Fotoğraf: Gettyimages
Geçtiğimiz ayın sonlarında Yahudi inanışına göre “Kefaret Günü” olarak nitelenen ve yılın en kutsal günü sayılan Yom Kippur gününde, Facebook CEO’su Mark Zuckerberg yaptığı paylaşımda “İnsanları bir araya getirmek yerine ayrıştırmakta kullanılan işlerim için af diliyorum ve daya iyisini yapmak için çalışacağım” şeklinde bir ifade kullandığında o an için pek çoğunuz bunun alelade bir af dileme ritüeli olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Fakat iki gün önce Facebook tarafından en resmi ağızdan gelen özür iması ile birleştirdiğinizde Zuckerberg'in paylaşımının ne anlama geldiği çok daha net bir şekilde ortaya çıktı. Buna göre Facebook, Amerikan Başkanlık seçimleri kampanya süresince Rusya kaynaklı kişiler tarafından belli bir adayın seçilmesini yönlendirmek amacıyla reklamlar aracılığıyla manipülasyona yol açtığı için özür diledi.
Aslında Amerikan yasaları başka bir ulusa ait gerçek veya tüzel kişilerin seçim sürecinde reklam vermesini kesin bir dille yasaklıyor. Fakat burada söz konusu olan olay, reklamları satın alan Rusya kaynaklı gerçek veya tüzel kişilerinin aslında sadece belli bir görüşe hitap eden haberler, videolar veya görüntülerin reklamını yapması için Facebook’dan yüzbinlerce dolarlık alım yapmaları. Yani doğrudan bir reklam faaliyeti söz konusu değil. İşte Amerikan yasaları bu konuda herhangi bir yasaklama getirmiyor. Diğer bir ifade ile Ruslar Facebook’un insanları görüşlerine göre ayrıştırmayı sağlayan Facebook algoritmasından yararlanıyor. Bu ayrıştırmanın nasıl yapıldığına ilişkin detayları Yankı Odası Etkisi isimli yazımızda ifade etmiştik. Bu defa ise yankı odası etkisinin kişisel verilere olan etkisiyle bağlantılı fakat farklı bir yönünü inceleyeceğiz.
Naif gerçekçilik, bir bireyin kendi görüşüyle bağdaşmayan görüşünü kabul etmeme veya tam tersi bireyin kendi görüşüyle bağdaşan görüşlere maruz kaldığında ona inanma eğiliminde olduğunu ifade eden bir kavramıdır.
İnternetin insanlara gazete almak veya televizyonu belirli bir saatte açmak gibi aktif bir hareket sergilemelerine gerek bıraktırmadan her zaman haberleri emre amade olarak sunması ve özellikle insanların geleneksel haber kaynaklarından uzaklaşıp sosyal medya platformlarındaki kaynaklardan haberlerini alması, yankı odası etkisinin geçen yazımızda bahsettiğimiz bir yönüydü. Yankı odası etkisinin bu yönünün çevrimiçi ortamlarda görüşleri birbirlerine uyan insanların rahatlıkla kümeleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Hukuk toplumsal bir gerçekliktir. Dolayısıyla sansürcülüğü eleştirilen sahte haber karşıtı kanunlara bir de sosyal psikolojinin sıklıkla araştırdığı “Naif Gerçekçilik” gözüyle bakmak gerekmektedir. Naif gerçekçilik, bir bireyin kendi görüşüyle bağdaşmayan görüşünü kabul etmeme veya tam tersi bireyin kendi görüşüyle bağdaşan görüşlere maruz kaldığında ona inanma eğiliminde olduğunu ifade eden bir kavramıdır. İnsanlar kendi görüşlerine uyan kişilerin görüşlerine daha fazla inanma eğiliminde oldukları gibi kendi görüşlerine uymayan araştırmalara daha eleştirel olarak yaklaşmaktadırlar. Özellikle yankı odası etkisindeki şahsın görüş ve seçimlerine göre sunulan kaynağın doğrudan şekillendirilebiliyor olması naif gerçekçiliğin aslında ne kadar da kolay bir şekilde suiistimal edilebileceğini göstermektedir. Nitekim sosyal medya platformlarında oluşan filtre baloncuklarında bireyler, görüşlerine uyan sahte haberlere inanmayı bu şekilde başarmaktadırlar. Hatta, bu tür bireylere haberlerin sahteliğini kanıtlasanız dahi, bireyler o görüşü savunmak adına farklı argümanlarla temelde savundukları görüşü başka yönlendirmelerle size dayatmaya çalışmaktadırlar.
