Güncelleme: Bu yazı 26.10.2020 tarihinde güncellenmiştir.
Giriş
Konkordato kurumu, vadesi gelmiş borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi bulunan borçlunun, kanunda öngörülen şartlarla, mahkeme denetim ve gözetiminde, alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borçlarını tasfiye etmesine imkân vermektedir[1].
Borçlunun, vadesi gelmiş borçlarını ödeyememesi ve ödeyememe tehlikesinin bulunması, hem borçlunun kişisel ve ticari itibarını sarsar hem de iflâsa tabi borçlular açısından sonuçları son derece ağır olan iflâs müessesi ile karşı karşıya bırakır. Bu durum, aynı zamanda, alacaklıların da zararına da sonuçlar doğurur. İşte konkordato müessesi, bu sakıncaları bertaraf etmek amacını taşımaktadır[2].
7101 sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile Türk hukukunda ilk defa yaygın uygulama alanı bulan konkordato sürecine ilişkin, hem değişikliklere verilmesi gereken anlam konusundaki tereddütler hem de öncesinde yerleşmiş bir uygulama ve içtihadın bulunmayışı, çeşitli sorunları gündeme getirmektedir.
Konkordato projesinin Kanunda öngörülen çoğunluk tarafından kabul edilmiş bulunması (İİK m. 302) konkordatonun tasdik koşulu olarak düzenlenmiştir (İİK m. 305/I-c). Kanun koyucu, konkordato projesinin kabulü açısından, seçenekli olarak iki ayrı nisap aramış ve söz konusu nisabın belirlenmesi için oylamaya katılabilecek alacaklıların, konkordato projesinden etkilenmesi koşulunu getirmiştir (İİK m. 302/IV). Ayrıca kanun koyucu İcra ve İflâs Kanunu’nun 206’ncı maddesinin birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklıların alacakları ve borçlunun eşi ve çocuğu ile kendisinin ve evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi eşinin anası, babası ve kardeşinin alacak ve alacaklı çoğunluğunun hesabında dikkate alınmayacağını belirtmiş; rehinli alacaklıların ise İcra ve İflâs Kanunu’nun 298’inci maddesi uyarınca takdir edilen kıymet sonucunda alacaklarının teminatsız kalan kısımları için hesaba katılacağını düzenlemiştir.
İşbu çalışmada, üçüncü kişi rehniyle alacağı güvence altına alınmış alacaklının, İcra ve İflâs Kanunu’nun 302’nci maddesi kapsamında konkordatonun kabulü için aranan nisaba dahil olup olmadıkları hususu incelenmektedir. Bu çerçevede, ilk olarak İcra ve İflâs Kanunu anlamında rehinli alacaklı kavramı açıklanmış, daha sonra ise üçüncü kişi rehninin konkordato projesinin kabulü için aranan nisaba dahil olup olmadıklarına ilişkin öğretideki görüşlere ve mahkeme kararlarına yer verilmiştir. Son kısımda, 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler ve bunların amacı da dikkate alınarak üçüncü kişi rehniyle alacağı güvence altına alınmış alacaklının, İcra ve İflâs Kanunu’nun 302’nci maddesi kapsamında konkordatonun kabulü için aranan nisaba dahil olup olmadıkları hususu değerlendirilmiştir.
I. İcra ve İflâs Kanunu Bakımından Rehin Hakkı ve Rehinli Alacak Kavramı
İcra ve İflâs Kanunu çeşitli hükümlerde rehin hakkına ve rehinli alacağa/alacaklılara ilişkin düzenlemeler getirmiştir (İİK m. 45, m. 49, m. 53, m. 84, m. 85, m. 92, m. 96, m. 125, m. 128/a, m. 134, m. 145-153/a, m. 185, m. 193, m. 196, m. 206, m. 229, m. 241, m. 248, m. 257, m. 266, m. 268, m. 279, m. 289, m. 294, m. 295, m. 297, m. 298, m. 302, m. 307, m. 308/c, m. 308/h, m. 309/f, m. 309/g, m. 309/ı, m. 325, m. 326, m. 331).
İcra ve İflâs Kanunu bakımından 23’üncü maddesinde Kanun kapsamında rehin hakkından ne anlaşılması gerektiğini düzenlemiştir. Buna göre, İcra ve İflâs Kanunu çerçevesinde rehin tabirinin, “ipotek” ve “taşınır rehni” tabirlerine giren bütün taşınır ve taşınmaz rehinlerini kapsayacağı belirtilmiş; ipotek kavramının ise ipotekleri, ipotekli borç senetlerini, irat senetlerini, eski hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş taşınmaz rehinlerini, taşınmaz mükellefiyetlerini, bazı taşınmazlar üzerindeki hususî imtiyazları ve taşınmaz eklenti üzerine rehin muamelelerini ifade ettiği düzenlenmiştir. Bu kapsamda iki tespit yapılması icap eder. Birincisi, İcra ve İflâs Kanunu bakımından rehin hakkı kavramı, Türk Medeni Kanunu’ndan da daha geniş olarak anlaşılmaktadır. Örneğin, taşınmaz mükellefiyetleri Kanun anlamında rehin hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. İkincisi, çalışma konumuz bakımından da önem taşıyan husus, kural olarak[3], rehin hakkının kimin tarafından tesis edildiğine dayalı olarak bir ayrım yapılmamaktadır.
Konkordatoya ilişkin hükümler içerisinde de rehin hakkına dayalı bazı özel sonuçlar düzenlenmiştir. Örneğin, İİK m. 289/IV hükmünde alacaklılar kurulunun oluşumu açısından, İİK m. 294/III hükmünde faizler açısından, İİK m. 295’de mühlet kararının rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takiplere etkisi açısından, İİK m. 297’de borçlunun rehin tesisi açısından, İİK m. 298’de rehin konu malın kıymet takdiri açısından, İİK m. 302/V’te rehinli alacağın konkordato projesinin kabulü için aranacak nisapta ne ölçüde dikkate alınacağı açısından, İİK m. 307’de rehinli malın satışının ertelenmesi açısından, İİK m. 308/c’de konkordato ile bağlılık açısından, İİK m. 308/h’de rehinli alacaklılar ile müzakere açısından rehin kavramı kullanılmıştır. Ancak bu kısımda, rehin kavramına ilişkin özel bir tanımlama yapılmamıştır. Şu hâlde konkordatoya ilişkin hükümlerin yer aldığı kısım açısından da rehin kavramı, aksine bir düzenleme olmadıkça, Kanunun 23’üncü maddesi çerçevesinde anlaşılmalı[4] ve rehinin kimin tarafından tesis edildiğine dayalı olarak bir ayrım yapılmamalıdır[5]. Kanun koyucunun güncel amacının da bu yönde olduğu kabul edilmelidir. Nitekim 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik tasarısının ilk halinde, konkordatonun tasdikinden sonra rehinli malların muhafazası ve satışının ertelenmesine ilişkin olarak, rehinin borçlu tarafından tesis edilmesi aranmışken, Alt Komisyon Raporu’nda, verilen önerge ile madde başlığı yalnızca “Rehinli malların…” şeklinde değiştirilmiş (“Borçluya ait” ibaresi çıkarılmış) ve değişiklik gerekçesinde, böylece üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinli malların muhafaza ve satışının da kapsama alındığı belirtilmiştir[6].
