Limited ortaklık tüzel kişiliğinden kısmen veya tamamen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun şirket ortaklarından tahsili için öncelikle kanuni temsilcilerin takibinin gerekmediği yönündeki Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararı'nın sınırlı sorumluluk ve seçilmiş yönetim ilkeleri açısından incelenmesi
I- Giriş
Limited ortaklık, 14 Şubat 2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 573 hükmü kapsamında, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulan, esas sermayesi belirli olup, bu sermayenin esas sermaye paylarının toplamından oluştuğu; ortakların, sirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlü olduğu; kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilen ortaklık olarak tanımlanmıştır. Ayrıca limited ortaklığın, sermaye ortaklığı niteliğinde olduğu TTK 124.2 hükmünde açıkça ifade edilmiştir.
Limited ortaklıklarda ortakların şirket borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlü olmasının istisnası ise 28 Temmuz 1953 tarihli ve 8469 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un (AATUHK) 35 hükmünde limited ortaklığın vergi borcuna ilişkin olarak düzenlenmiştir. Hükme göre, “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” Hükmün devamında ise ortağın şirketteki payını devretmesi halinde payı devreden ile devralanın, yine amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanda pay sahiplerinin farklı şahıslar olması halinde bu şahısların müteselsilen sorumlu oldukları hüküm altına alınmıştır.
Limited ortaklığın yönetimi ve temsili ise ortaklık sözleşmesinde düzenlenir. TTK 576.1.d ve TTK 623.1 hükmü uyarınca, yönetim ve temsil yetkisi müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir ve ayrıca tüzel kişilerin müdür olmaları da mümkündür. Müdürler, TTK 625.1 hükmü kapsamında kanunların ve şirket sözleşmesinin genel kurula görev ve yetki vermediği bütün konularda görevli ve yetkilidirler; ayrıca, TTK 626.1 hükmü uyarınca müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler. TTK 644.1.a hükmünde ise anonim ortaklıklarda yönetim kurulu üyelerinin ve yöneticilerin sorumluluğunu düzenleyen TTK 553 hükmüne atıf yapıldığından, ilgili hüküm limited ortaklık yönetici ve temsilcilerinin sorumluluğu bakımından da uygulanacaktır.
Limited ortaklık temsilcileri konumundaki müdürlerin sorumluluğu açısından,
AATUHK’nın Mükerrer Madde 35 hükmü ile 10-11-12 Ocak 1961 tarihli ve 10703-10704-10705 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 10 hükmünün de dikkate alınması gerekir. AATUHK’da kanuni temsilcilerin tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının kanuni temsilcilerin şahsi malvarlıklarından tahsil edileceği hükme bağlanmış, VUK’ta ise benzer sorumluluk vergi ödevi açısından getirilmiştir. Her iki hükümde de kanuni temsilcilerin tüzel kişiye rücu hakları düzenlenmekle birlikte; VUK hükmünde sorumluluğun kapsamı “vergi ödevinin yerine getirilmemesi yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından kısmen veya tamamen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar” olarak belirlenmişken AATUHK’da ise “mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları” olarak ifade edilmiştir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu, 20 Haziran 2019 tarih ve 30807 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İçtihatları Birleştirme Kararı’nda limited ortaklığın vergi borcuna ilişkin sorumluluk açısından verilen farklı kararların önüne geçilmesini amaçlayan bir içtihatta bulunmuş ve limited ortaklık tüzel kişiliğinden kısmen veya tamamen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun şirket ortaklarından tahsili için öncelikle kanuni temsilcilerin takibinin gerekmediği, bir öncelik sırası gözetmeksizin ortakların da takip edilebileceği yönünde görüş belirtmiştir. Kararın, limited ortaklıkların tercih edilmesine ilişkin tereddütler uyandırabileceği ve özellikle tüzel kişi ortaklar açısından sorun teşkil edebileceği dikkate alındığında limited ortaklık uygulamasına ilişkin önemli sonuçları bulunduğu açıktır. Bununla birlikte, kararda varılan sonucun, TTK’nın limited ortaklık bakımından benimsediği karakteristik özelliklere dayanan temel yapıya uygun olup olmadığı sorunu da incelenmesi gereken hukuki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
