Lexpera Blog

Milletlerarası Usul Hukukunda Derdestlik ve Bekletici Mesele

Giriş

Derdestlik ve bekletici mesele kavramları, gerek iç yargılamada gerekse de iki farklı ülke yargılama makamları arasında söz konusu olabilmektedir. İç yargılamadaki derdestlik ve bekletici mesele kurumlarını düzenleyen hukuk kuralları bulunmasına karşın, yabancı derdestlik kurumu çok büyük ölçüde düzenlemeden yoksun kalmıştır. Bu da beraberinde, bu kurumların milletlerarası seviyede nasıl tespit edileceğine ve nasıl bir hukuki sonuca tabi tutulacağına dair tartışmalar getirmiştir. Bu araştırma da, bu konuya ışık tutmaktadır.

Araştırma konusu kapsamında öncelikle milletlerarası özel hukuk kapsamında derdestlik ve bekletici mesele kavramları tanımlanmaya çalışılacaktır. Devamında ise, derdestlik kurumunun tespit edilmesine ve bu kurumun tabi olacağı sonuçlara dair farklı görüşler sunulacaktır. Derdestlik kurumundan sonra bekletici mesele kurumu da aynı konularda ele alınacaktır.

I. Genel Olarak

İnceleme konusu kapsamında öncelikle “derdestlik” ve “bekletici mesele” kavramları incelenecektir. Kavramlardan sonra ise, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’daki[1] (“MÖHUK”) düzenlemeler ışığında, “derdestlik”ve “bekletici mesele” teşkil eden durumlar ele alınacaktır. Bu başlık altında öncelikle derdestlik kavramı, devamında da bekletici mesele kurumu tanımlanacaktır.

A. Derdestlik

Derdestlik kavramı, milli derdestlik ve milletlerarası derdestlik olarak ele alınabilir[2]. Türk hukuku açısından milli derdestlik, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 114. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili hükümde, “aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması” bir dava şartı olarak düzenlenmiştir. Milli derdestlik halinde ise HMK m. 115 uyarınca, hakim re’sen inceleme yapabilecek ve de bu dava şartının eksik olması halinde, davayı usulden reddedebilecektir. HMK m. 114’ten hareketle, milli derdestlik bağlamında “derdestlik” kavramı, aynı olan iki davanın aynı zaman dilimi içerisinde görülmekte olması şeklinde tanımlanabilir. Milli derdestlik ifadesindeki “milli” kelimesi ise, aynı ülke mahkemelerinden iki tanesinin aynı olan iki davayı görmesini ifade eder.

Bir görüşe göre, milletlerarası derdestlik kavramının “lex fori” prensibine göre tanımlanacağı kabul edilmektedir[3]. Buna göre, milletlerarası derdestlik ile karşılaşan ilgili ülke hakimi, derdestlik kavramını kendi ülkesine göre tayin edecektir[4]. Böylece, derdestlik halinin hakim tarafından re’sen dikkate alınacağı[5] ve de ikinci açılan davanın üsulden reddinin gerektiği belirtilmektedir[6]. Bu doğrultuda, Türk hakimi ise, “milletlerarası derdestlik” kavramını, Türk hukukuna göre tanımlayacaktır. Türk Hukukunda “derdestlik” kavramı, bir önceki paragrafta da belirtildiği üzere, HMK m. 114’te dolaylı olarak tanımlanmıştır. “Milletlerarası” kelimesi ise, birden fazla ülke mahkemesinin aynı davayı görmesini ifade eder[7]. Buna göre, milletlerarası derdestlik halinde, bir ülke mahkemesinde zaten ilgili dava görülmekte iken, aynı dava bir diğer ülke mahkemesince de görülmektedir.

Yukarıdaki görüşe rağmen, doktrinde aksi görüş de mevcuttur[8]. İlgili görüşe göre, milletlerarası derdestliğin bir dava şartı olduğuna dair herhangi bir kanun hükmü söz konusu olmadığından ve de milletlerarası derdestlik halleri iki halle sınırlandırıldığından, bu kurumun bir dava şartı olarak kabulü mümkün değildir[9]. Aynı görüşe göre, Türk hakiminin yabancı ülke mahkemelerinde açılan davayı re’sen dikkate almayla yükümlendirilmesi de pratik olarak kolay bir husus değildir[10]. Böylece, bu görüş, milletlerarası derdestliğin ancak bir ilk itiraz olarak ileri sürülmesi durumunda, mahkeme tarafından dikkate alınabileceğini belirtmektedir[11].

Türk hukukunda derdestlik kavramının temel unsurlarından birisi olan “aynı dava” ifadesini açıklamakta fayda vardır. İki davanın aynı dava sayılması için davalar arasında üç unsurun aynı olması gerekmektedir: Davanın taraflarının aynı olması, davaya esas teşkil eden maddi vakıaların aynı olması ve davada ileri sürülen taleplerin aynı olması[12]. Tarafların davadaki konumlarının önemi yoktur[13]. Buna göre, bir davadaki davacı tarafın diğer davada davalı olması, iki davanın “aynı dava” olarak kabul edilmesini engellemez[14].

B. Bekletici Mesele

Bekletici mesele kavramı ile karşılaşan hakimin, bu kavramı lex foriye göre tanımlayacağını kabul etmek gerekir. Türk mahkemesi açısından bu durum, bekletici mesele kavramının HMK hükümlerine göre tanımlanmasına işaret etmektedir. HMK’nın 165. maddesindeki ilgili düzenleme aşağıdaki gibidir:

“Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.
Bir davanın incelenmesi veya sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.”

