Lexpera Blog

Covid-19 Salgını Sebebiyle Yapılan Düzenlemelerin Medenî Usul Hukuku Alanına Yansımaları (7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci Maddesi ile Getirilen Tedbirlerin Hukuk Yargılaması Açısından Değerlendirilmesi)

Ülkemizde, 11.03.2020 tarihinde ilk vakanın görüldüğü Covid-19 salgını sebebiyle, pek çok alanda olduğu gibi, yargılama hukukuna ilişkin olarak da birtakım tedbirlerin alınması ihtiyacı doğmuştur. 26.03.2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1’inci maddesi, salgının yol açacağı hak kayıplarının önüne geçilebilmesi amacıyla, yargılama hukuku alanına dönük bazı tedbirler öngörmüştür.

Bu çalışmada, söz konusu düzenlemede hukuk yargılamasına ilişkin olarak yer alan tedbirler değerlendirilmektedir. Değerlendirmede öncelikle 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesi ile buna dayalı olarak yargılamaya ilişkin çeşitli kurumların aldığı kararlar ve duyuruların tam metinlerine yer verilmektedir.

7226 sayılı Kanun, hukuk yargısı açısından tedbir olarak birtakım sürelerin durmasını düzenlemektedir. Bu kapsamda, Kanun’un Resmî Gazete yayınlandığı tarihten (26.03.2020) geçmişe yönelik olarak (13.03.2020) bazı sürelerin durması öngörülmektedir. Bu çalışma ile 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesi kapsamında hukuk yargısına ilişkin olarak hangi sürelerin durduğu incelenmektedir. Keza tahkim ve arabuluculuk faaliyetlerine ilişkin olarak alınan tedbirler de çalışma içeriğinde ele alınmaktadır.

I. Mevzuat Değişiklikleri ve İlgili Düzenlemeler

A. 7226 Sayılı Kanun ile Yapılan Düzenleme

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesindeki düzenleme şu şekildedir:

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;
a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,
b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,
itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadardurur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.
(2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:
a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri.
b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler.
c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler.
(3) 2004 sayılı Kanun ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;
a) İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,
b) Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,
c) Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,
ç) İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.
(4) Durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;
a) Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu,
b) İlk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulu,
c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı
,
belirler.”

B. 2480 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci madde ile Cumhurbaşkanı’na verilen yetki kapsamında, 30.04.2020 Tarih ve 31114 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2480 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile durma süresi, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda öngörülen zorunlu idari başvuru yoluna ilişkin süreler hariç olmak üzere 01.05.2020 tarihinden itibaren 15.06.2020 tarihine kadar (salgın hastalığın yayılma tehlikesinin daha önce ortadan kalkması halinde yeniden değerlendirilmek üzere) uzatılmıştır.

C. Tüketici Hakem Heyetleri İlişkin Düzenleme

10.04.2020 Tarih ve 31095 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile, Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğine şu şekilde bir Geçici 3’üncü madde eklenmiştir:

Toplantıların ve bazı sürelerin durdurulması
GEÇİCİ MADDE 3 – (1) COVID-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle tüketici hakem heyetlerinin çalışma usul ve esaslarına ilişkin olarak doğabilecek hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;
a) 13 üncü maddenin birinci fıkrası uyarınca ayda ikiden az olmamak üzere toplanan tüketici hakem heyetlerinin toplantılarının yapılması bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten,
b) 12 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca istenen bilgi ve belgelerin sunulması için verilen süreler, 21 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca bilirkişilere raporlarını hazırlamaları için verilen süreler ve 25 inci maddenin birinci fıkrası ile 27 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca tüketici hakem heyetleri kararlarının taraflara tebliğ edilmesi için belirlenen süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,
itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu fıkranın (b) bendinde yer verilen süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Bilgi ve belgelerin sunulması için verilen sürelerin bitimine durma süresinin başladığı tarih itibarıyla on beş gün ve daha az kalmış ise, bu süreler durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır.”

02.05.2020 Tarih ve 31115 Sayılı Resmi Gazete yayınlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile, Geçici 3’üncü maddede yer alan 30.04.2020 ifadesi, 15.06.2020 olarak değiştirilmiştir.

D. Hakimler ve Savcılar Kurulu Tarafından 7226 Sayılı Kanun’a Dayalı Olarak Alınan Tedbirler

Hakimler ve Savcılar Kurulu 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesi ile verilen yetki çerçevesinde, 30.03.2020 Tarihli ve 2020/51 Sayılı kararı şu şekildedir[1]:

  1. Tutuklu (yasal zorunluluk nedeniyle sadece tutukluluğun değerlendirilmesi yönünden) ve acil işler, dava zamanaşımı yakın olan soruşturma ve kovuşturma dosyaları, yürütmenin durdurulması istemleri ile ivedi sayılacak diğer iş ve işlemler haricindeki ilk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemelerine ait duruşma, müzakere ve keşiflerin 30/04/2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar ertelenmesine,
  2. Duruşma, müzakere ve keşiflerin ertelenmesine yönelik işlemlerin evrak üzerinden ve duruşma açılmadan icra edilmesine, yeni duruşma günü ile keşif saatinin, masrafları gider avansından veyahut kamu bütçesinden karşılanmak ve her türlü iletişim vasıtalarından istifade edilmek suretiyle uyuşmazlığın taraflarına bildirilmesine,
  3. Ceza Muhakemesi Kanununa göre tutukluluk değerlendirmesinin zorunlu olduğu durumlarda, tutuklu ve müdafinin SEGBIS uygulaması üzerinden dinlenilerek duruşmaların icrasına,
  4. Erteleme süresince, yargıda hedef sürelere uyulamamasının terfi incelemesinde ve teftiş sırasında aleyhe değerlendirilmemesine,
  5. Erteleme süresinin hâkim ve Cumhuriyet savcıların terfilerinde aleyhe değerlendirilmemesine,
  6. Tutukluluğa itiraz, yürütmenin durdurulması kararlarına itiraz ve infaz hakimliğine yapılan itirazlar ile müzakerelerin, iletişim ve UYAP imkanlarından istifade edilmek suretiyle gerçekleştirilmesine,
  7. Tutuklu ve acil işler dışında kamu davasının açılmasının 30/04/2020 tarihine kadar ertelenmesine,
  8. İhtiyaç olması hâlinde birinci bölgelerde görev yapan hukuk hâkimlerinin de 30/04/2020 tarihine kadar ceza mahkemeleri nöbet listesine dahil edilmesine,
  9. Erteleme süresince salgının önlenmesine yönelik tedbirlere riayet edilmek suretiyle ihtiyati tedbir ve bu isleme yönelik itirazların değerlendirilmesi gerektiğine,
  10. 6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin korona virüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine,
  11. Erteleme süresince adli hizmetlerin tamamen durması gibi bir durumun söz konusu olmadığının, suç ve suçlulara ilişkin ihbar ile şikâyetlerin kanun önünde dava ve iddia hakkı çerçevesinde devam ettiğinin bilinmesine ve bu hususta gerekli hassasiyetin gösterilmesine,
  12. Hamilelerin, yasal süt izni kullananların, engelli çalışanların, yönetici pozisyonundakiler hariç 60 yaş ve üzerinde olanların, Sağlık Bakanlığının belirlediği dezavantajlı grupların (bağışıklık sorunu olanlar, kanser hastaları, kronik solunum yolu hastaları, obezite ve diyabet, kalp damar hastaları, organ nakli olanlar, kronik hastalar), -Eşi kamu veya özel sağlık kuruluşlarının “teşhis ve tedavi birimlerinde” (hastane, semt polikliniği, halk sağlığı merkezi, aile sağlığı merkezi, toplum sağlığı merkezleri, özel klinik ve benzeri) çalışan hâkim ve Cumhuriyet savcıların, İdari izinli sayılmalarına. İdari izinli sayılanların baktığı mahkeme ve işler için komisyon başkanları ve Cumhuriyet başsavcıları tarafından nöbetçi hâkim ve Cumhuriyet savcısı belirlenmesine,
  13. Erteleme süresince hâkim ve Cumhuriyet savcılarının uhdelerinde bulunan iş ve işlemleri mümkün olduğunca uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma gibi esnek çalışma yöntemleri kapsamında takip etmeleri, bu kapsamda dava dosyalarının incelenmesi, kararların süresi içerisinde yazılması ve diğer zorunlu adli hizmetlere ilişkin yükümlülüklerini imkan dahilinde evden yerine getirmeleri gerektiğinin bilinmesine,
  14. Salgının boyutu ve adliyelerin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak komisyon başkanları ve başsavcıların görev ve yetkileri kapsamında lazım gelen ilave tedbirleri, ilgili mevzuat ve tavsiye kararları çerçevesinde gecikmeden ifa etmelerine

