Lexpera Blog

Mirasçılardan Mal Kaçırma Amacıyla Yapılan Muvazaalı Taşınmaz Satışı

Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yaptıkları hukuki işlemin aralarında hüküm ve sonuç doğurmaması veya bu hukuki işlemin arkasına gizledikleri bir başka işlemin hüküm ve sonuç doğurması hususunda anlaşmalarıdır. Muvazaalı taşınmaz satışı, tarafların, iradeleri ile beyanları arasında uygunsuzluk meydana getirerek üçüncü kişilere karşı bir görünüş yaratmaları halinde söz konusu olur. Buna göre, satış sözleşmesinde taşınmazın değeri yüksek veya düşük gösterilebileceği gibi, aslında bağışlanmış olan taşınmazın satıldığı yönünde üçüncü kişilere karşı bir görünüş de yaratılmış olabilir.

Muvazaalı taşınmaz satışı yapılmasının en yaygın nedenlerinden biri mirasçılardan mal kaçırma amacıdır. Yargıtay kararlarında muris muvazaası olarak nitelendirilen bu işlemde mirasbırakan, mirasçılarından biri veya üçüncü bir kişiye, aslında bağışlamak istediği tapuya kayıtlı bir taşınmazını, muvazaalı satış sözleşmesi ile devretmektedir. Muris muvazaasının dayanağı 1.4.1974 tarih 1974/1-2 sayılı içtihadı birleştirme kararıdır. Buna göre, "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicillinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18.(19) maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanun'un 507. (565) ve 603. (669) maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına…" karar verilmiştir.

Mirasbırakanın gerçekte bağışlamak istediği tapuya kayıtlı bir taşınmazını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devretmesi halinde, muvazaalı işlem nedeni ile miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak satış sözleşmesinin muvazaa, bağışlama sözleşmesinin ise MK m. 706 ve TBK m. 288/2’de öngörülen şekle aykırılık nedeniyle hükümsüzlüğünün tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini talep edebilirler.

Muris muvazaası iddiası ile açılan davalarda Yargıtay, taşınmaz satış sözleşmesinin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı yapılıp yapılmadığının tespitinde her somut olayın kendi içinde değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiği görüşündedir. Buna göre, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti için, delillerin eksiksiz toplanmasının yanında, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimler, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir sebebinin bulunup bulunmadığı, işlemin diğer tarafının alım gücünün olup olmadığı, satış bedeliyle işlem tarihindeki gerçek değer arasındaki fark[1] , taraflarla mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi hususlar dikkate alınmalıdır[2] . Mirasbırakanın devir tarihinde ekonomik ve sosyal durumunun nasıl olduğu[3] , taşınmaz satışına ihtiyacının olup olmadığı[4] , taşınmazın devirden sonra kimin tasarrufunda olduğu[5] ve diğer mirasçıları ile beşeri ilişkisinin nasıl olduğu[6] gibi hususlar dikkate alınarak taşınmaz devrinin haklı ve makul bir nedene dayanıp dayanmadığı tespit edilir[7] . Satış sözleşmesine konu taşınmazı devralan kişinin ekonomik ve sosyal durumu da işlemin muvazaalı olup olmadığının tespitinde önemli bir ölçüttür. Devralan kişinin yaşı[8] , herhangi bir işte çalışıp çalışmadığı[9] , çalışıyorsa gelir düzeyinin ne olduğu[10] alım gücünün olup olmadığı konusunda belirleyici unsurlardır.

Mirasbırakanın sağlığında mirasçılarının sitemlerine veya baskılarına maruz kalmamak, ölümünden sonra ise taşınmaz devrinin muvazaa nedeniyle iptal edilme ihtimalinin önüne geçmek gibi nedenlerle satış sözleşmesini ara malik olarak nitelendirilen üçüncü bir kişi ile yaptığı görülmektedir[11] . Mirasbırakan bazen de kendisinin, asıl devretmek istediği mirasçısının veya üçüncü kişinin güven duyduğu kişileri görünüşte malik kılarak muvazaalı taşınmaz devirleri yapmaktadır[12] . Yargıtay bu tür devir işlemleri nedeniyle miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların muris muvazaası nedeniyle dava açabileceği görüşündedir[13] .