İlgili kanun hükmü çerçevesinde bir tanımlama yapılacaksa, bekletici meselenin tanımı şu şekilde yapılabilir: Görülmekte olan davada hüküm verilebilmesi için gerekli ve bağlantılı bir diğer davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararının açıklanmasına kadar, görülen davanın bekletilmesidir. Belirtmek gerekir ki, bekletici mesele yapılan husus, bekleme kararı alan mahkemenin görevi kapsamına girmemelidir[15]. Başka bir deyişle, bir mahkeme ancak kendi görev kapsamına girmeyen bir hususu bekletici mesele yapabilir[16].

II. Milletlerarası Derdestlik ve Bekletici Meselenin Tabi Olacağı Sonuçlar

A. Derdestlik Açısından

Türk Hukukunda milletlerarası derdestliğin dolaylı da olsa düzenlendiği iki hal mevcuttur: Yetki anlaşması hali ve Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar. Bunun dışında, milletlerarası derdestlik açısından bir düzenleme söz konusu değildir[17]. Bu durumda yapılması gereken, hakkında hukuki düzenleme bulunan durumlarda ilgili hukuk kurallarını uygulamak; hakkında hukuki düzenleme bulunmayan durumlarda ise alternatif bir çözüm sunmak olacaktır. Bu bağlamda izlenecek yol, öncelikle hakkında hukuki düzenleme bulunan durumları ele almak, devamında ise hakkında hukuki düzenleme bulunmayan durumları irdelemek olacaktır.

1. Türklerin Kişi Hallerine İlişkin Davalar

Milletlerarası derdestliğin dolaylı olarak kabul edildiği hallerden birisi olan Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar MÖHUK m. 41’de düzenlenmiştir. İlgili düzenleme şu şekildedir:

“Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması halinde ilgilinin sakin olduğu yer, Türkiye’de sakin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür.”

İlgili düzenlemede geçen “yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde” ifadesi, Türk mahkemelerinin belirtilen hayat olaylarında yetkili olmasının ön koşulunu teşkil etmektedir. Bu düzenlemeye göre, şayet uyuşmazlık yabancı bir ülke mahkemesinde dava konusu edilmişse, Türk mahkemesinin milletlerarası derdestlikten hareketle, davayı görmeyi reddetmesi gerekmektedir.

2. Yetki Anlaşması Hali

Milletlerarası derdestliğin dolaylı olarak kabul edildiği diğer hal ise MÖHUK m. 47’de düzenlenen yabancı bir ülke mahkemesi lehine yetki anlaşması olması halidir. İlgili düzenleme şu şekildedir:

“Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hallerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi halinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması halinde yetkili Türk mahkemesinde görülür.
44, 45 ve 46’ncı maddelerde belirlenen mahkemelerin yetkisi tarafların anlaşmasıyla bertaraf edilemez.”

Madde metninde yabancı ülke mahkemesi lehine yetki anlaşmasının şartları belirlenmiştir. İlk fıkranın son cümlesinde ise, dolaylı da olsa derdestlik hali düzenlenmiştir. Zira, MÖHUK m. 47 anlamında bir yetki anlaşmasının mevcut bulunması halinde, Türk mahkemelerinin davayı görebilmesi ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz halinde söz konusu olacaktır. Buna göre, yabancı mahkeme yetkisizlik kararı vermeden önce, yani yabancı ülke mahkemesince yargılamanın görülmekte olması durumunda, Türk mahkemelerinde aynı davanın açılması durumunda, Türk hakiminin milletlerarası derdestlik sebebiyle davayı reddetmesi gerekmektedir. Yargıtay da bu yönde karar vermiştir[18].

3. Diğer Durumlarda Milletlerarası Derdestlik

Yukarıda açıklanan iki hal haricinde, hangi hallerde milletlerarası derdestliğin söz konusu olacağı veyahut milletlerarası derdestliğin Türk mahkemeleri tarafından dikkate alınıp alınmayacağı hususunda Türk hukukunda bir düzenleme mevcut değildir. Bu konuda doktrinde birkaç farklı görüş ileri sürülmektedir.

a) Milletlerarası Derdestliği Kabul Etmeyen Görüş

İlk görüşe göre, ülke mahkemelerinin yargılama yetkisi, ülkenin egemenliğinin bir görünümüdür[19]. Bu sebepten de, bir ülke mahkemesinin, başka bir ülke mahkemesi lehine, yargılama yetkisinden feragat etmesi, feragatte bulunan mahkeme ülkesinin egemenlik yetkisine aykırılık teşkil etmektedir[20]. Bu görüşe göre, milletlerarası derdestlik açıkça belirtilmemişse söz konusu olamayacaktır[21]. Normatif dayanak olarak ise “bilinçli susma” durumu ileri sürülmektedir[22]. Böylece bu görüş, milletlerarası yetkiye dair bir düzenleme yoksa, kanun koyucunun olumsuz bir sonuç öngördüğünü kabul etmektedir[23]. Sonuçta da ülke mahkemesi, aynı davanın başka bir ülkede görülmesinden hareketle davayı görmeyi reddedemeyecektir[24]. Bu görüşteki Çelikel / Erdem de, salt Türk mahkemelerinde açılan davanın sonradan açılmasından hareketle, Türk mahkemelerinin yargılama yetkisini ortadan kaldırmanın Türk mahkemeleri vasıtasıyla hak arama hürriyetine kavuşmaya büyük bir engel teşkil edeceğini belirtmektedir[25]. Yazarlar, yabancı ülke mahkemelerinin kararlarının tanınma veya tenfizlerinin bir ihtimale dayandığını ve böyle ihtimale dayanan bir olgudan hareketle, Türk mahkemelerinin yargılama yetkisini ve dolayısıyla da Türk mahkemesine başvurmak isteyen tarafın hak arama hürriyetini ortadan kaldırmanın hukuka uygun olmayacağını ifade etmektedir[26]. Keza, yazarlar, milletlerarası derdestliğin genel biçimde kabul edilmesi halinde, bunun kötüye kullanılabileceğini, özellikle de borçlu konumundaki kişilerin, borçlarını ifayı erteleme amaçlı yabancı ülke mahkemelerinde önceden dava açma yoluna başvurabileceğini ifade etmektedirler[27].

