Lexpera Blog

HMK Usulünde Tahkim Yargılaması

Giriş

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 407-444. maddeleri arasında düzenlenen tahkim, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı devlet yargısı yerine tarafsız hakemler nezdinde çözülmesini sağlayan yargılama yoludur. Devlet mahkemelerindeki yargılamanın yanında özel bir yargılama usulü olan tahkim, ihtiyari ve zorunlu olmak üzere iki türlüdür. İhtiyari tahkim, taraflara devlet yargısı yerine tahkime gidebilme imkanı da sunmakla birlikte bu durumu tamamen tarafların iradesine bırakmaktadır. Ancak, zorunlu tahkim yolunda ise tarafların tahkim yoluna gidebilme hususunda seçim yapma imkanı bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için tahkim yargılamasına başvurma zorunluluğu bulunmaktadır. Bununla birlikte belirtilmelidir ki, HMK usulünde tahkim yargılamasına başvurabilmek için taraflar arasında tahkim sözleşmesi bulunması gerekmektedir. Bu durum, HMK’nın 412.maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.” Tahkim, kurumsal tahkim ve arızi tahkim şeklinde de yapısal anlamda farklılıklar içermektedir. Kurumsal tahkim, bir kurum gözetiminde yapılan tahkimken, arızi tahkim, herhangi bir kurum gözetiminde olmadan yapılan tahkimdir. Taraflar arasında tahkim sözleşmesi kurulmasıyla ve uyuşmazlığın tahkim yargılaması ile çözümlenmesinin kararlaştırılmasıyla devlet yargılamasına başvurma imkanı ortadan kalkmaktadır. Taraflardan biri tahkim anlaşmasına rağmen devlet yargılamasına başvurursa, diğer taraf süresinde ileri sürdüğü tahkim ilk itirazı ile davanın usulden reddedilmesini sağlayabilecektir. Tahkim yargılamasına başvurabilmek için uyuşmazlığın tahkime elverişli olması gerekmektedir. Bu durum ise HMK’nın 408.maddesinde düzenlenmektedir. İlgili hükme göre, “Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.” Bu durumda belirtilmelidir ki, taraflar arasında mevcut bulunan her uyuşmazlık bakımından tahkime başvurmak mümkün değildir.

Çalışmamızda HMK’da düzenlenen tahkim usulü ve tahkim yargılaması hakkında bilgi verilecektir. Bu kapsamda olmak üzere, tahkim yargılamasında görevli ve yetkili mahkeme, tahkim yargılaması ile devlet yargılaması arasındaki farklılıklar, taraflar arasında yapılan tahkim sözleşmesi ele alınacaktır.

I. HMK Hükümlerine Göre Tahkim

A. Tahkimin Tanımı ve Kapsamı Hakkında Genel Değerlendirme

Tahkim, HMK kapsamında tahkime elverişli bulunan durumlar için olmak üzere, taraflar arasında gerçekleşen uyuşmazlıkların bir sözleşme veya Kanun hükmü uyarınca Devlet yargılamasına başvurulmadan bağımsız hakemler aracılığıyla çözülmesidir[1]. Belirtilmelidir ki tahkim yargılamasının seçilmesiyle hakemlerin yargılama yapabilmesi sağlanmaktadır ve uyuşmazlığın çözümü için devlet yargılamasına başvurabilme imkanı ortadan kalkmaktadır.

Tarafların aralarındaki uyuşmazlığı tahkim yargılamasında çözebilmesi ve uyuşmazlığın tahkim kapsamında olduğunun kabul edilebilmesi için tahkime elverişlilik bulunmalıdır. Bu durum ise HMK’nın 408. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.” Bu durumda, taraflar aralarındaki her uyuşmazlık bakımından tahkim yargılamasına başvurmayacaktır. Tahkime başvurabilmek için HMK uyarınca tahkime elverişli kabul edilen uyuşmazlıkların mevcut olması gerekmektedir[2]. Yargıtay içtihatlarında da tahkime elverişli bulunan ve elverişli bulunmayan durumlar açıkça ifade edilmektedir. Nitekim, bu hususta verilen bir kararda Yargıtay durumu şu şekilde ifade etmektedir. “Tahkim sözleşmesi, tarafların iradesine tabi olan uyuşmazlıklar için mümkündür (6100 Sayılı HMK m. 408/I). Başka bir deyişle, tarafların dava konusu üzerinde kabul veya sulh yolu ile serbestçe tasarruf edemeyecekleri hallerde, tahkim mümkün değildir. Örneğin, boşanma ve ayrılık davaları, iflas davaları ve çekişmesiz yargı işleri için tahkim sözleşmesi yapılamaz. Aynı şekilde taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkimin konusu olamaz (HMK m. 408/I).[3]. Ayrıca belirtilmelidir ki, tahkim konusunun hukuken geçerli işlemlerle ilgili olması gerekir, hukuken geçerli olmayan örneğin ahlaka aykırı bulunan bir sözleşme hakkında tahkim sözleşmesi geçerli değildir[4]. Bununla birlikte, tahkim çekişmeli yargıya tabi uyuşmazlıklar hakkında geçerlidir. Çekişmesiz yargıya tabi uyuşmazlıklar tahkim yargılamasında ele alınmaz[5]. HMK kapsamında tahkimin taşıması gereken unsurlar Yargıtay içtihatlarında şu şekilde ifade edilmektedir, “HMK' ya tabi bir tahkimden söz edebilmek için taraflar arasında yapılmış bir tahkim sözleşmesinin bulunması, uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşımaması ve tahkim yerinin de Türkiye olarak belirlenmesi gerekmektedir.”[6]. Tahkim yargılamasında görevli ve yetkili mahkemeye ilişkin düzenleme ise HMK’nın 410. maddesinde yer almaktadır. İlgili maddeye göre, “Tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkeme, konusuna göre tahkim yeri asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesidir. Tahkim yeri belirlenmemiş ise görevli mahkeme, konusuna göre asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesi, yetkili mahkeme ise davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, oturduğu yer veya işyeri mahkemesidir.”

