Milletlerarası tahkim, özellikle milletlerarası ticaretin kapsamına giren uyuşmazlıklarda en çok başvurulan uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu yönteme başvurabilmek için tarafların, sözleşmeden kaynaklansın veya kaynaklanmasın aralarındaki mevcut hukuki ilişkiden doğan veya doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin milletlerarası tahkim anlaşması yapmaları gerekir. Tarafların açık ve kesin tahkim iradelerini yansıtması, milletlerarası tahkim anlaşmasının zorunlu unsurudur. Bu unsurun gerçekleşmemesi halinde mahkemelere müracaat yolu kapanmaz ve hakemlere yargı yetkisi kazandırılmaz.
İster bağımsız bir tahkim sözleşmesi şeklinde yapılmış olsun, ister tahkim şartı şeklinde asıl sözleşmede yer alsın; milletlerarası tahkim anlaşmasının kurulması, tarafların tahkim iradelerini karışıklığa yer vermeyecek şeklide tahkim anlaşmasında ortaya koymaları ile mümkündür. Uygulamada, tahkim şartının taraflar arasındaki sözleşmeye eklenmesinin çoğunlukla sözleşmeyle ilgili müzakerelerin sonuna bırakılması, tahkim prosedürü ve tahkim şartının önemi konusunda yeterli bilgiye sahip olunmaması gibi sebeplerle, uyuşmazlık doğduktan sonra tahkim şartının geçerliliği konusunda birçok problem yaşanmaktadır. Bu problemlerin önemli bir kısmı da asıl sözleşmede, açık ve kesin tahkim iradesini yansıtan bir tahkim şartının olmamasından kaynaklanmaktadır.
Özellikle uygulamada en çok karşılaşılan sorunlardan biri, tahkim anlaşmasında veya asıl sözleşmede bir yandan tahkim yoluna gidileceğine ilişkin ifadeler yer alırken, bir yandan da belirli bir mahkemenin yetkili kılınmış olmasıdır. Yargıtay kararlarında, bağımsız bir şekilde yapılan tahkim sözleşmesinin veya tahkim şartının geçerliliği, bu konudaki taraf iradelerinin kesin bir şekilde ortaya konulmasına bağlı tutulmuştur. Yargıtay, tarafların hem tahkim yoluna gitmeye hem yetki şartına ilişkin düzenlemelerde bulunmaları halinde tahkim anlaşmasının geçersiz olacağını birçok kararında vurgulamıştır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 13.4.2009 tarihinde vermiş olduğu kararda tahkim iradesinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olması gerektiğini, davaya esas sözleşmenin 15. maddesinde uyuşmazlık halinde ihtilafın hakem kurulunda çözümlenmesi öngörülmüşse de aynı maddenin sonunda, ihtilaflar halinde İstanbul mahkemelerinin yetkili kabul edildiğini ve bu durumda kesin bir tahkim iradesinden söz edilemeyeceğini vurgulamıştır.[1]
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 23.1.2017 tarihinde vermiş olduğu kararda, sözleşmenin uygulanmasından doğan tüm uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesi kararlaştırıldıktan sonra sözleşme ve eklerinde belirtilen durumlarda başvuru makamlarının İstanbul mahkemeleri ve icra daireleri olduğu kabul edildiği için tahkim iradesinin kesinliğinin ortadan kalktığı yönünde görüş belirtmiştir.[2]
Yukarıdaki iki örnek karardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay, asıl sözleşmede hem tahkim şartına hem yetkili mahkemeye ilişkin belirlemede bulunulmuş olması halinde, bu belirlemeyi açık ve kesin tahkim iradesinin ortaya konmasına bir engel kabul etmiştir. Tereddüde mahal vermeyecek bir tahkim iradesi olmadığı kanaatine dayanarak birçok kararında tahkim itirazını yerinde bulmamıştır.
Bazen taraflar arasındaki asıl sözleşmede, tahkim şartına yer verildikten sonra eğer tahkim yolundan sonuç alınmaz ise uyuşmazlığın mahkemece çözümleneceğine ilişkin kayıtlar mevcut olabilmektedir. Yargıtay birçok kararında sözleşmeye konan bu gibi kayıtların varlığı halinde tarafların uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi konusundaki iradelerinin kesin olmadığına ve bu sebeple tahkim anlaşmasının geçersizliğine karar vermiştir.
