Lexpera Blog

Karar İncelemesi: Kadının Soyadı'nda Bir Milat Türk Anayasa Mahkemesi'nin Sevim Akat Eşki Kararı

Türk Anayasa Mahkemesi'nin Sevim Akat Eşki Kararı[1]

BAŞVURUNUN KONUSU VE BAŞVURUCUNUN İDDİASI: Başvurucu, evlilikten önceki soyadını tek başına kullanamamasının dayanağı olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin Anayasa’nın 2., 10., 12., 17., 20., 41. ve 90. maddelerine aykırı olduğunu iddia etmiş ve özel hayatına ve aile saygı gösterilmemesi nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

İLGİLİ KANUN MADDESİ: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olayla ilgili 187. maddesi: “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” şeklindedir.

DEĞERLENDİRME:

1-KABUL EDİLEBİLİRLİK YÖNÜNDEN: Başvuru AYM(Türk Anayasa Mahkemesi) tarafından incelenmiş ve açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve başvurunun kabul edilmemesini gerektirecek başkaca bir neden de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

2-ESAS YÖNÜNDEN:

Adalet Bakanlığının Görüşü: Adalet Bakanlığı ilgili görüş yazısında, AİHM(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarına atıf yapmış, evli erkeklerin evlilikten önceki soyadlarını tek başına kullanabilmelerine karşın evli kadınların kullanamamalarının AİHM tarafından cinsiyete dayalı farklı muamele teşkil ettiğinin ve AİHS(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)’in 14. ve 8. maddelerinin ihlâli niteliğinde olduğunun altını çizmiştir. Ayrıca, Adalet Bakanlığı, başvurucunun talebinin ilgili kanun maddesinde kadının evlilik öncesi soyadını tek başına kullanabileceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle reddedildiğini de vurgulamıştır.

Başvurucu ise bu görüşe karşı beyanında AİHM kararlarına rağmen iç hukukta buna yönelik düzenleme yapılmamış olmasının kendi durumuna benzer birçok ihlâle yol açtığını belirtmiştir.

AYM’nin Esas Yönünden İncelemesi: AYM, başvurucunun Anayasanın çeşitli maddelerinin ihlâl edildiğini ileri sürmesine rağmen incelemeyi “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. madde yönünden yapacağını belirtmiştir.

Başvurucunun iddiasına konu olan isim hakkı AİHS 8. madde kapsamında da koruma altına alınmıştır. Bu maddede koruma altına alınan özel yaşam kavramı AİHM tarafından geniş yorumlanmakta ve özellikle tanımının yapılmasından kaçınılmaktadır[2]. Ayrıca, AİHM sadece mahremiyet hakkını değil, isim-soy isim gibi konuları da kişiliğin gelişmesi ve gerçekleştirilmesi kapsamında ve özel yaşam hakkı çerçevesinde değerlendirmiştir. AİHM’e göre isim-soy isim de kişiyi dış dünyaya tanıtma bakımından da önem taşımaktadır.

Anayasa’nın 17. maddesine göre de yine herkes yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. AYM, kişiye sıkı olarak bağlı olan soyadının da kişinin manevi varlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Tüm bu nedenlerden ötürü AYM, başvurucunun sadece evlilikten önceki soyadını kullanmasına yetkili idari ve yargısal merciler tarafından izin verilmemesini Anayasanın 17. maddesinde koruma altına alınan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesine müdahale niteliği taşıdığını hüküm altına almıştır. Ancak, bu hak da diğer tüm haklar gibi meşru amaçlar mevcut olduğunda sınırlanabilen bir hak olup genel sınırlama rejimini içeren 13. madde gereğince yasayla, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun şekilde sınırlandırılabilir.

Kanunilik Bakımından İnceleme: Müdahalenin dayanağı, 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesidir. Ancak, bu Kanun maddesi AİHS’in 8. maddesi[3], 14. maddesi[4], BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 23. maddesinin 4. Fıkrası[5] ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 16. maddesinin 1 numaralı fıkrasının g bendi[6] ile çatışmaktadır. Anayasamızın 90. maddesi gereğince usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar kanun hükmünde olup temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükmüyle kanun hükmünün çatışması halinde sözleşme hükmü uygulanmalıdır.

Bu nedenden ötürü AYM, yapılan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı gerekçesiyle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan manevi varlığın korunması hakkının ihlâl edildiğine hükmetmiştir.

DEĞERLENDİRME:

Kadının soyadı, gerek yerel mahkemeler ve Türk Anayasa Mahkemesi nezdinde gerekse AİHM önünde çokça tartışılmış bir konudur.

