Lexpera Blog

COVID-19 Salgınının Tahkim Yargılamalarındaki Sürelere Etkisi

1. Giriş

Koronavirüs (“COVID-19”) salgını, kanun koyucunun çeşitli hukukî konularda bir dizi tedbir almasını ve düzenleme getirmesini gerektirmiştir. 25 Mart 2020’de kabul edilen, 26 Mart 2020 tarihli ve 31080 sayılı Resmî Gazete 1. Mükerrer’de yayınlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (“Torba Kanun”) Geçici 1. Maddesi, dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, itiraz, ihtar, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler gibi bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin süreleri ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile usul hükmü içeren diğer kanunlardaki süreleri ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreleri 30 Nisan 2020 tarihine kadar durdurmuş; salgının etkilerine göre Cumhurbaşkanı’na durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatma hakkı tanımıştır.

Bu kısa çalışmada COVID-19 salgınının tahkim yargılamalarındaki sürelere etkisi ele alınmıştır. Bu çerçevede, hem Torba Kanun’un tahkim hukuku açısından doğrudan uygulama alanı bulduğu noktalar, hem de COVID-19 salgını ile ortaya çıkan durumun Torba Kanun Geçici Madde 1’in uygulama alanına girmeyen süreler üzerindeki etkisi tartışılacaktır.

2. Tahkimde Uyuşmazlığın Esasını İlgilendiren Süreler

Tahkimde uyuşmazlığın esası ile ilgili sürelerin (örneğin zamanaşımı süresi, çeşitli hak düşürücü süreler) COVID-19 salgınından nasıl etkileneceğinin saptanması için ilk olarak bu sürelere uygulanacak hukukun saptanması gerekir. Kural olarak, esasa ilişkin konulardaki sürelere, uyuşmazlığın esasına uygulanan hukuk uygulanmaktadır. Belirlenen hukuk tahtında, COVID-19 salgınına ilişkin özel hükümler getirilmiş olabileceği gibi, genel hükümlerin benzer durumlara özgü olarak getirdiği hükümler de uygulama alanı bulabilir.

Eğer uyuşmazlığın esasına Türk hukuku uygulanıyorsa, Torba Kanun Geçici Madde 1’de getirilen düzenleme ile “[d]ava açma, [...] zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler [...] de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler [...] 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden [...] itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar” durmuş olacaktır. Dolayısıyla, tahkim yargılamasına konu uyuşmazlığa Türk hukukunun uygulandığı hallerde, Torba Kanun’daki sürelere ilişkin geçici düzenleme, dava açma süresi, zamanaşımı, hak düşürücü süre gibi sürelerin 30 Nisan 2020 tarihine kadar (veya Cumhurbaşkanı’nca yapılabilecek uzatmada belirlenen tarihe kadar) durmasını sağlayacaktır. Söz konusu tahkim yargılamasının HMK’ya tâbi ulusal tahkim, MTK’ya tâbi uluslararası tahkim olması, hatta tahkim yerinin yurtdışında olması, Türk hukukuna tâbi uyuşmazlıklarda Torba Kanun Geçici Madde 1’in doğrudan uygulama alanı bulmasını engellemeyecektir.

Eğer uyuşmazlığın esasına Türk hukuku uygulanmıyorsa, Torba Kanun Geçici Madde 1’deki düzenlemenin doğrudan uygulanan kural niteliğinde olduğunun kabul edilmesi hâlinde, Türk mahkemeleri veya Türkiye’de bir hakem heyeti önünde görülen ama yabancı hukukun uygulandığı davalarda da, Geçici Madde 1’in öngördüğü üzere zamanaşımı veya hak düşürücü sürelerin durması gerekecektir. Kamu yararını koruma amacı güden bir işlevi olması nedeniyle, bu hükmün doğrudan uygulanan kural niteliğinde olabileceğini ileri sürmek akla gelebilir. Öte yandan, doğrudan uygulanan kurallar genel nitelikleri itibariyle ilişkin oldukları konulara dair zorlayıcı bir etki yaratırlar. Torba Kanun Geçici Madde 1’de öngörülen hükmün doğrudan uygulanan kurallarda bulunan bu tip bir zorlayıcı düzenleme içerdiği kolaylıkla söylenemeyecektir. Bu nedenle, daha yerinde yaklaşım, Geçici Madde 1’de öngörülen ve esasa ilişkin süreleri durduran düzenlemenin doğrudan uygulanan kural olarak kabul edilmemesi ve yabancı hukukun uygulandığı hukukî ilişkilere uygulanmasının mümkün görülmemesidir.