II- Limited Ortaklığın Kişi Unsurunun Dikkate Alındığı Bir Sermaye Ortaklığı Türü Olması
Limited ortaklığın bir sermaye ortaklığı olduğu TTK 124.2 hükmünde açıkça ifade edilmekle birlikte bu ortaklık türüne ilişkin düzenlemelerde kişisel unsurların dikkate alındığı, örneğin,
-
TTK 576.1 hükmü kapsamında ortaklık sözleşmesinde ortaklara veya şirkete, esas sermaye payları ile ilgili olarak önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım haklarının tanınabileceği, ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinin getirilebileceği, belirli veya belirlenebilir ortaklara veto hakkı veya bir genel kurul kararının oylanması sonucunda oyların eşit çıkması hâlinde üstün oy hakkı tanıyan hükümlere yer verilebileceği;
-
TTK 595 hükmü uyarınca şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devrinin, ortaklar genel kurulunun onayına bağlı olduğu;
-
TTK 613 hükmü kapsamında ortaklar için bağlılık yükümlülüğü getirildiği ve ortaklık sözleşmesinde rekabet yasağının ortaklar için düzenlenebileceği;
-
TTK 614 hükmünde getirilen bilgi alma ve inceleme hakkının kapsamının geniş tutulduğu;
-
TTK 623 hükmü uyarınca en az bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekliliğinin kabul edildiği;
-
TTK 638 vd.da çıkma ve çıkarılmanın düzenlenmiş olduğu tespit edilmektedir.
Bununla birlikte, TTK Genel Gerekçesi 144. paragrafında limited ortaklığın sermaye ortaklığı niteliğinin ön plana çıkarılmasının bir amaç olarak altının çizildiği, “özellikle asgarî sermayenin yüksekliği sebebiyle girişimcilerin anonim şirket yerine limited şirket kurmaya daha fazla yönelecek olmaları dolayısıyla bu şirketi biraz daha sermaye şirketine yaklaştırma”nın amaçlandığının vurgulandığı, yine Madde 573 Gerekçesi’nde TTK’nın limited ortaklıklara ilişkin hükümleri açısından dikkate alınan İsviçre Tasarısı’nda yer alan “kişileri amaçlayan sermaye şirketidir” ibaresinin daraltıcı ve sınırlayıcı bulunduğunun ifade edildiği görülmektedir. Sonuç olarak, TTK’da limited ortaklıkların sermaye ortaklığı niteliği açıkça belirlenmiş ve bu ortaklığın “sermaye ortaklığı” karakterinin güçlendirilmesi Kanunun hazırlanması aşamasında amaçlanmışsa da, TTK’nın limited ortaklıklara ilişkin düzenleme yaklaşımı kapsamında, şahıs ortaklıklarına ilişkin karakteristik özelliklerin bir kısmının dikkate alındığı ve benimsendiği tespit edilmektedir.
III- Danıştay İçtihatları Birleştirme Kararı’nın İncelenmesi
VUK 10 hükmü kapsamında tüzel kişilerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri tarafından yerine getirilir ve kanuni temsilcilerin bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden tüzel kişinin varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı diğer alacaklar, kanuni ödevi yerine getirmeyenlerin malvarlıklarından alınır.
AATUHK 35 hükmünde ise, limited ortaklık ortakları, ortaklıktan tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu tutulmuşlardır.
20 Haziran 2019 tarih ve 30807 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kararı’nda (DİBK) limited ortaklıktan tamamen veya kısmen tahsil edilmeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi alacağının ödenmesi amacıyla ortakların sorumluluğuna başvurulmasından önce kanuni temsilcilerin sorumluluğuna gidilmesinin gerekli olup olmadığı sorunu incelenmiş ve bu konudaki farklı içtihatların oluşturduğu hukuki belirsizlik giderilmeye çalışılmıştır.
