Lexpera Blog

Corona Virüs (Covid 19) Salgın Hastalığının Ceza Muhakemesi Hukukunda Yarattığı Etkiler

Giriş

Corona Virüs (Covid-19) olarak bilinen bulaşıcı solunum yolu hastalığı, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ, World Health Organization) 9 Mart 2020 tarihli raporuna göre, 100’den fazla ülkede 109 bin teyit edilmiş vakayla kayıtlara geçmiştir.

DSÖ tarafından, Corona Virüs için 2 Mart 2020 tarihinde küresel risk durumu; "yüksekten", "çok yüksek" seviyesine çıkarılmış, ayrıca “Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu” ilan edilmiştir.

Söz konusu hastalığın ülkemizde de görülmesi üzerine, salgın riskinin ortadan kaldırılması ve kişilerin sağlığının korunması amacıyla, başta TC Cumhurbaşkanlığı olmak üzere, görev ve yetki alanı çerçevesinde çeşitli kurum ve kuruluşlarca birçok idari tedbir alınmaya başlanmış, Cumhurbaşkanlığı genelgeleriyle uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma gibi esnek çalışma yöntemleri ile idari izin ve sair hususlara ilişkin çeşitli tedbirlerin alınmasının gerekliliği vurgulanmıştır.

Hakimler ve Savcılar Kurulu ise, ülke çapında salgın riskine karşı alınan tedbirler kapsamında kararlar almaya başlamıştır. Buna göre,

  • Yargılama faaliyetlerinin yürütülmesi sırasında ortaya çıkacak riskleri önlemek amacıyla, tutuklu işlere yönelik soruşturma ve kovuşturmalar ile ivedi sayılacak diğer hususlar haricinde duruşma ve keşiflerin ertelenmesi ile gerekli görülen hâllerde SEGBİS uygulaması kullanılması hususunun adli makamlarca değerlendirilmesi,

  • Doğrudan açık ceza infaz kurumuna gelen ve geldiğinde ceza süresi itibariyle hemen denetimli serbestlik tedbirinden faydalanabilecek hükümlülerin, ceza infaz kurumlarında bekletilmemeleri açısından ve aynı zamanda hafta sonunda ortaya çıkabilecek taleplerin karşılanabilmesi amacıyla, infaz hâkimliğine ilişkin nöbet planlamasının yapılması,

  • Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 13/03/2020 tarihli ve 12362 sayılı, “idari izin” konulu yazısı kapsamında hâkim ve savcılara verilecek olan idari izinlerin nasıl kullandırılacağının saptanması,

  • Acil ve tutuklu işler ile yürütmenin durdurulması istemlerinin yerine getirilmesi için yeteri kadar hâkimin komisyon başkanlarınca, yeteri kadar Cumhuriyet savcısının ise Cumhuriyet başsavcıları tarafından belirlenerek, geri kalan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının UYAP imkânlarından faydalanarak evde çalışmalarının temini, hususlarına ilişkin tedbirlerin alınması hususları teşkilata duyurulmuştur.

I. Yasal Düzenleme

Belirtilen hususlarda gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi bakımından derhal bu hususta gerekli kanuni düzenlemeni yapılması yoluna gidilmiştir. Bu amaçla, 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 26.3.2020 tarihli, 31080 (mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur. Kanunun Geçici 1. maddesi hükmüne göre:

"(1) Yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;
a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri dahil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; İYUK CMK ve HMK ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumundaki süreler 13.03.2020 (bu tarih dahil) tarihinden,
b) İİK ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22.03.2020 (bu tarih dahil) tarihinden, itibaren 30.04.2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibariyle, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır[1].
...
(4) Durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dahil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;
a) Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu,
b) İlk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulu,
c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı belirler.”

II. Adalet Bakanı Tarafından 30.03.2020 Tarihinde Yapılan Açıklama

Adalet Bakanı, yargı alanında corona virüsüne karşı alınacak önlemlerle ilgili toplantının ardından 30.03.2020 tarihinde bir açıklama yapmıştır. Bakan, alınan tedbirler kapsamında 30 Nisan'a kadar bütün duruşmaların ertelendiğini duyurmuş, tutuklu ve hükümlülerin görüntülü görüşme yapabilmesi için çalışmalar başlatıldığını, ayrıca, cezaevlerinde görevli personelin evlerine gönderilmeyerek izole yerlerde kalacaklarını ifade etmiştir. Bakan, bunun yanı sıra hükümlü ve tutukluların dışarıyla temasını kesmek için alınan tedbirler çerçevesinde, açık ve kapalı ceza infaz kurumlarındaki avukat ziyareti dahil, bütün görüşlerin, açık ceza infaz kurumlarında kalanların özel izin haklarının, hastalık ve güvenlik durumları dışında bir ceza kurumundan bir başka kuruma yapılan nakillerin, kurum dışı çalışmalar ve eğitim faaliyetlerinin, birden fazla koğuşla yapılan faaliyetlerin, aile görüşme odalarının kullanımının, ceza infaz kurumlarında anneleriyle birlikte kalan 0-6 yaş grubu çocukların kreş ve ana okuluna gitmelerinin ya da çocukların dışarıdaki ebeveynlerine ve yakınlarına teslim edilmesi uygulamasının ertelendiğini dile getirmiştir[2].

III. Hâkimler Ve Savcılar Kurulu’nun 30.03.2020 Tarihli Kararı

26.03.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 1'inci maddesi, durma süresince, ilk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasların belirlenmesinde Hakimler ve Savcılar Kurulunu, Yargıtay ve Danıştay’daki işler bakımından ise Başkanlar Kurulunu yetkili kılmıştır.

HSK söz konusu bu maddeye dayanarak 30.03.2020 tarihinde aldığı kararı tüm teşkilata duyurmuştur. Buna göre;

