Lexpera Blog

Arabuluculukta Kişisel Verilerin Korunması ve Gizliliğin İhlali

Giriş

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVK Kanunu”) hükümleri uyarınca, kanundan müstesna olmayan tüm veri sorumluları kanuna uyumlu hale gelmekle sorumlu tutulmuşlardır. KVK Kanunu’nun 16. maddesinde öngörülen Veri Sorumluları Sicili Sistemi’ne (“Verbis”) kayıt yükümlülüğü ise yalnızca bazı veri sorumluları için öngörülmüş; Kişisel Verileri Koruma Kurulu (“KVK Kurulu”) tarafından, kanundan istisna olmamakla birlikte Verbis’e kayıt yükümlülüğünden muaf tutulan veri sorumluları belirlenmiştir. KVK Kurulu’nun 05.07.2018 tarih ve 2018/75 Karar sayılı kararı ile arabulucular Verbis’e kaydolma yükümlülüğünden muaf tutulmuştur[1]. Ancak bu muafiyet, arabulucuları, kişisel verilerin korunması süreçlerine uyum sağlamaktan ve mevzuata uygun davranmaktan muaf tutmamaktadır.

Verbis’e kayıt yükümlülüğü olmayan bir veri sorumlusu, yine Kanun uyarınca üzerine düşen, örneğin, 10. maddede yazılı aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmek, 11. maddede sayılan ilgili kişinin haklarına riayet etmek, 12. maddede öngörülen uygun düzeyde veri güvenliğine ilişkin her türlü idari ve teknik tedbiri almak durumundadır. Bunun sonucunda, şüphesiz yaptırımların da muhatabı olabilecektir.

Arabuluculuk ve Kişisel Verilerin Korunması Sürecine İlişkin Bir Özet

Mümkün olduğunca geniş kapsamda sürece bakıldığında, arabulucunun (Verbis’te belirlenen kategorilerdeki adlandırma ile) kimlik, iletişim, özlük, mesleki deneyim, hukuki işlem, finans, görsel işitsel kayıtlar, -eski kimlik söz konusu ise- din, sağlık, uyruk, performans, yan hak ve menfaatler gibi pek çok diğer kategoride kişisel veri işlediği görülmektedir.

KVK Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen kişisel verilerin işlenme şartları bağlamında arabulucunun, kişisel verinin işlenmesinin (a) kanunlarda açıkça öngörülmesi, (ç) veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması, (d) ilgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması, (e) bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması, (f) ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması gibi işleme şartlarına dayanarak bu verileri işlemesi mümkündür. Bununla birlikte (f) bendindeki meşru menfaat nedeninin, sorun yaratabilir olduğu da hatırlanmalıdır. Nitekim KVK Kurulu, bilhassa 5/2 (f) bendinde düzenlenen veri sorumlusunun meşru menfaati konusunda bir denge gözetilmesi gerektiğini belirtmekte; bu dengeyi “kişisel verilerin korunmasına ilişkin temel ilkelere uyulması, veri sorumlusunun meşru menfaati ile ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerinin gözetilmesi ve yarışan menfaatler arasında yapılacak olan değerlendirmenin sonucunda” kişisel verilerin meşru menfaat kapsamında işlenip işlenemeyeceğine karar verilmesi gerekliliği olarak açıklamaktadır[2].

Yukarıda da ifade edildiği üzere, Verbis’e kayıt yükümlülüğünden muaf tutulan bir veri sorumlusu olarak arabulucu, aydınlatma, saklama ve imha yükümlülükleri, uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik her türlü idari ve teknik tedbirleri alma yükümlülüklerini hala taşımaktadır. Bu yükümlülüklere riayet, sayıları her geçen gün artan ve müstakbel düzenlemeler ile de teşvik edileceği bilinen, çok ortaklı ve çalışanlı arabuluculuk merkezleri açısından ise daha büyük önem taşıyacaktır. Buna göre arabulucunun örneğin, kişisel verileri işlenen ilgili kişileri aydınlatma, (özellikle merkezlerin veyahut kalabalık ofislerin) çalışanları veyahut ortaklık kurdukları ile aralarında yetki matrislerini oluşturma/ (fiziki ve teknik ortamda) erişim yetkilerini belirleme, saklama için gerekli fiziki ve teknik tedbirleri alma, kanunla belirlenen süreler geçtiğinde veyahut işleme amacı ortadan kalktığında verileri silme, yok etme veya anonim hale getirme, özel nitelikli kişisel veriler açısından KVK Kurulu’nun “Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesinde Veri Sorumlularınca Alınması Gereken Yeterli Önlemler” kararında sayılan önlemleri alma[3], ilgili kişilerin KVK Kanunu’nun 11. maddesi çerçevesinde ileri sürecekleri hak kullanımlarına riayet etme gibi tüm yükümlülükleri yerine getirmeleri gerektiği değerlendirilmektedir.