Gruplaşmaların olduğu ortamlarda aynı görüşteki insanların bulunduğu gruptakiyle aynı veya benzer görüşleri paylaşması ve en temelinde, gruplaşmaları sebebiyle birbirlerine güvenmeleri sahte haberlerin neden hiç sorgulanmadan kabul edildiğini daha rahat anlamamızı sağlamaktadır. Türkiye’ye ilişkin 2017 Dijital Haber Raporu’nda bireylerin haber kaynaklarına duyduğu güvenin %40’lara kadar gerilediğinden de anlaşılacağı üzere insanların gruplaşmaları şeffafça yaşayabildikleri alternatif haber kaynaklarına itibar etmeleri daha iyi anlaşılabilmektedir.
Haber kaynaklarına duyulan güvenin azalmasıyla alternatif yöntemlere olan yönelim filtre baloncukları etkisindeki sosyal medya platformlarının yanı sıra WhatsApp ve benzeri mesajlaşma platformlarında da kendisini göstermektedir. Yankı odası etkisi, WhatsApp gibi bir kaynaktan haber alan kişinin haberi veren kişiye duyduğu güven sebebiyle asla ahlaki açıdan haberin doğruluğunu sorgulama ihtiyacı duymamasına neden olmaktadır. Bu durumun en çarpıcı örneği Şubat ayında 200 milyon Whatsapp kullanıcısına ulaşan Hindistan da yaşanmıştır. Gün içinde gruplarda çalı ateşi gibi yayılan sahte haberlerde şirketler, gruplar ve insanlar sıklıkla hedef alınmaktadır. WhatsApp’ta yayılan “Bu restoran köpek eti satıyor” mesajını viral haline getirip şirket itibarını zedeleyenlerden; “Siyah giyen adamlar çocukları gece kaçıracaklar” dedikodusuyla yedi kişinin acımasızca öldürülmesinden; müslüman bir kişinin inek eti yiyor diye linç edilmesine kadar sonuçlar doğuran mesajlaşmalar sonucunda, Hindistan'da bir mahkeme Whatsapp’ta grup liderlerinin adli sorumluluğunu doğuran bir karar verdi. Bu karar uyarınca grup liderleri eğer sahte haber yayanları gruptan çıkarmazsa polise şikayet edilebilecekler.
Fotoğraf: techinasia.com
Hindistan’daki kararda asıl dikkati çeken ana mesajı kimin paylaştığının bulunamaması sebebiyle mesajı paylaşanların değil, grup liderlerinin sorumlu tutuluyor olması. Böyle bir durumda kimin sahte haberin kaynağı olduğunun tespit edilebilmesi doğrudan aleyhlerinde şikâyetçi olunması sonucunu doğuracaksa da bu durum her zaman mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Özellikle WhatsApp’ın mesaj içeriklerine ilişkin hiçbir bilgiyi mesajların şifreli olmaları sebebiyle vermemesi, verilen bilgilerin ancak hangi numaraların ne zaman ve ne kadar süreyle arandığına ilişkin olması kaynağı bulmanın imkânsızlığını onaylamaktadır.
Fransa, İngiltere gibi ülkelerin WhatsApp ve benzeri şifreli mesajlaşma sağlayan platformlardaki mesajlaşmalara ulusal güvenlik sebebiyle erişim istemelerine ilişkin Avrupa gündemi şimdilik bir kenarda dursun, ülkemizde Whatsapp’taki sahte haber içeren mesajlaşmalara karşı hiçbir koruma bulunmamaktadır. Yankı odası etkisinin, artık en saçma haberleri bile inanılır kılan bir versiyonu olan WhatsApp yalan haber zincirleme mesajları özellikle ülkemizde “Fransız konsolosu evden çıkmayın dedi”’den son zamanlarda “Şu firmanın yumurtası virüslü” veya “Bu firmanın yumurtası virüslü mü”’ye dönüştü. Türk hukuku açısından bakıldığında bu tür mesajlar ancak kaynakları bulunduğunda ve ilgili kaynaklar menfaat sağlamak amacıyla hareket ediyorlarsa Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107. maddesi ikinci fıkrası uyarınca sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayan olarak beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılabilmektelerse de kaynağı bulabilmenin bir olanağı bulunmamaktadır.
Yankı odasının yalan haber, nefret söylemleri gibi etkileri dünyada daha uzun süreler boyunca gerek filtre baloncukları gerekse bireylerin doğru bilgiyi araştırma alışkanlığını edinmemesi sebebiyle artarak devam edeceğe benziyor.
Av. Serhat TURAN & Av. Anıl Can ALPYILMAZ