  1. Tutuklu (yasal zorunluluk nedeniyle sadece tutukluluğun değerlendirilmesi yönünden) ve acil işler, dava zamanaşımı yakın olan soruşturma ve kovuşturma dosyaları, yürütmenin durdurulması istemleri ile ivedi sayılacak diğer iş ve işlemler haricindeki ilk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemelerine ait duruşma, müzakere ve keşiflerin 30.04.2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar ertelenmesine,
  2. Duruşma, müzakere ve keşiflerin ertelenmesine yönelik işlemlerin evrak üzerinden ve duruşma açılmadan icra edilmesine,
  3. Ceza Muhakemesi Kanununa göre tutukluluk değerlendirmesinin zorunlu olduğu durumlarda, tutuklu ve müdafinin SEGBIS uygulaması üzerinden dinlenilerek duruşmaların icrasına,
  4. Erteleme süresince, yargıda hedef sürelere uyulamamasının terfi incelemesinde ve teftiş sırasında aleyhe değerlendirilmemesine,
  5. Erteleme süresinin hâkim ve Cumhuriyet savcıların terfilerinde aleyhe değerlendirilmemesine,
  6. Tutukluluğa itiraz, yürütmenin durdurulması kararlarına itiraz ve infaz hakimliğine yapılan itirazlar ile müzakerelerin, iletişim ve UYAP imkanlarından istifade edilmek suretiyle gerçekleştirilmesine,
  7. Yürürlükteki infaz rejimine göre, kesinleştirildiğinde hapis cezası şeklinde infaz edilmesi gereken ilamların, infaz işlemlerinin 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmasına,
  8. Tutuklu ve acil işler dışında kamu davasının açılmasının 30.04.2020 tarihine kadar ertelenmesine,
  9. İhtiyaç olması hâlinde birinci bölgelerde görev yapan hukuk hâkimlerinin de 30.04.2020 tarihine kadar ceza mahkemeleri nöbet listesine dahil edilmesine,
  10. Erteleme süresince salgının önlenmesine yönelik tedbirlere riayet edilmek suretiyle ihtiyati tedbir ve bu işleme yönelik itirazların değerlendirilmesi gerektiğine,
  11. 6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin korona virus kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine,
  12. Erteleme süresince adli hizmetlerin tamamen durması gibi bir durumun söz konusu olmadığının, suç ve suçlulara ilişkin ihbar ile şikâyetlerin kanun önünde dava ve iddia hakkı çerçevesinde devam ettiğinin bilinmesine ve bu hususta gerekli hassasiyetin gösterilmesine,
  13. Hamilelerin, yasal süt izni kullananların, engelli çalışanların, yönetici pozisyonundakiler hariç 60 yaş ve üzerinde olanların, Sağlık Bakanlığının belirlediği dezavantajlı grupların (bağışıklık sorunu olanlar, kanser hastaları, kronik solunum yolu hastaları, obezite ve diyabet, kalp damar hastaları, organ nakli olanlar, kronik hastalar), -Eşi kamu veya özel sağlık kuruluşlarının “teşhis ve tedavi birimlerinde” (hastane, semt polikliniği, halk sağlığı merkezi, aile sağlığı merkezi, toplum sağlığı merkezleri, özel klinik ve benzeri) çalışan hâkim ve Cumhuriyet savcıların, idari izinli sayılmalarına. İdari izinli sayılanların baktığı mahkeme ve işler için komisyon başkanları ve Cumhuriyet başsavcıları tarafından nöbetçi hâkim ve Cumhuriyet savcısı belirlenmesine,
  14. Erteleme süresince hâkim ve Cumhuriyet savcılarının uhdelerinde bulunan iş ve işlemleri mümkün olduğunca uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma gibi esnek çalışma yöntemleri kapsamında takip etmeleri, bu kapsamda dava dosyalarının incelenmesi, kararların süresi içerisinde yazılması ve diğer zorunlu adli hizmetlere ilişkin yükümlülüklerini imkan dahilinde evden yerine getirmeleri gerektiğinin bilinmesine,
  15. Salgının boyutu ve adliyelerin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak komisyon başkanları ve başsavcıların görev ve yetkileri kapsamında lazım gelen ilave tedbirleri, ilgili mevzuat ve tavsiye kararları çerçevesinde gecikmeden ifa etmelerine,
  16. Belirlenen tarih sonrası için gelişen şartlara göre durumun yeniden değerlendirilmesine,
  17. Keyfiyetin merkez ve mülhakat adliyelerinde görev yapan tüm hâkim ve Cumhuriyet savcılarına duyurulmasına Karar verilmiştir.

30.04.20202 tarihine kadar olan ertelemelerin ise daha sonra alınan karar ile 15.06.2020 tarihine kadar uzatıldığı bildirilmiştir.

IV. Yapılan Düzenleme ile Alınan Kararların Ceza Muhakemesi Hukuku Bakımından Etkileri

A. Süreler Bakımından Etkisi

Ceza muhakemesi işlemlerinin yerine getirilmesi sırasında bazı hataların yapılabileceği peşinen kabullenildiği için bunların düzeltilmesi için de bazı çareler düşünülmüştür. Bunlar; geri alma, yenileme, bozma iyileştirme, düzeltme ve çevirme olarak ifade edilmektedir[3]. İşlemin onu yapan tarafından ortadan kaldırılmasına geri alma[4], onu yapan tarafından hukuka uygun bir şekilde yeniden yapılamasına yenileme, onu yapandan başkası tarafından ortadan kaldırılmasına bozma, ortadan kaldırılmakla yetinilmeyip hukuka uygun olan işlemin de yapılmasına iyileştirme denir. İşlemi yapan tarafından işlemin yanlış isimlendirilmiş olması durumunda ise işlemin hukuktaki gerçek yerine oturtulmasına ise çevirme denir[5].

İşte Ceza Muhakemesi Hukukunda söz konusu böylesi bir düzeltme için bunun yapılmasına ilişkin başvuru işleminin de belirli bir süre içerisinde yapılması gerekir. Ceza muhakemesi işlemlerinden bir kısmı süreli iken bir kısmı ise herhangi bir süreye tabi değildir[6].

Süre, bir ceza muhakemesi işleminin yapılması için belirlenmiş zaman dilimini ifade eder[7]. Süre; saat (CMK m.75), gün (CMK m. 25), ay (CMK m.66), yıl (CMK m.311/1-f) olarak belirlenmiş olabilir. Süre, kanun tarafından belirlenmiş olabileceği gibi hakim veya mahkeme tarafından da belirlenmiş olabilir[8].

Sürelerin hesaplanması ise CMK m. 39’da düzenlenmiştir. Gün olarak belirlenmiş süreler tebligatın yapıldığının ertesi günü, hafta olarak belirlenen süreler tebligatın yapıldığı günün son haftada isim itibariyle karşılığı olan günün mesai saati sonunda, ay olarak belirlene süreler, tebligatın yapıldığı günün son ayda sayı itibariyle karşılığı olan günün mesai saati sonunda, sona erer. Son gün tatile rastlarsa süre tatilin ertesi günü sona erer.

Sürenin son günün adli tatil[9] içinde bitmesi durumunda ise süre adli tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır (CMK m. 331/4).

Burada dikkat edilmesi gereken husus Kanun ve kararname ile belirtilen sürelerin uzatılmış olmasına ilişkin durum adli tatil içinde sürelerin uzatılmış olmasına benzemektedir. Çünkü, adli tatil içinde biten bir süre, adli tatilin bitmesinden sonraki üçünü günü sonunda bitmiş sayılır. Kanun’un 1.Maddesine göre ise “Durma süresinin başladığı tarih itibariyle, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır”.