Netice itibariyle, çalışma konumuz açısından yapılması gereken ilk tespit, İcra ve İflâs Kanunu içerisinde yer alan “rehin” ibaresi, aksi açıkça ifade edilmedikçe, rehnin kim tarafından tesis edildiğinden bağımsız olarak, Kanunun 23’üncü maddesine göre anlaşılır.
II. Üçüncü Kişi Rehniyle Güvence Altına Alınan Alacakların Konkordato Projesinin Kabulüne İlişkin Nisapta Dikkate Alınıp Alınamayacağına İlişkin İleri Sürülen Görüşler
a) Hakim Görüş
Hukukumuzda hâkim görüş, alacağı üçüncü kişi rehniyle güvence altına alınan alacaklının, konkordato projesinin kabulüne ilişkin olarak nisaba dahil edileceği yönündedir[7].
Bu görüşün temel gerekçesi, alacağı üçüncü kişi tarafından sağlanan rehinle güvence altına alınan alacaklının, konkordato nisabına dahil edilmemesi halinde, halefiyet gereği daha sonra alacaklının yerine geçerek borçluya rücu edebilecek üçüncü kişinin zarara uğrayacağı düşüncesidir[8]. Şöyle ki, (bu düşünceye göre) alacaklı nisaba dahil edilmeyerek teminattan mahrum bırakıldığında, üçüncü kişi de buna bağlı olarak rücu hakkının güvencesinden mahrum kalır[9].
Öğretideki bu hakim görüşün Yargıtay’ın, -tespit edebildiğimiz kadarıyla tamamı 7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce- vermiş olduğu kararlarında da benimsendiği görülmektedir. Örneğin,
“F... A.Ş. lehine 40.000.000.000.-TL. bedelli ipotek tesis edilen Gemlik İlçesi 672 Parsel ve Bursa 314 Ada 19
Parsel sayılı taşınmazlar Öznur, Fatih ve Figen adına kayıtlıdır. Konkordato Er-E... Ltd. Şti. tarafından talep edildiğinden F... A.Ş. lehine verilen ipotek üçüncü kişi ipoteğidir. Alacaklının ipotekleri paraya çevirip alacağını tahsil etmesi durumunda, ipotek veren üçüncü kişi tahsil edilen miktar için asıl borçluya rücu hakkına sahip olduğundan üçüncü kişi ipoteği ile teminat altına alınan alacakların nisapta dikkate alınıp alınmayacağı üzerinde durularak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözetilmeden çoğunluk koşulunun bulunduğunun kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir”[10]
“Bir alacağın, borçluya veya 3. şahsa ait mallar rehin edilmek suretiyle teminata kavuşturulması mümkündür. Borçlu, alacağı kendi taşınır veya taşınmaz malını rehnetme suretiyle teminata kavuşturmuşsa, konkordato nisabı hesaplanırken İİK.’nun 297. maddesinde belirtildiği gibi, bu alacağın, rehnedilenin komiser tarafından takdir edilen değeriyle karşılanmayan, teminatsız kalan kısmı nazara alınır. Olayımızda rehni, tüzel kişiliği haiz 3. kişi durumundaki başka bir şirket verdiğinden durum değişiktir. Borçlu ve rehin varsa şirketler grubunun, şirketlerin ortaklarının ve temsilcilerinin aynı kişi ve kişiler olması durumu değiştirmez. Yani, burada 3. kişinin ipoteği söz konusudur. Alacaklının, rehinleri paraya çevirip, alacağını tahsil etmesi halinde, rehin varsa 3. kişinin kendisinden bu suretle tahsil olunan miktar için asıl borçluya rücu hakkı vardır. Bu halde merhun borçlunun hanesine dahil edilemeyeceği gibi alacak hakkında İİK. 297. maddesi hükmü uygulanmaz. Alacak üçüncü şahsa ait rehinle temin edilmiş ve konkordato isteyen borçlu şirket müteselsil kefil olması nedeniyle borçtan dolayı şahsen sorumlu olmakla, muteriz banka alacaklarının tamamının konkordato nisabının hesabında göz önünde tutulması zorunludur.”[11]
“…borçlu kendisine ait menkulünü rehin ederek temin ise konkordato nisabı hesaplanırken İİK.nun 297. maddesinde belirlendiği gibi bu alacak mezkur komiser tarafından takdir edilen değeri ile karşılanmayan yani teminatsız kalan kısım nazara alınır. Rehin borçludan başkasınca verilmişse, alacaklı da rehni paraya çevirip tahsil etmiş ise, rehin veren 3. kişi asil borçluya rücu hakkına sahiptir. Mezkur borçlunun matlup hanesine yazılamaz. Alacaklı hakkında 297. madde uygulanmaz. Alacağın tamamı konkordato nisabında nazara alınır.”[12]
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi de yakın tarihli bir kararında,
“Eğer rehinli mal borçluya değil de bir üçüncü kişiye aitse, bu alacak adi alacak sayılır ve konkordatoya tâbidir…. Açıklanan nedenlerle üçüncü kişinin malvarlığına dahil malların rehniyle temin edilen alacakların adi alacak sayılarak bu çerçevede işleme tâbi tutulmasında da yasaya aykırı bir yön görülmemiştir.”[13]
gerekçesiyle, 7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra da, daha önceki gerekçeleri zikretmek suretiyle üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinli alacağın konkordato nisabına dahil olacağını belirtmiştir. Benzer şekilde İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi de yeni tarihli bir kararında,
“Yukarıda açıklandığı üzere alacaklılarına teminat olarak gösterilen taşınmazların davacı borçlu ----------- değil, şirket ortağına ait olduğu, konkordato da bir alacaklının alacağının rehinli alacak olarak nitelendirilebilmesi için rehin konusu malın mülkiyetinin konkordato borçlusuna ait olması gerektiği, şayet alacaklının alacağı 3. Kişi tarafından rehinle güvence altına alınmış ise bu alacağın da konkordato nisabına dahil edileceği, zira konkordatonun tasdikinin, alacağı 3. Kişiye ait bir mal ile güvence altına alınan alacaklı bakımından da mecburiyet doğuracağı, adi alacak olarak nitelendirilmesi gereken alacağın rehinli alacak olarak nitelendirildiği, oysaki adi alacak olarak konkordato nisabına dahil edilerek nisabın buna göre belirlenmesi gerekmektedir.”[14]
gerekçesiyle aynı görüşü benimsediğini ifade etmiştir.
Özetle, öğreti ve uygulamadaki hakim görüş, üçüncü kişinin rücu alacağı açısından sakınca doğacağı, zira onun söz konusu alacağının teminatsız kalması endişesinden hareketle, konkordato nisabı açısından rehinli alacak kavramına ilişkin tanımı daraltmakta, rehin konusu malın ancak borçluya ait olması durumunda İİK m. 302 anlamında rehinli alacaktan söz edileceğini kabul etmektedir.
b) Azınlık Görüş
Öğretide yukarıda belirttiğimiz çoğunluk görüşün aksi, Öztek ve Atalay tarafından savunulmuştur.