Ünal Tekeli Davası ile AİHM önüne taşınan bu konuda başvurucu, sadece evlilik öncesi soyadını kullanama talebinin iç hukuk makamları tarafından reddedilmesinin AİHS’in “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinin ve “Ayrımcılık yasağı” başlıklı 14. maddesinin ihlâli niteliğinde olduğunu iddia etmiştir. Mahkeme, soyadının mesleki bağlamın yanında kişinin diğer insanlarla sosyal, kültürel vb. ilişkiler kurması bakımından da önem taşıdığının altını çizmiş ve başvurucunun red işlemi sonucu mağdur edildiği kanaatine varmıştır[7]. Ayrıca, Mahkeme erkeklerin evlendikten sonra sadece bekârlık soyadını kullanabilmesinin ancak kadınların kullanamamasının farklı muamele niteliğinde olduğunu tespit etmiştir.

Kadının soyadı bakımından son derece önemli bir karar olan Tekeli Kararı, AYM’nin yukarıda özetlenen Eşki kararına da dayanak niteliğindedir. Eşki kararı, AİHM’in verdiği kararlarla aynı doğrultuda bir karar olup kadının kişiliğinin bir parçası olan ve onu dış dünyaya tanıtan soyadını koruma altına alması bakımından son derece isabetlidir. Gerçekten de erkek evlilik öncesi soyadını kullanabilirken kadının kullanamaması Tekeli Kararında da vurgulandığı üzere farklı muamele niteliğindedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun konuyla ilgili “Medeni Hukukta Eşlerin Eşitliği” başlıklı kararında ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin “Soyadı Seçiminde ve Ebeveynlerin Soyadının Çocuklara Geçmesinde Erkek ile Kadın Arasında Ayrımcılık” başlıklı tavsiye kararında da soyadının mevzuatta kadın-erkek eşitliğini sağlayacak biçimde düzenlenmesi tavsiye edilmiştir[8].

Kadınların sadece evlilik öncesindeki soyadlarını kullanabilmelerinin önünü açan Sevim Akat Eşki kararı, kadının soyadı konusunda AİHM içtihatlarının ve Avrupa Konseyi tavsiye kararlarının dikkate alındığının göstergesidir. Ayrıca, belirtmek gerekir ki AYM’nin kanunilik bakımından ihlâl tespit etmesi çok rastlanan bir durum olmayıp AYM kararlarında, genellikle ölçülülük incelemesi aşamasında ihlâl tespit edilmektedir. Bu kararda, kanunilik bakımından ihlâl tespit edilmesi tesadüf olmayıp bu konudaki mevzuatın değiştirilmesi gerektiğine işaret niteliğindedir. Nitekim, bu karardan sonra madde metninde herhangi bir değişiklik yapılmasa da son durumda kadınların evlilikten önceki soyadını asliye hukuk mahkemesi nezdinde dava açmak suretiyle tek başına kullanabilmeleri mümkün hâle gelmiştir.


Bu konuda ayrıca Sinem Servet Özdemir'in Kadın Hakları Bağlamında Türkiye'de Pozitif Ayrımcılık İlkesi adlı eserine başvurulabilir.

On İki Levha Yayıncılık


Dipnotlar


  1. Sevim Akat Eşki Başvurusu, Başvuru Numarası: 2013/2187,Karar Tarihi: 19/12/2013. ↩︎

  2. Murat Volkan Dülger, “İnsan Hakları ve Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Kişisel Verilerin Korunması”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 5 (1), Bahar 2018, s.112. ↩︎

  3. Madde 8- Özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı
    1.Herkes, özel yaşamına ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamı tarafından, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin ya da ülkenin ekonomik refahının yararı, suçun ya da düzensizliğin önlenmesi, sağlığın ya da ahlakın korunması için, yahut başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin korunması için, hukuka uygun olarak yapılan ve bir demokratik toplumda gerekli bulunanlar hariç, hiçbir müdahale olmayacaktır. ↩︎

  4. Madde 14 – Ayrımcılık yasağı
    Bu Sözleşmede düzenlenen haklardan ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, bir ulusal azınlığa mensup olma, mülkiyet, doğum ya da diğer statüler gibi herhangi bir temelde ayrımcılık yapılmaksızın, güvence altına alınacaktır. ↩︎

  5. Madde 23 - 4. Bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli tedbirleri alacaklardır. Evlilik sona erdiğinde, çocuklar için gerekli olan koruyucu hükümler öngörülmesi sağlanacaktır. ↩︎

  6. Madde 16 — 1. Taraf Devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayırımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlıyacaklardır : g- Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil karı ve koca için eşit kişisel haklar. ↩︎

  7. Gülay Arslan Öncü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşesinde Özel Yaşamın Korunması Hakkı, İstanbul, Beta Yayıncılık, 2011, s.234. ↩︎

  8. Arslan Öncü, a.g.e, s.232. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.