Hakimler ve Savcılar Kurulu, 30.04.2020 Tarihli kararıyla, 30.03.2020 tarihli kararında belirlenen tedbirlerin 15.06.2020 tarihine kadar aynen uygulanmaya devam olunmasına karar verilmiş ve ayrıca

-Tutuklu dosyalara ilişkin soruşturma ve kovuşturma işlemleri esnasında CMK’da öngörülen zorunlu hâller ve işin niteliği gereği tarafların hazır edilmesi gerekmekte ise, Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda gerekli tedbirler alındıktan sonra, tarafların mümkün olduğunca bilişim imkânlarından istifade edilerek hazır edilmelerine,
-Erteleme süresince kronik rahatsızlık ve diğer nedenlerle idari izinli sayılacakların Komisyon Başkanları ve Cumhuriyet Başsavcılarınca belirlenmesine, uygulama sırasında ortaya çıkabilecek sorunların gecikmeksizin Hâkimler ve Savcılar Kurulu'na bildirilmesine,
-Erteleme süresince adli hizmetlerin tamamen durması gibi bir durumun söz konusu olmadığının ve Genel Kurulumuzca 15/6/2020 tarihine kadar meri olacağına karar verilen 30/3/2020 tarihli Genel Kurul kararımızın 11’ inci maddesi doğrultusunda adliyelerdeki iş ve işlemlerin durdurulmadığının bilinmesine, Suç ve suçluyla mücadele işlemleri ile mahkemeler önünde dava ve iddia hakkının bir gereği olarak, hukuk hizmetinin esnek çalışma yöntemleri ve acil durumlar bakımından da rutin faaliyetlerin gecikmeksizin yerine getirilmesi suretiyle icrasına ayrıca; tedbirlerin kalkacağı tarih itibarıyla dava ve duruşma takviminin sıkışmaması amacıyla hâkim ve savcılarımızın uhdelerinde bulunan dosyaları evlerinde incelemek, notlamak ve eksikliklerini gidermek suretiyle tekemmül ettirmelerine,
-COVID-19 salgınının yayılmasını önlemek amacıyla alınan zorunlu tedbirler nedeniyle geçilen esnek çalışma yönteminin hiçbir şekilde bir tatil veya işlerin durdurulmasını gerektirecek bir dönem olmadığının bilinmesine ve çalışmaların bu bilinçle yürütülmesine,
-Belirlenen tarih öncesinde salgın hastalığın yayılma tehlikesinin ortadan kalkması hâlinde gelişen şartlara göre durumun yeniden değerlendirilmesine,

şeklinde karar alınmıştır[2].

E. Yargıtay Başkanlar Kurulu Kararı

7226 sayılı Kanun ile yetkilendirilen Yargıtay Başkanlar Kurulu, 26.03.2020 tarihli kararı ile

  1. Hukuk ve Ceza Genel Kurulları ile Dairelerdeki tüm mürafaa ve duruşmaların 30 Nisan 2020 tarihine kadar ertelenmesine,
  2. Bütün Kurullardaki ve Dairelerdeki müzakerelerin 17 Nisan 2020 tarihine kadar ertelenmesine, bu tarihten sonrası için gelişen şartlara göre yeniden değerlendirme yapılmasına,
  3. Acil ve zorunlu işlerin yapılması ve mevzuat değişiklikleri ile İlgili gerekli tedbirlerin alınması hususunda Kurul ve Daire Başkanlarına yetki verilmesine,
  4. 22.03.2020 tarih ve 31076 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren COVİD-19 kapsamında Kamu Çalışanlarına Yönelik İlave Tedbirler ile ilgili 2020/4 sayılı Cumhurbaşkanlığı genelgesi uyarınca ilgili Kurul ve Daire Başkanları tarafından belirlenecek esnek çalışma yöntemlerinden faydalanacak Yargıtay Tetkik Hakimlerinin UYAP imkanlarından faydalanarak evden çalışmalarının sağlanmasına,
  5. Kurul ve Dairelerin çalışmasının sağlanması ve kalem işlerinin yürütülmesi için sağlıkla ilgili gerekli tedbirler alınmak suretiyle yeterli personelin görevlendirilmesi hususunda Kurul ve Daire Başkanlarına yetki verilmesine,

Karar vermiştir.

Sürelerin uzatılmasına ilişkin 2480 Sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile birlikte Yargıtay Başkanlar Kurulu’da müzakerelerin 31.05.2020 tarihine kadar ve duruşmaların 15.06.2020 tarihine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

F. Arabuluculuk Daire Başkanlığı Duyurusu[3]

Arabuluculuk Daire Başkanlığı, henüz 7226 sayılı Kanun Resmî Gazete’de yayınlanmadan önce, 16.03.2020 tarihli duyurusu ile

  • Daha önceden başlanmış olup da devam eden arabuluculuk sürecine ilişkin uyuşmazlıklarda tarafların şehir içi ya da şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılmasına ağırlık verilmesini,
  • Yeni başlayan arabuluculuk sürecinde ise yasada belirtilen sürelerin sonuna doğru toplantı günü verilerek durumun takip edilmesi ile riskli ve acil durumların devam etmesi halinde tarafların şehir içi ya da şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılması hususunda,

arabuluculuk görüşmelerinin telekonferans yöntemi ile yapılması gerektiğini ilan etmiştir.

G. Bilirkişilik Daire Başkanlığı’nın Duyurusu[4]

7226 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ve Hakimler Savcılar Kurulu’nun kararı ile duruşmaların ertelenmesi kararıyla birlikte, Bilirkişilik Daire Başkanlığı da;

Bu kapsamda, 13/03/2020 - 15/05/2020 tarihleri arasında UYAP Rapor Teslim Kontrolü Uygulaması pasife alınmış olup bilirkişilerin görevlendirildikleri dosyalarda raporlarını sunmaları için kendilerine verilen asıl veya ek sürelerin bu tarih aralığına denk gelmesi durumunda uygulama çalışmayacak ve bu durumdaki bilirkişiler yeni görevlendirme alabileceklerinden, bilirkişi görevlendirmesi yapan merciler tarafından raporun sunulması için tayin edilen sürelere ve rapor teslim tarihlerine ilişkin UYAP veri girişlerinin ve buna ilişkin kontrollerin yukarıda anılan durumlar gözetilerek yapılması hususunda

şeklinde karar almış ve belirlenen tarih aralığında UYAP Rapor Teslim Kontrolü Uygulamasının çalışmayacağını belirtmiştir.

H. Sigorta Tahkim Komisyonu Kararı[5]

5634 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesine dayalı olarak kurulan Sigorta Tahkim Komisyonu,

1- Sonuçlanan dosyalara ilişkin kararların 04.05.2020 tarihinden itibaren taraflara bildiriminin yapılmasına,
2- Uyuşmazlık hakem kararlarına karşı Komisyonumuza yapılan itiraz başvurularının elektronik ortamda (e-posta ile) alınmasına,
3- Yeni başvuruların alınmasının covid-19 salgını ile ilgili gelişmeler takip edilerek 15 Mayıs 2020 tarihinden sonra tekrar değerlendirilmesine

karar vermiştir.