Buna göre, daha önce işlemeye başlamış olup da durma süresinin başladığı 30.04.2020 tarihi itibariyle bitmesine 15 günden daha az bir süre kalmış olan süreler, 15 Haziran 2020 tarihinden itibaren 15 gün daha işlemeye devam edecek demektir.

Kanaatimizce ceza muhakemesine ilişkin süreler bakımından böylesi bir düzenleme getirilerek sürelerin işlemesinin önüne geçilmiş olması doğru ve yerinde bir uygulama olmuştur. Aksine bir durum gerek vatandaşların ve gerek ise avukatların yaptığı iş ve işlemler bakımından büyük mağduriyetine yol açabilirdi. Çünkü söz konusu bu salgın hastalık nedeniyle sık sık sokağa çıkma yasağı getirilmekte ve ayrıca gerek 20 yaş altı ve gerek ise 65 yaşın üzerindeki kimselerin sokağa çıkması yasaklanmış olduğu için işlemlerin zamanında yapılamaması son derece doğal bir sonuç olarak ortaya çıkacak bu ise ileride giderilmesi imkansız bir kısım zararların doğmasına sebebiyet verebilecekti.

Getirilen düzenleme doğru olmakla birlikte kaanatimizce getirilen sistem doğru ve anlaşılabilir bir biçimde kurulmamıştır. Durma süresinin başladığı tarih olan 30.03.2020 günü itibariyle bitimine 15 gün veya daha az bir miktarda bir süre kalan durumlar için sürelerin uzatılmasına rağmen mesela 30.03.2020 tarihi itibariyle bitimine 16 gün kalan bir sürenin neden uzatılmadığı anlaşılabilir değildir. Oysa olması lazım gelen sürenin son gününün belirtilen durma tarihi içinde bitmesi durumunda söz konusu sürenin, durma tarihinin bittiği günden başlamak üzere 15 olarak yeniden başlaması olmalıydı.

B. Yürütülen Yargılamalar Bakımından Etkisi

1. Duruşmaların Ertelenmesi ile Tutuklu Sanıkların Tutukluluk Hallerinin Devamına Karar Verilmesi

Gerek ilk derece ve gerek ise hem Bölge Adliye Mahkemelerinde ve hem de Yargıtay’da yapılacak olan duruşmaların, bu dönemde netice olarak 15 Haziran 2020 tarihinden sonraki tarihlere ertelenmiş olması, özellikle tutuklu sanıklar bakımından ağır bir kısım mağduriyetlerin doğmasına yol açmıştır.

Her ne kadar bu dönem içerisinde tutukluluk durumlarının yine her defasında ayda bir kez görüşülmekte olacağı söylenebilir ise de tutukluluk halinin görüşülmesine ilişkin bu incelemelerin çoğunlukla dosya üzerinden yapılmakta olduğu ve esasen esaslı hiçbir inceleme yapılmaksızın, tutukluluk halinin devamına dair kararların verilmeye devam edildiği bilinmektedir. Nitekim, bu dönem içerisinde tutukluk hali incelenerek tutukluluğu sonlandırılmış tutuklu sayısı araştırılacak olursa, bunun nerdeyse hiç gerçekleşmediği görülebilir. Özetle bu dönemde tutuklu sanıkların duruşmalarının yapılmış olması durumunda eğer tutukluluğun sonlandırılması ihtimali var ise, söz konusu bu dosyalarda duruşmaların yapılmaması ile birlikte, bu tahliye edilme olasılığı da ortadan kaldırılmış olmakta bu ise tahliye edilmesi olasılığı bulunan sanıklar bakımından ağır bir sonuç olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.

2. Duruşmaların Ertelenmesi ile Birlikte Haziran Ayı Sonrasında Büyük Bir Yığılmanın Yaşanacak Olması

Duruşmaların netice olarak 15 Haziran 2020 tarihinden sonraki tarihlere ertelenmiş olması ile birlikte anılan tarihten sonra ceza davaların görülmesi bakımından mahkemelerde büyük bir yığılmanın gerçekleşeceği açıkça görülmektedir. Duruşmaların böylesine bir yığılmaya yol açacak şekilde birikmesi ile birlikte, hem ceza mahkemeleri bakımından ve hem de bu mahkemeler tarafından yapılacak olan duruşmalara yetişmek zorunda kalacak olan sanık müdafi ve katılan vekilli avukatlar açısından büyük bir zorluk ortaya çıkaracaktır.

Belirtilen böylesi bir yığılma nedeniyle 2020 yılı için Adli Tatil uygulamasının gerçekleştirilmemesi, bir başka söylem ile bu yıl için adli tatil uygulamasından vazgeçilmesi ve böylece temmuz ve ağustos aylarında biriken işlerin eritilebileceği söylenebilir. Bunun yanı sıra adli tatil yapılmaması ile birlikte hakim ve savcıların yıllık izinlerini bu defa eylül ve ekim aylarında kullanmaları nedeniyle zaten eylül ve ekim aylarına ertelenmiş olan ceza muhakemesi duruşmaları bakımından yeniden bir erteleme yapılması ihtimali ortaya çıkacaktır. Hakim ve savcıların bu yıl için yıllık izin kullanmaması akla gelebilir ise de böylesine ağır bir dönemden geçilmesinden sonra yıllık izin de kullanmamaları durumunda, insanların çalışma azim ve kararlılıklarında bir azalmanın da meydana geleceği göz ardı edilmemelidir. O halde en makul çözüm yine hakim ve savcıların temmuz ve ağustos aylarında adli tatil ve yıllık izinlerini kullanmalarına izin vermek olduğu anlaşılmaktadır.

C. Cezaevinde Bulunan Tutuklu ve Hükümlüler Bakımından Etkisi

1. Tutuklu Ve Hükümlülerin Yakınları ve Avukatları İle Görüşme Yasağı

Bu dönem için gerek tutuklu ve gerek ise mahkumlar için yakınları ve avukatları ile görüşme yasağı getirilmiş olması, özellikle tutukluların avukatlar ile görüşememeleri bakımından bir kısım mağduriyetlerin doğmasına sebebiyet vermiştir.

Tutuklu ve hükümlülerin bu dönem içinde yakınları ile görüşmeleri ve hükümlülerin ise avukatları ile görüşmelerinin ertelenmesi makul ve doğru olarak değerlendirilebilir ise de özellikle tutukluların avukatları ile görüşmelerinin zorluğu bir kısım mağduriyetlere yol açmıştır.