3. Tahkim Yargılamasına İlişkin Olarak Mahkemede Görülen İşlerde Süreler

Mahkeme nezdinde yapılacak çeşitli başvurularda, yabancılık unsuru içermeyen ulusal tahkimde HMK’da öngörülen, yabancılık unsuru içeren uluslararası tahkimde ise MTK’da öngörülen usûlî sürelere uyulması gerekir.

Örneğin, MTK m. 5 uyarınca “[t]ahkim anlaşmasının konusunu oluşturan bir uyuşmazlıkta dava mahkemede açılmışsa; karşı taraf, tahkim itirazında bulunabilir. Tahkim itirazının ileri sürülmesi ve tahkim anlaşmasının geçerliliğine ilişkin uyuşmazlıkların çözülmesi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilk itirazlara ilişkin hükümlerine tâbidir”. Böylece, taraflar arasında tahkim anlaşması olmasına rağmen mahkemede açılan bir davada tahkim itirazının yapılması için öngörülen ilk itiraz süresi, bir hak düşürücü süre olarak, Torba Kanun’daki yeni düzenleme ile durdurulmuş olmaktadır.

Tahkim yargılamasına ilişkin mahkemede görülen işlerde HMK ve MTK’da çeşitli süreler belirlenmiştir. Bu süreler, COVID-19 salgını çerçevesinde sürelere ilişkin getirilen düzenlemede “12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler” kapsamında değerlendirilmesi gerekecektir. Zira, HMK düzenlemede açıkça sayılmıştır; MTK ise usul hükmü içeren diğer kanunlar arasında yer almaktadır. Konunun tahkim yargılamasına ilişkin olması getirilen yeni düzenlemedeki sürelerin durdurulmasına ilişkin hükmün uygulanmaması için bir sebep teşkil etmez. Çeşitli örnekler vermek gerekirse:

  • MTK m. 7(B)(3)’te, üç hakemden oluşacak hakem kurullarında, aksi taraflarca kararlaştırılmamışsa, davalının hakem atamak için otuz gün, tarafların ise iki hakem seçilmesinden sonra üçüncü hakemi belirlemek için otuz gün süreleri olduğu belirtilmiştir. Bu sürelere uyulmaması durumunda, diğer taraf asliye hukuk mahkemesine başvurarak mahkemenin hareketsiz kalan taraf(lar)ın belirlemediği hakemi atamasını sağlayabilir. 13 Mart 2020’den sonraki bir tarihe kadar hakemini belirlemesi gereken bir tarafın, belirlenen süre içinde hakemini atamamış olması durumunda, Torba Kanun Geçici Madde 1’e uygulama alanı bulabilecektir. Buna göre, 30 günlük sürenin ne zaman dolacağının hesaplanmasında Torba Kanun Geçici Madde 1’e göre hesap yapılması gerekecektir.

Öte yandan, taraflar hakem atanmasına ilişkin olarak başka bir mekanizma öngörmüş, örneğin uyuşmazlıklarının kurumsal tahkimde çözülmesi konusunda anlaşmış olabilirler. Bu bağlamda, sıklıkla görüldüğü üzere, ilgili tahkim kurumunun kurallarında tarafın hakemini belli bir süre içinde atamaması durumunda, atamanın diğer tarafın talebi üzerine kurum tarafından yapılacağı belirtilmiş olabilir. İşte söz konusu kural, Torba Kanun ile getirilen düzenlemeden etkilenmeyecek, tarafa hakem atamak için verilen süre durmayacak ve tarafın hakemini tahkim kurumunun kurallarında belirtilen süre içinde atamaması durumunda, sürenin sona ermesiyle beraber, diğer tarafın başvurusu ile kurumun hakem ataması mümkün olacaktır. Gerçekten de, bu ihtimalde artık hakem atamak için uygulanan süre, artık “usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler”den biri olma niteliğini kaybetmektedir. Böyle bir durumda hakem ataması için belirlenen süre, taraf iradesiyle, bir kurumun kurallarına atıf yapılarak belirlenmiş olmaktadır. Bununla beraber, taraflardan birinin COVID-19 salgınıyla bağlantılı bir sebeple (örneğin hakem atayacak tarafın ya da vekilinin salgın nedeniyle tedavi veya karantinada olması gibi) tahkim kurumu kurallarında belirtilen süre içinde hakemini atayamaması durumunda, oluşan mücbir sebebin tahkim kurumu tarafından dikkate alınması gerekecektir.