Konuya ilişkin farklı yöndeki kararlar incelendiğinde, limited ortaklıktan tahsil edilemeyen vergi borcu açısından öncelikle kanuni temsilcilere başvurulması gerektiği sonucuna ulaşılan kararlardan birinde, AATUHK 35 ile VUK 10 hükümleri ile mülga TTK 540 hükmünde aksi kararlaştırılmış olmadıkça ortakların tümünün müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olduğuna ilişkin belirlemesinin birlikte dikkate alındığı görülmektedir. Bir diğer kararda ise, AATUHK hükmünde sorumluluğa ilişkin bağlantının kanuni temsilcinin vergi ödevini yerine getirmemesi kapsamında kurulduğu gerekçe gösterilmiştir. Limited ortaklıktan tahsil edilemeyen vergi borcu açısından öncelikle kanuni temsilcilere başvurulmadan ortakların sorumluluğuna gidilebileceği sonucuna ulaşılan kararlar bakımından ise, kanuni temsilcilerin, yerine getirmeleri gereken ortaklığa ait vergisel ödevleri yerine getirmemeleri nedeniyle ve borcun tamamından müteselsilen, rücu olanağı saklı kalmak üzere sorumlu tutuldukları halde ortakların sorumluluğunun sermaye payları oranında, doğrudan doğruya olduğu ve rücu olanaklarının bulunmadığı, iki farklı sorumluluk rejiminin öncelikle ortaklığın takibini gerektirmekle birlikte ortaklık ve kanuni temsilciler açısından sıralama yapılmasını gerektirmediği, nihayet temsilciler ile ortaklar açısından farklı takip usullerinin öngörüldüğü gerekçelerine dayandırılmıştır.
Danıştay Başsavcısı ise anılan hükümlerin gerekçeleri ve hükümlerdeki değişikliklerin gerekçelerini incelemek suretiyle kanuni temsilciler ve ortakların, sorumluluk sınırları ve kapsamları itibariyle farklı düzenlenmelere tabi tutulduğu, iki düzenlemenin uygulaması açısından bir öncelik- sonralık ilişkinin öngörülmediği sonucuna varmıştır.
İçtihadı Birleştirme Kararı’nda, limited ortaklık ortağının vergi ödevine ilişkin sorumluluğunun tahsilat muhataplığı olduğu, kanuni temsilcilerin sorumluluğunun kusura dayalı sorumluluk olmakla birlikte “kurtuluş beyyinesi” gösterilmek suretiyle sorumluluktan kurtulma olanağının bulunduğu, AATUHK 35 hükmü ile ortakların sorumluluğunun düzenlenmesinin kanuni temsilcilere gidilmeden de ortağa gidilebilmesini amaçladığı gerekçe gösterilerek limited ortaklığın yerine getirilmeyen vergi ödevi bakımından öncelikle kanuni temsilcilere gidilmesi zorunluluğu bulunmaksızın ortakların sorumluluğuna başvurulabileceği sonucuna varılmıştır.
Kararda yer alan karşı oylardan ilkinde, kanuni temsilcinin vergi borcundan sorumluluğunun vergi ödevinin yerine getirilmemesinden kaynaklandığı ve vergi borcunun tümüne ilişkin olduğu, sermaye payları oranında sorumlu olan ortakların vergi ödevinin yerine getirilmemesinde kusurları olmadığı dikkate alınarak limited ortaklığın tamamen veya kısmen yerine getirilmeyen vergi borcuna ilişkin olarak kanuni temsilcilerin takip edilmeden ortakların takip edilebileceği kararının adalet ve hakkaniyetle bağdaşmadığı belirtilmiştir. Aynı kararda, ayrıca, ortaklardan tahsil edilebilecek vergi borcunun belirsiz olacağı, aynı anda hem kanuni temsilcinin hem de ortağın takip edilebilmesinin hukuki belirsizlik doğuracağı, vergi alacağının ortaklıktan tahsil edilmemesi halinde ortaklardan önce kanuni temsilcilerin sorumluluğuna gidilmesinin ise belirsizliği önleyeceği vurgulanmıştır. İkinci karşı oyda ise, limited ortaklıkların kanuni temsilcileri ile ortaklarının vergi borcundan sorumluluğu bakımından bir öncelik ilişkisi bulunmasının, gerek idari mercilerin işleyişi gerek ise kişilerin hangi aşamada takibe maruz kalabileceklerini bilmeleri açılarından hukuki belirlilik ilkesine hizmet edeceği vurgulanmış; takip açısından öncelikle ortakların takip edilmesi yönünde görüş belirtilmiştir.
