Prof. Dr. H. Burak GEMALMAZ[1]
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 28 Ocak 2020 tarihli pilot kararında Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Tahkim Kurulunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. Maddesi anlamında bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri olmadığına hükmetti ve sorun yapısal/sistemik nitelikte olduğundan Türkiye’yi gerekli düzenlemeleri yapmaya davet etti.[2]
Spor kamuoyunun merakla beklediği ve oldukça ses getiren AİHM kararı yayımlanmadan önce yine Lexpera Blog’da başvurular hakkında kısa bilgiler içeren bir yazı yayımlamıştık. Bu yazıda ise başvurulara kaynaklık eden maddi vakıalar ve yargılama süreçleri hakkında tekrar bilgi vermeden AİHM kararını değerlendirmek istiyoruz. Bu değerlendirmede International Sports Law Journal’da yayımlanan makalemizdeki sistematiği esas alacağız. Kararın hukuki arka planı için söz konusu makaleye bakılmalıdır.[3]
I-) AİHM Kararının Özeti
AİHM, Ömer Kerim Ali Rıza ile Serkan Akal’ın taleplerini ana hatlarıyla kabul ederek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan adil yargılanma hakkının Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Tahkim Kurulunun bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM bilhassa TFF’nin yürütme organı olan Yönetim Kurulunun büyük oranda futbol kulübü yöneticilerinden oluştuğunu ve Tahkim Kurulunun teşkilatlanması ile işleyişinde çok güçlü bir etkisi olduğunu tespit etmiştir. TFF mevzuatı da Tahkim Kurulu üyelerini dış baskılardan koruyacak uygun güvenceleri sağlamaktan yoksundur.
AİHM, diğer yandan, üç amatör futbolcunun şikayetlerini ise adil yargılanma hakkı (AİHS md. 6) içinde bulundukları hukuki pozisyona uygulanabilir olmadığı için konu bakımından kabuledilemez ilan etmiştir.
A-) Adil Yargılanma Hakkının Uygulanabilirliği
AİHM önüne adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bir şikayet götürüldüğünde incelenen ilk mesele, adil yargılanma hakkının olayda uygulanabilir olup olmadığıdır. Eğer şikayet konusu bakımından adil yargılanma hakkı uygulanabilir görülmezse, o başvuru ya da şikayet konu bakımından kabuledilemez bulunur.
Sözleşme’nin 6. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, yalnızca “medeni haklar ve yükümlülüklerden” doğan uyuşmazlıklar ile bir “suç isnadıyla” ilgili uyuşmazlıklarda uygulanabilir niteliktedir. Bu nedenle, adil yargılanma hakkının Tahkim Kurulu önündeki yargılamalarda uygulanabilirliği, bu kurulların sporun disiplini ve yönetimiyle ilgili kararlarının etkilerinin ve Sözleşme’nin 6. Maddesi anlamında “medeni hak ve yükümlülükler” ve “suç isnadı” kategorilerine girip girmediklerinin incelenmesiyle belirlenebilir.
AİHS md. 6’da geçen “medeni hak ve yükümlülükler” ve “suç isnadı” terimleri, ulusal hukuktaki anlamlarından özerk şekilde otonom olarak yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. AİHM’e göre, anılan kavramlara verilecek anlam, ulusal hukukta bu kavramların karşılığı olan hukuk alanlarıyla sınırlı değildir. AİHM, önündeki uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olup olmadığını değerlendirirken ulusal hukuk kurallarıyla - bunları dikkate almakla birlikte- bağlı değildir. Tersine, dikkate alınması gereken unsur, bir başvurucunun maruz kaldığı kamu gücü tasarrufunun niteliği ve etkisidir.[4] Dolayısıyla, ulusal hukuka göre “idari” nitelikte görülen bir uyuşmazlığın AİHS md. 6 anlamında medeni hak ve yükümlülükler kapsamına girdiğine ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının uygulanabilir olduğuna hükmedebilmektedir. Daha genel bir ifadeyle, kişilerin şahıs ve malvarlıkları üzerinde etki doğrudan tasarruflar, bu tasarrufu yapan kurumun ulusal hukuktaki niteliği ve alınan kararın ulusal hukuktaki niteliği ne olursa olsun, kural olarak medeni hak ve yükümlülükler kapsamında görülmekte ve adil yargılanma hakkı güvencelerinden yararlandırılmaktadır. Yine mesleklerin ulusal düzlemde organizasyonunu düzenleyen meslek örgütlerinin verdikleri disiplin cezaları da, mesleğin icrasını engelledikleri ya da sınırladıkları için, kural olarak, medeni hak ve yükümlülükler kapsamında görülmektedir. Ek olarak, kişilik hakları kapsamından kalan saygınlık, şöhretin ve itibar gibi kişisel hak ve değerleri ihlal eden disiplin veya yargı sürecinin adil yargılanma hakkı kapsamında olduğu söylenebilir.
Sözleşmenin 6. Maddesinin medeni hukuk boyutuna ek olarak, bazı disiplin yaptırımları bakımından anılan maddenin cezai itham boyutunun uygulanması olasılığı da dikkate alınmalıdır. Bir yaptırımın suç isnadı kapsamında değerlendirilmesi için üç kriter göz önünde bulundurulmaktadır: i) iç hukuktaki sınıflandırma ii) suçun niteliği ve iii) ilgili kişinin karşılaşabileceği cezanın niteliği, etkileri ve ağırlığı.[5] AİHM, her somut ihtilafta bu üç kriterden her birini dikkate alarak, şikayet edilen eylemin cezai nitelikte olup olmadığını incelemektedir.