Arabuluculuğa İlişkin Temel İlkelerden Gizlilik İlkesi

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (“HUAK”) hükümleri incelendiğinde arabuluculuğa ilişkin temel ilkeler arasında gizlilik ilkesi bulunmakta olup benzer biçimde, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nde ve Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Arabuluculuk Kurulu tarafından gözden geçirilerek kabul edilen Türkiye Arabulucular Etik Kuralları’nda da gizlilik vurgusu ayrıntılı olarak yerini bulmaktadır.

Bu düzenlemelere göre;

  • Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça arabulucu, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmakla yükümlüdür. Aksi kararlaştırılmadıkça taraflar ve görüşmelere katılan diğer kişiler (kanuni temsilcileri, avukatları ve görüşmelere katılan diğer kişiler) de bu konudaki gizliliğe uymak zorundadırlar.
  • Gizlilik kuralına uyma yükümlülüğü, arabulucunun yanında çalışan kişiler, denetim ve gözetimi altında ilgili mevzuat çerçevesinde staj yapanlar, Bakanlık ve Kurul görevlileri yönünden de geçerlidir.
  • Gizlilik kuralının ihlali HUAK md. 33 uyarınca suç teşkil etmekte olup arabulucunun, hukuk ve disiplin sorumluluğu (sicilden silinme) da mevcuttur.
  • Gizlilik kuralı ayrıca tarafların arabuluculuk sürecinde nasıl hareket ettiği hakkında, sürece katılmayan üçüncü kişilere bilgi verilmemesini, özel oturumlarda elde edilen hiçbir bilgiyi, bilgiyi veren tarafın rızası olmadan, doğrudan veya dolaylı olarak diğer tarafa aktarmayı ve arabulucunun, bir arabuluculuk sürecine eğitim veya araştırma amacıyla katılım sağladığı durumda, tarafların kimlik bilgileri de dahil olmak üzere gizliliğe ilişkin haklı beklentilerine uygun davranması gerekliliğini de içermektedir.

Sayılan bu hükümler ile kişisel verilerin korunmasının kesiştiği noktalar şüphesiz bulunmakla birlikte arabuluculukla ilgili yasal ve idari düzenlemelerdeki gizliliğin korunmasının gerek amaç gerekse içerik açısından farklı bir karşılığa sahip olduğunu düşünmekteyiz. Geçmişten bugüne, arabuluculuk sürecindeki gizliliğin, (yargılamanın aksine) aleni olmama ile karşılık bulduğu, arabuluculuğun etkili olması için tarafların açık sözlü olabilmesine imkan tanıyan bir ortamın olması gerektiği, gizlilik olmaksızın yapılan bir bilgi/ belge paylaşımının ileride aleyhlerine bir durum yaratabilme ihtimali[4] korkusu, bilhassa ticari sırların korunması ve Freedman - Prigoff’un tabiriyle “mahalledeki birilerinin kirli çamaşırları havalandırma" niyetinin olmaması hali[5], bu anlamdaki gizliliği ve mahremiyeti bazı istisnai durumlar haricinde korumadığı düşünülen yargılama sürecine oranla arabuluculuğun, ihtilafları “sessizce çözme” seçeneği sunduğu, “uyuşmazlıkları toplumun gözü önünde yaşamamak”[6] düşüncelerinin, gizlilik ilke ve kurallarını, arabuluculuktaki temel teşviklerden biri haline getirdiği görülmektedir.

