I. Giriş
Zorunlu arabuluculuk müessesesi 25 Ekim 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesiyle (“m.”) kanunda belirtilen iş davalarında dava şartı olarak mevzuatımızda yerini almıştır. Bunu takiben 19 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazete’de yapılan kanun değişikliğiyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (“TTK”) 5/A maddesi eklenmiş ve kanunda belirtilen ticari davalarda da zorunlu arabuluculuğa başvurulması dava şartı haline getirilmiştir. Yine aynı tarihli kanun değişikliğiyle 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (“HUAK”) 18/A maddesi eklenmiş, söz konusu maddede dava şartı arabuluculuk usulünün ayrıntıları ele alınmıştır. Bu doğrultuda HUAK m. 18/A/2 uyarınca davacı, arabulucuya başvurulup anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağı dava dilekçesine eklemek zorundadır. Aksi halde davacıya bu eksikliği gidermesi için bir haftalık kesin süre verilir. Davacı tarafından bu süre içerisinde tutanak sunulmadığı takdirde dava usulden reddedilir. Davanın arabulucuya başvurulmadan açıldığının anlaşılması halinde ise davanın doğrudan usulden reddine karar verilecektir.
Bu kapsamda hangi ticari davaların zorunlu arabuluculuğa tabi olduğuna ilişkin uygulamada muhtelif tartışmaların bulunduğu görülmektedir. Bunlardan ikisi, ticari tahkim davaları ile ticari nitelikteki yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi davalarını konu almaktadır. Bu blog yazısı ile bu iki davanın dava şartı arabuluculuğa tabi olup olmadığı incelenmektedir.
II. Konunun Değerlendirilmesi
Mevzuatımızda arabulucuya başvurunun dava şartı olduğu haller sınırlı olarak sayılmıştır. Zira hak aranmasında aslolan devlet yargısına başvurulmasıdır ve zorunlu arabuluculuk müessesesi bunun istisnasını teşkil etmektedir[1]. Dolayısıyla kanunlarımızda arabuluculuğun dava şartı olarak sayıldığı haller sınırlı olarak ele alınmalı ve yorum yoluyla genişletilmemelidir[2].
Dava şartı arabuluculuk kapsamındaki ticari davalar Türk Ticaret Kanunu’nun “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesinde aşağıdaki şekilde sayılmıştır:
“Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. (…)”
Dolayısıyla, “ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları”nda dava şartı olarak arabuluculuk hükümlerinin uygulandığı görülmektedir.
Bu anlayışla aşağıda, konusu bir miktar para olan ticari tahkim davaları ile ticari nitelikteki yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olup olmadığı ele alınacaktır.
A. Konusu Bir Miktar Para Olan Ticari Tahkim Davaları Dava Şartı Olarak Arabuluculuğa Tabi Midir?
TTK’nin yukarıda alıntılanan hükmü uyarınca ticari davalardan konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları zorunlu arabuluculuğa tabidir. TTK’de adli yargı ve tahkim yargılaması arasında bir ayrım yapılmamıştır.
Ancak HUAK’nin 18/A/18 maddesinde özel bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu düzenleme uyarınca “Özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz”. Dolayısıyla tahkim şartına dayalı olarak tahkimde görülen ticari davalar zorunlu arabuluculuğa tabi değildir[3].
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yakın tarihli bir kararında da bu konu ele alınmıştır[4]. Hakem kararının iptali davasına konu tahkim yargılamasında hakem heyeti, zorunlu arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığını tespit ederek davayı durdurmuş ve bu usuli eksikliğin giderilmesine karar vermiştir. Arabuluculuk sürecinin tamamlanmasını takiben hakem heyeti, yargılamaya devam ederek esas hakkında kararını vermiştir. Hakem kararının iptali talebi bölge adliye mahkemesi tarafından reddedilmiş ve kararın temyizi üzerine Yargıtay, bölge adliye mahkemesi kararını onamıştır. Bununla birlikte Yargıtay, tahkim yargılamasından önce dava şartı arabuluculuğa başvurulmasının gerekmediğini içtihat etmiştir.
Kanun hükmü ve emsal Yargıtay içtihadı dikkate alındığında, konusu bir miktar para olan ticari tahkim davalarının zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığı anlaşılmaktadır.
B. Konusu Bir Miktar Para Olan Ticari Nitelikteki Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Davaları Dava Şartı Olarak Arabuluculuğa Tabi Midir?
Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olup olmadığı bakımından mevzuatımızda özel bir düzenleme getirilmemiştir. Uygulamada da farklı yaklaşımların bulunduğu, bazı davalarda davacıların dava şartı arabuluculuk sürecini tamamlayarak dava açtığı görülmektedir[5]. Kanaatimizce mevcut düzenlemeler ışığında bu hukuki problemi cevaplamak mümkündür.
TTK m. 5/A hükmü, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında zorunlu arabuluculuğun tüketilmesini şart koşmuştur. Görüldüğü üzere, tanıma-tenfiz davaları bu kanun hükmünde sayılmamıştır. Buna ilave olarak, kanunda sayılan dava türleri de tanıma-tenfiz davalarının mahiyeti ile uyuşmamaktadır. Zira hakem kararlarının tanınması ve tenfizi davalarında bir alacağa hükmedilmemekte ve esasa ilişkin bir yargılama yürütülmemektedir. Bilakis, yargılamaya hakem kararının esasının denetlenmesi yasağı hakimdir. Mahkeme, sınırlı sayıdaki tenfiz engellerini incelemekte ve yargılama sonucunda hakem kararının tenfizinin kabulüne veya reddine karar vermektedir. Mahkemenin davanın kabulü kararı sonucunda söz konusu yabancı hakem kararı, bir Türk mahkeme kararı gibi yargı çevremizde icra kabiliyeti kazanmaktadır. Bu haliyle tenfiz davası ne bir alacak, ne bir tazminat davası, ne de TTK m. 5/A’da sayılan diğer davalardan birinin niteliğini haizdir. Doktrinde savunulan bir görüşe[6] göre tenfiz davaları tespit davası niteliğini taşırken, diğer bir görüş[7] bu dava sonucunda verilen kararın yenilik doğurucu usul hükmü olduğunu savunmaktadır. Yargıtay kararlarında da tenfiz davasının türü tespit davası olarak nitelendirilmektedir[8].