Yargıtay da 2014/12316 E. ve 2014/23427 K. sayılı kararında, milletlerarası derdestliğin kabul edilemeyeceğini, bunun ülkenin egemenlik yetkisiyle bağdaşmadığını belirtmiştir[28]. Yine 2010 tarihli kararında Yargıtay, milletlerarası derdestliğin ancak iki şartın mevcudiyeti halinde söz konusu olacağını belirtmiştir: Diğer kararın Türkiye’de tenfiz edilebilecek türden olması, milletlerarası derdestliğe izin veren bir yasal düzenleme veya milletlerarası anlaşma hükmünün olması[29]. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise, yabancı ülke mahkemesi kararının ancak tenfiz veya tanıma vasıtasıyla bir sonuç doğurabileceğini, bekletici mesele veya derdestlik sebebiyle yabancı ülke mahkemesi yargılamasının dikkate alınamayacağını belirtmektedir[30].

b) Milletlerarası Derdestliği Tanıma/Tenfiz Şartına Bağlayan Görüş

İkinci görüşe göre, ülke mahkemelerinin yargılama yetkisini, ülke egemenliğinin bir yansıması olarak kabul etmek, milletlerarası özel hukukun ihtiyaçlarıyla ve gelişim içerisindeki niteliğiyle bağdaşmamaktadır[31]. Bu görüş uyarınca, açıkça hukuk tarafından engellenmediği müddetçe, milletlerarası derdestliğin dikkate alınması gerekir[32]. Bu görüşteki yazarlar, milletlerarası derdestliğe ilave bir şart öngörmektedirler: Yabancı ülke mahkemesi kararının Türkiye’de tanınma ve tenfiz edilme ihtimalinin olması[33].

c) Milletlerarası Derdestlik Halinde Bekletici Mesele Kurumunu Çözüm Olarak İleri Süren Görüş

Üçüncü görüşe göre ise, yabancı bir ülke mahkemesince görülen davanın ancak diğer ülke mahkemesinde tanınabilirliği/tenfiz edilebilirliği söz konusuysa, ilk yargılamanın bekletici mesele yapılmasını kabul etmektedir[34]. Bu görüşe göre, yabancı ülke mahkemesi kararının nasıl sonuçlanacağı peşinen söylenemeyeceğinden, ilgili ülke mahkemesi kararını bekletici mesele yapmak daha uygun olacaktır[35]. Bu görüş, bekletici mesele ile derdestlik arasındaki ortak amaçlardan hareket etmektedir[36]. Zira, ilgili görüşe göre, gerek bekletici mesele gerekse de derdestlik kurumunun amaçları, paralel yargılamayı ve çelişkili kararları engellemek ve de üsul ekonomisini sağlamaktır[37].

d) Milletlerarası Derdestliği Hukuki Yarara Tabi Tutan Görüş

Dördüncü görüş, milletlerarası derdestliğin hukuki yarar şartına bağlı olduğunu kabul etmektedir[38]. İlgili görüşe göre, MÖHUK m. 41 ve m. 47’de düzenlenen durumlar dahil, kişi, yabancı ülke mahkemesinde açılan davaya rağmen, Türk mahkemelerinde dava açmakta bir hukuki yarara sahipse, Türk mahkemelerinin de davayı görebileceğini kabul etmektedir[39]. Zira, ilgili görüş uyarınca, MÖHUK m. 41 ve m. 47’de düzenlenen hallerde de, şayet kararın tanınma veya tenfiz kabiliyeti yok ve ikinci dava derdestlikten ötürü reddedilirse, ikinci davanın açılmasında hukuki yararları bulunan kişiler korumasız bırakılmış olunacaktır[40]. Bu görüş, ilgili kararın Türkiye’de tenfiz edilebilmesi durumunda, ayrıca Türkiye’de dava açmada bir hukuki yararın olmadığını belirtmektedir[41]. Ayrıca, bu görüş uyarınca, ilk dava Türk mahkemelerinde açılmışsa, artık Türk mahkemelerinin önünde derdestlik savının dikkate alınmayacağı kabul edilmektedir[42]. Zira, ilgili görüşe göre, aksi durumun kabulü, Türk mahkemelerine güvenmemeye işaret etmektedir[43]. İlgili görüş, ilave olarak tenfiz ve tanıma ve de derdestliğe dair karşılıklılık ilkesini de aramaktadır[44]. Ayrıca, yabancı mahkemenin makul sürede karar verebilmesini de ilave bir şart olarak görmektedir[45].

e) Hukuk Yaratma Yoluyla Çözüm Getiren Görüş

Son görüş, milletlerarası derdestlik konusunda, Türk hukukunda bir gerçek hukuk boşluğunun bulunduğunu ileri sürmektedir[46].