II. Tahkim Yargılaması ile Devlet Yargılaması Arasındaki Farklılıklar

Tahkim yargılaması ile devlet yargılaması arasında önemli olarak nitelendirilebilecek farklılıklar bulunmaktadır. Öncelikle belirtilmelidir ki, devlet yargılamasında taraflar yargılama usulünü seçemezler ancak tahkimde yargılama usulünü seçmek ve gerektiğinde değiştirmek tarafların iradesine bağlıdır[7]. Buna ek olarak, devlet yargılamasında tarafların uygulanacak yargılama usulünü belirleme yetkileri bulunmamaktadır, ancak tahkim yargılamasında yargılama usulünü taraflar belirlemektedir. Devlet yargılaması ile tahkim yargılaması arasındaki bir diğer fark, taraflar devlet yargılamasında yargılamayı yapacak mahkemeyi ve hakimi seçemezler. Ancak tahkim yargılamasında, taraflar yargılamayı yapacak hakemi seçebilmektedir. Ayrıca, devlet yargılamasında kural olarak alenilik esasken tahkim yargılamasında gizlilik esastır. Tahkim yargılaması devlet yargılamasına göre daha hızlı sonuçlanmaktadır. Son olarak belirtilmelidir ki, devlet yargılamasında hangi maddi hukuk kurallarının uygulanacağı önceden belirlidir. Ancak tahkim yargılamasında tarafların uygulanacak maddi hukuku seçme imkanı bulunmaktadır[8].

III. Tahkim Türleri

A. İhtiyari Tahkim-Zorunlu Tahkim

İhtiyari tahkim de taraflar aralarındaki uyuşmazlığın çözümü için tahkim yoluna başvurmak zorunda değildir, taraflar devlet yargılamasına başvurarak uyuşmazlığın çözümünü sağlayabilmektedirler. Bu durumda, taraflar isterlerse aralarındaki uyuşmazlığı, devlet yargılamasında dava açmak yerine tahkim yargılamasında da seçecekleri hakemler aracılığıyla da çözüme ulaştırabilirler[9]. Belirtilmelidir ki, HMK’da düzenlenen tahkim ihtiyari tahkimdir. İhtiyari tahkim sözleşmeye dayanmaktadır, bunlardan biri tahkim sözleşmesidir. Tahkim sözleşmesi ile taraflar, aralarındaki uyuşmazlığın çözümü için tahkim yoluna başvurmayı kararlaştırabilirler. Bir diğer sözleşme ise hakem sözleşmesidir. Hakem sözleşmesi, taraflar ile hakemler arasında yapılmaktadır. Bu sözleşme ile taraflar aralarındaki uyuşmazlığın hakemler tarafından çözülmesini hakemlere teklif olarak iletirler, hakemler de hakem olarak söz konusu uyuşmazlığı çözmeyi kabul ederler ise hakem sözleşmesi kurulmuş olur[10].

Buna karşılık, tarafların uyuşmazlıklarını tahkim yoluyla çözmeleri yasa gereği zorunlu ise zorunlu tahkim mevcuttur. Bu durumda, tarafların tahkim yargılamasına başvurma zorunluluğunun bulunduğu durumlarda zorunlu tahkim mevcuttur[11]. Zorunlu tahkim ile ilgili örnek vermek gerekirse; “6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa Göre Tahkim, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre oluşturulan hakem heyetlerince yapılan tahkim.” Belirtilmelidir ki, görülmekte olan bir davada uyuşmazlığın çözümünün zorunlu tahkime tabi olduğunu taraflar ileri sürmeseler bile mahkeme bunu re’sen dikkate alacak ve görevsizlik kararı verecektir[12]. Bu durumda denilebilir ki, tarafların zorunlu tahkim ile çözülmesi gereken bir uyuşmazlığı ihtiyari tahkim yoluyla çözebilmeleri mümkün değildir.

B. Kurumsal Tahkim-Arızi Tahkim

Bir tahkim kurumunun gözetiminde ve o kurumun tahkim kurallarına göre yapılan tahkim, kurumsal tahkimdir[13]. Kurumsal tahkimde, tarafların tahkim yargılamasında uyulması gereken usul ve esasları belirlemesine gerek yoktur. Kurumsal tahkimde, tahkim kurumunun daha önceden hazırlamış olduğu uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usul kuralları bulunmaktadır[14]. Buna karşılık, arızi tahkim ise tahkim kurumu gözetimi altında olmaksızın yapılan tahkimdir. Arızi tahkim daha çok tahkim yeri hukukuna göre yapılmaktadır[15]. Arızi tahkimin en önemli özelliği tahkim usulünün taraflarca belirlenmesidir. Bundan anlaşılması gereken, arızı tahkim en geniş esnekliğin bulunduğu tahkimdir[16]. Arızi tahkim de kurumsal tahkim kısıtlamaları bulunmamaktadır ancak tahkim, Kanun’un emredici hükümlerine uygun olarak yapılmalıdır[17]. Bundan anlaşılması gereken, taraflar Kanun’un emredici hükümlerinin aksine sözleşme yapamayacaklardır. Kurumsal tahkim ile arızi tahkim arasındaki belirli farklılıklara değinmek gerekir. Belirtilmelidir ki, kural olarak arızi tahkimde kurumsal tahkime göre gizlilik daha yüksek düzeydedir. Kurumsal tahkim, tahkim kurumunun seçilmesiyle dış etkilere kapalıdır ancak arızi tahkimde, yardım mahkemelerden alınacağı için bu düzeyde dış etkilere kapalılık söz konusu olmayabilir[18].