Tutuklu sanıklar bakımından da duruşmaların gerçekleştirilemediği büyük ölçüde bu duruşmaların da ertelenmekte olduğu dikkatte alınacak olursa, tahliye edilme olasılığı bulunan bir kısım tutuklu sanığın sırf bu nedenle bir süre daha tutuklu kalabildiği anlaşılmaktadır.

2. Tutuklu ve Hükümlülerin Sağlığı Bakımından Ortaya Çıkan Riskler

Alınan önlemlere rağmen bu dönem içerisinde cezaevinde bulunan hükümlü ve tutukluların sağlığı bakımından da büyük risklerin ortaya çıktığı görülmektedir. Kapalı alanda söz konusu hastalığın yayılma hızının çok daha fazla olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, bu dönemde cezaevindeki hükümlü ve tutukluların nasıl ağır bir yük altında bulundukları daha kolay anlaşılabilmektedir. Örneğin İzmir Buca Kapalı Ceza ve Tutukevinde 01.04.2020 tarihinde bir tutukluda[10]; 20.04.2020 tarihli habere göre 19 tutukluda[11], 22.04.2020 tarihli haberde ise 65 kadar tutukluda covid 19 hastalığını bulunduğu tespit edilmiş ve bunlar tedavi altına alınmıştır[12].

Hükümlü ve tutukluların böylesine bir tehdit altında olması nedeniyle bu hususta özellikle çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütleri de bu konuda bir kısım açıklamalarda bulunmuşlardır. Örneğin; Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CISST), 01 ila 14.04.2020 tarihleri arasında danışma hattından toplam 43 cezaevinden gelen şikâyetler ile ilgili olarak aldığı bilgileri toplamış ve bunu bir rapor olarak yayınlamıştır[13]. Ayrıca 14.04.2020 tarihli habere göre[14] bu hususta araştırmalarda bulunan dokuz örgütde alınacak önlemler konusunda önerilerde bulunmuşlardır[15]. Bu öneriler; sağlık çalışanları için alınan önlemlerin tüm hapishane çalışanları için de alınması, hükümlü ve tutukluların besin ve vitamin takviyesinin yapılması, kurumlarda düzenli ve yeterli sayıda sağlık personelinin bulundurulması ve sayılarının arttırılması, tüm hükümlü, tutuklu ve cezaevi çalışanı ve yakınları için testlerin hızlı ve güvenilir şekilde yapılabilmesi için gerekli önlemlerin alınması, görüşlerin yapıldığı alanlarda önlemlerin artırılması, bu alanların sıklıkla dezenfekte edilmesi, özellikle hapishanelere yakın yerlerde bulunan hastanelerin, hükümlü ve tutuklulara hizmet vermek için gerekli önlemleri alması, hükümlü ve tutukluların hastanelere ring araçlarıyla değil; daha hijyenik ve sağlığa uygun araçlarla taşınması, CGTİHK’nın 16’ncı maddesi uyarınca sağlık sebebiyle infaz ertelemeye başvurmuş olan hasta hükümlülerin dosyalarının hızla incelenmesi ve acilen hapishane dışında tedavi olanaklarının sağlanması, hükümlü ve tutukluların iletişim araçlarına erişimlerindeki kısıtlama da dikkate alınarak bunların salgın hastalıktan nasıl korunacakları konusunda bilgilendirilmeleri, hapishane içine girecek herkesin uyması beklenen hijyen kurallarının oluşturulması ve ilgili kişilerin konu hakkında bilgilendirilmeleri, sağlık gerekçesiyle alınacak önlemlerin hükümlü ve tutukluların temel haklarını ihlal etmeyecek şekilde ve makul ölçülerde alınmasına özen gösterilmesi hususlarını içermektedir.

3. Cezaevlerinde Bulunan Hükümlü ve Tutuklu Sayılarının Azaltılması Çalışılmaları

Türkiye cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısı bakımından OECD ülkeleri arasında ABD’den hemen sonra ikinci sırada bulunmaktadır. “OECD’nin Mayıs 2019 tarihli verilerine göre, OECD ülkeleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nin hapsetme oranlarında ilk sırada yer aldığı, 330 milyon nüfuslu Amerika’da 100 bin kişiye düşen tutuklu ve hükümlü sayısı 655 iken, bu sayının 82 milyon nüfusa ev sahipliği yapan Türkiye’de ise 318 olduğu, Türkiye'nin, OECD ülkeleri arasında bu konuda ikinci sırada bulunduğu bildirilmiştir"[16].

Cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısının bu kadar fazla olduğu bir ülke bakımından söz konusu bu salgın hastalığın vereceği zararın büyüklüğü göz ardı edilemez.

Cezaevlerindeki bu kalabalığın azaltılması bakımından uzun bir süredir hazırlanmakta olan CGTİHK’da değişiklik yapılmasına ilişkin Kanun teklifi de bu vesile ile hızla TBMM’den geçirilmiş yürürlüğe konulmuştur.

a) CGTİHK ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7242 Sayılı Kanun ile Getirilen Düzenleme

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK) ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7242 Sayılı Kanun, tam da bu salgın hastalık döneminde, 14.04.2020 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş ve 15.04.2020 gün ve 31100 sayılı RG’de yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur.

Bu kanun ile gerek CGTİHK gerek ise Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nun da birçok değişiklik yapılmıştır.

Böylesi bir yasal düzenleme yapılmasındaki esas gaye, cezaevlerinin aşırı kalabalıklaşması nedeniyle, cezaevi mevcudunun azaltılması olduğu göz ardı edilemez.

Bu Kanun ile yapılan değişikliklerin bir kısmı doğru ve yerinde ise de getirilen bir kısım düzenlemelerin, özellikle mahkumlar arasında ayrıma yol açtığı, bu nedenle Anayasa’nın eşitlik (m.10) ilkesine aykırı olduğu söylenmelidir[17].

  1. Cezaevlerinin mevcudunun azaltılması için bu yasa ile getirilen en önemli değişiklik, hapis cezasının cezaevlerinde infaz edilmesi gerekli olan oranı 2/3 ten (yeniden) 1/2’ye indirmesidir. Çünkü istisna edilen bir kısım suçlar dışındaki suçlar bakımından, esas itibariyle bundan sonra cezanın 1/2’si cezaevinde infaz edilecek ve salıverilmesine bir yıl kala ise iyi halli olması şartıyla kendisine denetimli serbesti tedbiri uygulanmak suretiyle hükümlü salıverilecektir. Bir kısım suçtan mahkum edilmiş olanlar bakımından ise oran, 2/3 olarak uygulanmaya devam edilecektir[18].