İlgili görüşe göre, istisnai iki hal haricinde milletlerarası yetkiyi düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme söz konusu değildir[47]. Aynı şekilde, HMK’daki bekletici mesele veyahut derdestlik hükümlerinin de milletlerarası derdestliğe kıyasen uygulanması söz konusu olmayacaktır[48]. Zira, her ne kadar milli ve milletlerarası derdestlik için ortak amaçlar üsul ekonomisinin gerekliliği[49], hukuki yarar yokluğu, paralel yargılama ve çelişkili kararları engellenmesi[50] ise de, bu amaçların her iki kurum için peşinen olduğu ileri sürülemeyecektir[51]. Nitekim, yabancı mahkeme kararı Türkiye’de tanınamayacak veya tenfiz edilemeyecek ise, bu durumda, Türk mahkemelerinde ikinci bir dava açmada kişinin hukuki yararı mevcut olacaktır[52]. Yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizinin mümkün olduğunu peşinen söylemek de söz konusu olmadığından, milletlerarası derdestliğin, milli derdestlikten ayrı tutulması gerekmektedir[53]. Gerçekten de, milli derdestlikte her halükarda belirtilen amaçları sağlama söz konusu olacak iken ve de ikinci davayı açma konusunda hukuki yarar söz konusu olmayacak iken; milletlerarası derdestlikte bu amaçlar peşinen söz konusu olmayacak ve bazen ikinci davanın açılmasında hukuki yarar söz konusu olabilecektir[54]. Bu durumda, milletlerarası derdestliğe dayanarak kişinin Türk mahkemeleri aracılığıyla hakkını arama hürriyetini peşinen engellemek ve de kişiyi belirsiz bir durumla – yabancı mahkeme kararının tanınıp tanınmayacağı – karşı karşıya bırakmak doğru olmayacaktır[55].

Bu görüşe göre, bekletici mesele ve derdestlik kavramları farklı olduğundan, iç hukuktaki HMK m. 165’te düzenlenen bekletici meselenin de kıyasen milletlerarası derdestliğe uygulanması söz konusu olamayacaktır[56]. Zira, ilgili görüşe göre, bekletici mesele, ancak mahkemenin görevi dışında olan bir hususa dair söz konusu olacaktır[57]. Oysa, derdestlikte, her iki mahkemenin de baktığı dava aynıdır. Bu görüş uyarınca, sonuçta da, milletlerarası derdestliğe uygulanacak kural niteliğinde hiçbir hukuki düzenleme mevcut değildir[58]. Keza, milletlerarası hukukun ve hayatın güncel ihtiyaçları ve milletlerarası özel hukuk adaleti karşısında, ilgili boşluğun bir bilinçli boşluk olduğu da ileri sürülemeyecektir[59]. Ayrıca, bu görüşe göre, kesin hüküm halindeki gibi egemenlik yetkisinden feragat edildiği de ileri sürülemeyecektir[60]. Zira, kesin hüküm halinde dahi, tanıma-tenfiz vasıtasıyla yabancı ülke mahkeme kararları iç hukuka yansıyabilmektedir[61]. Kesin hüküm için bu iç hukuka yansımaya izin verilmişken, yabancı ülke mahkemesindeki yargılamanın da ülke içindeki yargılamaya yansıması gerektiğini kabul etmek gerekir[62]. Buna dair düzenleme olmaması, bir gerçek boşluğa işaret etmektedir[63]. Keza, kesin hükümde yabancı mahkeme kararı daha derin şekilde iç hukuka yansırken, derdestlik halinde, bu denli bir yansıma da söz konusu değildir[64]. Zira, derdestlik halinin mevcudiyeti de dahil olmak üzere, derdestliğin tüm sonuçları Türk hukukuna göre tespit edilecektir[65]. Bu sebepten de, yabancı bir usul kuralı uygulanmamakta, bilakis yabancı mahkemece yapılan bir işlemin (yargılamanın) Türk hukukuna göre değerlendirilmesi yapılmakta ve bunun sonucunda bir karar verilmektedir[66]. Oysa, kesin hükümde, yabancı mahkemece verilen bir hüküm Türkiye’de uygulama alanı bulmaktadır. Böylece, bu durumda, derdestlik halinde, Türk egemenlik yetkisinin bertaraf edildiğini ileri sürmek mümkün olmayacaktır[67].