1-) Serkan Akal’ın Sınıf Düşürme Şikayeti ve Ali Rıza’nın Futbol (Hizmet) Sözleşmesinden Kaynaklanan Şikayeti AİHS’in 6. Maddesinin Medeni Hak Boyutuna Girmektedir
Hakem Serkan Akal’ın Merkez Hakem Kurulu tarafından üst klasman yardımcı hakem listesinden çıkartılıp sınıf düşürülmesinin başvurucunun mesleki kariyeri üzerinde olumsuz etkisi olduğu ve başvurucunun gelirlerinde önemli bir azalmaya sebebiyet verildiği tartışmasızdır. Bu noktada başvurucu sınıf düşürme sebebiyle gelirlerinde meydana gelen azalmayı belgeleriyle ortaya koymuştur. Dolayısıyla Serkan Akal’ın kişisel durumunun TFF’nin yaptığı müdahaleden etkilendiği sonucuna varılmış ve adil yargılanma hakkının uygulanabilir olduğuna karar verilmiştir.[6]
Bir kulüple arasındaki hizmet sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıktan yakınan Ömer Kerim Ali Rıza’nın şikayeti de adil yargılanma hakkını uygulanabilir kılmaya yeterlidir. Önceki yazımızdan hatırlanacağı üzere Ömer Kerim Ali Rıza, hizmet sözleşmesini haksız feshettiği gerekçesiyle Kulübe tazminat ödemek zorunda kalmış, hukuki girişimleri başarısız olmuştu. Yine futboldan kaynaklanan yakın tarihli bir kararda AİHM, ünlü futbolcu Adrian Mutu ve Chelsea arasındaki futbol (hizmet) sözleşmesinin tek taraflı feshinden doğan sözleşmesel uyuşmazlığın, sözleşmenin mali talepler içermesi nedeniyle Madde 6’nın medeni hukuk boyutuna girdiğine karar vermişti. Ömer Kerim Ali Rıza’nın durumu da Mutu & Pechstein’da belirlenen çerçeveyle tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla adil yargılanma hakkı konu bakımından uygulanabilir bulunmuştur.[7]
2-) Amatör Futbolcuların Futboldan Men Edilmelerine (Disiplin Cezası) İlişkin Şikayette Adil Yargılanma Hakkı Uygulanabilir Değildir
Yine önceki yazımızdan hatırlanacağı üzere, Fatih Arslan, Şaban Serin ve Mehmet Erhan Berber tarafından yapılan ve sonradan birleştirilen üç ayrı başvuruda adı geçen başvurucular müsabaka sonucunu haksız şekilde manipüle etmekten (şike) suçlu bulunmuş ve bir yıl futbol maçlarında oynamama cezasıyla tecziye edilmişlerdi.[8] AİHM bu maddi vakıanın adil yargılanma hakkını uygulanabilir kılmaya yetmediğine karar vermiş ve anılan kişilerin başvurularını kabuledilemez ilan etmiştir.[9]
AİHM öncelikle başvurucuların aldıkları disiplin cezasının 6. Maddenin cezai itham boyutuna girip girmediğini Engel kriterleri açısından irdelemiştir. AİHM’e göre başvurucuların eylemleri o dönemde yürürlükte olan mevzuat çerçevesinde[10] sadece disiplin suçu teşkil etmekte olup maruz kalacakları maksimum yaptırım da üç yıl futboldan mendir. Temelde fair play kurallarına aykırı sportmenlik dışı davranış sayılan maç sonucunu etkileme, bu şartlar altında Madde 6 anlamında cezai itham kategorisinde değerlendirilemez.[11]
Ardından başvurucuların durumunun madde 6’nın medeni hak kısmı içerisinde girip girmediğini inceleyen AİHM, Türk futbol düzeninde amatör futbolculara ücret ödenmediğini, bu futbolcuların sadece masraflarının karşılandığını, dolayısıyla amatör futbolun bir meslek olarak görülmediğini tespit ederek aldıkları disiplin cezasının mesleklerini ifa etmelerini engellemediği sonucuna varmıştır. AİHM ayrıca, Türkiye’de amatör futbolculara fiilen ücret ödeniyor olsa bile, başvurucuların kendilerine yasaklı oldukları dönemde ücret ödeneceğini hükme bağlayan bir sözleşme sunamadıklarını not ederek, aldıkları disiplin cezası sebebiyle herhangi bir mali kayıplarının söz konusu olmadığını değerlendirmiştir.[12]
Sonuç olarak, Fatih Arslan, Şaban Serin ve Mehmet Erhan Berber’in adil yargılanma hakkı şikayetini konu bakımından yetkisizlik sebebiyle kabuledilemez bulunmuştur. Anılan başvurucuların şikayeti konu bakımından kapsam dışı sayıldığından, kendileri adil yargılanma hakkının sağladığı korumadan hiç yararlanamamışlardır.[13] Dolayısıyla AİHM yine bir disiplin cezasının söz konusu olduğu Pechstein’ın durumuyla burada adı geçen başvurucuların durumlarını birbirinden ayırmış olmaktadır. Hatırlanacağı üzere, AİHM, dopingle mücadele kurallarının ihlali nedeniyle ISU tarafından Pechstein’e disiplin yaptırımı olarak verilen iki yıllık men cezasının, Pechstein'ın mesleğini belli bir süre boyunca icra etmesini engellediğinden, “medeni hak ve yükümlülük” kapsamında olduğuna karar vermişti.[14]
B-) Sporun Özgüllüğü Adil Yargılanma Güvencelerinin İhmal Edilmesini Haklılaştırmaz: Tahkim Kurulu Zorunlu ve Tek Hukuk Yolu Olduğundan Adil Yargılanma Güvenceleri Temin Edilmelidir
AİHS madde 6’daki güvencelerin uygulanabilirliği bakımından uyuşmazlığı gören merciinin “mahkeme/yargı yeri” niteliğinde olması gerekmektedir. Dolayısıyla TFF Tahkim Kurulunun AİHS md. 6 anlamında “mahkeme/yargı yeri” niteliğinde olup olmadığı ele alınan ön sorunlardan biridir.
Taraflara mevzuatla dayatılan tahkim ya da hakem, davayı gören bir çeşit mahkeme gibi görülmektedir. Sözleşmenin 6. Maddesi, özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için tahkim mahkemelerinin kurulmasını veya hakem atanmasını engellememekte ve Madde 6/1'deki “mahkeme” terimi münhasıran ülkenin standart hukuk sistemlerine entegre edilmiş klasik türden bir mahkemeye işaret etmemektedir. Bu noktada, başvuruya konu tahkim makamının ve kararlarının hukuki niteliği göz önünde bulundurulmaktadır.[15] AİHM içtihatları uyarınca Madde 6’nın zorunlu tahkim bakımından tamamen uygulanabilir olduğu tartışmasızdır.[16]
TFF Tahkim Kurulunun futbol uyuşmazlıklarını çözmekte münhasır ve zorunlu mercii olarak kurgulandığı hususunda kimsenin bir itirazı bulunmamaktadır. Örneğin Ömer Kerim Ali Rıza’nın şikayetine konu olan süreçte olduğu üzere, futbol dünyasında sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklar dahi, belirli dönemlerde TFF kurullarının münhasır yetkisine tabi tutulmuştur. Futbolun yönetimine ilişkin bir tasarruftan yakınan Serkan Akal bakımından durum evleviyetle (ayrıca bkz. AY md. 59/III) böyledir.
Bu noktada Türkiye sportif uyuşmazlıkların hızlı, uzman organlarca ucuz şekilde çözüme kavuşturulması gerekliliği sebebiyle adil yargılanma hakkının uygulanmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Hatta hukuk kurullarının yargı işlevini yerine getiren bir mahkeme niteliğine sahip olmadığı ileri sürülmüş ve bu nedenle de uyuşmazlıkların çözümünde insan hakları normlarını uygulamak zorunda olmadıkları iddia edilmiştir. Tüm bu argümanların, lex sportiva olarak adlandırılan, spor alanının özel bir hukuki düzene sahip olduğu ve uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının da devletten bağımsız olduğu varsayımına dayandığını söylenebilir.