Kişisel verilerin korunması ise kişisel verilerin 70’li yıllardan itibaren yoğun biçimde bilişim sistemleri aracılığıyla işlenmesi çerçevesinde “veri gözetimi” karşısında[7] temel hak ve özgürlüklerin ve bilhassa özel hayatın gizliliğinin korunması temelinde şekillenmiştir. Bugünkü karşılığı ise kişisel veri işlenmesine ilişkin ilkelere uyulmak suretiyle, aynı ekonomik sistem içerisinde[8] faaliyet göstermek isteyen herkes için uygulanacak düzenlemeler yaratma, kuralları, izinleri ve yasakları belirleme olarak kendini göstermektedir[9]. Bunun yansımaları açısından bakıldığında ise kişisel veri işlenmesi hususunun esas olarak, ifade özgürlüğü, verinin serbest dolaşımı ve özel hayatın gizliliği üçgeninde bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Artık, kişinin aslında rıza gösterdiğinden çok veri çok daha fazla kişiye yayılmakta; veri konusu ilgili kişi ayrıca işleme sürecinde, ilke, kural ve amaçlara uyulmaması nedeniyle verisi üzerindeki kontrolü kaybetmektedir[10]. Arabuluculuk düzenlemelerinde getirilen gizlilik ilkesinin taraflarca aksi kararlaştırıldığında kaldırılması mümkün iken, kişisel verilerin korunması açısından daha bütüncül bir değerlendirme yapılmak durumundadır. Zira kimi durumda ilgili kişinin, kişisel verilerinin işlenmesi konusunda rıza göstermesi veyahut kişisel verilerinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması dahi kişisel veriler üzerinde mevcut korumayı kaldırmamakta; amaca, hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun işleme yapılmaması halinde korunmaya devam etmektedir. Buna ilişkin örnekleri, sıklıkla yargı kararlarında, özellikle sosyal medyaya yüklenen fotoğraf, telefon numarası, kimlik bilgisi gibi kişisel verilerin, ilgili kişilerin bu verileri alenileştirirken ile güttükleri amaçlardan farklı biçimlerde kullanılmaları vakıalarında görmekteyiz[11].

Gizliliğin İhlali Suçu ve İçtimaı

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) 44. maddesinde fikri içtima hükmü yer almakta olup buna göre, failin, tek bir fiili işlemek suretiyle birden çok kanun hükmünü ihlal etmesi durumunda fail, bu suçlardan “en ağır cezayı gerektiren suç” esas alınarak fail cezalandırılır.

Fikri içtimada aslında birbirinden bağımsız suçlar olup (sadece) en ağır olan cezanın verilmesi öngörüldüğü için (fikri) bir içtima oluşmaktadır. En ağır cezaya sahip suç ortadan kalktığında, sıradaki en ağır cezaya sahip olan suç devreye girecektir. En ağır cezaya sahip olan suç ise örneğin vakıada hukuka uygunluk nedenlerinin olması, zamanaşımının söz konusu olması veyahut suç şikâyete bağlı ise şikâyet süresinin kaçırılması gibi nedenlerle ortadan kalkabilir. Öyleyse diğer suç veya suçlardan doğan sorumluluk devam edecektir[12].

Bu çerçevede, sonda söyleyeceğimizi başta söyleyerek açıklamaya başlamak gerekirse, TCK’de düzenlenen kişisel verilerin korunmasına dair suçlar ile HUAK’ın 33. maddesinde getirilen gizliliğin ihlali suçu bir arada değerlendirildiğinde, bu suçların pek çok somut durumda fikri içtimaa vücut vereceğini değerlendirmekte olduğumuzu ifade edelim.

TCK’nin 135. maddesinde kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesi düzenlenmiş olup maddenin ikinci fıkrasında hukuka aykırı işlemenin fıkrada sayılan bazı özel nitelikli verilere dair olması halinde cezada artırım uygulanacağı öngörülmüştür. Bu hüküm açısından kişisel verilerin hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun işlenmesi ile amaca uygunluk ilkelerinin özellikle dikkate alındığı söylenebilir[13].

136. madde, verileri hukuka aykırı olarak verme, yayma ve ele geçirme eylemlerini düzenlemekte, ilgili kişinin kişisel verisinin, sadece rıza gösterdiği hallerde işlenebilmesinin, rızanın aranmadığı hallerde ise yine hukuki nedenlere dayanılarak hukuken kişisel veri işlemeye yetkili kişilerin elinde bulunması ve yetkisiz üçüncü kişilerin eline hukuka aykırı yollarla geçmesinin önlenebilmesi amaçlanmaktadır.

Verileri yok etmeme suçu ise, artık yalnızca TCK’nin 138. maddesi olarak değil, 6698 sayılı KVK Kanunu’na tabi kişiler açısından bu Kanun’un 17. maddesi uyarınca kişisel verileri silme, yok etme ve anonim hale getirme yükümlülüğü altında bulunanları da kapsayacak surette değerlendirilecektir.