II. 7226 Sayılı Kanun ile Hukuk Yargısı Açısından Duran Süreler

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler’in 13.03.2020 tarihi itibariyle (2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile uzatılarak) 15.06.2020 tarihine kadar durduğu belirtilmiştir. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü (15.06.2020) takip eden günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Buna göre, 7226 sayılı Kanun kapsamında hukuk yargılamasına ilişkin duracak sürelerin

· Taraflar bakımından belirlenmiş ve
· Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya
· Diğer bir kanunda yer alan usûl hükmü niteliğinde

olması gerekir.

A. Taraflar Bakımından Belirlenmiş Olma

7226 sayılı Kanun ile bütünüyle yargılama faaliyeti “durdurulmuş” değildir. Kanun koyucu, hak kayıplarını engellemek maksadıyla, yalnızca birtakım sürelerin durmasını düzenlemiştir. Dolayısıyla, bu süreç içerisinde de yargılama faaliyetleri devam etmektedir.

Bu çerçevede, ilk olarak işaret edilmesi gereken husus, 7226 sayılı Kanun ile yargılamaya ilişkin zikredilen kanunlardaki bütün sürelerin durmadığıdır. Zira kanun koyucu “taraflar bakımından belirlenen” sürelere atıf yapmak suretiyle, duracak sürelerin kapsamını sınırlamıştır. Dolayısıyla, yargılamaya ilişkin kanunlar içerisinde yer alan ancak taraflara yönelik olmayan süreler işlemeye devam edecektir.

Örneğin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 274’üncü maddesinin birinci fıkrasında bilirkişinin raporunu teslim etmesi için öngörülen süreler işleyemeye devam eder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nu 274’üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, süresi içerisinde raporun teslim edilmemesi üzerine, mahkemece başka bir kimsenin bilirkişi olarak görevlendirilebilmesi, bilirkişiye ücret ve masraf adı altında hiçbir ödeme yapılmamasına karar verilebilmesi mümkündür. Ancak Bilirkişilik Daire Başkanlığı, Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 52’nci maddesinin üçüncü fıkrasına dayalı olarak uygulamaya koyduğu UYAP Rapor Teslim Kontrol Uygulaması’nı pasifize ettiğini belirtmiştir. Buna göre, zikredilen süreler içerisinde rapor sunulamamasına rağmen, bilirkişilere yeni görev verilebilmesini mümkün kılmak istediği anlaşılmaktadır.

Keza her ne kadar düzenleyici nitelikte olsa da mahkeme usûl işlemleri için öngörülen süreler de işlemeye devam eder. Örneğin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ve kısa kararın tefhiminden itibaren gerekçeli kararın en geç bir ay içerisinde yazılmasına ilişkin süre işlemeye devam etmektedir. Nitekim Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 30.03.2020 tarihli kararının 13 numaralı bendinde de hâkimlerin kararlarını süresi içerisinde yazmaya devam etmeleri gerektiği belirtilmiştir.

Ayrıca mahkeme usûl işlemleri açısından süreler durmadığı gibi, bu süre içerisinde söz konusu işlemlerin de yapılması gerekir. Örneğin, bu süreçte dava açılması durumunda, dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmesi gerekir. Keza mahkemece dosya üzerinden yapılabilecek incelemelerin yapılması mümkündür. Örneğin, dava şartları veya ilk itirazlara ilişkin olarak dosya üzerinden karar verilebilmesinin mümkün olduğu hallerde, mahkemece buna dair karar verilebilir. Ancak yukarıda yer verilen Hakimler ve Savcılar Kurulu kararının da mutlaka dikkate alınması gerekir. Buna göre, ivedi sayılacak iş ve işlemler haricinde ilk derece adli yargı mercileri ile bölge adliye mahkemelerine ait duruşma, müzakere ve keşiflerin yapılması 15.06.2020 tarihine kadar ertelenmiştir. Dolayısıyla, mahkemece duruşma yapılarak gerçekleştirilmesi gereken incelemeler açısından 15.06.2020 sonrası beklenmelidir. Keza Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun kararı gereği müzakere 31.05.2020 tarihine ve mürafaalar 15.06.2020 tarihine kadar ertelenmiştir. Temyiz başvurusu yapılsa da inceleme zikredilen tarihlerden sonra gerçekleştirilecektir.

Bu noktada işaret edilmesi gereken bir husus, taraf usûl işlemleri bakımından öngörülmüş sürelerin durmuş olması, söz konusu işlemlerin yapılmasına da mâni değildir. Dolayısıyla, bu süre içerisinde cevap dilekçesi verilebilmesi, bilirkişi raporuna itiraz edilebilmesi, istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür.

B. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Düzenlenen ve Durması Öngörülen Süreler

Kanun koyucu, taraflar bakımından duracağı öngörülen sürelerin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda veya bir diğer kanunda yer alan usûl hükmü içerisindeki süreler olmasını düzenlemiştir. Bu çerçevede, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan;

  • Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için yapılması gereken başvuruya dair iki haftalık süre (HMK m. 20)
  • Hâkimin reddi talebi üzerine cevap vermek için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 38/V)
  • İlk derece mahkemesi hâkiminin reddi talebi hakkında verilen merci kararına karşı istinaf yoluna başvurmak için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 43/II)
  • Bölge adliye mahkemesi başkan veya üyelerinin reddi talebi hakkında verilen karara karşı temyiz yoluna başvurmak için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 44/II)
  • Vekilin azli halinde, tarafın yeni vekil görevlendirmesi için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 83)
  • Eski hale getirme talebinde bulunmak için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 96/I)
  • Dava dilekçesindeki eksikliğin tamamlanması için hâkim tarafından verilen bir haftalık süre (HMK m. 119/II)
  • Gider avansının tamamlanması için hakim tarafından verilen iki haftalık süre (HMK m. 120/II)
  • Cevap dilekçesi verilmesi için öngörülen iki haftalık süre ve (13.03.2020 tarihinden önce verilmiş) ek cevap süresi (HMK m. 127 ve m. 317)
  • Cevap dilekçesindeki eksikliğin tamamlanması için hâkim tarafından verilen bir haftalık süre (HMK m. 130)
  • Cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi verilmesi için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 136)
  • Ön inceleme duruşmasının sonunda, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için verilecek iki haftalık süre (HMK m. 140/V)
  • Duruşma gününün belirlenmesi için taraflardan birinin başvurması için öngörülen ve aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılacağı belirtilen bir aylık süre (HMK m. 150/III)
  • İşlemden kaldırılan dosyanın yenilenmesi için öngörülen bir ay ve üç aylık süreler (HMK m. 150/IV-V)
  • Islah sebebiyle ortaya çıkacak yargılama giderleri ve karşı tarafın zararını güvence altına almak amacıyla teminat yatırılmasına ilişkin bir haftalık süre (HMK m. 178/I)
  • Davanın tamamen veya kısmen ıslahını bildiren tarafın, ıslaha konu işlemi yapması için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 180-181)
  • Resmi senetteki yazı ve imza inkarı halinde hakim tarafından verilen iki haftalık süre (HMK m. 208/IV)
  • Bilirkişinin reddi için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 274/III)
  • Bilirkişi raporuna itiraz için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 281/I)
  • Adli yardım talebinin reddine ilişkin karara karşı itiraz için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 337/II)
  • İstinaf başvurusuna ilişkin eksik harç ve giderlerin tamamlanması için verilen bir haftalık süre (HMK m. 344)
  • İstinaf yoluna başvuru için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 345, m. 387)
  • İstinaf dilekçesinin reddi kararına karşı başvurularak istinaf yolu için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 346/II)
  • İstinaf dilekçesine cevap vermek için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 347/II, m. 348/I)
  • Teyiz yoluna başvuru için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 361/I)
  • Yargılamanın iadesi yoluna başvuru için öngörülen üç ay ve on yıllık süreler (HMK m. 377/I)
  • İhtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin bir haftalık süre (HMK m. 393/I)
  • İhtiyati tedbir kararına itiraz için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 394)
  • Delil tespiti talebine ilişkin itiraz ve ilave soruların bildirilmesi için öngörülen bir haftalık süre ve acele hallerde gerçekleştirilen delil tespitine itiraz için öngörülen bir haftalık süre (HMK m. 402/III, m. 403)
  • Tahkimde hakem seçimi için öngörülen bir aylık süreler (HMK m. 416/I-c)
  • Tahkimde hakemin reddi için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 418/II)
  • Tahkimde hakemin reddi talebi hakkında verilen karara karşı mahkemeye başvurmak için öngörülen bir aylık süre (HMK m. 418/III)
  • Tahkimde ihtiyati haciz (tedbir değil) kararı üzerine tahkimde dava açılması için öngörülen iki haftalık süre (HMK m. 426/II)
  • Hakem kararının tavzihi ve düzeltilmesi için başvurulacak iki haftalık süre ile tamamlanması için başvurulacak bir aylık süre (HMK m. 437/I)
  • Hakem kararına karşı iptal davası açmak için öngörülen bir aylık süre (HMK m. 439/IV)
  • Tahkim yargılamasında avans ve giderlerin ödenmesi için öngörülen bir aylık süre (HMK m. 442/II)

