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmiştir...hükmün onanmasına ...” ↩︎

  37. Yargıtay 19. HD, 03.04.2008 tarih, 2007/11288 Esas, 2008/3361 Karar, “..Mahkemece takip konusu edilen ilamın asıl borçlusunun….Electronics Company olduğu,temsilci durumundaki davalının bu ilama dayalı olarak iflasının istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir…usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına ...” ↩︎

  38. Yargıtay 19. HD, 03.04.2008 tarih, 2008/1257 Esas, 2008/3368 Karar, ”..İcra ve İflas Kanunu’nun 177/4 maddesi hükmünün uygulanabilmesi ancak ilam alacaklısının davacı olması haline münhasırdır. Somut olayda alacaklı davacının dayandığı ilam, kendisi lehine verilmiş değildir. Davanın bu sebepten reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddi doğru değildir…” ↩︎

  39. Yargıtay 6.HD, 13.03.2023 tarih, 2022/3663 Esas, 2023/1010 Karar, “…Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İİK'nın 177 nci maddesine göre iflas davası açılabilmesi için takip şartı bulunmasa bile davalının davacıya borçlu olması en azından borçluluğuna ilişkin kambiyo senedi, cari hesap ilişkisi, sözleşmeler, faturalar vb. belgelere dayanması gerektiği, davacının hiçbir ticari ilişki içinde olmadığı birine karşı bu davayı açamayacağı, doğrudan doğruya iflas davasında alacaklının öncelikle alacağını ispat etmesi gerektiği, davalılar ile davacı arasında doğrudan alacak-borç ilişkisi bulunmadığı, davacının alacaklı olduğu dava dışı şirket ile davalılar arasındaki organik bağ ispat edilip alacağın davalılar aleyhine ilama bağlandıktan sonra iflas talebinde bulunulabileceği gerekçesiyle davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir…Uyuşmazlık, tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi gereğince dava dışı … A.Ş.'nin davacı tarafa olan borçlarından sorumlu olan davalıların İİK 177 nci maddesi gereğince doğrudan doğruya iflasları istemine ilişkindir.. kararın… onanmasına…”, Yargıtay 23.HD, 07.02.2018 tarih, 2017/2061 Esas, 2018/299 Karar, “..Davacı vekili müvekkilinin akaryakıt bayisi olarak çalıştığını ve …firmasının müvekkilinden akaryakıt aldığını, bu ticari ilişkiden dolayı cari hesap alacağı olduğunu, bu borçtan dolayı ...firmasının da sorumlu olduğunu, zira davalı firmanın müvekkiline borcu bulunan …hakimiyetindeki diğer firmalarla organik bağının bulunduğunu, firmaların hileli işlemlerle borçtan kurtulmaya çalıştıklarını ileri sürerek tüzel kişilik perdesinin aralanarak mevcut alacakları nedeniyle davalı firmanın İİK’nın 177. maddesi uyarınca iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir… Mahkemece davalı ile davacı arasında doğrudan alacak-borç ilişkisi bulunmadığı, davacının alacaklı olduğu dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağ olduğu ispat edilip alacak davalı şirketler aleyhine ilama bağlandıktan sonra iflas talebinde bulunabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir…usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına...” ↩︎

  40. Yargıtay 6.HD, 08.03.2023 tarih, 2022/2293 Esas, 2023/925 Karar. “Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İİK.nun 177.maddesine göre iflas davası açılabilmesi için takip şartı bulunmasa bile davalının davacıya borçlu olması gerektiği, davalılar ile davacı arasında doğrudan alacak-borç ilişkisi bulunmadığı, davacının alacaklı olduğu dava dışı şirket ile davalılar arasındaki organik bağ ispat edilip alacağın davalılar aleyhine ilama bağlandıktan sonra iflas talebinde bulunulabileceği, ilk derece mahkemesinin kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir….Bölge Adliye Mahkemesi kararının..onanmasına…”, Yargıtay 23. HD, 22.05.2013 tarihli, 2013/2497 Esas, 2013/3397 Karar sayılı kararı, “..yapılan yargılama sonucunda davacıların davalılardan alacaklı olduklarının sabit olduğu, davalılar arasında organik bağ bulunduğu, davalı şirketlerin adreslerini terk ettikleri, faaliyet göstermedikleri ve bu durumun süreklilik arz ettiği, davalı şirket yetkililerine beyanları alınmak üzere meşruhatlı davetiyeler gönderildiği ancak davalı şirket yetkililerinin duruşmaya gelmedikleri ve herhangibir beyanda bulunmadıkları gerekçesiyle davalıların iflasına karar verilmiştir..usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına...” ↩︎