Öztek tarafından Legal Blog’da yayınlanan “Adi Konkordatoda Üçüncü Kişi Rehninin Akıbeti Hakkında Bazı Düşünceler” başlıklı yazıda, İİK’da 2003 yılında 4949 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önce, rehinli alacaklının, malın üçüncü kişiye ait olması durumunda, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceği ve dolayısıyla rehin tesis eden üçüncü kişinin konkordato borçlusuna rücu edebilmesinin mümkün olacağı; oysa 2003 yılında yapılan değişiklikle bu imkânın ortadan kalkması sebebiyle, rehin tesis eden üçüncü kişinin konkordato süresince rücu imkanının bulunmadığı, ayrıca 7101 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten sonra, rehin tesis eden üçüncü kişinin alacağının (artık) teminatsız kalmasının söz konusu olmamasının da bu sonucu desteklediğini belirterek, üçüncü kişi rehniyle güvence altına alınan alacakların İİK m. 302 anlamında adi alacak olarak görülemeyeceği görüşünü savunmuştur[15].
Atalay da, “Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı” adlı eserin 2020 yılında gerçekleştirilen 7. basısının kendisi tarafından kaleme alınan ilgili kısımda, önceki görüşten dönüldüğünü belirtilerek, konkordatoya tabi alacaklar için daha önceki düzenlemede mevcut olan teminat şartının artık aranmadığından, rehin veren üçüncü kişinin rücu alacağının teminatsız kalması gerekçesinin ortadan kalktığını ve 308/h maddesiyle tüm rehinli alacaklılara özel bir rejim getirildiğini, binaenaleyh üçüncü kişi rehniyle teminat altına alınmış olan rehinli alacakların, konkordato nisabına adi alacaklar gibi dahil edilemeyeceğini ifade etmiştir[16].
Azınlık görüş istikametindeki ilk yargı kararının ise Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verildiğini görmekteyiz. Adı geçen Mahkeme yakın tarihli bir kararında, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşün aksine, üçüncü kişiye ait malların rehniyle güvence altına alınan alacakların, İİK m. 302 çerçevesinde adi alacak olarak nitelendirilemeyeceğine hükmetmiştir[17]. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu istikametteki ilk yargısal karar olan söz konusu hükmün gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“7101 sayılı kanun ile yapılan değişiklik öncesi dönemde Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulaması, üçüncü şahıs rehniyle güvence altına alınan alacağın adi alacak sayılması gerektiği ve konkordato nisabında dikkate alınması gerektiği yönünde idi. (Yargıtay HGK. 26.06.1971 T., 1970/İc. İf 7/417; Yargıtay 11. HD. 01.12.1988 T., 8456/7281, Yargıtay 11. HD 15.06.1990 T., 3457/4791, Yargıtay 11. HD. 11.07.1990T., 4754/5189 sayılı karar (kararlar için bkz: Sümer Altay, Ali Eskiocak, Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5. Bası, Vedat Kitapçılık, 2019, s:314, dipnot 12’de bahsi geçen sayfalar)) Yargıtay’ın söz konusu yerleşik uygulaması doktrindeki ağırlıklı görüş tarafından da benimsenmekte idi. (…)
Mahkememiz 7101 sayılı yasa öncesi verilen içtihatların 7101 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte geçerliliğini yitirdiği, 7101 sayılı kanun ile değişik İİK hükümlerine göre üçüncü şahıs malvarlığından verilen rehinle teminat altına alınan alacağın, borçlunun konkordato projesi açısından rehinli alacak sayılması gerektiği kanunun rehinli alacaklılar için öngördüğü hükümlere ve prosedüre tabi olması gerektiği ve dolayısıyla da adi alacaklılar toplantısı nisabında dikkate alınmaması gerektiği kanaatine varmıştır. Mahkememizi bu sonuca götüren gerekçeler özetle şu şekildedir:
Öncelikle 7101 sayılı Kanunun konkordatonun rehinli alacakla ilgili hükümlerine bakıldığında, bu hükümlerin sadece borçlunun malvarlığından sağlanan rehinli alacakları kapsadığı, üçüncü şahıs malvarlığından sağlanan rehinleri kapsamadığı ve bunların adi alacak prosedürüne tabi olması gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Tam aksine özellikle 7101 sayılı yasa ile eklenen “II. Rehinli Alacaklılarla Müzakere ve Borçların Yapılandırılması” bölüm başlıklı İİK.m.308h hükmünün madde kenar başlığı, madde metni ve gerekçesi, eski yasa dönemindeki uygulamanın terk edilmesi gerektiğini göstermektedir. Zira, anılan “rehinli alacaklılarla müzakere ve borçların yapılandırılması” düzenlemesi, geçerlilik kazanması, konkordatonun kabulü ve tasdikiyle gerçekleşen konkordato benzeri bir borçların yapılandırılması usulü öngörmektedir. Anılan hükmün sadece borçlunun malvarlığından karşılanan rehinle sınırlı olarak uygulanması gerektiğine dair bir hüküm olmadığı gibi, aksine üçüncü şahıs malvarlığı ile temin edilen rehinli alacaklılar açısından da uygulanması gerektiği sonucunu doğuracak lafzi ifadeler mevcuttur. Anılan hükmün birinci fıkrasında borçlunun “alacaklı lehine rehin tesis edilmiş borçlarının yapılandırılmasını bu madde uyarınca talep edebilir”düzenlemesine yer verilmiştir. Üçüncü kişi rehniyle temin edilmiş bir alacağının hukuki niteliğinin “rehinli alacak” olduğu ve o borcun da “alacaklı lehine tesis edilmiş borç” niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Anılan hükmün ikinci fıkrasında “bütün rehinli alacaklılar” ifadesine yer verilmiş, sekizinci fıkrasında “her rehinli alacaklı” ifadesi kullanılmıştır. Yine anılan hükmün son fıkrasında rehinli alacakların bu madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, 285 ila 309/1 maddelerinin açıkça belirtilmedikçe rehinli alacaklar hakkında uygulanmayacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Yasanın anılan hükmünün borçlu malvarlığından ya da üçüncü şahıs malvarlığından temin edilen ayrımı yapmaksızın bütün rehinli alacakları kapsayacak şekilde geniş düzenlendiği ve açık olduğu ortadadır. Kaldı ki, gerekçe de bu hususu destekler niteliktedir. Gerçekten de maddenin Alt Komisyon Önerge Gerekçesi’nin son iki cümlesi aynen şu şekilde kaleme alınmıştır: “Kanunun Onikinci Babının “Adi Konkordato” başlıklı Birinci Bölümü rehinli alacaklılar dışındaki alacaklılar bakımından kurgulanmaktadır. Rehinli alacaklıların konkordato karşısındaki durumları ise bu maddeyle Onikinci Baba eklenen İkinci Bölüm ve 308h maddesinde düzenlenmektedir. Bu sebeple herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için Kanunun 285 ila 309/1 maddelerinin, açıkça belirtilmedikçe rehinli alacaklılar hakkında uygulanmayacağı hükme bağlanmaktadır.” Netice itibarıyla 7101 sayılı yasa ile değişik İİK hükümlerinde rehinli alacakların borçlu malvarlığından sağlanan rehinler, üçüncü şahıs malvarlığından sağlanan rehinler şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulup, üçüncü şahıs malvarlığından sağlanan rehinli alacakların “adi alacak” sayılmasını ve adi alacakların prosedürüne tabi olmasını sağlayacak bir hüküm olmadığı gibi, tam tersi 308h/son fıkra hükmünde aksine açık yasal bir düzenleme olmadığı müddetçe rehinli alacakların adi konkordato hükümlerine tabi olmasını yasaklayan bir düzenleme söz konusudur.