  • MTK m. 15(A), hakem kararlarına karşı otuz gün içinde iptal davası açılabileceğini belirtmektedir. Bu süre de, bir dava açma süresidir ve Torba Kanun Geçici Madde 1’deki düzenlemenin kapsamına girmektedir. İptal davası açma süresinin getirilen yeni düzenlemedeki aralığa (13 Mart 2020 ilâ 30 Nisan 2020 tarihi arası) denk gelmesi durumunda, MTK’da belirlenen otuz günlük süre duracaktır.

Sürelerin durdurulmasına ilişkin getirilen yeni düzenleme ile ilgili dikkat edilmesi gereken bir nokta da, bu düzenlemenin “6100 sayılı Kanunda [(HMK’da)] düzenlenen ihtiyatî tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler”e uygulanmayacak olmasıdır. Buna göre, ihtiyatî tedbir kararı dava açılmadan evvel verilmişse, lehine tedbire hükmedilen taraf, tedbiri talep etmesinden itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davayı açması gerekecektir. Aksi hâlde tedbir kendiliğinden kalkacaktır (HMK m. 397(1)). Aynı durum MTK m. 10(A)(2) hükmünde öngörülen 30 günlük süre bakımından da geçerlidir. Bu sürenin Torba Kanun Geçici Madde 1’de belirtilen tarih aralığına denk gelmesi, düzenlemedeki istisnaî hüküm nedeniyle bu sürenin durmasını ve dolayısıyla bu süre sonunda dava açılmamışsa tedbir kararının kendiliğinden kalkmasını engellemeyecektir. Eğer taraflar arasında bir tahkim anlaşması varsa ve bu süre içinde tahkim davası açılmamışsa, bu durumda mahkemeden alınan tedbirler kendiliğinden düşecektir.

4. Tahkim Yargılamasında Usûlî Zaman Çizelgesine Göre Belirlenmiş Süreler

a. Usûlî zaman çizelgesinde belirlenen sürelerin niteliği

Tahkim yargılama usûlü ve tahkim yargılamasındaki süreler, taraf iradesine bırakılan konulardan biridir. Eğer taraflar bu konuda bir düzenleme getirmemişlerse, yargılama usûlü ve süreler, hakemler tarafından belirlenecektir.

HMK m. 424’e göre, “[t]araflar, hakem veya hakem kurulunun uygulayacağı yargılama usulüne ilişkin kuralları, bu Kısmın emredici hükümleri saklı kalmak kaydıyla, serbestçe kararlaştırabilir ya da tahkim kurallarına yollama yaparak belirleyebilirler. Taraflar arasında böyle bir sözleşme yoksa hakem veya hakem kurulu, tahkim yargılamasını, bu Kısmın hükümlerini gözeterek uygun bulduğu bir şekilde yürütür”. Benzer bir hüküm MTK m. 8(A)’da da bulunmaktadır.

Dolayısıyla, tahkim yargılamasında, hakemler, HMK’da mahkemeler için belirlenen yargılama usûlüne ve sürelere göre bir yargılama yapmayacak, tarafların kararlaştırdıkları kurallar çerçevesinde ve kararlaştırılmayan konularda kendi takdirlerine göre belirledikleri şekilde yargılamayı yürüteceklerdir. Uyuşmazlığın uluslararası nitelik taşımadığı HMK tahkimlerinde, HMK’da mahkemece yapılan yargılamalar için belirlenen usûlün ve sürelerin uygulanmayacağı, HMK m. 444’te de açık olarak belirtilmiştir. O halde, Torba Kanun’da sürelerin durdurulmasına ilişkin hükümlerin, kural olarak, HMK’ya tâbi tahkim yargılamalarında bile doğrudan uygulanmayacağı belirtilmelidir.