Mirasbırakanın mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yaptığı muvazaalı taşınmaz devrine yönelik muvazaa veya tenkis davasının açılmasını önlemek için başvurulan bir başka yol, lehine muvazaalı devir yapılan kişinin taşınmazı üçüncü kişiye devretmesi sağlanarak bu kişiyi MK m. 1023’ün korumasından yararlandırmaya çalışmaktır. Bu şekilde yapılan devirlerin muris muvazaası kapsamında değerlendirilebilmesi için taşınmazı sonradan devralan kişinin MK m. 1024 uyarınca önceki devrin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı yapıldığını bilen veya bilmesi gereken konumunda olması gerekir. Böylece önceki devrin niteliğini bilen kişi MK m. 3 anlamında iyiniyetli sayılamayacağından MK m. 1023’ün koruyuculuğundan yararlanamayacaktır[14] .

Mirasbırakan, tapuda satış olarak gösterdiği muvazaalı taşınmaz devirlerini mirasçılar arasında makul ölçüler içerisinde dengeli bir biçimde paylaştırma amacıyla yapmışsa artık mirasçılardan mal kaçırma amacı söz konusu olmadığından bu işlemler hakkında 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uygulama alanı bulmaz. Ancak, taşınmaz devrinin mal kaçırma amaçlı yapılmadığının kabulü için mirasbırakanın tüm mirasçıları arasında paylaştırma yapması, bu paylaştırmada tam bir eşitlik olmasa dahi makul ve hoşgörü ile karşılanabilecek bir denge kurmuş olması gerekir[15] . Ayrıca mal paylaşımı sadece mirasçılar arasında yapılmış olmalıdır. Mirasçı olmayan kişiye de taşınmaz devredilmesi halinde mirasbırakanın iradesinin paylaştırmaya ilişkin olmayıp mirasçılardan mal kaçırmanın gizlenmesi niteliğinde olduğu kabul edilir[16] .

Mirasbırakanın yaptığı muvazaalı taşınmaz devrine ilişkin tapu kayıtlarının iptali için mirasçılara dava açma imkânı tanınmasının sebebi, görünüşte yapılan satış sözleşmesinin muvazaa, gizlenen bağışlama sözleşmesinin ise kanunda öngörülen şekilde yapılmaması nedeniyle hükümsüz olmasıdır. Yargıtay, taşınmaz devrinin hüküm doğurması için kanunda öngörülen şekilde yapılması gerektiğini esas almakla birlikte, bazı durumlarda buna ilişkin tutumunu yumuşatmıştır. Mirasçılar arasında paylaştırma amacıyla yapılan devirler, zayıf durumda olan mirasçıyı koruma[17] veya mirasbırakana normal bakımın ötesinde özen gösteren mirasçıya duyulan minnet duygusu nedeniyle[18] ya da evlenmeyi sağlamak amacıyla[19] taşınmaz devri yapılması gibi hallerde açılan tapu sicilinin düzeltilmesi davalarının reddi yönünde karar verilmektedir. Bu bakımdan Yargıtay, muris muvazaası nedeniyle açılan davalarda, taşınmaz devrinin hüküm doğurmayacağına ilişkin karar verirken yalnızca şekle aykırılığı değil, muvazaalı işlemin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılmış olmasını da aramaktadır. Mirasçılardan mal kaçırma amacının varlığı tespit edilirken de, mirasçılık sıfatı mirasbırakanın ölüm tarihine göre belirlendiği gerekçesiyle, muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte muhtemel miras hakkı ihlal edilen bir mirasçının olması yeterli görülmektedir. Böylece, bu işlemin yapıldığı tarihten sonra muhtemel mirasçı sıfatını kazananlar -işlem tarihinden sonra yapılan evlilik ile mirasçılık sıfatını kazanan eş, o tarihte ana rahmine düşmemiş ancak daha sonra doğmuş çocuk veya işlem tarihinden sonra evlat edinilen kişi- muris muvazaası nedeniyle dava açabileceklerdir[20].