7101 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi dönemde üçüncü şahıs ipoteği ile güvence altına alınan alacakların konkordatoda adi alacak sayılmasının sebeplerinden birisi ve belki de en önemlisi kişisel malvarlığından ödemeyi yapma ihtimali olan rehne konu malın sahibi üçüncü şahsın müstakbel rücu hakkının korunması, teminattan yararlanmasına imkan tanınmasıdır. Gerek o dönemki Yargıtay içtihatlarında gerekse doktrinde bu hususun altı özellikle çizilmiştir. Zira 7101 sayılı yasa ile değişiklik öncesi dönemde mülga İİK.m.298 hükmüyle konkordatoya yazılmış bütün imtiyazsız alacaklılar ile tüm imtiyazlı alacaklılar için, bu alacaklılar vazgeçmediği sürece teminat yatırılması gerekmekteydi. Üçüncü şahıs malvarlığından sağlanan ipotekle güvence altına alınan alacak da adi alacak sayıldığı için, bu alacak için de borçlunun teminat göstermesi aranmakta, üçüncü şahıs borçlunun borcunu ödediği takdirde bu teminattan yararlanabilmekte idi. Böylece üçüncü şahsın olası rücu hakkı korunmuş olmaktaydı. Oysa 7101 sayılı Kanun ile değişik İİK.m.305/f.1 d bendinde sadece 206. maddenin birinci sırasındaki imtiyazlı alacaklılar ile konkordato mühleti içinde komiserin izniyle akdedilmiş alacaklılar açısından (bu alacaklılar açıkça vazgeçmedikçe) teminat yatırılması zorunlu hale getirilmiştir. Şu halde üçüncü şahıs ipoteği ile teminat altına alınan alacak önceki yasa dönemindeki görüş kabul edilse ve adi alacak sayılsa dahi, teminata tabi olmayacaktır. Başka bir deyişle, ileride kendi malından borçlunun borcunu tahsil edildiğinde doğacak olan üçüncü kişinin rücu alacağı kanunen teminata bağlanabilecek bir alacak değildir ki, bu alacak konkordato komiserine yazdırılmaması ve nisaba dahil edilmemesi halinde teminatsız kalabilsin. Zaten baştan beri olmayan bir teminattan sonradan mahrum kalınması da söz konusu olamaz. Neticede ipotek veren üçüncü kişinin müstakbel rücu alacağının teminat altına alınması gerektiği şeklindeki görüşün, üçüncü şahıs malı üzerindeki ipotekle teminat altına alınan alacağın, konkordato adi alacak olarak değerlendirilmesine 7101 sayılı yasa döneminde artık haklı bir gerekçe teşkil etmez.
Nihayet alacakları üçüncü şahıs malvarlığından temin edilen rehinle güvence altına alınan alacaklıların, “adi alacaklı” sayılmaları neticesinde, adi alacaklılar arasında eşitlik prensibine dahil olmaları, böylece örneğin faizsiz ve yıllara sari bir ödeme planı havi bir konkordato projesine olumlu oy kullanmalarını beklemek çok mümkün değildir. Olası iflasta dahi, üçüncü şahsa ait rehinli taşınmazın satışı suretiyle rüçhanlı olarak alacağını faiziyle birlikte elde etme imkanı bulunan rehinli alacaklının, adi alacaklı sayılarak faizsiz ve yıllara yayılmış projenin oylanacağı alacaklılar toplantısının nisabına dahil edilmesi, projenin kabul edilmesi için aranan alacak miktarının ve alacaklı sayısının artmasına neden olmakta, bu ise konkordato projelerinin kabul edilebilirliğine ciddi anlamda olumsuz etki etmektedir. İflasa göre konkordatodan çok daha iyi durumda pay alacak olan adi alacaklılar projenin kabulü yönünde oy kullanmalarına rağmen, üçüncü şahıs ipoteğiyle alacakları rehin altına alınan alacaklıların olumsuz oy kullanmaları nedeniyle,gerçek anlamdaki adi alacaklılar iflasta daha az oranla yetinmek durumunda kalmaktadırlar. Oysa 7101 sayılı Kanun ile değişik yeni konkordato hukukunun ratio legisi sadece borçlunun yararının korunması düşüncesine dayanmamakta, alacaklıların hak ve yararlarının korunmasını da öngörmektedir. Konkordatoya hakim olan yeni düşünce, alacaklıların iflastan daha elverişli koşullarda tatmin edilmeleri, işletmenin istihdam kabiliyetini sürdürmesi ve bu sayede işletmelerin dağılması sonucunda iflaslarla ulusal ekonominin zarar görmesi önlenerek, son tahlilde kamu yararının sağlanması temeline dayanmaktadır. Nitekim 7101 sayılı Kanunun genel gerekçesinde de “konkordatonun daha etkin ve aktif bir şekilde kullanılmasının ticari ve sosyal hayat bakımından bir ihtiyaç olduğu” açıkça belirtilmiştir. Şu halde kanun koyucunun 7101 sayılı kanun değişikliği ile konkordatonun yaygın bir şekilde uygulanmasını sağlayarak iflasların önüne geçerek,istihdamın devamlılığını sağlamayı amaçladığı dikkate alındığında, üçüncü şahıs ipoteği ile teminat altına alınan alacakların adi alacak sayılıp adi alacaklılar toplantısı nisabına dahil edilmesi, konkordato projelerinin kabul edilmelerine ve hayata geçmelerine de ciddi anlamda olumsuz etki yapacak olduğundan, son tahlilde kanun koyucunun amacına da ters düşecektir.
Mahkememiz yukarıda izah edilen gerekçeler ışığında üçüncü şahıs rehniyle güvence altına alınan alacakları rehinli alacak kabul ederek, bu alacakları rehinli alacak prosedürü kapsamında İİK.m.308h hükmü kapsamında değerlendirmiş, adi alacak kabul etmeyerek adi alacaklılar toplantısı nisabına da dahil etmemiştir.”
III. Değerlendirme ve Görüşümüz
Üçüncü kişi rehniyle güvence altına alınmış olan alacakların İİK m. 302 çerçevesinde belirlenecek olan nisap bakımından dikkate alınıp alınamayacağı meselesi hakkında, İcra ve İflâs Kanunu’nda 7101 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki dönemde ileri sürülen görüşlerin yeni dönemde de geçerli olduğunu savunmanın artık mümkün olmadığı kanaatindeyiz[18]. Bu görüşümüzün dayanaklarını aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür.