Bunun yanı sıra 2/3 oranı uygulanacak olanlar bakımından da ayrıca bir istisna daha getirilmekte ve bunlar bakımından ise 3/4 oranı uygulanmaktadır. Buna göre TCK m.102/2 (cinsel saldırının nitelikli hali); 103 (cinsel istismar); 104/2 ve 3 (Reşit olmayan ile cinsel ilişki); TCK m.188 (Uyuşturucu madde ticareti yapmak) ve 3713 sayılı TMK kapsamına giren suçlardan mahkum edilenler hakkında ise 3/4 oranı uygulanmaya devam edecektir.

  1. Kanun ile getirilen ve Kanunun bir af kanunu olarak algılanmasına yol açan değişiklik ise hükümlüler için halen uygulanmakta olan mahkumun şartlı tahliye edilmesi için kalan son bir yıllık sürenin denetimli serbesti uygulanmak suretiyle tahliye edilmelerine ilişkin hükmün, 30.03.2020 tarihinden önce işlenmiş olan suçlar bakımından, bir yıl değil bir defaya mahsus olmak üzere (ve sadece bir kısım suçlar bakımından) 3 yıl olarak uygulanmasıdır. (Geçici 6’nci madde). Bununla birlikte özellikle kamuoyundan gelen baskılar nedeniyle bu hüküm tüm suçlardan mahkum edilenler için uygulanmayacaktır[19].

  2. Kanun ile halen var olan İnfaz hakimliğinin görev alanı yeniden düzenlenmekte ve mahkemeler tarafından yerine getirilmekte olan infaz hukukuna ilişkin bir çok yetki esasen olması gerektiği gibi infaz hakimliğine bırakılmaktadır. Bununla birlikte bu hususta getirilen yeni düzenlemelerin infaz hakimliği tarafından üstlenilmesi ise bu infaz hakimliklerine yapılacak olan yeni atamalar göz önünde bulundurularak, 01.09.2020 tarihine ertelenmektedir. Yapılan bu yasa değişikliği nedeniyle birçok kararın verilmesi gerekli olup, bu kararların esas mahkemelerince verilmesi, bu mahkemelerin ise halen büyük bir iş yükü altında olduğu dikkate alınacak olursa, mahkemelerin iş yükünü daha da artırmıştır.

  3. Hafta Sonu İnfaz Ve Konutta İnfaz Edilecek Olan Hapis Cezasının Uygulanma Alanı Genişletilmiş böylece cezaevi mevcudunun azaltılmasına çalışılmıştır[20].

Bununla birlikte cezaevi mevcudunun azaltılması için yapılması gereken bir çok daha etkin başka yol var iken özellikle cezaevlerinde infaz edilmesi lazım gelen hapis cezasının miktarları ile oynamak doğru ve yerinde bir uygulama olarak değerlendirilemez. Örneğin; hapis cezasının elektronik izleme yöntemi kullanılması suretiyle bir kısım hapis cezalarının evde infazı, cezaevi mevcudunun azaltılmasında kullanılabilecek önemli bir imkan olup; ülkemizde de zaten var olan ve halen uygulanmakta olan bu yöntemin yaygınlaştırılması ile önemli bir kısım hapis cezalarının bu yöntem ile infazı sağlanabilecek iken bunun yeterli düzeyde kullanılmaması bir eksikliktir[21].

b) Elektronik İzleme Yönteminin Kullanılması

Ceza yargılaması sırasında hükmolunan bir tutukluluk halinin, konutta geçirilmesi[22] veya hükmolunan bir hapis cezasının bazı şartlar ile evde infaz edilmesi nedeniyle hükümlünün evde kalıp kalmadığının denetimi, Eİ yöntemi kullanılmak suretiyle yapılabilir. Eİ tüm dünyada bu nedenle oldukça yaygın bir biçimde kullanılır hale gelmiştir[23]. Eİ'nin esas itibariyle, İngiltere/Galler ve Hollanda’da bu amaçla yürürlüğe konulduğu ifade edilmelidir[24].

Türk Ceza Hukuku bakımından da kabul edilmiş olan bu yöntemin çok daha aktif kullanımı ile cezaevi mevcudunun azaltılması özellikle böylesi bir salgın hastalık dönemi bakımından son derece önemli olup, bu yolun etkin olarak kullanılması gerekir. Çünkü Eİ, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu (DSHK)[25]'da yapılan değişiklik ile Türk ceza hukuku sistemine dahil edilmiştir[26]. 05.04.2012 gün ve 6291 sayılı Kanun'un 4 maddesi ile DSHK'na, "Elektronik cihazların kullanılması suretiyle takip" kenar başlığını taşıyan 15/A hükmü eklenmiştir. Bu hükme göre;

"(1) Şüpheli, sanık ve hükümlülerin toplum içinde izlenmesi, gözetimi ve denetimi elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilebilir.
(2) İzleme, gözetim ve denetime ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir
"[27].

25.02.2012 tarihinde Eİ sistemine ilişkin pilot uygulamalara başlanmış, pilot uygulama sonrasında elde edinilen tecrübeler ışığında 20.01.2013 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, (CTEGM) Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı bünyesinde Elektronik İzleme Merkezi kurulmuştur[28].

Elektronik İzleme Merkezi, aynı anda 5.000 kişiyi izleyecek kapasiteye sahip olup yedi gün, yirmi dört saat esasına göre dört vardiya şeklinde çalışmaktadır[29].

Bugün itibariyle, Türk ceza hukuku bakımından bir çok adlî kararın Eİ ile yerine getirilmesi mümkündür. Belirli yerlere gitmekten yasaklanma ile bazı etkinlikleri yapmaktan yasaklanma şeklindeki seçenek yaptırımların (TCK m. 50/1, d); yanı sıra yurt dışına çıkamamak, konutunu terk etmemek, belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek, belirlenen yer veya bölgelere gitmemek biçimindeki dört tür adlî kontrol kararı (CMK m. 109/3a, j, k, l) elektronik izleme yöntemi ile yerine getirilebilir[30]. Bu adli kontrol tedbirlerinin tutuklama yerine kullanılması ile hapis cezasının konutta yerine getirilmesi kararlarının (CGTİK m. 110) Eİ yöntemi kullanılmak suretiyle yerine getirilmesi[31] durumunda bunun cezaevlerindeki mevcudun azaltılması bakımından son derece etkin olacağını söylemek gerekir.

Salgın hastalık nedeniyle yaşanan tüm bu zorluklar ve yaşanan zorlukların cezaevinde bulunanlar bakımından daha ağır yaşandığının bilinmesi ile birlikte bundan sonra tutuklu sanıkların yapılacak duruşlarında ve tutukluluk incelemelerinde mümkün olduğunca tutukluluk halinin sonlandırılması ile tutukluluk yerine daha çok adli kontrol tedbirlerine hükmedilmesi, bu dönem ve sonrasında hükümlülerden izin talebinde bulunanların bu taleplerinin karşılanmasında çok daha musamahakar olunması gerektiği söylenmelidir. Zira en değerli hak insanın yaşama hakkıdır. Cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlüler bakımından da bu hakkın korunmasına özen gösterilmeli, suçlu da olsa insanın yaşatılmasının asıl olduğu göz ardı edilmemelidir.