AİHM Türkiye’nin bu argümanlarını net şekilde reddetmiştir. Kendisinin Mutu & Pechstein kararına atıf yapan AİHM’e göre, futbol uyuşmazlıklarının kendine özgü niteliği ve Tahkim Kurulu uyuşmazlık çözüm mekanizmasının özel unsurları başvurucuları Sözleşmenin 6. Maddesince güvence altına alınan adil yargılanma hakkının korumasından yoksun bırakmaya yeterli değildir. TFF tahkim usulünde, Tahkim Kurulu üyeleri önceden belirlenmiştir ve uyuşmazlığın taraflarının veya şikayetçinin kendi hakemini seçme hakkı bulunmamaktadır. TFF Tahkim Kurulu yargısal veya yarı-yargısal yetkilerle donatılmış nihai organ olduğundan ve Anayasa ile TFF Kanunu başta olmak üzere ilgili mevzuatta düzenlendiği üzere kurulun kararları kendiliğinden icra edilebilir nitelikte bulunduğundan bu tahkim kurumunun insan hakları standartlarına uygun işlemler yürütmekle ve kararlar üretmekle sorumlu olması kaçınılmazdır. AİHM burada ayrıca Tahkim Kurulu ile Spor Tahkim Mahkemesini (CAS) karşılaştırarak, Tahkim Kurulu kararlarının kesin olup CAS kararlarından ve hatta ulusal hukuktaki hakem kararlarından farklı olarak herhangi bir yargısal denetime tabi olmadığını da vurgulamaktadır.[17]
C-) Yapısal Bir Sorun Olarak Tahkim Kurulunun Bağımsızlık ve Tarafsızlığı
Tahkim Kurulu gibi yargısal organların spor uyuşmazlıklarıyla ilgili birincil veya tek mekanizma olduğu hallerde, insan hakları standartlarının uygulanabilirliği hayati önemdedir. Bu nedenle, herhangi bir futbolcu/kulüp/antrenör vb.nin uyuşmazlık çözüm organlarının üyelerinin tarafsız ve bağımsız olmasını beklemesi meşrudur.
Bu çerçevede, spor uyuşmazlık organlarının üyelerinin atanması ve görev sürelerinin belirlenmesine ilişkin tutum ile dışarıdan gelecek baskılara karşı koruma mekanizması bulunmaması hususu, ilgili organın bağımsız olup olmadığının değerlendirilmesindeki ölçütler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dahası, Sözleşme md. 6 anlamında “tarafsızlık” koşulu bakımından uygulanacak iki test bulunmaktadır: birincisi öznel olma, belirli bir davada belirli bir yargıcın (hakemin) şahsi görüşlerinin belirlenmesi; ikinciyse nesnel olma, yargıcın (hakemin) bu açıdan oluşabilecek herhangi bir makul şüpheyi ortadan kaldırmaya elverişli güvenceyi sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesi. Daha spesifik olarak, nesnel testte, hakimlerin kişisel tutumlarından bağımsız olarak, tarafsızlıklarına şüphe düşürebilecek belirlenebilir vakıaların olup olmadığı tespit edilmelidir.
1-) Tahkim Kurulu Üyelerinin Kompozisyonu
Bilindiği üzere TFF Tahkim Kurulu üyeleri, TFF Başkanının önerisi üzerine TFF Yönetim Kurulu tarafından atanmaktadır. Yönetim Kurulu tarafından atanan Tahkim Kurulunun görev süresi, Yönetim Kurulu'nun görev süresiyle sınırlıdır. Ayrıca, Tahkim Kuruluna ilişkin usul kurallarının (Tahkim Kurulu Talimatı) Yönetim Kurulu tarafından hazırlanacak düzenlemelerle belirleneceği öngörülmüştür.[18]
AİHM bu tabloyu bağımsızlık ve tarafsızlık açısından sorunlu görmektedir. Her ne kadar üyelerinin atanma usulü yargısal faaliyet ifa eden bir kurumu tek başına bağımlı ve taraflı kılmazsa da, dış baskılara ve atayanlara karşı güvencelerin bulunmaması mevcut atama usulünün bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesine aykırı olduğu sonucuna götürmektedir. Yönetim Kurulunun (ve Başkanın), Tahkim Kurulunun organizasyonu ve işleyişi üzerindeki güçlü etkisi, göz ardı edilemez.
Niteliklerinden ve/veya taraflarından bağımsız olarak tüm uyuşmazlıklar, hakem olarak atanan aynı kişiler tarafından nihai olarak çözümlenmektedir. Dolayısıyla TFF Yönetim Kurulu haricinde oyuncular ve hakemler gibi diğer paydaşların hakemlerinin atanmasında ve tahkim yargılama usulünde etkin şekilde yer almakta hiçbir rolleri yoktur. TFF Tahkim Kurulu sisteminde, bir davayı ele almak üzere görevlendirilmeye hazır bir hakem havuzu bulunmamaktadır. Oyuncular ve hakemler Tahkim Kurulunun huzuruna çıkmak istediklerinde, hakem adayı göstermek gibi bir şansları bulunmadığı gibi Kurulun yetkisini peşinen kabul etmeleri gerekmektedir. Betimlenen tercih, Tahkim Kurulunun teşkilatlanması ve işleyişinde yapısal ciddi bağımsızlık ve tarafsızlık sorunu olduğunu göstermektedir.[19] Bu nedenle kapalı liste hakem sisteminin CAS’ın bağımsızlığını ve tarafsızlığını olumsuz yönde etkilemeyeceği yönündeki Mutu & Pechstein kararı, TFF tahkim sistemi bakımından emsal niteliği taşımamaktadır. Zira CAS sisteminde taraflar havuzda mevcut hakemlerden birini seçebilmektedir.[20]
AİHM bu noktada bir adım daha atarak hem TFF Genel Kurulunun hem de Yönetim Kurulunun kompozisyonunun ağırlıklı olarak eski kulüp yöneticilerinden teşekkül ettiğini vurgulamıştır. Tahkim Kurulunun üyelerini atayan Yönetim Kurulu üyeleri her zaman futbol kulübü yöneticilerinden oluşagelmiştir. Hakemler ve futbolcular gibi kulüplerin menfaatlerinden başka menfaatlere sahip paydaşların menfaatlerini temsil eden kişiler, Yönetim Kurulunda her zaman azınlıkta temsil edilebilmektedir.[21]
2-) Tahkim Kurulunun Lojistiği ve Finansmanı
AİHM, Tahkim Kurulu’nun lojistiği meselesini de ele almıştır. Bilindiği üzere TFF hukuk kurulları, 17 Nisan 2019 tarihine dek[22] TFF’nin ana binasında konuşlanmış olup TFF personelini kalem olarak kullanmaktadır. Anılan kurulların TFF’den ayrı bir bütçesi ve TFF’den ayrı bir tüzel kişiliği yoktur. Üstelik anılan kurulların üyeleri, kendilerine TFF tarafından ödenen huzur hakkı almakta[23], yol ve konaklama masrafları TFF tarafından karşılanmaktadır.[24]Böylesine bir lojistik karşısında anılan organların öncelikle kendilerini o görevlere atayan, sonrasında görevi yerine getirmeleri için ev sahipliği yapan ve huzur hakkı ödeyen TFF’ye karşı, özellikle TFF organlarının taraf olduğu uyuşmazlıklarda tarafsız ve bağımsız olacakları hususunda şüphe doğabilir. Aynı binayı, aynı personeli paylaşmak ve TFF tarafından doğrudan finanse edilmek, özellikle herhangi bir somut güvencenin yokluğunda, bu kurulların TFF’den bağımsız ve tarafsız olamayabileceğine işaret etmektedir.
