Lexpera Blog

Zamanaşımının Kesilmesinin Müteselsil Borçlulara Etkisi

Av. Barış Ülker – Galatasaray Üni. Huk. Fak. Öğr. Eylem Işık

ÖZET:
Müteselsil borç ilişkisi farklı hukuk sistemlerinde var olan bir kurum olmakla birlikte, söz konusu ilişkinin niteliği konusunda görüş birliğine varılamamıştır. Türk hukukunda esas alınan “borç ilişkisinin çokluğu teorisi” uyarınca aralarında teselsül ilişkisi bulunan borçluların birbirinden farklı hükümlere tabi olabilmektedir. Bununla beraber Borçlar Kanunumuzun 155. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hükme müteselsil borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımı, diğer borçlulara karşı da kesilmektedir. Söz konusu hükmün borç ilişkisinin çokluğu teorisi ile bu teoriye bağlı olarak gelişen ve Borçlar Kanunumuzun 165. maddesinde de yer alan “hiçbir borçlunun kendi davranışıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramayacağı” ilkesine istisna teşkil edip etmediği hususu ise doktrinde tartışmalara yol açmıştır.

I. GİRİŞ

Müteselsil borç ilişkisi, birden fazla borçlunun aynı veya farklı sebeplerle bir veya birden fazla alacaklıya karşı edimin tümünden sorumlu olduğu ve bu borcun ifası ile ifa edilen miktarda tüm borçluların borçtan kurtulabildiği borç ilişkisidir[1] [2] [3].

Bu borç ilişkisinin hukuki niteliğine ilişkin çok farklı teoriler olmakla birlikte, müteselsil borçluluk farklı hukuk sistemlerinde varlığını sürdürmüş bir kurumdur. Özellikle Pandekt hukuku döneminde hâkim olan korreal borç anlayışı ile “borç ilişkisinin tekliği teorisi”ne göre müteselsil borçlulukta, borçlu tarafı birden fazla kişiden oluşan tek bir borç ilişkisi mevcuttur. Bu görüşe dayanan sistemlerde müteselsil borçlular tek bir borç ilişkisinde yer aldıklarından bütün borçlulara aynı hükümlerin uygulanması gerekmektedir.

Günümüzde ise “borç ilişkisinin tekliği teorisi” zayıflamış ve yerini “borç ilişkisinin çokluğu teorisi”ne bırakmıştır. Bu teoriye göre, müteselsil borç ilişkisinde borçlu sayısı kadar dar anlamda borç ilişkisi vardır ve her borçlu aynı müteselsil borç ilişkisinde yer almasına rağmen farklı hükümlere göre sorumlu olabilmektedir. Buna karşın, borç ilişkisinin çokluğu görüşü her müteselsil borçlunun borcunu yine de diğerlerinden tamamen bağımsız kılmamakta ve kanun koyucu hükümlerle bu borçların akıbetini birbirine bağlamaktadır. Tüm bunlar göz önüne alındığında müteselsil borç ilişkisinde borçlular arasında bir nisbî bağımsızlık ilişkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz[4].

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) müteselsil borçluluğa ilişkin hükümleri incelendiğinde kanun koyucunun borç ilişkisinin çokluğu teorisini esas aldığı görülmektedir. (Buna karşın 6098 sayılı kanunda eksik teselsül – tam teselsül ayrımına yer verilmemiştir.) Böylelikle, hukuk düzenimizde aralarında teselsül ilişkisi bulunan borçluların birbirinden farklı hükümlere tabi olabilmesi mümkün kılınmıştır. Bu kuralın istisnasını teşkil eden TBK m. 155/1 hükmünde ise “Zamanaşımı müteselsil borçlulardan … birine karşı kesilince, diğerlerine de karşı kesilmiş olur.” denmek suretiyle hem müteselsil borçluların kaderleri zamanaşımının kesilmesi konusunda birbirine bağlanmış hem de müteselsil borçluluğun en temel ilkelerinden biri olan ve hukukumuzda TBK m. 165’te vücut bulan “Hiçbir borçlu kendi davranışıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz.” ilkesine istisna getirilmiştir. Ancak aşağıda açıklanacağı üzere bu iki hükmün birbirleriyle telif edilebileceğini kabul eden bir görüş de doktrinde yer almaktadır.

II. ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ

Zamanaşımının kesilmesi, kanunda düzenlenmiş belirli nedenlerden birinin gerçekleşmesiyle o ana kadar işlemiş sürenin kesilme anından sonra hiç hesaba katılmaması anlamına gelmektedir[5].

Zamanaşımının kesilme nedenleri kanunumuzda sınırlı sayıdadır ve TBK m. 154’te söz konusu nedenler borçlunun fiilleri (özellikle borcu ikrarı) ile alacaklının fiilleri şeklinde olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. Sonraki maddede ise zamanaşımını kesen nedenlerin birlikte borçlulara etkisi düzenlenmiş ve müteselsil borçlulukta zamanaşımının kesilmesi de bu kapsamda ele alınmıştır. Belirtmek gerekir ki TBK m. 155/1 sadece müteselsil borçlulukta zamanaşımının kesilmesi halinde uygulanır ve zamanaşımının durmasına [6] [7] uygulanamaz.

Biz de öncelikle zamanaşımının kesilmesine yol açan nedenleri açıklayacak, ardından bu nedenlerin müteselsil borçlulara etkisini inceleyeceğiz.

A. TBK m.154 Kapsamında Zamanaşımın Kesilmesi

Kanun koyucu, Borçlar Kanunu’nun 154. maddesinde:

“Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:

  1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
  2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.”

diyerek zamanaşımını kesen sebepleri iki grupta toplamıştır.

1.Borçlunun fiilleriyle zamanaşımının kesilmesi

Kanun koyucunun zamanaşımının kesilmesi sonucunu bağladığı borçlu fiilleri, borçlunun kendisini borçlu olarak kabul ettiğini gösteren irade açıklamalarıdır. Kanunda bu durum “borçlunun borcu ikrar etmesi” şeklinde ifade edilmiş ve devamında yine borcun ikrarı olarak kabul edilebilecek bazı davranışlar sıralanmıştır. Bununla birlikte kanun, “özellikle” demek suretiyle zamanaşımının kesilmesine sebep olan fiilleri sınırlı olarak saymadığını açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla borçlunun ibra talebinde bulunması veya ödemezlik def’i ileri sürmesi gibi, borcunu ikrar eder nitelikteki tüm davranışları, zamanaşımının kesilmesine sebep olacaktır.

Borçlunun borcu ikrar etmesi hukuki işlem benzeri bir fiil olup, borçlunun bu açıklamada bulunurken zamanaşımını kesip kesmeyeceğini bilmesinin önemi yoktur[8] .

2.Alacaklının fiilleriyle zamanaşımın kesilmesi

Borçlar Kanunu’nun 154. maddesinin 2. bendinden açıkça anlaşıldığı üzere alacaklının bazı davranışları da borçluya karşı zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğuracaktır. Söz konusu hüküm dikkatli incelendiğinde, aynı maddenin ilk bendinde borçlunun fiillerini sınırlayıcı olarak saymayan ve yalnızca örnek vermekle yetinen kanun koyucunun, ikinci bentte aksi bir tutum sergilediği görülmektedir. Dolayısıyla alacaklının zamanaşımını kesmesi için dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurması, icra takibinde bulunması ya da iflas masasına başvurması gerekmektedir. Bunlar dışında, alacaklının başka suretle alacağı talep etmesi, örneğin ihtarname göndermesi zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğurmaz.

B. Zamanaşımının Kesilmesinin Asıl Alacak Bakımından Müteselsil Borçlulara Etkisi

TBK’nin 165. maddesi müteselsil borçlulardan birinin kendi davranışıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramayacağı hükmünü getirmektedir. Kanunun yukarıda da bahsettiğimiz 155/1. maddesi ise, müteselsil borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımının, diğerlerine karşı da kesilmiş olacağını öngörmektedir (Türk Ticaret Kanunu’nun 751/1. maddesi ayrıksı hükme sahiptir). Keza 154. maddede “borçlunun borcu ikrarı” zamanaşımını kesen nedenlerden biri olarak sayılmaktadır. Söz konusu hükümler birlikte incelendiğinde, borçlunun borcu ikrarı zamanaşımını kesmekte, müteselsil borçluluk söz konusu ise bu durum tüm borçluları etkilemektedir. Bu durumun TBK m.165’e aykırılık teşkil edip etmeyeceği tartışma konusu olmaktadır. Öyle ki, kanun, bir yandan borçlulardan birinin kendi fiili ile diğerlerinin durumunu ağırlaştıramayacağını söylerken, diğer yandan onun fiili ile kesilen zamanaşımının diğerlerine de etki edeceğini ifade etmektedir[9] .