IV- Danıştay İçtihatları Birleştirme Kararı’nın Muhtemel Sonuçlarının Değerlendirilmesi
DİBK’da limited ortaklık tüzel kişiliğinden kısmen veya tamamen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun şirket ortaklarından tahsili için öncelikle kanuni temsilcilerin takibinin gerekmediği yönünde karar verilmiştir. 2572 sayılı Danıştay Kanunu’nun 40.4 hükmü uyarınca Danıştay daire ve kurulları ile idari mahkemeler ve idare bu karara uymak zorundadır. Kararın içeriğinde yer verilen tespitlerin tümünün uygulama açısından olumlu ve olumsuz yansılamarı tespit edilebilmekle birlikte, içtihata uyulması zorunlu olduğundan kararın muhtemel sonuçlarının değerlendirilmesi daha öncelikli olmalıdır. Bu bağlamda, kararın Devletin vergi alacağının güvence altına alınması amacına yöneldiği de vurgulanmalıdır. Nitekim, limited ortaklıktan tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi alacağının kanuni temsilcilere başvurulmadan ortaklara başvurularak tahsil edilebilmesinin kamu alacağının tahsilini kolaylaştıracağı açıktır.
Karar limited ortaklık ortaklarının sorumluluğuna kanuni temsilciden talepte bulunulmadan veya kanuni temsilci ile aynı zamanda talepte bulunularak gidilmesini sağladığı için halen limited ortaklık ortağı konumunda bulunan kişilerin konumları açısından olumsuz etkiler içermektedir. Her ne kadar limited ortaklık ortağının vergi borcundan sorumluluğu daha önce mevzuatta düzenlenmiş bir konu ise de DİBK ile ortağa başvuru sürecinin kanuni temsilciye başvurulmaksızın başlatılabileceğinin içtihat edilmesi, limited ortaklık ortaklarının ilgili sorumlulukları açısından daha dikkatli davranmalarını gerektirecektir. Ayrıca limited ortaklıktaki esas sermaye payının devredilmesi halinde-şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse ortaklar genel kurulunun onayıyla geçerli olmaktadır(TTK 595.2)- amme alacağından devreden ve devralanın müteselsilen sorumlu oldukları AATUHK 35.2 hükmünde düzenlendiğinden, payın devredilmesi de sorumluluktan kurtulma sonucunu doğurmayacaktır. DİBK mevcut halde ortak sıfatı bulunan kişilerin yanı sıra, gelecekte yatırımlarını limited ortaklık türünde değerlendirmek isteyenlerin durumlarına da etki edecektir ve limited türünün ortağı olmak açısından kişilerde tereddüt uyanabilecektir. Yine tüzel kişilerin limited ortaklık ortağı olabildiği dikkate alındığında, ortakların vergiye ilişkin sorumluluğu ortak konumundaki ilgili tüzel kişiliğin yöneticileri/yönetim kurulu tarafından mutlaka dikkate alınmalı ve ileride yapılacak yatırımlara dair değerlendirmelerde de limited ortaklık ortağı haline gelinmesinin vergiye ilişkin sorumluluk doğurması sonucu değerlendirilmelidir.