13.03.2020 itibariyle durmuştur. Ayrıca Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda miktar olarak açıkça düzenlenmeyen ancak hâkim tarafından taraflara verilen süreler de durur. Örneğin, münasebetsiz evrakın yeniden düzenlenmesi için verilen süre (m. 32/II); kanuni temsilcinin dava açmak için izin belgesine ihtiyaç bulunan hallerde, izin belgesinin alınması için verilen süre (m. 54/II); dava şartı eksikliğinin tamamlanması için verilen süre (m. 115/II); bekletici mesele yapılması durumunda başka bir mahkeme veya idari makama başvuru için verilen süre (m. 165/II); tarafın belgeyi ibraz etmesi için verilen süre (m. 220/I); tarafa tanığın adresini göstermesi için verilen süre (m. 240/III) 13.03.2020 itibariyle durur.

C. Diğer Kanunlarda Yer Alan ve Durması Öngörülen Usûlî Süreler

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesi, yalnızca Hukuk Muhakemeleri Kanunu değil, usûl hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından öngörülen sürelerin de durmasını öngörmektedir.

Bu çerçevede, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi uyarınca hala uygulanmaya devam edilen 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümlerinde yer alan taraflara ilişkin süreler de 13.03.2020 itibariyle durmuştur. Dolayısıyla, 1086 sayılı Kanuna göre yapılacak temyiz ve karar düzeltme süreleri de durmuştur.

Ayrıca özel mahkemelere ilişkin (icra mahkemesi hariç[6]) ilgili kanunlarında yer alan taraf usûl işlemlerine ilişkin süreler de durmuştur. Örneğin, tüketici hakem heyeti kararına karşı tüketici mahkemesine itiraz için öngörülen onbeş günlük süre (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, m. 70/III) durmuştur[7].

Maddi hukuk ilişkilerini düzenleyen kanunlar içerisinde yer alan usûli süreler de 13.03.2020 itibariyle durmuştur[8]. Örneğin, Türk Medeni Kanunu’nun 103’üncü maddesinde düzenlenen vakıf kuruluşuna ilişkin kararların temyizi dair bir aylık süre de 13.03.2020 itibariyle durmuştur. Keza koruma amacıyla kısıtlanma kararına karşı itirazı düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 435’inci maddesindeki on günlük süre de durmuştur.

D. Tüketici Hakem Heyetlerine İlişkin Özel Durum

Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nde sürelere ilişkin düzenleme, 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesine göre farklılık arz etmektedir.

Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’ne eklenen Geçici 3’üncü madde ile 10.04.2020 tarihi itibariyle tüketici hakem heyetlerinin ayda en az iki defa gerçekleştirilmesi gereken “toplantılarının yapılmasının” da durdurulduğu düzenlenmiştir. Ancak zikredilen hükmün, toplantıların yapılmasına mâni olmadığını kabul etmek icap eder. Hüküm ile yalnızca toplantıların ayda en az iki defa yapılması gerekliliğine ilişkin süreye ilişkin şartın durduğunu kabul etmek gerekir.

Ayrıca, hukuk yargılamasına ilişkin diğer hükümlerden farklı olarak, Yönetmelik ile yalnızca taraf usûl işlemleri açısından öngörülen süreler durdurulmamıştır. Bunun yanında 13.03.2020 itibariyle tüketici hakem heyetlerince kendisinden bilgi ve belge talep edilen tarafların, ilgili kişi, kurum ve kuruluşların otuz gün içerisinde bilgi ve belgeyi vermesine ilişkin süre de durdurulmuştur. Bununla birlikte, tüketici hakem heyetleri tarafından görevlendirilen bilirkişilerin rapor hazırlamaları için öngörülen onbeş günlük süre de durdurulmuştur. Yönetmelik ile tüketici hakem heyeti kararının, alındığı tarihten itibaren taraflara tebliğini düzenleyen on günlük süre de durdurulmuştur.

Tüketici hakem heyetlerine ilişkin olarak yukarıda zikredilen sürelerin durması, tüketici hakem heyetleri açısından yargılamaların durduğu anlamına gelmemektedir. Bu süreçte de tüketici hakem heyetlerinin toplanması, bilirkişilerin raporlarını sunması, bilgi ve belge istenmesi, hakem heyeti kararının verilmesi ve tebliği mümkündür. Ancak bu işlemlere ilişkin öngörülen süreler durdurulmuştur.

E. İcra Hukukuna İlişkin Yargılamalarda Özel Durum

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve usûl hükmü içeren diğer kanunlardaki sürelerin 13.03.2020 itibariyle durduğu düzenlenmiştir. Esasen İcra ve İflâs Kanunu’nda yer alan yargılamaya ilişkin sürelerin de bu kapsamda olması beklenirdi. Ancak, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen davalar ve hukuki başvuru yollarına ilişkin sürelerin durması, Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının b bendinde ayrıca düzenlendiği için (zira İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen sürelere genel bir atıf vardır), bu davalar bakımından zikredilen hükmün (b bendinin) dikkate alınması gerekir.

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendi ile b bendi arasında sürelerin durması noktasında iki farklılık bulunmaktadır. Birincisi, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen davalar ve diğer hukuki başvuru yolları açısından durma süresinin başlangıcı farklı olarak düzenlenmiştir. Hukuk yargısına ait diğer bütün davalar ve hukuki başvuru yolları açısından durma süresinin başlangıcı 13.03.2020 iken, İcra ve İflas Kanunu’na tabi davalar ve hukuki başvuru yolları açısından bu sürenin başlangıcı 22.03.2020 olarak belirlenmiştir. İkincisi, b bendi kapsamında duracak süreler belirlenirken, bunların “taraflar bakımdan” öngörülmüş olması şartı aranmamıştır. Kanun koyucu doğrudan İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen sürelere (ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler) atıf yapmıştır. Esasen bu farklılığın, süreç içerisinde yapılamayacak işlemler ile de bağlantısı vardır. Yukarıda belirtildiği üzere, kural olarak yargılama faaliyetleri durdurulmuş değildir. Mahkeme usûl işlemlerinin (duruşma, keşif müzakere hariç) yapılmaya devam edilmesi gerektiği gibi, bu süre içerisinde dava açmak, cevap vermek, istinaf ve temyiz yoluna başvurmak gibi taraf usûl işlemlerinin yapılması da mümkündür. Ancak icra takipleri açısından hem taraf takip işlemlerinin hem de icra takip işlemlerinin 22.03.2020 itibariyle yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda icra takiplerinin (yargılamalardan farklı olarak) durduğundan söz etmek mümkündür.

İcra ve İflâs Kanunu’nda düzenlendiği için durma süresinin b bendi kapsamında 22.03.2020 itibariyle başladığı hallerin şu şekilde zikredilmesi mümkündür:

a. İcra mahkemesine yapılacak yedi günlük şikâyet süresi
b. İcra mahkemesine yapılacak altı aylık itirazın kaldırılması süresi
c. Genel mahkemelerde açılacak bir yıllık itirazın iptali davası süresi
d. İcra mahkemesinde açılacak istihkak davası süresi
e. İcra mahkemesine yapılacak sıra cetveline şikâyet başvurusu süresi
f. Genel mahkemelerde açılacak sıra cetveline itiraz davası açma süresi
g. Genel mahkemelerde açılacak olan itirazın iptali davası süresi
h. Genel mahkemelerde açılacak olan tasarrufun iptali davası açma süreleri

F. İhtiyati Tedbirlere İlişkin Özel Durum

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunlardaki usûl hükümlerinde taraflar bakımından öngörülen sürelerin durması düzenlenmiştir. Ancak ikinci fıkrada kapsam dışında bırakılan birtakım süreler zikredilmiştir. Buna göre, 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında değildir (Geçici m. 1/II-c).