Öğretide bir görüş, TBK’nın 155/1. maddesi ile getirilen bu düzenlemenin istisnai nitelikte olduğunu ve aynı kanunun 165. maddesi ile getirilen kurala aykırılık teşkil etmeyeceğini düşünmektedir. Bu görüşe göre, TBK m.155/1 müteselsil borçluluğa ilişkin bir hüküm olarak düzenlenmiştir ve sadece tam teselsül (Bir borcun tamamından birden fazla kimse, farklı hukuki sebeplerden dolayı sorumlu oluyorsa eksik teselsülden bahsedilir. Buna karşın aynı borçtan birden fazla kişinin aynı sebepten sorumlu ise ortada tam teselsül vardır. Mamafih 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda bu ayrım ortadan kalkmıştır) halinde kabul edilmelidir[10] . Buna karşın söz konusu düzenlemeyi eksik teselsül hallerinde de uygulamak isteyen diğer bir görüş de[11] mevcuttur.

818 sayılı eBK döneminde kanunda açıkça tam-eksik teselsül ayrımı olmasına rağmen, Yargıtay eski tarihli bazı kararlarında eksik teselsül ile tam teselsülü zamanaşımı konusunda bir tutmakta ve eksik teselsülün varlığı halinde dahi borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımının diğer borçlular bakımından da kesilmiş olacağını söylemekteydi[12] (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 3883/3467 sayılı, 14.11.1944 tarihli kararı ; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 4436/5427 sayılı ve 23.6.1967 tarihli kararı). Buna karşın hem İsviçre öğretisinde[13] hem de Federal Mahkeme kararlarında[14] müteselsil borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımının diğer borçlular açısından da kesileceği sadece tam teselsül halleri için kabul edilmektedir. Yine de Yargıtay bazı kararlarında (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 4-103/124 sayılı, 23.2.2000 tarihli kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin (i) 18785/26666 sayılı, 29.9.2015 tarihli ve (ii) 9407/22810 sayılı, 14.9.2009 tarihli kararları) Federal Mahkeme gibi düşünmekte ve TBK m. 155/1’in sadece tam teselsül halinde uygulamaya bulacağını belirtmektedir. Bir kararda “Somut olayda zamanaşımı itirazında bulunan davalılar ... ve ... şirketi dışında diğer davalıların zamanaşımı itirazı yoktur. Davalılar arasındaki ilişki eksik teselsüle dayalı olup, zamanaşımı defi sadece süresinde bu hakkı kullanan davalı açısından hüküm ifade eder.” denerek eksik-tam teselsül ayrımı dikkate alınmıştır. Buna karşın bazı diğer kararlarında (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin (i) 4610/7398 sayılı, 27.4.2017 ve (ii) 31070/4088 sayılı, 25.2.2016 tarihli kararları) söz konusu ayrımın artık kanundan kaynaklanmaması kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olarak yorumlanmış ve "6098 Sayılı Kanun'un 155. maddesindeki düzenlemeye göre ister birden fazla kişi birlikte bir zarara sebep olsun ister aynı zarardan çeşitli sebeplerle sorumlu olsunlar bu kişiler hakkında müteselsil sorumluluğa dair hükümler uygulanacak olup müteselsil borçlulardan birisine karşı kesilen zamanaşımı diğerine karşı da kesilmiş sayılacaktır. Dolayısıyla 6098 Sayılı Yasa, 818 Sayılı Kanun'un aksine eksik teselsülü kabul etmemiş, sadece tam teselsüle yer vermiştir.” denerek borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımının her durumda diğer borçlulara karşı da kesileceği görüşü benimsenmiştir. Aslında, tam-eksik teselsül ayrımı yürürlükteki Borçlar Kanunu’nda artık yer almadığından, konu teorik bir boyuta taşınmıştır.