-
Üçüncü kişi rehniyle temin edilmiş olan alacağın adi alacaklılar gibi konkordato nisabına dahil edilmesi gerektiği yönündeki görüşün temel gerekçesi, böyle bir alacağın alacaklısının, alacağını konkordatoya yazdırmaması durumunda, kendi malından alacaklının alacağı karşılanacak olan üçüncü kişinin rücu alacağının teminatsız kalması tehlikesini ortadan kaldırmaktır. Üçüncü kişinin rücu hakkının teminat altına alınması düşüncesi kanaatimizce yerinde değildir. Zira konkordatoya tabi tüm alacaklar için teminat gösterilmesi koşulu yoktur. Sadece İİK m.206’daki birinci sırada yer alan alacaklar ile mühlet içinde komiser izni ile akdedilen sözleşmelerden doğan alacaklar için konkordato teminatı aranmaktadır. Başka bir deyişle, ileride kendi malından borçlunun borcu tahsil edildiğinde doğacak olan üçüncü kişinin rücu alacağı, kanunen teminata bağlanabilecek bir alacak değildir ki, bu alacağın konkordato komiserine yazdırılmaması ve nisaba dahil edilmemesi halinde teminatsız kalabilsin. Bu bir tarafa, 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra, söz konusu görüşün dayanağı da bütünüyle ortadan kalkmıştır. Zira 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce, konkordatonun tasdiki açısından, İcra ve İflas Kanunu’nun 298’inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü bendinde, “Konkordato işlemlerinin yerine getirilmesini” sağlamak amacıyla teminat gösterilmesi aranmakta idi. Bu ifade, öğretide bütün alacakların güvence altına alınması gerektiği şeklinde anlaşılmakta idi[19]. Çalışma konumuz açısından değerlendirilecek olursa, üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinli alacak, konkordato nisabında dikkate alınmak suretiyle, bu alacak için teminat gösterilmesi sağlanacak; böylece üçüncü kişinin borcu ödeyerek alacaklının yerine geçmesi halinde, rücu alacağı güvence altına alınmış olacaktır.
-
7101 sayılı Kanun ile, konkordatonun tasdiki için konkordato işlemlerinin yerine getirilmesi için bütün alacaklar açısından teminat gösterilmesi şartı kaldırılmıştır. Değişiklik gerekçesinde bu hususa açıkça vurgu yapılarak, böylece borçlunun büyük bir teminat yükü ile karşı karşıya kalmasının önleneceği, projenin daha kolay gerçekleştirilmesinin sağlanacağı belirtilmiştir[20]. Yeni düzenleme ile, konkordatonun tasdiki açısından teminat şartı, yalnızca İcra ve İflâs Kanunu’nun 206’ncı maddesinde, birinci sırasında yer alan imtiyazlı alacaklar ile mühlet içerisinde komiserin izniyle akdedilmiş borçların ifası ile sınırlı tutulmuştur. Üçüncü kişinin borcu ödemesi suretiyle alacaklının yerine geçerek sahip olacağı rücu alacağı, 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra, her halükârda kendisi için teminat gösterilmesi gereken alacaklar arasında yer almamaktadır. Dolayısıyla, üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinle güvence altına alınan alacağın, konkordato nisabında dikkate alınmaması halinde teminatsız kalacağı (ve bu nedenle konkordato nisabında dikkate alınması gerektiği) görüşünün, bugün için bir dayanağı kalmamıştır. Zira söz konusu alacak, nisapta dikkate alınsa dahi, konkordatonun tasdiki bakımından teminat verilmesi gereken alacaklar arasında yer almaz.
-
7101 sayılı Kanun ile rehinli alacaklılar açısından getirilen özel düzenlemeler, konkordato nisabında üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinle güvence altına alınan alacağın dikkate alınmasına manidir. Zira, 7101 sayılı Kanun ile yapılan en önemli değişikliklerden biri, adi alacaklılar ile rehinli alacaklıların birbirinden ayrılmasıdır. Konkordato projesinin kabulü, esas itibariyle adi alacaklılara -projeden etkilenecek alacaklılara- bırakılmış ve bu kabul, tasdik şartı olarak da aranmıştır. Ayrıca, eski düzenlemede yer almayan bir hüküm getirilerek rehinli alacaklılarla müzakere ayrıca düzenlenmiş; ancak konkordatonun tasdiki için rehinli alacaklılar ile anlaşma aranmamıştır. İcra ve İflâs Kanunu’nun 308/h maddesine göre, borçlu, ön projede belirtmek suretiyle, “alacaklı lehine rehin tesis edilmiş borçlarının” yapılandırılmasını ister. Bunun üzerine konkordato komiseri, “bütün rehinli alacaklıları” müzakere etmek üzere davet eder. Görüldüğü üzere, konkordato sürecinde, konkordato projesinden etkilenmeyecek rehinli alacaklılar ile borçlu arasındaki ilişki, Kanunun 302’nci maddesinde değil, 308/h maddesinde düzenlenmektedir. Kanun koyucu, 308/h maddesinde, rehnin kimin tarafından tesis edildiği konusunda da herhangi bir ayrım yapmamıştır. Ayrıca alacaklı lehine rehin teminatı bulunan bir borcun, bir yandan adi alacak sayılarak konkordato nisabına dahil edilmesi (m. 302), diğer taraftan rehin tesisi sebebiyle yeniden yapılandırmaya tabi olması (m. 308/h) düşünülemez. Başka bir anlatımla, üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle güvence altına alınmış olan bir alacağı (ve alacaklıyı) hem İİK m. 302 hükmü anlamında adi alacaklar için söz konusu olan konkordato projesinin oylamasına dahil etmek, ama diğer taraftan da bu alacağı rehinli alacak olarak kabul edip onu İİK m. 308/h, III hükmünde rehinli alacakların yapılandırılması için öngörülen 2/3 şeklindeki nisaba dahil etmek açık bir çelişki ve tutarsızlık olur. Bilindiği üzere, 7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde, 308/h maddesi içeriğinde bir düzenleme yer almamaktaydı[21]. Dolayısıyla, 7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce ileri sürülen görüşlerin ve mahkeme kararlarının (doğru olduğu düşünülse dahi), bu çerçevede bugün için dayanağını yitirdiğinin değerlendirilmesi icap eder.