IV. Tahkim Sözleşmesi ve Hukuki Niteliği

Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıklarının tamamını veya bir kısmının çözümünün hakemlere bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır[19]. Belirtilmelidir ki, tahkim sözleşmesi tahkime elverişli konularda yapılabilmektedir. Tahkim konusu uyuşmazlık, tahkime elverişli değilse bu konudaki uyuşmazlık mahkemelerde çözümlenmelidir[20]. Sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklar ile birlikte haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ve vekaletsiz iş görme de sözleşme dışı hukuki ilişki olarak tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturabilir. Manevi tazminata ilişkin uyuşmazlıklar da tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturabilir[21].

Tahkim sözleşmesi, bir usul hukuku sözleşmesidir[22]. Bununla birlikte, tahkim sözleşmesinin etkisi hakkında da bilgi vermek gerekmektedir. Belirtilmelidir ki, tahkim sözleşmesinin olumlu ve olumsuz olmak üzere iki etkisi bulunmaktadır. Tahkim sözleşmesinin olumlu etkisi, sözleşme taraflarını uyuşmazlığı tahkim yoluyla çözme yükümlülüğü altına sokmasıdır[23]. Tahkim sözleşmesinin olumsuz etkisi ise uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye başvurmayı engellemesidir[24]. Taraflar arasında geçerli bir tahkim sözleşmesi varsa, uyuşmazlık halinde taraflar tahkim yoluna gitmek zorundadırlar. Bu durumda, tahkim sözleşmesi mevcutken taraflar mahkemeye başvuramayacaklardır. Tahkim sözleşmesine rağmen davacı mahkemede dava açarsa davalı süresi içerisinde tahkim ilk itirazı ileri sürerek davanın usulden reddini ister[25]. Belirtilmelidir ki, tahkim itirazı bir ilk itirazdır. Davaya cevap süresi içerisinde ilk itirazda bulunulmaz ise bu hak düşecektir[26]. İlk itiraz süresi içerisinde tahkim itirazı ileri sürülmezse, mahkeme uyuşmazlığı çözebilir ve bundan sonra taraflar uyuşmazlığın mahkemede çözümlenmesine karşı koyamazlar[27]. Taraflara hem tahkim hem de mahkemeye başvurma imkanı tanıyan tahkim şartı veya sözleşmesi hükümsüzdür[28].

Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki asıl sözleşmenin bir şartı olarak yapılabileceği gibi ayrı bir sözleşme şeklinde de yapılabilir. HMK m.412/IV hükmüne göre, “Tahkim sözleşmesine karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim sözleşmesinin henüz doğmamış olan bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu itirazında bulunulamaz.” Bundan anlaşılması gereken, tahkim sözleşmesi asıl sözleşmeden bağımsız durumdadır. Bu durumda, asıl sözleşme geçersiz olsa bile tahkim sözleşmesi asıl sözleşmeden bağımsız olarak geçerliliğini koruyacaktır[29]. Asıl sözleşmenin feshi, ifası, ifanın haklı sebeple reddi, sözleşmenin yenilenmesi hallerinde bile tahkim sözleşmesi sona ermemektedir[30].

Tahkim sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmalıdır. Sözleşme sözlü şekilde yapılamaz[31]. Burada belirtilen yazılı şekil şartı ispat şartı değil, geçerlilik şartıdır[32]. HMK’nın 412/III hükmünde yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için gereken unsurlardan söz edilmektedir. Buna göre öncelikle, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgede yer alması gerekmektedir. Tarafların imzasını taşımayan tahkim sözleşmesi geçersizdir[33]. Tahkim sözleşmesi imzalı bir sözleşmede yer almasa bile taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca belirtilmelidir ki, dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Bununla birlikte, Yargıtay içtihatlarında tahkim sözleşmesinde tarafların tahkim iradesinin açıkça belirli olması gerektiği belirtilmektedir. Bu hususta verilen bir kararda Yargıtay durumu şu şekilde ifade etmektedir, “Tahkim iradesi, hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olmalı, tarafların ihtilafın hakemde görülmesi iradesi kararlı bulunmalıdır. Sistem kullanım Anlaşmasının 14. maddesinde ise “Tarafların anlaşmazlığın çözümü konusunda kuruma yazılı olarak başvuruda bulunabilir.” ifadesi ile kesin bir tahkim iradesinden ve tahkim şartından söz edilemeyeceğinden, mahkemece tahkim itirazının reddi ile işin esasının incelenerek varılacak uygun sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın usülden reddi doğru görülmemiştir.”[34].

Tahkim sözleşmesinin geçerli olabilmesi için sözleşme konusunun tahkime elverişli olması gerektiğini belirtmiştik. Tahkim, tarafların iradesine tabi olan uyuşmazlıklar hakkında geçerlidir. HMK’nın 408. maddesi bu durumu açıkça düzenlemektedir. Bu durumda, taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan kaynaklanan uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir. Taraflar, aralarındaki uyuşmazlığı gidermek için serbestçe anlaşma yapabiliyorlar ve bu anlaşma mahkeme kararına gerek olmadan geçerli olarak kabul edilebiliyor ise o uyuşmazlık hakkında tahkim sözleşmesi yapılabilecektir[35]. Alacak davaları, taşınır davaları için tahkim sözleşmesi yapılabilmektedir. Ancak, boşanma davaları, iflas davaları, tapu iptal davaları için tahkime elverişlilik bulunmamaktadır[36]. Tahkime elverişlilik ikiye ayrılmaktadır. Sübjektif tahkime elverişlilik kişi yönünden tahkime elverişliliği inceler. Zira, bazı kişilerin tahkim sözleşmesi yapması mümkün değildir. Reşit ve mümeyyiz olmayanların kendileri, iflas etmiş olanlar, tahkim için gereken özel yetkiye sahip olmayanlar bakımından sübjektif tahkime elverişsizlik söz konusudur[37]. Sözleşmenin konusunun tahkim yoluyla çözüme uygun olmaması halinde ise objektif tahkime elverişlilik söz konusudur. Bundan anlaşılması gereken, tarafların tahkime başvurabileceği hususlar bakımından sulh olabilecekleri uyuşmazlıkları esas almak gerekmektedir. Tarafların üzerinde sulh olamayacakları uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir[38]. Objektif yönden tahkime elverişli olmayan durumları şu şekilde ifade etmek mümkündür. Boşanma ve soybağı ile ilgili davalar, hakimin re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu uyuşmazlıklar, vakıf veya dernek kuruluşuna ilişkin uyuşmazlıklar, iflas kararı verilmesi. Taraflar bu konular ile ilgili aralarında mevcut bulunan uyuşmazlıklar hakkında tahkim yargılamasına başvuramaz[39].