  41. Yargıtay 23. HD, 16.03.2015 tarih, 2014/4394 Esas, 2015/1653 Karar sayılı kararı “..Somut olayda davalı vekilince temyiz dilekçesinde icra takibinin dayanağı olan …sayılı dosyasında, davacının feragat ettiği ileri sürülmüştür. Bu durumda mahkemece, temyiz dilekçesindeki bu iddia nedeniyle …anılan dosyası getirtilerek, davacının alacak ile ilgili o davadan işbu iflas kararından önce ya da sonra, alacak ile ilgili kararın kesinleşmesine kadar feragat ettiğinin, bu nedenle o davanın reddine karar verildiğinin ve kararın kesinleştiğinin belirlenmesi halinde, davacının alacaklı sıfatı kalmamış olacağından…iflas kararının kaldırılmasına karar vermek üzere hükmün bozulması gerekmiştir..” ↩︎

  42. Yargıtay 15.HD, 17.03.2021 tarihli, 2021/733 Esas, 2021/938 Karar sayılı kararı ”..Doğrudan iflas istemiyle açılan davalarda iflasın şahsiliği ilkesi uyarınca iflası istenen davalının yargılama aşamasında vefat etmesi halinde davanın mirasçılarına karşı devam edilemeyeceği…” ↩︎

  43. Yargıtay 23. HD, 15.11.2018 tarihli, 2016/7190 Esas, 2018/5331 Karar sayılı kararı, “…Dava, İİK’nın 177/1-4 maddesi hükmüne dayalı doğrudan doğruya iflas istemine ilişkindir. İİK’nın 177/4.bent 2.cümlesi “Türkiye’de yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddette mahkemeye çağrılır” hükmünü içermektedir. Borçlunun menfaatlerini koruyabilmesi için öngörülmüş olan emredici nitelikte bu hükmün, mahkemece re’sen gözetilmesi gerekir. Somut olayda iflası talep edilen davalı borçlu-kooperatifin ticaret sicil müdürlüğü tarafından isim ve adresleri bildirilen temsilcileri adına tebligat çıkarılmadığı, bu kişilerin dinlenmediği, tebligatın kooperatif tüzel kişiliği adına çıkarıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece anılan yasal düzenleme uyarınca,ticaret sicil müdürlüğünden davalı kooperatifin halen görevde olan temsilcilerinin isim ve adresleri sorularak, bildirilen temsilci ya da temsilcilerinin meşruhatlı davetiye ile çağrılması, davete uyarak gelenlerin dinlenmesi gerekirken bu usule uyulmadan işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 23. HD, 05.10.2017 tarihli, 2016/8827 Esas, 2017/2555 Karar sayılı kararı, “..Davalı şirket temsilcisinin dinlenilmek üzere mahkemeye çağrılması için meşruhatlı davetiye çıkarılması, davetiyeye uyarak gelmesi halinde dinlenmesi gerekmesine rağmen bu usule uyulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir..” Benzer nitelikte Yargıtay 23. HD, 08.06.2017 tarihli, 2016/1057 Esas, 2016/1725 Karar sayılı kararı; Yargıtay 23. HD, 16.03.2016 tarihli, 2015/7368 Esas, 2016/1627 Karar sayılı kararı. ↩︎

  44. Yargıtay 6. HD, 2023/2458 Esas, 2023/2797 Karar sayılı kararı, “…İİK'nın 177/1. maddesi uyarınca borçlunun iflasa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflas sebeplerinden birinin mevcut olması halinde mahkeme, borçlunun iflasına resen karar verir. Ancak bu madde uyarınca iflas kararı verilebilmesi için 177/4. maddesi amir hükmü gereği iflas kararı verilmeden önce Türkiye’de bir yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlunun dinlenmek için kısa bir müddette mahkemeye çağrılarak dinlenmesi gerekir. Somut olayda İİK 177/4 madde hükmünün yerine getirilmediği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Bu durumda davalı şirket yetkilisinin mahkemeye usulüne uygun olarak çağrılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…”, Yargıtay (Kapatılan) 15.HD, 21/06/2021 tarihli, 2021/863 Esas, 2021/2867 Karar sayılı kararı, “..İİK m.177/4 “İlama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse Türkiye’de bir yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddette mahkemeye çağrılır” hükmünü amirdir. Mahkemece davalı şirket temsilcisine çağrı yapılmışsa da çağrıya ilişkin meşruhatın usulüne uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılacak iş, yetkili şirket temsilcisine davetiye çıkarılarak duruşmaya gelmediği taktirde şirket hakkında iflas kararı verileceğinin özellikle ihtar edilmesidir. Bu itibarla şirket temsilcisine usulüne uygun davetiye çıkarılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı meşruhatla karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir..” ↩︎

  45. Yargıtay 23. HD, 20.03.2017 tarihli, 2015/8561 Esas, 2017/856 Karar sayılı kararı “..Somut olayda, iflası talep edilen ve tasfiye halinde olan davalı borçlu kooperatifin, temsile yetkili tasfiye kurulu üye veya üyelerine maddede belirtilen şekilde herhangi bir tebligat çıkarılmadığı ve bu kişilerin dinlenmediği anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece anılan madde uyarınca, davalı kooperatif temsilcisinin dinlenilmek üzere mahkemeye çağrılması için meşruhatlı davetiye çıkarılması, davetiyeye uyarak gelmesi halinde dinlenmesi gerekmesine rağmen, bu usule uyulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir..” ↩︎