Sonuç

7226 sayılı Kanun’a dayanarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 30.03.2020 tarihli kararı ile tutuklu ve acil işler dışındaki tüm duruşma, müzakere ve keşiflerin, 30.04.2020 tarihine kadar ertelendiği daha sonra alınan karar ile bu ertelemenin 15.06.2020 tarihine kadar uzatıldığı açıklanmıştır.

Kanaatimizce ceza muhakemesine ilişkin süreler bakımından böylesi bir düzenleme getirilerek sürelerin işlemesinin önüne geçilmiş olması doğru ve böylece gerek vatandaşların ve gerek ise avukatların yaptığı iş ve işlemler bakımından büyük mağduriyetinin önüne geçilmesi yerinde bir uygulama olarak değerlendirilmelidir.

İlk derece mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay’da yapılacak olan duruşmaların ertelenmiş olması, tutuklu sanıklar bakımından ise ağır bir kısım mağduriyetlerin doğmasına yol açmıştır.

Tutuklu sanıklar bakımından duruşmaların gerçekleştirilemediği büyük ölçüde bu duruşmaların da ertelenmekte olduğu dikkatte alınacak olursa, tahliye edilme olasılığı bulunan bir kısım tutuklu sanığın sırf bu nedenle bir süre daha tutuklu kalabildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar bu dönem içerisinde tutukluluk durumlarının yine her defasında ayda bir kez görüşülmekte olacağı söylenebilir ise de bu incelemelerin, çoğunlukla dosya üzerinden yapılmakta olduğu ve esasen esaslı hiçbir inceleme yapılmaksızın, tutukluluk halinin devamına dair kararların verilmeye devam edildiği bilinmektedir.

Duruşmaların, 15 Haziran 2020 tarihinden sonraki tarihlere ertelenmiş olması sebebiyle bu tarihten sonra ceza davaların görülmesi bakımından mahkemelerde büyük bir yığılmanın gerçekleşeceği açıkça görülmektedir. Duruşmaların böylesine bir yığılmaya yol açacak şekilde birikmesi ile birlikte, hem ceza mahkemeleri bakımından ve hem de avukatlar açısından büyük bir zorluğun ortaya çıkması kaçınılmaz görünmektedir. Belirtilen böylesi bir yığılma nedeniyle, 2020 yılı için adli ara verme uygulamasının gerçekleştirilmemesi, böylece temmuz ve ağustos aylarında biriken işlerin eritilebileceği söylenebilir. Ancak adli ara vermenin gerçekleştirilmemesi durumunda hakim ve savcıların yıllık izinlerini bu defa eylül ve ekim aylarında kullanmaları nedeniyle zaten eylül ve ekim aylarına ertelenmiş olan duruşmaların bu defa yeniden ertelenmesi ihtimali ortaya çıkacaktır. Hakim ve savcıların bu yıl için yıllık izin kullanmaması akla gelebilir ise de böylesine ağır bir dönemden sonra yıllık izin de kullanmamaları durumunda insanların çalışma azim ve kararlılıklarında bir azalmanın da meydana geleceği göz ardı edilmemelidir. O halde en makul çözüm yine hakim ve savcıların temmuz ve ağustos aylarında adli tatil ve yıllık izinlerini kullanmalarına izin vermek olduğu anlaşılmaktadır.

Bu dönem için Adalet Bakanlığınca tutuklu ve hükümlülerin yakınları ve avukatları ile görüşme yasağı getirilmiş olması nedeniyle, tutuklu sanıklar bakımından bir kısım mağduriyetlerin doğmasına sebebiyet verilmiştir.

Alınan önlemlere rağmen bu dönem içerisinde cezaevinde bulunan hükümlü ve tutukluların sağlığı bakımından da büyük risklerin ortaya çıktığı görülmektedir. Kapalı alanda söz konusu hastalığın yayılma hızının çok daha fazla olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, bu dönemde cezaevindeki hükümlü ve tutukluların nasıl ağır bir yük altında bulundukları daha kolay anlaşılabilmektedir. Hükümlü ve tutukluların böylesine bir tehdit altında olması nedeniyle, bu hususta özellikle çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütleri de bu husustaki kaygılarını kamuoyu ile paylaşmışlardır.

Cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısının haddinden fazla olduğu ülkemizde söz konusu bu salgın hastalığın, vereceği zararın büyüklüğü göz ardı edilemez. Cezaevlerindeki bu kalabalığın azaltılması bakımından uzun bir süredir hazırlanmakta olan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK) İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7242 Sayılı Kanun, tam da bu salgın hastalık döneminde, 14.04.2020 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş ve 15.04.2020 gün ve 31100 sayılı RG’de yayınlanarak yürürlüğe konulmuş, Kanun ile gerek CGTİHK gerek ise TCK ve CMK’da birçok değişiklik yapılmıştır.Böylesi bir yasal düzenleme yapılmasındaki esas gaye, cezaevlerinin aşırı kalabalıklaşması nedeniyle, cezaevi mevcudunun azaltılması olduğu göz ardı edilemez.

Kanun ile yapılan değişikliklerin bir kısmı doğru ve yerinde iken getirilen bir kısım düzenlemelerin mahkumlar arasında ayrıma yol açtığı, bu nedenle Anayasa’nın eşitlik (m.10) ilkesine aykırı olduğu göz ardı edilmemelidir.

Bununla birlikte cezaevi mevcudunun azaltılması için yapılması gereken bir çok daha etkin başka yol var iken özellikle cezaevlerinde infaz edilmesi lazım gelen hapis cezasının miktarları ile böylesi bir dönemde bile olsa oynamak doğru ve yerinde bir uygulama olarak değerlendirilemez. Örneğin; hapis cezasının elektronik izleme yöntemi kullanılması suretiyle bir kısım hapis cezalarının evde infazı, cezaevi mevcudunun azaltılmasında kullanılabilecek önemli bir imkan olup; ülkemizde de zaten var olan ve halen uygulanmakta olan bu yöntemin yaygınlaştırılması ile önemli bir kısım hapis cezalarının bu yöntem ile infazın sağlanması yoluna gidilmelidir. Bu yola başvurulmamış olması bir eksikliktir.