Ancak AİHM başvurucuların bu yöndeki iddialarına itibar etmemiştir. Daha önce Spor Tahkim Mahkemesine (CAS) yönelik benzer iddiaları reddettiğini hatırlatan AİHM’e göre, tıpkı devlet mahkemelerinde görev alan yargıçların, kalem personelinin vs. maaşlarını devletten almalarının onları devlete karşı bağımlı ve taraflı yapmamaları gibi, Tahkim Kurulu üyelerine Yönetim Kurulu tarafından huzur hakkı ödenmesi ile yol ve konaklama masraflarının karşılanması, tek başına bağımsızlık ve tarafsızlık sorunu doğurmamaktadır.[25]
3-) Tahkim Kurulu Üyelerinin Görev Süresinin Yönetim Kurulunun Görev Süresiyle Özdeşleştirilmesi ile Bağımsızlık ve Tarafsızlığı Sağlayacak Güvencelerin Yokluğu
AİHM çoğunlukla spor hukukunda uzmanlaşan akademisyenler ile avukatlardan oluşan Tahkim Kurulu üyelerinin hiçbir mesleki etik kuralıyla bağlı olmadığını, göreve başlarken yemin dahi etmediklerini saptamıştır. Bu husus, yargısal görev ifa eden bir kurum bakımından kabul edilebilir değildir.
Buna ek olarak, Tahkim Kurulunun görev süresinin sabit olmayıp Yönetim Kurulunun görev süresiyle sınırlı kılınması ayrıca problemli unsurlardan biri olarak görülmüştür. Her ne kadar Tahkim Kurulu üyeleri görevlerinden kolayca azledilemezse de, görev sürelerinin Yönetim Kurulunun görev süresiyle aynı olması, Tahkim Kurulunu yönetim organına bağlamaktadır. Tahkim Kurulu ile Yönetim Kurulunun kader birliği, Sözleşmenin 6. Maddesi anlamında bağımsızlık ve tarafsızlık koşulunun temin edildiğine yönelik kuşkular yaratmaktadır.[26]
AİHM mevzuatta dış baskılara karşı herhangi bir koruma/güvence mekanizması öngörülmediğini vurgulamaktadır. Dahası hukuki sorumluluklarından doğabilecek davalara karşı bir koruma mevcut değildir. Ek olarak, üyelerin bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını etkileyen durumları bildirme yükümlülüğü getirilmediği gibi tarafların bu konularda itiraz edebilmesi için spesifik bir usûl öngörülmemiştir. Bu noktada AİHM, 5894 Sayılı Kanunun 6/1. maddesi ile TFF Statüsü’nün 61/4. maddesinde Tahkim Kurulunun görevini yerine getirirken bağımsız olduğunun lafzen belirtilmiş olmasının, üyelerin bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını etkileyen durumları bildirme yükümlülüğü ile üyelerin tarafsızlık ve bağımsızlıklarının taraflarca sorgulandığı durumlarda izlenecek usulü belirleyen bir düzenlemenin olmaması karşısında, bağımsızlık ve tarafsızlık koşulunu karşılamaya yeterli olmadığını vurgulamıştır. Ki bu husus, TFF uyuşmazlık çözüm sistemini Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) sisteminden ayıran bir diğer özelliktir.[27] Sonuç itibariyle Yönetim Kurulu ile Tahkim Kurulu arasındaki sıkı yapısal ve teşkilat bağı, Yönetim Kurulunun Tahkim Kurulu üzerinde ağır bir etkisi olduğuna delalet etmektedir.[28]
Somut başvurucular özelinde AİHM, futbol sözleşmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlığın tarafı olan Ömer Kerim Ali Rıza bakımından Tahkim Kurulu üyelerinin tamamının eski futbol kulübü yöneticilerinden oluşan Yönetim Kurulu üyeleri tarafından atandığını göz önüne almış ve dengenin futbol kulüpleri lehine bozulduğuna karar vermiştir. AİHM bu noktada, futbol kulüplerinin menfaatlerinin her zaman örtüşmediğini, aralarında rekabet olabileceğini, her birinin statü ve gücünün farklılık arz edebileceğini not etmekle birlikte, bu durumun kulüp ile futbolcu arasındaki futbol sözleşmesinden kaynaklanan sözleşmesel uyuşmazlık bakımından bir farklılık yaratmayacağını özellikle vurgulamıştır; zira uyuşmazlığın neticesi benzer başka uyuşmazlıklar için emsal teşkil edebilir ve futbolcu lehine olası bir karar diğer futbolcular tarafından kendi kulüplerine karşı kullanılabilir.[29] Buna göre AİHM, futbolcular ile kulüpleri keskin şekilde karşı karşıya getirmiş olmaktadır.