  46. TORAMAN, Barış, “İflas Davasının Arabuluculuğa Elverişli ve Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamında Olup Olmadığı Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.28, S. 3, 2020, s. 1052 ↩︎

  47. Yargıtay 6.HD, 08.03.2023 tarih, 2022/2323 Esas, 2023/924 Karar, “…Bölge Adliye Mahkemesinin …kararı ile…davalı şirketin iflasa tabi olduğu, takibe dayanak ilamların para alacağına ilişkin olduğu, davalı şirket temsilcisinin meşruhatlı davetiye ile mahkemeye çağrıldığı, gelmemesi nedeniyle dinlenemediği, ilama bağlı alacağın icra emri tebliğine rağmen ödenmemesi ve doğrudan iflas sebebi olması nedeniyle depo emri tebliğine gerek bulunmadığı, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun bulunduğundan,..istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir… onanmasına…”, Yargıtay (Kapatılan) 23. HD, 27.01.2021 tarihli, 2018/2240 Esas, 2021/264 Karar sayılı kararı, “..Doğrudan doğruya iflas talebi ile açılan iflas davasında depo kararı verilmesine gerek bulunmadığı..” Yargıtay 23. HD, 11.11.2020 tarihli, 2018/363 Esas, 2020/3545 Karar sayılı kararı, “…İİK’nın 177/1-4 maddesi yönünden uygulanması gereken usulü belirleyen 181. maddesinde, 158. maddeye atıf yapılmadığından depo kararı çıkarılmasına gerek bulunmadığı…” ↩︎

  48. COŞKUN, Mahmut, Konkordato ve İflas, 2.Baskı, s.726 , İstanbul BAM, 17.HD, 01/06/2023 tarih, 2023/654 Esas, 2023/650 Karar “.. Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen 12/02/2021 protokolde icra takibine konu edilen işçilik alacaklarının % 50'si için taraflar arasında anlaşma sağlandığı ve protokol ve ek protokolün alacağın bu kısmına yönelik olduğu, protokolün kısmi ödeme hususunu düzenlediği, ilama bağlı alacağın tamamen tahsil edilmediği görülmektedir. Buna göre davacı ... ilama bağlı alacağını icra emriyle istemesine rağmen tamamını tahsil edemediği, mahkemece İİK'nın 178/2 maddesi uyarınca ilanların yapıldığı, davalı şirket yetkililerinin dinlenmek için çağrılmalarına rağmen duruşmaya katılmadıkları anlaşıldığından, … davalının iflasına karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir…” ↩︎

Kaynakça

AKYOL ASLAN Leyla, Medeni Usul Hukukunda Davadan Feragat, Ankara 2010.

BELGESAY, Mustafa Reşit, İcra ve İflas Hukuku I Sentetik Bölüm II.Cilt, Konkordato- İflas İptal Davası-Tahliye, B II, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1953.

BERKİN, Necmeddin, İflas Hukuku, İstanbul 1972.

BUDAK, Ali Cem/ TUNÇ YÜCEL, Müjgan, “İflas, Tasarrufun İptali Davası ve Konkordato ile İlgili 2013 Tarihli İsviçre İcra ve İflas Kanunu Değişiklikleri” Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi, S: 31, C:11.

COŞKUN, Mahmut, Konkordato ve İflas, 2.Baskı.

KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü (Cilt II) Altıncı Baskı, İstanbul 2001.

KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013.

KURU, Baki/ ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder; İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Basımevi, Ankara 2005.

ÖZBEK, Mustafa S. “İflas Davasının Hukuki Mahiyeti”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:61, S:1, s.262,263.

ÖZTEK, Selçuk/BUDAK, Ali Cem/ TUNÇ YÜCEL, Müjgan/ KALE, Serdar/YEŞİLOVA, Bilgehan, Yeni Konkordato Hukuku, 7101, 7155 ve 7327 Sayılı Kanunlarla Değişik İcra ve İflas Kanunu, m.285-309 Şerhi, 3.Baskı, Ankara 2023.

POSTACIOĞLU, İlhan, İflas Hukuku İlkeleri, Cilt:1. İflas, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1978,

POSTACIOĞLU, İlhan, Konkordato, İstanbul 1965.

SEROZAN, Rona, Medeni Hukuk, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2008.

ŞİMŞEK, Edip, Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu Açıklamalar ve İçtihatlar, Aydın Yayınları, Ankara 1989.

TANRIVER Süha, Konkordato Komiseri, Ankara 1993.

TANRIVER, Süha, “Şarta Bağlı Hüküm Kavramı ve Verilip Verilemeyeceği Sorunu” Makalelerin I, Ankara Asil Yayın, 2005.

TORAMAN, Barış, “İflas Davasının Arabuluculuğa Elverişli ve Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamında Olup Olmadığı Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,C.28, S.3, 2020.

UMAR, Bilge, İcra ve İflas Hukukunun Tarihi Gelişmesi ve Genel Teorisi, İzmir 1973.

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Türkan Kasapoğlu
Hakim, Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi Başkanı, İstanbul Medipol Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bilim Dalı Doktora Programı Öğrencisi