-
Konkordato nisabının belirlenmesi açısından, kanun koyucunun esas aldığı ölçüt, rehinli alacaklının (velev ki üçüncü kişi tarafından rehin tesis edilmiş olsun) konkordato nisabında dikkate alınmasına manidir. Kanun koyucu konkordato projesinin kabulü için aranan nisabı düzenlediği 302’nci maddesinde, oy hakkı bulunan alacaklıları, konkordato projesinden etkilenip etkilenmemeye göre belirlemiştir[22]. Nitekim, Kanunun 302’nci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Oylamada sadece konkordato projesinden etkilenen alacaklılar oy kullanabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Keza rehinle temin edilmiş olan alacakların, ancak kıymet takdiri sonunda, teminatsız kalacakları kısım için konkordato nisabında dikkate alınacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla, konkordato tasdik edilse de edilmese de, alacağına ne oranda ve hangi sürede kavuşacağı anlamında, konkordato projesinden hiçbir şekilde etkilenmeyecek olan bir rehinli alacaklının (rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye ait olduğunda da bu durum değişmediğine göre), söz konusu projenin oylamasına katılmasını haklı gösteren bir durum yoktur[23]. Böyle bir alacaklının, kendi durumunu hiç etkilemeyeceği halde, adi alacaklıların (deyim yerindeyse) kaderini değiştirecek olan bir oylamaya katılmasına müsaade edilmesi, hukuken de klasik mantık ilkeleriyle de izahı mümkün olmayan bir durumdur. Hatta böyle bir uygulama, “oylama” müessesesinin temel anlamına da terstir. Daha açık bir ifadeyle, adi alacaklıların alacaklarına nasıl ve hangi sürede kavuşacaklarının belirleneceği bir oylamaya, oylama sonucundan (olumlu yahut olumsuz) asla ve hiçbir şekilde etkilenmeyecek olan rehinli alacaklının, hangi haklı gerekçelerle katılacağı ve alacaklarının kaderi bu oylamanın sonucuna bağlı olan adi alacaklıların hukuki durumunu etkileme imkanına sahip olacağı sorusu cevapsız kalmaktadır. Öyle ki, aksi kabul edildiğinde, bu rehinli alacaklının rehin kapsamındaki alacağı için, (rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye ait olsa bile) mühletten itibaren faiz de işlemeye devam etmekte olduğundan (İİK m. 294, III), toplantı nisabına, bu ana kadar birikmiş faiz alacağını da ekleyerek dahil edilecek; oysa kaderi bu oylamanın sonucuna bağlı olan adi alacaklar, toplantı nisabında, ancak mühlet anına kadar birikmiş olan faiz miktarıyla gözetilebilecektir. Üstelik bu tür bir alacaklının, bir an önce konkordato sürecinin iflâs yahut sair bir yolla neticelenmesinde menfaati bulunmaktadır. Zira konkordato süreci (mühlet) ortadan kalkarsa, kendileri hakkındaki yegâne etki durumundaki bu sınırlama ortadan kalkacak ve zaten başlatabildikleri rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerini sonuna kadar devam ettirebileceklerdir[24]. Bu tür bir alacaklının ve bu yönde bir menfaatin, hukuk tarafından korunacağını düşünmek, en azından Türk Medeni Kanunu’nun 2’nci maddesi anlamındaki dürüstlük kuralı karşısında mümkün değildir. Üstelik Kanunda bu sonucu mümkün kılan açık bir hüküm olmadığı, bilakis tüm haklı ve makul gerekçeler aksini gerektirdiği halde, yorum yoluyla böyle bir sonuca varmak, konkordato müessesesinin amacına da hizmet etmeyecektir.
-
İcra ve İflâs Kanununun hem 302’nci maddesinin dördüncü fıkrasının hem de 308/h maddesinin lafzı, alacağı üçüncü kişi tarafından rehinle temin edilmiş alacaklının konkordato nisabına dahil edilmesine manidir. Kanun koyucu, rehinli alacaklıların konkordato nisabına katılması hususunu özel olarak düzenlemiş ve rehinle temin edilmiş olan alacakların, alacaklarının teminatsız kalan kısmı açısından oylamaya katılabileceği kabul edilmiştir. Kanun koyucu, rehin hakkının kimin tarafından (borçlu veya üçüncü bir kişi) tesis edildiği konusunda bir ayrım yapmamıştır. Bilakis, Kanunun 302’nci maddesinde, oylamaya katılacak olanlar açıkça sayılırken, alacağının rehinle karşılanamayan kısmı için rehinli alacaklıdan söz edildiği halde; diğer bir ifadeyle, kanun koyucu bu kadar ayrıntı ve özel (çoğunlukla istisnai) durumu dahi dikkate almışken; uygulamada gerçekten çok sık rastlanan bir durum olan üçüncü şahıs rehnini unuttuğunu varsaymak, olsa olsa kanun koyucuya bühtân olur. Oysa kanun koyucu, rehinli malın mülkiyetinin asıl borçluya değil de üçüncü bir şahsa ait olması durumuna münhasır özel bir hüküm sevk etmek istediğinde, bunu açıkça yapmıştır[25]. Örneğin İİK m. 145 (menkul rehninin paraya çevrilmesi), İİK m. 149 (ipoteğin paraya çevrilmesi), İİK m. 150/ı (cari hesabın veya kredinin güvencesi olan ipoteğin paraya çevrilmesi) hükümlerinde, bu Kanunun uygulanması bakımından rehinli malın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olması durumuna özel getirmek istediği farklı uygulamayı açıkça belirtmiştir. Kanunun 308/h maddesinde ise rehinli alacaklılar için onlara özel bir müzakere ve yapılandırma öngörülürken, hiçbir ayırım yapılmaksızın, rehinli malın mülkiyeti ister borçluya isterse üçüncü kişiye ait olsun, “alacaklı lehine rehin tesis edilmiş borçlar” bir tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle kanun koyucu “alacaklı lehine rehin tesis edilmiş olması” vakıasını esas almak suretiyle düzenleme sevk etmiş; rehin konusu malın malikinin kim olduğunu önemsememiştir. Alacaklı lehine rehin hakkının üzerinde tesis edildiği malın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olması durumunda, artık bu hüküm anlamında, “alacaklı lehine rehin tesis edilmiş bir borç” söz konusu olmadığı ileri sürülemeyeceğine göre, bu alacakların sahipleri de, öngörülen yeniden yapılandırmanın kapsamına dahildirler. Nitekim tespit edebildiğimiz kadarıyla, bu görüşün aksini savunan, yani 308/h maddesinin uygulanması bakımından alacağı borçlunun mallarının yahut üçüncü kişinin mallarının rehniyle güvence altına alınmış alacaklar arasında ayırım yapan, ikinci grupta yer alanların bu nisaba dahil edilemeyeceklerini savunan hiçbir yazar bulunmamaktadır.
-
Alacağı üçüncü kişi tarafından temin edilen rehinle güvence altına alınan alacaklının, Kanunun 302’nci maddesi anlamında konkordato nisabında dikkate alınmaması, yukarıda zikredilen görüşler arasında belirtildiği üzere, üçüncü kişi açısından ayrıca bir sakınca yaratmamaktadır. Zira, konkordato mühleti alan borçlunun bir borcu için kendi malını rehin vermiş olan üçüncü kişi, esasen bu borcu kendisinin ödemek zorunda kalması (veya rehinli malının satılması suretiyle ödenmesi) ihtimali için söz konusu olan bir “risk” üstlenmiş durumundadır. Öyle ki, bu riskin gerçekleşmesi olasılığı çok yüksektir. Zira, konkordato tasdik edilsin edilmesin, belli ki mali açıdan zor durumda olan asıl borçlunun bu borcunu başkaca kaynaklardan ödeyebilmesi fiilen çok zordur. Bu durum karşısında, söz konusu üçüncü kişinin bu “risk”ini (veya kendi malını teminat olarak göstermesi karşılığında borçlunun ona karşı üstlenmiş olduğu taahhüdü) bir alacak olarak (“adi alacak”) kaydettirmesi de pekâlâ mümkündür. Nitekim Öztek/Tunç Yücel bunun mümkün olabileceğini, ancak buna, şarta bağlı alacaklar (İİK m. 302, VI) gibi değerlendirilerek, mahkemece karar verilmesi gerektiğini açıkça ifade etmektedirler[26]. Böyle bir durumda, üçüncü kişi malikin “risk” olarak nitelediğimiz “muhtemel rücu alacağının” nisaba ve oylamaya dahil edilmesine karar verilmesi de mümkün iken; diğer bir ifadeyle, üçüncü kişinin kendi (risk) alacağını bu yolla koruma imkanı varken, artık başkaca bir dolaylı yol arayıp, sırf ona güvence sağlama saiki ve görüntüsü altında, rehinli alacaklıyı, kendi alacağı hakkında hiçbir etkisi olmayacak konkordato projesinin nisabına ve oylamasına dahil edip, ona, adi alacaklılar için kader anlamı taşıyan bir oylamayı etkileme fırsatı vermenin hiçbir haklı/hukuki izahı olamaz.