HUAK’ta gizliliğin ihlali suçu, aynı Kanun’un 4. maddesindeki “gizlilik yükümlülüğüne aykırı hareket ederek bir kişinin hukuken korunan menfaatinin zarar görmesine neden olma” şeklinde tanımlanmıştır. Bu madde ile ilgili olarak söylenebilecek şeyler, failin yalnızca arabulucu değil, taraflar ve görüşmelere katılan herhangi bir kişi de olabileceği, ancak arabulucunun taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmakla yükümlü olduğudur. Sorulabilecek sorular ise, hukuken korunan menfaatin nasıl tanımlanacağı, hangi kapsamda değerlendirileceği/ sınırlandırılacağı, hukuken korunan menfaati zarar gören kişinin de aslında süreçte bulunan herhangi bir kişi mi olabileceği, yoksa mutlak surette gizlilik kapsamındaki bilginin doğrudan muhatabı veya sahibi (kişisel verilerin korunması anlamında “ilgili kişi”) olması gerekip gerekmediği gibi şekillerde ortaya çıkmaktadır.

Diğer yandan TCK, kişisel verileri hukuka aykırı işleme ve verileri hukuka aykırı olarak verme, yayma ve ele geçirme eylemleri bakımından nitelikli haller öngörmüştür. Buna göre, kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle veyahut belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle bu eylemlerin işlenmesi halleri yarı oranda artırım sebebi olacaktır. Kamu görevlisi tanımı da TCK’nin 6. maddesindekikamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” tanımından hareketle belirlenecektir. Arabulucunun cezai ve idari açıdan kamu görevlisi olup olmadığı tartışmalı olmakla ve bu konuda henüz yargının bakış açısı bilinmemekle birlikte, arabulucunun bir an için kamu görevlisi olmayacağının savunulması halinde dahi arabulucu 137. maddenin (b) bendinde yazılı “belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle” eylemlerin işlenmesi nitelikli hali ile karşı karşıya kalabilecektir. Yargının, arabulucunun kamu görevlisi statüsü hakkındaki yorumu henüz bilinmemektedir. Bununla birlikte kanımızca, arabulucunun yürüttüğü faaliyet kamusal faaliyeti, kişi olarak konumu ise TCK’nin 6. maddesindeki “kamu görevlisi” tanımını karşılamakta olduğundan TCK’nin 137. maddesinin (a) bendinin de somut olaya göre arabulucu için uygulanabileceği değerlendirilmektedir.

Arabulucunun tek eylem ile gizliliğin ihlali suçu ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin hükümleri ihlal etmesi mümkündür. Arabulucu, KVK Kanunu’nun 12. maddesinde öngörülen uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik idari ve teknik tedbirleri almamış olabilir. Bu nedenle arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği ve kişisel veri içeren bilgi, belge ve kayıtları gizli tutamamış olabileceği gibi yine kişisel veri içeren ve özel oturumlarda öğrenilen birtakım bilgileri bilgiyi veren tarafın rızası olmadan, doğrudan veya dolaylı olarak diğer tarafa aktarmış da olabilir. Keza, Türkiye Arabulucular Etik Kuralları’nda da, arabulucunun bir arabuluculuk sürecine eğitim veya araştırma amacıyla katılım sağladığı durumda, tarafların kimlik bilgilerinin gizliliğine de uygun davranması gerekliliği yine büyük ölçüde gizliliğe ilişkin olmakla birlikte kısmen bir kişisel veri korumasını içerdiği yorumu da çıkarılabilirdir. Böyle bir durumda arabulucunun eylemi hem HUAK’ın 33. maddesi bağlamında gizliliğin ihlali, hem de TCK’nin 135, 136 ve 138. maddelerinin ihlalini doğurabileceğinden, arabulucu ortaya çıkan fikri içtima gereği, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren, TCK’nin 135-138 hükümleri ile cezalandırılacaktır.