Süreler bakımından belirleyici olan, tahkim yargılamasına başlandıktan sonra ya tarafların anlaşması ya da hakem kararı ile belirlenen usûlî zaman çizelgesidir (procedural timetable). Bu zaman çizelgesi, tahkim yargılaması süresince, dava dilekçesi, cevap dilekçesi, replik ve düplik dilekçeleri, yargılamanın iki aşamaya ayrılması talebi, karşı taraftan delil ibrazı talebi gibi dilekçelerin ne zaman sunulacağını, duruşma ve diğer usûle ilişkin toplantıların ne zaman yapılacağını belirlemektedir.

b. Geciçi Madde 1’in Türkiye’de yapılan tahkimlerde usûlî zaman çizelgesinde belirlenen sürelere uygulanması ve bu süreleri durdurması mümkün müdür?

Geçici Madde 1, “usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler”in duracağını düzenlemektedir. Usûlî zaman çizelgesi, hakem kurulunun tayin ettiği veya onayladığı bir süre çizelgesidir. Eğer düzenlemedeki “hâkim tarafından tayin edilen süreler” ifadesi geniş yorumlanırsa ve bu ifade “uyuşmazlık konusunda karar veren kişilerin tayin ettiği süreler” şeklinde anlaşılırsa, Türkiye’de gerçekleşen tahkimlerde hakemlerin tayin ettiği süreler de bu hükmün kapsamına girebilecek ve düzenlemenin öngördüğü çerçevede duracaktır.

Ancak, kanımızca daha yerinde olan yaklaşım, Geçici Madde 1’deki düzenlemeyi, hükmün lafzına sadık kalarak yorumlamaktır. Buna göre, ifadenin mahkeme yargısında hakimin belirlediği süreleri kapsadığı, tahkim yargılamasında hakemlerin belirlediği süreleri kapsamadığı sonucuna varılmalıdır. Gerçekten de, taraf iradesi temelli bir yargılama olan tahkim yargılaması oldukça esnektir. Duruşma da dahil olmak üzere, tahkim yargılamasının hemen hemen tüm aşamaları kişilerin bir araya gelmesi gerekmeksizin, uzaktan gerçekleştirilebilmektedir. Hatta, genel tahkim uygulamasında, dilekçeler eposta yoluyla ibraz edilmekte, özellikle zaman çizelgesinin de belirlendiği ve “case management conference” olarak adlandırılan toplantılar da dahil olmak üzere taraflar ve hakemler çoğunlukla telekonferans ya da videokonferans yöntemiyle bir araya gelmektedirler.

Torba Kanun Geçici Madde 1’in gerekçesi incelendiğinde, yargılamalara ilişkin çeşitli sürelerin durdurulmasının temel nedeni şu şekilde belirtilmiştir: “[b]u salgın hastalığın yayılmasını önlemenin en etkili yolunun, insanların birbirileriyle olan temasının asgariye indirilmesi olduğu bilinen bir gerçektir. Bu gerçeklikten hareketle Önergeyle bireylerin adliyelerde maruz kalabilecekleri virüs tehdidine karşı önlem alınmaktadır”. Mahkeme gibi fiziksel koşulları sabit, hakim, kalem çalışanları, mübaşir ve taraflar gibi birçok kişinin bir araya gelmesini gerektiren adli mekanizmanın aksine, tahkim yargılamasının COVID-19 salgını süresince doğal olarak durması gerektiği sonucuna varılmamalıdır. Zira, tahkim yargılamasının devam etmesi (fiziken yapılan tahkim duruşmaları aşaması hariç olmak üzere), kimsenin virüs tehdidine maruz kalmasına sebep olmamaktadır. Bu nedenle, yazışma ve dilekçe sunumlarının elektronik ortamda yapıldığı, dilekçelerin yazılı kopyalarının kargo ile postalandığı tahkim yargılaması özelinde, usûle ilişkin işleyecek sürelerin durdurulması zaruri bir önlem olarak görülemeyecektir.