Bu konuda ayrıca Esra Eviz'in Muris Muvazaası adlı eserine başvurulabilir.

On İki Levha Yayıncılık


DİPNOTLAR:


  1. Taşınmazın satış bedelinin gerçek değerinden düşük olması muris muvazaasının tespiti için dikkate alınan hususlardan olmakla birlikte, değer farkı tek başına işlemin muvazaalı yapıldığının ispatı için yeterli değildir. Örnek Yarg. Kararları için bkz. Yarg. 1. HD, T. 28.2.2017, E. 2014/22602, K. 2017/953; 1. HD, T. 18.10.2016, E. 2014/14061, K. 2016/9522. ↩︎

  2. YHGK, T. 28.11.2012, E. 2012/1-542, K. 2012/905; YHGK, T. 4.4.2007, E. 2007/1-173, K. 2007/190. ↩︎

  3. Yarg. 1. HD, T. 8.7.2008, E. 2008/4013, K. 2008/8627; YHGK, T. 22.9.1993, E. 1993/1-162, K. 1993/511. ↩︎

  4. YHGK, T. 21.3.2007, E. 2007/1-157, K. 2007/151; Yarg. 1. HD, T. 8.7.2014, E. 2013/12238, K. 2014/13014. ↩︎

  5. Yarg. 1. HD, T. 14.4.2005, E. 2005/3908, K. 2005/4597; Yarg. 1. HD, T. 13.5.2008, E. 2008/1744, K. 2008/6028. ↩︎

  6. Yarg. 1. HD, T. 14.10.2004, E. 2004/10381, K. 2004/11234; Yarg. 1. HD, T. 29.11.2007, E. 2007/9815, K. 2007/11607. ↩︎

  7. Yarg. 1. HD, T. 29.11.2007, E. 2007/9815, K. 2007/11607. ↩︎

  8. Yarg. 1. HD, T. 11.5.2011, E. 2011/4340, K. 2011/5650. ↩︎

  9. Yarg. 1. HD, T. 23.3.2004, E. 2004/218, K. 2004/3276. ↩︎

  10. Yarg. 1. HD, T. 24.3.2010, E. 2010/2059, K. 2010/3293. ↩︎

  11. Yarg. 1. HD, T. 15.1.2014, E. 2013/21045, K. 2014/326. ↩︎

  12. Yarg. 1. HD, T. 16.2.2011, E. 2010/13175, K. 2011/1520. ↩︎

  13. Yarg. 1. HD, T. 21.3.2013, E. 2012/13144, K. 2013/4061. ↩︎

  14. Yarg. 1. HD, T. 8.9.2014, E. 2013/22120, K. 2014/13731. ↩︎

  15. Yarg. 1. HD, T. 9.6.2016, E. 2014/17139, K. 2016/7067. ↩︎

  16. Yarg. 1. HD, T. 23.1.2014, E. 2013/14263, K. 2014/996. ↩︎

  17. Yarg. 1. HD, T. 30.6.2014, E. 2014/7220, K. 2014/12625. ↩︎

  18. Yarg. 1. HD, T. 16.3.2015, E. 2014/3643, K. 2015/3598. ↩︎

  19. Yarg. 1. HD, T. 8.3.2013, E. 2012/16654, K. 2013/3539. ↩︎

  20. YHGK, T. 6.11.1996, E. 1996/1-596, K. 1996/737; YHGK, T. 1.3.2000, E. 2000/1-126, K. 2000/143. ↩︎

Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hakkında Av. Esra Eviz
İstanbul
İstanbul Barosu, İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk Doktora Öğrencisi, evizesra@gmail.com.