Açıklamalar her ne kadar failin arabulucu olarak tanımlanması üzerinden yapılmış ise de HUAK’ın 4. maddesi uyarınca arabulucu dışında, taraflar ve kanuni temsilcileri, avukat ve görüşmelere katılan diğer kişiler de gizlilik kuralına tabi olduklarından ve aynı Kanun’un 33. maddesinde de “gizlilik yükümlülüğüne aykırı hareket ederek bir kişinin hukuken korunan menfaatinin zarar görmesine neden olan kişi”den söz etmekte olduğundan failin diğer kişiler olabileceği de dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

Son olarak değerlendirilebilecek husus ise, arabuluculuk ile ilgili gizlilik hükümlerindeki “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça” ibaresidir. Hem kişisel verilerin korunması hem de gizliliğin ihlali olabilecek bir eylem, somut olayda gizlilik kuralının taraflarca kaldırılması halinde gizliliğin ihlaline vücut vermeyebilecektir. Bu halde bu suç da oluşmayacağından içtimadan değil, tek başına vuku bulan kişisel verilerin korunması suçlarından söz edilecektir. Ancak bu ihtimalde de arabuluculuk sürecindeki tarafların gizliliğin kaldırılması yönündeki iradelerinin tam olarak neye ilişkin olduğu, kapsamının, sınırlarının ve içeriğinin ne olduğu, hangi bilgi ve/ veya belgeler açısından gizliliğin kaldırıldığı, hangileri için devam ettiği büyük önem kazanacak, arabulucunun gizliliğin kaldırılması konusunda izin verilen/ rıza gösterilen sınırları aşan eylemi yine gizliliğin ihlalini oluşturabilecektir.

Sonuç

Verbis’e kayıt yükümlülüğünden muaf tutulan arabulucular, kanuna uyumlu olma, yükümlülükleri yerine getirme ve yaptırımların muhatabı olma konusunda kanuna tabi olmaya devam etmektedirler. Türkiye’de birbirine yakın zamanlarda başlayan arabuluculuk ve kişisel verilerin korunması süreçlerinin bir arada gelişmesi söz konusudur. Arabuluculuk için öngörülen gizlilik ilkesi ile kişisel verilerin korunması hükümlerinin farklı saiklere karşılık geldiği değerlendirildiğinde gizlilik ilkesine riayet edilmesinin, kişisel verilerin korunmasını da beraberinde kendiliğinden sağlamayacağı öngörülmektedir. Nitekim bu değerlendirme özellikle ihlal eylemleri açısından ele alındığında, mezkur eylemlerin HUAK’ın 33. maddesinde düzenlenen gizliliğin ihlali suçu ile TCK’nin 135 - 140 maddelerinde düzenlenen kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlar arasında bir içtimaın ortaya çıkacağı açıktır. Kaldı ki gizliliğin, taraflarca aksi kararlaştırılmak suretiyle kaldırılabilir olmasına karşın kişisel verilerin korunmasındaki daha sıkı ve özellikle amaca uygunluk çerçevesinde yapılan sorgulama arabulucuların da kişisel verilerin korunması konusunda öngörülen düzenlemelerin gereklerini yerine getirmelerinin önemini artırmaktadır.


Dipnotlar


  1. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/08/20180818-5.pdf. ↩︎

  2. Bkz. KVK Kurulu’nun 22.07.2020 tarih ve 2020/ 559 sayılı kararı. ↩︎

  3. Bkz. KVK Kurulu’nun 31.01.2018 tarih ve 2018/10 sayılı kararı. ↩︎

  4. Owen, G. V., Protecting the Confidentiality of Communications in Mediation, Osgoode Hall Law School, Vol. 36, Issue: 4, The Practices of Alternative Dispute Resolution (ADR), p. 671 – 672. https://digitalcommons.osgoode.yorku.ca/ohlj/vol36/iss4/3/ ↩︎

  5. Freedman, L. R. – Prigoff, M. L., Confidentiality in Mediation: The Need for Protection, Journal on Dispute Resolution, Vol. 2:1, 1986, p. 38. https://kb.osu.edu/bitstream/handle/1811/76172/OSJDR_V2N1_037.pdf?sequence=1 ↩︎

  6. Kentra, P. A., Hear No Evil, See No Evil, Speak No Evil: The Intolerable Conflict for Attorney-Mediators Between the Duty to Maintain Mediation Confidentiality and the Duty to Report Fellow Attorney Misconduct, BYU Law Review, Vol. 1997, Issue: 3, p. 723. https://digitalcommons.law.byu.edu/lawreview/vol1997/iss3/7/ ↩︎

  7. Bennet, J.C., Regulating Privacy: Data Protection and Public Policy in Europe and United States, Cornell University Press , Ithaca and London 1992, s.vii; Privacy and Human Rights 2002: An International Survey of Privacy Laws and Developments, http://www.privacyinternational.org/survey/phr2002/phr2002-part1.pdf, s. 8. ↩︎

  8. Develioğlu, H. M., 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile Karşılaştırmalı Olarak Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü Uyarınca Kişisel Verilerin Korunması Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2017, s. 12. ↩︎