Tahkim sözleşmesi, kural olarak uyuşmazlık hakkında karar verilmesiyle sona erer. Buna ek olarak, taraflar tahkime gidilmeden önce veya uyuşmazlığın hakemler önünde çözümü sırasında anlaşmayı geçersiz kılabilirler[40]. Belirtilmelidir ki, tahkim sözleşmesinin süreli olarak yapılması mümkündür. Bu durumda tahkim, sürenin bitiminde sona erer. Tahkim sözleşmesinin tek taraflı olarak sona erdirilmesi mümkün değildir[41].

V. Tahkim Yargılamasında Geçerli Usul İlkeleri

Taraflar, tahkime ilişkin emredici hükümlere uymak şartıyla hakem veya hakem kurulunun uygulayacağı yargılama usulüne ilişkin kuralları kararlaştırabilir ya da tahkim kurallarına değinerek belirleyebilirler[42]. Belirtilmelidir ki, taraflar arasında böyle bir sözleşme yoksa hakem veya hakem kurulu, tahkim yargılamasını tahkime ilişkin Kanun hükümlerini dikkate alarak uygun bulduğu bir şekilde yürütür (HMK m.424).

Kanun’da tahkim yargılaması ile ilgili olarak özellikle temel iki yargılama ilkesi belirtilmiştir. Bunlar, tarafların eşitliği ve hukuki dinlenilme hakkıdır (HMK m.423). Öncelikle, tahkimde de tarafların eşitliği ilkesi geçerlidir. Bundan anlaşılması gereken, tahkim yargılamasında yargılama boyunca hukuki dinlenilme hakkına uyulacak ve her iki tarafa da eşit davranılacaktır[43]. Belirtilmelidir ki, bu durumun aksine düzenleme yapılamaz. Kanunda söz konusu ilkelere uygun davranabilmek bakımından hakemin reddi imkanı düzenlenmiştir. Zira, hakemler ile taraflar arasında bir yakınlık var ise uyuşmazlığın çözümünde objektiflik sağlanamayacağı için tarafların eşitliği sağlanamayacaktır[44].

Tahkim yargılamasında geçerli olan bir diğer ilke, tasarruf ilkesidir. Bundan anlaşılması gereken, HMK m. 24 hükmüdür. Söz konusu maddeye göre, “Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.” Bu durumda, taraflardan birinin talebi olmadan tahkim yargılamasının yapılabilmesi mümkün görünmemektedir. Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK m. 24/2).

Tahkim yargılamasında, kendiliğinden araştırma ilkesi ile taraflarca getirilme ilkesinden hangisinin geçerli olduğu tarafların iradesine bağlıdır. Ancak belirtilmelidir ki, bu konuda taraflar açıkça kararlaştırmadıkça taraflarca getirilme ilkesi geçerlidir[45].

HMK m. 29 gereğince, taraflar dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadır. Yargılamanın yürütülmesinde geçerli olan dürüstlük kuralı, tahkim yargılamasında da ve hakemler önünde de geçerlidir. Ayrıca belirtilmelidir ki, taraflar tahkim yargılamasında da doğruyu söyleme yükümlülüğü altındadır[46]. Tahkim yargılamasında yazılılık veya sözlülük ilkesi tarafların seçimine bağlıdır. Buna ek olarak, deliller için doğrudanlık ilkesi hakem yargısında da geçerlidir[47]. Bu noktada şu hususa değinmekte yarar vardır. Davanın ihbarı ve davaya fer’i müdahale ile ilgili hükümler taraflarca açıkça kararlaştırılmadığı takdirde tahkimde uygulanmaz. Bu hükümlerin tahkim yargılamasında uygulanabilmesi için üçüncü kişilerle de tahkim sözleşmesinin imzalanması gerekmektedir. Ancak belirtilmelidir ki, bu konuda hakemin de kabulü gerekir[48].

HMK m. 26 hükmüne göre, “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” Tahkim yargılamasında da hakem veya hakem kurulu tarafların talepleriyle bağlıdır. Ancak, taraflarca aksi kararlaştırılmışsa bu durumda hakem veya hakem kurulu tarafların talepleriyle bağlı olmayacaktır[49]. Tahkim yargılamasında, hakem önünde açılan davaya karşı karşılık dava açılabilmesi için karşılık davanın tahkim konusu uyuşmazlıkla ilgili olması gerekmektedir. Aksi durumda, tahkim sözleşmesi ile ilgili olmayan bir uyuşmazlık hakkında karşılık dava açılamaz[50].