Benzer olarak Yönetim Kuruluna verilen geniş yetkiler hakem Serkan Akal’ın muhatap olduğu sporun yönetimine ilişkin uyuşmazlık bakımından da meridir. Yönetim Kurulu, uyuşmazlıkta ilk kararı veren TFF Merkez Hakem Kurulunun teşkilatını, prensiplerini ve çalışma usûlünü belirleyen kuralları koymuştur. Çoğunlukla emekli hakemlerden müteşekkil Merkez Hakem Kurulu üyeleri, yine TFF Başkanının önerisi üzerine TFF Yönetim Kurulu tarafından atanmaktadır. Ayrıca, TFF kuralları, Merkez Hakem Kurulu tarafından hazırlanan listelerin ön onay için Yönetim Kuruluna sunulmasını gerektirmektedir. Merkez Hakem Kurulu kararlarına karşı ise sadece yukarıda bağımsızlık ve tarafsızlık açısından sorunlu yönleri özetlenen Tahkim Kuruluna başvurmak mümkündür.[30]
Yapısal sorunları açığa çıkartan bu tablo (Yönetim Kurulunun Tahkim Kurulunun teşkilat ve işleyişi üzerindeki aşırı nüfuzu) karşısında, başvurucuların Tahkim Kurulu üyelerinin uyuşmazlığa ve taleplerine gerekli bağımsızlık ve tarafsızlıkla yaklaşacağından şüphe etmek için haklı nedenleri bulunmaktadır (objektif bağımsızlık ve tarafsızlık). Bu nedenle AİHS’in 6. Maddesi ihlal edilmiştir.[31] Bu ihlal bulgusuna bağlı olarak AİHM, hem Ömer Kerim Ali Rıza hem de Serkan Akal’a 12.500’er Euro manevi tazminata hükmetmiştir.[32]
D-) Tahkim Kurulunda Aleni Yargılama Yapılmaması ve Silahların Eşitliğine Riayet Edilmemesinin Adil Yargılanma Hakkını Ayrıca İhlal Ettiğine Dair Şikayetler
Konuya ilişkin önceki yazımızdan hatırlanacağı üzere, başvuruculardan Serkan Akal, duruşmalı yargılama talebinin ve Merkez Hakem Kurulu’nun beyanlarının fotokopisinin karşı beyanlarını sunabilmesi amacıyla kendisine verilmesi talebinin reddedilmesinden de yakınmıştı. Serkan Akal ayrıca, Tahkim Kurulu kararlarının hiçbir denetime tabi olmamasının mahkemeye erişme hakkı ile etkili iç hukuk yollarına hakka aykırı olduğunu ileri sürmüştü.
AİHM başvurucunun bu iddialarının kabuledilebilir olabileceğini teslim etmekle ve zorunlu TFF Tahkim Kurulu önündeki muhakeme bakımından AİHS madde 6’da tanınan güvencelere riayet edilmesi gerektiğini tekrar vurgulamakla birlikte, Tahkim Kurulu’nun bağımsız ve tarafsız olmadığına hali hazırda karar verdiği için, Serkan Akal’ın mahkemeye erişme hakkı ile etkili iç hukuk yollarına hakkının ihlal edildiği iddiasını ayrıca incelemeye gerek görmemiştir.[33]
II-) AİHM Kararının Değerlendirilmesi
Bu karar, sadece yukarıdaki özetinden dahi anlaşılabileceği üzere, Türk spor hukuku için dönüm noktası niteliğindedir. Futbolun paydaşları, uzun süredir Türk spor hukukundaki tahkim kurullarının teşkilatlanma ve işleyişinden yakınmaktaydı.
AİHM talimatlarda zaman içerisinde yapılan değişiklikler dahil olmak üzere Türk futbolunun tabi olduğu hukuki rejim hakkında oldukça ayrıntılı değerlendirmeler yapmıştır. Tabiri caizse, Mahkeme TFF yapılanmasının hücrelerine sızmıştır denilebilir. Bu ayrıntılı değerlendirme neticesinde Tahkim Kurulunun ağırlıklı olarak futbol kulüplerinin eski yöneticilerinden müteşekkil Yönetim Kurulu ve Başkana bağımlı olduğu ve Tahkim Kurulu üyelerini resmi ya da gayri resmi talep, dilek ve talimatlardan koruyacak usuli güvencelerin bulunmadığı sonucuna varmıştır.
Karara bağlanan vaka her ne kadar başvurucular Ömer Kerim Ali Rıza ile Serkan Akal’ın maruz kaldığı muhakemeden kaynaklanmışsa da, sorunun birel işlemlere veya spesifik vakalara özgü olmayıp yapısal ve sistemik olduğunu tespit ettiği için de Türkiye’yi AİHS’in 46. Maddesi uyarınca sorunu gidermeye davet etmiştir.
AİHM görevi gereği Türkiye’ye Tahkim Kurulunun nasıl teşkilatlanması gereken belirli bir tavsiye veya talimat vermemektedir. Sorunun nasıl giderileceği, öncelikle Türkiye’nin takdir marjı içerisindedir. AİHM’in Türkiye’den beklediği, kendi içtihadi standartlarına uygun bir yapılanmanın kurulmasıdır ve işletilmesidir. Mahkeme, ana hatlarıyla Türkiye’nin futbol uyuşmazlıklarının TFF gözetiminde çözümüne ilişkin sistemin Tahkim Kurulunun Yönetim Kurulundan yeteri kadar bağımsız kılacak şekilde reforme edilmesi için gerekli tedbirleri alması gerektiği kanaatindedir.[34]
Bununla birlikte, Ali Rıza ve Diğerleri kararından olası bir reformun bazı unsurlarını çıkartmak mümkündür: Öncelikle Tahkim Kurulu TFF Yönetim Kurulundan bağımsız olmalıdır. Bu doğrultuda TFF dışında bir tahkim kurulu kurulması düşünülebilir. Her halükarda üyeler Yönetim Kurulu listesiyle birlikte belirlenmemelidir. Tahkim Kurulu üyelerinin belirlenmesinde ağırlık kulüplerin eski yöneticilerinde olmamalı; futbolcular ve hakemler gibi farklı menfaatlere sahip kişi ve grupların eşit olmasa bile yeterli şekilde temsili sağlanmalıdır. Benzer şekilde, Tahkim Kurul üyelerinin görev süresi belirli olmalı; en azından Yönetim Kurulunun görev süresiyle özdeş kılınmamalıdır. Yine Tahkim Kurulu üyelerinin bağımsızlık ve tarafsızlıkları açısından bir sorun gördüklerinde bunu beyan etmelerini ve uyuşmazlığın taraflarının Tahkim Kurulu üyelerine itiraz edebilmesini sağlayacak usuli mekanizma öngörülmelidir.
Sorun yapısal ve sistemik nitelikte olduğundan, şu anda Tahkim Kurulu tarafından yürütülen her türlü muhakeme ve karar, bağımsızlık ve tarafsızlık koşulunu ihlal etmektedir. Dolayısıyla, Tahkim Kurulunun haklarında verdiği karardan memnun olmayan herkesin AİHM’e başvurması halinde, lehine adil yargılanma hakkı (adil yargılanma hakkının somut olayda uygulanabilir olması şartıyla) ihlali kararı alması kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye’nin gerekli reformları ivedilikle yapması gerekmektedir.