Tekinay ise borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımının her durumda diğer borçlulara karşı da kesilmesini eleştirmekle kalmayıp Türk Borçlar Kanunu’nun çelişik gibi görünen iki hükmünü birbiriyle uyumlu hale getirecek bir çözüm önerisi sunmuştur.

Türk Borçlar Kanunu’nun 165. maddesi “Kanun veya sözleşme ile aksi belirlenmedikçe, borçlulardan biri kendi davranışıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz.” hükmünü getirmiştir. Söz konusu hüküm müteselsil borçlulukta “borç ilişkisinin çokluğu” teorisinin kabul edilmesinin en önemli sonuçlarından birini içermektedir. Buna göre, müteselsil borç ilişkisinde yer alan borçlulardan her biri kendi davranışlarıyla yalnızca kendi durumlarını ağırlaştırabilir, bu davranışlar diğer borçluların aleyhinde herhangi bir sonuç doğurmaz. TBK m. 155’in bu hükme istisna oluşturduğuna yönelik genel kabul edilen görüşün aksine Tekinay, bu iki hükmün (eBK m. 134 ve m. 144) aslında bir arada okunarak yorumlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Yazara göre, iki kategori şeklinde düzenlenen zamanaşımının kesilme sebepleri burada da ikiye ayrılmalı ve müteselsil borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımı ancak söz konusu zamanaşımı alacaklının fiilleriyle kesildiği takdirde diğer borçlulara karşı da kesilmiş sayılmalıdır[15] . Yazar, kanundaki “… borçlulardan birine karşı …” ibaresinden yola çıkarak borçlunun kendisine karşı zamanaşımını kesmesinin anlamsız olacağını, Türkçe’de böyle bir kullanımın olmadığını, dolayısıyla zamanaşımının “borçlulardan birine karşı” kesilmesiyle kastedilenin alacaklının borçlulardan birine karşı zamanaşımını kesmesi anlamına geldiğini belirtmiştir. Böyle bir yorum hem borçlunun fiilleri haricindeki zamanaşımını kesen sebeplerin hala müteselsil borçluların tümünü etkilemesine izin verecek hem de gerek Borçlar Kanunu m. 165’te yer alan gerekse kaynağını borç ilişkisinin çokluğu teorisinden alan müteselsil borçlulardan herhangi birinin kendi davranışıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramayacağı ilkesine uygun bir uygulamanın gelişmesini sağlayacaktır.

Tekinay, zamanaşımının her bir müteselsil borçlu için farklı olduğu durumların da zamanaşımı def’inin artık şahsi nitelik arz edeceğinden eBK 134/f. 1 (TBK m. 155/f. 1)’in uygulama kapsamından çıkarılması gerektiğini ileri sürmüştür. Buna göre, müteselsil borçlulukta her bir borçlu için zamanaşımın farklı olduğu durumlarda ne borçlunun fiilleri ne de alacaklının fiilleri diğer borçlular için zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğuracaktır. Ancak böyle bir yorum, yukarıdaki kısıtlama da dikkate alındığında, anılan hükmün uygulama alanını son derece daraltacak ve hükmün ruhundan uzaklaşılmasına sebep olacaktır. Dolayısıyla hüküm her ne kadar eleştiriye açık olsa da bu denli daraltıcı yorum yapmak, düzenlemenin kanuna koyulma amacının gerçekleşmesine engel olmaktadır. Ayrıca söz konusu hüküm emredici bir norm olmadığından tarafların aksini kararlaştırmaları ve hükmün yarattığı olumsuzlukları bertaraf etmeleri mümkündür.

III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Çalışmamızda müteselsil borçlulukta asıl alacak bakımından zamanaşımının kesilmesi incelenmiş ve bu konudaki farklı görüşler ortaya konmaya çalışılmıştır. Tekinay’ın görüşüne kısmen katılmakla birlikte, alacaklı aleyhine borçlunun bu denli korunması haksız sonuçlar yaratabilecektir.