VI. Tahkimde Davanın Açılması

Tahkim yargılaması bir talep ile başlar. Genel mahkemelerde olduğu gibi, tahkim yargılamasında da iki taraftan birinin talebi olmadan hakemin kendiliğinden bir davayı ele alıp sonuçlandırması mümkün değildir[51]. Ayrıca belirtilmelidir ki, hakemde dava açılması herhangi bir mahkemenin aracılığını gerektirmediğinden, dava doğrudan hakem nezdinde açılmalıdır[52]. Tahkim yargılamasında davanın ne zaman açılmış sayılacağı HMK’nın 426. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili hükme göre, “Taraflar aksini kararlaştırmadıkça tahkim davası, hakemlerin seçimi için mahkemeye veya tarafların sözleşmesine göre hakem seçecek olan kişi, kurum veya kuruluşa başvurulduğu ve eğer sözleşmeye göre hakemlerin seçimi iki tarafa ait ise davacının hakemini seçip kendi hakemini seçmesini diğer tarafa bildirdiği; sözleşmede hakem veya hakem kurulunu oluşturan hakemlerin ad ve soyadları belirtilmiş ise uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülmesi talebinin karşı tarafça alındığı tarihte açılmış sayılır.” Belirtilmelidir ki, bu hüküm emredici nitelikte değildir. Bu nedenle taraflar, davanın açılma tarihini HMK’nın 426. maddesinde belirtilen tarihten başka bir tarih kararlaştırabilirler[53]. Tahkim yargılaması, tarafların onay vermesi halinde hakem kararı ile resmi tatil günlerinde de yapılabilir. Ayrıca belirtilmelidir ki, tahkim yargılaması adli tatilde de yapılabilir[54].

Bu noktada tahkim yeri hakkında da bilgi vermek gerekmektedir. Tahkim yeri, uyuşmazlığın taraflarınca başvurulan hakem veya hakem kurulunun kararını vereceği yer anlamındadır[55]. Tahkim yeri ile ilgili hukuki düzenleme HMK’nın 425. maddesinde yer almaktadır. Söz konusu hükme göre, “Tahkim yeri, taraflarca veya onların seçtiği bir tahkim kurumunca serbestçe kararlaştırılır. Bu konuda bir anlaşma yoksa tahkim yeri, hakem veya hakem kurulunca olayın özelliklerine göre belirlenir.” Bundan anlaşılması gereken, tahkim yeri tarafların akdetmiş oldukları tahkim sözleşmesinde kararlaştırılabilir. Ancak, bu durum ile ilgili olarak taraflar arasında herhangi bir anlaşma bulunmaması durumunda tahkim yeri, hakem tarafından olayın özelliklerine göre belirlenir[56]. HMK m. 425/II hükmüne göre, “Hakem veya hakem kurulu, tahkim yargılamasının gerektirdiği durumlarda önceden taraflara bildirmek kaydıyla bir başka yerde de toplanabilir; duruşma, keşif gibi benzeri işlemleri de yapabilir.” Bundan anlaşılması gereken, tahkim yeri tahkimin hukuken bağlı olduğu yer olduğu için duruşmalar tahkim yeri dışında da yapılabilmektedir[57].

Tahkim yargılamasının süresine ilişkin düzenleme, HMK’nın 427. maddesinde yer almaktadır. Söz konusu hükme göre, “Taraflar aksini kararlaştırmadıkça, bir hakemin görev yapacağı davalarda hakemin seçildiği, birden çok hakemin görev yapacağı davalarda ise hakem kurulunun ilk toplantı tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde, hakem veya hakem kurulunca esas hakkında karar verilir.” Ancak belirtilmelidir ki, taraflar tahkim süresini kararlaştırabilir. Bundan anlaşılması gereken, taraflar bu süreyi uzatabilir, kısaltabilir veya tamamen kaldırabilir. Zira, tahkim süresine ilişkin hüküm yedek hukuk kuralıdır[58]. Hakem veya hakem kurulu kararını tahkim süresi içinde vermelidir[59]. Tahkim süresinin uzatılmasına ilişkin düzenleme ise 427. maddenin 2. fıkrasında yer almaktadır. İlgili hükme göre, “Tahkim süresi, tarafların anlaşmasıyla; anlaşamamaları hâlinde ise taraflardan birinin başvurusu üzerine mahkemece uzatılabilir. Mahkemenin, bu konudaki kararı kesindir.” Burada dikkat edilmesi gereken durum HMK’nın 435. maddesinde yer alan düzenlemedir. HMK m. 435/1-ç bendine göre, “427 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca tahkim süresinin uzatılmasına ilişkin talep mahkemece reddedilirse.” tahkim yargılamasının sona ereceği belirtilmektedir. Bu durumda hakem, usuli bir kararla yargılamayı sona erdirmelidir[60]. Hakem böyle bir karar vermekten kaçınırsa bu durumda yargılamanın sona erdiğinin tespiti mahkemeden de istenebilir. Zira, HMK m. 439/2-c hükmüne göre, hakem veya hakem kurulu tahkim süresi geçmiş olmasına rağmen davanın esası hakkında karar verirse söz konusu hakem kararının iptali istenebilecektir[61].

Tahkim yargılamasında dava açılmasının hüküm ve sonuçları hakkında da bilgi vermekte yarar vardır. Belirtilmelidir ki, devlet mahkemelerinde dava açılmasının oluşturduğu hukuki durum, tahkim yargılaması bakımından da geçerlidir[62]. Öncelikle, tahkim yargılamasında dava açılmasıyla birlikte zamanaşımı kesilmektedir. Hakem kararı daha sonra iptal edilse bile hakemlerde açılan dava ile oluşan zamanaşımı kesilmesi devam edecektir[63]. Tahkim yargılamasında dava açılmasının bir diğer sonucu, davanın açılmasıyla derdestlik durumunun oluşmasıdır. Bundan anlaşılması gereken, taraflar başka bir tahkim yargılamasında tarafları ve konusu aynı olan yeni bir dava açamayacaklardır[64]. Tahkim yargılamasında dava açılmasıyla birlikte, davacı davalının rızası olmadan davasını geri alamayacaktır. Bu noktada HMK m. 428/III hükmüne değinmekte yarar vardır. İlgili hükme göre, “Taraflar, aksini kararlaştırmış olmadıkça, tahkim yargılaması sırasında iddia veya savunmalarını değiştirebilir veya genişletebilirler.” Bundan anlaşılması gereken, tahkim yargılamasında iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı uygulanmamaktadır. Ancak, taraflar bunun aksini kararlaştırabilecektir[65]. Buna ek olarak, hakem veya hakem kurulu bu işlemin diğer taraf için haksız bir şekilde büyük zorluk yarattığını ve diğer durum ve koşulları dikkate alarak, böyle bir değişiklik veya genişletmeye izin vermeyebilir[66]. Ayrıca belirtilmelidir ki, iddia ve savunma tahkim sözleşmesinin kapsamı dışına çıkacak şekilde değiştirilemez veya genişletilemez (HMK m.428/III).