c. COVID-19 salgını çerçevesinde tahkim yargılamasındaki süreleri etkileyebilecek olası durumlar

COVID-19 salgınının tahkim yargılaması kapsamında yapılacak bazı faaliyetleri zorlaştırdığı ve hatta imkansız hâle getirdiği yadsınamaz bir gerçektir. Örneğin bu süreç içinde taraf avukatının hastalığa yakalanması, hastanede tedavi altında olması veya kolluk kuvvetleri tarafından karantinaya alınması ya da dilekçe yazımı için müvekkil-avukat iletişiminin benzeri sebeplerle aksaması sebebiyle dilekçelerin zaman çizelgesinde belirlenen tarihte bitirilememesi söz konusu olabilir. Bir diğer önemli örnek, tarafın sunmak istediği uzman görüşünü hazırlayacak uzmanın yerinde yapacağı inceleme için seyahat edememesidir. Bundan başka, karşı tarafın ibrazını talep ettiği belgelerin toparlanması için bir fiziki ortamda araştırma ve çalışma yapılmasının gerekmesi de örnek olarak verilebilir. Bu durumda, söz konusu çalışma belirli karantina, izolasyon veya seyahat kısıtlamalarını ihlal edebilecek ve bu kişilerin sağlığını tehdit edebilecek niteliktedir.

Yukarıda verilen örneklerde görülebileceği üzere, COVID-19 salgını nedeniyle tahkim yargılaması çerçevesinde yapılması gereken bazı faaliyetlerin yapılamaması, tarafların iddia ve savunma haklarını ve adil yargılanma haklarını doğrudan etkileyebilecek niteliktedir. Bu tip durumların ortaya çıktığı ihtimallerde, yargılamanın tarafları süreler konusunda anlaşamasalar da, hakem heyetleri taraflara makul ek süreler tanıyabilecek ve usûlî zaman çizelgesini buna göre revize edebilecektir.

COVID-19 salgının halk sağlığını tehdit ettiği bu dönemde, tahkim duruşmalarının fiziki ortamda yapılması da mümkün gözükmemektedir. Belki alınacak tedbirlerle, tarafların ve hakemlerin aynı şehirde bulunduğu tahkim yargılamaları, duruşmanın yapıldığı salonda sosyal mesafe de korunarak gerçekleştirilebilir. Fakat bu istisnaî durum haricinde, tarafların seyahat etmesini gerektiren, alınan önlemler uyarınca evden çıkma yasağı uygulanan durumlarda veya tahkim salonunda sosyal mesafe korunmadan bulunulmasını gerektirecek ihtimallerde duruşmaların fiziksel olarak yapılamayacağı bir gerçektir. Bu durumda, tarafların anlaşması ihtimalinde duruşma videokonferans yöntemiyle yapılabilir veya aksi halde duruşma ertelenebilir.

d. COVID-19 salgını süresince yaşanan spesifik zorluklardan bağımsız olarak genel olarak yargılamanın durması, sürelerin işlememesi veya ek süre verilmesi talep edilebilir mi?

Yukarıda da belirtildiği üzere, COVID-19 salgını nedeniyle tahkim yargılaması çerçevesinde yapılması gereken bazı faaliyetlerin yapılamaması söz konusu olabilir. Bu noktada sorulması gereken soru, COVID-19 salgını nedeniyle ortaya çıkan genel durum nedeniyle, yaşanan spesifik zorlukları dikkate almadan, genel bir biçimde usûlî zaman çizelgesinde belirlenen sürelerin belli bir zaman diliminde (örneğin Torba Kanun Geçici Madde 1’e paralel olarak 13 Mart – 30 Nisan 2020 tarihleri arasında) işlemeyeceği kabul edilebilir mi veya hakem heyetinden talep edilebilir mi? Bir örnekle ifade etmek gerekirse, davalının 25 Nisan 2020 tarihinde savunma veya cevap dilekçesi sunması gerekiyorsa, bu taraf yaşadığı spesifik bir zorluğu göstermeden (avukatın hastalanması veya karantinaya alınması gibi), sırf ofisin kapalı olması, sokağa çıkma yasaklarından etkilenme gibi genel durumlara dayanarak ek süre talep edebilecek midir?