İhtiyati tedbiri tamamlayan işlemler, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 397’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, ihtiyati tedbir kararı, dava açılmasından önce verilmişse, tedbir talep eden, bu kararın uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına ilişkin evrakı, kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşılığında bir belge almak zorundadır. Aksi hâlde tedbir kendiliğinden kalkar.

Yukarıda incelendiği üzere, bu süreç içerisinde yargılama faaliyetleri durmuş değildir. İlgililerin dava açma ve sair usûl işlemlerini yapabilmeleri mümkündür. Bu çerçevede ihtiyati tedbir talep etmelerinin önünde de bir engel bulunmadığı konusu şüpheden uzaktır. Keza bu süreçte mahkemece ihtiyati tedbire karar verilebilmesi mümkündür.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 393’üncü maddesi uyarınca, ihtiyati tedbir kararının, verildiği tarihten itibaren bir hafta içerisinde uygulanmasının istenmesi gerekir. İhtiyati tedbir kararının uygulanması, teknik olarak "ihtiyati tedbiri tamamlayan işlem" kapsamında değildir. Bu çerçevede, kanunun lafzı dikkate alındığında, kararın uygulanması için öngörülen bir haftalık sürenin de Geçici 1’inci maddenin birinci fıkrası kapsamında durduğunun kabul edilmesi gerekir. Ancak bu süre içerisinde ihtiyati tedbirin uygulanmasının istenmesi de mümkündür.

Ayrıca ihtiyati tedbir kararına karşı itiraz için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 394’üncü maddesinde düzenlenen bir haftalık itiraz süresi ve ihtiyati tedbir talebinin reddi veya kabulü halinde başvurulacak iki haftalık istinaf kanun yolu süresi de 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında durmuştur. Ancak ilgili tarafın ihtiyati tedbir kararına itiraz etmesi mümkündür. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 30.03.2020 tarihli kararının 9 numaralı bendinde belirtildiği üzere, mahkemece ihtiyati tedbire itirazların bu süreçte de incelenmesi gerekir.

Netice olarak, kanunun lafzı dikkate alındığında, ihtiyati tedbirler açısından durmayan süre, yalnızca Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 397’nci maddesinde düzenlenen iki haftalık dava açma ve dava açıldığına dair evrakın ilgili dosyaya konulmasına ilişkin süredir. İhtiyati tedbir kararı uygulanmışsa, tarafın iki hafta içerisinde dava açması gerekmektedir. İhtiyati tedbirler hakkında taraflar bakımından kanunda öngörülen düğer süreler 13.03.2020 itibariyle durmuştur[9].

III. 7226 Sayılı Kanun’un Tahkim Yargılamalarına Etkisi

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, doğrudan tahkim kurumuna bir atıfta bulunulmamış, yukarıda incelendiği üzere, yalnızca Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve diğer kanunlardaki taraf usûl işlemleri açısından öngörülen sürelerin 13.03.2020 itibariyle duracağı düzenlenmiştir.

Tahkim, özel hukuktan kaynaklanan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir uyuşmazlığın, tarafların iradesiyle, devlet mahkemeleri yerine bir veya daha fazla hakemden oluşan bir yapı eliyle ve bağlayıcı bir kararla çözülmesini ifade eder.

Tahkim kurumunun hukuki niteliğine ilişkin olarak farklı görüşler bulunmaktadır. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar, tahkimin bir maddi hukuk kurumu olduğu, bir yargılamadan söz edilemeyeceği, tahkimin tarafların temsil yetkisi vermiş olduğu hakemlerin, bu yetkiyi kullanmaları sonucu ortaya çıkan bir karardan ibaret maddi hukuk kurumu olduğu savunulmuşsa da, bugün için hakim görüş tahkimin bir yargılama ve usûl hukuku kurumu olduğu yönündedir[10]. Yargıtay 13.04.2018 tarihli İçtihatları Birleştirme Kararı ile tahkimin bir usûl sözleşmesi olduğunu şu gerekçelerle kabul etmiştir[11]:

Sözleşmenin kurulması, şekli, ehliyet gibi noktalarda maddi hukuka ilişkin hükümler uygulansa da, tahkim sözleşmesi yargılama hukuku alanında cereyan eder ve sonuçlarını da bu alanda doğurur. Bu hâliyle tahkim sözleşmesinin, bir maddi hukuk sözleşmesi gibi mevcut olmayan bir hakkı yaratan veya mevcut bir hakkı ortadan kaldıran etkisi bulunmamaktadır. Tahkim sözleşmesi ile bir alacak hakkı ya da yenilik doğuran hak oluşturulmamaktadır. Bu özelliği itibariyle sözleşmenin maddi hukuk karakterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Hakem yargılaması sonunda verilecek kararın da sözleşme niteliğinde olduğu söylenemez (Aydemir, F.: Türk Hukukunda Tahkim Sözleşmeleri. İstanbul 2017, s. 17). Bu görüşü savunanlara göre tahkim sözleşmesinin en önemli etkisinin, tarafların mahkemeye başvurmasını engelleyerek, hakem veya hakemlere yargılama yetkisi vermesine ve süreç sonunda çıkacak kararların, mahkeme kararı gibi kesin hüküm doğurmasına dayandırırlar. Tahkim sözleşmesinin bağlayıcılığı taraf iradeleri ile belirlenmemekte, tahkimin cereyan ettiği ülkenin ulusal hukuku anlaşmaya böyle bir sonuç bağladığı için tahkim sözleşmesi bağlayıcı etkiye sahip olmaktadır. Hakem kararları mahkeme kararları ile aynı nitelikte olup, bunun da hakem kararlarının usuli nitelikte olduğunu, ayrıca, tahkim sözleşmesinin usul hükümleri içinde düzenlenmesi, usul sözleşmesi niteliğinde olduğunu göstermektedir. Yukarıdan beri yapılan açıklamalardan ulaşılan sonuç: tahkimin baskın biçimde usul hukuku sözleşmesi mahiyetini haiz olduğudur.

Tahkimin bir usûl hukuku kurumu olması sebebiyle, 7226 sayılı Kanun kapsamında lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, tahkim yargılamasındaki sürelerin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin de usûl hükmü içeren diğer kanun kapsamında ele alınması gerekir.

İlk olarak, lex arbitri’nin yabancı bir ülke olmasına rağmen, tarafların tahkim usûlüne ilişkin olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na veya Milletlerarası Tahkim Kanunu’na atıf yapmış olmaları halinde[12], esasen taraflar ilgili düzenlemeleri tahkim sözleşmesinin bir parçası haline getirdiğinden, söz konusu süreler 7226 sayılı Kanun’dan etkilenmez[13]. Böyle bir durumda, tahkim yargılamasının tabi olduğu ülke düzenlemelerinin dikkate alınması gerekir.

Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından ise ayrıca değerlendirme yapılması gerekir. Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu ve tahkim usûlüne uygulanacak hukuk açısından tarafların Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na veya Milletlerarası Tahkim Kanunu’na atıf yapmış olmaları halinde, tahkim yargılamasına ilişkin olarak taraflar bakımından öngörülen süreler 13.03.2020 tarihi itibariyle durmuştur. Örneğin, hakem seçimi için öngörülen bir aylık (ve otuz günlük) süreler (HMK m. 416; MTK m. 7/A), hakemin reddi talebi hakkında verilen karara karşı mahkemeye başvurmak için öngörülen bir aylık (ve otuz günlük) süre (HMK m. 418/III; MTK m. 7/D), ihtiyati haciz kararı üzerine tahkimde dava açılmasını düzenleyen iki haftalık süre (HMK m. 426/II; MTK m. 10/A-II), hakem kararının tavzihi ve düzeltilmesi için başvurulacak iki haftalık süre (ve otuz günlük) ile tamamlanması için başvurulacak bir aylık (ve otuz günlük) süre (HMK m. 437/I; MTK m. 14/B), hakem kararına karşı iptal davası açmak için öngörülen bir aylık (ve otuz günlük) süre (HMK m. 439/IV; MTK m. 15/A), tahkim yargılamasında avans ve giderlerin ödenmesi için öngörülen bir aylık süre (HMK m. 442/II) durmuştur. Bu noktada, devlet yargısı açısından söz konusu olduğu gibi, yalnızca süreler durmuştur. Yoksa bu süreçte zikredilen işlemlerin yapılmasının önünde bir engel yoktur. Örneğin, taraf dilerse bu süreçte de iptal davası açabilir veya hakem seçimi için mahkemeye başvurabilir.

Bunun yanında, tahkim yargılamasını yürüten hakemler, devlet mahkemelerinden farklı olarak yargılamanın yürütülmesine ilişkin pek çok konuyu, yargılamanın başında karara bağlamaktadır. Örneğin, dilekçelerin hangi sürelerde verileceği, kaç dilekçe verilebileceği, delillerin ibrazı, duruşmaların zamanı gibi hususlar, hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 424’üncü maddesi hem de Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 8/A maddesi uyarınca hakemler tarafından belirlenmektedir. Kural olarak hakemler tarafından belirlenen bu süreler de 7226 sayılı Kanun kapsamında yer almaz. Zira bu süreler usûl kanunlarında düzenlenen süreler olmadığı gibi, 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesi anlamında “hâkim” tarafından verilmiş süreler de değildir. Düzenlemenin amacı da değerlendirildiğinde, tahkim yargılamasının niteliği, duruşmaların sanal ortamda yapılabilmesi, dilekçelerin çoğunlukla e-posta olarak teslimi gibi hususlar dikkate alındığında, 7226 sayılı Kanun’da yer alan “hâkim tarafından verilen süreler” ifadesinin hakemleri de kapsayacak şekilde geniş anlaşılmasına ihtiyaç yoktur. Ancak taraflardan birinin daha önce belirlenmiş usûli sürelere riayet edemeyeceği yönünde talepte bulunması halinde, mevcut şartlar dikkate alındığında, bunun bir mücbir sebep olduğu göz önünde bulundurularak tarafın belirlenecek uygun bir sürede söz konusu işlemi yapmasına müsaade edilmesi isabetli olur. Zira sokağa çıkma yasakları ve getirilen diğer kısıtlamalar düşünüldüğünde, kişilerin örneğin taraf vekilinin bürosunu dahi kullanabilmesi mümkün olmayabilecektir. Buna rağmen, daha önce belirlenen sürede ısrar edilerek, örneğin tarafın süresinde teslim edemediği gerekçesiyle cevap dilekçesinin dikkate alınmaması, ilgili tarafın hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliği taşıyacağından, daha sonra söz konusu hakem kararına karşı iptal davası açılabilmesi mümkündür.

Üçüncüsü, lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, taraflar tahkim usûlüne uygulanacak hukuk açısından bir başka ülke düzenlemesine veya bir tahkim kurumunun tahkim kurallarına (ki çoğunlukla bu şekilde karşımıza çıkar) atıf yapmış olabilir. Bu takdirde, tahkim usûlüne ilişkin tarafların seçmiş oldukları kurallarda öngörülen süreler, tarafların aksi yönde bir anlaşması olmadıkça aynı şekilde uygulanmaya devam eder. Dolayısıyla, ilgili tahkim kurallarında yer alan süreler 7226 sayılı Kanun kapsamında yer almaz. Tarafların tahkim usûlüne uygulanacak hukuk için bir tahkim kurumunun kurallarına atıf yapmış olmaları halinde, tahkim yargılamasının yürütülmesine ilişkin hakem veya hakem kurulunun takdirine bırakılan süreler de 7226 sayılı Kanun kapsamında değildir. Ancak bu noktada tarafların serbestçe düzenleme yapamayacakları hususların dikkate alınması gerekir[14]. Örneğin, lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlık açısından, bir tahkim kurumunun tahkim kurallarına atıf yapılmak suretiyle bu süreçte tahkim yargılaması devam etmiş ve hakem kararı verilmiş olsa bile, hakem kararına karşı iptal davası açılmasına ilişkin bir aylık (ve otuz günlük) süreler durmaktadır. Keza bir tarafın mücbir sebebe dayalı olarak ek süre talebinde bulunması halinde, karşı tarafın itirazda bulunması üzerine, hakem veya hakem kurulu, tarafların hukuki dinlenilme haklarını dikkate alarak değerlendirme yapmalıdır.

Netice olarak,

  1. Tahkim yargılaması açısından lex arbitri’nin Türk hukuku olmadığı uyuşmazlıklar 7226 sayılı Kanun kapsamında değildir ve buna ilişkin tahkim yargılamaları açısından süreler işlemeye devam eder.

  2. Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda taraflara yönelik düzenlenmiş bulunan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği hükümlere ilişkin süreler (bu kapsamda iptal davası açma süresi), 7226 sayılı Kanun ile her halükârda durmuştur.

  3. Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, taraflar tahkim usûlüne Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun veya Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun uygulanmasını kararlaştırmışsa, söz konusu kanunlarda taraflar bakımından öngörülen süreler durmuştur.

  4. Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, tahkim usûlüne uygulanacak hukuk için bir tahkim kurumunun kurallarına atıf yapılmışsa, söz konusu kurallardaki süreler, 7226 sayılı Kanun kapsamında değildir.

  5. Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, hakem veya hakem kurulu tarafından belirlenen süreler, her halükârda 7226 sayılı Kanun kapsamında değildir.

  6. Lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklar açısından, hakem veya hakem kurulu tarafından belirlenen veya tahkim usûlüne uygulanacak kurallarda düzenlenen süreler hakkında tarafların irade serbestisi devam etmektedir. Ancak tarafların anlaşamaması halinde, bir tarafın ek süre talebinin, mevcut olağandışı koşullar dikkate alınarak ilgili tarafın hukuki dinlenilme hakkını ihlal etmeyecek şekilde hakem veya hakem kurulu tarafından karara bağlanması gerekir. Aksi takdirde, söz konusu hakem kararının iptali gündeme gelir.

IV. Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Özel Durum

5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30’uncu maddesi ile sigorta hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar açısından özel bir tahkim usûlü düzenlenmiştir. Buna göre, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden veya güvence hesabından faydalanacak kişiler ile güvence hesabı arasında doğan uyuşmazlıkların çözümü için Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu kurulması öngörülmüştür.

5684 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesinde düzenlenen tahkim usûlüne ilişkin hükümler de 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendi kapsamında, “usûl hükmü içeren diğer kanunlar” kapsamındadır. Bu çerçevede, zikredilen hükümde “taraflar bakımından” öngörülen süreler de 13.03.2020 tarihi itibariyle durmuştur. Örneğin, hakemler tarafından verilen kararın komisyon tarafından ilgiliye tebliği üzerine, on gün içerisinde komisyona itirazı düzenleyen süre bu kapsamdadır. Aynı şekilde tayin edilen hakemin reddi için ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren beş iş günü olarak düzenlenen süre de 7226 sayılı Kanun uyarınca durmuştur.

Buna karşılık, 5684 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesinde raportörler ve hakemler açısından düzenlenen süreler işlemeye devam etmektedir. Örneğin, hakemlerin karar vermeleri için düzenlenen dört aylık süre işlemeye devam etmektedir.

Sigorta Tahkim Komisyonu, almış olduğu karar ile sonuçlanan dosyalara ilişkin kararların 04.05.2020 tarihinden itibaren taraflara bildiriminin yapılmasını düzenlemiş ve uyuşmazlık hakem kararlarına karşı Komisyona yapılan itiraz başvurularının elektronik ortamda (e-posta ile) alınmasına imkân tanımıştır.