Sonuç
Vadesi gelmiş borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi bulunan borçlunun, kanunda öngörülen şartlarla, mahkeme denetim ve gözetiminde, alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borçlarını tasfiye etmesine imkânı tanıyan konkordato kurumu, 7101 sayılı Kanunla önemli değişikliklere uğramıştır. İşbu çalışmada, İcra ve İflâs Kanunu’nun 302’nci maddesi çerçevesinde konkordato projesinin kabulü için aranan nisapta, öğretide 7101 sayılı Kanun öncesinde (veya onu tekrar eden gerekçelerle sonrasında) ileri sürülen görüşlerin aksine, üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinle güvence altına alınan alacakların, şu gerekçelerle dikkate alınamayacağı sonucuna varılmıştır:
-
7101 sayılı Kanunla, konkordatonun tasdiki açısından, bütün alacaklar açısından teminat gösterme koşulu kaldırılmıştır. Dolayısıyla, değişiklik öncesi aksi yöne ileri sürülen görüşlerin dayanağı olan, üçüncü kişinin rücu alacağının teminatsız kalacağı düşüncesinin, artık pozitif temeli bulunmamaktadır.
-
7101 sayılı Kanun ile yapılan, adi alacaklılar ile rehinli alacaklıların birbirinden ayrılmasıdır. Konkordato projesinin kabulü, esas itibariyle adi alacaklılara -projeden etkilenecek alacaklılara- bırakılmış ve bu kabul, tasdik şartı olarak da aranmıştır. Rehinli alacaklılarla müzakere ise, ilk defa 7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile Kanunun 308/h maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle güvence altına alınmış olan bir alacağı (ve alacaklıyı) hem İİK m. 302 hükmü anlamında adi alacaklar için söz konusu olan konkordato projesinin oylamasına dahil etmek, ama diğer taraftan da bu alacağı rehinli alacak olarak kabul edip onu İİK m. 308/h, III hükmünde rehinli alacakların yapılandırılması için öngörülen 2/3 şeklindeki nisaba dahil etmek açık bir çelişki ve tutarsızlık olur.
-
Konkordato nisabının belirlenmesi açısından, kanun koyucunun esas aldığı ölçüt, rehinli alacaklının (velev ki üçüncü kişi tarafından rehin tesis edilmiş olsun) konkordato nisabında dikkate alınmasına manidir. Zira kanun koyucu konkordato projesinin kabulü için aranan nisabı düzenlediği 302’nci maddesinde, oy hakkı bulunan alacaklıları, konkordato projesinden etkilenip etkilenmemeye göre belirlemiştir. Dolayısıyla konkordato tasdik edilse de edilmese de, alacağına ne oranda ve hangi sürede kavuşacağı anlamında, konkordato projesinden hiçbir şekilde etkilenmeyecek olan bir rehinli alacaklının (rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye ait olduğunda da bu durum değişmediğine göre), söz konusu projenin oylamasına katılmasını haklı gösteren bir durum yoktur.
-
Kanunun hem 302’nci maddesinin dördüncü fıkrasının hem de 308/h maddesinin lafzı, alacağı üçüncü kişi tarafından rehinle temin edilmiş alacaklının konkordato nisabına dahil edilmesine manidir. Kanun koyucu, rehin hakkının kimin tarafından (borçlu veya üçüncü bir kişi) tesis edildiği konusunda bir ayrım yapmamıştır. Bilakis, Kanunun 302’nci maddesinde, oylamaya katılacak olanlar açıkça sayılırken, alacağının rehinle karşılanamayan kısmı için rehinli alacaklıdan söz edildiği halde; diğer bir ifadeyle, kanun koyucu bu kadar ayrıntı ve özel (çoğunlukla istisnai) durumu dahi dikkate almışken; uygulamada gerçekten çok sık rastlanan bir durum olan üçüncü şahıs rehnini unuttuğunu varsaymak, olsa olsa kanun koyucuya bühtân olur.
-
Üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinli alacaklının, Kanunun 302’nci maddesi anlamında konkordato nisabında dikkate alınmaması, üçüncü kişi açısından ayrıca bir sakınca yaratmamaktadır.
Dipnotlar
Konkordato kurumuna ilişkin öğretide yapılan tanımlar açısından bkz. Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2019, s. 465; Atalı, Murat/Ermenek, İbrahim/Erdoğan, Ersin, İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2019, s. 629; Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/Hanağası, Emel, İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2019, s. 545; Uyar, Talih, Yeni Konkordato Hukukumuzun Temel İlkeleri, Ankara 2019, s. 3; Akyürek, Ayhan/Akyürek, Remziye, Konkordato Hukuku, Ankara 2019, s. 26; Kale, Serdar, Sorularla Konkordato (İflas Dışı ve İflas İçi Adi Konkordato), İstanbul 2017, s. 2; Yılmaz, Ejder, İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, Ankara 2016, s. 1256; Kuru, Baki, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 1444; Tanrıver, Süha, Konkordato Komiseri, Ankara 1993, s. 3. ↩︎
Sarısözen, s. 84-85; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 465; Atalı/Ermenek/Erdoğan, s. 630-633; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 544; Kuru, El kitabı, s. 1443. ↩︎
Aşağıda ayrıca incelendiği üzere, kanun koyucu, bazı hükümlerde açıkça rehnin kimin tarafından tesis edildiğine bağlı olarak özel hükümler sevk etmektedir. ↩︎
Kuru, El kitabı, s. 1484. ↩︎
Bu yönde, üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehin ile güvence altına alınan alacakların, konkordatoya ilişkin hükümler kapsamında “rehinli alacak” olarak değerlendirilemeyeceği görüşünün eleştirisi için bkz. Köroğlu, Anıl, “Rehinli Malın Konkordato Mühleti İçinde Paraya Çevrilmesi Yasağı (İİK m 295)”, İHM 2020, S. 78 (1), s. 151. ↩︎
Rapor için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss524.pdfs. 25 vd. ↩︎
Sarısözen, Serhat, Konkordato, Ankara 2020, s. 355; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 497; Öztek, Selçuk, Yeni Konkordato Hukuku (edt. Öztek, Selçuk), m. 299, No. 26; Altay, Sümer/Eskiocak, Ali, 7101 Sayılı Kanun’la Yapılan Düzenlemelerin Işığında Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, İstanbul 2019, s. 366; Akyürek/Akyürek, s. 451-452; Kale, s. 57; Kuru, El kitabı, s. 1483-1484; Deynekli, Adnan, İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip, Ankara 2013, s. 255; Gürdoğan, Burhan, Türk-İsviçre İcra ve İflas Hukukunda Rehnin Paraya Çevrilmesi, Ankara 1967, s. 110. ↩︎