Elbette tarafların salgın nedeniyle süreci ertelemeye veya salgın süresince yargılamanın zaman çizelgesine uygun devam etmesi yönünde anlaşmaları mümkündür. Fakat, taraflardan birinin yaşanan salgını mazeret göstererek ek süre talep etmesi ve karşı tarafın bu durumu kötü niyetli bir zaman kazanma taktiği olarak nitelendirip bu talebe itiraz etmesi durumunda hakemlerin ne yönde bir karar vermesi ve ne şekilde hareket etmesi gerektiği değerlendirilmelidir.

Bu sorulara verilebilecek olası bir yanıt, COVID-19 salgınının yarattığı etki göz önünde bulundurulduğunda, tahkimde süre uzatımı talep eden herkese bu sürenin verilmesi gerekeceğidir. Gerçekten de, bu salgın herkesin hayatını ve dolayısıyla hukukçuların sunduğu profesyonel hizmeti de etkilemiş bulunmaktadır. Süre uzatma talebinin reddedilmesinin, tarafların adil yargılanma ve savunma hakkının ihlali olarak nitelendirilmesi sonucu verecekleri kararın iptal edilebileceğinden çekinen hakemler, herhangi bir başka gerekçelendirmeye ihtiyaç duymadan, bu tip uzatma taleplerini onaylayabilirler.

Türkiye’deki önde gelen tahkim kurumlarından İTOTAM (İstanbul Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi) Divanı, 30 Mart 2020 tarihinde aldığı kararla benzer bir değerlendirme yapmıştır. Bu karara göre:

Gerek Cumhurbaşkanı Kararında ve gerekse 7226 sayılı Kanunda kurumsal tahkime ilişkin hükümler hakkında bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte salgının sonuçlarının aynı olması sebebiyle, İTOTAM’da açılmış olan tüm tahkim davalarına ve arabuluculuk süreçlerine ilişkin süreler ile hakemler, arabulucu veya Genel Sekreterlik tarafından verilmiş bulunan sürelerin 30.03.2002 tarihinden 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmasına karar verilmiştir.[1]

İTOTAM Divanı’nın aldığı kararı iki yönden eleştirebiliriz. Birincisi, alınan kararın gerekçesi olarak gösterilen salgının sonuçlarının, tahkim ve mahkeme yargılamaları bakımından aynı olduğundan söz etmek olanaklı değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi, mahkemeler sabit bir kamu binası içinde hizmet veren ve kitlelerin bir araya geldiği yerler iken, tahkim yargılamasının duruşma haricindeki safhaları, gerek avukatlar, gerek hakemler açısından tamamen uzaktan çalışma yöntemiyle gerçekleştirilebilir. Hatta uluslararası tahkim kurumları, COVID-19 salgını nedeniyle gecikme yaşanmaması için duruşmaların bile videokonferans yöntemiyle gerçekleşmesi konusunda tarafları ve hakemleri teşvik etmektedir.

İTOTAM Divanı’nın aldığı kararda eleştirilebilecek ikinci temel nokta ise, hakemlerin sürelerle ilgili verdiği kararların Divan tarafından bu şekilde durdurulmasının herhangi bir hukuki temele oturtulamıyor olmasıdır. Divan, diğer tahkim kurumlarının yaptığı gibi, hakemlerin sürelerle ilgili belli yönde bir yaklaşım takınması konusunda teşvik edici rehber nitelikte bir metin yayınlayabilir. Fakat bir tahkim kurumunun divanının, yargılamayı yapan hakem heyetinin verdiği sürelere bu şekilde doğrudan etki eden bir karar vermesi mümkün olmamalıdır. Üstelik bu yaklaşımın benimsenmesi halinde, Divan’ın dilediğinde hakem heyetlerinin kararlarına karışabileceği yönünde olumsuz bir algı yaratılması da ihtimal dahilindedir.