Sonuçta da bu görüş uyarınca, Türk hakimi, böyle bir olayla karşılaştığında, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun birinci maddesi uyarınca hukuk yaratma yolunu seçecektir[68]. Bunu yaparken de, üsul ekonomisi, tarafların hukuki yararları ve milletlerarası kararlar arasındaki bütünlük ve tutarlığı dikkate alacaktır[69]. Netice olarak, ilgili görüş, yabancı mahkemece görülen davada elde edilen kararın Türk mahkemelerinde tanınabilen/tenfiz edilebilen kararlardan olması halinde, Türk mahkemesinin derdestlikten ötürü davayı reddetmesi gerektiğini kabul etmektedir[70]. Fakat, bu görüş, tanıma ve tenfizin mümkün olup olmadığının tespitinin peşinen mümkün olmayabileceğini belirtmekte ve bu sebepten de Türk mahkemelerinde dava açacak kişinin hak arama hürriyetinin peşinen elinden alınmaması gerektiğini ileri sürmektedir[71]. Böylece, ilgili görüş, Türk mahkemesinin, yabancı mahkeme tarafından bir karar verilinceye kadar davayı bekletici mesele yapılması gerektiğini benimsemektedir[72]. Yabancı ülke mahkemesi kararı verdikten sonra ise, şayet verilen karar tanınabilecek/tenfiz edilebilecek nitelikte ise, Türk mahkemesi, kararın verildiği tarihten tanıma kararına kadarki sürede hukuki yarar yokluğu; tanıma kararından sonra ise kesin hüküm sebebiyle davayı reddetmelidir[73]. Şayet, verilen karar tanınabilecek/tenfiz edilebilecek nitelikte değil ise, Türk mahkemesi, yargılamaya devam edecektir[74].

f) Görüşümüz

Biz de milletlerarası derdestliğin kural olarak söz konusu olmadığına dair görüşü aynı gerekçelerden ötürü savunmaktayız. Gerçekten de, aksi yöndeki kabulün bir hukuki dayanağının olmaması, milletlerarası derdestliğin istisnai durumlarda düzenlenmiş bulunması, tenfiz – tanıma durumlarının kesin olmaması ve bu sebepten de ikinci davanın görülmesinde hukuki yararı bulunanların hak arama özgürlüklerinin korunması ve milletlerarası derdestliğin kötüye kullanılabilmesi gibi sebepler, ilk görüşü güçlü kılmaktadır.

B. Bekletici Mesele Açısından

Bir Türk mahkemesinin bir diğer Türk mahkemesinde görülen davayı bekletici mesele yapması kural olarak zorunlu değildir[75]. Bu husus kanun maddesinin lafzından da anlaşılabilmektedir. Gerçekten de HMK’nın 165. Maddesinin ilk fıkrasında geçen “bekletilebilir” ifadesi buna işaret etmektedir. İstisnai birkaç halde ise, bekletici mesele zorunludur[76]. Bu hallerde, bir mahkemenin, diğer mahkemenin yargılamasını beklemesi gerekmektedir.

MÖHUK’ta yabancı ülke mahkemesinde görülen davanın bekletici mesele yapılıp yapılmayacağına dair herhangi bir düzenleme söz konusu değildir. Sadece, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 1361. maddesinde yabancı unsurlu davalar için bir bekletici mesele hali öngörülmüştür. İlgili kanun hükmünün ikinci fıkrası şu şekildedir:

“Deniz alacağının esası hakkında yurtiçinde veya yurt dışında mahkemede veya hakem önünde dava açılmışsa, bu davanın sonuçlanması, tazminat davası yönünden bekletici mesele oluşturur.”

TTK’nın belirtilen hükmünde, yabancı ülke mahkemelerinde devam eden yargılamanın bir zorunlu bekletici mesele olduğu kabul edilmektedir[77]. Gerçekten de, ilgili kanun hükmünün lafzı da buna işaret etmektedir. Fakat, TTK’daki bu hüküm gibi açıkça bekletici mesele halinin belirtilmediği durumlarda, Türk mahkemelerinin nasıl bir yöntem izleyeceği konusunda genel bir kural veya kanuni düzenleme bulunmamaktadır.Bu durumda, yabancı ülke mahkemesinde görülen davanın beklenebileceği söylenebileceği gibi; bu davanın beklenemeyeceği de ileri sürülebilir.

Doktrindeki bir görüşe göre, şayet, yabancı ülke mahkemesinde görülen dava sonucunda verilecek karar, Türkiye’de tanınabilecek veya tenfiz edilebilecekse, Türk mahkemesinin yabancı ülke mahkemesinde görülen davayı bekletici mesele yapabileceği kabul edilmelidir[78]. Yargıtay’ın da yabancı ülke mahkemedeki yargılamaların bekletici mesele yapılması yönündeki kararları mevcuttur[79].

Diğer görüş ise, yabancı ülke mahkemelerinin, Türk yargılamasında bir delil değeri taşımasının bile ancak tanınmış veya tenfiz edilmiş olmalarına bağlı olduğunu belirtmektedir[80]. Bu görüşe göre, yabancı ülke mahkemesi kararlarının tanınması veya tenfiz edilebilmesi konusunda peşinen kesin bir yargıya ulaşılamayacağından, yabancı ülke mahkemesi yargılamalarının da bekletici mesele yapılmaması gerekir[81]. Ayrıca, bu tür şüpheli bir durumda, Türk mahkemesinin beklemesinin, hakkı yerine getirme anlamını taşıyacağını belirtilmektedir[82]. Yargıtay’ın bu yönde de kararları da mevcuttur[83]. Biz de bu görüşe katılmaktayız. Buna göre, başka ülke mahkemesindeki yargılamayı belirsiz süreliğine beklemek, Türk mahkemesindeki yargılama faaliyetinin zamanında yerine getirilememesi riskini doğurabilecektir.

Sonuç

Milletlerarası derdestlik ve bekletici mesele hallerinin nasıl tespit edileceği ve bu hallerde nasıl bir çözüm benimseneceği yönünde farklı görüşler mevcuttur. Bu konuda kural olarak bir yasal düzenlemenin Türk hukukunda da bulunmaması, bu görüşlerin sebebini teşkil etmektedir.