VII. Tahkim İtirazı

Taraflar arasında mevcut bulunan geçerli bir tahkim sözleşmesine rağmen davacı, genel mahkemelerde dava açarsa, mahkeme tahkim sözleşmesini re’sen dikkate alarak görevsizlik kararı veremez. Mahkemenin dava dilekçesinin reddine karar verebilmesi için davalının tahkim ilk itirazını ileri sürmesi gerekmektedir[67]. Belirtilmelidir ki, tahkim itirazı bir ilk itirazdır. Davaya cevap süresi içinde ilk itirazda bulunulmaz ise bu hak düşecektir[68].

Ayrıca belirtilmelidir ki, tahkim itirazı bir ilk itiraz olduğu için daha sonra ıslah yoluyla veya diğer tarafın onayı ile ileri sürülebilmesi mümkün değildir[69]. Davalının süresi içerisinde tahkim ilk itirazında bulunması üzerine mahkeme bu itirazı inceler ve karar verir. Bu durumda, tahkim sözleşmesi hükümsüz veya uygulanması imkansız değilse mahkeme tahkim itirazını kabul ederek davayı usulden reddeder[70]. Bu kararın üzerine davacının yapması gereken süresi içinde tahkim yoluna başvurmaktır. Zira, davacı tarafından süresi içerisinde tahkime başvurulması durumunda, mahkemeye başvurulması üzerine davanın açılmasıyla meydana gelen sonuçlar korunmuş olur. Buna karşılık, davacı süresi içerisinde tahkime başvurmazsa dava açılmasıyla meydana gelen sonuçlar ortadan kalkar. Mahkeme ilk itirazı kabul etmezse davaya devam eder. Bu karara karşı ancak esas hükümle birlikte kanun yoluna başvurulabilir[71].

VIII. Hakem Kararına Karşı Kanun Yolları

Hakem kararları da devlet mahkemeleri tarafından verilen kararlar gibi kesin hüküm oluşturur ve devletin cebri icra organları aracılığıyla gerektiğinde zorla yerine getirilmesi sağlanır. Bu nedenle, hakem kararlarının da en azından yargılama hukukunun temel ilkelerine uygun olarak verilmiş olması aranmalıdır[72]. Hakem kararlarına karşı denetimin sağlanabilmesi için mahkemede iptal davası açılabilmesi kabul edilmiştir. Ancak belirtilmelidir ki, iptal sebepleri sadece Kanun’da belirtilen durumlarla sınırlandırılmıştır. Bundan anlaşılması gereken, HMK’nın 439. maddesinde yer alan sebepler dışında hakem kararlarının iptali istenemez. Hakem kararlarına karşı iki dereceli bir denetim öngörülmüştür. Hakem kararına karşı ilk olarak iptal davası açılacaktır, iptal davası sonunda verilen karara karşı da temyize başvurulabilecektir[73]. Bu durum HMK m. 439/6’da açıkça düzenlenmektedir, “İptal davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz incelemesi, bu maddede yer alan iptal sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz, kararın icrasını durdurmaz.”

İptal davasının konusunu tahkim yargılamasının sonunda verilen hakem kararı oluşturmaktadır. Belirtilmelidir ki, iptali istenebilecek olan hakem kararları, nihai kararlar ile kısmi veya geçici nihai kararlardır[74]. Buna karşılık, tahkim yargılaması sırasında ortaya çıkan maddi veya usul hukukuna ilişkin ön sorunlar hakkındaki ara kararlara karşı iptal davası açılamaz. Hakem dışında, hakem-bilirkişi, uzman, bilirkişi, arabulucu gibi başka kişiler tarafından verilen kararlar hakkında iptal davası açılamaz[75]. Bu noktada, Kanun’da belirtilen iptal sebeplerine yer vermekte fayda vardır. HMK m. 439/2’de belirtilen iptal sebepleri şunlardır, “Tahkim sözleşmesinin taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim sözleşmesinin geçersiz olduğu, b) Hakem veya hakem kurulunun seçiminde, sözleşmede belirlenen veya bu Kısımda öngörülen usule uyulmadığı, c) Kararın, tahkim süresi içinde verilmediği, ç) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar verdiği, d) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiği veya talebin tamamı hakkında karar vermediği ya da yetkisini aştığı, e) Tahkim yargılamasının, usul açısından sözleşmede veya bu yönde bir sözleşme bulunmaması hâlinde, bu Kısımda yer alan hükümlere uygun olarak yürütülmediği ve bu durumun kararın esasına etkili olduğu, f) Tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği, g) Hakem veya hakem kurulu kararına konu uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı, ğ) Kararın kamu düzenine aykırı olduğu, tespit edilirse, hakem kararları iptal edilebilir.”

İptal davasında görevli ve yetkili mahkeme HMK m. 410’a göre belirlenmelidir. İlgili maddeye göre, görevli ve yetkili mahkeme tahkim yeri bölge adliye mahkemesidir. Tahkim yeri belirlenmemiş ise görevli ve yetkili mahkeme davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, oturduğu yer veya işyeri bölge adliye mahkemesidir. Ancak belirtilmelidir ki, 6545 sayılı Kanun’la Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunu’n 5.maddesinin ikinci fıkrası yeniden düzenlenerek asliye ticaret mahkemelerinin, tahkim yargılamasında tahkim şartına ilişkin itirazlara, iptal davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalarda görevli olduğu belirtilmiştir. Bundan anlaşılması gereken, söz konusu düzenlemeden sonra iptal davalarında görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olacaktır[76].