Tahkim yargılamasında, COVID-19 salgını çerçevesinde olsa bile, bir tarafa makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın ek süre tanınması, hem taraflara tanınan sürelerin dengesini bozarak taraflara adil ve eşit davranılması yükümlülüğünü zedeleyebilecek, hem de yargılamanın uzaması sonucunu beraberinde getirebilecektir. Daha önce belirtildiği üzere, böyle bir salgın ortamında, kötü niyetli tarafların salgını bahane olarak göstererek zaman kazanmaya çabalaması mümkün gözükmektedir. Bu nedenlerle, bir tarafa ek süre verilip verilmemesi yönünde karar verilirken, hakem heyetinin somut olayın şartlarını dikkate alması gerekir. Ancak ilgili faaliyetin yapılmasını engelleyen somut şartlar varsa, tarafa ek süre tanınmalıdır.

Örneğin Stockholm Ticaret Odası (“SCC”) Tahkim Merkezi’nin 27 Mart 2020 tarihinde yayınladığı SCC nezdinde görülen tahkim yargılamalarına ilişkin bilgi notu ve rehberde[2], hakemler, Microsoft Teams ve Zoom gibi işitsel ve görsel toplantı olanaklarını kullanılması yönünde teşvik edilmiş; hastalık ve tahkim yargılamasının planlandığı gibi yürümesini engelleyen diğer sebepler dışında, hakem heyetlerinin yargılamaları daha önce belirlenen zaman çizelgesine uygun olarak yürütmesi gerektiği belirtilmiştir. Her ne kadar “tahkim yargılamasının planlandığı gibi yürümesini engelleyen diğer sebepler” ifadesi ucu açık bir ifade gibi gözükse de, yayınlanan bu not ile, COVID-19 salgınının tek başına, tarafların zaman çizelgesine uymamaları için geçerli bir sebep teşkil etmediği kabul edilmiş olmakta, ancak tahkim yargılamasını planlanan zaman çizelgesine göre yürütmenin artık mümkün olmadığı hâllerin somut olayda ortaya çıkması durumunda hakemlerin bu çizelgeyi revize edip süre uzatımına karar verebilecekleri vurgulanmaktadır.

ICC de 9 Nisan 2020 tarihinde COVID-19 salgının etkilerinin azaltılmasını amaçlayan olası önlemler hakkın bir rehber not yayınlamıştır.[3] Bu notta, Divan’ın açık olduğu belirtilmiş ve salgının tahkim yargılamasının hızlı ve uygun maliyetli yürütülmesine ilişkin hakem heyetlerinin ve tarafların yükümlülüklerini değiştirmediği vurgulanmıştır. Bu nedenle, tahkim yargılamasında gecikmelere sebep olmamak veya bu gecikmeleri azaltmak için tarafların, avukatların ve hakemlerin gerekli usûlî önemler almaları gerektiği ifade edilmiştir. Aynı şekilde, salgının hakemlerin değerlendirme yapma ve kararı yazma sürecini geciktirmemesi gerektiği belirtilmiştir. Bu rehber notta, hakemlerin alabilecekleri tedbirlere çeşitli örnekler verilmiştir. Hatta, söz konusu rehber not, tarafları videokonferans üzerinden duruşma yapılması konusunda teşvik etmektedir. Görüleceği üzere, ICC, COVID-19 salgının yargılama sürelerine etki etmemesi için gerekli tedbirleri almakta, hakem ve tarafların da bilinçli ve işbirliği içinde hareket etmeleri gerektiğini belirtmekte ve bu kişilerin yargılamanın olabildiğince en hızlı şekilde yapılması konusunda yükümlülükleri olduğunu vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, salgın sürecince tahkim yargılamalarının durmadığını ve tarafların somut sebepler göstermeden tahkim yargılamalarında ek süre talep edemeyeceklerini göstermektedir.

ICSID,[4] LCIA,[5] SIAC[6] gibi önde gelen diğer tahkim kurumları da, internet sayfalarından COVID-19 salgınına ilişkin bilgilendirici notlar yayınlamıştır. Ancak bu notlarda, genellikle sekretarya hizmetinin nasıl yürüyeceği ve fiziksel olarak bu merkezlerde yapılacak duruşmaların akıbetine ilişkin bilgilere yer verilmiş; hakem heyetlerinin yargılamayı taraflara ek süre tanıyarak yürütmesi gerekip gerekmediği konusunda herhangi bir görüş dile getirilmemiştir. Bu kurumların yayımladıkları kurallar tahtında yürüyen davalarda, hakemlerin COVID-19 salgını nedeniyle taraflara süre tanırken ne kadar esnek davranması veya ne ölçüde daha önce kararlaştırılan zaman çizelgesine uygun hareket etmesi gerektiği konusunda açık bir rehber bulunmasa da, ICC ve SCC’nin yayınladığı rehberlerin tüm tahkim yargılamaları açısından kabul görebilecek makul kriterler ortaya koyduğu düşüncesindeyiz.