Kanımızca, milletlerarası derdestliğin kural olarak söz konusu olmadığı kabul
edilmelidir. Gerçekten de, aksi yöndeki kabulün bir hukuki dayanağının olmaması, milletlerarası derdestliğin istisnai durumlarda düzenlenmiş bulunması, tenfiz – tanıma durumlarının kesin olmaması ve bu sebepten de ikinci davanın görülmesinde hukuki yararı bulunanların hak arama özgürlüklerinin korunması ve milletlerarası derdestliğin kötüye kullanılabilmesi gibi sebepler, bu görüşü güçlü kılmaktadır.

Bekletici mesele açısından da belirttiğimiz görüşün kabulü gerektiğini düşünmekteyiz. Zira, başka ülke mahkemesindeki yargılamayı belirsiz süreliğine beklemek, Türk mahkemesindeki yargılama faaliyetinin zamanında yerine getirilememesi riskini doğurabilecektir.

Sonuçta da açıkça düzenlenen istisnai haller dışında, ne milletlerarası derdestliğin ne de milletlerarası bekletici meselenin Türk yargılamasına etki edememesini kabul etmekteyiz.


Dipnotlar


  1. İlgili kanun 26728 sayı ve 12.12.2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. ↩︎

  2. Cemal Şanlı / Emre Esen / İnci Ataman – Figanmeşe, Milletlerarası Özel Hukuk, 1. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, s. 396; Ersin Erdoğan, “Milletlerarası Derdestlik (Lis Alibi Pendens)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, Özel Sayı (Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan Cilt: II), s. 1872. ↩︎

  3. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 400. Doğan ise dava şartı olma hususunun ancak yabancı derdestliğin Türk mahkemelerince dikkate alınacağı hallerde söz konusu olabileceğini belirtmektedir. Bkz. Vahit Doğan, Milletlerarası Özel Hukuk, 4. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2017, s. 56. Doğan ile benzer şekilde bkz. Gülüm Bayraktaroğlu Özçelik, Milletlerarası Usul Hukukunda Paralel Davalar, Ankara, Yetkin Yayınları, 2016, s. 302. ↩︎

  4. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 400; Erdoğan, a.g.m., s. 1858. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin mahkemeleri arasında milletlerarası bir derdestlik durumu söz konusu olursa, bu husus Brüksel Tüzüğü’nün 27. maddesine göre çözümlenecektir. İlgili hükme göre, tarih olarak sonradan açılan davayı gören üye ülke mahkemesi, ilk davayı gören üye ülke mahkemesi lehine derdestlik sebebiyle davayı reddedecektir. Bkz. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 396. Bu tüzükte derdestlik için tarafların ve hukuki sebebin aynı olması yeterli sayılmıştır. Brüksel I bis tüzüğündeki düzenlemede ise m. 29 ila 32 hükümleri uyarınca, ilk yargılamanın yapıldığı ülke mahkemesi yetki hakkında karar verene kadar, diğer ülke mahkemesi bekleyecek; devamında da ilk yargılama devam ederse, kendisi derdestlikten davayı reddedecektir. Bkz. Taner Emre Yardımcı, “Brüksel (I) Tüzüğü Işığında Yetki Anlaşmaları”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yükseklisans Tezi, s. 101; Paul Beaumont / Burcu Yüksel, Turkish and EU Private International Law – A Comparison, 1. Baskı, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2014, s. 56. ↩︎

  5. Özçelik, a.g.e., s. 302. ↩︎

  6. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 400. Krş. Doğan, Özel Hukuk, s. 56. ↩︎

  7. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 395. ↩︎

  8. Nuray Ekşi, Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi, 2. Bası, İstanbul, Beta Yayıncılık, 2000, s. 204. Nomer, milletlerarası özel hukuktaki iki istisnai halde de milletlerarası derdestliğin bir ilk itiraz olarak kabul edildiğini belirtmektedir. Bkz. Ergin Nomer, Milletlerarası Usul Hukuku, 2. Bası, İstanbul, Beta Yayıncılık, 2018, s. 95 - 96. ↩︎

  9. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 640. ↩︎

  10. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 640. ↩︎

  11. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 640; Nomer, Milletlerarası Usul, s. 96. ↩︎

  12. Baki Kuru / Ramazan Arslan / Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 23. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2012, s. 257; Hakan Pekcanıtez / Oğuz Atalay / Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 5. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2017, s. 202; Aysel Çelikel / B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, 15. Bası, İstanbul, Beta Yayıncılık, 2017, s. 635; Ergin Nomer, “Milletlerarası Yetki Alanında Derdestlik İtirazı”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Yıl: 1968, Cilt: 34, Sayı: 1- 4, s. 344; Vahit Doğan, “Türk Hukukunda Yabancı Derdestlik”, Prof. Dr. Engin Nomer’e Armağan, s. 121. ↩︎

  13. Doğan, Derdestlik, s. 132; Erdoğan, a.g.m., s. 1860. ↩︎

  14. Erdoğan, a.g.m., s. 1860. ↩︎

  15. Kuru / Arslan / Yılmaz, a.g.e., s. 478; Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 640. ↩︎

  16. Şayet, aynı mahkemenin kendi görevi kapsamına giren bir husus mevcut ise bu durumda bir bekletici mesele değil, ön mesele söz konusudur. Bkz. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 640. ↩︎