22.5.2015 tarihli bir karardan örnek verilecek olursa, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, davada kararlaştırılan tahkim şartında, 30 gün içinde bu yolla (tahkim) anlaşma sağlanamaması halinde ihtilafların çözümünde İstanbul mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olacağı belirtildiği için bu şekliyle uyuşmazlığın çözümünde tek yetkili olarak hakem heyetinin kabul edilmediğini gerekçe göstermiş, tahkim iradesinin açık ve kesin olmaması sebebiyle tahkim anlaşmasının geçersiz olduğu doğrultusunda karar vermiştir.[3]
Yargıtay çoğunlukla yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi, asıl sözleşmede tahkim şartıyla beraber yetkili mahkemenin de kararlaştırılmış olması hallerinde tahkim iradesinin açık ve kesin olmadığı yönünde kararlar vermiştir. Ancak Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 27.6.2007 tarihinde bu konuya ilişkin farklı yönde bir karar vermiştir. Yargıtay, tahkim anlaşmasında yetkili mahkemenin belirtilmiş olması durumunu, Milletlerarası Tahkim Kanunu (MTK) m. 3/ f. 1’deki açıklamalara uygun yapılmış bir tespit olarak değerlendirmiştir. Taraflar arasında imzalanan asıl sözleşmede yer alan "4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının 1. nolu bendinde sayılan hallerin dışındaki tüm durumlarda bu sözleşme ve eklerinin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlığın çözümünde Ankara Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olacağı" kaydının MTK m. 3’e uygun bir tespit olduğuna karar vererek, mahkemenin tahkim şartının geçersiz olduğuna ilişkin kararını bozmuştur.[4]
Bu örneklerden yola çıkarak özetlemek gerekirse, milletlerarası tahkim anlaşmasında veya asıl sözleşmeye konulan tahkim şartının yanında yetkili mahkemeye ilişkin bir düzenlemeye yer verilecekse, bu düzenlemenin hangi amaçla verildiği asıl sözleşmede açıkça belirtilmelidir. Aksi halde, verilmiş kararlar incelendiğinde Yargıtay’ın görüşü ağırlıklı olarak, tahkim şartının yanında, ne amaçla düzenlendiği belirtilmeksizin yapılmış olan yetkili mahkemeye ilişkin tespitlerin açık ve kesin tahkim iradesini ortadan kaldırdığına yöneliktir.
Uygulamada, tahkim anlaşmasında tahkime ve mahkemeye başvuru konusunda seçimlik hakkın kararlaştırılmış olması, tahkim anlaşmasında “adli mahkemelere başvuru imkanı bertaraf edilmemiştir” şeklinde ifadelerin yer alması, asıl sözleşme içerisinde yer alan maddede “ICC yetkilidir” şeklindeki düzenlemelere rastlanması, tahkim başlığı altındaki maddede “uzlaşma yoluyla çözülür” ifadesinin yer alması, asıl sözleşmede uyuşmazlığın bağlayıcı olan kurum tarafından çözümleneceğine ilişkin ifadelerin bulunması, tahkim yoluna başvurulmadan önce müzakere, arabuluculuk ya da diğer bir uyuşmazlık çözme yoluna başvurulacağına veya mühendise danışılacağına ilişkin kayıtların konulması gibi durumlarla da karşılaşılmaktadır. Yargıtay bu durumlarda tahkim anlaşmasının geçerliliği için tarafların açık ve kesin tahkim iradelerinin olup olmadığını araştırma yoluna gitmiş ve farklı gerekçelerle birbirinden faklı yönde kararlar vermiştir. Milletlerarası tahkimden beklenen faydanın sağlanabilmesi için milletlerarası tahkim anlaşması, açık ve kesin tahkim iradesi dışında; unsurları, şekli ve içeriğinde yer alan hususlar açısından da herhangi bir ihmale mahal vermeyecek şekilde düzenlenmelidir.[5]
Dipnotlar:
Karar için bkz.: Y. 15. HD, T: 13.4.2009, E: 2009/1438, K: 2009/2153 (Lexpera İçtihat Bankası) ↩︎
Karar için bkz.: Y. 15. HD, T: 23.1.2017, E: 2016/4735, K: 2017/259 (Lexpera İçtihat Bankası). ↩︎
Karar için bkz.: Y. 15. HD, T: 22.5.2015, E: 2015/2198, K: 2015/2758 (Lexpera İçtihat Bankası). ↩︎
Karar için bkz.: Y. 15. HD, T: 27.6.2007, E: 2007/2145, K: 2007/4389 (Lexpera İçtihat Bankası). ↩︎
Ayrıntılı bilgi için bkz.: Cansu Yener Keskin, Milletlerarası Tahkim Anlaşmasının Kurulması ve Etkisi, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2017, s. 113 vd. ↩︎