Öncelikle Kanun Koyucu tarafından getirilen bir kanun maddesinin aksini öngörmek ve bu düzenlemeyi yok saymak mümkün olamaz. Bu noktada bizce iki hususu birbirinden ayırmak gerekmektedir. Alacaklının fiiliyle kesilen zamanaşımı bizce bütün borçlulara sirayet etmelidir. Aksinin kabulü alacaklılar aleyhine haksız bir sonuç doğuracaktır. Borçlunun fiiliyle kesilen zamanaşımını ise farklı ihtimallere göre değerlendirmek gerekir. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, örneğin borçlulardan A açısından zamanaşımının kesilmesine bir ay kalmışken, diğer borçlu B’nin fiili ile zamanaşımı kesilir ve söz konusu bir aydan sonra alacaklı takip yapar ve B parayı ödeyip A’ya rücu ederse bu noktada A’nın def’i ileri sürmesi olanaklıdır. Diğer borçlu C ödeyip A’ya rücu ederse A borcu ödemeli ve bundan sonra B’ye rücu etmelidir. Son olarak eğer B zamanaşımını kestikten sonra alacaklı yukarıdaki bir aylık süre içerisinde takip başlatırsa artık bu aşamada B’nin fiilinin bir önemi kalmamaktadır. Mamafih, zamanaşımının kesilmesine sebep olan B olmakla birlikte, alacaklı alacağını söz konusu 1 aydan sonra A’dan tahsil ederse, A ödemiş olduğu bedele karşılık B’ye ne oranda rücu talebinde bulunabilecektir? Bizce, zamanaşımını A aleyhine de kesen B, A ve B açısından borcun tümüne katlanmalı ve A’nın payını da ödemek zorunda kalmalıdır.

Sonuç olarak TBK m.155/1 ve TBK m. 165 hükümlerinin her somut olayda ayrı değerlendirilmek suretiyle birbirlerine uygun şekilde yorumlanmasının, bizleri en adaletli sonuca ulaştıracağı kanısındayız.

DİPNOTLAR ve KAYNAKÇA


  1. KAPANCI, Berk, Birlikte Borçlulukta Borçlular Arası İlişkiler, İstanbul, 2014, s. 23-24 ↩︎

  2. OĞUZMAN, Kemal/ÖZ, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, İstanbul, 14. Baskı, 2018, s. 466 ↩︎

  3. ROMY, Isabelle, Commentaire Romand, Code des Obligations I, Art. 1-529, 2e Edition, éds. Luc Thévenoz & Franz Werro, Bâle: Helbing Lichtenhaln, 2012, Intro Art. 143-150, s. 1075 ↩︎

  4. TEKİNAY, Selahattin Sulhi/AKMAN, Sermet/BURCUOĞLU Haluk/ALTOP, Atilla, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 7. Baskı, 1993, s. 289 ↩︎

  5. ERDEM, Mehmet, Özel Hukukta Zamanaşımı, İstanbul, 2010, s. 271 ↩︎

  6. ERDEM, s. 343 ↩︎

  7. TEKİNAY, Selahattin Sulhi, Müteselsil Borçlularda Zamanaşımının Rolü, İstanbul Barosu Dergisi, 1964, s. 174 [Müteselsil Borç] ↩︎

  8. ERDEM, s. 275; OĞUZMAN, Kemal/ÖZ, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, İstanbul, 16. Baskı, 2018, s. 600 ↩︎

  9. ERDEM, s. 340 ↩︎

  10. ERDEM, s. 342 ↩︎

  11. ERDEM, Mehmet, Özel Hukukta Zamanaşımı, İstanbul, 2010. ↩︎

  12. İYİMAYA, Ahmet, Müteselsil Borçluluğa İlişkin Bazı Sorunlar, Ankara Barosu Dergisi, 1987, S. 2, Ankara, s.185-186 ↩︎

  13. bkz: TEPECİ, Kamil, Notlu ve İzahlı Borçlar Kanunu, 2. Baskı, Ankara, 1954, s. 344-345 ↩︎

  14. PICHONNAZ, Pascal, Commentaire Romand, Code des Obligations I, Art. 1-529, 2e Edition, éds. Luc Thévenoz & Franz Werro, Bâle: Helbing Lichtenhaln, 2012, Art. 136, s. 1042-1043 ↩︎

  15. ATF 127 III 257 c. 6a, JdT 2002 I 249 [Swisslex İsviçre İçtihat Bankası] ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. Barış Ülker
Senior Associate at Güleryüz Attorneys at Law