Oy hakkında imtiyaz, belirli paylara, sermayeye katılma ölçüsünü aşarak, diğer paylara (adi paylara) kıyasla oy hakkının kapsam itibarıyla daha fazla sayıda ya da daha güçlü şekilde tanınmasıdır. Oy hakkında imtiyaz tesisi, kanun koyucunun açıkça verdiği yetkiye dayandığından (TTK m.478, m.479, m.618/2) kanun koyucunun, oy hakkında imtiyazlı paylar ile adi paylar arasında, sadece payların itibari değerleri nispetinde oy hakkına sahip olması şeklindeki oransal-nispi eşitlik ilkesi uygulamasından vazgeçilmesine müsaade ettiği ifade edilebilir. Bununla birlikte oyda imtiyazlı payların tanındığı şirketlerde de prensip olarak eşit işlem ilkesine uygun davranmak, yönetim gücü sınırlanmak istenen yönetim kuruluna ve çoğunluk gücü sınırlanmak istenen genel kurula yüklenmiş bir yükümlülük olarak kalmaya devam eder.
Oy hakkında imtiyaz, ilk kez 6102 sayılı TTK ile birtakım sınırlamalarla ayrıca ve açıkça düzenlenmiştir (TTK m.479). Bir grup paya oy hakkında imtiyazın tanınmasında ilk şart, şirketlerin anayasası olan esas sözleşmelerinde, buna ilişkin açık ve belirli bir düzenlemenin yer almasıdır (TTK m.478/1). Oyda imtiyaz hakkının, ilk esas sözleşme ile ya da -şirket iç ve dış işleyişinde farklı zamanlarda etki gösterecek olsa da (TTK m.455/1)- esas sözleşme değişikliği suretiyle olmak üzere iki şekilde oluşturulabileceği ifade edilmelidir. Oy hakkında imtiyazın esas sözleşme ile oluşturulmasında, temel olarak üç yöntem tercih edilebilir: oyda açık ya da doğrudan imtiyaz (offene, direkte Stimmrechtsaktien); oyda örtülü ya da dolaylı imtiyaz (verdeckte, indirekte Stimmrechtsaktien) ve değişken oy hakkı (das gleitende Stimmrecht) sağlayan oyda imtiyaz. Türk Ticaret Kanunu’nda anonim şirketlerde oyda imtiyaz tanıma yönteminin, oyda açık (doğrudan) imtiyaz olduğu açıkça hükme bağlanmıştır (TTK m.479/1).
Oyda imtiyaza kanunla veya esas sözleşmeyle getirilen sınırlandırmalar, imtiyazın bu türüne yönelik halen canlılığını koruyan pek çok şüpheyi bertaraf etme amacını taşır. Öngörülecek sınırlandırmalar, oyda imtiyazın genel kurulda kullanılmasına ya tamamen engel olur ya da kullanılmasını sınırlandırarak etkisinin azaltılmasına yol açar. Türk Ticaret Kanunu’nda oy hakkında imtiyazın, belirli konularda alınacak genel kurul kararlarında uygulanmayacağı öngörülerek doğrudan (TTK m.479/3) ya da bazı konularda alınacak genel kurul kararlarında karar yeter sayıları açısından oy çoğunluğunun değil, sadece sermaye çoğunluğunun gerekli olacağı öngörülmek suretiyle dolaylı şekilde tamamen etkisiz kılınması mümkündür. Bu durumlara ilave olarak ortaklık yapısı itibarıyla özellik taşıyan bazı şirketlerde, sadece bazı ortaklar lehine imtiyaz tanınmasına müsaade edilmiş (TTK m.478/4); halka açık şirketlerde ise Sermaye Piyasası Kanunu’nda öngörülen şartların gerçekleşmesi ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan paylar hariç, oyda imtiyazın Sermaye Piyasası Kurulu kararı ile tamamen kalkacağı kabul edilmiştir (SPK m.28/2).