  9. Kart, A. - Ketizmen, M., Kişisel Veri ve Rekabet Hukuku Kapsamında “Big Data”, Kişisel Verileri Koruma Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Ankara, 2019, (s. 64-76), s. 66, https://dergipark.org.tr/tr/pub/kvkd/issue/45759/573181 ↩︎

  10. Miller, A. R., The Assault on Privacy: Computers, Data Banks and Dossiers, The University of Michigan Pres., 2. Edition, 1971, s. 26 vd. ↩︎

  11. Kimi zaman yargı yerlerince kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlar ile özel hayatın gizliliğini ihlal eylemlerinin birbiri yerine kullanıldığına dair eleştirilerimizi saklı tutmak kaydıyla. ↩︎

  12. Demirbaş, T., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül 2017, s. 551; Hafızoğulları, Z. – Özen, M., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2015, s. 359. ↩︎

  13. Kart, A. - Ketizmen, M., Kabahatler Kanunu'nun İçtima Hükümleri Açısından Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Suç ve Kabahatler ile Kurul’un İdari Ceza Kararlarına İlişkin Bir Değerlendirme, Kişisel Verileri Koruma Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Ankara, 2019, (s. 17-29), s. 20, https://dergipark.org.tr/tr/pub/kvkd/issue/50609/638353 ↩︎

Kaynakça

  1. Bennet, J.C., Regulating Privacy: Data Protection and Public Policy in Europe and United States, Cornell University Press , Ithaca and London 1992, s.vii; Privacy and Human Rights 2002: An International Survey of Privacy Laws and Developments, http://www.privacyinternational.org/survey/phr2002/phr2002-part1.pdf.
  2. Demirbaş, T., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül 2017.
  3. Develioğlu, H. M., 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile Karşılaştırmalı Olarak Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü Uyarınca Kişisel Verilerin Korunması Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2017.
  4. Freedman, L. R. – Prigoff, M. L., Confidentiality in Mediation: The Need for Protection, Journal on Dispute Resolution, Vol. 2:1, 1986. https://kb.osu.edu/bitstream/handle/1811/76172/OSJDR_V2N1_037.pdf?sequence=1
  5. Hafızoğulları, Z. – Özen, M., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2015, s. 359.
  6. Kart, A. - Ketizmen, M., Kabahatler Kanunu'nun İçtima Hükümleri Açısından Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Suç ve Kabahatler ile Kurul’un İdari Ceza Kararlarına İlişkin Bir Değerlendirme, Kişisel Verileri Koruma Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Ankara, 2019, (s. 17-29), https://dergipark.org.tr/tr/pub/kvkd/issue/50609/638353
  7. Kentra, P. A., Hear No Evil, See No Evil, Speak No Evil: The Intolerable Conflict for Attorney-Mediators Between the Duty to Maintain Mediation Confidentiality and the Duty to Report Fellow Attorney Misconduct, BYU Law Review, Vol. 1997, Issue: 3, https://digitalcommons.law.byu.edu/lawreview/vol1997/iss3/7/
  8. Ketizmen, M. - Kart, A., Kişisel Veri ve Rekabet Hukuku Kapsamında “Big Data”, Kişisel Verileri Koruma Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Ankara, 2019, (s. 64-76) https://dergipark.org.tr/tr/pub/kvkd/issue/45759/573181
  9. Miller, A. R., The Assault on Privacy: Computers, Data Banks and Dossiers, The University of Michigan Pres., 2. Edition, 1971.
  10. Owen, G. V., Protecting the Confidentiality of Communications in Mediation, Osgoode Hall Law School, Vol. 36, Issue: 4, The Practices of Alternative Dispute Resolution (ADR), p. 671 – 672. https://digitalcommons.osgoode.yorku.ca/ohlj/vol36/iss4/3/
Lexpera Blog’da yayımlanan yazılar, yazarlarının görüşlerini ifade eder. Lexpera Blog’da bir yazıya yer verilmesi, o yazıda savunulan görüşlerin On İki Levha Yayıncılık tarafından benimsendiği anlamına gelmez. Yazılar, bilgi amaçlı olup, hukuki mütalaa ya da tavsiye niteliği taşımamaktadır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine aykırı ve bilimsel yazma etik kurallarını aşan iktibaslar konusunda yazarların ve On İki Levha Yayıncılık’ın rızası bulunmamaktadır.
Author image
Hacettepe Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku A.B.D.