  17. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 636; Doğan, Derdestlik, s. 137. Bu hükümler dışında milletlerarası derdestliğin öngörüldüğü ve Türkiye’nin de taraf olduğu birtakım milletlerarası anlaşmalar da mevcuttur. Bunlara örnek olarak, 1929 tarihli Milletlerarası Hava Taşımacılığına İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesi Hakkındaki Varşova Anlaşması ve Evlilik Bağına İlişkin Kararların Tanınması Hakkında Sözleşme gösterilebilir. Bkz. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 397, dn 124. Yine Nafaka Yükümlülüğü Konusundaki Kararların Tanınmasına ve Tenfizine İlişkin Sözleşmede de derdestlik örneklerinden birisi düzenlenmiştir. Bkz. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 637, dn 115. Ayrıca, Eşyaların Karayoluyla Uluslararası Nakliyatı Hakkında Sözleşmenin 31. Maddesinin de buna örnek teşkil ettiğine dair bkz. Özçelik, a.g.e., s. 283. ↩︎

  18. Yargıtay HGK, E.1998/12-287, K. 1998/325, T. 6.5.1998. ↩︎

  19. Mine Tan Dehmen, Türk Vatandaşlarının Kişi Hallerine İlişkin Davalar Bakımından 5718 Sayılı MÖHUK’ta Kabul Edilen Yetki Kuralı, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Cilt: 33, Sayı: 1, s. 181. Bu görüşe dair bilgi için bkz. Doğan, Derdestlik, s. 127. ↩︎

  20. Dehmen, a.g.m., s. 181. Bu görüşe dair bilgi ve bu görüşün eleştirisi için bkz. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 399; Doğan, Derdestlik, s. 127. ↩︎

  21. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 637; Dehmen, a.g.m., s. 182. Bu görüşe dair bilgi ve bu görüşün eleştirisi için bkz. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 399. ↩︎

  22. Erdoğan, a.g.m., s. 1870. ↩︎

  23. Nomer, Milletlerarası Usul, s. 96. Bu görüşe dair bilgi için bkz. Doğan, Derdestlik, s. 127; Erdoğan, a.g.m., s. 1862 – 1863. ↩︎

  24. Nomer, Derdestlik, s. 368. ↩︎

  25. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 638. Aynı yönde bkz. Doğan, Derdestlik, s. 123. ↩︎

  26. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 639; Demhen, a.g.m., s. 184. Benzer şekilde bkz. Nomer, Derdestlik, s. 361, 362, 369. ↩︎

  27. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 640. Benzer şekilde kötüye kullanma ihtimaline dair bkz. Doğan, Derdestlik, s. 140. ↩︎

  28. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2014/12316, K. 2014/23427, T. 20.11.2014. ↩︎

  29. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2009/13541, K. 2010/11899, T. 15.6.2010. ↩︎

  30. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2000/19-1074, K. 2000/1126, T. 5.7.2000. ↩︎

  31. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 399. ↩︎

  32. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 399. ↩︎

  33. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 399. Ekşi de benzer görüşü benimsemektedir. Yazar, tenfiz edilebilirlik niteliğine ilave olarak, yabancı mahkemenin dava ile objektif olarak yakın derecede bağlantılı olmasını aramaktadır. Ekşi, Türk mahkemesinin tanınabilirlik/tenfiz edilebilirlik şartını incelerken, karşılıklılık ve de dava konusunun Türk mahkemelerinin münhasır yetki alanına girip girmediğini inceleyeceğini belirtmektedir. Bkz. Ekşi, a.g.e., s. 204 - 205. ↩︎

  34. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 402. Böyle bir kabulün pozitif bir temelden yoksun olduğuna dair bkz. Nomer, Derdestlik, s. 366. ↩︎

  35. Bu görüşe dair bilgi için bkz. Erdoğan, a.g.m., s. 1867, dn 33. ↩︎

  36. Bu görüşe dair bilgi için bkz. Erdoğan, a.g.m., s. 1867. ↩︎

  37. Bu görüşe dair bilgi için bkz. Erdoğan, a.g.m., s. 1867. Nomer, haklı olarak, bekletici mesele ile derdestlikte çözülmesi gereken konuların farklı olduğunu belirtmektedir. İlk durumda, mahkemenin görevi dışında bir husus mevcut iken; ikinci durumda, her iki mahkemenin baktığı dava aynıdır. Bu sebepten de yazar, bekletici mesele yapılması yönündeki çözümün derdestliğe uygulanamayacağını savunmaktadır. Bkz. Nomer, Derdestlik, s. 370. ↩︎

  38. Doğan, Derdestlik, s. 144. ↩︎

  39. Doğan, Derdestlik, s. 144. ↩︎

  40. Doğan, Özel Hukuk, s. 53. ↩︎

  41. Doğan, Derdestlik, s. 145. ↩︎

  42. Doğan, Derdestlik, s. 146. ↩︎

  43. Doğan, Derdestlik, s. 146. ↩︎

  44. Doğan, Derdestlik, s. 147. ↩︎

  45. Doğan, Derdestlik, s. 147. ↩︎

  46. Erdoğan, a.g.m., s. 1877. ↩︎

  47. Erdoğan, a.g.m., s. 1871. ↩︎

  48. Erdoğan, a.g.m., s. 1873 - 1874. ↩︎

  49. Bu ilkenin kişinin hakkını koruma amacına göre ikincil nitelikte kaldığına, ayrıca başka ülke mahkemesinde görülen yargılamanın diğer ülke ekonomisi için bir külfet yaratmayacağına dair bkz. Doğan, Derdestlik, s. 138-139. ↩︎