Doktrindeki ağırlıklı görüş, yabancı hakem kararlarının tenfizi davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında olmadığı yönündedir[9]. Yargı kararlarında da yabancı hakem kararının tenfizi davalarının niteliği dikkate alınarak, davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığına karar verildiği görülmektedir[10]. Bazı diğer mahkeme kararlarında ise yukarıdaki alt başlıkta alıntılanan ve tahkim şartının bulunduğu uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk hükümlerinin uygulanmayacağını düzenleyen HUAK m. 18/A/18 düzenlemesinden yola çıkılmaktadır. Örneğin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, bir kararında bu kanun hükmünü dikkate alarak yabancı hakem kararının tenfizi davasının zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığına karar vermiştir[11].
Yabancı mahkeme kararlarının tenfizi davaları bakımından da doktrinde bu davanın dava şartı arabuluculuğa tabi olmadığı yönünde görüş ifade edildiği[12], yargı kararlarında da aynı sonuca varıldığı görülmektedir[13].
Bu değerlendirmeler ışığında TTK m. 5/A kapsamında sayılan davalar arasında olmayan yabancı hakem kararının tenfizi davasının dava şartı arabuluculuğa tabi olmadığını söylemek mümkündür.
III. Sonuç
TTK m. 5/A hükmü ile konusu bir miktar para olan bazı ticari davalarda zorunlu arabuluculuk dava şartı olarak kabul edilmiştir. HUAK m. 18/A/18’de, tahkim şartının bulunduğu sözleşmelerden doğan davalara zorunlu arabuluculuk hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla tahkimde görülen ticari davalarda dava şartı arabuluculuk hükümleri uygulanmayacaktır.
Yabancı hakem kararının tenfizi davaları bakımından kanunda özel bir düzenleme getirilmemiştir. Lakin tenfiz davasının mahiyeti ve TTK m. 5/A’da sayılan davalardan olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, zorunlu arabuluculuk dava şartının konusu bir miktar para olan ve ticari nitelikteki yabancı hakem kararının tenfizi davalarında uygulanmayacağı düşünülebilecektir.
Dipnotlar
Ömer Ekmekçi/Muhammet Özekes/Murat Atalı/Vural Seven, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, 2019, s. 135. ↩︎
Ibid. ↩︎
Ibid, s. 136. ↩︎
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2024/5452, K. 2024/7826, T. 06.11.2024. ↩︎
Örneğin, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin E. 2021/341, K. 2022/111, T. 07.02.2022 sayılı kararında mahkemenin arabulucu ücreti hakkında hüküm kurmasından davacının dava şartı arabuluculuk yolunu tükettiği anlaşılmaktadır. Keza Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2020/7196, K. 2022/2796, T. 04.04.2022 sayılı kararı metninden bu davaya konu uyuşmazlıkta da zorunlu arabuluculuk usulünün tüketildiğini söylemek mümkündür. ↩︎
Sibel Özel/Mustafa Erkan/Hatice Selin Pürselim/Hüseyin Akif Karaca, Milletlerarası Özel Hukuk, 2023, s. 719. ↩︎
Ergin Nomer, Devletler Hususi Hukuku, 2021, s. 511. ↩︎
Yabancı mahkeme kararının tenfizi davası bakımından bkz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2012/3715, K. 2012/8307, T. 18.05.2012. Hatta bu gerekçeyle mahkemenin, tenfiz davasında maktu harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ifade ettiği görülmektedir. ↩︎
Ziya Akıncı, Milletlerarası Tahkim, 2025, s. 611; Cemal Şanlı/Emre Esen/İnci Ataman Figanmeşe, Milletlerarası Özel Hukuk, 2024, s. 844, dn. 730; Nuray Ekşi, “Tenfiz Davalarında Dava Şartı Arabuluculuk Aşamasının Tüketilmesinin Zorunlu Olup Olmadığı Meselesi”, Uluslararası Ticaret ve Tahkim Hukuku Dergisi, Cilt 11, Sayı 1, 2022, s. 3-30; Işıl Özkan/Bengül Kavlak, Yargıtay Kararları Işığında Milletlerarası Tahkim, 2024, s. 171; Ahmet Cemal Ruhi, Türk Hukukunda Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 2023, s. 75-76. ↩︎
Örneğin bkz. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi, E. 2022/74, K. 2022/400, T. 22.06.2022. ↩︎
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, E. 2019/2068, K. 2021/1260, T. 15.09.2021 (Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, E. 2022/1060, K. 2022/1550, T. 19.10.2022 sayılı karardan naklen). ↩︎
Zeynep Derya Tarman, “Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizinde Sıklıkla Karşılaşılan Hukuki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 14, Sayı 1, 2023, s. 85. ↩︎
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2024/2949, K. 2025/977, T. 18.02.2025; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi, E. 2024/910, K. 2024/1595, T. 12.11.2024; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi, E. 2024/790, K. 2024/796, T. 23.05.2024. ↩︎