Salgın hastalık nedeniyle yaşanan tüm bu zorlukların cezaevinde bulunanlar bakımından daha ağır yaşandığının bilinmesi, bundan sonra tutuklu sanıkların yapılacak duruşmalarında ve tutukluluk incelemelerinde mümkün olduğunca tutukluluk halinin sonlandırılması ile tutukluluk yerine daha çok adli kontrol tedbirlerine hükmedilmesi, bu dönem ve sonrasında hükümlülerden izin talebinde bulunanların bu taleplerinin karşılanmasında çok daha musamahakar olunması gerektiği söylenmelidir.

Toplum halinde yaşamanın en önemli sonuçlarından biri de kuşkusuz ortaya çıkan toplumsal zorlukların ve felaketlerin birlikte giderilmesine çalışmaktır. Salgın hastalıkların da dünya çapında birer felakete dönüştüğü durumlar bundan ayrıksı tutulamaz. Böylesi bir mücadale sırasında kendisinden fedakarlık beklenen tutuklu ve sanıkların ceza muhakemesindeki durumları ile cezaevinde cezasını çekmekte olan hükümlülerin durumları özellikle göz önünde bulundurulmalı ve tüm bu gelişmelerden mümkün olduğu kadar az etkilenmeleri için gerekli önlemler alınmalıdır. Özelikle yaşam hakkının en önemli hak olduğu, tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkının, özgür kimselerin yaşam hakkından daha az önemde olmadığı bilinmelidir. Yaşam hakkı en önemli hak olarak tüm insanlar için var kabul edilmeli ve alınacak önlemler ile alınan önlemlerin bu kapsamda uygulanması gerektiği asla unutulmamalıdır. Suçlu da olsa insanın yaşatılmasının asıl olduğu göz ardı edilmemelidir.


Dipnotlar


  1. Kanun’un 2’nci ve 3’ncü fıkraları ise şu şekildedir:
    (2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:
    a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri,
    b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler,
    c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler.
    (3) 2004 sayılı Kanun ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;
    a) İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,
    b) Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,
    c) Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,
    ç) İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır. ↩︎

  2. https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/adalet-bakani-abdulhamit-gul-30-nisana-kadar-butun-durusmalar-iptal-edildi-5712961/ (erişim: 05.05.2020). ↩︎

  3. Özbek, Veli Özer/Doğan, Koray/Bacaksız, Pınar, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13.Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2019, s. 141. ↩︎

  4. Tosun, Öztekin, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, C 1, Genel Kısım, İstanbul 1981, s. 688; Kunter, Nurullah/Yenisey, Feridun/Nuhoğlu, Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku 14.Bası, İstanbul 2006, No: 37. ↩︎

  5. Özbek /Doğan/Bacaksız, s. 141-142. ↩︎

  6. Özbek/Doğan/Bacaksız, s. 142. ↩︎

  7. Ceza muhakemesi hukukunda üç çeşit süreden söz edilir. Bunlar; hak düşürücü, koruyucu ve düzenleyici süreleridir. Sürenin yukarı haddinin gösterildiği süre genellikle bir hak düşürücü süredir. Bu durumda süre hakkın doğumu ile değil, düşmesi ile ilgilidir. Kanunun bir işlemin yapılacağı aşağı haddi gösterdiği durumlarda koruyucu süre, Kanunun bir ceza muhakemesi işleminin yapılması veya yapılmaması için yaptırımı olmayan bir süre tayin ettiği durumlarda ise düzenleyici bir sürenin varlığından söz edilir. Öztürk Bahri/Tezcan, Durmuş/Erdem, Mustafa Ruhan/Gezer, Sırma/Saygılar Kırıt, Yasemin F./Alan Akcan, Esra/Özaydın, Özdem/Erden Tütüncü, Efser/Altınok Villemin, Derya/TOK, Mehmet Can, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncellenmiş 13.Baskı, s. 284-285; Ünver, Yener/Hakeri, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku C 1, s. 248. ↩︎

  8. Ünver/Hakeri, s. 249. ↩︎

  9. CMK m.331/1 gereğince, ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl 20 Temmuzdan 31 Ağustos tarihine kadar tatil olunur. ↩︎

  10. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/buca-cezaevinde-bir-tutuklunun-covid-19-testi-pozitif-cikti-41498488 ↩︎

  11. https://www.cnnturk.com/turkiye/buca-cezaevindeki-tutuklunun-covid-19-testi-pozitif-cikti ↩︎

  12. http://bianet.org/bianet/saglik/223292-buca-kapali-cezaevi-nde-64-mahpusun-daha-covid-19-testi-pozitif-cikti ↩︎

  13. http://bianet.org/bianet/saglik/222993-cisst-cezaevlerinde-koronavirus-raporunu-paylasti (erişim: 04.05.2020). ↩︎

  14. http://bianet.org/bianet/saglik/221376-9-orgutten-yetkililere-14-talep-mahpuslari-covid-19-dan-korumak-sorumluluktur. ↩︎

  15. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği-İstanbul (İHD), İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul SES Şubeleri, İstanbul Tabip Odası (İTO), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD). ↩︎

  16. Söz konusu bu bilgi CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Onursal ADIGÜZEL'in, cezaevlerine ilişkin yaptığı CİMER (TC Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı) başvurusuna, Adalet Bakanlığı tarafından verilen yanıtta yer almaktadır. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/137-yeni-cezaevi-yolda-241957h.htm (erişim: 08.09.2019), Çetin, Soner Hamza, Türk Ceza Hukuku’nda Elektronik İzleme, Adalet Yayınevi, Ankara 2020, s. 76. ↩︎

  17. Anayasa Mahkemesi’nin 1991/15 esas ve 1991/22 karar sayılı ilamına göre: “Cezanın infazı, işlenen suçun türüne bağlı olmaksızın, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar. Bu amacın gerçekleştirilmesi, suça bağlı kalmadan ayrı bir programın uygulanmasını gerektir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin belirli bir infaz programı içinde giderilerek suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program suça göre değil, suçlunun infaz sürecinde gösterdiği davranışlara ve gözlenen iyi durumuna göre düzenlenecektir. Bu da infazın, mahkumların işledikleri suçlara göre bir ayrıma gidilmeden, aynı esaslara ve belirli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan hükümlüden birinin sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun süre çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ve bu iki mahkum arasında eşitsizliğe neden olur. Şartla salıvermede çağdaş eğilim, özgürlüğü bağlayıcı cezanın yasalarla belirlenecek bir alt sınırının infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözleyerek uygun zamanın belirlenmesi yönündedir. Bu yöntemde işlenen suçun, şartla salıvermede açısından belirleyici bir niteliği yoktur. Böylece infaz yönünden eşit ve aynı durumda bulunan mahkumların arasında şartla salıverme bakımından ayrı düzenleme Anayasa’nın 10’ncu maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik ilkesine uygun düşmemekte ve bu ayrılığın haklı bir nedeni bulunmamaktadır”. ↩︎