e. Hakemlerin sürelere ilişkin verecekleri kararlar nedeniyle hakem kararlarının ileride iptal edilmesi veya tenfizinin engellenmesi mümkün müdür?

Elbette, taraflardan birinin COVID-19 salgınından dolayı kendisine tanınan süreyi etkin kullanamayacağını ileri sürerek süre uzatımı talep etmesi durumunda, bu talebin reddedilmesi, verilen hakem kararının, ileride, tarafların adil yargılanma hakkının, savunma ve hukuki dinlenme haklarının ihlal edilmesi sebebiyle iptal edilmesine ve yabancı ülkelerde tenfiz edilmemesine sebep olabilir.

Ancak bu hakların ihlaline dayanan iptal davasında veya tenfiz itirazı üzerine yapılan inceleme soyut nitelikte değildir. Anılan haklarının ihlal edildiğini ileri süren taraf, somut olayın kendisi üzerindeki olumsuz etkilerini tereddütsüz biçimde ortaya koymalı ve hakemlerin süre uzatımı talebini reddetmesinin hakem kararı ile ortaya çıkan sonuca etki ettiğini ispatlamalıdır. Örneğin, salt taraf vekillerinin ofislerinin COVID-19 salgını nedeniyle kapalı olması ve evden çalışma sisteminin benimsenmesi, bir tarafın söz konusu haklarını kullanamadığı şeklinde yorumlanmamalı; süre uzatımı ya da bu talebin reddi gerekçe gösterilerek yöneltilecek iptal talepleri veya tenfiz itirazları için yeterli gerekçe oluşturmamalıdır.

5. Sonuç

Tahkim yargılamasına ilişkin olarak mahkemelerde görülecek işler bakımından, Torba Kanun’un HMK ve MTK’da öngörülen usûlî süreleri durduran düzenlemeleri ile bunların istisnaları uygulama alanı bulacaktır.

Ancak, COVID-19 salgını da dahil olmak üzere zorlayıcı durumların, hakem önünde cereyan eden usûlî işlemlere ilişkin olarak süre uzatımı veya benzeri sonuçlar doğurabilmesi, her somut olayda etki analizinin yapılmasını gerektirmelidir. Eğer somut olayda, ilgili zorlayıcı durum aşılması imkansız ya da fevkalade zor engeller yaratmadıysa, bu durumda süre uzatımı gibi taleplerini meşru ve haklı kılacak bir gerekçeden söz edilemeyecektir. Bu nedenle, hukuk bürolarının salgın süresince kapalı kalması, bu dönemde avukatların evden çalışması, avukatların fiziksel ortamda görüş alışverişinde bulunamayacak olmaları, tahkimde süre uzatımı talebi için yeterli sebep teşkil etmemelidir. Bu itibarla, süre uzatım talebini haklı gösterecek somut gerekçeler mevcut değilse, tarafların dilekçelerini ve ilgili başvurularını zaman çizelgesine uygun olarak zamanında yapmaları beklenecektir.


Dipnotlar


  1. https://www.itotam.com ↩︎

  2. https://sccinstitute.com/about-the-scc/news/2020/covid-19-information-and-guidance-in-scc-arbitrations/ ↩︎

  3. https://iccwbo.org/content/uploads/sites/3/2020/04/guidance-note-possible-measures-mitigating-effects-covid-19-english.pdf ↩︎

  4. https://icsid.worldbank.org/en/Pages/News.aspx?CID=361 ↩︎

  5. https://www.lcia.org/lcia-services-update-covid-19.aspx ↩︎

  6. https://www.siac.org.sg/images/stories/press_release/2020/ANNOUNCEMENT COVID-19 SIAC Case Management Update.pdf ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi