Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.2016 tarihli, 2014/2-695 E, 2016/522 K sayılı kararı ispat hukuku bakımından oldukça önemli bir karardır. Zira kararda, cevap dilekçesi vermeyen avukatın gerek asıl ispat gerek karşı ispat bakımından delil bildirme hakkını kaybedeceği belirtilmiştir.
I. KARARIN ÖZETİ
Karara konu dava, boşanma ve boşanmanın ferileri niteliğindeki nafaka, velayet ve tazminata ilişkindir. Davalı, davaya cevap vermemiş fakat ön inceleme duruşmasında boşanmak istemediğini beyan etmiştir. Yerel mahkeme, tahkikata geçtikten sonra yalnızca davacının önceden gösterdiği delillerin toplanmasına karar vermiş, davalıya ise delil göstermesi için imkan tanımamıştır.
Yargılama sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalının temyizi üzerine Yargıtay şu ifadelere yer vererek hükmü bozmuştur:
“Davalının, davaya cevap vermemiş olması, ön incelemede uyuşmazlık konularının belirlenmesinden sonra bu konulara ilişkin delil gösterme ve sunma hakkını ortadan kaldırmaz. Davaya süresinde cevap vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılır. (HMK.md.128) Durum böyle olmakla birlikte, süresinde davaya cevap vermeyen davalı, diğer tarafın kusurlu olduğuna yönelik bir vakıa ileri süremez ise de, kötüye kullanılmadıkça onun ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik delil bildirebilir. Bu bakımdan davalıya açıklanan çerçevede kanunda belirtilen süre içinde olmak şartıyla delil gösterme hakkı tanınmalıdır. Aksinin kabulü, cevap süresini bir kez kaçırmış veya davaya süresinde cevap vermemiş olan davalıya savunmasını ispat etme hakkını tanımamak olur. Bu ise usul hukukunun vazgeçilmez bir ilkesi olan "hukuki dinlenilme hakkını" (HMK.md.27) ortadan kaldırır.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 27.06.2013 gün ve 2013/5480 E., 2013/18157 K.)
Yerel mahkemenin kararında direnmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmiş ve süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra delil bildirme talebinin reddinin gerektiğine ilişkin olarak verilen yerel mahkeme direnme kararı yerinde görülmüştür.
II. KARARIN İSPAT HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yargıtay bu kararıyla, önceki yıllarda benimsediği aksi yöndeki görüşünden dönmüştür. Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 3.7.2013 tarih ve 2013/6356 E, 2013/18904 K sayılı kararında, davalının davaya süresinde cevap vermemiş olmasının, delil bildirme ve savunmasını ispat etme hakkını ortadan kaldırmayacağını belirterek aksi durumun hukuki dinlenilme hakkının ihlali anlamına geleceğini kaydetmiş idi. Yargıtay’ın eski yıllarda benimsediği bu görüşe göre, delil, çekişmeli vakıalar için gösterildiği için ve taraflar arasındaki çekişmeli hususlar da ön inceleme duruşmasında belirlendiği için cevap dilekçesi vermeyen davalıya tanık göstermesi için süre verilmesi gerekirdi.
YHGK, kararı görüşürken şu soruları cevaplamaya özen göstermiştir:
a) Yasal süresinde davaya cevap vermeyen davalı, kötüye kullanılmadıkça davacı tarafın ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik delil bildirebilir mi?
b) Cevap dilekçesiyle delil bildirmeyen davalıya, ön inceleme duruşmasında belirlenen uyuşmazlık konusunda delil bildirmesi için süre verilmesi gerekir mi?
YHGK, konuyu, AİHS m. 6 kapsamında değerlendirilen adil yargılama hakkı ile yargılamanın makul sürede bitirilmesi ilkesi çerçevesinde ele almıştır. YHGK, AİHM içtihatlarına atıf yaparak bir davaya taraf olan herkesin, karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmesi gerekliğinin yanında, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması gereğine de işaret etmiştir.
YHGK bu kapsamda, yargılamanın makul sürede bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da “delillerin bildirilme zamanı”nın ayrıca, özel olarak düzenlendiğine dikkati çekmiştir. HMK'nın 119, 122 ve 127. maddelerinde, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin dava dilekçesinde belirtilmesi gerektiği ve davalıya verilen iki haftalık cevap süresinin kesin süre olduğu belirtilmiştir. Kanunun cevap dilekçesi verilmemesine bağladığı sonuç ise iddiaların tümünün inkar edilmiş sayılacağıdır.
Ön inceleme duruşmasında, taraflara, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği yönündeki HMK düzenlemesinde dikkat edilmesi gereken husus, bu sürenin “tarafların dilekçelerinde gösterdikleri” delillere ilişkin olduğudur. Yoksa, cevap dilekçesi vermeyen ve hiçbir delile dayanmayan tarafa yeniden bu imkanı vermek değildir. Aksi halde taraflar, davayı uzatıcı kötüniyetli davranışlar gösterebilecektir.
Nitekim, HMK m. 140/3 uyarınca taraflarca imzalanan ön inceleme tutanağı, tahkikatın bu tutanağa göre yürütüleceğinin, sonradan başka delil bildirilemeyeceğinin mührü gibidir. YHGK da bu hususa dikkat çekmiş ve tahkikatın amacının delil toplamak olmadığına, aksi halde yargılamanın uzayacağına vurgu yapmıştır. HMK m. 145’te de tarafların, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmaları emredici bir şekilde düzenlenmiştir. Kanunda belirtilen sürelerden sonra delil gösterilmesi ancak HMK m. 141 ve 145’te düzenlenen hallerle sınırlıdır. Sonradan delil göstermek ise bu istisnalar kapsamında değildir.
Burada, “delile dayanma, delil gösterme ve delil toplamanın” uygulamada birbirine karıştırıldığını da belirtmek gerekir. Delile dayanma, dilekçeler teatisinin bir işlemidir. Delilin gösterilmesi ise ön inceleme duruşmasında da yapılabilecek bir işlemdir. Delil toplama (örneğin tanık beyanı) ise kural olarak tahkikat aşamasının bir işlemidir. Uygulamada bu üç farklı durum tek bir şey gibi düşünülerek davaya cevap vermeyen ve dolayısıyla hiçbir delile dayanmayan tarafa delil göstermesi için süre verilmesi yanlıştır. YHGK da bu yanlışa dikkat çekerek son derece isabetli bir karara imza atmıştır. Delil göstermek, aynı zamanda tarafların somutlaştırma yükünün bir gereğidir. Uygulamada, tarafların somutlaştırma yükünü tam olarak yerine getirmedikleri, dilekçelerin zaman zaman halin sohbet edasında arzı boyutunda kaldığı görülmektedir. Bu da yargılamanın sonlanma sürecini uzatmakta ve mahkemelerin iş yükünü artırmaktadır.
Sonuç olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu kararıyla artık, süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra delil bildirme hakkı bulunmayacaktır.