V. 7226 Sayılı Kanun’un Arabuluculuk Sürelerine Etkisi

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki sürelerin de 13.03.2020 tarihi itibariyle duracağı öngörülmüştür. Bu noktada, yargılamaya ilişkin sürelerden farklı olarak, sürelerin taraflara ilişkin olması gibi bir koşul aranmamıştır.

Arabuluculuk kapsamında sürelerin durması özellikle dava şartı olarak arabuluculuk açısından önem taşımaktadır.

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3’üncü maddesinde, iş uyuşmazlıklarına ilişkin dava şartı arabuluculuğun üç hafta içerisinde tamamlanması gerektiği, bu sürenin bir hafta daha uzatılabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu azami dört haftalık sürelerin işlemesi, 13.03.2020 tarihi itibariyle 15.06.2020 tarihine kadar durmuştur.

7155 sayılı Kanun ile Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ile bazı ticari uyuşmazlıklar açısından arabuluculuk dava şartı olarak düzenlenmiş ve söz konusu arabuluculuk faaliyetinin altı hafta içerisinde tamamlanması, bu sürenin iki haftaya kadar da uzatılabileceği hüküm altına alınmıştır. Azami sekiz hafta olarak belirlenen bu süre de 7226 sayılı Kanun ile 13.03.2020 tarihi itibariyle 15.06.2020 tarihine kadar durmuştur.

Kanun koyucu arabuluculuğa ilişkin sürelerin durdurulması açısından herhangi bir sınırlama getirmediği için, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda yer alan ve arabulucuya ilişkin süreler de durmuştur. Örneğin, arabulucunun, arabuluculuk son tutanağını bir ay içerisinde Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne göndermesi gerektiğine ilişkin süre de 13.03.2020 itibariyle durmuştur. Ancak söz konusu tutanakların UYAP üzerinden elektronik ortamda gönderilmeleri mümkün olduğu (fiilen gerektiği) için böyle bir durmaya ihtiyaç yoktur.

Buna karşılık, durma süreleri içerisinde de arabuluculuk görüşmelerinin yapılması mümkündür. Nitekim Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın 16.03.2020 tarihli duyurusu ile bu süreçte arabuluculuk görüşmelerinin tarafların farklı şehirlerde olmasından bağımsız olarak telekonferans yöntemi ile de gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir. Keza bu süreçte arabuluculuk bürolarına yeni başvuruların yapılması da mümkündür.

VI. Sürelerin Durmasının Hukuki Sonucu

7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinde, sürelerin 13.03.2020 itibariyle 30.04.2020 (daha sonra 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 15.06.2020) tarihine kadar durduğu düzenlenmiştir. Sürelerin belirtilen 15.06.2020 tarihi itibariyle kaldığı yerden işlemesi beklenir. Ancak kanun koyucu hak kayıplarını engellemek amacıyla durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılacağı belirtilmiştir.

Kanaatimizce kanunun lafzı tereddüt uyandırmaya müsaittir. Sürelere ilişkin zikredilen ifade, esasen adli tatile ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 104’üncü maddesine benzemektedir. Söz konusu hükme göre, adli tatile tabi işler kapsamında yapılması gereken bir işlem için öngörülen sürenin bitimi adli tatile rastlarsa, bu süre ayrıca bir karara gerek kalmaksızın adli tatilin bittiği tarihten itibaren bir hafta uzatılmış sayılacaktır. Adli tatile ilişkin hükmün bu yönüyle isabeti konusunda tereddüt yoktur. Zira 7226 sayılı Kanun’dan farklı olarak adli tatilde de süreler işlemeye devam etmektedir. Dolayısıyla Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 104’üncü maddesinde sürelerin sona erdiği tarihe işaret edilmekte ve bunun adli tatile denk gelmesi halinde gerçek anlamda bir haftalık uzamadan söz edilmektedir. Örneğin, sürenin son günü adli tatilden sonraki bir güne rastlarsa, uzamasından söz edilemez. Buna karşılık 7226 sayılı Kanun’da söz konusu işlemlerin yapılması için öngörülen sürelerin zaten durmasından söz edilmektedir. Bu çerçevede, mevcut hükmün lafzına bağlı kalınırsa, 13.03.2020 tarihi itibariyle sona ermesine onbeş günden daha az kalmış sürelerin, 16.06.2020 tarihinde başlamak üzere onbeş gün uzayacağı düzenlenmiştir. Oysa gerçekte uzayan süre, 13.03.2020 tarihi itibariyle kalan sürenin, onbeş günden çıkarılması halinde bulunacak değer kadardır. Kanun koyucunun iradesinin, bu süreçte duran sürelere ilişkin işlemler açısından, kalan sürenin onbeş günden az olması halinde, o işlem için süreç sonrasında en azından onbeş günlük bir süre tanımak olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, 13.03.2020 itibariyle sona ermesine onbeş günden az kalmış işlemlerin, 30.06.2020 tarihine kadar yapılabilmesi mümkündür. Ancak, 13.03.2020 tarihi itibariyle ilgili taraf usûl işleminin yapılması için kalan süre onbeş günden fazla ise, işlemin kalan bu süre içerisinde yapılması gerekir. Örneğin, yargılamanın iadesi yoluna başvurmak için öngörülen sürenin 13.03.2020 itibariyle henüz bir aylık kısmı geçmişse, 15.06.2020 tarihi itibariyle kalan iki aylık süre içerisinde yargılamanın iadesi talebinde bulunulabilir. Buna karşılık kalan süre onbeş günden daha az ise düzenleme gereği mevcut süre, onbeş gün olarak kabul edilecektir.

Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir husus da, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda sürelerin genellikle hafta olarak (çoğunlukla iki hafta) düzenlenmiş olmasıdır. Bu kapsamda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen iki hafta (ve bir hafta) olarak belirlenen süreler, doğrudan 30.06.2020 tarihinde sona erecektir.

Örneğin, cevap dilekçesi vermek için öngörülen iki haftalık sürenin bitimi, 13.03.2020 ve sonrasındaki bir tarihe gelmekteyse veya durma süresi içerisinde dava dilekçesi tebliğ edilmişse, davalı cevap dilekçesini 15.06.2020 tarihinden sonra onbeş gün içerisinde 30.06.2020 tarihine kadar verebilir. Zira bu durumda cevap vermek için kalan süre, her halükârda onbeş günden az olacağı için, Geçici 1’inci maddenin birinci fıkrası gereğince süre onbeş gün uzamış sayılır. Burada dikkat çekici bir husus, bu süreçte esasen cevap süresinin normal durumda öngörüldüğünden daha uzun hale gelmesidir. Zira hafta olarak sürelerin hesaplanması halinde sürenin ilk günü dikkate alınırken, gün olarak yapılacak hesaplamada müteakip günden başlanacağı için, davalı taraf normal cevap süresinden daha uzun bir süreye sahip olacaktır.

Cevap süresi açısından işaret edilmesi gereken bir diğer husus da ek cevap süresine ilişkindir. 13.03.2020 tarihi itibariyle cevap dilekçesi verme süresi de durduğu için, bu tarihten sonra cevap dilekçesi vermek için ek süre talep edilmesinde kural olarak hukuki yarar bulunmamaktadır. Ancak 13.03.2020 tarihinde önce verilmiş bir ek cevap süresinin sonu, 13.03.2020 tarihi ve sonrasına rastlamaktaysa, ek süre de durur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, yazılı yargılama usûlüne tabi davalarda, bir aya kadar ek süre verilebilmesi mümkündür. Mahkemece bir aylık ek süre verilmiş ve 13.03.2020 itibariyle sürenin sona ermesine onbeş günden az kalmışsa, cevap süresi 30.06.2020 tarihine kadar uzar. 13.03.2020 itibariyle sürenin sona ermesine onbeş günden fazla kalmışsa, kalan sürenin 15.06.2020 tarihinden sonrasına eklenmesi gerekir. Örneğin, 01.03.2020 tarihi itibariyle bir aylık ek süre verilmişse, normal şartlarda süre 01.04.2020 tarihinde bitecekti. Ancak 7226 sayılı Kanun sebebiyle, 13.03.2020 itibariyle süre duracaktır. Bu durumda kalan süre, yirmi gündür. 15.06.2020 üzerine kalan yirmi günün sonunda süre sona erer. Bu çerçevede, yirminci günün sonu 05.07.2020 günü tatil gününe denk geldiği için 06.07.2020- cevap verme süresi sona erer. Örneğin, 17.02.2020 tarihi itibariyle bir aylık ek süre verilmişse, normal şartlarda süre 17.03.2020 tarihinde bitecekti. Ancak durma sebebiyle, 13.03.2020 itibariyle süre duracaktır. Kalan süre dört gündür. Kalan süre onbeş günden az olduğu için cevap süresi 15.06.2020 itibariyle onbeş gün uzar ve 30.06.2020 tarihinde sona erer.