Reform bağlamında AİHM’in Serkan Akal’ın Tahkim Kurulundaki muhakeme esnasında duruşmalı yargılama talebinin reddedilmesi ile Merkez Hakem Kurulu’nun beyanlarının fotokopisinin karşı beyanlarını sunabilmesi amacıyla kendisine verilmesini talebinin reddedilmesi şikayetlerini ayrıca incelememesi ise yerinde olmamıştır. Her ne kadar AİHM’in bu yaklaşımındaki mantık kuvvetliyse de, Türkiye’nin yapacağı olası bir reformda Tahkim Kurulu önündeki muhakemenin usuli güvencelere uygunluğunun sağlanması bakımından bir ihlal kararı faydalı olacaktı. Zira spor uyuşmazlıklarının muhakemesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin rutin şekilde ihlal edildiği bilinmektedir. Nitekim aynı AİHM tarafsız ve bağımsız bulduğu Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) önündeki muhakemede duruşma yapılmamasını ihlal olarak nitelemişti. Mutu & Pechstein kararının kesinleşmesiyle CAS hemen aleni yargılama usulü konusunda AİHM kararı doğrultusunda değişiklilere gittiğini açıklamış[35] ve ünlü Çinli yüzücü Sun Yang vakasında, tarihinde ikinci kez, yazılı basına ve ön kayıt yaptıran kişilere açık, internetten canlı yayınlanan aleni bir duruşma yapmıştı.[36]
Ali Rıza ve Diğerleri kararı ağırlıklı olarak Tahkim Kurulu özelinde ise de, aslında kararda yapılan değerlendirmeler bütün kurullar bakımından çeşitli sorunlar bulunduğunu ima etmektedir. Ama bütün diğer kurullar tarafından verilen kararların nihai itiraz mercii olduğu için AİHM incelemesini Tahkim Kuruluna odaklamıştır. İnsan hakları denetiminin TFF tasarrufları ile Tahkim Kurulu kararlarını kapsaması, TFF hukuk kurullarının insan haklarını gözeten bir hukuki süreç yürütecek şekilde yeniden teşkilatlanmasını ve hukuk kurulları üyelerinin insan hakları alanında yetkinleşmesini gerektiriyor.
Yalnız şu hususa dikkat edilmelidir: AİHM sportif uyuşmazlıkların tahkim usulüyle çözülmesine karşı değildir. Tersine, sporun özgül niteliği gereği, hızlı, varsayılı olarak ucuz ve varsayılı olarak uzmanlardan müteşekkil tahkim kurullarının varlığını desteklemektedir. Sadece bu tip tahkim kurullarının AİHS’deki standartlara uygun şekilde kurulması ve işlemesi gerektiğini; eğer böyle olmayacaksa tahkim kurullarının kararlarının yargısal denetime açık olması gerektiğini söylemektedir.
Bu bağlamda, AİHM’i kuran Avrupa Konseyi ile UEFA arasında çok yakın zamanda yapılan işbirliğini hatırlatmak istiyoruz. UEFA 30 Mayıs 2018 tarihinde Avrupa Konseyi’yle işbirliğine giderek, Avrupa futbolunun yönetiminde insan hakları, dürüstlük, iyi yönetişim, müsabaka güvenliği ve büyük turnuva organizasyonu konularında mutabakata varmıştır. Bu kapsamda, şiddet, doping ve müsabaka sonuçlarının etkilenmesi (şike) gibi futbolun önündeki büyük tehditlere karşı işbirliği yapılması gerektiğinde anlaşılmış olup söz konusu mücadelenin uygun hukuki çerçeveler içerisinde ve kamu makamları ile spor yönetim kuruluşları arasında eşgüdümle sağlanacağı belirtilmiştir. Uluslararası spor adaleti kavramına yer veren Mutabakat metnine göre, futbol uyuşmazlıklarının tahkim yoluyla çözümünün AİHS gibi insan hakları standartlarına uygun işlemesi gerekliliği hem UEFA hem de Avrupa Konseyi tarafından açıkça tanınmıştır.[37]
Her ne kadar bu mutabakat hükümleri, Mutabakatın 6. maddesi uyarınca uluslararası hukuk düzleminde hak veya yükümlülükler yaratılmasına dayanak olamayacaksa da, UEFA’nın futbol tahkiminde adil yargılama standartlarının ve insan hakları mülahazalarının önemini kabul ettiğini göstermektedir. UEFA’nın adil yargılama standartlarının futbol tahkiminde uygulanabilir olduğunu teslim etmesi, futbol tahkiminde insan hakları ile adil yargılanma hakkının yerinin olmadığı yönündeki argümanların UEFA mevzuatına dayandırılamayacağı ve aslında bu tip argümanların geçersiz olduğu anlamına gelmektedir.[38]
Ayrıca AİHM, iç hukuktaki herhangi bir uyuşmazlığın esası hakkında hüküm veren bir mercii de değildir. Yani bir uyuşmazlıkta kimin haklı kimin haksız olduğunu belirlemek AİHM’in görevleri içerisinde bulunmamaktadır. AİHM yalnızca yargılama safahatı esnasında veya yargılama sonucunda AİHS’deki haklardan birinin ihlal edilip edilmediğini incelemektedir. Dolayısıyla, adil yargılanma hakkı gibi usuli nitelikteki bir hakkın ihlal edilmesi, hakkı ihlal edilen kişinin ulusal hukukta zorunlulukla lehine bir sonuç alacağı anlamına gelmemektedir. Yani AİHM kararında işaret edilen ihlal yapılmasaydı veya olası bir ihlal AİHM kararı sonrası giderilseydi bile, uyuşmazlığın esası başvurucunun aleyhine sonuçlanabilir. Elbette bazı hak ihlalleri, iç hukuktaki aleyhe sonucun değişmesini gerektirebilir. Bu, her vakanın özgün koşulları ile AİHM kararının içeriğine bağlıdır. Ali Rıza ve Diğerleri vakasında ise, böyle bir durum söz konusu değildir.
Bu arada AİHM önünde TFF’nin tasarruflarından ötürü halen derdest olup sırasını bekleyen başka başvurular da bulunuyor. Bu başvurularda adil yargılanma yanında (ki Ali Rıza ve Diğerleri kararı ışığında çoğunda ihlal çıkacağı kestirilebilir), sporda ifade özgürlüğü, masumiyet karinesi, suçta ve cezada kanunilik ve hukuka aykırı deliller gibi spor hukukunun özgün meselelerinin insan haklarıyla kesiştiği konular mevcut.[39] Bu vakaların Ali Rıza ve Diğerleri vakasıyla birleştirilmemiş olmasının sebebi de anılan vakaların adil yargılanma hakkı dışındaki diğer haklara ilişkin boyutları olabilir. Zira, karara çıkma sırasını bekleyen başvurulardaki adil yargılanma hakkı dışındaki olası bir ihlal kararı, dünya spor hukukunu değiştirme potansiyeli taşıyor.