İptal davası, hakem kararının taraflara tebliğinden itibaren bir ay içinde açılmalıdır. HMK m. 439/4’te bu durum açıkça düzenlenmektedir, “İptal davası, bir ay içinde açılabilir. Bu süre, hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Hakem kararına karşı iptal davası açılması kararın icrasını durdurmaz. Ancak taraflardan birinin talebi üzerine hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat gösterilmek şartı ile kararın icrası durdurulabilir.” Belirtilmelidir ki, bu süre hak düşürücü bir süredir, söz konusu süre geçtikten sonra iptal davası açma imkanı yoktur[77].

Sonuç

Tahkim, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 407-444. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tahkim yargılaması, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı devlet yargısı yerine tarafsız hakemler nezdinde çözülmesini sağlayan yargılama yoludur. Devlet mahkemelerindeki yargılamanın yanında özel bir yargılama usulü olan tahkim, ihtiyari ve zorunlu olmak üzere iki türlüdür. İhtiyari tahkim, taraflara devlet yargısı yerine tahkime gidebilme imkanı da sunmakla birlikte bu durumu tamamen tarafların iradesine bırakmaktadır. Ancak, zorunlu tahkim yolunda ise tarafların tahkim yoluna gidebilme hususunda seçim yapma imkanı bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için tahkim yargılamasına başvurma zorunluluğu bulunmaktadır. Bununla birlikte belirtilmelidir ki, HMK usulünde tahkim yargılamasına başvurabilmek için taraflar arasında tahkim sözleşmesi bulunması gerekmektedir. Bu durum, HMK’nın 412. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.”

Tahkim, kurumsal tahkim ve arızi tahkim şeklinde de yapısal anlamda farklılıklar içermektedir. Kurumsal tahkim, bir kurum gözetiminde yapılan tahkimken, arızi tahkim, herhangi bir kurum gözetiminde olmadan yapılan tahkimdir. Taraflar arasında tahkim sözleşmesi kurulmasıyla ve uyuşmazlığın tahkim yargılaması ile çözümlenmesinin kararlaştırılmasıyla devlet yargılamasına başvurma imkanı ortadan kalkmaktadır. Taraflardan biri tahkim anlaşmasına rağmen devlet yargılamasına başvurursa, diğer taraf süresinde ileri sürdüğü tahkim ilk itirazı ile davanın usulden reddedilmesini sağlayabilecektir. Tahkim yargılamasına başvurabilmek için uyuşmazlığın tahkime elverişli olması gerekmektedir. Bu durum ise HMK’nın 408. maddesinde düzenlenmektedir. İlgili hükme göre, “Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.” Bu durumda belirtilmelidir ki, taraflar arasında mevcut bulunan her uyuşmazlık bakımından tahkime başvurmak mümkün değildir.

Hakem kararları da devlet mahkemeleri tarafından verilen kararlar gibi kesin hüküm oluşturur ve devletin cebri icra organları aracılığıyla gerektiğinde zorla yerine getirilmesi sağlanır. Hakem kararlarına karşı iptal davası açılması mümkündür. Ancak belirtilmelidir ki, iptal sebepleri sadece Kanun’da belirtilen durumlarla sınırlandırılmıştır. Bundan anlaşılması gereken, HMK’nın 439. maddesinde yer alan sebepler dışında hakem kararlarının iptali istenemez. Hakem kararlarına karşı iki dereceli bir denetim öngörülmüştür. Hakem kararına karşı ilk olarak iptal davası açılacaktır, iptal davası sonunda verilen karara karşı da temyize başvurulabilecektir. Bu durum HMK m. 439/6’da açıkça düzenlenmektedir, “İptal davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz incelemesi, bu maddede yer alan iptal sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz, kararın icrasını durdurmaz.”

İptal davası, hakem kararının taraflara tebliğinden itibaren bir ay içinde açılmalıdır. Belirtilmelidir ki, bu süre hak düşürücü bir süredir, söz konusu süre geçtikten sonra iptal davası açma imkanı yoktur.


Dipnotlar


  1. KURU, Baki, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Yetkin Yayınları, C.2, MART 2020, s.1857, ÜSTÜNDAĞ, Saim, Medeni Yargılama Hukuku, C.1-2, 7.Baskı, İSTANBUL 2000, s.933, PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, On İki Levha Yayıncılık, 8.Bası, İSTANBUL 2020, s.598, KURU, Baki/ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, 25.Baskı, ANKARA 2014, s.779. ↩︎

  2. KURU, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, s.1872, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.601. ↩︎

  3. Yargıtay 15.HD, E.2019/3450, K.2020/1932, T.29.6.2020. ↩︎

  4. SARISÖZEN, Serhat, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Hakem Yargılaması, “Terazi Hukuk Dergisi”, C.12, S.132, s.(105-119), s.108. ↩︎

  5. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.601. ↩︎

  6. YİBGK, E.2019/4, K.2020/1, T.19.6.2020. ↩︎

  7. PEKCANITEZ, Hakan/YEŞİLIRMAK, Ali, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, 15.Bası, C.3, İSTANBUL 2017, s.2599, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.599. ↩︎

  8. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2600. ↩︎

  9. KURU, s.1868, PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2613, KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.779. ↩︎

  10. KURU, s.1869. ↩︎

  11. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2614, KURU, s.1858. ↩︎

  12. KORUYUCU, Yavuz, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Tahkim, Yüksek Lisans Tezi, s.18. ↩︎

  13. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2610. ↩︎

  14. KORUYUCU, s.22. ↩︎

  15. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2611. ↩︎

  16. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2611, KORUYUCU, s.21. ↩︎

  17. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2611. ↩︎

  18. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2613. ↩︎

  19. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2645, KURU, s.1869, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.603, HMK m.412/1: “Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.” ↩︎