  18. Kendisi hakkında 2/3 oranının uygulanması gerekli olanlar ise, şu şekilde sıralanabilir: “TCK’nın,
    a) Kasten öldürme suçlarından (m.81, 82 ve 83) süreli hapis cezasına mahkum olanlar,
    b) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan (m.87, fıkra 2 bend d) süreli hapis cezasına mahkum olanlar,
    c) İşkence suçundan (m.94 ve 95) ve eziyet suçundan (m.96) süreli hapis cezasına mahkum olanlar,
    d) Cinsel saldırı (m102, 2.fıkra hariç), reşit olmayanla cinsel ilişki (m.104, 2.ve 3.fıkra hariç) ve cinsel taciz (m.105) suçlarından süreli hapis cezasına mahkum olanlar,
    e) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan (m.102, 103, 104 ve 105) hapis cezasına mahkum olan çocuklar,
    f) Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlardan (m.132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) süreli hapis cezasına mahkum olanlar,
    g) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (m.188) hapis cezasına mahkum olan çocuklar,
    h) Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından (m.326 ila 339) süreli hapis cezasına mahkum olanlar, cezalarının 2/3’sini infaz kurumunda çektikleri takdirde koşullu salıvermeden yararlanabilirler.
    Ayrıca suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkum olan çocuklar ile 01.01.1983 tarihli e 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar hakkında, koşullu salıverme oranı 2/3 olarak uygulanacaktır. ↩︎

  19. Bu hükümden istifade ettirilmemesi gerekli olanlar ise şöyle sıralanabilir:
    a) Kasten öldürme suçları (m.81, 82, 83),
    b) Üst soya, altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi itibariyle ağırlaşmış yaralama suçları,
    c) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu (TCK m.87/2-d),
    d) İşkence suçu (TCK m.94 ve 95),
    e) Eziyet (TCK m.96),
    f) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (TCK 102, 103, 104, 105),
    g) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal e ticareti suçu ( TCK m.188).
    h) Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (TCK m.132 ila 138 maddeleri).
    k) Devletin güvenliğine karşı suçlar (TCK m.302 -339 arası)
    ı) Terör suçları (3713 say TMK kapsamında sayılan suçlar). ↩︎

  20. CGTİHK’nın 110’ncu maddesine göre: (1) İnfaz hâkimi, hükümlünün talebi üzerine kasten işlenen suçlarda toplam bir yıl altı ay, taksirle öldürme suçu hariç olmak üzere taksirle işlenen suçlarda ise toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasının;
    a) Her hafta cuma günleri saat 19.00’da girmek ve pazar günleri aynı saatte çıkmak suretiyle hafta sonları,
    b) Hafta sonları hariç, her gün saat 19.00’da girmek ve ertesi gün saat 07.00’de çıkmak suretiyle geceleri, Ceza infaz kurumlarında çektirilmesine karar verebilir.
    (2) Kadın, çocuk veya altmışbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları toplam bir yıl; Yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları toplam iki yıl; Yetmişbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları toplam dört yıl veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
    (3) Toplam beş yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan veya adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlülerden maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği tespit edilenlerin cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
    (4) Doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen ve toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan ya da adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlü kadınların cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir. Bu fıkra uyarınca talepte bulunulabilmesi için kadının doğurduğu tarihten itibaren bir yıl altı ay geçmemiş olması gerekir.
    (5) Cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesine karar verilenler hakkında tabi oldukları infaz rejimine göre koşullu salıverilme hükümleri uygulanır. Ancak, 105/A maddesi hükümleri gereğince denetimli serbestlik hükmü uygulanarak salıverme kuralı uygulanmaz.
    Üçüncü ve dördüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri;
    a) Terör suçları ile örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçlarından ya da örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan mahkûm olanlar,
    b) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar,
    c) Adlî para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilenler,
    d) Koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen infaz edilenler,
    hakkında uygulanmaz. ↩︎

  21. Çetin, s.83 vd. ↩︎

  22. Nellis, Mike, “Surveillance, stigma and spatial constraint, The ethical challenges of electronic monitoring”, in: Electronically Monitered Punishment, International And Critical Perspectives, Edit.: Nellis, Mike/Beyens, Kristel/Kaminski, Dan, Routledge London and New York 2013, (s. 193 - 210), s. 194. ↩︎

  23. Black, Matt/Smith, Russell G (2003), Electronic monitoring in the criminal justice system, nakleden: Pekel Uludağlı, Nilay, "Hükümlülerin Denetiminde ve Topluma Kazandırılmasında Yeni Bir Yöntem Olarak Elektronik İzleme", AÜHFD, Yıl 61, Sayı 4, Ankara 2012, (s. 1337 - 1368), s. 1340; Nellis, s. 194; Çetin, s. 149 vd. ↩︎

  24. Albrecht, Hans-Jörg, "Electronic Monitoring in Europe", A Summary and Assessment of Recent Developments in the Legal Framework and Implementation of Electronic Monitoring, (s. 1 - 17), s. 2. https://www.mpicc.de/en/.../electronic-monitoring-in-europe/ (erişim: 01.05.2019). ↩︎

  25. Kanun, 03.07.2005 tarihinde kabul edilmiştir. 20.07.2005 gün ve 25881 Sy. RG. ↩︎

  26. Kanun'un adı “Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu” iken, 05/04/2012 gün ve 6291 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesi ile belirtildiği şekilde değiştirilmiştir. ↩︎

  27. Kanundaki bu düzenlemenin ardından, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği (DSHY) yeniden düzenlenmiş (05.03.2013 tarihli RG), 101 ilâ 106’ncı maddelerinde, elektronik izlemeye ilişkin ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir. ↩︎

  28. Çetin, s. 134. ↩︎

  29. TC, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü (CTEGM), 2016 Yılı Birim Faaliyet Raporu, s. 142, http://www.cte.adalet.gov.tr/menudekiler/raporlar/2016_faliyet_raporu.pdf (erişim: 09.09.2019); TC, Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Ön İnceleme Raporu, Elektronik İzleme Sistemine Geçişte Denetimli Serbestlik Hizmetlerinin Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi, Ankara, Ekim 2016, s. 44; e-posta:ds.eism@adalet.gov.tr (erişim: 08.08.2018), s. 70; http://www.cte.adalet.gov.tr/ (erişim: 08.08.2019). ↩︎

  30. Çetin, s. 256. ↩︎

  31. Çetin, s. 267 vd. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Öğretim Üyesi