Türk Ticaret Kanunu’nda, anonim şirketlere ilişkin olarak esas sözleşme değişikliği kararları ile ibra ve sorumluluk davası açılmasına yönelik genel kurul kararlarında oyda imtiyazın uygulanamaz olduğu hükme bağlanmıştır (TTK m.479/3). Kanun’un lafzı, belirtilen karar konularında sadece oyda imtiyazın dışlandığını gösterse de bu konularda alınacak genel kurul kararlarının, tüm pay sahipleri ve şirket için önem taşıyan kararlardan olması nedeniyle ve hükmün, oyda imtiyazın hâkimiyet ve baskı aracı olmasına engel olma amacından hareketle sadece oyda imtiyazın değil; sermaye ve oy hakkı arasındaki orantıyı bozacak her tür önlemin bahse konu kararlarda uygulanmayacağının kabul edilmesinin isabetli olacağı; bu gerekçeyle payın itibari değerine uygun kullanılacağını açıkça vurgulayarak hükmün yeniden kaleme alınmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte hükmün, oyda imtiyazın kullanılamayacağı karar konularına ilişkin olarak birtakım eksiklikler ihtiva ettiği ve uygulanmasında tereddütlerin ortaya çıktığı görülmektedir.
Öncelikle şirket esas sözleşmesindeki her değişiklikte oyda imtiyaza engel olunurken, aynı hassasiyetin, ondan katbekat önem taşıyan bağımsız denetimi temin etmek amacıyla gösterilmemesi, hükmün büyük bir eksikliğidir. Diğer yandan Türk hukukunda oyda imtiyazın uygulanamayacağı genel kurul kararları arasında, hem ibra hem de sorumluluk davası açılmasına ilişkin kararlara yer verilmesi ve bilançonun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararında -bilançonun onaylanmasının, kararda aksi belirtilmedikçe ibra sonucunu doğuracağı dikkate alındığında- oyda imtiyazın açıkça yasaklanmamış olması gerekçeleriyle oyda imtiyazın etkisiz kılındığı kararlar konusunda tereddüt ve fikir ayrılıkları ortaya çıkmaktadır. Hüküm bu haliyle muhafaza edilecekse, oyda imtiyazların etkisiyle alınan bilanço onay kararının, ibra sonucunu doğurmayacağı; sadece bilançonun onaylanması kararı olarak dikkate alınması gerekeceği kabul edilmelidir. Diğer taraftan, oyda imtiyazın kullanılamaz kabul edildiği kararlardan ibra kararı ve bu kararla iç bağlılık taşıdığını düşündüğümüz sorumluluk davası açılması kararının, Kanun’da muhafaza edilmesi, hatta genel kurulun görev ve yetkileri arasında açıkça bu hususa yer verilmesi gerektiği kanaatindeyiz (karş. eTTK m.341).
Oy hakkında imtiyazın genel kurulda kullanılmasına tamamen engel olan durumların yanında, genel kurul toplantılarında oy ve sermaye çoğunluğu şeklinde çifte çoğunlukla karar alınmasının öngörüldüğü hallerde ve Kanun’da bir paya en fazla on beş oy hakkı tanınacağı (kaldıraç güç sınırlaması/leverage/Stimmkrafthebel/Hebelwirkung) belirtilmek suretiyle (TTK m.479/2) oy hakkında imtiyazın etkisi sınırlandırılmış olmaktadır. Bir paya en fazla on beş oy hakkı tanınmasına ilişkin sınırlamanın istisnaları, kurumsallaşma veya haklı bir sebebin varlığı nedeniyle mahkeme kararıyla tanınmakta; yine aynı yolla istisna kararı kaldırılmaktadır (TTK m.479/2). Kanaatimizce oyda imtiyaza yönelik sistemini (açık/doğrudan imtiyaz) dahi sınırlandırma şekline bağlı olarak belirleyen kanun koyucunun, oyda imtiyaza Kanunla getirdiği sınırı, kurumsallaşma ve haklı sebep şeklinde içi doldurulmaya muhtaç genel ifadelerle ve mahkemeye geniş takdir hakkı tanıyarak kaldırması isabetli olmamıştır. Dolayısıyla yeni bir sınır öngörülmeyerek sınırın mahkeme kararıyla kaldırılmasına müsaade eder görünen söz konusu hükmün, içerdiği diğer eksiklikler de dikkate alındığında ihtiyaca uygun şekilde kaleme alınmadığı ve bu sebeple kaldırılmasının zaruri olduğu ifade edilmelidir. Hükmün bu şekliyle muhafaza edilmesi halinde ise, bilhassa haklı sebep istisnasında mahkemelerin, haklı/objektif gerekçelerin ağırlığı konusunda katı bir değerlendirme yapmaları, verecekleri istisna kararında bir sınır öngörmeleri, nihayet yeknesak bir uygulama tesis etmeye çaba göstermeleri gerekecektir.
Bu konuda ayrıca Dr. Bilge Aytuğar'ın “Anonim Şirketlerde Oy Hakkında İmtiyaz” adlı eserine başvurulabilir.
On İki Levha Yayıncılık