Ali Rıza ve Diğerleri kararı futbol özelinde olmakla birlikte, kararda neşredilen ilkeler Spor Hizmetleri Müdürlüğü (eski adıyla Spor Genel Müdürlüğü) bünyesindeki tahkim kurulu bakımından da geçerlidir. Nitekim Türkiye Futbol Federasyonun karar ve tasarruflarından ötürü yapılan başvuruların yanı sıra, Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu’nun kararından ötürü AİHM’e yapılan bir derdest başvuru da gündeme alınma sırasını beklemektedir.[40]
III-) Kararın Kesinleşme Süreci
Ali Rıza ve Diğerleri kararını AİHM'in Türkiye'den gelen başvuruları inceleyen 2. Bölümü/Dairesi verdi. Karar henüz kesinleşmiştir. Teknik olarak 3 ay içerisinde Türkiye'nin (ve karardan bir şekilde memnun olmayan başvurucuların) AİHM’in Büyük Dairesine itiraz hakkı bulunmaktadır. Ama bu itiraz bir temyiz başvurusu niteliğinde değildir. Türkiye itiraz ederse, ki usulen edecektir, Büyük Daire bu itirazın konuyu bir de kendisinin ele almasını gerektirip gerektirmediğine karar verecektir. Yani itiraz edilince Büyük Daire dosyayı otomatik olarak tekrar incelememektedir. Büyük Daire yalnızca AİHS’deki hakların yorumlanması ve uygulanması bakımından bir sorun veya yenilik içeren itirazlar ile Avrupa İnsan Hakları Hukuku bakımından önem arz eden konularda yapılan itirazları incelemektedir. Bunun takdiri de münhasıran kendisine aittir.
Eğer Büyük Daire, 2. Daire kararının kendisi tarafından ayrıca incelenmesine değer unsurlar içerdiğini düşünürse, dosya Büyük Dairenin incelemesine alınacak ve Büyük Daire konuya ilişkin nihai kararı verecektir. Büyük Dairenin itirazı yerinde görüp dosyayı kendisinin incelemeye alması halinde süreç, bir ila üç sene arasında sürebilmektedir.
Büyük Daire, 2. Dairenin kararının AİHS’deki hakların yorumlanması ve uygulanması bakımından yetkin ve yeterli görür ve kendisinin incelemesine gerek olmadığını düşünürse Dairenin kararı kesinleşecektir.
Eğer Türkiye veya karardan bir şekilde memnun olmayan başvurucular Büyük Daireye itiraz etmezse karar yine itiraz süresinin bitiminde kesinleşecektir. Tarafların karara itiraz etmeyeceklerini beyan etmesi durumunda da karar kesinleşecektir.
Çok büyük ihtimalle Büyük Daire Türkiye'nin itirazını incelenmeye değer bulmayacaktır. Zira 2. Dairenin kararı çok ayrıntılı, çok titiz çalışılmış, pilot nitelikte bir karar görünümündedir. Üstelik uyuşmazlığın özü, AİHM’in içtihadi standartları açısından çok tartışmalı da sayılamaz.[41] Karara bir kısmi muhalefet şerhi eklenmiş olmakla birlikte, muhalif üye de Tahkim Kurulunun teşkilatlanma ve çalışma biçiminin bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini ihlal ettiğinde mutabık olduğundan bu muhalefet şerhinin sonuca etkili olduğunu söylemek mümkün değil.
Kaldı ki, Spor Tahkim Mahkemesini (CAS) ve dünya spor hukukunu etkileyen Mutu & Pechstein kararı (AİHM Üçüncü Bölüm/Daire) da Büyük Daire tarafından ayrıca incelenmeye değer bulunmayıp kesinleşmişti. Hatırlanacağı üzere, bağımsızlık/tarafsızlık koşulu açısından CAS’ın hakem heyeti teşkilinde yapısal sorun olmadığına (ki tartışmalı) ve somut vakalarda da tekil bir sorun olmadığına; diğer yandan Pechstein bakımından CAS önündeki yargılamanın aleni yargılama hakkını ihlal ettiğine karar verilmişti.[42] AİHM Büyük Daire, Üçüncü Dairenin kararını ayrıca incelemeye gerek görmeyerek kararı kesinleştirmişti. Karara yalnızca Pechstein itiraz etmiş, Mutu ve İsviçre Büyük Daireden tekrar inceleme talebinde bulunmamıştı.
TFF de durumun farkında olsa gerek ki Türkiye’de bu aralar pek yaygın olan “karar daha kesinleşmedi” retoriğinden ziyade “Söz konusu karar henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte, Mahkemenin tespitleri hakkında FIFA ve UEFA ile iş birliği içerisinde inceleme ve değerlendirme çalışmalarının başlatıldığını kamuoyunun bilgilerine sunarız” şeklinde[43] bir açıklamada bulunmuştur. TFF bir süredir sporun çeşitli paydaşlarıyla yapılan bazı çalıştaylar sürecinden[44] AİHM önündeki derdest davalardan ve olası bir ihlal kararının sonuçlarından haberdardır.
Dipnotlar
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi (hbgemalmaz@yahoo.com). Yazar Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi özel hukuk yüksek lisans programında ve Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi sertifika programında “Spor ve İnsan Hakları” dersini yürütmektedir. Yazar, 2012-2015 yılları arasında TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu hakem listesinde yer almıştır. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, App. Nos. 30226/10, 17880/11, 17887/11, 17891/11 and 5506/16, Judgment of 28 January 2020. ↩︎
H. Burak Gemalmaz, “Applicability of human rights standards in Turkish football arbitration: the contribution of the European Court of Human Rights”, The International Sports Law Journal, Vol. 19, Issue 1-2, September 2019, pp. 38-58. ↩︎
Wilhelmina Thomassen, “Arbitration and the European Convention on Human Rights-General Principles”, Bulletin TAS/CAS, 2015/2, Tribunal Arbitral Du Sport/Court of Arbitration for Sport, Lausanne 2015, sf:31-38, 33. ↩︎
Engel kriterleri olarak da bilinir (bkz. Engel and Others v. the Netherlands, App. Nos. 5100/71 5101/71 5102/71 5354/72 5370/72 Judgment of 8 June 1976, paras.82-83). ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras. 160-161. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras. 159, 161. ↩︎
Fatih Arslan v. Turkey and 2 Other Applications, App. Nos. 17880/11-17887/11-17891/11, Communicated on 6 February 2018. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras. 151-157. ↩︎
AİHM burada 6222 sayılı Kanunun olayın yaşandığı dönemde yürürlükte olmadığını not etmektedir. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.154. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.155. ↩︎
Başvurucuların mülkiyet hakkı ile etkili iç hukuk yollarına hak kapsamındaki şikayetleri de yine konu bakımından yetkisizlik sebebiyle kabuledilemez bulunmuştur (Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.231-236).Zira mülkiyet hakkı ancak mevcut malvarlığı bakımından ya da kesinleşmiş alacak hakları bakımından uygulanma alanı bulmaktadır. AİHS md. 13 ise tek başına ileri sürülebilen bir hak olmayıp önsel olarak uygulanabilir bulunan bir hakkın varlığı gerektirdiğinden ve somut vakada hem adil yargılanma hakkı hem de mülkiyet hakkı adı geçen başvurucular bakımından uygulanabilir bulunmadığından, bu kapsamdaki şikayet kabuledilemez bulunmuştur.