  20. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2645, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.604. ↩︎

  21. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2645. ↩︎

  22. KURU, s.1870, PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2663, KORUYUCU, s.38. ↩︎

  23. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2662, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.605. ↩︎

  24. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2663, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.605. ↩︎

  25. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2663, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.605, KORUYUCU, s.44, HMK m.413/1: “Tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir. Bu durumda tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil ise mahkeme tahkim itirazını kabul eder ve davayı usulden reddeder.” ↩︎

  26. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2663, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.605. ↩︎

  27. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.605. ↩︎

  28. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2656. ↩︎

  29. KORUYUCU, s.40. ↩︎

  30. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2677. ↩︎

  31. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2661, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.604, KURU, s.1871. ↩︎

  32. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2661, PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.604, KURU, s.1871. ↩︎

  33. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2661. ↩︎

  34. Yargıtay 19.HD, E.2012/4065, K.2012/9080, T.29.5.2012. ↩︎

  35. KURU, s.1873. ↩︎

  36. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2632. ↩︎

  37. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2636. ↩︎

  38. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2636. ↩︎

  39. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2637. ↩︎

  40. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2685. ↩︎

  41. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2685. ↩︎

  42. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2703. ↩︎

  43. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2703. ↩︎

  44. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2703. ↩︎

  45. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2704. ↩︎

  46. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2704, KORUYUCU, s.76. ↩︎

  47. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2705. ↩︎

  48. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2705. ↩︎

  49. KORUYUCU, s.73. ↩︎

  50. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2705. ↩︎

  51. KORUYUCU, s.80. ↩︎

  52. KORUYUCU, s.80. ↩︎

  53. KORUYUCU, s.80. ↩︎

  54. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2707. ↩︎

  55. KORUYUCU, s.81. ↩︎

  56. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2707. ↩︎

  57. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2707. ↩︎

  58. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2709. ↩︎

  59. KORUYUCU, s.121. ↩︎

  60. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2710. ↩︎

  61. KORUYUCU, s.123. ↩︎

  62. KORUYUCU, s.88. ↩︎

  63. KORUYUCU, s.88. ↩︎

  64. KORUYUCU, s.89. ↩︎

  65. KORUYUCU, s.89. ↩︎

  66. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2711. ↩︎

  67. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.261, KORUYUCU, s.91, Benzer yönde bkz. “Ayrıca taraflar, tahkim sözleşmesinin varlığına rağmen iradî bir yol olan tahkimden feragat ederek tercihlerini mahkeme başvurmak yönünde kullanabilir. Bu durumda hâkim, tahkim sözleşmesini re’sen gözeterek davayı usûlden reddedemez. Buna karşılık, tahkim sözleşmesi yapıldıktan sonra taraflardan birinin tek taraflı irade beyanıyla sözleşmeden dönmesi mümkün olmadığından, diğer taraf tahkime başvurma iradesini sürdürüyorsa mahkemede açılan davada tahkim ilk itirazında bulunmalıdır.” ÖZBEK, Serdar Mustafa, Tahkim İlk İtirazı Üzerine Tahkim Sözleşmesi Üzerinde Yapılan Mahkeme Denetimi, “ASBÜ Hukuk Fakültesi Dergisi”, C.1, S.2, s.(179-253), s.182. ↩︎

  68. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2663. ↩︎

  69. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2664. ↩︎

  70. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2664, “Tahkim ilk itirazını kabul eden mahkemenin görevsizlik kararı yerine davanın usulden reddi kararı vermesi gerekir. Çünkü görev kuralları belirli bir davaya aynı yargı kolundaki ilk derece mahkemelerinden hangisinin bakacağını düzenler. Tahkim ise alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından birisidir ve herhangi bir yargı koluna girmez. Üstelik “uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı” dava şartı olmayıp kanunda ilk itiraz olarak sayıldığından (HMK m.116/1-b ve m.413) dava şartlarından olan görevle aynı nitelikte görülemez. HMK'nın 413. maddesinde de tahkim ilk itirazının kabulü halinde mahkemenin davayı usulden reddedeceği hükme bağlanmıştır. Bu durumda mahkemenin tahkim ilk itirazının kabulü üzerine verdiği 19.01.2016 tarihli karar HMK'nın 114/1-b ve 413. maddeleri uyarınca davanın usulden reddi niteliğinde olup..” (Yargıtay 6.HD, E.2021/2498, K.2021/1979, T.2.12.2021), Benzer yönde bkz. ÖZBEK, s.193. ↩︎

  71. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2665. ↩︎

  72. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2733. ↩︎

  73. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2734. ↩︎

  74. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2736. ↩︎

  75. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2737. ↩︎

  76. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2738. ↩︎

  77. PEKCANITEZ/YEŞİLIRMAK, s.2739. ↩︎

Kaynakça

KURU, Baki, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Yetkin Yayınları, C.2, MART 2020.

KURU, Baki/ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, 25.Baskı, ANKARA 2014.

KORUYUCU, Yavuz, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Tahkim, Yüksek Lisans Tezi.

ÖZBEK, Serdar Mustafa, Tahkim İlk İtirazı Üzerine Tahkim Sözleşmesi Üzerinde Yapılan Mahkeme Denetimi, “ASBÜ Hukuk Fakültesi Dergisi”, C.1, S.2, s.(179-253).

PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, On İki Levha Yayıncılık, 8.Bası, İSTANBUL 2020.

PEKCANITEZ, Hakan/YEŞİLIRMAK, Ali, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, 15.Bası, C.3, İSTANBUL 2017.

SARISÖZEN, Serhat, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Hakem Yargılaması, “Terazi Hukuk Dergisi”, C.12, S.132, s.(105-119).

ÜSTÜNDAĞ, Saim, Medeni Yargılama Hukuku, C.1-2, 7.Baskı, İSTANBUL 2000.

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.