Bilindiği üzere, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda (Kanun), işbu Kanun’da düzenlenen yükümlülüklere aykırılık durumda uygulanması öngörülen birçok idari yaptırım bulunmaktadır.
Söz konusu yaptırımlar çoğu zaman idari para cezası iken, aykırılığın ağırlığına göre başka yaptırımlar da öngörülmekte ve bu kapsamda mülkiyetin kamu eline geçirilmesi yaptırımı da uygulanabilmektedir.
Örnek vermek gerekirse, Kanun’un 235’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendi uyarınca, belgeye veya belge yerine geçen bilgiye bağlı yapılması öngörülen ithalatın öngörülen usule aykırı olarak gerçekleştirilmesi durumunda yükümlüye “varsa eşyanın fark gümrük vergilerinin alınmasının yanı sıra, gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası” uygulanması düzenlenmiştir. Aynı maddenin 4’üncü fıkrasının (c) bendi uyarınca, yukarıdaki yaptırıma ek olarak, teslimden sonra kontrol sonucunda uygunsuzluğu tespit edilen ancak bulunamayan eşyanın gümrüklenmiş değerinin kamuya geçirilmesine karar verilmektedir.
Yukarıdaki örnek kapsamında, aynı fiil nedeniyle birden fazla idari yaptırım uygulanmakta ise de, söz konusu yaptırımların Vergi Mahkemesi önünde dava konusu edilebilmeleri öncesinde başvurulacak idari yollar açısından farklılık söz konusudur.
Kanun’un 242’nci maddesinde düzenlendiği üzere, idari yargıya başvurmadan önce üst makama yoksa aynı makama itiraz başvurusu yapılması, anılan başvuru sonucunda ret kararı verilmesi veya başvurunun örtülü olarak reddedilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, üst makama başvuru, gümrük vergileri, cezalar ve sair idari kararlara karşı idari yargıya başvuru için ön koşuldur.
Yükümlünün, dava yoluna ilişkin ön koşul niteliğindeki başvuruyu, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde yapması gerekmektedir.
Kanun’un 244’üncü maddesinde ayrıca uzlaşma başvurusu düzenlenmiştir. Bu başvurunun ise, henüz itiraz başvurusu yapılmamış veya itiraz edilmiş olmakla birlikte itirazı henüz sonuçlandırılmamış gümrük vergileri ve idari para cezaları için, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde yapılması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere Kanun’da, idari para cezaları dışındaki yaptırımlar uzlaşma yolu kapsamına alınmamıştır. Gümrük Uzlaşma Yönetmeliği’nin 6’ncı maddesinde uzlaşma kapsamı dışında bırakılan konular açıkça düzenlenmiştir. Bu bağlamda, örnek verdiğimiz 235’inci madde kapsamında uygulanan ek mülkiyetin kamu eline geçirilmesi yaptırımı da anılan maddenin 7’nci fıkrası kapsamında uzlaşma kapsamı dışında tutulmuştur.
Bu ve benzeri uzlaşma kapsamı dışındaki idari işlemlerin tesisi durumunda, yargı yoluna başvuru hakkının kaybına engel olabilmek için, örneğimizdeki idari para cezası için uygun görüldüğü takdirde önce uzlaşma başvurusu ardından sonuç alınamadığı takdirde itiraz başvurusu yapılmalı, uzlaşma kapsamı dışındaki yaptırım ve işlemler için ise doğrudan itiraz yoluna başvurulması gerekmektedir. Zira itiraz yoluna ilişkin süre, hak düşürücü süre olup, üst makama başvuru yolundan sonuç alınabilmesi veya ret kararına karşı idari yargı yoluna başvurulabilmesi anılan başvuruların öncelikle öngörülen süre ve usulde yapılmasına bağlıdır.
Uzlaşma kapsamı içindeki idari para cezası ve/veya gümrük vergisi için uzlaşma başvurusu yapılırken, aynı başvuruda uzlaşma kapsamı dışındaki bir yaptırım veya sair bir idari işlem için de uzlaşma başvurusu yapılması durumunda, uzlaşma incelemesi süresi zarfında kapsam dışındaki işleme ilişkin hak düşürücü süre sona erebilecek ve işbu nedenle uzlaşma komisyonu kararının verildiği tarih itibariyle itiraz yoluna başvuru hakkının ortadan kalkması sonucu doğabilecektir.
Her ne kadar Kanun’un 242’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında, itiraz dilekçelerinin süresi içinde yanlış makama verilmesi durumunda, itirazın süresinde yapılmış sayılacağı ve idarece yetkili makama ulaştırılması öngörülmüş ise de, uzlaşma başvurusu dilekçesinin bir itiraz dilekçesi olmadığı, ayrıca itiraz ile uzlaşma yollarının Kanun’da iki ayrı yol olarak düzenlendiği gerçeği karşısında, en iyi olasılıkla yükümlünün kendi eliyle yargı kararıyla çözülmeye muhtaç bir uyuşmazlık yaratması söz konusu olacaktır. Uyuşmazlığın idari yargı kolu kapsamında olması ve işbu nedenle, anılan biçimde bir usul hatası sonucu kişinin mahkemeye erişim hakkının engellenemeyeceği savunulabilecek ise de, uzun yargılama süreleri dikkate alındığında böyle bir uyuşmazlığı baştan engellemenin önemi daha net ortaya çıkmaktadır.