Karar limited ortaklık kanuni temsilcileri açısından ise kendilerine başvurulmadan da ortaklara gidilebileceğineilişkin bir tespit içerdiğinden sorumluluklarını azaltmamakla birlikte olumludur. Kanuni temsilerin kendileri ile aynı anda ortaklara da başvurulabileceğini yahut kendilerinin sorumluluğuna yönelinmeksizin ortaklara gidilebileceğini dikkate almaları kendilerinin sorumluluğunun daha geç doğabilmesi olasılığı nedeniyle ortaklığın vergi ödevinin yerine getirilmesinde daha az özenli davranmalarına yol açabilecektir.
V- Danıştay İçtihatları Birleştirme Kararı’nın Sınırlı Sorumluluk ve Seçilmiş Yönetim İlkeleri Bakımından İncelenmesi
Sermaye ortaklıkları açısından geçerli olan sınırlı sorumluluk ilkesi iki yönlüdür. İlke, hem anonim ve limited ortaklıkların borçlarından dolayı yalnız malvarlıklarıyla sorumlu olmalarını dolayısıyla ortaklık borçlarından ortakların kural olarak sorumlu olmamasını hem de sermaye ortaklıklarının ortaklarının yalnızca Kanunda gösterilen borçlar nedeniyle ortaklığa karşı sorumlu bulunmalarını beraberinde getirmektedir. Anonim ortaklıklarda, TTK 480.1 hükmü uyarınca, Kanunda öngörülen istisnalar dışında, esas sözleşmeyle pay sahibine, pay bedelini veya payın itibarî değerini aşan primi ifa dışında borç yükletilememekte, limited ortaklıklarda ise TTK 603.1 ve 606.1 hükmü kapsamında ortaklar şirket sözleşmesiyle, esas sermaye payı bedeli dışında ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerine tabi tutulabilmektedir. Bu bağlamda, limited ortaklıklarda ortakların sınırlı olan sorumluluklarının alanı anonim ortaklıklara kıyasen ek ödeme ve yan edim yükümlülükleriyle genişletilebilmektedir.
Limited ortaklıklarda ortağın sorumluluk alanının anonim ortaklığa kıyasen genişletilebilmesinin yanı sıra, ortakların sınırlı sorumluluğuna istisna olan bir düzenleme de AATUHK 35 ile 1953 yılında getirilmiştir. Daha sonra hükümde 1998 yılında gerçekleştirilen değişiklikle, ortakların sorumlu oldukları miktar değiştirilerek "koydukları veya koymayı taahhüt ettikleri sermaye" ifadesi yerine "sermaye payları oranında" ifadesi kullanılmıştır. Yine 2008 yılında yapılan değişiklikle hükme iki fıkra eklenmiş ve hüküm kapsamında tahsil edilebilecek alacakları niteleyen ifade "şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağı" yerine "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" haline getirilmiştir. İki kez değişiklik yapılan hüküm ile sermaye ortaklıkları açısından geçerli olan ve fakat limited ortaklıklarda ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ile genişletilebilen ortakların sınırlı sorumluluk alanı, ortaklığın vergi alacağının ortaklıktan tahsil edilememesi haline ilişkin olmak üzere daha da genişletilmiştir. Ayrıca DİBK ile, kanuni temsilcilere kıyasen ortaklığa daha uzak bir konumda bulunan ortakların sorumluluğuna vergi ödevinin yerine getirilmesinden sorumlu olan seçilmiş kanuni temsilci ile aynı anda veya kanuni temsilcilere başvurulmaksızın gidilebileceğinin belirlenmesi ise, ortakların sorumluluğuna başvurulma ihtimalini artırmaktadır. Sınırlı sorumluluk ilkesinin limited ortaklıklarda ortak olunmasını teşvik eden yönü dikkate alındığında DİBK’nın ters yönde bir etki yaratması beklenmektedir. Ayrıca sınırlı sorumluluk ilkesinin istisnası niteliğinde olan hükmün uygulamasının kolaylaştırılması istisnaların dar tutulması gerekliliği karşısında tartışmaya açık hale gelmiştir. Nitekim bir sermaye ortaklığı türü olan limited ortaklıklarda kuralların işleyişinin sınırlı sorumluluk ilkesine uygun olarak şekillendirilmesi bu ortaklık türüne kanun koyucu tarafından atfedilen ekonomik işlevin ve ortaklık türüne ilişkin düzenlemelerde benimsenen karakteristik özelliklerin şekillendirdiği temel yapının korunması açısından önem arz etmektedir.