Sonuç

Ülkemizde ve dünya gündelik hayatı olumsuz etkileyen Covid-19 salgınının, yargılama faaliyetlerini olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Bireylerin hak arama özgürlüklerinin gereği olarak başvurdukları yargılama süreçlerinin disiplin içerisinde yürütülebilmesi için öngörülen sürelere, mevcut şartlarda sıkı sıkıya uygulanması, “aşırı şekilcilik” olarak değerlendirilebilir ve yine bu yüzden bireylerin hak kaybına uğramalarına sebebiyet verebilir. Bu kapsamda, hukuk yargılamasına ilişkin olarak kanunda düzenlenen (Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya usûl hükmü içeren bir diğer kanun) veya hakim tarafından tayin edilen taraflara yönelik sürelerin 13.03.2020 tarihi itibariyle durması öngörülmüştür.

Bunun yanında, yargılamaların bir bütün olarak askıya alındığından veya durduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu süreç içerisinde, Hakimler ve Savcılar Kurulu kararı ile hariç tutulan keşif, duruşma ve müzakere dışında mahkeme usûl işlemlerinin yapılması gerektiği gibi, süreleri durmuş olan taraf usûl işlemlerinin de gerçekleştirilebilmesi (örneğin dava açılabilmesi, cevap verilebilmesi gibi) mümkündür.

7226 sayılı Kanun’da açıkça zikredilmemesine rağmen, bugün için usûl hukukuna ait olduğu kabul edilen tahkim yargılamaları açısından da, lex arbitri’nin Türk hukuku olduğu uyuşmazlıklarda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda öngörülen süreler durmuştur. Buna karşılık, tahkim yargılamasına ilişkin olarak hakemler tarafından tayin edilen süreler işlemeye devam etmektedir. Bu noktada tarafların hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmemesi ise hakemlerce özen gösterilmesi gerekir.

Arabuluculuk kurumuna yönelik süreler 13.03.2020 itibariyle durmuştur. Özellikle dava şartı olarak arabuluculuk açısından düzenlenen azami dört (ve ticari uyuşmazlıklarda azami sekiz) haftalık süreler de 15.06.2020 tarihine kadar durmuştur.

Kanun koyucu sürelerin durmasını öngörmektedir. Bu çerçeve, 13.03.2020 tarihi ile 15.06.2020 tarihi arası toplam sürenin hesabında dikkate alınmayacak ve kalan süre belirlenecektir. Ancak, bu şekilde tespit edilecek kalan sürenin, onbeş günden az olması halinde, kalan süre onbeş gün olarak kabul edilecek ve 30.06.2020 tarihine kadar ilgili işlemler yapılabilecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda sürelerin çoğunlukla iki hafta olarak düzenlenmiş olması sebebiyle, iki hafta veya daha az öngörülen ve 13.03.2020 itibariyle henüz sona ermemiş olan süreler açısından sürenin bitimi doğrudan 30.06.2020 olacaktır.


Dipnotlar


  1. Karar için bkz. https://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/files/uu.pdf ↩︎

  2. Karar için bkz. https://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/files/GENEL KURUL KARARI-30-04-2020.pdf ↩︎

  3. Duyuru için bkz. http://www.adb.adalet.gov.tr/link/koronavirustdbrlr.pdf ↩︎

  4. Duyuru için bkz.
    http://bilirkisilik.adalet.gov.tr/dokumanlar/2020/mart/bilirkisilerinraporteslimsurelerineiliskinduyuru.pdf ↩︎

  5. Karar için bkz. http://www.sigortatahkim.org.tr/files/DUYURU30042020.pdf ↩︎

  6. İcra mahkemelerine ilişkin süreler, Kanun’un b bendi çerçevesinde düzenlenmekte, taraflara yönelik olmasına dair bir ayrım yapılmamakta ve durmanın 22.03.2020 tarihinde başlayacağı belirtilmektedir. Bu husus aşağıda ayrıca incelenmektedir. ↩︎

  7. Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usûllerine Dair Kanun’da ve İş Mahkemeleri Kanunu’nda (arabuluculuk aşağıda ayrıca incelenmektedir) yargılamaya ve taraf usûl işlemlerine ilişkin özel süreler düzenlenmediğinden, ayrıca işaret edilmemiştir. ↩︎

  8. Maddi hukuka ait zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin durduğu da ayrıca düzenlenmiştir. Ancak çalışma konumuz medenî usûl hukukuna ilişkin sonuçları olduğundan, bu sürelere ayrıca işaret edilmemiştir. ↩︎

  9. İhtiyati hacizler açısından ise durum farklıdır. İhtiyati hacizlere ilişkin husus, 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının b bendinde ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22.03.2020 tarihi itibariyle durmuştur. Dolayısıyla, mahkemeden ihtiyati haciz talep edilmesi ve mahkemenin ihtiyati hacze karar verebilmesi mümkün iken, söz konusu haciz kararın icra edilebilmesi 22.03.2020 tarihi itibariyle mümkün değildir. ↩︎

  10. Tahkimin hukuki niteliğine ilişkin ayrıntılı tartışmalar için bkz. Erdoğan, Ersin, Hakem Kararlarının Kesin Hüküm Etkisi, Ankara 2020, s. 27 vd. ↩︎

  11. İBK, 13.04.2018, E. 2016/2, K. 2018/4, RG: 18.09.2018, S. 30539. ↩︎

  12. Lex arbitri ve tahkimin usûlüne uygulanacak hukuk ayrımı için bkz. Aygül, Musa, Milletlerarası Ticari Tahkimde Tahkim Usûlüne Uygulanacak Hukuk ve Deliller, İstanbul 2014, s. 42-45. ↩︎

  13. Esasen lex arbitri’nin Türkiye olmamasına rağmen tarafların Türk hukukunda yer alan düzenlemelere atıf yapması olağan değildir. Ancak böyle bir durumda, tahkim yargılaması yabancı bir ülke hukukuna tabi olacağından, o ülke düzenlemelerinin dikkate alınması gerekir. Örneğin, lex arbitri’nin Türkiye olmadığı bir tahkim yargılaması açısından, taraflar tahkim usûlüne uygulanacak hukuk açısından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na veya Milletlerarası Tahkim Kanunu’na atıf yapmış olsa bile, hakem kararının iptali için artık Türk mahkemelerinde dava açılamayacağından (yabancı bir hakem kararı söz konusu olacağından), iptal davası açılmasına ilişkin süreleri düzenleyen kanun hükümlerinin bu yargılamalarda uygulanması mümkün değildir. Tahkim yargılamasının tabi olduğu hukuk ve hakem kararının milliyetine ilişkin ayrıntı açıklamalar için bkz. Erdoğan, s. 43 vd. ↩︎

  14. Ancak tahkim kurumlarının bu süreç içerisinde yargılamalara müdahale ederek süreleri veya duruşmaları durdurması mümkün değildir. Buna karşılık, İstanbul Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi (İTOTAM), 30.03.2020 ve 30.04.2020 tarihli Divan kararları ile hakemler, arabulucu ve genel sekreterlik tarafından verilen süreleri 15.06.2020 tarihine kadar durdurmuştur. Kararlar için bkz. http://www.itotam.com ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
Author image
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı Başkanı