AİHM sisteminde mülkiyet hakkı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 Numaralı Protokolünün 1. Maddesi Rehberi: Malvarlığının/Mülkiyetin Korunması, çev. Doç. Dr. H. Burak Gemalmaz, Avrupa Konseyi/Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2019.
https://echr.coe.int/Documents/Guide_Art_1_Protocol_1_TUR.pdf ↩︎Mutu and Pechstein v. Switzerland, App. Nos. 40575/10-67474/10, Judgment of 2 October 2018, para. 58. AİHM Fatih Arslan, Şaban Serin ve Mehmet Erhan Berber’in durumunu analiz ettiği kısımda kendisinin Mutu & Pechstein kararına ilgili kısmına atıf yapmamış; bu iki vaka arasındaki farkı vurgulama ihtiyacı hissetmemiştir. ↩︎
Bkz. Önder Deniz Kolgu v. Turkey, App. No. 2935/07, Admissibility Decision of 27 August 2013, para. 40; Mutu and Pechstein v. Switzerland, App. Nos. 40575/10-67474/10, Judgment of 2 October 2018, para.149. ↩︎
Bramelid ve Malmström v. Sweden, App. No.8588/79-8589/79, Final Report of the Commission of 12 December 1983, paras.30-32; Scarth v. The United Kingdom, App. No. 33745/96, Final Report of the Commission of 21 October 1998; Judgment of 22 July 1999. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.179-181. ↩︎
Örneğin 11/08/2017 tarihli Tahkim Kurulu Talimatı. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.209. ↩︎
Mutu and Pechstein v. Switzerland, App. Nos. 40575/10-67474/10, Judgment of 2 October 2018, paras.150-159. Kanımca, bağımsız ve tarafsız yargı yeri tartışması açısından AİHM’in CAS hakem sistemi hakkındaki değerlendirmeleri eksiktir. Ancak bu husus, bir başka yazının konusudur. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.210-211. Kararı veren AİHM 2. Bölümü yargıçlarından Bosnjak, bu değerlendirmeye gerek olmadığını, sadece Tahkim Kurulu kompozisyonunun oluşumundaki eşitsizliğin bağımsızlık ve tarafsızlık koşulunu ihlal sonucuna varılmasında yeterli olduğunu not etmiştir. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.53. ↩︎
Örneğin 11/08/2017 tarihli Tahkim Kurulu Talimatı md. 22; 04/08/2017 tarihli (yürürlük 11/08/2017) Futbol Disiplin Talimatı md. 65 (5). ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.66, 85, 96, 205, 214, 221. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para. 214. Kanımızca AİHM’in burada spor tahkim organları ile devlet mahkemeleri arasında yaptığı kıyas tartışmaya açıktır. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.212-213. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.213, 215. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.216. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.220. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, para.221. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.222-223. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.247-249. AİHM ayrıca Ömer Kerim Ali Rıza bakımından yargılama masrafları için 6975 Euro’ya hükmetmiştir (paras.250-253). ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.224-226. ↩︎
Ali Rıza and Others v. Turkey, paras.241-242. ↩︎
https://www.tas-cas.org/fileadmin/user_upload/Media_Release_Pechstein_ECHR_GC.pdf. ↩︎
https://www.tas-cas.org/fileadmin/user_upload/CAS_Media_Release_6148_Hearing_15.11.19.pdf. ↩︎
Memorandum of Understanding Between the Council of Europe and the Union of European Football Associations (UEFA), Articles 1/6 and 6. ↩︎
AİHM bu mutabakat metnine Ali Rıza ve Diğerleri kararında genel bir atıf yapmıştır. Bkz. Ali Rıza and Others v. Turkey, para.140. ↩︎
Bu vakalar şunlardır: Sedat Doğan v. Turkey, App. No.48909/14, Communiquée le 21 Septembre 2017; İbrahim Tokmak v. Turkey, App. No. 54540/16, Communiquée le 7 Novembre 2017; Deniz Naki ve Amed Sportif Faaliyetler Kulubü Derneği v. Turkey, App. No. 48924/16, Communiquée le 7 Novembre 2017; Mediation Berti Sports v. Turkey, App. No. 63859/12, Communicated on 29 January 2018; İlhan Yüksel Ekşioğlu and Mehmet Şekip Mosturoğlu v. Turkey, App. Nos. 2006/13 and 10857/13, Communicated on 4 April 2018. ↩︎
Bkz. A. M. v. Turkey, App. No. 67199/17, Communicated on 29 November 2018. ↩︎
Biz yıllardır çeşitli çalışmalarımızda TFF Tahkim Kurulunun bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri niteliğinde olmadığını AİHM’in içtihadi standartları ışığında ileri sürmekteydik. Örneğin bkz. H. Burak Gemalmaz, “Applicability of human rights standards in Turkish football arbitration: the contribution of the European Court of Human Rights”, The International Sports Law Journal, Vol. 19, Issue 1-2, September 2019, pp. 38-58; H. Burak Gemalmaz, “Spor Hukukunun İnsan Hakları Boyutu”, Sporda Hak İhlalleri ve Denetim Çalıştay Raporu, Kamu Denetçiliği Kurumu Yayınları No:30, Eylül 2018, Ankara, sf:130-152 (https://www.ombudsman.gov.tr/calistaylar/sporda-hak-ihlalleri-ve-denetim/index.html#p=131). ↩︎
Mutu and Pechstein v. Switzerland, App. Nos. 40575/10-67474/10, Judgment of 2 October 2018. ↩︎
Örneğin Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2018 yılında düzenlediği “Sporda Hak İhlalleri ve Denetim” çalıştayında AİHM önündeki derdest davalar tartışılmış; TFF temsilcileri de çalıştaya katılmıştı. https://www.ombudsman.gov.tr/calistaylar/sporda-hak-ihlalleri-ve-denetim/index.html#p=131 ↩︎