  50. Derdestlik kurumunun amaçları için bkz. Nomer, Derdestlik, s. 354 - 355. Yabancı mahkemece verilen kararın tanınmadığı veya tenfiz edilmediği durumlarda, çelişkili bir kararın da söz konusu olmayacağına dair bkz. Doğan, Derdestlik, s. 141. ↩︎

  51. Erdoğan, a.g.m., s. 1874. Özçelik, HMK’daki derdestlik halinin kıyasen milletlerarası derdestliğe de uygulanacağını belirtmektedir. Yazar, bunu ileri sürerken, milli derdestik için de kabul edilen amaçlar olan çelişkili kararların engellenmesi, paralel yargılama sebebiyle taraf ve ülke mahkemelerinin karşılaştığı zorlukları ifade etmekte; ilave olarak da, ülkeler arası gelişen adli işbirliğini göstermektedir. Bkz. Özçelik, a.g.e., s. 301. Fakat yazar, yabancı derdestlik için ilave olarak bir şart daha öngörmektedir: yabancı mahkeme kararının tanınabilirliği veya tenfiz edilebilirliğinin mevcut olması. Bkz. Özçelik, a.g.e., s. 359. Yazar, adil yargılanmanın ihlal edildiğine dair makul şüphe halinde Türk mahkemelerinin derdestliği dikkate almayacağını belirtmektedir. Bkz. Özçelik, a.g.e., s. 360. ↩︎

  52. Erdoğan, a.g.m., s. 1874. ↩︎

  53. Erdoğan, a.g.m., s. 1874. ↩︎

  54. Erdoğan, a.g.m., s. 1874. ↩︎

  55. Erdoğan, a.g.m., s. 1874. ↩︎

  56. Erdoğan, a.g.m., s. 1875. ↩︎

  57. Erdoğan, a.g.m., s. 1875. Bu konuda bkz. Nomer, Derdestlik, s. 370. ↩︎

  58. Erdoğan, a.g.m., s. 1875. ↩︎

  59. Erdoğan, a.g.m., s. 1875. ↩︎

  60. Erdoğan, a.g.m., s. 1876. ↩︎

  61. Erdoğan, a.g.m., s. 1876. ↩︎

  62. Erdoğan, a.g.m., s. 1876. ↩︎

  63. Erdoğan, a.g.m., s. 1876. ↩︎

  64. Erdoğan, a.g.m., s. 1876. ↩︎

  65. Erdoğan, a.g.m., s. 1876. ↩︎

  66. Erdoğan, a.g.m., s. 1877. ↩︎

  67. Erdoğan, a.g.m., s. 1877. ↩︎

  68. Erdoğan, a.g.m., s. 1877. ↩︎

  69. Erdoğan, a.g.m., s. 1877. ↩︎

  70. Erdoğan, a.g.m., s. 1878. ↩︎

  71. Erdoğan, a.g.m., s. 1878. ↩︎

  72. Erdoğan, a.g.m., s. 1878. Böyle bir kabulün pozitif bir temelden yoksun olduğuna dair bkz. Nomer, Derdestlik, s. 366. ↩︎

  73. Erdoğan, a.g.m., s. 1879. ↩︎

  74. Erdoğan, a.g.m., s. 1879. ↩︎

  75. Aynı yönde bkz. Kuru / Arslan / Yılmaz, a.g.e., s. 473; Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 400; Pekcanıtez / Atalay / Özekes, a.g.e., s. 292; Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 641. ↩︎

  76. Bu haller şunlardır: Bir davada uygulanan kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasına karşı Anayasa Mahkemesi kararının beklenmesi; hukuk mahkemesi ve idari mahkeme arasında olumlu görev uyuşmazlığı çıkması halinde, hukuk mahkemesinin Uyuşmazlık Mahkemesi kararını beklemesi; terekenin borca batık olması iddiasına karşı mirasbırakan aleyhine açılan bir takibe itirazın kesin kaldırılması davasında terekenin borca batık olduğuna dair davanın beklenmesi. Bu haller için bkz. Kuru / Arslan / Yılmaz, a.g.e., s. 475 – 476; Pekcanıtez / Atalay / Özekes, a.g.e., s. 293; Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 641. ↩︎

  77. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 642. ↩︎

  78. Şanlı / Esen / Figanmeşe, a.g.e., s. 402; Özçelik, a.g.e., s. 366 – 367. ↩︎

  79. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E. 2011/2901, K. 2012/4661, T. 11.6.2012; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 1986/1486, K. 1986/2090, T. 10.04.1986. ↩︎

  80. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 643; Nomer, Milletlerarası Usul, s. 97. ↩︎

  81. Çelikel / Erdem, a.g.e., s. 643; Nomer, Milletlerarası Usul, s. 97. ↩︎

  82. Nomer, Milletlerarası Usul, s. 97; Ergin Nomer, Devletler Hususi Hukuku, 22. Bası, İstanbul, Beta Yayıncılık, 2017, s. 459. ↩︎

  83. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E.2000/19-1074, K. 2000/1126, T. 5.7.2000. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. Ömer Başar
Lawyer, Istanbul Bar Association.
Heidelberg University, PhD Candidate in Private Law.
Istanbul University, PhD Candidate in Private Law.
Koç University, LLM in Private Law.