Altay/Eskiocak, s. 366. Aynı şekilde (7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi) Deynekli de rehin tesis eden üçüncü kişinin, borcu ödemesi üzerine konkordato borçlusuna rücu edeceğini, alacağı üçünü kişi rehniyle güvence altına alınan alacaklının nisaba dahil edilmemesi halinde, borcu ödemek zorunda kalan üçüncü kişinin rücu konusunda sıkıntı yaşayacağını belirtmektedir. Deynekli, s. 255. Keza Kuru, El kitabı, s. 1483-1484. ↩︎
Ezcümle Altay/Eskiocak, s. 366. ↩︎
11.HD, 08.11.1991, 6992/5896. ↩︎
12.HD, 26.01.1987, 1336/694. ↩︎
Ankara BAM, 23. HD, 03.06.2020, 738/648, Öztek, Selçuk, “Adi Konkordatoda Üçüncü Kişi Rehninin Akıbeti Hakkında Bazı Düşünceler”, Legal Blog, 09 Eylül 2020, https://legal.com.tr/blog/genel/adi-konkordatoda-ucuncu-kisi-rehninin-akibeti-hakkinda-bazi-dusunceler/. ↩︎
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, 29.01.2020, 14/85, Lexpera Hukuk Bilgi Sistemi. ↩︎
Öztek, Adi Konkordatoda Üçüncü Kişi Rehninin Akıbeti Hakkında Bazı Düşünceler, s.9, https://legal.com.tr/blog/genel/adi-konkordatoda-ucuncu-kisi-rehninin-akibeti-hakkinda-bazi-dusunceler/. ↩︎
Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2020, s. 509-510. ↩︎
Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, Esas: 2018/426, Karar: 2020/447, Tarih: 14.07.2020 ↩︎
Yeni dönem bakımından ayrı bir değerlendirme yapılmaksızın aynı görüşlerin benimsendiği eserler için örnek olarak bkz. Sarısözen S., Konkordato, Ankara 2020, s.355; Akyürek/Akyürek, Konkordato Hukuku, Ankara 2019, s. 446. ↩︎
Bu yönde bkz. Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, 2. Bası, Ankara 2015, s. 536-537; Uyar, Talih/Uyar, Alper/Uyar, Cüneyt, İcra ve İflâs Hukuku Rehberi, C. 2, Ankara 2015, s. 2047; Kuru, El kitabı, s. 1492; Baygül, Nurhak, İflas İçi Konkordatoda Teminat, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a Armağan, Ankara 2009, s. 154. ↩︎
Değişiklik gerekçesi için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss524.pdf ↩︎
Dolayısıyla, Öztek’in yazısında belirttiği üzere, bugün için farklı değerlendirme yapılmasının gerekçesi, artık rehnin paraya çevrilme imkanının olmamasından ziyade, 7101 sayılı Kanunla kabul edilen yeni konkordato sisteminde, rehinli alacaklının tabi olduğu yeni statüdür. Yoksa, Yazarın da belirttiği üzere, 1932 yılından itibaren istikrar kazanmış Yargıtay içtihatları, rehnin paraya çevrilmesinin mümkün olmadığını kabul etmektedir. ↩︎
Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 497; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 558. ↩︎
Benzer şekilde, Kanunda, 6183 sayılı Kanuna tabi alacaklıların konkordato nisabında dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin doğrudan bir düzenleme olmamasına rağmen, zikredilen ölçütten hareketle (İİK m. 308/c gereğince konkordatoya tabi olmamaları sebebiyle), bunların da konkordato nisabına dahil olmadıkları kabul edilmektedir. Bu yönde bkz. Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 496; Atalı/Ermenek/Erdoğan, s. 692; Arslan/Yılmaz/Taşpınar Ayvaz/Hanağası, s. 558. ↩︎
Öğreti ve uygulamada görüş birliği bulunmamakla birlikte, İİK m. 295’de yer alan erteleme etkisinin, rehinli malın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olması durumunda da devam etmesi fikri daha baskındır. Bu konudaki tartışmalar, eski kanun dönemindeki uygulamanın izahına yönelik açıklamalar için bkz. Yeşilova, Öztek – Konkordato, m. 295, No: 15 vd. ↩︎
Kanunun 295’inci maddesi kapsamında bu yönde bir değerlendirme için bkz. Köroğlu, s. 151 vd. ↩︎
Öztek/Tunç Yücel, Öztek – Konkordato, m. 302, No: 25, (s. 505). ↩︎
Kaynakça
Akyürek, Ayhan/Akyürek, Remziye, Konkordato Hukuku, Ankara 2019
Altay, Sümer/Eskiocak, Ali, 7101 Sayılı Kanun’la Yapılan Düzenlemelerin Işığında Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, İstanbul 2019, s. 366
Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/Hanağası, Emel, İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2019
Atalı, Murat/Ermenek, İbrahim/Erdoğan, Ersin, İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2019
Baygül, Nurhak, İflas İçi Konkordatoda Teminat, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a Armağan, Ankara 2009, s. 153-168
Deynekli, Adnan, İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip, Ankara 2013
Gürdoğan, Burhan, Türk-İsviçre İcra ve İflas Hukukunda Rehnin Paraya Çevrilmesi, Ankara 1967
Kale, Serdar, Sorularla Konkordato (İflas Dışı ve İflas İçi Adi Konkordato), İstanbul 2017
Köroğlu, Anıl, “Rehinli Malın Konkordato Mühleti İçinde Paraya Çevrilmesi Yasağı (İİK m 295)”, İHM 2020, S. 78 (1), s. 139-160.
Kuru, Baki, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara 2013 (El kitabı)
Öztek, Selçuk, “Adi Konkordatoda Üçüncü Kişi Rehninin Akıbeti Hakkında Bazı Düşünceler”, Legal Blog, 09 Eylül 2020, https://legal.com.tr/blog/genel/adi-konkordatoda-ucuncu-kisi-rehninin-akibeti-hakkinda-bazi-dusunceler/.
Öztek, Selçuk/Budak, Ali Cem/Tunç Yücel, Müjgan/Kale, Serdar/Yeşilova, Bilgehan, (edt. Öztek, Selçuk), Yeni Konkordato Hukuku, Ankara 2019.
Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2019
Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, 2. Bası, Ankara 2015 (2015)
Sarısözen, Serhat, Konkordato, Ankara 2020
Tanrıver, Süha, Konkordato Komiseri, Ankara 1993
Uyar, Talih, Yeni Konkordato Hukukumuzun Temel İlkeleri, Ankara 2019
Uyar, Talih/Uyar, Alper/Uyar, Cüneyt, İcra ve İflâs Hukuku Rehberi, C. 2, Ankara 2015
Yılmaz, Ejder, İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, Ankara 2016