Sermaye ortaklıkları açısından geçerli olan seçilmiş yönetim ilkesi, ortaklığın seçilmiş ve yetkilerine paralel olarak sorumlu bulunan kişilerce yönetilmesi ve temsil edilmesini beraberinde getirir. Daha önce 6762 sayılı mülga TTK ile limited ortaklıklar açısından benimsenmiş olan özden organ ilkesi, 6102 sayılı TTK’da terk edilmiştir. Şahıs ortaklıklarında hâkim olan özden organ ilkesi kapsamında, aksi kararlaştırılmadıkça yönetim ve temsil hakkı tüm ortaklara kanunen verildiğinden yönetim ve temsil ortaklar için hem hak hem yükümlülüktür. Sermaye ortaklıklarında ise profesyonelleşen yönetici ve temsilcilerin tercih edilmesi ortaklıkların temel yapısına uygundur. Limited ortaklıklar açısından özden organ ilkesi terk edilmekle birlikte, TTK 623.2 hükmü kapsamında en azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerektiği düzenlendiğinden bu ortaklıklarda seçilmiş yönetim ilkesi anonim ortaklıklara kıyasen yumuşatılmıştır.
Limited ortaklıklarda geçerli olan seçilmiş yönetim ilkesi sonucunda müdürler profesyonel kişilerden seçilmekte ve kendilerine tanınan yetkiler çerçevesinde gerçekleştirdikleri işlemlerden sorumlu tutulmaktadırlar. Vergi ödevinin yerine getirilmesinde de kanuni temsilci konumundaki müdürler sorumludur. Limited ortaklıktan tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi alacağı nedeniyle kanuni temsilcilerin sorumluluğuna gidilmeksizin veya kanuni temsilcilerle birlikte aynı zamanda ortakların sorumluğuna gidilmesi, kanuni temsilcilerin vergi ödevine ilişkin sorumluluklarına daha az özen göstermelerine neden olabilecektir. Seçilmiş olan bu kişilerin sorumluluğuna başvurulabilmesi ihtimalinin azaltılması, seçilmiş yönetim ilkesinin uygulaması bakımından olumlu bir adım olarak değerlendirilemez.
IV- Sonuç
Limited ortaklık tüzel kişiliğinden kısmen veya tamamen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı niteliğindeki vergi borcunun şirket ortaklarından tahsili için öncelikle kanuni temsilcilerin takibinin gerekmediği yönündeki DİBK, limited ortaklıklar açısından hâkim olan sınırlı sorumluluk ve seçilmiş yönetim ilkesinin uygulaması açısından atılmış bir geri adım olarak değerlendirilmelidir. DİBK, sınırlı sorumluluk ilkesine daha önce kanun koyucu tarafından AATUHK 35 ile getirilmiş bulunan istisnanın uygulamasını kolaylaştırmaktadır. Ayrıca karar, uygulamada seçilmiş kişiler konumundaki kanuni temsilcilerin sorumluluğuna daha az gidilmesine yol açabilecektir. Sermaye ortaklıklarında hâkim olan sınırlı sorumluluk ve seçilmiş yönetim ilkelerinin limited ortaklıkları şekillendiren ilkeler olduğu dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak, sınırlı sorumluluk ve seçilmiş yönetim ilkelerinden uzaklaşılması, özellikle TTK Tasarısı kapsamında benimsenen "limited ortaklığın sermaye ortaklığı türüne ilişkin özelliklerinin güçlendirilmesi" amacı karşısında eleştirilebilir bir konumda yer almaktadır.